erkek sorunu – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sun, 13 Sep 2015 18:02:21 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Kitap: “Karanlık Vardiya” https://meydan1.org/2015/09/13/kitap-karanlik-vardiya/ https://meydan1.org/2015/09/13/kitap-karanlik-vardiya/#respond Sun, 13 Sep 2015 18:02:21 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/13/kitap-karanlik-vardiya/ Köyler boşaltılıyor, elleri arkadan kelepçeli insanlar yüzükoyun yerlerde yatırılıyor, askeri araçların içerisinden çocukların üzerine kurşunlar yağdırılıyor, uçaklar köyleri bombalıyor, evler basılıyor, yargısız infazlar yapılıyor, ormanlar yakılıyor… Televizyonda “Bizimkiler” dizisi yok, tetris oyununun modası çoktan geçti, o yılların fenomen yarışması “Hugo’nun yerinde yeller esiyor, Eurovision şarkı yarışmaları artık eskisi kadar popüler değil, çünkü 90’lardan bahsetmiyoruz. 2015’teyiz. […]

The post Kitap: “Karanlık Vardiya” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Kitap Karanlık Vardiya Mine Yılmazoğlu

Köyler boşaltılıyor, elleri arkadan kelepçeli insanlar yüzükoyun yerlerde yatırılıyor, askeri araçların içerisinden çocukların üzerine kurşunlar yağdırılıyor, uçaklar köyleri bombalıyor, evler basılıyor, yargısız infazlar yapılıyor, ormanlar yakılıyor…

Televizyonda “Bizimkiler” dizisi yok, tetris oyununun modası çoktan geçti, o yılların fenomen yarışması “Hugo’nun yerinde yeller esiyor, Eurovision şarkı yarışmaları artık eskisi kadar popüler değil, çünkü 90’lardan bahsetmiyoruz. 2015’teyiz.

Ali Yılmaz, hazırladığı “Karanlık Vardiya” kitabında, sanki 90’ları değil de günümüzü anlatıyor. Kitap temel olarak, Antonio Gramsci’nin devletin zora başvurmadan ‘nasıl yönetebildiğini’ açıklamak için kullandığı “hegemonya” kavramını ele alıyor. Devletin, baskı aracılığıyla politik iktidar egemenliğini sağlamasının yanı sıra, kültürel iktidarı aracılığıyla da ideolojik bir hegemonya kurduğundan söz ederken; insanların kendini ve çevresini yanılsama içinde algılamasını sağlayan bu gücü sorguluyor.

Kitapta hegemonya, rızanın örgütlendiği yani şiddet ya da zora başvurmadan inşa edilen süreçler olarak tanımlanıyor. Devletin kendi varoluşunu sürekli ve vazgeçilmez kılabilmek için, bazen baskıya bazen de rıza üretmeye başvurmasının örnekleri sıralanıyor bir bir. Toplumun genelinin nasıl olup da kendilerine doğrudan hiç de faydası olmayan, hatta zarar veren ekonomik, politik, sosyal ve kültürel söylemleri -kimi zaman toplumsal huzur adına, kimi zaman eskiye dönme korkusuyla, kimi zaman da din ya da laiklik elden gidiyor paranoyasıyla- can-ı gönülden destekleyebildiklerini açıklamaya yarıyor.

Karanlık Vardiya, Brezilya’da 1964 seçiminden sonra yapılan darbenin ardından “ölüm filoları”nın binlerce kişiyi öldürmesinden, Vietnam’da tarım arazileri ve ormanların kimyasal silahlarla bombalanmasına kadar birçok rıza üretme örneğinden söz ediyor. 1980 darbesinin de rıza üretme amacıyla yapıldığına değinirken, o yıllar boyunca, spor salonlarının, depolar ve kışlaların, nasıl sorgu ve işkence merkezlerine çevrildiğini anlatıyor.

