erkeklik – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 01 Aug 2019 11:39:11 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Kayseri’de Kadın Cinayeti https://meydan1.org/2019/08/01/kayseride-kadin-cinayeti/ https://meydan1.org/2019/08/01/kayseride-kadin-cinayeti/#respond Thu, 01 Aug 2019 11:39:11 +0000 https://seninmedyan.org/?p=47452 Kayseri’de 27 yaşındaki Gülay Şimşek ayrılmak istediği erkek tarafından silahla vurularak katledildi. Kocasinan İlçesi Serçeönü Mahallesi Ahmetpaşa Caddesi’ndeki iş yerinden evine gitmek üzere ayrılan 27 yaşındaki Gülay Şimşek’i sokak ortasında silahla 3 el ateş ederek öldüren eski erkek arkadaşı yakalandı. İsminin Özkan olduğu belirtilen erkek, kendisinden ayrılan Gülay Şimşek’in peşini bırakmıyordu.

The post Kayseri’de Kadın Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kayseri’de 27 yaşındaki Gülay Şimşek ayrılmak istediği erkek tarafından silahla vurularak katledildi.

Kocasinan İlçesi Serçeönü Mahallesi Ahmetpaşa Caddesi’ndeki iş yerinden evine gitmek üzere ayrılan 27 yaşındaki Gülay Şimşek’i sokak ortasında silahla 3 el ateş ederek öldüren eski erkek arkadaşı yakalandı. İsminin Özkan olduğu belirtilen erkek, kendisinden ayrılan Gülay Şimşek’in peşini bırakmıyordu.

The post Kayseri’de Kadın Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/08/01/kayseride-kadin-cinayeti/feed/ 0
Savaş Erkektir Erkek Savaştır – Merve Arkun https://meydan1.org/2018/03/01/savas-erkektir-erkek-savastir-merve-arkun/ https://meydan1.org/2018/03/01/savas-erkektir-erkek-savastir-merve-arkun/#respond Thu, 01 Mar 2018 13:34:04 +0000 https://test.meydan.org/2018/03/01/savas-erkektir-erkek-savastir-merve-arkun/   Bir savaş coğrafyasında yaşıyoruz. Tarihsel anlatıları, yaşanmışlıkları, kültürü, dünü ve bugünü savaşla dolu bir coğrafyada… Ekonominin, politikanın ve hatta gündelik yaşayışların aynı savaş etrafında şekillendiği, şekillendirildiği bir coğrafyada… Bir süreden beridir de yine savaş var gazete manşetlerinde, haber bültenlerinde, tüm politikacıların “dili”nde. Hal böyleyken, kadınlar da tabi ki yine bu savaşın tam içinde. Aynı […]

The post Savaş Erkektir Erkek Savaştır – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Bir savaş coğrafyasında yaşıyoruz. Tarihsel anlatıları, yaşanmışlıkları, kültürü, dünü ve bugünü savaşla dolu bir coğrafyada… Ekonominin, politikanın ve hatta gündelik yaşayışların aynı savaş etrafında şekillendiği, şekillendirildiği bir coğrafyada…

Bir süreden beridir de yine savaş var gazete manşetlerinde, haber bültenlerinde, tüm politikacıların “dili”nde. Hal böyleyken, kadınlar da tabi ki yine bu savaşın tam içinde. Aynı gazetelerin manşetlerinde “otobüs şoförünün saygısızlığına maruz bırakılan asker annesi”nin “kutsallığı”nda, haber bültenlerinde “cephedeki askerlere atkı-bere ören kadınlar”ın “vefakarlığı”nda… Kimi zaman “o” kimi zaman “bu” tarafta; ama her zaman erkek iktidarların erk savaşının tam göbeğinde…

Örgütlenen Şiddet:Militarizm

İçinde yaşadığımız dünyada kapitalizmin cinsiyetçilikle ilişkisi nasıl aşikarsa; militarizmin de cinsiyet rolleri ile olan ilişkisi -her ne kadar görünmez kılınmak istense de- o kadar belirgindir. Erk’in kurucusu olduğu hiyerarşik toplumsal düzenin devamlılığı için, yine erk’in garantörlüğüne ihtiyaç vardır. Bu garantörlük erk’in tahakkümü altında tuttuğu, kendinden olmayan herkese -ve özellikle de kadına- yönelik bir baskılama-yok sayma politikasını; bu politikanın doğurduğu ve beslendiği şiddeti beraberinde getirir.

