The post Seçim, Uçak Bileti Fiyatlarını Uçurdu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>24 Haziran erken seçim en çok kimin işine yaradı dersek bunun cevabı hava yolu şirketlerinin olur. Uçak bilet fiyatları şimdiden 3 katına çıkmış durumda. Bunun nedeni ise oy verecek olanların ikametgah yerlerine dönmeleri, seçim çalışması yapanların uçuş seyahatları.
Yurt içi ve yurt dışından gelişler özellikle cuma ve cumartesi günlerine bırakılması uçak biletlerinde talep artışına neden oldu. Bilet fiyatının 3 katına çıktığı uçuşlar oldu. Bu fiyatların daha da artabileceği öngörülüyor.
Yani seçim bize değil şirketlere yarıyor…
The post Seçim, Uçak Bileti Fiyatlarını Uçurdu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Geç Kalmamak İçin Erkenden Seçim appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Zamanda yolculuk gerçekleşti. Siyasi gündem bir günde 1 buçuk yıl ileri sardı. Kasım 2019’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri 2 ay sonraya (24 Haziran 2018) çekildi. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 17 Nisan günü, grup toplantısında, “Türkiye’nin 3 Kasım 2019’a kadar dayanması kolay değildir.” sözleriyle başlattığı erken seçim tartışmaları çok sürmedi. Tartışmalar bir gün sonra, Tayyip Erdoğan’ın düzenlediği basın toplantısında “Ülkemizin karşı karşıya bulunduğu fotoğraftan hareketle bu erken seçim teklifine olumlu yaklaşmamız konusunda arkadaşlarımızla görüş birliğine vardık.” sözleriyle bitti. Sözün kısası erken seçim tartışmaları, erken bitti.
Bir İktidar Geleneği Olarak Erken Seçim
Erken seçim kararları, hükümetler tarafından çoğunlukla muhalefet partilerine baskın yapmak, yani bu partilerin seçimlere hazırlıksız yakalanmalarını sağlamak amacıyla alındığı gibi, iktidarın dönemsel gücünü ve popülerliğini koruma amacı da güdebilmektedir.
TC siyasi tarihi boyunca yapılan erken seçimlerin bazılarına bu “kurnaz” planlarla gidilmişse de bu planların ters teptiği zamanlar da olmuştur. Kimi hükümet partileri oy kaybederken kimileri de iktidarını kaybetmiştir. 1957’de Demokrat Parti, 1987’de ANAP erken seçimlerde önemli derecede oy kaybederken; 1991’de DYP, 2002’de MHP’nin de içinde olduğu koalisyon iktidarını kaybetmiştir.
Bu zamana dek yapılan 27 genel seçimin yedisi erken seçimdir. AKP’nin 2002’de iktidara gelmesi de erken seçimle olurken; AKP de (24 Haziran 2018 erken seçimi kararı haricinde) 2007’de cumhurbaşkanlığı seçimi krizi ile bir erken seçim kararı almıştır.
Geç Kalmamak İçin Erkenden Seçim
Erdoğan ve AKP, her miting övdüğü ve propagandası olarak kullandığı söylemleri 7 Haziran seçimlerinden bu yana birer birer çiğnemek durumunda kalmaktadır. Yıllardır hükümete gelir gelmez; çözüm süreci ile artık anaların ağlamadığını söylese de daha sonra şehitliği kutsamış; OHAL’i kaldırdığından övünse de 15 Temmuz sonrası OHAL’i uzattıkça uzatmış “sürekli seçim mi yapılır” dedikten sonra bugün erken seçimin gerekliliğini açıklamaya çalışmıştır. AKP’nin siyasetinde bunların hepsi olağandır.
Erdoğan’ın “Eski sistemin hastalıkları attığımız her adımda karşımıza çıkabiliyor. Türkiye’nin bir an önce belirsizlikleri aşması gereklidir” diyerek erken seçim kararı almasının gözle görünür nedenlerini neler oluşturmaktadır?
Hükümeti, seçim kararı almasına zorlayan ekonomik nedenlere bakalım. 2017 yılının 3. çeyreğine yönelik TÜİK tarafından açıklanan ama aslında borç ve iç taleple oluşturulmuş olan “büyümeyi” iktidar, siyasi söylemde aylardır kullanmaktadır. Fakat döviz kurlarının artması, büyüyen işsizlik ve büyüyen enflasyon rakamları ile kabineden Mehmet Şimşek’in bile ekonomideki sıkıntıları dillendiriyor oluşu büyümenin bir balon olduğunu ortaya koymuştur.
