EZLN – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 09 Sep 2021 10:47:40 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Zapatistalardan Dünyaya Mesaj: “Sadece 500 Yıl Sonra…” https://meydan1.org/2021/09/08/zapatisalardan-dunyaya-mesaj-sadece-500-yil-sonra/ https://meydan1.org/2021/09/08/zapatisalardan-dunyaya-mesaj-sadece-500-yil-sonra/#respond Wed, 08 Sep 2021 13:34:54 +0000 http://meydan1.org/?p=74041 Sadece 500 Yıl Sonra… Kardeşler, yoldaşlar,* Zapatista toplulukları bizim aracılığımızla sesleniyor. İlk olarak teşekkürlerimizi iletmek isteriz. Bizi davet ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bizi hoş karşıladığınız için teşekkür ederiz. Bizi evinizde ağırladığınız için teşekkür ederiz. Bizimle yiyeceğinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz. Bize iyi baktığınız için teşekkür ederiz. Bütün bunların haricinde, engellere ve bütün farklılıklara rağmen bugün […]

The post Zapatistalardan Dünyaya Mesaj: “Sadece 500 Yıl Sonra…” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Sadece 500 Yıl Sonra…

Kardeşler, yoldaşlar,*

Zapatista toplulukları bizim aracılığımızla sesleniyor.
İlk olarak teşekkürlerimizi iletmek isteriz. Bizi davet ettiğiniz için teşekkür ederiz. Bizi hoş karşıladığınız için teşekkür ederiz. Bizi evinizde ağırladığınız için teşekkür ederiz. Bizimle yiyeceğinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz. Bize iyi baktığınız için teşekkür ederiz.

Bütün bunların haricinde, engellere ve bütün farklılıklara rağmen bugün bizim yaptığımız şeyde ortaklaştığınız için minnettar olduğumuzu söylemek isteriz. Sizin için bu küçük bir şey gibi gözüküyor olabilir ama bizim için, Zapatista toplulukları için bu çok büyük bir şey.


Bizler Mayalardan gelen Zapatistalarız.

Adına Meksika denilen coğrafyadan geldik; sizinle beraber olmak, sizi dinlemek ve sizden öğrenmek, sizinle sözlerimizi paylaşmak için okyanusları aştık.

Bizler Meksikalıyız; sizinle sevgiyi, saygıyı ve değeri bulduk.

Meksika devleti ve onun kurumları bizleri bu coğrafyanın vatandaşları olarak saymıyorlar. Bizler “atalarımızın” yerleştiği bu topraklarda aynı zamanda yabancı, öteki, istenmeyen ve hoş karşılanmayanlarız.

Meksika devleti için biz “geçici”yiz. Devletin ofislerine yaptığımız gereksiz ziyaretlerdeki harcamalar ve yaptığımız geziler sonucunda doğum belgelerimizde yazan budur. Ve biz bunların hepsini sizin olduğunuz yerde olabilmek için yaptık.

Ama bütün bir yolu şikayet etmek ve katlanmak zorunda kaldığımız devleti kınamak için gelmedik. Biz bunları paylaşıyoruz çünkü İspanya devletinin 500 yıl önceki olaydan dolayı özür dilemesini isteyen de yine aynı devlettir. Ek olarak anlaşılmalı ki Meksika devleti, aynı zamanda tarihten bihaber ve utanmadan tarihi kendi isteğine göre çarpıtarak değiştirmekte.

Yaşadığımız coğrafyalarda katlanmakta olduğumuz devletleri bir kenara bırakalım. Onlar sadece birer gözetmen, en büyük suçlunun itaatkar çalışanları.


421. Filo olarak bilinen Zapatista Deniz Filosu’nu yaratanlar, daha kalabalık bir topluluğun ilk dalgası olarak bugün karşınızda. Delege sayısı 501. Devletten önde olduğumuzu gösteren 501 kişiyiz: Onlar 500 yıllık sahte bir kutlamayı simüle ederken, biz önümüzdeki yeni şeye ilerliyoruz; yaşama.

