The post Erkek Devlet Affetti Kadınlar Affetmeyecek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mayıs ayındayız…
11 Mart’tan 31 Mart’a kadar geçen 20 günlük süreçte 21 kadın katledildi. Evde kalmak “korunmak” için ilk koşul olarak gösterilirken geçtiğimiz günlerde Dilek Kaya kendi evinde karantinadayken erkek sevgilisi tarafından katledildi. Devletin bu süreçte başlattığı “hayat eve sığar” kampanyası, kadınların hayatında karşılığını bulmadı. Korona virüs tedbiri adı altında çıkarılan her yasa ve üretilen her politika da öncekiler gibi, kadınların erkek şiddetine terk edilmesiyle sonuçlanmaya devam ediyor.
2014 yılında boşandıktan sonra bile şiddete uğrayan ve en az yüz kere karakola başvuran Zeliha Erdemir, geçtiğimiz haftalarda mecliste onaylanan infaz yasasındaki değişiklikler kapsamında birçok hapishanede tahliyeler sürerken bu yasanın tehdit ettiği binlerce kadından biri.
Bundan 4 yıl önce, boşandığı erkek Cem Kara tarafından tehdit edilen Zeliha Erdemir, evlendikleri 2011 yılından beri sistematik olarak şiddete maruz kalıyordu. Zeliha can güvenliğinin olmayışını şu sözlerle anlatmıştı:
“Çocuğumun, ailemin, benim can güvenliğimiz yok. 2011’den beri bana sistematik olarak fiziksel şiddet, hakaret ve tehditlerde bulunuyor. Didim Adliyesi’nde 46 şikayetime soruşturma açıldı ve herhangi bir sonuç alamadık. 2016’dan beri süren şiddet davam var. Hayatım altüst.”
Zeliha’nın sesini sosyal medyadan “ölmek istemiyorum” diyerek sesini duyurmasıyla ve kadın örgütlerinin de tepkisiyle bu erkek tutuklanmış, Zeliha çocuğuyla beraber yeni bir hayata başlamıştı.
Bu erkek daha önce Zeliha’nın 8 yaşındaki çocuğunu kaçırdığı için 2 ay boyunca tutuklu kalmıştı, yetmedi. Serbest bırakıldıktan hemen sonra Zeliha’ya defalarca şiddet uyguladı. Zeliha ise ısrarla şiddet karşısında susmadı. Bu erkeğin yargılandığı dava 17 ay 20 gün hapis cezasıyla sonuçlanmışken değiştirilen infaz yasasıyla 2 Mayıs günü onun da tutukluluğunun sona ereceği öğrenildi. Yani yine bir tehdit ve yine aynı erkek…
Zeliha 2 Mayıs gelmeden sesini duyurmak için çeşitli kanalları kullanırken infaz yasasıyla ilgili “Kimse o erkeği benim yerime affedemez. Başıma bir şey gelirse sorumlusu devlettir!” diyor.
Peki Zeliha, devleti sorumlu tutarak ne demek istiyor?
Kendisini katleden erkeği, katledilmeden önce 24 kere şikâyet ettikten sonra sokak ortasında öldürülen Ayşe Tuba Arslan’ın ve şiddet gördüğü için karakola başvurduğunda “Bir şey olmaz.” denilerek eve gönderilen nice kadının sorumlusunun devlet olduğunu söylüyor Zeliha. Devlet, uyguladığı politikalarla kadınların sadece varlığını değil yok oluşunu da görmezden geliyor.
Yine geçtiğimiz günlerde, evli olduğu Rukiye’yi bıçakladığı için tutuklanan ve 2019 yılında serbest bırakılan bir erkeğin 9 yaşındaki kızını döverek katlettiği ortaya çıktı. Kadına ve çocuğa şiddet uygulayanları serbest bırakarak bunu meşrulaştıran, hiçbir sorun yokmuş gibi aynı politikaları sürdüren devlet, tüm kadınlar ve çocuklar karşısında suçlu değil midir?
