Ergenekon – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 15 Jul 2020 10:27:29 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 ETÖ’den FETÖ’ye Devlet Teröristtir https://meydan1.org/2020/07/15/etoden-fetoye-devlet-teroristtir/ https://meydan1.org/2020/07/15/etoden-fetoye-devlet-teroristtir/#respond Wed, 15 Jul 2020 10:22:59 +0000 https://meydan.org/?p=61223 15 Temmuz 2016’da gerçekleşen TC siyasi tarihindeki son darbe girişiminin yıl dönümünü yaşıyoruz. Bugün devlet tarafından Demokrasi ve Milli Birlik günü olarak adlandırılan bu girişim siyasi arenada muhalefetin bir kesimi tarafından “kontrollü darbe” olarak yorumlanıyor. Her dönem devletin içerisindeki büyük-küçük farklı iktidar odaklarının bulunduğunu düşündüğümüzde aslında her darbenin kontrollü olduğunu söylemek mümkün. Geçmişin iktidar ortağının […]

The post ETÖ’den FETÖ’ye Devlet Teröristtir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

15 Temmuz 2016’da gerçekleşen TC siyasi tarihindeki son darbe girişiminin yıl dönümünü yaşıyoruz. Bugün devlet tarafından Demokrasi ve Milli Birlik günü olarak adlandırılan bu girişim siyasi arenada muhalefetin bir kesimi tarafından “kontrollü darbe” olarak yorumlanıyor. Her dönem devletin içerisindeki büyük-küçük farklı iktidar odaklarının bulunduğunu düşündüğümüzde aslında her darbenin kontrollü olduğunu söylemek mümkün.

Geçmişin iktidar ortağının bugün teröriste dönüştüğü bu siyasi ortamda bu iktidar gruplarını tekrar düşünmek, devletle ilişkilerini anlamak gerekiyor.

Devletin farklı mekanizmaları ve organları içerisinde konumlanmış, siyasi iktidarı amaçlayan ya da rejimi kontrol altında tutmaya çalışan pek çok iktidar grubu vardır. Siyasi iktidarlar da çıkarlarına göre bu iktidar gruplarını üretir, onlarla ilişkiye girer ya da tersleşir. Bu iktidar grupları, siyasi iktidarlarla girdikleri ilişkiler sonucunda devletin farklı mekanizmalarına yerleşerek ve şiddet araçlarını kullanarak faaliyet yürütür.

Siyasi iktidarın ve devletin içerisindeki farklı iktidar odaklarının birbirleriyle girdiği iktidar yarışında devletin şiddet araçları açıkça ortaya çıkar.

İşte bu çerçevede TC’nin iç siyasetinde adını çokça duyduğumuz iki iktidar grubu vardır: ETÖ (Ergenekon Terör Örgütü) ve FETÖ (Fethullahçı Terör Örgütü).

Ergenekon, 2000’li yılların başında özellikle AKP’ye karşı darbe planları yapması, polis ve ordu içerisinde örgütlenmesi, 2006’da Danıştay Saldırısı ve 2007’de Malatya’da üç Hristiyanın öldürüldüğü Zirve Yayınevi katliamı üzerinden gündem olmuştur. O dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un da bu örgüte üye olmaktan yargılanması da meselenin ciddiyeti konusunda önemli olmuştur. Ergenekon, devlet içerisindeki siyasi İslamcı düşünce ve hareketlerin önünü kesmek istediği gibi devrimcilerin, Kürt halkının ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin de karşısında yer almış, onlara işkence uygulamış bir örgüttür. Cumhuriyetin kurucu, baskıcı ve ırkçı yönlerini kendisine vizyon edinmiş, gerek doğrudan kendisinin sahip olduğu “illegal” silahlarıyla gerekse devletin polis ve askeri olarak pek çok şiddet eylemi gerçekleştirmiştir.

Ergenekon, Fethullah Gülen örgütünün AKP ile işbirliği yapıp Hizmet Hareketi olarak anıldığı dönemde özellikle 2007-2011 yılları arasında devlet tarafından bir terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Bu dönemde Ergenekon örgütüne operasyonlar yapılmış çok sayıda polis, asker, gazeteci, akademisyen tutuklanmıştır. Bu operasyonlarda Fethullah Gülen ve örgütünün rolü büyüktür.