501. yılında bu isyankar toprakların her köşesini keşfetmiş olacağız.

Ama endişelenmeyin. 501 delege bir anda gelmeyecek, dalgalar halinde gelecek. Şimdi Güneydoğu Meksika’nın dağlarında Zapatist kadınlar, erkekler, kız ve oğlan çocukları tarafından yapılan “La Extemporánea”** dediğimiz Zapatista havayolu birliği hazırlanıyor.

Havayolu birliğine, “Ulusal Yerli Kongresi” (National Indigeneous Congress) – “Yerli Yönetim Konseyi” (Indigeneous Governing Council) ve “Toprağı ve Suyu Savunan Halk Cephesi’nden (People’s Front in Defense of the Land and Water) delegasyonlar katılacak.

Hepimiz aşılar ve belgelerle ilgili sıkıntılar yaşadık. Hasta olduk ve iyileştik. Ailelerimizden, topluluğumuzdan, toprağımızdan, dilimizden ve kültürümüzden uzak ve aç kaldık. Çok büyük etkinliklerde değil ama direndiğiniz, isyan ettiğiniz, mücadele ettiğiniz yerlerde sizinle tanışmaya heyecanlı ve istekliyiz.

Bazıları ilgilendiğimiz şeyin büyük etkinlikler ve medyanın ilgisi olduğunu düşünebilir ve başarılarımızı ve başarısızlıklarımızı bu çerçeveden değerlendirebilir. Fakat biz tohumların, sıradan günlerin toprağında ve herkesin kendi bilgisi doğrultusunda ekildiğini, takas edildiğini ve yeşerdiğini biliyoruz.

Gelecek, spot ışıklarının altında büyümüyor. O, gece toprağın üzerinden çekildiğinde, sabahın erken saatlerinde gizlenmiş gölgede beslendiğinde ve ilgi gösterildiğinde doğar.

İnsanlık tarihini sarsan depremler sadece tek bir haykırışla başlar. Neredeyse algılanamayan bir “Yeter!” ( ¡Ya basta!) ; uyumu bozan gürültünün ortasında bir söz; duvardaki bir çatlak.


Bundan dolayı biz size ne tarifler vermeye, ön görülerimizi ve stratejilerimizi paylaşmaya, parlak ve kendiliğinden bir gelecek, kalabalık meydanlar veya hızlı çözümler getirmeye; ne de sizin için fevkalade sayılabilecek ittifaklara çağırıyoruz.

Biz, sizi dinlemek için geldik.

Bu kesinlikle kolay olmayacak; çok farklı, çok ayrı, çok uzak ve tersiz; bütün bunların haricinde çelişkiliyiz. Birçok şey bizi ayırıyor.

Belki de konuşmaya başladığımızda -beğenin ya da beğenmeyin- sadece tarihi paylaşmıyoruz. Bizim olana, değer verdiklerimize ve gerçeğe olan inancımızı da göstermiş oluyoruz.

Geçmişe her baktığımızda geçmiş bizi ayırır ve bu ayrışma temelsiz değildir: Her bakış bizim geçmiş hakkındaki meşru acı ve öfkemizi geri getirir.

Öfke de olsa, kırgınlık da olsa, suçlama veya temize çıkarma da olsa, geçmişe baktığımızda ne arıyorsak onu bulduğumuz doğru. Ciddi ve etkili tarih çalışmaları olsa da bizi haklı gösteren ve hak veren, bizim için en ikna edici olanı bulabilir ve sonra da onları “gerçeğe” dönüştürürüz.

Bu yolla yargılayabilir ve hüküm verebiliriz ama böyle olunca adalet unutulmuş olur. Bizi ayıran ve bizi karşı karşıya getiren birçok şey bulabiliriz.

Ailemizle, topluluğumuzla, kolektif veya örgüt olarak ve kendi mahallemizde, bölge ve coğrafyamızda mücadele ederiz. Her insan kendisini belirleyen acıyı ve harekete geçmesini sağlayan öfkeyi taşır. Bu –hiç de az olmayan – acı ve öfke ordadır.