Devlet de erkektir ve erkekler için adalet demek, kadınlar için adaletsizlik demektir… Bu erkekleri affeden devletken aynı sorunların tekrar yaşanması an meselesidir. Hapisten çıkarak “yarım bıraktığı işi tamamlamak” isteyecek erkekleri koşulsuz şartsız serbest bırakmak, “Kadınlar katledilsin”! demektir.
Bu durumda “Kim kimi affediyor?” sorusunu sormalıyız.
Vladimit Jankélévitch “Pardonner?” adlı kitabında, Nazilerin ölüm kamplarında yaptıkları katliamların, hayatta kalanlar tarafından -ölenler adına- affedilmesinin mümkün olmadığını vurgular. Suçlunun affedilmeyi isteyebilmesi için, öncelikle hiçbir çekince koymadan, suçuna bahaneler bulmadan, suçluluğunu kabul etmesi gerektiğini belirtiyordu. Ve böyle bir durumda bile affetmek yalnızca bir kandırmacadan ibarettir. Affetmek, çoğunlukla o eylemi yok saymaya ve unutmaya çalışmak olarak çıkar karşımıza. Bir kadının uğradığı şiddeti affetmesi, o şiddetin izlerini tamamen silmesi mümkün olmaz çoğu zaman. Bu izler bedenden silinse de psikolojik etkileri sürebilir.
Zeliha’nın “Kimse benim yerime onu affedemez.” demesi bu yüzden anlamlıdır. Çünkü Zeliha, kendisine yeni baştan bir hayat kurmaya çalışırken devlet onun adına bir şiddet failini affederek serbest bırakacak. Yani Zeliha’nın kurtulmaya çalıştığı şiddet tekrar hayatında yerini alacak ya da Zeliha’nın sesi duyulacak ve yalnızca Zeliha’nın değil birçok kadının yaşamı kurtulacak.
Devlet, kadınları evlere kapatsa ve seslerini duymazdan gelmeye çalışsa da kadınların isyanı evlere sığmaz! Buna güvenelim. Öfkesini isyan eyleyen, özgürlük için mücadele eden biz kadınlar devletin baskısına, bizi yok etmeye çalışan politikalarına karşı yalnız ve güçsüz değiliz, bize şiddet uygulayan erkekleri ve onların şiddetini görünmez ve meşru kılmaya çalışan devleti affetmiyoruz.
“Kadınlar birlikte güçlü!” diyerek birbirimizin sesini duymayı sürdürelim ve birbirimizin sesini duydukça mücadelemizi büyütelim.
Irmak Türkü Kabay
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 53.sayısında yayınlanmıştır.
The post Erkek Devlet Affetti Kadınlar Affetmeyecek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Esenyurt’ta 25 Kasım Gözaltısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü olan 25 Kasım’da yapılacak olan yürüyüşün Beyoğlu Kaymakamlığı tarafından yasaklanmasından sonra, bugün 25 Kasım Eylemi çağrısında bulunmak üzere Esenyurt Cumhuriyet Meydanı’nda bildiri dağıtan 6’sı kadın 7 kişi gözaltına alındı.
The post Esenyurt’ta 25 Kasım Gözaltısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kadınlar Mücadeleye Çağırıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Dünyanın bir ucundan bir ucuna ezilen kadın, dünyanın bir ucundan bir ucuna direnen kadın, dünyanın bir ucundan bir ucuna dayanışmayı yükseltecek olan kadın. Meydan Gazetesi olarak, dünyadaki ve coğrafyamızdaki anarşist örgütlerden kadınların, kadın mücadelesi ve 8 Mart Dünya Kadınlar Günü üzerine yazdıkları ve bizlerle paylaştıkları dayanışma mesajlarını, biz de sizlerle paylaşıyoruz.