Militarizm de söz konusu bu şiddetin örgütlenmesi ve yaşamın tümüne sirayet etmesidir. Toplumun kültürel, sosyal, ahlaki tutum ve pratiklerinin, “şiddet kriteri” dâhilinde belirlenmesi olarak tanımlayabileceğimiz militarizmin etkisini, yaşamın tümünde gözlemlemek mümkündür.

Cynthia Enloe’ya göre “Erkeklik, devletin dayanaklarındandır ve ulusu oluşturan temel nosyonlardan biridir”. Devlet “ulusal güvenlik” için kendi askeri kuvvetlerine muhtaçken; bu muhtaçlık ilişkisi kapsamında “erkek olma”ya yüklenen anlamı da şekillendirir, belirler. Bu süreç içerisinde “erkeklik” fikrindeki değişiklikler, militarizmin varlığında da belirgindir. Yine Enloe’ya göre özellikle savaş dönemlerinde yükselen milliyetçiliğin militarizasyonu, toplumsal cinsiyete ilişkin çelişkilerle yüklü ve mücadelelerle dolu bir süreçtir. “Bu süreç genellikle kadınlar ile erkekler arasındaki örgütlü ya da örgütsüz mücadelelerin gözlemlenebileceği en iyi ortamdır. Bu militarizasyon tartışmalarında, kadınlar ve erkekler yalnızca siyasal gündemin öncelikleri konusunda değil, “ulus” denen o belirsiz ve değişken yapının kurucu unsurları konusunda da birbirlerinden farklılaşırlar.”

Enloe’nun bahsettiği erkek ve kadın arasındaki farklılaşma, özellikle savaş dönemlerinde daha da belirginleşir. Erk’eğin “kurucu ve kollayıcı” rolünün karşısında kadına dayatılan “pasif ve aciz” rol, militarizmin beslendiği şiddeti ve baskıyı da beraberinde getirir.

Kadınlar Savaşın Neresinde?

Yukarıda bahsedilenlerin yanında militarizmi bir süreç olarak değerlendirmek gerekirse, bu sürecin politik güç ve şiddet ilişkisinden beslendiğini söylemek mümkündür. Gücünü şiddet aracılığıyla kurumsallaştırmak/kalıcılaştırmak arzusunda olan iktidar için savaş mutlak bir araçtır. Dolayısıyla bu politik güç ve şiddet ilişkisinin en belirgin hali de savaşın gerçekliğinde karşımıza çıkmaktadır.

Yaşadığımız coğrafyanın hakim erkek egemen kültüründe “erkeğin namusu”, “vatanın kutsal annesi” ve her daim “korunmaya muhtaç” olarak anlatılan kadın figürü, savaşın gerçekliğiyle de şekillendirilen ve dayatılan bir kimliğe dönüştürülür. Kadını erk’in egemenliğine hapsedenlerse kendi egemenliklerinin devamlılığı için baskıyı ve şiddeti kullanır; savaş bu baskı ve şiddetin “en güçlü” halidir.

Militarizmin cinsiyetçi muhtevası özellikle savaş dönemlerinde birçok farklı biçimde çıkar kadınların karşısına; soyma, çıplak teşhir edip dolaştırma, bedene zarar verme, zafer sloganları atarak göğüsleri ve cinsel organları dağlama veya bunlara dövme işleme, göğüsleri kesme, rahmi bıçakla kesme, tabi ki tecavüz ve ceninleri öldürme… Tüm bunlar dışında -Şili ve Guatemala örneklerinde olduğu gibi- askeri rejim dönemlerinde uygulanan kitlesel tecavüz politikaları da kadınları kimliksizleştirmek ve depolitize etmek için başvurulan yöntemlerden olmuştur.

