The post El-Bab’da Cihatçı Çeteler Birbirleriyle Çatıştı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Geçtiğimiz aylarda, Fırat Kalkanı Operasyonu güçlerinin ağır kayıplar verdikten sonra, IŞİD ile anlaşılarak TC kontrolüne giren El-Bab’da cihatçı çeteler birbirleriyle çatıştı. Çatışmalar sırasında, 30 çete mensubunun öldüğü belirtildi.
TSK kontrolündeki El-Bab’da, geçtiğimiz günlerde bölgede yaşayan halk, geçtiğimiz haftalarda, TC kolluk güçlerinin baskılarını protesto etme üçün yürüyüş düzenlemişti.
The post El-Bab’da Cihatçı Çeteler Birbirleriyle Çatıştı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ÖSO Çetesi “Özgür Suriye Polisi” Oldu! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>TSK-ÖSO işbirliğiyle gerçekleştirilen ve bu ittifakın IŞİD karşısında ağır kayıplar verdiği El-Bab Operasyonu, geçtiğimiz aylarda anlaşmalı şekilde bitirilmiş,El-Bab IŞİD’den devralınmıştı.El-Bab’dan bir süre sonra ise 24 Ağustos’ta başlatılan Fırat Kalkanı İşgal Harekatı’nın sonlandırıldığı duyurulmuştu.
El-Bab ve Fırat Kalkanı sonrası ise Türkiye, bölgedeki varlığını,eğittiği ÖSO çetesi unsurlarını statülendirerek sürdürüyor.Çete unsurları son dönemlerde Türkiye tarafından “polis statüsünde” istihdam edilerek önce Cerablus,ardından da El-Bab’da kurulan karakollarda konuşlandırılarak “Özgür Suriye Polisi” adını aldı.
The post ÖSO Çetesi “Özgür Suriye Polisi” Oldu! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “El-Bab Kapı Rakka Duvar” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
El-Bab, son aylarda Suriye Savaşı’nda adını en çok duyduğumuz bölge; üç ayı aşkındır TSK/ÖSO kuşatmasında. Medyanın “düştü düşecek” şeklinde haberlerine karşın El-Bab, artan asker ölümleriyle TC açısından tam bir yenilgi görüntüsü veriyor.
Ağustos’taki Erdoğan-Putin görüşmesi sonrası Rusya’nın açık, ABD’nin örtülü temkinli onayıyla başlayan Fırat Kalkanı işgali, IŞİD’in Cerablus ve Rai’yi boşaltmasıyla, El-Bab’a dayanmıştı. IŞİD’in iki düşmanını (TC/YPG) karşı karşıya bırakmak üzere aradan çekilme şeklinde gerçekleşen bu taktiksel alan boşaltmalar, “zafer” manşetleri atılmasını sağlamıştı.
Ancak Kasım ayından beri El-Bab’da sağlanamayan ilerleme ve yaşanan hezimet, son günlerde TC cenahında dillendirilen Menbiç-Rakka operasyonlarıyla gizlenmeye çalışılıyor.
El-Bab’dan Ötesi?
Fırat Kalkanı işgalinin başlarında da gündemleşen Menbiç-Rakka, TC içinde Fırat Kalkanı Operasyonu’na dair söylemsel çelişkileri de ortaya koydu. Daha önce Erdoğan tarafından yapılan “El-Bab’dan derine inmeme”, devamında Numan Kurtulmuş’un “Fırat Kalkanı El-Bab’la biter”, sonrasında yine Erdoğan’ın kendini tekzip eden “El-Bab’dan sonra durmak yok” açıklamaları, TC’nin dış politika açmazlarını ve yenilgi tablosunu iç politikaya zafer olarak sunma telaşının göstergesi.
ABD-Rusya Arasında: İki Arada Bir Derede
TC’nin bu çelişik açıklamaları, ABD-Rusya arasında gidip gelen politikaların da sonucu. “Fırat Kalkanı’nın El-Bab’la bitmesi” söylemi, Rusya’nın “Fırat Kalkanı ancak Suriye’nin onayıyla yürür” açıklamasına örtük cevap şeklinde değerlendirilebilir. Diğer taraftan Menbiç-Rakka nakaratı, Trump’ın CIA Başkanı’nı göndererek, TC’ye biçtiği “operasyonel ortak” rolünün sonucu niteliğinde. Bu iki somut durum, El-Bab’da Rejim ile arasına sınır çizen, had bildiren Rusya ile Rakka’da kara gücü olmaya heveslenilen ABD arasında TC’nin durumunu özetliyor.