Kadın Mücadelesine Her Zamankinden Fazla İhtiyacımız Var – Black Rose Anarşist Federasyon – ABD
Ataerki kadınları (ve erkekleri) yiyen bir canavardır. Ataerkinin çirkin yüzü, Özgecan Aslan’ın vahşice katledilmesiyle ortaya çıktı. Canavarın yüzüne attığı çizikler, ona karşı savaşının vasiyetiydi. Bu canavarı başka yerlerde de bulabiliriz: “Çok şişman” olduğu söylenerek aşağılanan genç kızın yüzünde ya da işinden eve dönüş yolunda bir trans kız kardeşe çalınan ıslıklar. Bugün kadınların mücadelesine her zamankinden fazla ihtiyacımız var çünkü hayatta kalmak için tek seçeneğimiz bu. New York Black Rose’da, toplumumuzda ve günlük hayatımızda ataerkiyi yok etmeye odaklanan, MUJERES adıyla bir anarşist kadınlar kolektifi örgütlüyoruz. Yakında bedenlerimizi ve sokaklardaki güvenliğimizi güçlendirecek birçok kampanya başlatacağız. İstanbul’daki “Anarşist Kadınlar” bize derinden ilham verdi.
New York, ABD’den dayanışmayla….
Özgecan Aslan, Yaşıyor!
Bizleri tahakkümü altına alarak yok etmek isteyen iktidarın tüm biçimlerini reddediyoruz – MAKİ’li Kadınlar – Antalya
Sadece kadın olarak doğduğumuz için çalınıyor yaşamlarımız.
Evde baba, abi baskısı; okulda taciz kaygısı; sokakta tecavüz ve katledilme korkusuyla gasp edilmek isteniyor bedenimiz, kimliğimiz. Yalnız başına otobüse bindiği için katledilen Özgecan; sevgilisinin arabasına binmeyi reddettiği için saçlarından sürüklenen ve katledilen Hüsne; kocası tarafından doğranıp çöp kutusuna atılan Kübra; sevgilisinin evine gittiği için “ölmeyi hak ettiği” iddia edilen Münevver ve katledilen nice kadın isyanımızdır.
Bizler, MAKİ’li Kadınlar olarak, kadını bir meta haline getirerek tüketen kapitalizmi; kadını katleden erkeği koruyan, kadın katliamını aklayan devleti; yaşamın her alanında bizleri tahakkümü altına alarak yok etmek isteyen iktidarın tüm biçimlerini reddediyoruz.
Zapatistaların özgür komünlerinden, Brezilya’nın topraksız kadınlarından, Kobane’nin itaatsiz kadınlarından ve direnen nice kadından alıyoruz yeni bir yaşama olan inancımızı. Bizleri görünmez kılarak toplumsal yaşamdan silmek isteyen, katlederek yok etmek isteyen tüm iktidarlara karşı kolektif paylaşımlarımızı büyütüyor ve inancımızı örüyoruz.
Hayatlarımız çalınmadan hayallerimizi buluşturuyor, dayanışmayla isyanımızı büyütüyor ve özgürleşiyoruz.
Kadınların Mücadelesi, Devleti Son Zerresine Kadar Yok Etmektir – İşçi Dayanışma Hareketi’nden (WSM) Kadınlar – İrlanda
Anarşist hareket, iktidarın yıkılması ve herkesin tamamen özgürleşmesi için çabalar; bu da ancak kadınların mücadelesiyle gerçekleşebilir.
Toplumdaki tüm kadınlar bir grup muktedirin bir başkasıyla değişmesini istemeyecek kadar uzun süredir baskı altındadırlar. Erkek egemen sistem, erkeklerin kadınlar üstünde biyolojik üstünlüğünü iddia ederek ve bu iddia aracılığıyla toplumdaki elit kesimin diğerleri üzerindeki üstünlüğünü haklı göstererek toplumdaki hiyerarşiyi desteklemektedir.
Kadınların mücadelesi sistemden tamamen silkelenip kurtulmak, erkek egemenliğini, iktidarı ve böylece devletin kendisini son zerresine kadar yok etmektir. Toplumda bütünsel ve radikal bir değişime ihtiyacımız var; bu sadece kesişen pratiklerle olabilir, bu pratiklerin örgütlenme ve direniş biçimleri hepimizin sömürü ve baskıya farklı şekillerde maruz kaldığımızı ancak hepimizin ortak amacının eşit bir toplum yaratmak olduğunu gösterecektir.