Cinsiyetçi militer dinamiğe dair verilebilecek örneklerden biri de kuşkusuz Bosna örneği olmuştur. Cynthia Enloe Bosna örneğini şu şekilde özetlemiştir: “1990’larda Bosna’daki iç savaş sırasında gelen haberler, orada da tecavüzün, erkekleşmiş, militarize milliyetçiliğin bir aracı olarak kullanıldığını gösteriyordu. Haziran 1992’de Brezovo Polye köyünden kaçırılan Mirsade adlı genç bir Boşnak kadın, kendisini kaçıran Sırp askerinin “Bize kızlara tecavüz etme emri verildi” dediğini bildirmiştir, iki ay sonra bir Amerikan gazetecisine başından geçenleri aktaran Mirsade’nin -daha sonra başka kaynaklarca da doğrulanan- anlatısına göre, Sırp askerleri köyden 40 kadını kaçırmış ve onlara tecavüz etmiştir. Olaylardan sağ kurtulanları muayene ve tedavi eden bir jinekolog, tecavüzlerin Müslüman kadınları tahkir etmek amacıyla yapıldığı görüşünde olduğunu söylemiştir: ‘Onlara tecavüz ettiler, çünkü savaşın hedefi buydu’”. Savaş sonrasında ise bu kez Sırp kadınlar için yeni bir savaş başlamıştı. Cepheden dönen askerler; savaşın şiddetini bu kez eviçi bir savaşa dönüştürmüş, ama savaş meydanı yine kadının bedeni olmuştu. Savaş sonrasında Sırp kadınların maruz kaldıkları eviçi dayak, şiddet ve tecavüz oranlarında belirgin bir artış yaşanmıştı.

Ruandalı kadınlar arasında 1999 yılında yapılan bir ankette, kadınların %39’u 1994 yılındaki soykırım sırasında tecavüze uğradıklarını söylerken, %72’si tanıdıkları arasında tecavüze uğramış bir kadın bulunduğunu söyledi. 1998 yılında Kongo Cumhuriyeti’ndeki çatışmalarda başkent Brazzaville’de 2000 civarı kadın cinsel saldırılardan sonra yardım almak için hastanelere başvurmuş; bu kadınların %10’u tecavüz sonrası hamile kalmıştı.

Yaşadığımız coğrafyada da savaşın kadın bedenine ve kimliğine yönelik saldırısının biçimi de boyutu da pek değişiklik göstermemişti. Savaş zamanlarında tecavüze uğrayan kadınlar, bedeni teşhir edilen kadınlar, “ganimet” olarak görülen ve doğrudan politikacılar tarafından bu şekilde dillendirilen kadınlar için şiddetin ve savaşın yarattığı yıkımın etkisi kaçınılmaz olmuştu.

Özgürlük için Savaşa ve Şiddete Karşı Mücadeleye

 Erkek egemen toplum yapısının ortaya çıkmasıyla ilk düzenli orduların kurulmasının tarihsel olarak benzer zamanlara denk düşmesi, aslında bir rastlantıdan çok ötedir. Bu eşzamanlık şiddetin toplumsal cinsiyet rolleriyle olan ilişkisinin ve militarizmin ataerki ile olan ilişkisinin tarihsel bir göstergesi niteliğindedir.

Tarih boyunca iktidarlar tarafından hep daha fazla baskılanan, sömürüye maruz kalan kadınların bedenleri, yaşamları ve hatta varoluşları, şiddet kültürünün ve savaşın devamlılığına adanmıştır. Doğdukları andan itibaren maruz bırakıldıkları toplumsal cinsiyet rolleriyle kadınlar, erkek egemenliğin içine hapsedilmişlerdir. Bu egemenliğin devamlılığını sağlayacak çocuklar doğurmak zorunda olan kadınlar, namuslu birer evlat olmak zorunda olan kadınlar, toplumsal ahlaka uygun biçimde yaşamak zorunda olan kadınlar… Ancak ne şekilde olursa olsun her daim erkek egemenliğin erkek algılarıyla yok sayılan kadınların maruz kaldığı şiddet, yok sayılamayacak kadar gerçektir. Kadın, ona yüklenmiş rolü oynamak zorunda, ondan istendiği gibi davranmak zorundadır. Ve böyle bir yaşam içerisinde kadının özgürleşmesi imkânsızdır.

