esnek çalışma – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 09 Nov 2017 17:54:23 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Vardiyalı, Yoğun, Esnek Çalış, Çalış, Çalış – Merve Demir https://meydan1.org/2017/11/09/vardiyali-yogun-esnek-calis-calis-calis-merve-demir/ https://meydan1.org/2017/11/09/vardiyali-yogun-esnek-calis-calis-calis-merve-demir/#respond Thu, 09 Nov 2017 17:54:23 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/09/vardiyali-yogun-esnek-calis-calis-calis-merve-demir/     Günde kaç saat çalışıyoruz? Yine mi mesaiye kalmak zorundayız? Bu saatler daha ne kadar esneyecek? Bu hafta da mı izin yok? İş yerlerinde birbirinden farklı beş çalışma saati programı bulunur. Tam gün, vardiya usulü, kısmi, yoğun çalışma ve esnek çalışma saatleri. Tam gün, bir iş gününe (8 saat) sığdırılan iştir ve günümüzde en […]

The post Vardiyalı, Yoğun, Esnek Çalış, Çalış, Çalış – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

 

Günde kaç saat çalışıyoruz? Yine mi mesaiye kalmak zorundayız? Bu saatler daha ne kadar esneyecek? Bu hafta da mı izin yok?

İş yerlerinde birbirinden farklı beş çalışma saati programı bulunur. Tam gün, vardiya usulü, kısmi, yoğun çalışma ve esnek çalışma saatleri. Tam gün, bir iş gününe (8 saat) sığdırılan iştir ve günümüzde en çok bu çalışma şekli kullanılır. Vardiya usulü çalışma ise yapılan işin devamlılığı ve 8 saatlik çalışmayla “talebi karşılayamama” gerekçesiyle 24 saatte birden fazla vardiyayla çalışmaktır. Kısmi çalışmanın bir diğer adı bizim mağaza camlarında sıkça gördüğümüz “part-time” çalışmadır. Günlük çalışma süresinin bir kısmının kullanılması anlamındadır. Günde 5 saat çalışmak gibi. Yoğun çalışma ise haftalık çalışma saatine uymak koşuluyla gün içindeki çalışma saatlerini artırmak veya azaltmak anlamına gelir. Haftada 4 gün günde 10 saat çalışmak gibi düşünülebilir. Esnek çalışma saatleri ise, çalışanın çalışacağı zamanı ve süresini işçinin (aslında patronun) dilediği şekilde düzenleyebilmesidir.

Tam ya da Yarım Gün Çalışma: Sömürü Zamana Sığmıyor

Bir iş yeriyle sözleşme imzalandığında eğer tam gün ise 8, part-time ise 4 saat çalışılır. Kağıt üzerinde olan bu çalışma saati genellikle kağıt üzerinde olduğu gibi kalmaz. Dur durak bilmeden çalışan işçiler, çay molası bile vermeden, hatta su içmeye dahi vakit bulamadan çalışırlar. Bu her ne kadar yapılan işin niteliğine göre değişse de kasiyer, garson, tezgahtar ya da bankacı, koşullar hemen hemen aynıdır. İşçi evine gelip dinlenebileceğini düşündüğü bir zaman diliminde bile çalıştırılmaya zorlanır. “Whatsapp grubuna bakar mısın, acil”, “Şu maili yanıtlayabilir misin? Şimdiden sağol.”, “Bir arkadaş doğum izninde bu hafta da çok yoğunuz, senin yarınki izni iptal edebilir miyiz?” gibi telefon aramaları veya internet görüşmeleri gerçekleştirilir. 8 saatle tanımlanan işin dışında işçi, artık evde de çalışmak zorundadır. Çalışma süresi 8 saat değil 18 saat olmuştur bile. Part-time çalışan işçilerin durumu avantajlı gibi görünse de aslında daha zordur. Part-time çalışanların genellikle üniversite öğrencisi olduğunu düşünürsek, öğlen işe giden part-time işçi ne sabah AVM ulaşım servisinden yararlanabilir ne de akşam. Servis saatleri iş saatine uymadığından ulaşımı da maaşından karşılamak durumundadır. Zaten asgari ücret alan part-time işçi, yol parasını da kendi cebinden çıkarınca elinde maaşının çok azı kalır. Part-time çalışan işçinin bir AVM’de çalışan bir mağaza işçisi olduğunu düşünürsek, etiket yapımı, ürün sayımı derken ek mesailer arttıkça artar. Tabi ki düşük bir prim karşılığında, o da mağaza, genel merkez tarafından verilen kotayı aşarsa.