Son haftalarda dolar 4, avro 5 liranın üzerine çıkmış ve kurlar bu hattan düşmeyecek bir seyirdedir. Buna ek olarak faizlerin istenilen seviyeye çekilememesi, her şeyin yavaş yavaş zamlanıyor oluşu ve iktidarın, ekonomik krizin süreceğine dair elinde bulundurduğu tüm veriler erken seçim kararını etkilemiştir.
Ekonomik krizden etkilenen seçmenin 2019 seçimlerine kadar AKP’de tutulamayacağından korkan hükümetin erken seçimden başka bir seçeneği kalmamıştır. Erkek seçim başkanlık için adeta bir imdat seçimine dönüşmüştür.
Cumhur İttifakı’nın, aslında Erdoğan’ın, erken seçim kararı almasının ekonomik sebepleri olduğu kadar politik sebepleri de bulunmaktadır.
MHP’yi yanına alması, milliyetçi söylemleri yükseltmesi ve Afrin’e saldırısı sonucunda siyasi iktidar, milliyetçi muhafazakar seçmen için “sempati” kazanmıştır. Fakat, siyasi iktidarın Afrin’le birlikte arkasına aldığı rüzgarın dinmemesi gerekmektedir. İktidar Afrin saldırısından sonra hedeflediği Menbiç, Kobane veya Şengal saldırılarından birini 2019’a kadar gerçekleştiremeyeceğini bildiği için bu milliyetçi muhafazakar seçmenin ilgisinin dağılma tehlikesini de bilmektedir. İktidar yine korkmuştur. Bu sebeple seçim geciktirilmemeli, erkenden gerçekleştirilmelidir. Tam bu noktada Bahçeli’nin sözleri hatırlanmalıdır: “3 Kasım 2019’a ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır.”
Birden bire, bir günde alınmış gibi görünen seçim kararı fikri hiç de akla mantığa uymamaktadır. Öyle ki hükümet ekonomik krizin derinleşeceğinden, yakaladığı milliyetçi muhafazakar rüzgarın dineceğinden oldukça korkmakta, paniklemektedir. Panikle tüm gücünü kullanarak imdat frenini çekmektedir.
Şimdi, “durmak yok yola devam” şiarıyla birçok seçimi kazanan hükümetin imdat freni çekmesini iktidarı kazanmak için bir fırsat olarak görenler olacaktır. Parlamenter muhalefetin bu fırsatı kullanması olağanken yine tüm kurtuluşu seçimlere sıkıştıracak devrimci muhalefetin olağan olmayan bu yaklaşımıyla bezenecek iki aylık süreç başladı. Yani olmak ya da olmamak anlayışı içerisinde her şeyin bir oya indirgeneceği günlerdeyiz. Yaşadığımız tüm adaletsizliklerin mücadelesinde seçim sandıklarına sıkışacağız. Alamadığımız ücretler, uğradığımız tacizler, tecavüzler, cinayetler; kesilen ağaçlar, kurutulan dereler; gözaltılar tutuklanmalar yani her şey seçimlerle ilişkilendirilecek.
24 Haziran’daki imdat seçimi, Erdoğan’ı iktidardan düşürecek bir fırsat olarak düşünmek. -Cumhur İttifak’ı seçimi kaybedecek olsa bile- adalet ve özgürlük mücadelesini seçimlere sıkıştırarak ertelemek, kaybetmektir. İktidarı kazanmak isteyenler erken davranıyor, biz yaşamlarını kazanmak isteyenler gecikmeyelim.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.
The post Geç Kalmamak İçin Erkenden Seçim appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Erken Seçim Teklifi Meclis’te Kabul Edildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>TBMM Genel Kurulu’nda, cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçiminin 24 Haziran’da yapılmasına ilişkin önerge kabul edilerek, yasalaştı. Teklife AKP,MHP,CHP destek verdi, Teklif 386 oyla kabul edildi.
The post Erken Seçim Teklifi Meclis’te Kabul Edildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bahçeli’nin Adayı Recep Tayyip Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bahçeli’nin sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımın militarizm ve milliyetçilikle bezenmiş kısımlarını bir kenara bıraktığımızda, partisinin ve kendisinin,başkanlık seçimlerinde eski hasmı Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini açıkladı.