Tüm İktidarları, Baskı Unsurlarını Ezip Geçene Kadar Birinin Mücadelesi Hepimizin Mücadelesidir – FAQ Kolektifi – Kıbrıs
Kıbrıs’taki FAQ Kolektifi (feminist, anarşist, kuir) olarak farklı etnik kökenden, milletlerden, renklerden, sınıflardan, cinsel eğilimlerden ve farklı kültürel arka planlardan gelen kadınların; birçok farklı şekilde tahakküm altına alındığını biliyoruz. Bu bakış açısıyla biz pek çok gerçekliğin, ezilme katmanlarının ve içinde yaşadığımız ataerkil toplum içinde verilen kadın mücadelesinin içine derinlemesine girebiliyoruz.
Biz, cinsiyetçiliğe dayalı şiddete bağlı olan cinsel kimliklerin yükselişine cevap vermek adına, kadın mücadelesinin gerekli olduğunu düşünüyoruz.
Ataerki, kapitalizm ve devlet gibi sosyal, ekonomik ve politik kurumların insanları nasıl ezdiğini; ırkçılığı, sınıfçılığı, cinsiyetçiliği ve kadın düşmanlığını tekrar ürettiğini biliyoruz. Buna karşı, kolektif yaşam, öz yönetim ve dayanışma gibi ilkelerle, anarşist ilişki biçimlerini bugünden deneyimliyoruz.
Bizler, farklı coğrafyalarda, farklı biçimlerde yaşanan baskının, şiddetin ve kadın cinayetlerinin, aynı toplumsal cinsiyet rollerinden kaynaklandığının farkındayız. Bu yüzden de tüm iktidarları baskı unsurlarını ezip geçene kadar, her bir mücadeleyi kendi mücadelemiz biliyoruz.
Özgürlük, Kadının Özgürleşmesinden Bağımsız Gerçekleşemez – TAÇANKA’lı Kadınlar – Ankara
Kadın mücadelesine ihtiyacımız var çünkü;
– Bizler, ezilenlerle mücadele diye haykırırken biliyoruz ki ezilenin ezileni olan KADIN. Mesela patronun altında ezilen işçi, işçinin altında ezilen KADIN.
– Devrimci mücadelede yıllarca arka plana itilen KADIN.
– Ev içi emeği göz ardı edilen KADIN.
– Tek görevi “karılık” yapmak, ev temizlemek, çocuk bakmak olarak görülen yine KADIN.
– Üstüne başına, hareketlerine, bakışına dikkat etmesi gerektiği düşünülen KADIN.
– Dikkat etmediğinde tacizi, tecavüzü hak ettiği iddia edilen KADIN.
– Erkek devletin, patriyarkal kapitalizmin, dinin tahakkümüne, baskısına, otoritesine en çok maruz kalan KADIN.
KADIN! KADIN! KADIN! KADIN!
Bu yüzden özgürlük, kadının özgürleşmesinden bağımsız gerçekleşemez.
Kadın mücadelesinin asıl öznesi olarak biz kadınlar iddia ediyoruz ki,
“ÖZGÜRLÜK SAVAŞAN KADINLARLA GELECEK!”
Kadın hareketi yeniden güçleniyor – La Alzada – Şili
Kadınların ataerkiye karşı mücadelesi, sadece başımıza bela olan ahlaki muhafazakarlıkla yüzleşmek için değil; iktidar ilişkilerini ve iktidar sistemlerini anlayıp aşmak açısından da yaşamsaldır. Kadın hareketi yeniden güçleniyor, diktatörler ve neoliberal hükümetlerin dayattığı korku ve ataleti atarak sokaklara çıkmaya başlıyor. Bu yüzden, özgürlükçü bir örgüt olarak La Alzada, sendikal mücadele ve gençlik mücadelesinde, kadın mücadelesinin ve kadın örgütlerinin güçlenmesi için, öncelikle kadınların ayaklanmasının gerektiğini savunuyoruz.
*Gazetemizin 22. sayısında “Dünya Anarşistlerinden Kobanê Dayanışması” başlıklı yazıya bir illüstrasyon çizen Molly Crabapple, bu sayımızda da “Katledilen Kadınlar İsyanımızdır” başlıklı bir illüstrasyon çizerek gazetemizle dayanışma gösterdi. Crabapple’ın çizdiği illüstrasyonu farklı anarşist kadın örgütlenmelerinin dayanışma mesajını yayınladığımız bu yazıda paylaşıyoruz.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.