Sonuç olarak işçi ister tam gün çalışsın ister de yarım, patronlara asla yetmez.

Çalışmaktan Ölmek…

Yoğun çalışma saatleriyle önerilen, işçinin 4 gün çalışıp 3 gün tatil yapmasıdır. Bahsedilen “tatil”in tatil yapmak olmadığını anlamak gerek. İşçinin çalıştığı saatler, çalışırken sırtlandığı yük ve yorgunluğu düşünürsek, 4 gün çalışan işçiye 7 günlük iş verilir. Yani tatil her zamanki gibi patronların kandırmacasından ibarettir. İş yoğunluğu yüksek günlerde çalıştırılan işçiye 3 gün izin verilir, böylelikle “sen az çalışıyorsun” algısı meşrulaştırılır. İşçi de çalıştığı dört günde sömürüldükçe sömürülür, çalışmaktan ölecek hale gelir. Yani, pestili çıkan işçinin gerçekten dinlenmek için iki güne ihtiyacı vardır, geri kalan bir günde ise yapması gereken diğer işleri yapmalıdır: Ev temizliği, faturalar, alışveriş, varsa çocuklarla ilgilenmek… İşçinin bu koşullarda üç gün tatil yapması hayal ötesi bir durumdur.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan bir olay, iş yoğunluğunun ne kadar tehlikeli bir kavram olduğunu bir kez daha hatırlattı. Bankacı Nadide Kısa, beyin kanamasından yaşamını yitirdi. Mesai arkadaşlarına göre psikolojik şiddet ve mobbing buna neden olmuştu. Özel bir bankanın yüksek segmentli müşterileriyle ilgilenen Nadide Kısa, performans düşüklüğü bahane edilerek parekende bankacılık işlemleri yönetmeni yapıldı, ardından gişeye alındı. 3 çocuk annesi kadın işinden olmamak için, buna ses çıkarmadı. Satışlarda başarılı olamadığı gerekçesiyle hem banka müdürü hem de bölge müdürü tarafından sürekli baskıya maruz kaldı, baskı öylesine arttı ki banka müdürü çoğunlukla hakarete varan söylemlerde bulunuyordu.  Tüm bu yaşadığı baskının ardından beyin kanaması geçirerek yaşamını yitirdi.

Patronların sömürüsü her geçen gün artarak devam ederken, hangi meslek olursa olsun, işçiler katledilmeye devam ediyor. Mesele çalışmaktan ölmek olsa da, “ecel”i geldi deyip üzeri örtülüyor. Değişen ne mi oluyor? Patronlar için değişen bir şey olmuyor, başka işçi, bir başka işçi, bir bir yaşamını yitirmeye devam ediyor.

Esnek Çalışma Saati Neye Göre Esnek?

Esnek çalışma saatiyle iş saatleri 5 gün 40 saatlik süre çalışanın kendisi tarafından düzenlenebilir. Kendi içinde günlük, haftalık ve aylık olarak üçe ayrılır.

Esnek çalışma saatleri kapsamında işe giren bir işçi, genellikle sözleşmeyi kendi lehine olarak görür. Program işçi nasıl istiyorsa öyle belirlenecektir. Hangi saatlerde çalışacağına bile karar verebilir. Ancak haftalar geçmeye başladıkça hiçbir hafta sonu izin alamayan işçi, gerçeğin bu olmadığının farkına varır. Cesaret edip de bir hafta sonu izin istediğinde, çok absürt davranmış gibi karşılık alır “Hayırdır, cenaze mi düğün mü?” Çünkü kurallara göre, sadece cenaze ve düğün gibi “olağandışı” zamanlarda şeften izin alınabilir. İzin verip vermemek şefin inisiyatifindedir, aynı zamanda izin alınacak günü iki hafta önceden belirtmek gerekir. Bu demek oluyor ki; “olağandışı” durumlarda bile şef vermezse izin alınamaz. Esnek çalışma saatlerinin kimden yana esnediği ortadadır. Patronlar işçilerin çalışacağı saatleri olabildiğince esnetirler, genellikle en yoğun saatlerde çalıştırırlar. İşçiden beklenen de her zaman daha verimli olmasıdır. Daha hızlı çalışmak ve daha verimli çalışmak her işyerinin ana kuralıdır. Daha fazla verim, daha fazla hız ve dolayısıyla daha fazla para!