Bu nedenle, biz Zapatista halkları, yalnızca daha büyük bir tehdidin, daha korkunç bir acının ve daha büyük bir öfkenin, öfkemizi ve acımızı yükseltip ortaklaştırabileceğini söylüyoruz.

Buna rağmen, tıpkı ezilenlerin ezenleri sorumlu tutmaya çalışırken genellikle ezenler tarafından yapılan sahte “birlik” çağrılarında olduğu gibi, aramızdaki farklar ortadan kaybolmuyor.

Hayır, biz Zapatistalar’ın bahsettiği şey bir neden, bir motivasyon ve bir hedef: YAŞAM!

Bu inançlarımızı ve mücadelemizi terk etmekle ilgili değildir, tam tersi: Kadın, otroas***, işçi ve yerli halkların mücadeleleri durmamalı; daha da radikalleşmeli ve derinleşmeli. Her biri Hidra’nın bir veya daha fazla yüzüyle karşı karşıya geliyor.

Sizlerin ve Zapatistalar olarak bizim olan tüm bu mücadeleler sadece ve sadece yaşam için. Ama canavarın kalbini yok edene kadar kafaları filizlenmeye devam edip daha da acımasız biçimde şekil değiştirmeye devam edecek.


Bugün, bu tarihlerde doğayı yok eden -insanlığın neden olduğu- büyük ölçekli yıkımı görüyor ve acısını çekiyoruz.

Bu molozun, küllerin, çamurun, kirli suyun, salgınların, sömürünün, kibrin, yoksulluğun, suçun, ırkçılığın, hoşgörüsüzlüğün altında yaşamı olmayan insanlar var. Ve her hayat bir sayıya veya istatistiğe çevrilip unutulan bir hikaye.

Gelecek -tarih olacak olan-, şu anki gibi tam bir kabus. Ve “daha da kötüsü olamaz” diye düşündüğümüzde gerçek gelip yüzümüze vuruyor.

Bu yüzden insanlar kendileri ve en iyi ihtimalle onlara yakın olanlar ile ilgilenirler: Aileleri, akrabaları ve tanıdıkları insanlar.

Ama bugün bu dünyanın her bir köşesinde, atan her bir kalpte bugünün ve geleceğin trajedisi ve aynı zamanda yaşam için direniş, mücadele ve isyan var.

Ve yaşam tabi ki zıtlaşma, tartışma, düşünme ve yüzleşmeyle dolu.

Özgürlüğümüzü elimizden alan, bizi aldatan, bizi yanlışa düşüren; bizi köşeye sıkıştırıp adım adım, kesiklerle ve yaralarla dünyadan uzaklaştıran; bizi yaşamdan koparan biri veya bir şey var. Buna neden olan tarafı belirleyebilir, suçluyu arayabilir, onlarla yüzleşebilir ve adaleti sağlayabiliriz. Bizi yalnızlaştıran ve tek bırakan, etrafımızı daraltıp sadece her birimizin egosunun sığacağı kadar yer bırakan bu acının bedelini ödeyecek ve cevap verecek birini veya bir şeyi arıyoruz.

Ve orada bile, o küçük ve her şeyden ve herkesten uzaktaki alanda, başka bir şey olmamız gerekiyor ve hala olduğumuz şey olmamıza izin verilmiyor. Orada bile, bir parçası kolektif olan bireysel tarihimizde: Bir oda, bir ev, bir mahalle, bir topluluk, bir coğrafya, başka bir şeyin parçası olmak için değiştirilmesi ve ihanet edilmesi gereken bir dava var. Bir erkeğin hoşuna giden bir kadın, hetero kabul edilen bir otroa, olgun olmaya çalışan bir gençlik, gençlik tarafından tolere edilen bir yaşlılık, gençlikten daha iddialı bir çocukluk, yetişkinler ve yaşlılar: Gözetmenler için yeterli ve uysal bir iş gücü, patronun istediği gibi bir gözetmen.