Yıllar sonra ise AKP ile çeşitli sebeplerle ters düşen, ittifakı bozulan Fethullah Gülen örgütü yolsuzluk operasyonu ve 15 Temmuz darbesi sonrasında terör örgütü olarak ilan edilmiştir.

Geçmişten bugüne Fethullah Gülen örgütüne karşı politikalarında sık sık değişiklik yapan, söylemlerini değiştiren AKP’nin bir başka absürt tavrı, bu örgüte koyduğu isimdir. Devlet, nasıl ki zamanında oldukça saçma bir biçimde Ergenekoncular olarak tanınan grubun ismini genel geçer bir şekilde kullanmak için Ergenekon Terör Örgütü diye yaftalamış ve böyle bir tanım uydurmuşsa Fethullah Gülen ile arayı bozduktan sonra da bu yapılanmanın ismini Fethullahçı Terör Örgütü koymuştur.

AKP’den önceki pek çok iktidarla da yakın ilişkilere girmiş olan örgüt, bürokraside, orduda, polis teşkilatında, eğitim ve yargı sisteminde örgütlenmiş ve ayrıca kendi medya organlarını, sosyal-kültürel yapılarını da kurmuş bir örgüttür. Dini karakteri yüksek olan ya da takiye yaparak gizlice dini ve örgütsel çalışmalar yapan kişiler tarafından bir güç haline getirilmiştir. Büyük ekonomik ve siyasi gücüyle birlikte küresel kapitalist sistemle uyumlu dini düşünce ve yaşam biçimini toplumda yükselterek toplumun kendisine biat etmesini amaçlamıştır.

Fethullah Gülen’in Komünizmle Mücadele Derneği’nin kurucuları arasında yer almasından bu yana örgüt üyeleri devletin şiddet politikasını sürdürerek, devrimcilere işkenceler yaparak, Kürdistan’da şehirleri yıkarak ve katliamlar yaparak devlet içindeki konumlarını yükseltmişlerdir.

15 Temmuz süreci sonrasında ise büyük operasyonlarla karşılaşan örgüt, bugün -resmi açıklamalara göre- devlet tarafından en zararlı ve tehlikeli örgüt olarak görülmektedir. 2016 sonrasındaki operasyonlarda devlet, örgütü bitirmek için bürokraside, polis teşkilatında, orduda, akademide ve yargıda büyük ihraçlar gerçekleştirmiştir. Binlerce kişi yargılanırken binlercesi de tutuklanmıştır.

Geçmişte “şiddet yoluyla anayasal düzeni değiştirmek” maddesiyle Ergenekon’u yargılayanlar daha sonraları “şiddet yoluyla anayasayı değiştirmek” maddesiyle yargılanmıştır.

 “Hizmet Hareketi” FETÖ olduktan sonra ise 2018’deki bir mahkemede “Ergenekon Terör Örgütü” diye bir örgütün varlığının ispat edilemediğine dair bir karar verilmiştir.

Bu örgütlerin terör örgütü olup olmadıkları iktidarların ittifaklarına göre değişse de bize göre devletlerle işbirliği içinde ya da devletin doğrudan kendisi olan, ezilenlerin ve devrimcilerin karşısında olarak, onlara sistematik bir biçimde şiddet uygulamış bu örgütler birer terör örgütüdür.

Kısacası ETÖ ya da FETÖ tanımlarından önce de bizim için bu örgütler yaşamlarımızı tehdit eden örgütlerdi, teröristti. Ama toplumun geniş bir bölümü de böylesi iktidar kavgalarına şahit oldukça cumhuriyetin ilkelerinin ya da kapitalist sistemle uyumlu dini yapının bu toplum için sömürü, baskı ve katliam anlamına geldiğini bir kez daha görmüş oldu.