Sekiz saat, hiçbir zaman sekiz saat anlamına gelmez.

Bir kasiyeri ele alacak olursak, kasadan geçirilen ürün sayısı, müşteri sayısı ve kazanılan para patronlar için sadece rakamlardan ibarettir. İşçinin rakamları yani yaşı ne kadar küçükse patron için o kadar iyidir. Genç olmak daha hızlı çalışmak anlamına gelir, hızlı çalışmak sistemi daha işler bir hale getirmek için oldukça önemlidir. Çalışılan her alanda sekiz saatin içine on sekiz saat sığdıran işçilerin emeği ile kazananlar, vardiyaları yazarken ne iş yoğunluğunu ne de işçiyi düşünürler. Tek düşündükleri şey işçiyi daha fazla sömürmek ve daha fazla kazanmaktır.

Fazla Mesainin Zorunluluğu Olmaz

Fazla mesai işçiye “gönüllü fazla mesaiye kalma”yı dayatır. Her yılbaşında imzalatılan muvafakatnamenin geçerliliği bir yıldır. Her ne kadar  4857 Sayılı İş Kanunu gereğince fazla mesai işçi ve işverenin onayı olmadan yapılamaz  denilse de, hatta bu durum devletin fazla çalışmayı düzenleyen yasasında  “Fazla saatlerle çalışmak için işçinin onayının alınması gerekir.”  olarak belirtilmiş olsa da işçiler bu kağıdı mobbingle karşılaşarak imzalamak zorundadır. İşçi fazla mesaiye kalma kağıdını imzalamadığında “yerine nasıl olsa başka biri bulunur”  rahatlığı ve özgüveniyle mobbing uygulan işveren ya da işveren vekili yeni birini bulabilmek noktasında hiç de kaygılı değildir. Çünkü binlerce işsiz iş bekliyordur. Peki devletin kendi düzenlediği ve yine kendinin uymadığı yasada neler geçiyor bir göz atalım:

“Fazla çalışma süresinin toplamı bir yılda iki yüz yetmiş saatten fazla olamaz.” İşçi onay vermiş olsa dahi yasal olan süreden daha fazla çalıştırılamaz. Aynı zamanda; 18 yaşını doldurmamış işçiler, hamile, yeni doğum yapmış ve çocuk emziren işçiler, kısmi süreli çalışan işçiler, sağlığının elvermediğini belgeleyen işçiler onay vermiş olsa bile işveren tarafından fazla çalışma yapmaya zorlanamaz.

Bu yasalara uymamanın cezası, 295 liradır. Yani işçilerin zamanını ve emeğini çalanlar, sadece 295 lira ödeyerek bu sömürüyü devam ettirebilirler.

Ve İşçiler…

Bordrolarda, yani işçinin çalışma saatlerinin yazılı olduğu belgelerde fazla çalışma sütunu boş bırakıldığında işçinin fazla çalışmadığı kanıtlamaz. İşçi daha öncesinden fazla mesai belgesini imzaladıysa fazla çalışma ücretini de talep edemez. İşçiler bunun gibi sayısız adaletsizliklerle karşı karşıyadır.

Esnek çalışma saatleri, fazla mesaiye kalma iş yoğunluğu altında değerlendirilmesi gereken başlıklardır. Kapitalizm iş yoğunluğunu günyüzüne çıkarmak istemez. Büyük çarkın hiçbir engele takılmaksızın tıkır tıkır dönmesini ister. Bu çarkın sekteye uğramasını istiyorsak biz işçiler örgütlenmeli ve mücadele etmeliyiz.

Merve Demir

Genç İşçi Derneği

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Vardiyalı, Yoğun, Esnek Çalış, Çalış, Çalış – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/09/vardiyali-yogun-esnek-calis-calis-calis-merve-demir/feed/ 0
Genç İşçinin Sorunu: Gerontokrasi – Merve Demir https://meydan1.org/2017/09/30/genc-iscinin-sorunu-gerontokrasi-merve-demir/ https://meydan1.org/2017/09/30/genc-iscinin-sorunu-gerontokrasi-merve-demir/#respond Sat, 30 Sep 2017 08:49:00 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/30/genc-iscinin-sorunu-gerontokrasi-merve-demir/ Okul harçlığı, etüt parası, kişisel ihtiyaçlar, ev geçindirme derdi derken bir bakmışsın bir iş yerinde çalışır bulmuşsun kendini. Çalışacağın işin okuluna engel olmasını istemiyorsan part-time, okulun yoksa full-time çalışmayı tercih edersin. Genç işçi tercih edilen AVM’ler, süpermarketler, mağazalar, iş sözleşmesinin içinde madde olarak geçirilen esnek çalışma saatleriyle, işçiyi daha fazla sömürmek içindir. Esnek çalışma saati, […]