The post Bahçeli’nin Adayı Recep Tayyip Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Eski Dosttan Düşman Olmaz ” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Seçim sonrası dönemde oyalama süreci savaş koalisyonu tarafından başarıyla kotarıldı. Erken seçimin ne için yapılacağı ise belirsiz. Savaş koalisyonunun önemli parçasını tutan, Tayyip Erdoğan’ın defakto uygulamaya geçirdiği ve bunu beyan etmekten rahatsız olmadığı “başkanlık sistemi”, seçim sonrasında oluşabilecek yeni tabloyu görmek açısından önemli bir yerde duruyor.
Koalisyon hükümeti kuruldu-kurulacak kandırmacasının yani “hükümetsizlik” sürecinin, sadece devletin büyük mülki amiri konumundaki Tayyip Erdoğan’ın “başkanım da başkanım” politikasını kolaylaştırdığı açık. Tabi ki bu dönemde yaşanan gelişmeler sadece iç politikayla ilgili değil. Ya da artık iç politika-dış politika ayrımı arasındaki belirsizlik ortadan kalkıyor demek daha doğru. Unutmayalım, Suriye’deki süreç de önce “iç savaş” olarak başlamıştı.
IŞİD’e Karşı Savaş mı?
Suriye’ye ilişkin uzun süren politik sessizliğini bozan ABD, Mayıs ayında düzenlenen operasyon* dışındaki büyük hamlesini TC sınırları içerisindeki üslerinin açılmasını sağlayan anlaşmayla gerçekleştirdi. Aslında, üslerin açılmasına ilişkin ABD ısrarı çok da yeni değildi. Tayyip Erdoğan’ın karadan müdahaleye ilişkin ısrarı, üslerin açılmasını bir süreliğine de olsa ertelemişti. TC biraz zorunda kaldığı bir seçim yapmış anlaşılan. Tabi Kuzey Irak ve Rojava’ya yönelik hava saldırısı için aldığı izin ve NATO desteği karşılığında. Zaten Wall Street Journal gibi gazeteler, durumu “Türkiye sonunda IŞİD’e karşı savaşa katıldı.” başlığıyla verdiler, yani IŞİD’e karşı mücadelede uzun süredir ayak direten bir TC mevcut gibi.
TC, bu katılımıyla neyi hedeflediğini açıkladı: 100 km’lik bir güvenlik alanı. Ki bu alana 2 milyon Suriyeli’nin yerleştirileceği açıklandı. Ancak geri dönecekler arasında sadece mültecilerin olmayacağını tahmin etmek zor değil.
Suriye’deki savaşın başından bu yana IŞİD’e karşı savaştan sürekli kaçan TC, gerçekten, IŞİD’e karşı bir savaşta samimi olabilir mi?
IŞİD’in Ekonomisi…
Mayıs ayında, ABD özel kuvvetlerinin Suriye’nin doğusunda gerçekleştirdiği operasyonun detayları operasyonun hemen sonrasında medyaya çok yansıtılmadı. Geçtiğimiz ay The Guardian, Martin Chulov’un “Suriye’nin Izdırabı Tüm Sınırlardan Yayılırken” başlıklı yazısıyla operasyonun detaylarına ilişkin önemli bilgiler edinmemizi sağladı. Operasyonun detayları IŞİD’in ekonomisinin işleyişini anlamak açısından önem teşkil ediyor. IŞİD’in en önemli gelir kaynaklarından biri olan petrol ticaretine ilişkin önemli belgeler ve ilişkileri ortaya koyan yazı, IŞİD’in petrol ve gaz rezervlerinin nasıl işletileceği, satılacağı noktasındaki karar merci Ebu Sayyaf üzerine kurulu.
IŞİD’in ekonomisini ve bölgede eriştiği konumu anlamak için IŞİD’in petrolle ilişkisine bakmak gerekir. IŞİD 2013’ün ortalarından itibaren özellikle Tunuslu askerleri aracılığıyla Suriye’nin doğu bölgelerinde petrol satışına başladı. IŞİD’in petrol ticaretinden elde ettiği günlük gelirin 1-4 milyon dolar arası olduğu farklı mecralarda yazıldı, çizildi. 2014 Haziran’ında IŞİD bölgedeki en önemli petrol sahalarından birini, yani Musul’u ele geçirdi. Aslında bu durum, IŞİD’in yayılma hareketlerinde bir strateji izlediğinin göstergesi. IŞİD, önemli rezervleri kontrol ediyor. Bu strateji doğrultusunda hedef alınan sadece petrol ve doğalgaz rezervleri değil, tarım alanları, merkez bankası ve büyük banka şubeleriydi de.