Ve kendimizi olmadığımız bir şeye dönüştürmeye yönelik bu baskı, yapısal bir şiddet biçimini alır. Bütün sistem normallik kalıbını dayatır.

Eğer kadınsak erkeklerin yarattığı kalıba göre öyle olmalıyız. Eğer otroas isek heteroseksüelliğin yarattığı kalıba göre öyle olmalıyız.

Örnek verirsek cinsel yönelimleri değiştirmek için “klinikler” bile var. Saldıran, yalnızlaştıran, farklı ve öteki olanı yok eden bir makine: Sistemin kendisi gerçekten devasa ve ölümcül, “anormalliği” tedavi eden bir klinik.

Sistem her gün, gün boyu bizi uysallaştırmaya ve evcilleştirmeye çalışıyor. Canlı olan her şey, bütün kuşaklar direniyor ve isyan ediyor, bütün dayatmalara “hayır” ve yaşama “evet” diyor: Ve biz de direniyoruz.

Bunun yeni bir şey olmadığı doğru. Beş yüzyıl geriye gidip aynı hikayeyi görebiliriz. Bütün bunlarda saçma olan şey ise bize baskı yapanların bugün bizim “kurtarıcılarımız” rolünü oynamaya çalışmaları.


Yine de bir şeyler farklı: Dünyanın ve doğanın acısı bizim acımızla birleşti.

Ve yine burdayız, itiraz etsek de etmesek de. Salgınların son bulacağının, afetlerin azalacağının, dünya ve dünyadaki yaşamın acı, yıkım ve adaletsizliklerle dolu olan önceki haline döneceğinin doğru olmadığını söyleyebiliriz.

Biz Zapatistalar, sadece bir şeylerin eski haline dönemeyeceğini söylemiyoruz aslında, daha da kötüye gideceğini söylüyoruz.

Biz Zapatista toplulukları, yanlış olan şeylerin nedenini adlandırıyor ve buna “kapitalizm” diyoruz.

Her insanın kendi yöntemine, planlamasına  ve coğrafyasına göre başka bir şey inşa edebilmesi; bizce ancak bu sistemin tümüyle yıkılmasıyla mümkün olacaktır. Mükemmel olmayacak ama şimdikinden daha iyi olacak.

Bundan sonra ortaya ne çıkarsa insanlar; insanlık, insan ve doğa arasındaki yeni ilişkileri nasıl isterlerse öyle adlandıracaklar.

Kolay olmayacağını biliyoruz, şimdi de kolay değil.

Her bir insanın, mücadele ettiği alanda karşılaştığı Hidra’nın başına karşı savaşırken canavarın kalbi yeniden şekillenip daha da büyür bu yüzden tek başımıza yapamayacağımızı biliyoruz.

Bütün bunlara rağmen biz bütün bunların kötü bir anı olarak kaldığı ve sonunda canavarın kül olup parçalara ayrıldığı günü göremeyeceğimizi biliyoruz.

Ama aynı zamanda biz biliyoruz ki kendimize düşen payı üstleneceğiz, belki de bu küçük bir pay ve yeni kuşaklar bunu hatırlamayabilir.


Zapatista toplulukları olarak biz, bazı işaretler görüyoruz. Ama belki de biz halk olarak yanılıyoruz.

Bizleri nasıl cahil, geri kalmış, muhafazakar, ilkel, modern öncesi, barbarca, uygarlaşmamış, hoşgörüsüz ve rahatsız edici olarak adlandırdıklarını biliyorsunuz.

Belki de bu doğrudur. Belki de geri kalmışızdır çünkü burada kadınlar ve otroas‘lar olarak var olduğumuzda kimsenin bize tecavüz etmesinden, saldırmasından, katletmesinden ve ortadan kaldırmaya çalışmasından korkmadan dışarı çıkabiliyoruz.

Belki de ilerlemeye karşıyızdır çünkü doğayı ve halk olarak bizleri katledip gelecek nesillere ölümü miras bırakan mega projelere karşıyız.