The post Genç İşçinin Sorunu: Gerontokrasi – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Okul harçlığı, etüt parası, kişisel ihtiyaçlar, ev geçindirme derdi derken bir bakmışsın bir iş yerinde çalışır bulmuşsun kendini. Çalışacağın işin okuluna engel olmasını istemiyorsan part-time, okulun yoksa full-time çalışmayı tercih edersin.

Genç işçi tercih edilen AVM’ler, süpermarketler, mağazalar, iş sözleşmesinin içinde madde olarak geçirilen esnek çalışma saatleriyle, işçiyi daha fazla sömürmek içindir. Esnek çalışma saati, “çalışanın çalışma zamanını ve süresini dilediği şekilde belirleme olanağının bulunduğu çalışma düzenidir” diye tanımlansa bile aslında işçiyi iş yoğunluğu sürecinde daha fazla çalıştırmak için çıkarılmış bir tanımdır. Fazla Çalışma Yönetmeliği’nin 4. maddesinde “Günlük çalışma süresi her ne şekilde olursa olsun 11 saati aşamaz.” olarak geçse de bu saat 17 saati bile bulabiliyor. Her şeye kılıf uyduran patronlar, tabi bunun da yöntemini bulmuşlar. İşe başlarken parmak okuma sistemi ile işe giriş yapıyorsun. Mesai saatin bittiğinde ise işten çıktı anlamında tekrar parmak okutuyorsun böylece mesai saatin bitmiş oluyor. Ama mesai saatini bitirmek istemeyen işveren vekili (diğer adı ile şef) parmağını okuttuktan sonra seni tekrar çalıştırmaya devam ediyor, böylelikle sistemde işten çıkış yaptığın görülse bile çalışmaya devam ediyorsun. Yani prosedürler onlar için işlemiyor hiçbir zaman.

Böylesine boğucu bir sosyal ve ekonomik tahakkümün yanında bir de gerontokrasi ile yani “yaşça büyük olanın yaşça küçük olana” uyguladığı tahakkümle uğraşırız biz genç işçiler. Oldukça kadim bir anlayıştır gerontokrasi, feodal anlayıştan hatta belki de daha da eski bir anlayıştan beslenir bu kavram. Çeşitli tahakküm anlayışlarının içerisine sızar, bazen ona dönüşür; bazen kendince davranır. Ama her adaletsizliğin içinde vardır. Küçük susmalı, büyük konuşmalı! Büyük söylemeli ki, küçük yapmalı!

İş yerinde genç işçilerin karşılaşacağı gerontokratik ilişkiler hayatının her alanında olduğu gibi karşımıza çıkıyor. Genç olduğun için tabiri caizse tüm ayak işleri sana yaptırılır. Çünkü onların gözünde hiyerarşik anlamda en alttasındır. Eğer genç iseniz ve hizmet sektöründe çalışıyorsanız, işte karşılaşacağınız bazı durumlar;

Genç olduğun için daha atik, daha güçlü olman beklenir ve senin işin olmayan çoğu iş sana yaptırılır.

Depodan poşet taşınması gerekir, genç olduğun için bunu bile sen yaparsın.

Yemek molasına en son senin çıkman sorun yaratmaz, zaten gençsin ve her şeye dayanabilirsin.

Üstüne vazife olmayan birçok işe koşturursun. Sesin çıkmayana kadar (ki hiç çıkmadığı da olur) bu böyle gider. Çünkü “şef ablalar ve abiler” tatlı dilleriyle yılanı deliğinden çıkaracak kabiliyette olduklarından her zaman düşünceli gibi görünürler. Oysa gerontokratik bir ilişkinin tam içindesindir. Gel gelelim işsizlik oranları her geçen yıl yükselirken, her beş gençten biri işsizken, işin olduğu için şükretmen gerektiği söylenirken nasıl olur da fazla mesaiye, düşük ücrete, yoğun iş saatlerine ve gerontokratik bu tahakküme direnmekten bahsedebilirsin?