IŞİD’in diğer gelir kaynakları arasında, gasp, tarım arazileri ve ticari işletmelerden alınan haraçlar, ulaşım hatlarındaki vergiler, müslüman olmayanlardan alınan himaye bedelleri yer alıyor.
Ve tabi özel finansör bağışları yer alıyor…
Chulov yazısında Observer’a konuşan batılı bir istihbarat yetkilisinin açıklamasına da yer vermiş; “Türkiyeli yetkililer ve IŞİD arasında bir ilişki olduğuna ilişkin yüzlerce belge var.” Mayıs ayındaki operasyonun detayları arasında tam da bu var. Devlet yetkilileri ile Ebu Sayyaf arasındaki petrol alım-satımına ilişkin birçok belge… IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerde kendine yeter bir ekonomi oluşturamayacağı açık. İşte TC tam da bu noktada devreye giriyor. IŞİD’in Tunuslu satıcılarının da, Ebu Sayyaf’ın da en büyük müşterisi TC.
Kontrolsüz Para Geçişi
15 Nisan’da yapılan genelge değişikliğiyle TC, gümrük giriş noktalarından hiçbir beyanda bulunmadan nakit para sokulmasını kabul etti. Seçimlerden hemen sonra, haziran ayında yapılan değişiklikle, Nisan ayındaki düzenleme biraz daha genişletildi ve yolcuların yanlarında 25 Bin TL ya da 10 Bin Avro nakit olarak çıkarması serbest hale getirildi.
Hemen ardından IŞİD ve ÖSO’nun TL’ye geçmesi, gümrükteki para geçişinin daha büyük bir politikanın parçası olduğunu gösteriyor. Bakanlık, mevcut genelgelerin sadece girişi serbest olan paraları ilgilendirdiğini söylese de, düzenlemeler, kaynağı ile ilgili herhangi bir kısıt olmadığı için IŞİD’in para hareketliliğinde bulunmasına olanak tanıdı.
Savaş başladığından bu yana, Suriye’deki bankacılık sistemi çöktüğü için nakit para önemli. Yakın zamana kadar dolarla satılan petrol artık TL ile satılmaya başlandı. Bu TL’nin önemini arttıran etmenlerin başında geliyor.
Öte yandan IŞİD’in TL’ye geçmesi, özellikle TC’deki IŞİD finansörlerinin bu genelgeden faydalanarak IŞİD’ı daha rahat desteklemesinin önünü açıyor. Yani yukarıda IŞİD’in en önemli gelir kaynaklarından biri olarak değerlendirdiğimiz özel finansör bağışları…
Para hareketliliğinin boyutunu anlamak için Suriye’ye yakın şehirlerin emisyon hareketlerine bakmak yeterli. Bu bölgelerde özellikle Temmuz ayında ciddi bir yükseliş gözlemleniyor.
Bölgedeki İş Ortakları
TC, IŞİD’e karşı bir savaşta tabi ki samimi olamaz. Çünkü TC ve IŞİD, bölgedeki iş ortakları. İş ortağının ekonomisini daha “sürdürülebilir” hale getirmek için TC, IŞİD ve benzer grupların parasal hareketlerini kontrol dışına çıkartıyor, onlara daha rahat hareket etme imkanı yaratıyor.
Tabi ki bu pazarlığın bir parçası olarak TL’ye geçen IŞİD de, TC’nin savaş ekonomisini rahatlatıyor. TC ekonomisinin krize karşı “sağlam” durmasının nedenini merak edenler, TC ekonomisini ayakta tutan temel faktöre, yani kayıt dışı ekonomi verilerine bakabilirler: Ödeme Dengesi Verilerine göre, TC’de 8.9 milyar dolarlık kaynağı belirsiz para var.
Yine de TC’nin IŞİD sevdası vazgeçilmez değil tabi. Ne de olsa serbest piyasa kapitalizmi!