Devletin her iki örgütle de ilgili olarak değişen çıkarcı politikalarını, absürt isimlendirme çabalarını göstermek ve teröristte terörist diyebilmek için ETÖ’ye ETÖ, FETÖ’ye FETÖ demek gerek. Onların devletin birer yüzü olduğunu hatırlamak ve bu 15 Temmuz’da da bir kez daha belirterek  devlet şiddettir, terördür demek gerek. Nasıl ki bugün devlet tarafından ETÖ diye bir yapının hiç var olmadığını iddia ediliyorsa yarın da FETÖ tekrar Hizmet Hareketi olabilir ya da 15 Temmuz bayram olmaktan çıkabilir ancak ezilenler için bu iki örgütün terörist olduğu gerçeği değişmeyecektir.

Abdülmelik Yalçın

The post ETÖ’den FETÖ’ye Devlet Teröristtir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/07/15/etoden-fetoye-devlet-teroristtir/feed/ 0
Yalınayak: Yeniden Yargılama https://meydan1.org/2014/05/10/yalinayak-yeniden-yargilama/ https://meydan1.org/2014/05/10/yalinayak-yeniden-yargilama/#respond Sat, 10 May 2014 09:16:14 +0000 https://test.meydan.org/2014/05/10/yalinayak-yeniden-yargilama/ Son zamanlarda cezaevlerinden tahliyelerle gündemimize giren “yeniden yargılanma hakkı”nı, devletin düzmece tutanaklarıyla, iddianameleriyle uzun yıllardır tutsak ettiği bir mahkumdan dinledik. Gazetemize Kırıklar F Tipi Cezaevi’nden mektup yollayan Umut Fırat Süvarioğulları, uzun yıllardır yaşadığı tutsaklıkla birlikte, artık sıklıkla dillendirilen “yeniden yargılanma hakkı”nı değerlendirdi. 20 yıl önce, Aydın Emniyet Müdürlüğü’nde ağır işkence sonucu imzalatılan düzmece tutanaklar sayesinde […]

The post Yalınayak: Yeniden Yargılama appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Son zamanlarda cezaevlerinden tahliyelerle gündemimize giren “yeniden yargılanma hakkı”nı, devletin düzmece tutanaklarıyla, iddianameleriyle uzun yıllardır tutsak ettiği bir mahkumdan dinledik. Gazetemize Kırıklar F Tipi Cezaevi’nden mektup yollayan Umut Fırat Süvarioğulları, uzun yıllardır yaşadığı tutsaklıkla birlikte, artık sıklıkla dillendirilen “yeniden yargılanma hakkı”nı değerlendirdi.

20 yıl önce, Aydın Emniyet Müdürlüğü’nde ağır işkence sonucu imzalatılan düzmece tutanaklar sayesinde tutuklanıp, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde sadece iki duruşmasına katıldığım göstermelik yargılamam yapıldı. Polisin hazırladığı düzmece tutanaklar dışında, arkadaşımın evinden alınan 20 adet Özgür Gündem gazetesi ve yedi Kürtçe teyp kasedi dışında tek bir delil ve tanık olmadan 17 faili meçhul olayın-ki birçoğu aslında hiç yaşanmamış, silah dahi kullanılmamış, kimsenin ölüp yaralanmadığı adli olaylardı- faili gösterilerek, anarşizan aktivist olmama rağmen örgüt üyesi olarak idamla yargılanıp, müebbet hapis cezasına çarptırıldım.

Bize işkence yapıp tutanakları hazırlayan terörle mücadele polis çetesi, bizden bir yıl önce gözaltına alınarak işkenceyle katlettikleri Baki Erdoğan adındaki devrimci nedeniyle 2002 yılında mahkum olup beşer yıllık ceza alarak, meslekten atıldılar. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bu davada T.C Devleti’ni 100 bin Euro ceza ödemeye mahkum etti ve bu dava hükümetin “işkenceye sıfır tolerans” demagojisine vesile oldu. İşte bu profesyonel işkenceciler, haklarında dava açılmadan on gün önce mahkememizde ifade vererek, hazırladıkları tutanakların “samimi ifadelerimiz olduğunu ve işkence yapmadıklarını” söylemişlerdi. Bunun üzerine hem tescilli işkencecilerin mahkumiyet kararı, hem belgelerin sahteliği ve suç uydurma gerekçeleriyle, bugün gündeme getirilen CMK 311. Madde gereğince zaman içinde iki kere yargılama için başvurmuş, ancak gerekçe bile gösterilmeden reddedilmişti.