Yenilgi Yenilgi Büyüyen Zaferler mi?
Suriye’de TC’nin gizlenemez yenilgisi, odaklandığı tek mesele olan Rojava konusunda da netleşiyor. Rusya’dan yapılan “Kürtler masada olmalı”, “PKK/YPG terörist değil”, “Rejim ile Kürtler arasında 6 aydır aracılık ediyoruz” açıklamaları karşısında sus-pus olma, bu yenilginin tezahürü.
Diğer yandan El-Bab’dan sonra gösterilen Menbiç-Rakka hedefi, El-Bab’dan yenilerek çekilmenin manipüle edilen gerekçesi olarak belirginleşiyor. ABD ve Rusya gibi devletlerin belirlediği ilerleme sınırı, TC muktedirlerinin iç politika malzemesi olarak dillendirdiği “yenilgi yenilgi büyüyen zaferlere” çekilen sınır.
Çok uzağa gitmeye gerek yok, “ecdad toprağı” denilen Musul’da, Türkmen yurdu olduğu söylenen Tel Afer’de o sınırlar, şimdilerde El-Bab’dan, SDG’nin yaklaştığı Rakka’ya uzanan hatta, TC’nin önünde kapı-duvar gibi duruyor.
The post “El-Bab Kapı Rakka Duvar” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Suriye Savaşı’nda “Barış” Hali” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Halep’in Rejim güçlerinin eline geçmesi sonrası, Moskova Deklarasyonu ile Suriye Savaşı’nın, 6 yılın ardından, “siyasi müzakereler” yolu ile sonlandırılması öngörülmüştü. Müzakereler sürecinin ilk adımı, Astana Görüşmeleri geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Görüşmelerin bitiminde garantör devletler (TC, Rusya – İran) tarafından sonuç metni yayınlandı.
Öte taraftan TC’nin Fırat Kalkanı Operasyonu adıyla başlattığı işgal harekatı 5 ayı bitirirken, TSK güçleri üç aydır El-Bab’da çakılı kaldı. Bölgede ağır kayıplar veren TC’nin harekatının geleceği, son günlerde ABD tarafından dillendirilen “güvenli bölge” söylemleriyle belirsizliğe büründü.
Trump’ın dillendirdiği güvenli bölgenin, TC’nin güvenli bölgesiyle aynı anlama geldiği şüpheli. Hatta bu güvenli bölgenin TC sınırında değil, ılımlı muhalif tanımına daha uygun Güney Cephesi’nin bulunduğu -yeni yönetimin İsrail korumacı konseptiyle paralel- İsrail-Ürdün sınırında ilan edilmesi ihtimal.
Halep’in Rejim güçlerinin eline geçmesiyle, Suriye Savaşı kendi içinde bir “iç savaş” doğurdu. Halep-İdlip hattında, IŞİD dışındaki cihatçı çeteler arasında yaşanan “iç savaş” devletlerin Suriye’deki savaşta “siyasi müzakerelerde” sahada görmek istediği “ılımlıları” tasarlama amacı taşıyor. Aslında bu “cihatçı iç savaşı”, çeteler arası iktidar kavgasının sonucu.
El-Bab: TC’nin Hezimet Kapısı
Geçtiğimiz Kasım’da başlayan El-Bab Operasyonu, TC’nin ağır kayıplarına rağmen sonlandırılamadı. Arapça “kapı” anlamına gelen El-Bab, TC açısından Suriye politikalarındaki askeri hezimet anlamında. El-Bab’da açılamayan kapının, TC’nin Suriye’deki diplomatik hezimetine dönüşme belirtileri “El-Bab’dan aşağıya inmeme” açıklamalarında gizli. Bu söylem şimdilik malum nedenlerle içeriye yansı(tıl)mayan hezimetin boyutlarını minimize ederek, referanduma olumsuz yansımalarını engellemek amacı taşıyor.
TC’nin bu kaybına, ABD nezdinde “güven kaybını” da eklemek gerek. TC ve vekili ÖSO’nun El-Bab’da yaşadığı yenilgi, TC’nin Rakka operasyonu için alternatif olarak sunduğu ÖSO nezdinde TC’nin yenilgisi olarak yorumlanacaktır.