The post ” Eski Dosttan Düşman Olmaz ” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Keenlemyekün” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Demokrat olmamamızın sebeplerinden biri de, demokrasinin eninde sonunda savaşa ya da diktatörlüğe yol açmasıdır. Fakat diktatörlük destekçisi de değiliz; çünkü başka birçok sebebin yanı sıra, diktatörlük her zaman demokrasi isteğini uyandırır, demokrasiye geri dönüşü kışkırtır ve böylece halkların sahte özgürlükle açık ve vahşi tiranlığın arasında sürekli gidip geldiği kısır döngüyü sürdürür.
Errico Malatesta, 1924
Seçimler siyasal gündemimizden çıkalı bir hayli olmuş. Özlemişiz. Seçim tartışmaları, neyse ki bu sefer biraz erken başladı! 2015 Haziranı’nda yapılması planlanan seçimlerin, Nisan ya da Mayıs gibi yapılması konuşuluyor şimdilerde. Yani en azından hükümetin niyeti bu yönde. Hükümetin son süreçlerde niyetleri ve bu niyetlerini gerçekleştirmesi arasındaki ilişki incelendiğinde, ne kadar başarılı olduğu su götürmez! Erken seçim tartışmaları, özellikle çözüm süreci paralelinde yapıldı. Davutoğlu, çözüm sürecinin “inşallah” seçimlerden önce nihai noktaya getirileceğini vurguladı. Hükümetin çözüm süreci politikalarının olumlu ya da olumsuz sonuçlarının, seçim sonuçlarına etki edeceği bu kadar açıkken, tartışmaların zemini Haşim Kılıç’ın son açıklamalarıyla seyir değiştirdi.
Seçim Dönemlerinin Paket Tartışması: %10’luk Baraj
Aslında seçim barajı tartışmaları, her seçim döneminde tekrar ortaya çıkan “paket tartışmalar”dan biri.
1974’ten darbe dönemine kadarki süre içerisinde, her iki yılda (hatta bazen aynı yılda) bir değişen Bülent Ecevit/Süleyman Demirel hükümetlerinin yarattığı iddia edilen “siyasi istikrarsızlık” ortamının normal bir sonuçlarından biri darbeyse, diğeri seçim barajı.
1980 darbesinin alametifarikalarından biri olan %10’luk seçim barajı, her seçim döneminde bir yanda siyasi istikrar öte yanda demokratik rejim kutupları ekseninde tartışılıyor. Bizzat AKP’nin seçim dönemlerinde dillendirdiği “vesayetçi dönem”le ilişkilendirilen bu uygulamanın kaldırılmasında, iktidar partisinden muhalefet partisine herkes hem fikir! Öyleyse tartışılan ne?
Bu sistem oluşturulurken Kenan Evren ve arkadaşlarının mantığı, ordunun ideolojisiyle zıt düşmeyen (belki askeri kökenli) siyasetçinin kuracağı istikrarlı bir tek parti çoğunluğu, parlamentoda bu hükümetin konumunu sarsamayacak sayıda parti olması ve Kürt halkının parlamentoya parti gönderme ihtimalinin engellenmesi üzerine yoğunlaşmıştı.
Mevcut hükümetin, askeri vesayetle hesaplaştığını iddia ederken eleştirdiği seçim barajını, kendi siyasal iktidarını arttırma ve pekiştirme adına kullanmaktan çekinmediğini/ çekinmeyeceğini baraj tartışmaları üzerinden görmekteyiz. Parlamentoda suni bir çoğunluk, kullanabildikleri ölçüde tüm siyasi partilerin kullanmak isteyeceği bir durumdur. Bu siyasal iktidar, meşruiyetini, üzerine kurduğunu iddia ettiği “millet iradesi”ne dayandıramaz. AKP’nin paket tartışmadaki konumu, açık bir şekilde “İstikrar sürsün, Türkiye büyüsün!” saçmalığından ibarettir.
Demokratik Rejim Cephesi ve Haşim Kılıç
Avrupa Konseyi tarafından organize edilen bir konferansta Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, %10’luk seçim barajına ilişkin kanun hükmünün değişmesi için yapılan başvuruları değerlendirdikleri açıklamasında bulundu.