AİHM’de 1999’da avukatımızın yaptığı başvuru neticesinde DGM’nin “bağımsız ve tarafsız olmadığı, bu nedenle adil yargılama yapamayacağından” hareketle T.C Devleti’ni mahkum edip, 2003 yılında “yargılanmanın yenilenmesi” kararını verdi. Devlet bu kapsamda AİHM tarafından karara bağlanan 221 dosyayı 10 yıl boyunca kendi hukukuna ve “evrensel normlara” aykırı biçimde yeniden yargılamayı kabul etmedi. Bunun nedeni, 221 dosyadan birinin Abdullah Öcalan’a ait olmasıydı. “Kişiye göre hukuk olmaz” diyen devlet bunu engellemek için özel yasa çıkardı. Son birkaç yıldır AİHM’yle iktidarın görüşme trafiğiyle bu yükten kurtulmak için müzakereler yapılmış ve sadece Abdullah Öcalan dosyası dışarıda bırakılarak 4. Yargı Paketi’nde 220 dosya için yeniden yargılanma önündeki kısıtlayıcı engeller kaldırıldı. Bu hukuksuzluğa itiraz eden tek bir ses duymadık. Yasa 11.04.2013’te çıkmasına karşın 10 aydır TMK’dan sorumlu mahkemeler tarafından başvurular ısrarla reddedilip, hakkın kullanılmaması için somut “adil yargılama yapılmamıştır” kararına rağmen dosyayı esastan değil usulen, dosya üzerinden ele alıp, duruşma açmadan kapatmak istenmektedir. Zaten iktidarın da kısıtlayıcı engeli kaldırmadaki gayesi, adil yargılanmanın sağlanması değil, her fırsatta Avrupa Bakanlar Komitesi’nin kendisine bu dosyaları hatırlatmasından kurtulmaktı.

Bizler DGM’nde yargılandık ve bu mahkemeler AİHM kararları ve nihayetinde göstermelik biçimde de olsa, iktidarca da “adil ve tarafsız olmadığı” kabul edilerek kapatıldı. Ancak on binlerce insan bu mahkemelerin “düşman hukuku” esaslarına göre verdiği kararlarla yıllardır hapishanelerde tutulmaya devam ediliyorlar. Aynı şekilde heyetler ve yargılama usulleri korunarak -ki değişseler de bir şey fark etmeyecekti- önce “Özel Yetkili Mahkeme” tabelaları sonra da “CMK 250 Mad. İle Yetkili” yani “terör” mahkemeleri tabelaları asıldı. Ama bizim dava örneğimizde olduğu gibi, bu son mahkemelerin ÖYM’lerden, DGM’lerden ve hatta ünlü İstiklal Mahkemeleri’nden hiçbir farkı yok. Öyle ki, CMK 250. Madde ile yetkili İzmir 8. Ve 10. Ağır Ceza Mahkemeleri yeniden yargılama konusunda, CMK 312. Maddesinin tutuklu veya tutuksuz olarak yargılamanın yapılması hususunda inisiyatifi mahkeme heyetine bıraktığı için, kendi keyfine göre, tutuklu yargılanma süresi 10 yıldan 5 yıla düşürülmesine rağmen yargılamanın tutuklu yapılması gerekçesine “infazın durdurulmasını veya erteleme gerektirir herhangi bir nedenin bulunmadığı, ileride telafisi imkansız zarara sebebiyet verecek bir durum olmadığından” yazabilmektedir. Adil yargılanmadığımız kararına rağmen ve dava henüz başlamamışken mahkeme bu gerekçesiyle, “yeniden yargılama yapsak bile, ben yine aynı kararı vereceğim, onun için tutuksuz yargılamam” demektedir. Bu gerekçeyi beş yıldır içeride olan Ergenekon ve Balyoz sanıkları için değil, 20 yıldır hapiste, hakkında yeniden yargılanma kararı verilmiş, 220 dosya hakkında özel yasa çıkarılmış insanlar için bu değerlendirmeyi yapıyor. Bu karardan, iktidarın da muhalefetin de haberi var. Neden iktidar 17 Aralık Operasyonu’nu yapan yargıçları görevden aldığı gibi bu yargıçları da görevden almıyor? Neden ana muhalefet Ergenekon ve Balyoz sanıklarını yeniden yargılatmak için çırpındığı, avukatlığını yaptığı gibi bu hali hazırda yeniden yargılanma kararları olduğu halde, tutuklu yargılanma kararı verilen 20 yılı aşkındır hapiste olan devrimciler için sesini çıkarmıyor? Bu gerekçeyi bize üç hakim yazmadı. İktidarıyla, muhalefetiyle, bu sistemi böyle kuran zihniyet eskisiyle, yenisiyle, paraleliyle, yamuğuyla bir bütün olarak devlet yazdı.