The post Kadınlar Mücadeleye Çağırıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Erkek- Devlet Şiddetine Karşı Kadınlar Sokakta appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>25 Kasım Kadın Platformu’nun çağrısıyla bir araya gelen kadın, feminist ve LGBTİ örgütlerinden yüzlerce kadın, şiddetli yağmura rağmen, bir yürüyüş gerçekleştirdi. “Erkek, Devlet, IŞİD Şiddetine Karşı İsyandayız” pankartıyla yürüyen kadınların önü, Galatasaray Meydanı’na gelindiğinde polis tarafından kesildi. Burada polis barikatları önünde Kürtçe ve Türkçe bir basın açıklaması gerçekleştirdi.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post Erkek- Devlet Şiddetine Karşı Kadınlar Sokakta appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Kadın Dayanışması Yaşatır” -Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Hasret’in ömründen geçen yıllar, onun için hiçbir şey değiştirmedi. 3 çocuğu daha oldu ama dayak, şiddet hep aynıydı, tıpkı kocasının baskısı gibi. Çocukluğundan beri çektiklerine dayanamayan Hasret, kocası Yakup Kara’dan boşanmak için geçtiğimiz yıl bir dava açtı. Ve aslında Hasret’in yaşadıkları, davanın ardından giderek arttı.
Boşanma davasını hazmedemeyen koca, Hasret’ten hesap sormak istedi, şiddetini giderek arttırdı. Geçtiğimiz Ağustos ayının 8’inde çocuklarını görme bahanesiyle Hasret’in evine giden Yakup Kara, eline aldığı tornavidayla Hasret’i 43 yerinden yaraladı. Boynuna ve göğüs bölgesine aldığı yaralar sonucu, çocuklarının gözü önünde yere yığılan Hasret, hemen hastaneye kaldırıldı. Yakup Kara’nın ölümcül darbeleriyle komaya giren Hasret, uzun bir süre hastanede yattı. Bizlerse onu, çocuklarının “belki bir daha göremeyiz” diyerek hastane odasında çektiği ve sonra da basında yer alan fotoğraflarla tanıdık.
Hasret, hastaneden çıktıktan sonra da, kâbus onun için bitmedi. Aksine, daha da büyüdü. Onu öldürmeye çalışan Yakup Kara, Hasret’i tehdit etmeyi sürdürdü, hatta Hasret’in evinin karşısındaki fırında işe başladı; Hasret için her gün ölüm korkusuyla geçti. Tehditlerini sürdüren Yakup Kara’ya karşı defalarca karakola gidip şikâyette, mahkemelere gidip suç duyurusunda bulunan Hasret’in çabaları, bugüne kadar birçok kadında olduğu gibi, nafile kaldı.
Ne devletin polisi dinledi Hasret’i ne savcısı, her defasında evine geri yolladılar, “kocandır, olur, barışın” dediler. Bir gün yine şikâyet için karakola giden Hasret’i, karakol merdivenlerinde belinde satırla karşılayan Yakup Kara’nın polise verdiği ifadeyle yeniden salıverilmesi, aslında her şeyin özeti gibiydi: Bir kadının ölüm tehdidiyle karakola başvurduğu “potansiyel katil” belindeki satırı “ormana odun kesmeye gidiyordum” diye açıkladı ve yine serbest bırakıldı.
Ne erkek devletin polisi, ne erkek devletin savcısı dinledi Hasret’i. Onu tanıyan, yanında duran, “potansiyel katil”den koruyan dostu, komşusu, mahallelisi oldu. Her gün ölümle tehdit edilen Hasret için mahalleli evinin önünde nöbet tuttu, Hasret’in evinin bahçesine koydukları köpekle, onu ölümden korumaya çalıştı. Mahallelinin nöbeti, Hasret’in yaşadıkları, devam eden tehditler, ana haber bültenlerine çıkınca, yeniden gündeme geldi Hasret’in sürmekte olan kâbusu.
Hasret’in mahallesine giden, onun için nöbete katılan kadınlar da bu kez onunla birlikte mücadele etmeye başladı. “Ölmek istemiyorum” diyen Hasretle birlikte, erkek devletin, erkek polisin, erkek savcının ve erkek katilin karşısına hep beraber dikildi.