Yine El-Bab’a yönelik yapılan TC-Rus ortak hava operasyonları fiilen, güneyden bölgeye yaklaşan Rejim güçlerine “yol temizliği” yaparken; diğer yandan Rusya’nın TC üzerinden, ABD ile olası “büyük koalisyonu” için nabız yoklaması niteliğinde.
Halep Sonrası
Aralık sonunda İran ve Rusya destekli Rejim güçlerine geçen Halep, 2015 Eylül sonunda “yeni hale” evrilen Suriye Savaşı’nın gidişatında dönüm noktalarından biriydi. Rusya ve İran’ın askeri ağırlıklarını hissettirmeye başladıkları tarihten itibaren, ibrenin Rejim lehine dönerek Suriye Savaşı’nda “ikinci halin” belirginleştiği söylenebilir. Savaşın “ikinci halinde” Rejim açısından moral toparlanma yaşanırken; cihatçı çetelerde moral bozukluğu başladı.
Halep sonrası cihatçı çetelerde baş gösteren bu durum, TC’ye angaje, Fırat Kalkanı Operasyonu gruplarında, TC’nin kendilerini bu operasyon ve SDG/YPG’ye yönelik saldırılarda konumlandırmak istemesi nedeniyle savaşta bulunmalarına dair anlam yitimine dönüştü. 2011’de Rejim’i yıkmak için çıkılan bu yolda, fiilen, TC’nin politikalarına yedeklenildi.
Bu “ikinci halin” diğer yansıması TC’nin değişken ittifakları nedeniyle, cihatçı çetelerin bir bölümü nezdinde TC’ye duyulan “muhabbetin” azalmasıydı. Halep’e yönelik Rejim saldırıları sürerken, TC’nin kendisine yakın bazı çeteleri El-Bab’a kaydırması, Şam’ın Fethi Cephesi (Nusra) başta olmak üzere Halep’in kaybedilme gerekçeleri arasında. Bunun devamında ise Halep’i terk eden çetelerin, Nusra denetimindeki İdlib’e kaydırılması, statükolarının sarsılması endişesi taşıyan Nusra başta olmak üzere cihatçılarda gerilime yol açan nedenlerdendi.
Suriye Savaşı’nda Cihatçı İç Savaş
Şam’ın Fethi Cephesi (ŞFC), Halep yenilgisinin nedenleri arasında, suçlamalarını cihatçı müttefiklerine yöneltiyordu. Bu müttefikler, 2015 Nisan’ında İdlib’i ele geçirirken, TC-Katar-Suud sponsorluğunda kurulan Fetih Ordusu koalisyonunda birlikte hareket ettiği TC destekli Ahrar-uş Şam başta, Astana’daki süreci olumlayan eski ortaklardı. Astana Görüşmeleri’ni kendisine karşı bir ittifak olarak gören ŞFC, buraya katılanlara savaş açtı.
Ocak ortalarına doğru, taraflar arasında sıcak çatışmalar başladı; Ahrar ve ŞFC merkezli cepheleşmeler ortaya çıktı. ŞFC saldırılarına karşı birçok cihatçı çete Ahrar’a biat ederken; karşısında ŞFC merkezli ve TC’nin bölgedeki “eski gözdesi” Nureddin Zengi’nin de dahil olduğu ve 10’a yakın çeteyi içine alan Şam’ın Kurtuluşu Heyeti adlı bir oluşum ortaya çıktı.
Cihatçı iç savaş ile Suriye’de -IŞİD hariç cihadi cephede- TC desteğindeki Ahrar merkezli çeteler, bunun karşısında ŞFC merkezli koalisyon ve TC’nin Fırat Kalkanı’ndaki müttefiki ÖSO grupları şeklinde harita oluştu.
Bunlar dışında Nusra’nın ŞFC adını almasıyla bağlarını kopardığı, dolayısıyla Suriye’de temsilcisi kalmayan El-Kaide, “iç savaştan muzdarip” cihatçıların katılımıyla önümüzdeki süreçte yeni bir oluşuma gidebilir.
Cihatçılar arasında, Astana Görüşmeleri’nin sonrasında alevlenen “iç savaş” devletlerin Astana’da cihatçı saflarda öngördüğü kırılmayla doğru orantılı. TC-Rusya-İran ittifakının Astana’da ilan ettiği ateşkese uyma dışında, ateşkes harici tutulan ŞFC gibi gruplarla çatıştığı oranda çetelerle geliştirilecek ilişki, kırılmanın pratik sonuçları olacak.