BBP ve SP’nin, meselenin gündem olmasından önceki başvurularına, gündemde payına düşeni alma hesapları yapan ana muhalefet, CHP İstanbul milletvekili Umut Oran’ın bireysel başvurusuyla hamle yaptı. Kılıçdaroğlu, söylemlerinin merkezini giderek bu meseleye çekerken, demokratik bir rejimin olmazsa olmazı olarak yeni akıllara gelen mesele, “paket tartışmalar”a uygun bir ortamda ilerletiliyor. Hatta TÜSİAD Başkanı Haluk Dinçer bile, barajın düşürülmesinden yana olduğunu açıklayan bir açıklama yaptı. “Demokratik rejim” yanlısı STK’ların açıklamaları, yine de hükümeti rahatsız edecek bir tonda değildi, ya da artık buna özen gösteriliyor.
Haşim Kılıç’ın, barajın düşürülmesi yönündeki ısrarı, AKP’nin totaliter hamlelerine karşı demokrasi savunuculuğu yapanlar için, bu seçimlerde tutunulacak tek dal konumunda.
Seçim gündeminin bu “usül” sorunu etrafında tartışılmaya başlanması, çok geçmeden AKP kanadından karşılandı. Karşılığın bu kadar sert olması, hükümetin, yapılması tartışılan “usül değişiklikleri”ne çok sıcak bakmadığının en açık ifadesi. Keza, TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı AKP’li Burhan Kuzu, seçim barajına ilişkin yaptığı açıklamayla, AKP’nin asıl tavrının ne olacağını belirtti. Bu tavır, sadece mevzubahis meselenin gündemleşmesiyle oluşan bir tavır değil. Bu, iktidarını giderek arttıran bir partinin, ideolojisinin ne olduğunun açıklamasıydı.
Keenlemyekün
Keenlemyekün, hukukta bir deyimdir. “Baştan itibaren anlam ifade etmez” gibi türkçeleştirilebilir. Yani “yok hükmünde” anlamına gelir. Bir olayın meydana gelmediğini varsayar. Burhan Kuzu’nun %10’luk baraj kaldırılırsa, kararın keenlemyekün olacağını ve uygulamayacaklarını söylemesi; kuvvetler ayrılığı ya da birliği ilkesinin, bir parti için ne kadar kullanışlı olabileceğinin en iyi göstergesi. Tabi manevra yapmayı bilene! Kuzu, partisinin ahkam kesme politikasını devam ettirerek, seçim barajının indirilmesi durumunda Anayasa Mahkemesi’ni ‘kalsın mı, gitsin mi?’ noktasına getireceğini belirtmekten de geri durmuyor.
Seçim barajı üzerinden konuşulmaya başlanan seçim gündemi, altı ay öncesinden halihazırda önümüzde duruyor. Seçim barajının yüzde kaç olacağı ve seçimleri hangi partinin kazanacağı tartışmalarının gölgesinde kalan siyasal gerçeklik, bu gölgeden çıkartılmalı.
Siyasi, ekonomik ve sosyal baskılara maruz bırakılan kesimler, siyasal ifade bulma noktasında keenlemyekün ilan ediliyorken; baraj tartışmaları da, seçim tartışmaları da, ezilen kesimler için anlamsızdır. Bu siyasal iktidardan nemalanacaklar, ana muhalefetiyle iktidarıyla seçim gündemini tüm siyasal gerçekliklerin önüne taşımayı, tüm siyasi-ekonomik-sosyal sorunlara çözüm olarak seçimleri göstermeyi amaçlamaktadır.
Farklı iktidar odaklarının konumlarını korumaları için illa meşruiyet aramadıklarının deneyimlendiği zamanlardayız. İşçi cinayetlerinin geçici ve alışılan gündemler sayıldığı, kadın katliamının her geçen gün büyüdüğü, ekonomik sömürünün ve yolsuzluğun, ekolojik talanın pekiştiği bir zamanda; tüm sorunlara parlamentoda çözüm arayacaklara, hatırlatılması gereken koca bir toplumsal devrimler tarihi var.
Siyasi istikrardan meşruiyetini alan totaliter rejim ve demokratik rejim arasındaki ilişki, birbirinin zıttı olmaktan çok, destekleyicisi konumundadır. Bu, yoldaş Malatesta’nın da vurguladığı gibi, kısır bir döngüdür. Bu kısır döngüyü yıkacak, keenlemyekün ilan edilen ezilenlerin yaşamlarının gerçekliğini var edecek bir öz-örgütlülüğe ihtiyaç vardır. Devrimci ve anarşist bir hareket, toplumsal devrimler tarihinde her zaman bunun adı olmuştur.
Hüseyin Civan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Keenlemyekün” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>