Devletin tüm bu zorbalık ve dayatmalarına karşı, 90’lı yıllarda cezaevlerinden başlayarak, üniversitelerde, fabrikalarda ve özellikle Kürt coğrafyasında karşı koyuşlar ve direnişler engellenemedi ve etkisi günümüze kadar devam eden isyanlara dönüştü. Tüm yasaklamalara karşın 1 Mayıs’ta sokağa çıkılmaktan vazgeçilmedi. Grev yasağına rağmen 1986’da Netaş’ta iş bırakan işçiler bu süreç boyunca hem patrona hem de devlete meydan okudu. Sonraki yıllarda “işçi baharı” olarak ivme kazanan işçi eylemleri 1990’lı yılların özelikle ilk yarısında kamu işçilerinin de katılımıyla büyümeye başladı. Cezaevlerindeki tek tip kıyafet dayatması ise, açlık grevleri ve ölüm oruçları ile yanıt buldu ve devlete geri adım attırdı. Üniversitelerde de örgütlenmeyi engellemek için dayatılmak istenen, üniversite yönetimlerinin kontrolündeki “tek tip” öğrenci dernekleri sistemine karşı direnişe geçilerek işgaller gerçekleştirildi.

Tüm bu ve benzeri direniş ve karşı koyuşlar, devletin 80 darbesiyle birlikte sarsılmaz gibi gösterdiği hegemonyasını kırmaya başlayınca; devlet, bu kez de resmi kolluk ve istihbarat güçlerinin yanı sıra koruculuk sistemi gibi para-militer güçlerle ve JİTEM gibi, varlığını hep inkar ettiği kontrgerilla örgütlenmeleriyle tüm toplum kesimleri üzerindeki baskısını daha da arttırmaya koyuldu. Bir yandan da faşist baskı uygulamalarının gün yüzüne çıkmasını engellemek amacıyla diyaneti, hukuk ve eğitim sistemlerini seferber etti; özellikle medyayı bu psikolojik savaşın özel bir silahı olarak kullanmayı ihmal etmedi.

Polisin sokak eylemlerine yaptığı saldırılarda katlettiği insanlar, infazlar, ev baskınları, soruşturmalar, polis sayısının artırılması, gözaltında tecavüz ve ölüm, okullara çevik kuvvetin girişi, basına uygulanan sansür, gazetelerin kapatılması, birçok gazetecinin silahlı ya da bombalı saldırıda ya da işkencede öldürülmesi, JİTEM tarafından öldürülenlerin cesetlerinin ayaklarından iple tanka bağlanarak sürüklenmesi ve çırılçıplak teşhir edilmeleri, köy baskınları, köylülere dışkı yedirme, korucuların tehditleri, ceset kuyuları, Kürt siyasetçilerin öldürülmesi, partilerin kapatılması, yeni hapishanelerin inşaası, yeni karakolların yapımı, arazilerin mayınlanması, yaylaların yasaklanması, olağanüstü hal, köy boşaltmalar, ilçelere giriş çıkışın yasaklanması yalnızca Karanlık Vardiya kitabında sıralanan olaylar ya da 90´lardaki bir televizyon kanalındaki haberlerden aklımızda kalanlar değil, günümüzde de aktörleri değişmiş olsa da, benzer biçimde sürdürülen, devletin hegemonya politikası.

 Mine Yılmazoğlu

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kitap: “Karanlık Vardiya” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/13/kitap-karanlik-vardiya/feed/ 0
“Erk”ek Şiddeti Tedavi Edilemez https://meydan1.org/2015/03/04/erkek-siddeti-tedavi-edilemez/ https://meydan1.org/2015/03/04/erkek-siddeti-tedavi-edilemez/#respond Wed, 04 Mar 2015 15:00:36 +0000 https://test.meydan.org/2015/03/04/erkek-siddeti-tedavi-edilemez/ Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin, tecavüzlerin ve tacizlerin sebebini arayıp, neden sorusunun cevabını da, suçun faili kendisi olmasına rağmen, tıp biliminde arayan devlet; erkek güdülü uygulamalarıyla kadına şiddeti ve cinsel şiddeti önemsizleştirilerek, tecavüzü ve şiddeti gerçekleştiren erkekleri patolojik ya da psikiyatrik vaka olarak incelemenin üzerinde durmaktadır. Devlet; kendi eliyle şiddet eğilimli erkek yetiştiriciliğini göz ardı […]

The post “Erk”ek Şiddeti Tedavi Edilemez appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

IMG_1863

Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin, tecavüzlerin ve tacizlerin sebebini arayıp, neden sorusunun cevabını da, suçun faili kendisi olmasına rağmen, tıp biliminde arayan devlet; erkek güdülü uygulamalarıyla kadına şiddeti ve cinsel şiddeti önemsizleştirilerek, tecavüzü ve şiddeti gerçekleştiren erkekleri patolojik ya da psikiyatrik vaka olarak incelemenin üzerinde durmaktadır. Devlet; kendi eliyle şiddet eğilimli erkek yetiştiriciliğini göz ardı ederek, tecavüz eden ve şiddet uygulayan erkeklerin tümünü, çoğunlukla psikiyatrik vakalara uyarlayarak “hastalık” algısı içine sıkıştırılmaktadır.