Halep yenilgisi sonrası Körfez ittifakından Rus eksenine kayan TC’nin hamlesinin bir benzerini, Suudi Arabistan gerçekleştirebilir. “Halep’i fethetme” amacıyla kurulan TC-Suud ortaklığındaki Fetih Ordusu “iç savaşın” başlamasıyla çöktü. Bu nedenle denklem dışı kalan Suudi Arabistan, ABD’nin bölgedeki yeni “dengeleyici aktörü” Mısır aracılığıyla SDG çatısında Arap Koalisyonu hamlesi yapabilir.
Astana Sonrası, Trump Sonrası
Suriye’deki askeri başarılarını diplomasiye evriltmek isteyen Rusya, Astana’yı kotararak başarılı oldu. Cihatçılarla Rejim arasında “ateşkes” sağlamak dışında asıl diplomatik başarı Rejim -TC arasındaki “ateşkesle” belirginleşti. TC’nin Halep’le başlayan, Rejim’e dair söylem değişimi, Astana’da Rejim’in meşruluğu belirginleştirildi. TC’nin bu söylem değişimi, Suriye’de Kürtler dışında “kırmızı çizgisinin” kalmadığı anlamına da geliyor.
Astana’da Rojava delegasyonunun olmamasını kazanım gören TC, garantör olduğu görüşmelerde, “cihatçıların garantörü” olduğunu tescilledi. Bu durum Suriyeli muhataplarınca da dillendirilen TC, bu farkındalıkla cihatçıların “malum sicili” nedeniyle, diğer “sponsorlar” Katar ve Suudi Arabistan’ı görüşmelere katarak bu “sicile” onları da ortak etmek istedi; bu istek Rejim tarafından reddedildi.
Astana’ya büyükelçi bazında katılan ABD, süreci Başkanlık devir-teslimi belirsizliğinde karşıladı. Astana’da Rojava delegasyonunun bulunması gerektiğini söyleyen ABD, kendi inisiyatifindeki Cenevre toplantılarında Rojava’yı görmezden geldiğini “unutmuşa” benziyordu. Rusya ise Rojava delegasyonunun Astana’da olmamasını, görüşmeler bittikten sonra PYD heyetini Moskova’ya çağırıp, spekülatif amaçlı “Kürtlere özerklik” haberlerini “servis ederek” telafi etmek istiyordu.
Şubat sonu yapılması planlanan Cenevre-4’e Rojava delegasyonunun çağrılıp çağrılmaması polemiği bir yana, devletlerarası denklemlerin puslu havasında görülemeyense, Rojava halklarının 2012 Temmuz’undan beri verdiği mücadelenin, bu denklemde birbirlerine karşı kullanacakları “Kürt kartı” değersizliğine indirgenemeyeceğiydi.
Cihatçı terörizm karşısında “medeni dünyayı birleştirmeyi” vadeden yeni ABD yönetimi, cihatçı çetelerin bölgeden tasfiyesi için Rusya ile işbirliğinde sakınca görmeyebilir. Trump yönetiminin “içe kapanma” iddialarının aksine enerji kaynakları ve silah pazarı anlamında önemli olan Ortadoğu’ya ağırlık vermesi beklenebilir. Nitekim Trump’ın ayağının tozuyla çıkardığı kararnamede Suriye Savaşı için 430 milyon USD ek ödenek ayırması, Doğu Akdeniz’de 272 olan gemi sayısını 350’ye çıkarması, bölgedeki asker sayısını 70 bin artırması bu yöndeki somut veriler.
Suriye, Irak ve benzeri coğrafyalardaki (Libya-Yemen ) savaşlar görünürde, 4 devletin coğrafyasında sürmesine karşın buralarda 15 civarında “devletçiği” doğurdu. Bu savaşlar ABD’den Avrupa’ya etki yarattı.
Devletler, müsebbibi oldukları bu savaşları, soktukları “yeni halde” siyasi müzakerelerle sonlandırmaya çalışıyorlar. Ancak devletlerin birbirleriyle olan dengeleri, ”sağı-solu belli olmayan” yöneticileri ve bizzat devletler tarafından üretilmiş, onlar tarafından hizaya sokulmak istenen cihatçı terörizm, bu “yeni halin” Suriye başta olmak üzere, savaşları sonlandırmak bir yana, var olan ateşe odun taşıyacağının işaretlerini veriyor.