Belki de bir trene, yola, baraja, termoelektrik santrale, alışveriş merkezine, havaalanına, madene veya zehirli atık çöplüğüne, bir ormanın yok edilmesine, nehirlerin ve göllerin kirletilmesine ve fosil yakıta karşı olduğumuz için moderniteye karşıyızdır.

Belki de biz geri kalmışızdır çünkü para yerine toprağa saygı gösteriyoruz.

Belki de biz barbarızdır çünkü kendi yiyeceğimizi yetiştiriyoruz ve para için değil yaşamımız için çalışıyoruz.

Belki de uyumsuz ve rahatsız ediciyizdir çünkü kendimizi kendimiz, yani halklar olarak yönetiyoruz ve yönetme işini topluluk üyeleri olarak yerine getirmemiz gereken birçok sorumluluktan biri olarak görüyoruz.

Belki de biz isyankarızdır çünkü biz ihanet etmiyoruz, pes etmiyoruz veya teslim olmuyoruz.

Belki de biz, onların bizim hakkımızda söylediği her şeyizdir.


Ama biz bir şeyi duyuyor ve görüyoruz: Bir şeylerin gerçekleştiğini ve gerçekleşeceğini biliyoruz.

Bu yüzden bu seyahate çıktık çünkü biz düşünüyor ve biliyoruz ki mücadele edenler sadece biz değiliz ve neyin gerçekleştiğini, gerçekleşeceğini görenler de sadece biz değiliz.

Bizim bu dünyadaki köşemiz yaşam için mücadelenin küçük bir coğrafyası.

Biz başka yerler arıyoruz ve onlardan öğrenmek istiyoruz.

Bu yüzden buraya geldik. Bize edilen hakaretleri ve şikayetleri dillendirmek için veya ödeyemediğimiz borçları tahsil etmek için gelmedik. Moda bu olsa da ve herkes bu şikayetlere hakkımız olduğunu kabul edecek olsa da bunun için gelmedik. Belki de ne yapmamız gerektiğini bilmediğimizi ve bu yüzden kötü hükümetlerin bunu bizim için yapacağını söyleyeceklerdir.

Devletlerin kendilerini sahte milliyetçiliklerin arkasına saklaması şu anda moda. Milliyetçilik kisvesi bizi; bize baskı uygulayan, bizi ezen, bizi katleden ve bizi bölenlerle aynı yere koyuyor.

Hayır. Biz, buraya bunun için gelmedik.

Milliyetçilik kisvesi sadece farklılıkları değil bunun da ötesinde suçları saklamaya yarıyor. Birleşmiş bir milliyetçilik anlayışı altında şiddet uygulayan erkeği ve saldırıya uğrayan kadını, heteroseksüel hoşgörüsüzlüğünü ve eziyet çekmiş otredadı, sömüren uygarlığı ve yok edilmiş yerli halkı, sömürücü sermayeyi ve baş eğdirilmiş işçileri, zengin olanları ve yoksulları barındırırlar.

Ulusal bayraklar gösterdiklerinden daha fazlasını saklar. Bu yüzden yaşam ısrarımız evrenseldir. Sınırları, dili, rengi, ideolojiyi, dini, bölgeyi, cinsiyeti, yaşı, fiziksel farklılıkları ve bayrakları tanımaz.

İşte bu yüzden bizim yolculuğumuz “Yaşam için Yolculuk” tur. Bu bizim sadece birkaç söz edeceğimiz ve daha fazla dinleyeceğimiz etkinliklerden biri.


Bu fırsatı düzgün bir talepte bulunmak için kullanacağız. Ne kadar büyük veya küçük olduğu önemli değil, bize hikayeni anlat. Bize direniş ve isyan hikayeni anlat: Acından, öfkenden ve senin “Hayır!” larından ve “Evet!”lerinden bahset.

Çünkü biz Zapatista toplulukları her odada, evde, mahallede, toplulukta, dilde var olan hikayeyi ve bir şeyleri nasıl yapıp yapmadığınızı dinlemeye ve öğrenmeye geldik.