Ekonomik kriz onları teğet geçerken bize çarpıyor. Cirosu 14.463.059.000 olan küçük bir süpermarketin, işçisine verdiği aylık maaş 1600’dür. Peki bu adaletsizliğin matematiksel olarak hesaplamasının zorluğu yanında sosyolojik olarak tanımsız olması aslında gerçekle yüzleştiriyor biz genç işçileri. Verdiğim bu rakamsal veri doğruluğu ispatlanabilir bir veri. Bu rakamları her yıl üstüne biraz daha ekleyerek yani daha fazla tükettirip daha fazla çalıştırarak kazanan şirketler; reyonlarda, kasalarda, temizlikte ya da market/ mağazanın herhangi bir bölümünde çalışan bir işçinin aldığı maaşın ona yetip yetmeyeceğini hiç düşünmemesi, kapitalizmin ta kendisidir. Sınıfsal farklılığı toplumda belirginleştiren bu sistemken (kapitalizm) buna karşı koymamak sömürüye baş eğip kabullenmektir. Biz genç işçiler ne gerontokratik ilişkilere ne de aldığımız üç kuruş maaşa razı gelmeliyiz.

Yaşça büyüklerin yaşça küçükler üzerinde uyguladıkları tahakkümün doğal karşılandığı bir düzene hizmet etmemek için, genç işçiler örgütlenin!


Merve Demir

Genç İşçi Derneği

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Genç İşçinin Sorunu: Gerontokrasi – Merve Demir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/30/genc-iscinin-sorunu-gerontokrasi-merve-demir/feed/ 0
“Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik https://meydan1.org/2014/07/23/gecici-iscilikten-surekli-somuruye-halil-celik/ https://meydan1.org/2014/07/23/gecici-iscilikten-surekli-somuruye-halil-celik/#respond Wed, 23 Jul 2014 11:56:24 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/23/gecici-iscilikten-surekli-somuruye-halil-celik/ Mevsimlik Tarım İşçileri Tarımda hasat zamanının başlamasıyla beraber, coğrafyanın neredeyse tamamında, milyonlarca insan için farklı bir iş imkanı, farklı bir çalışma alanı, ancak çok da farklı olmayan bir yaşam söz konusudur; mevsimlik tarım işçiliği. Çocuk işçiler, kötü barınma koşulları, ağır şartlarda çalışan kadınlar, göç eden aileler, etnik baskı ve daha fazlasının aynı anda var olduğu […]

The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Mevsimlik Tarım İşçileri

Tarımda hasat zamanının başlamasıyla beraber, coğrafyanın neredeyse tamamında, milyonlarca insan için farklı bir iş imkanı, farklı bir çalışma alanı, ancak çok da farklı olmayan bir yaşam söz konusudur; mevsimlik tarım işçiliği. Çocuk işçiler, kötü barınma koşulları, ağır şartlarda çalışan kadınlar, göç eden aileler, etnik baskı ve daha fazlasının aynı anda var olduğu bir yaşamdır mevsimlik tarım işçilerinin yaşamı. Yaklaşık olarak Mart-Nisan aylarında başlayan ve Kasım ayına kadar süren mevsimlik tarım işçiliği; günümüz geçici işçilik, taşeronlaşma gibi çalışma ilişkileri düşünüldüğünde, üzerinde durulması gereken elzem bir konudur.

Mevsimsel Yaşamın Diğer Adı: Ücretli Tarım İşçiliği

Tarlada, bahçede, serada ya da hayvan yetiştirme birimlerinde üretim yapan insanlardan oluşan tarım işçileri, çalıştıkları zaman veya aldıkları ücrete göre; sürekli tarım işçileri, mevsimlik/günlük tarım işçileri, geçici tarım işçileri, göçmen tarım işçileri, parça başı ücretle çalışan işçiler, ayni ücret (para değil de üretilen ürün) karşılığında çalışan işçiler olarak sınıflandırılırlar. Her ne kadar böylesi bir sınıflandırma yapılmış olsa da, bir tarım işçisi için çalışılacak zaman ve emeğin karşılığı, ihtiyaçları gereği farklılaşır. Yılın belli zamanlarında farklı bölgelere göç edilen yaşamda, en genel anlamıyla, çalışılan zaman hasat zamanıdır; emeğin satılmasının karşılığı ise ücretli tarım işçiliğidir.