14 Ağustos’ta tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılan Yakup Kara, Hasret için tehdit olmaya devam edince Hasret’e ilişkin “hayati tehlikesi” mevcuttur raporları gösterilerek, “potansiyel katil” hakkında ikinci kez tutuklama talep edildi. 27 Ağustos günü yakalanan Yakup Kara “delil durumunda değişiklik yok” gerekçesiyle nöbetçi mahkeme tarafından serbest bırakılınca, kendini aklamak için hiçbir fırsatı kaçırmadı.
Yakup Kara, 28 Ağustos günü katıldığı Songül Karlı ile Yeniden programında erkek konuklar tarafından desteklendi, erkekleşen kadınlar tarafından aklandı. Programın sunucusu Songül Karlı “beyefendi, temiz yüzlü adam” diye sunduğu Yakup Kara’nın yaptıklarını normalleştirirken, programda yaşanan “iffetli kadın” tartışmasıyla yaşanacak birçok kadın cinayeti daha şimdiden meşrulaştırıldı.
Hasret ve Hasretle dayanışma gösteren kadınlar, 29 Ağustos günü tekrar tutuklama kararı çıkan Yakup Kara’nın davası boyunca Kartal Anadolu Adliyesi önünden bir an bile ayrılmadılar. İstanbul Anadolu 8. Sulh Ceza Hâkimliği’nde alınan ifadesinde Hasret’in kendisini aldattığını düşündüğünü belirten Yakup Kara’nın tüm “masum” açıklamalarına rağmen, mahkeme tutuklanmasına karar verdi ve “potansiyel katil” cezaevine gönderildi.
Yakup Kara tutuklandı ama Hasret için bu kâbus son bulmadı. Hasret hala Yakup Kara’nın kardeşi tarafından ölümle tehdit devam ediyor.
Sena ise, 2 kardeşiyle birlikte, ailesi tarafından terkedilince Çocuk Esirgeme Kurumu’nda yaşamaya başladı; üç kardeş bir aile tarafından evlat edinildi. Sena’nın yaşamı, bundan dört yıl önce evlendiği Osman Şengül’le değişti.
Sevdiği adamsa, evliliğin ardından, Sena için kâbusa dönüştü…
Geçtiğimiz 12 Nisan günü, 11 aylık oğlu kucağında, 2,5 yaşındaki kızı yanındayken, boşanmak istediği Osman Şengül tarafından 17 yerinden bıçaklandı Sena. Onu öldürmek için özellikle boyun ve göğüs bölgesinden yaralayan Osman Şengül, Sena’nın öldüğünü zannedince, onu, öldürmeye çalıştığı evinin çocuk odasında bırakıp kaçtı. Komşularının sesini duyduğu Sena, hastaneye kaldırıldı. Aldığı onca öldürücü yaraya rağmen, Sena, hastanenin yoğun bakımında direndi ölüme, erkeğin şiddetine… Aldığı darbeler sonucu sağ kolunda oluşan his kaybı sebebiyle kolunu kullanamıyor olsa da, kimleri onun yaşamasına şans dese de, o, direnerek tutundu yaşama. Onu öldürmeye çalışan Osman Şengül, Sena hastanede ölüme direnirken yakalansa da, katilleri koruyan, şiddeti aklayan, kadını suçlayan erkek devletin mahkemeleri tarafından hemen serbest bırakıldı.
Biz, Sena’yı bu haberle tanıdık. Ama tabi ki, bu, Sena’nın yaşadığı ilk saldırı değildi. O, evliliğin başından beri yaşıyordu dayağı, şiddeti, işkenceyi; ailesinin yanında, çocuklarının önünde, sokak ortasında… Birçok kez dayanamadı, gitti; babasının evine hatta kadın sığınma evine. Her dönüşünde, alkol ve uyuşturucu bağımlısı Osman Şengül’den yine şiddet gördü. Sonunda boşanma davası açtı işkenceden kurtulmak için; zaten Sena’nın son yaşadıkları da Osman Şengül’ün boşanma davasını “hazmedememesiyle” başladı.