The post “Suriye Savaşı’nda “Barış” Hali” – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Suriye Savaşı’nda 2. Hal” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Çok değil, bundan yaklaşık 1.5 yıl önceye gidelim. 2015’in yaz aylarında Suriye’de, TC-Körfez-Batı destekli rejim muhalifleri bir çok koldan yoğunlaştırdığı saldırılarla Şam yönetimini neredeyse köşeye sıkıştırmıştı. IŞİD tarafından işgal edilen Rakka’dan sonra, ülkenin kuzeyindeki İdlip kenti de bir başka cihatçı çete olan Fetih Ordusu’nca alınarak orada islami emirlik ilan edilmiş, yine muhaliflerin fiili başkenti addedilen Halep ise “düştü düşecek”ti. İşte Suriye savaşında ne olduysa ve olacaksa, 2015 yazından sonra oldu. Eylül sonunda rejime hava bombardımanı desteğiyle savaşa giren Rusya, bu süreçten itibaren dengeleri değiştirerek savaşın yeni bir hale geçmesini sağladı. Suriye’de bulunan hava ve deniz üsleriyle Suriye ordusunun sahada elini rahatlatan Rusya, öncelikle Şam ve Lazkiye kırsalının cihatçı muhalif çetelerden alınmasında kilit rol oynadı.
Rüzgar Nasıl Tersine Döndü?
2015 sonlarından itibaren girilen bu yeni halde, Rusya destekli Rejim-İran blokunun, ABD-Batı destekli Körfez-TC saflaşması karşısında Suriye savaşını adım adım domine ettiğini gördük. Musul-Rakka hattında tüm yoğunluğunu IŞİD’e sabitleyen ABD, Suriye’nin batısında özellikle Halep’te yoğunlaşan çatışmalarda sahayı fiilen Rusya-Rejim-İran blokuna bıraktı. Bunda ABD’nin IŞİD gündeminin yoğunluğunun yanı sıra, savaşın başından beri TC’nin de ajandasında bulunan “ılımlı muhalif” kavramının muammaya dönüşmesinin de payı vardı. Suriye savaşında özellikle TC ve ABD’nin Esad Rejimi’ni devirmek için sunduğu “ılımlı muhalifler” projesinin yaldızları her döküldüğünde, altından bir başka cihatçı çete çıktı.
Bu süreçte bir taraftan da ABD-TC arasında tampon bölge üzerinden başlayan ve YPG ile yükselen gerilim, bu devletlerin savaştaki ittifaklarını bulanıklaştırmaya başladı. Ağustos’ta TC’nin başlattığı Fırat Kalkanı adı altındaki işgal hareketi ise kısa bir süre ABD tarafından desteklense de, bu destek fiiliyatta uzun ömürlü olamadı. TC’nin Fırat Kalkanı’nda sahadaki müttefiki ÖSO bileşeni cihatçı çetelerin ABD askerlerine gösterdiği tepki sonrası, söz konusu operasyon bir TC projesi olarak ilerledi. Bu ilerleyişte de kuşkusuz TC’nin “Rusya özrü” sonrası yürüttüğü pazarlıklar sonucu, operasyon için aldığı icazetin payı vardı.
TC’nin Kırmızı Çizgileri Aşılırken
Bu pazarlıklarda TC, Suriye savaşındaki iki kırmızı çizgisinden biri olan Rojava konusunda prestijini kurtararak hiç olmazsa “zarardan kar etmeyi” amaç edindi. Diğer kırmızı çizgi olan Esad yönetiminin devrilmesi ise, savaştaki Rusya faktörü ve son olarak Halep’in tekrar Rejim kontrolüne geçmesiyle, savaşın söz konusu yeni halinde de işlerin bundan sonra Emevi Camii’nde şükür namazı kılma yönünde seyretmeyeceğini belli etmişti. Söz konusu pazarlıklar da belli ki, 2015 yazında “82. vilayet Halep” manşetleri atan devlet yanlısı basın ve yanlıları için bu ağır yenilgiyi dengeleme yönünde seyretti.