Yıllar sonra biz anladık ki her bir ayrı fikirde, isyan veya direnişte yaşamın farklı bir sesi var. Zapatistalar olarak bizim bakış açımızdan hayat, her şey ile ilgili olandır.

Bir gün biri size “Zapatistalar neden geldi?” diye sorduğunda hep birlikte, hiçbirimiz utanmadan, “Öğrenmeye geldiler” diye cevap verebiliriz. Beş yüzyıl sonra, Zapatista toplulukları bizi dinlemeye geldi.

Madrid’den, İspanya denilen coğrafyadan, adı değiştirilen göklerin altında ve topraklarda SLUMIL K´AJXEMK´OP**** veya “isyancı topraklar”.

Zapatista toplulukları adına. “421. Filo” olarak bilinen, Zapatista Deniz Filosu.Dünya gezegeni. 13 Ağustos, sadece 500 yıl sonra.


*Metindeki çoğul zamir ve hitaplar İspanyolca dilinde eril,dişil ve cinsiyetsiz olmak üzere 3 ayrı şekilde kullanılmış. Türkçe’de ise sadece tek bir 3.çoğul şahıs zamiri olduğu için çeviride “o” kullanıldı.

**doğaçlama

***öteki, farklı cinsel yönelim ve/veya kimliği olan

****Meksika’nın İspanya Krallığı tarafından 13 Ağustos 1521’de işgal edilmesinin 500’ncü yıl dönümünde, Avrupa’yı “işgal etmek için” yola çıkan Zapatistlerin kıtaya verdikleri yeni isim, teslim olmayan toprak

The post Zapatistalardan Dünyaya Mesaj: “Sadece 500 Yıl Sonra…” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/09/08/zapatisalardan-dunyaya-mesaj-sadece-500-yil-sonra/feed/ 0
Fransa’ya Alınmayan Zapatista Heyeti İçin Uluslararası Dayanışma Eylemleri https://meydan1.org/2021/07/25/fransaya-alinmayan-zapatista-heyeti-icin-uluslararasi-dayanisma-eylemleri/ https://meydan1.org/2021/07/25/fransaya-alinmayan-zapatista-heyeti-icin-uluslararasi-dayanisma-eylemleri/#respond Sun, 25 Jul 2021 12:23:23 +0000 http://meydan1.org/?p=73486 3 Mayıs’ta Yaşam Yolculuğu’na başlayarak Avrupa’da bulunan halklar ve kolektiflerle buluşmalar gerçekleştiren Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) heyetinin Fransa’ya girişi, Koronavirüs bahanesiyle engelleniyor. 177 kişiden oluşan heyet, yola çıkmadan önce gerekli testleri ve aşıları olmalarına rağmen Fransa devleti Zapatistlerin ülkeye girişini “Korona Önlemleri” bahanesiyle engelliyor. 3 Mayıs’ta deniz yoluyla yola çıkan heyet Avrupa’ya ulaştı, ancak […]

The post Fransa’ya Alınmayan Zapatista Heyeti İçin Uluslararası Dayanışma Eylemleri appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
3 Mayıs’ta Yaşam Yolculuğu’na başlayarak Avrupa’da bulunan halklar ve kolektiflerle buluşmalar gerçekleştiren Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN) heyetinin Fransa’ya girişi, Koronavirüs bahanesiyle engelleniyor.

Yunanistan/ Atina – Anarşist Politik Örgütlenme (A.P.O)

177 kişiden oluşan heyet, yola çıkmadan önce gerekli testleri ve aşıları olmalarına rağmen Fransa devleti Zapatistlerin ülkeye girişini “Korona Önlemleri” bahanesiyle engelliyor.

3 Mayıs’ta deniz yoluyla yola çıkan heyet Avrupa’ya ulaştı, ancak Avrupa çapında yapılacak etkinlikler için havayoluyla gelmeye çalışan heyet yasaklamalar yüzünden Avrupa’ya ulaşamadı.