Sena’yı katletmeye çalışan Osman Şengül, açılan davanın ardından, hâkimin “babasıdır, görmeli” kararıyla, iki haftada bir çocukları yanına alıyor. Çocuklarsa, her geri gelişlerinde, “Babam seni öldürdü, seni bıçakladı” diyerek çıkıyorlar Sena’nın karşısına.
Ailesiyse, çoğu zaman rastlananın aksine, yalnız bırakmıyor kızlarını. “Kocandır, olur, evine dön” demeyip; Sena’yı bu baskıdan, şiddetten, işkenceden kurtarmak için, onun yanında duruyorlar. Hem Sena’yı hem babasını tehdit etmeyi sürdüren “potansiyel katil”in tüm çabalarına rağmen, hepsi bir arada duruyor. Sena’nın, şiddet gördüğü Osman Şengül’e karşı açtığı davanın görüleceği 17 Ekim’e de birlikte hazırlanıyor, şiddetin hesabını sormak için birlikte direniyorlar.
Dicle, bundan yedi yıl önce, daha 16’sındayken, tanımadığı, sevmediği bir adamla Hasan Yıldırım’la zorla evlendirildi ve bu evlilikten bir oğlu oldu. Evliliğinin ilk gününden itibaren şiddeti, baskıyı, hakareti, tehditleri de yaşamaya başladı, aslında bazılarına göre de kadına biçilen “kader”i yaşamaya mecbur bırakıldı. Hem yaşından hem de yalnızlığından, yaşadıklarına boyun eğmek zorunda hissetti kendini.
Evlendikten yaklaşık 5 ay sonra Hasan Yıldırım’ın uyuşturucu bağımlısı olduğundan şüphelenmeye başladı. Dicle’ye “Ankara’ya gideceğim” diyerek yalan söyleyip Antalya’ya uyuşturucu satmaya gidecek olan Hasan Yıldırım yolda yakalanıp tutuklanınca, Dicle boşanma kararı aldı. Bir süre “cezaevindeyken doğru olmaz”, “yeni çıktı biraz zaman geçsin” diyen Dicle, zamanı geldiğinde, Hasan Yıldırım’a boşanmak istediğini söyledi. Aldığı karşılık ise, yaşayacaklarının çok öncesinden habercisiydi: Çocuğu senden alırım, öldürmem öyle bir acı yaşatırım ki, ölmekten beter olursun.
Tehditlerin artmasıyla 18 Mart günü Esenyurt Kıraç Asayiş Şube Müdürlüğü’ne giden Dicle, bütün yaşadıklarını anlattı. Suç duyurusunda bulunmak istedi ve koruma talep etti. Ama Dicle’yi, hiçbir “kanıtı” olmadığından dolayı-birçok katledilmiş kadına yaptıkları gibi-”Bir şey yapamayız.” diyerek geri yolladılar. Tam 20 dakika sonra, Hasan Yıldırım, ailesinin de oturduğu binada oturan Dicle’nin kapısına dayandı, tehditlerle saldırdı ve tartışmaya başladılar. O sırada araya giren Dicle’nin kardeşine silahı doğrulttu. O silahla ateş etti Hasan Yıldırım ama Dicle ve Emek “şans”a kurtulmuştu.
3 Temmuz’da Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşma görüldü. Alışkın olduğumuz bir tabloyla karşılaştık davanın sonunda. Erkek yargının savcısının verdiği karar “tutuklulukta geçen süreyi ve delillerin toplanmış olmasını” yeterli bulduğunu söyleyerek “potansiyel katil”e tahliye kararı verdi. Ayrıca Hasan Yıldırım’ın avukatı Serdar Yıldız da, “Meslektaşlarımı dinlerken kendimi adeta kadın programında gibi hissettim” diyerek, Dicle ve Emek’e destek veren avukatlarla dalga geçmeye çalıştı.
Dicle, şimdi yaşadıklarına, devam eden tehditlere inat, direnmeyi sürdürüyor. Onu öldürmeye çalışan “potansiyel katil”e, katili koruyan erkek yargıya direniyor.
Nergis Şen
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. Sayısında yayımlanmıştır.
The post “Kadın Dayanışması Yaşatır” -Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>