Pamuk, fındık, çay, üzüm, kayısı tarla ve bahçelerinde süregelen işçiliğin tarihi ise, coğrafyamızda oldukça eskidir. 1830’larda Kavalalı İbrahim Paşa tarafından Sudan’dan getirilerek Çukurova bölgesinde çalıştırılan işçiler, coğrafyamızdaki ilk mevsimlik tarım işçileri olarak bilinirler. Ardından tarımda kapitalist üretimin başladığı 1890’larda ise, çevre şehirlerden Adana’ya gelen mevsimlik tarım işçileri, pamuk ve hububat üretmişlerdir. 1930 ve 1940’lara gelindiğinde ise tarımda ücretli olarak çalışanların, genellikle çiftçiler olduğu görülmektedir. Çiftçiler, hasat zamanı öncesinde yoğun iş imkanları sebebiyle başka yerlere göç ederek; ırgat, amele, gündelikçi isimleriyle çalışmışlardır. Tarımda kapitalist üretimin bu coğrafyada hakimiyetini ilan ettiği 1950’lerde ise, mevsimlik tarım işçiliği her bölge için farklı bir piyasaya dönüşmeye başlamıştır. Bugün Diyarbakır, Urfa, Hakkari, Van, Şırnak, Adana, Hatay başta olmak üzere neredeyse tüm şehirlerden ailelerin, farklı yaş gruplarının oluşturduğu mevsimlik tarım işçilerinin yaşamlarının temelleri böyle atılmıştır.

Mevsimlik Tarım İşçilerinin Zorunlu Göçebe Yaşamı

Bugüne gelindiğinde, köylerden şehirlere göç, Kürdistan’daki savaş ve farklı bir çok etmen sonucu mevsimlik işçi olarak çalışanlar; hem yakın şehirlere, hem de farklı bölgelerdeki şehirlere hasat zamanları giderek burada bir yaşam sürmeye başlarlar. Evlerin kapısına kilit vurularak kamyon kasalarında, tren vagonlarında başlayan yolculuk; derme çatma barakalara, çadırlara uzanır. Banyosuz, tuvaletsiz, mutfaksız bir yaşam başlar. Neredeyse tüm zamanın açık havada geçtiği bu yaşamda, suya erişim de oldukça kısıtlıdır. Söz konusu şartlar, kalınan ortamı her türlü hastalığa açık bir yer haline de getirmektedir. Bu yaşam koşulları, aynı zamanda, çalıştığı bölgede mevsimlik tarım işçisinin dışlanmasında da etkilidir. Yerli halk tarafından çadırların veya barakaların bulunduğu bölge, uzak durulması, hatta mümkünse ortadan kaldırılması gereken yerler olarak görülebilmektedir. Öte yandan, coğrafyamızda devletin açtığı savaşın koşullarının yarattığı “kürt düşmanlığı” sebebiyle etnik çatışmalar da yaşanmaktadır. Yoksulluğun ve yoksunluğun derinden hissedildiği bu yaşam, ırgatlık yaşamı olarak da bilinir. Irgatlık yaşamının ekonomik anlamda ilk ve belki de tek muhatabı, aracılardır. Genellikle “dayı başı” olarak bilinen aracılar, patronun tüm sorumluluklardan kurtulmasını sağlarken; işçi ile kurdukları ilişki “tüccar-köle” ilişkisinden farksızdır.

Amele başı, elçi başı, dayı başı gibi farklı isimlere bürünebilen aracıların da olduğu bu sömürü biçiminde, hasat zamanının sona ermesiyle beraber işçi; inşaat, hizmet sektörü gibi mevsimlik başka alanlara da yönelebilmektedir. Yani hasat zamanlarında tarımda çalışan bir işçi, kış aylarında inşaat sektöründe veya hizmet sektöründe çalışabilmektedir. Çok sık karşılaşılan bu durum, mevsimlik tarım işçilerinin tüm yaşamlarını mevsimlik işçi olarak sürdürmesi demektir. Mevsimlik işçiler, bu özellikleriyle taşeron sistemi ve özel istihdam bürolarının güvencesiz ve esnek çalışma anlayışından bağımsız düşünülemeyeceği gibi; taşerona karşı verilen mücadelede de bu işçilerin alacakları rol görmezden gelinemez.

Halil Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/23/gecici-iscilikten-surekli-somuruye-halil-celik/feed/ 0