Fransa’nın Zapatista heyetinin ülkeye girişini engellemesine karşı, çeşitli coğrafyalarda Fransa konsolosluklarının önünde eylem gerçekleştirildi.

The post Fransa’ya Alınmayan Zapatista Heyeti İçin Uluslararası Dayanışma Eylemleri appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/07/25/fransaya-alinmayan-zapatista-heyeti-icin-uluslararasi-dayanisma-eylemleri/feed/ 0
Zapatistaların Yaşam Yolculuğu Başladı|#BuenViajeZapatistas https://meydan1.org/2021/05/05/zapatistalarin-yasam-yolculugu-basladi-buenviajezapatistas/ https://meydan1.org/2021/05/05/zapatistalarin-yasam-yolculugu-basladi-buenviajezapatistas/#respond Wed, 05 May 2021 12:34:37 +0000 https://meydan1.org/?p=72099 Geçtiğimiz ay bir açıklama yayınlayan Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN), 33 Mayıs’ta yola çıkarak Avrupa’da bulunan halklar, kolektifler ve örgütlerle buluşma gerçekleştireceklerini duyurmuştu. 3 Mayıs günü Isla Mujeres adasından gemi ile yola çıkan 7 kişilik EZLN heyeti Haziran ayına kadar bütün Avrupa’yı turlayıp İspanya’nın Vigo limanına varacak.

The post Zapatistaların Yaşam Yolculuğu Başladı|#BuenViajeZapatistas appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Geçtiğimiz ay bir açıklama yayınlayan Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN), 33 Mayıs’ta yola çıkarak Avrupa’da bulunan halklar, kolektifler ve örgütlerle buluşma gerçekleştireceklerini duyurmuştu.

3 Mayıs günü Isla Mujeres adasından gemi ile yola çıkan 7 kişilik EZLN heyeti Haziran ayına kadar bütün Avrupa’yı turlayıp İspanya’nın Vigo limanına varacak.

The post Zapatistaların Yaşam Yolculuğu Başladı|#BuenViajeZapatistas appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/05/05/zapatistalarin-yasam-yolculugu-basladi-buenviajezapatistas/feed/ 0
Zapatistalar “Yaşam Yolculuğu”na Başlayacak https://meydan1.org/2021/04/12/zapatistalar-yasam-yolculuguna-baslayacak/ https://meydan1.org/2021/04/12/zapatistalar-yasam-yolculuguna-baslayacak/#respond Mon, 12 Apr 2021 10:11:00 +0000 https://meydan1.org/?p=71428 Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN), bugün yayınladıkları açıklamada, 3 Mayıs’ta yola çıkarak Avrupa’da bulunan halklar, kolektifler ve örgütlerle buluşma gerçekleştireceklerini açıkladı. Subcomandante Moisés imzasıyla EZLN Altıncı Komitesi adına yayımlanan bildiride aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 30 bölge yer alıyor.

The post Zapatistalar “Yaşam Yolculuğu”na Başlayacak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu (EZLN), bugün yayınladıkları açıklamada, 3 Mayıs’ta yola çıkarak Avrupa’da bulunan halklar, kolektifler ve örgütlerle buluşma gerçekleştireceklerini açıkladı.

Subcomandante Moisés imzasıyla EZLN Altıncı Komitesi adına yayımlanan bildiride aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 30 bölge yer alıyor.


The post Zapatistalar “Yaşam Yolculuğu”na Başlayacak appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2021/04/12/zapatistalar-yasam-yolculuguna-baslayacak/feed/ 0
Zapatistler KoronaVirüse Karşı Mücadeleye Çağırıyor https://meydan1.org/2020/03/20/zapatistler-koronaviruse-karsi-mucadeleye-cagiriyor/ https://meydan1.org/2020/03/20/zapatistler-koronaviruse-karsi-mucadeleye-cagiriyor/#respond Fri, 20 Mar 2020 16:54:12 +0000 https://meydan.org/?p=56218 Ocak 1994’te Chiapas’ı özgürleştirdikten sonra dünyanın dört bir yanında birçok örgütlenmeye ilham kaynağı olan ve yoğun devlet şiddetine ve katliamlara karşı sürdürdüğü direnişle mücadeleyi sürdüren EZLN, on bini aşkın insanın yaşamını yitirmesine sebep olan yeni tip koronavirüse karşı mücadele çağrısı yayınladı. Meksika halkına; Dünya halklarına; Ulusal Yerli Kongresi-Yerli Yönetim Meclisi’ne; Direniş ve isyan ağlarına; Kız […]