Halep’te desteklediği cihatçı çetelerin buradan çıkarılarak İdlip’e nakledilmesi konusunda ara bulucu olan TC, bu hamlesiyle Halep meselesine “insani” bir boyut kazandırmaya çalışırken diğer taraftan da, buradaki çetelerden bir kısmını pazarlıkların odağındaki El-Bab’a kaydırmaya çalıştı. Esas olarak TC’nin El-Bab hamlesindeki amacı ise, Rojava kantonlarının birleşmesine engel olmak için araya girmekti. Ağustos’ta başlattığı bu işgal hareketinin ortaya çıkmasını da tetikleyen, El-Bab’a komşu Menbiç’in SDG/YPG güçlerinin eline geçmesi idi. IŞİD kontrolündeki El-Bab’a SDG/YPG’nin yaklaşmasını önlemek, buradaki IŞİD çetesiyle çatışmayı zorunlu kılıyordu. Bu çatışmalarda TC önemli kayıplar vermeye başladı. El-Bab’da IŞİD ile yaşanan çatışmalarda TC, sahadaki vekili ÖSO’nun yetersiz kalmasıyla bordo bereli özel kuvvetlerden oluşan kara birliklerini bölgeye sevk etmişti. Kasım ayı içinde TC ile IŞİD arasında yaşanan çatışmalarda verilmeye başlayan kayıplar 20 Aralık sonrası artmaya başladı. Bu kayıpların TC ana akım medyasındaki verilişi ise 14 askerin öldüğü şeklindeydi. IŞİD’in internete koyduğu 2 TC askerinin yakıldığı video ise görmezden gelindi. Ancak videodaki görüntüler, aslen Rojava kantonlarının bileşmesini engelleyerek kırmızı çizgilerinden birini kurtarmak adına girilen Suriye’de TC’nin düştüğü durumu ortaya serdi.
Halep’te desteklediği cihatçıları çekmenin yanı sıra, Rusya’ya El-Bab’da IŞİD’i durdurma üzerinden verilen teminat sonrası yaşanan çatışmalar, bu cephede TC adına açık bir yenilgi görüntüsü verdi. Suriye savaşını iç politikaya tahvil etme refleksi ise bu yenilgiyi gizlemek için TC’ye fırsat vermişti. TV haberlerinde El-Bab cephesinde öldürülen askerler için yazılan “kahramanlık hikayeleri” bu fırsatın bir yönünü hayata geçirmeye yönelikti. Diğer taraftan ise, devlet yetkililerince El-Bab’taki askeri kayıplara atfen dillendirilen asimetrik savaş söylemi, bu ve benzeri yenilgilerin üstü kapalı bir kabullenişiydi.
Halep Yolu Moskova’ya Çıktı
Halep’in tamamen Rejim kontrolüne geçmesi sonrası gerçekleştirilen Moskova Mutabakatı, savaşın bundan sonra başka bir hale geçtiğinin ilanıydı. Diğer taraftan da, Moskova zirvesi öncesi gerçekleşen Ankara’daki Büyükelçi suikastı kimi kriz beklentilerinin aksine, Rusya’nın sahada elde ettiği askeri kazanımı diplomatik başarıyla taçlandırma fırsatı sundu. Aynı zamanda büyükelçi Karlov suikastı ile birlikte Rusya verdiği olumlu ve temkinli mesajlarla, uçak krizi sonrası geliştirdiği “itidalli” politikanın devamı olarak, Batı’yla yaşadığı krizlerle tecrit olma aşamasına gelen TC’ye yeni bir dış politika alanı açtı. Rusya, tüm bunları yaparken ise alt metinde “ipler benim elimde” mesajı veriyordu.
Rusya ve İran’la birlikte Suriye rejiminin garantör devletleri arasında yerini alan TC’nin Halep-Şam güzergahı hedefiyle çıktığı yol, tersi bir istikamette; Moskova’da sonlandı. Moskova Mutabakatı’nda ortaya çıkan bu fotoğraf, öte yandan TC adına fiilen Körfez-Batı blokunun, -en azından- ABD’de yeni yönetimin işbaşı yapacağı 20 Ocak’a kadar terk edildiğini gösteriyordu.
Diğer taraftan da verilen bu fotoğrafla TC’nin iç gündemine geçişkenlik arz eden Suriye politikasında, Halep savaşıyla yarı yolda bırakılarak -şimdilik- İdlip’te konuşlandırılan cihatçıların, coğrafyanın “Suriyeleşme” yolunda TC’ye nasıl bir fatura çıkaracağını ise ikinci Suriye savaşında göreceğiz.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayınlanmıştır.
The post “Suriye Savaşı’nda 2. Hal” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>