Araştırmalarını tutuklu tecavüzcü ve şiddet uygulayan erkekler arasında yapan devlet uygulamaları, yalnızca %2’lik bir kısmı oluşturan tutukluları dikkate alarak bir algı oluşturmaya çalışmaktadır. Hiçbir dayanağı olmayan bu uygulama ve çıkarsamaların; tecavüzcünün kendisinden intikam alacağı, kendisine inanılmayacağı, duruşmada rezil olacağı korkusu, kendini suçlama ya da arkadaşlarını ve ailesini koruma isteği, ya da onların da öğrendiklerinde uygulayacakları şiddetten korunmak istemesi gibi çeşitli sebeplerden dolayı tecavüz ve şiddeti bildirmeyen kadını gittikçe önemsizleştirmektedir. Şikayette bulunan kadınlar ise yine tanıdıkları ya da tanımadıkları kişiler tarafından uygulanan şiddetin aynıyla veyahut ailesinin ve toplumun eliyle yeniden şiddete uğramış, yargılama esnası ve sonrasında ise yaptırımların gereği gibi olmaması sebebiyle aynı cinsel saldırı ve şiddeti yeniden yaşamıştır.

Devletlerin genel olarak benimsedikleri yaklaşımda; psikopatoloji ya da hastalık üzerinde yoğunlaşmanın cinsel şiddeti kültürel faktörlere bağlayan zengin kanıtları ve tecavüzün de tüm davranışlar gibi öğrenilmiş, aktörü belli bir amaca hizmet eden bir davranış olduğu gerçeği göz ardı edilmektedir. Hastalık modeli yaklaşımlar, şiddete ve cinsel saldırıya genel bir açıklama getirme çabalarını geciktirmiş ve sonunda şu anda genel algıda yaratıldığı gibi şiddeti ve cinsel saldırıları “erkek sorunu” olarak görülmesi gerekirken, kaçınılması gereken bir “kadın sorunu” olarak görülmesine yol açmıştır.

Fail Devlet, Tecavüzcüyü Nasıl Korur?

Tecavüz gibi davranışlara hastalığın yol açtığı, yani kökenlerinin biogenetik faktörlerde aranması gerektiği kabul edilince; tıp, giderek meşru toplumsal denetim ajanı olarak görülmeye başlanmıştır. Böylece tıp mesleği uygun olmayan tedavi ve müdahale yöntemleri uygulama yetisi de doğrudan hekimlere bırakılmıştır. Hekimlerin kontrolünde sözde tedavi gördükleri ileri sürülen %2’lik tecavüzcü ve kadına şiddet uygulayan erkeklerin tutuklu olanları ile yapılan terapilerle bu sonuca varıldığı iddia edilmekte ve toplumun algısı buna göre şekillendirilmeye çalışılmaktadır. Oysa ki; tutuklulardan psikiyatride terapi yolunu seçenlerin bunu iyi hal indirimlerinden faydalanmak, yargıyı yanıltmak maksadıyla kabul ettikleri aşikardır. Üstelik tutuklu; karşısındakinin bir devlet memuru olduğu fikrinden kendini asla soyutlamadan, menfaati doğrultusunda hareket edecektir. Tüm bunlara rağmen bu faydasız psikopatolojik yaklaşımlara devam edilmektedir.

Devletin, suçun faili olduğu kadına şiddet ve tecavüz olaylarında üzerinden atılı suçu yok etmeye çalışması sebebiyle uydurduğu bu yaklaşım faydasızdır. Toplumun köklerinde, kültür, yaşayış, inançlar ve yönetimde aranması gereken kusur, tecavüzcünün ve şiddet gösterenin hastalığına sıkıştırılmıştır.