Ancak erk’in egemenliğine, baskısına, şiddetine ve savaşına karşı direnen ve yaşamı savunan kadınlar tarih boyunca olmuştur. 1936 İspanyası’nda Franco’nun faşist rejimine karşı özgürlük mücadelesini yükselten Mujeres Libres’li kadınlar; faşist askeri cuntaya karşı yaşamları pahasına mücadele eden Mirabel kardeşler; Sırbistan’dan Sri Lanka’ya, Rusya’dan Hırvatistan’a, zorunlu askerliğe ve savaşa karşı mücadele yürüten kadınlar; Arjantin’de askeri cunta tarafından kaybedilen çocuklarını arayan Plaza de Mayo anneleri; bu topraklarda süren savaşı durdurmak için kendi bedenlerini siper eden Barış Anneleri; faili meçhul denilerek kaybedilen çocuklarını yıllardır arayan Cumartesi Anneleri… Kadınlar tarih boyunca yaptıkları gibi bugün de farklı coğrafyalarda maruz bırakıldıkları şiddete ve erk savaşa karşı direnmeyi, örgütlenmeyi ve ancak bu şekilde özgürleşmeyi seçmişlerdir…

 

Merve Arkun

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi 44. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Savaş Erkektir Erkek Savaştır – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/03/01/savas-erkektir-erkek-savastir-merve-arkun/feed/ 0
Kadın Düşmanlığının OHAL’i; MAŞİZM – Nergis Şen https://meydan1.org/2017/01/09/kadin-dusmanliginin-ohali-masizm-nergis-sen/ https://meydan1.org/2017/01/09/kadin-dusmanliginin-ohali-masizm-nergis-sen/#respond Mon, 09 Jan 2017 13:07:31 +0000 https://test.meydan.org/2017/01/09/kadin-dusmanliginin-ohali-masizm-nergis-sen/ Adana’da, çöpte bulunan bir kadın bacağının araştırılması üzerine, 3 Aralık gecesi 21 yaşındaki Songül Elçil’in parçalanarak öldürüldüğü ortaya çıktı. Songül’ü katlederek 6 parçaya ayıran Fatih K., olaydan bir süre sonra gözaltına alındığında cinayeti itiraf ederek detayları anlattı. Fatih K., kadını önce boğazlamış, sonra kafasına çekiçle vurarak katletmişti. Kadının cansız bedenini tuvalete taşıyarak bıçak ve çekiçle […]

The post Kadın Düşmanlığının OHAL’i; MAŞİZM – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

15942899_10211853120311567_1450801816_o

Adana’da, çöpte bulunan bir kadın bacağının araştırılması üzerine, 3 Aralık gecesi 21 yaşındaki Songül Elçil’in parçalanarak öldürüldüğü ortaya çıktı. Songül’ü katlederek 6 parçaya ayıran Fatih K., olaydan bir süre sonra gözaltına alındığında cinayeti itiraf ederek detayları anlattı. Fatih K., kadını önce boğazlamış, sonra kafasına çekiçle vurarak katletmişti. Kadının cansız bedenini tuvalete taşıyarak bıçak ve çekiçle kafasını gövdesinden ayırmış, ardından kollarını ve bacaklarını da kesip ayrı çuvallara koyarak üç ayrı çöpe atmıştı. Katil tuvalette yere akan kanları yıkamış; sonra da yatıp uyumuştu. Katil Fatih K.’nın ifadesinde cinayetin nedeni ise “Kadın bana ’Ben 2-3 yıl dağda kaldım, PKK size az bile yapıyor. Biz eninde sonunda Kürdistan’ı kuracağız’ dedi, bu sözlere çok sinirlendim.” şeklindeydi.

Geçtiğimiz yıl yaşanan başka bir olayda ise; Z.E. adındaki bir kadın, Diyarbakır’dan Batman’a gitmek için otostop yaparak bir kamyona binmişti. Kamyon şoförü tarafından taciz edilince araçtan inmek istemiş, şoförün kapıları kilitlemesi üzerine cinsel saldırıya maruz kalmıştı. Kadını öldürmekle tehdit eden ve bıçak zoruyla iki kez tecavüz eden A.U, daha sonra kadını araçtan indirmişti. Z.E.’nin aynı akşam jandarmaya giderek şikayette bulunması üzerine tutuklanan A.U., geçtiğimiz günlerde çıkarıldığı mahkemede kendini “Para karşılığında ilişkiye girdik, bunun ardından şehit arkadaşımın bana verdiği türk bayrağını parçalayarak yırttı, ben de ona bir tokat atarak araçtan indirdim. Bu nedenle iftira atıyor olabilir.” sözleriyle savundu.