Şimdi yine göstermelik olarak daha önce yaptığı gibi ÖYM’leri de, TMK 250. Mad. İle yetkili “terör” mahkemelerini de kaldırıyorum diyor iktidar. İnanalım mı? Tabi ki hayır! TMK kapı gibi yerli yerinde duruyor ve yarım ağızla bunu da seçimden sonra kaldıracağım diyor. TMK var oldukça –ki hiçbir iktidar böyle özel yetkili kanun ve mahkemelerden asla vazgeçmez- kendi “paralel devleti”nde, diğer tüm muhalif devrimci kesimleri de bu yolla tasfiye edip, mutlak iktidarını derinleştireceğini düşünüyor. Tarih, iktidar zehrini böyle kana kana içenlerin mezar taşlarıyla doludur. Kulağımda Danton’un sesi çınlıyor: “Devrim Mahkemesini geçen yıl bu zamanlar ben kurmuştum, bundan ötürü Tanrı’dan ve herkesten af diliyorum.” Danton giyotine giderken geç de olsa özür dileme “erdem”ini göstermiş, Robespierre’nin kaldığı evin önünden geçerken “Robespierre, arkamızdan geleceksin” diye bağırmıştı. Bu öngörüsü üç ay sonra gerçekleşmişti.

Bir önceki iktidar odaklarından, bu mahkemeleri kuran ve en acımasız şekilde devrimcilerin, Kürtlerin ve diğer tüm muhaliflerin üzerinde kullanan aynı geleneğin temsilcileri Ergenekon ve Balyoz sanıklarından Danton gibi bir pişmanlık, özür duymadık. Aksine, “Terörden yargılananlarla(devrimciler ve Kürtler kastedilerek) bizi nasıl bir tutarsınız, şu-bu yapılacaksa biz istemeyiz vb.” sözlerini, nerede hata yaptık diyerek hayıflandıklarını, rövanş alma gayesiyle şu anki iktidara “sen de aynı akıbeti yaşayacaksın” tehditlerini çokça duyduk, duyuyoruz. Zira iktidarın zihniyeti farklı olmadığından, bunların düştüğü hataya düşmemek için, halen kendi iktidarını tahkim etmekle uğraşıyor.

Bu nedenle, yeniden yargılanma tartışmasının kendisi demagojiden başka bir şey değildir. Sadece hakimlerden değil, iktidardan da tükürdüğünü yalamasını beklemek ham hayaldir. Sözde hukuk devleti olmanın işareti olarak CMK’da yer alan bu madde, istisnai bile değil, son derece göstermeliktir. Belki 90 yıllık ülke tarihinde bir elin parmakları kadar bile böylesi bir yola başvurulmamıştır. Bireyi teferruat olarak gören iktidarların zihniyetinden doğal olarak, böylesi bir hassasiyet beklenemez. İktidarlar için bir gün bu yola başvurmak ihtiyacı doğarsa, bu da ancak yandaşlarını kurtarmak ve aklamak için olacaktır. Buna karşın, devrimci muhalefetin sistemin çelişkilerini değerlendirmemesi, göz ardı etmesi düşünülemez. Bu anlamda iktidarın hiçbir meşruiyeti olmayan kurumlarının deşifre edilmesi için fırsat doğduğunda mahkeme kürsülerini direncin ve isyanın sözleriyle araçsallaştırmaktan kaçınmayacağımız da kesindir.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 17. sayısında yayımlanmıştır.

The post Yalınayak: Yeniden Yargılama appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/05/10/yalinayak-yeniden-yargilama/feed/ 0