“Tedavi Edilebilir Hastalıklar” Olarak Taciz, Tecavüz ve Kadına Yönelik Şiddet

Kurban bilim olarak anılan viktimoloji de suçluyu över nitelikte yaklaşımların içinde bırakılmış, yönetenler bundan yine fayda sağlamıştır. Geleneksel olarak tecavüzü kadınların davet ettikleri yollu iddia; desteğini, kriminolojinin bu alt dalından almaktadır. Kurban bilimciler; yalnızca kurbanın harekete geçirdiği ısmarlama olaylarla, ihmal sonucu meydana gelen tecavüz olaylarını birbirinden ayırmaktadır. “Ismarlama” tecavüz davranışı “cinsel ilişkiden son anda cayma” ya da “bir yabancıyla kendi isteği ile bir içki içme ya da arabasına binmeyi kabul etme” gibi örnekleri içermektedir. “İhmal” davranışı ise önleyici önlemleri alamama, örneğin cinsel davete gerekli cevabı vermekte başarısız kalma, ya da “tecavüze ve şiddete uğrayan kadının dış görünümünün saldırgana adeta davetiye çıkardığı” durumlar için söz konusudur. Dolayısıyla kurban bilimcilerin birçoğuna göre; üzerinde asıl durulması gereken konular kurban-saldırgan ilişkisidir.

Kurban bilimcilerin bu saldırgan yanlısı yaklaşımı ile psikoanalitik teorinin kadını kötülemekte kullanabileceği teorik dayanağı da sağlamaktadır. Bu apaçık yanlı erkek yaklaşımı, erkeğin cinsel yönden saldırgan davranışını haklı kılmak için uğraşmaktadır. Yaşadığımız coğrafyada da sıklıkla görülen inanılması imkânsız, kot pantolonu, mini etek indirimi, eş indirimi, gönül ilişkisi olduğundan beraat, kadının ağır hakaretler ile tahrik ettiğine dair cezai indirimlerin tek sebebi yukarıda anlatmış olduğumuz gibi bilimin üzerinde dahi etkili olan devlettir. Devletin yönetim anlayışının baskı ve güç oluşturarak orantısız hükmetmesi, erkeklerin de kadınlar üzerinde yine kendi uydurmaları olan, cinslerin güç dengesizliğinden faydalanıp kadını şiddete maruz bırakması sonucunu doğurmaktadır.

Tecavüz ve kadına şiddet bir hastalık olarak görüldüğünde, saldırganın hasta olduğu kabul edilir. Saldırgan davranış, bireyin kontrolü dışında gerçekleştiğinden, hasta olduğu sonucuna varılan saldırgana tıbbi yardımda bulunulması gerektiği ortaya çıkar. Kadınların bilinçli ya da bilinçsiz olarak kendi kendilerini kurban konumuna sokmalarıyla ilgili açıklamalar da benzer sonuçlar doğurur. Çünkü bu durumda da dikkatler saldırgandan çok kadın üzerine yoğunlaşır. Böylece sorumluluk da; saldırgandan kadına aktarılır. Tecavüzün ya da cinsel şiddetin kadının kendisi tarafından kışkırtıldığı yollu açıklamalarda öne sürülen gerekçeler, ideolojinin toplum üzerinde ne denli etkili olduğuna en iyi örnektir. Bu sözde bilimsel- tarafsız “hastalık” önermelerinin kimin çıkarına hizmet ettiği konusunda en ufak bir şüphe yoktur.

Sonuç olarak; mahkemelerde yargılanan tecavüzcü, şiddet gösteren erkek değil, kadındır. Tecavüzün, kadına şiddetin, bilim kisvesi altında normal dünyanın dışına itilerek özel bir davranış türüymüş gibi nitelendirilmesi; tecavüzcü, öldüren, şiddet uygulayan erkeği “istisna” sayarak; “normal” erkeklerle herhangi bir ortak yanları ya da benzerlikleri olması ihtimali saf dışı bırakılmaktadır. Cinsel şiddet ve kadına şiddet bir hastalık değildir. Kadın suçun faili, azmettirici değildir, ancak bu politikaların kurbanı da asla olmayacaktır. Direnen kadınlarla, hasta Devletlerin erkeklikleri ellerinden alınacaktır.

 

Duygu Üyetürk
[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 25. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Erk”ek Şiddeti Tedavi Edilemez appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/03/04/erkek-siddeti-tedavi-edilemez/feed/ 0