Kadın cinayetleri davalarında, katillerin “erkekliğime hakaret etti” savunmaları ve bunun paralelinde uygulanan “tahrik indirimleri” katiller ve katilleri koruyanlar tarafından hem mahkemelerde hem de toplumun gözünde meşrulaştırmak için sık kullanılan birer “bahane” olarak karşımıza çıkıyordu.

İçinde bulunduğumuz OHAL sürecinde, devletin toplumda yükselttiği milliyetçi muhafazakar söylemlerle birlikte kadına yönelik baskı ve uygulamalar da kendini açığa vurmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz örneklerde erkek için birer savunmaya dönüşen “bahaneler“ milliyetçiliği ve muhafazakarlaşmayı tetikleyerek daha da meşrulaştırmaktadır. Mersin’de bir parkta, hamile bir kadına spor yaptığı için saldıran potansiyel katilin serbest bırakılması da benzer bir başka örnektir. İktidarın söylemlerinin toplumda uygulanır hale gelmesiyle giderek yaygınlaşan bu anlayış, erkekliğin bilinçli ideolojik saldırısı olarak anlaşılmalıdır. Erkeklik tek başına biyolojik, tek başına sosyolojik olmadığı gibi, tek başına ideolojik de değildir. Bir bütün olarak erkeklik; cinsiyetçilik, milliyetçilik ve militarizmle iç içedir.

İktidarın milliyetçi muhafazakar politikaları sonucu, toplum giderek daha da militarize edilmektedir. Özellikle içinde olduğumuz süreçte yükseltilen şehitlik kavramı, kadının namusunun vatanın namusu gibi erkeğe emaneti, militarizmle beraber erkekliği de yüceltmektedir. Kürdistan’da devletin askerleri ve polisleri tarafından insanların evlerine “Kızlar geldik, yoktunuz” şeklinde yapılan yazılamalar, bir Kürt kadınının çıplak şekilde teşhir edilmek üzere şehir merkezinin orta yerine bırakılması gibi örnekler bu faşist politikaların bir sonucudur. Bunların yanı sıra; toplumun ahlakı bozuluyor denilerek hedef gösterilip katledilen eşcinseller ve translar, yine benzer şekilde göçmen kadınlara yönelik ırkçı yaklaşımlar da bu faşist politikaların birer sonucudur. Tüm bunlar, erkeğin eline tutuşturulmuş bir silah olarak doğrudan kadını hedef almaktadır. Bu süreçte biz kadınlar, devletin faşist politikalarına karşı mücadeleyi ve dayanışmayı daha da yükseltmeliyiz. Kadın düşmanlığına ve giderek yaygınlaşan maşizme karşı örgütlenmeliyiz.

 
Maşizm
; Kadınlar üzerinde erkek egemenliğini davranışlarında yansıtan, aynı zamanda faşist yönelimli erkeklerin zihniyeti.

Nergis Şen

[email protected]

Bu Yazı Meydan Gazetesi’nin 35. Sayısında Yayınlanmıştır.

The post Kadın Düşmanlığının OHAL’i; MAŞİZM – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/01/09/kadin-dusmanliginin-ohali-masizm-nergis-sen/feed/ 0
“Bir Çılgınlık Eder Vururum Seni”- Nergis Şen https://meydan1.org/2013/03/23/bir-cilginlik-eder-vururum-seni-nergis-sen/ https://meydan1.org/2013/03/23/bir-cilginlik-eder-vururum-seni-nergis-sen/#respond Sat, 23 Mar 2013 12:35:09 +0000 https://test.meydan.org/2013/03/23/bir-cilginlik-eder-vururum-seni-nergis-sen/ Türkiye kadın cinayetlerinin en fazla yaşandığı ülkeler arasında. Her gün 5 kadın erkekler tarafından öldürülüyor. Her yeni gün ekranlarda öldürülen kadınların resimleriyle bu haberleri tekrar duyuyoruz ve tekrar görüyoruz. Bir kadının vahşice öldürülmesinin haklı sebebi diye bir şey olamaz. Ancak katillerin cinayetlerdeki akıl almaz bahanelerinden biri olan “ayrılma” ilk sıralarda yer alıyor. Yani eşlerinin, sevgililerinin […]

The post “Bir Çılgınlık Eder Vururum Seni”- Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Türkiye kadın cinayetlerinin en fazla yaşandığı ülkeler arasında. Her gün 5 kadın erkekler tarafından öldürülüyor. Her yeni gün ekranlarda öldürülen kadınların resimleriyle bu haberleri tekrar duyuyoruz ve tekrar görüyoruz. Bir kadının vahşice öldürülmesinin haklı sebebi diye bir şey olamaz. Ancak katillerin cinayetlerdeki akıl almaz bahanelerinden biri olan “ayrılma” ilk sıralarda yer alıyor. Yani eşlerinin, sevgililerinin sınır tanımayan şiddetine, hakaretlerine ve kıskançlıklarına dayanmayıp ayrılmak isteyen yüzlerce kadın öldürülüyor ve her ne kadar bunların yaşanması istenmiyor gibi görünse de bu cinayetler artarak devam ediyor.

Yaşadığımız toplumda erkeklik yüceltiliyor ve erkek olmaya da anlamlar yükleniyor. “Erkekliğe leke sürdürmemek” adına erkeğin sevgisi, kadının ölümü oluyor. Şarkı sözlerine, filmlere ve romanlara bile konu olan bu gibi söylemler özellikle bu topraklar gibi arabesk kültürle yoğrulan toplumlarda kişiyi tetikleyici hale getirebiliyor.

Evet, arabesk sanatçısı Ümit Besen’i çoğumuz biliriz. Kendisinin, 1995’te ve 2003’te çıkarttığı albümlerinde bulunan bir şarkısı var; “bir çılgınlık eder vururum seni”. Bu şarkı bir bakıma kadın cinayetlerine değiniyor. Nasıl mı?

Kadın artık yediği dayaktan, her gün yaşadığı ıstıraplardan, erkekten bıkmıştır. Boşanmak ister, dava açar (bazılarımız bu aşamaya bile gelemeden öldürülüyor). Tabi erkek derbeder olur güya karısını seviyor ya, bırakmak istemez. Hâlbuki sevgi değildir derdi; kim yemek yapacak, kim çamaşır yıkayacak, kim hizmet edecek, kim her sıkıntıya katlanacaktır. Bu yüzden de ikna etmeye çalışır, ancak kadın karar vermiştir çünkü dönse başına ne geleceğini bilir, dönmez. Erkek der “ya benimsin ya kara toprağın”, kadın tedirgin olur savcılığa gider şikâyette bulunup koruma talep eder, “beni koruyun bu adamdan” diye. Bazen umursamazca “kocandır hem döver hem sever”, bazen alaya alır gibi “çok fazla arka sokaklar izlemişsiniz”, bazen de gelme bıktım dermişçesine “artık öl de kurtulalım” denilerek kadın ciddiye alınmaz. O yaşamı için ölüme karşı tek başına mücadele eder.

Erkekse bu durumu erkekliğine yediremez. Ve şarkı çalmaya başlar “olamazsın başka biriyle evli/yastığımda hala saçının teli/rahat bırakmazlar anılar beni/bir çılgınlık eder vururum seni”. Erkek hınca hınç dolmuştur, gözü kararmıştır çünkü artık istenmiyordur. “Öldürmem gerek namusum için ya benim olmalı ya kara toprağın” diyerek öfkesine sarılır. Ve bildiğimiz vahşet gerçekleşir. Elli bıçak darbesi, yedi kurşun izi ve baltayla parçalanmış ceset parçaları…

Ümit Besen’in şarkısındaki “bir çılgınlık eder vururum seni” sözleri sevgisinden çıldırmış bir erkeği anlatsa da günümüzde kadınların vahşice öldürülmesi erkeğin sevgisinin bir sonucudur. Ve maalesef dünya bu “çılgınlığı” seyrediyor…

Nergis Şen
[email protected]

The post “Bir Çılgınlık Eder Vururum Seni”- Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/03/23/bir-cilginlik-eder-vururum-seni-nergis-sen/feed/ 0