The post Zapatistler KoronaVirüse Karşı Mücadeleye Çağırıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Ocak 1994’te Chiapas’ı özgürleştirdikten sonra dünyanın dört bir yanında birçok örgütlenmeye ilham kaynağı olan ve yoğun devlet şiddetine ve katliamlara karşı sürdürdüğü direnişle mücadeleyi sürdüren EZLN, on bini aşkın insanın yaşamını yitirmesine sebep olan yeni tip koronavirüse karşı mücadele çağrısı yayınladı.

Meksika halkına;

Dünya halklarına;

Ulusal Yerli Kongresi-Yerli Yönetim Meclisi’ne;

Direniş ve isyan ağlarına;

Kız ve erkek kardeşlere;

Arkadaşlara;

Size şu bilgilendirmede bulunuyoruz:

“Koronavirüs” olarak da bilinen COVID-19’un yayılmasıyla ortaya çıkan insan yaşamına yönelik gerçek ve bilimsel olarak kanıtlanmış tehdidi göz önünde bulundurarak,

Uyruk, cinsiyet, etnik köken, dil, dini inaç, politik tutum, toplumsal durum ve tarih ayrımı yapmaksızın yaşamı tehdit eden bu tehlikeye karşı gerekli tedbirleri almak yerine, insani bir sorunu birbirlerine saldırmak için kullanan kötü hükümetlerin ve bir bütün olarak siyaset sınıfının saçma sorumsuzluğu ve ciddiyetten yoksunluğunu göz önünde bulundurarak,

Tehdit ile baş etmek için gerçek bir planın yokluğunun yanı sıra, salgının kapsam ve ciddiyetine dair doğru ve zamanında bilgilendirme eksikliğini göz önünde bulundurarak,

Zapatistaların kavgamıza adanmışlıklarını göz önünde bulundurarak,

Şu kararı verdik:

1) Köylerimizde, yerel örgütlenmelerimizde, mahallelerimizde ve tüm Zapatista örgütsel yapılarında bir kırmızı alarm kararı veriyoruz

2) İyi Yönetim Belediyeleri ve Zapatista Asi Otonom Belediyelerine “caracol”ların, Direniş ve İsyan Merkezleri’nin derhal kapatılması tavsiyesinde bulunuyoruz.

3) Destekçi taban ve bütün örgütsel yapıya, Zapatista yerel örgütlenmeleri, köyleri ve mahalleleri genelinde paylaşılacak bir dizi öneri ve olağanüstü hijyen önlemlerine uyulması tavsiyesinde bulunuyoruz.

4) Kötü hükümetlerin yetersizliği dikkate alındığında, Meksika’daki ve dünyadaki herkesi bilimsel temellerde gerekli sağlık tedbirlerini almaya, ilerlemeye ve bu salgından sağ çıkmaya teşvik ediyoruz.

5) Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin bırakılmaması, bölgenin ve toprak ananın savunulması mücadelesinin sürdürülmesi, kaybedilen, katledilen ve hapsedilenler için mücadelenin sürmesi ve insanlık için kavga bayrağının en tepeye yükseltilmesi çağrısı yapıyoruz.

6) İnsanla teması kaybetmemeye, fakat birbirimizi arkadaş, kız kardeş ve erkek kardeşler olarak tanımanın yollarını geçici olarak değiştirmeye çağırıyoruz.

Kalp ile birlikte sözün ve kulağın birbirlerini bulacağı birçok patika, birçok yol, birçok takvim ve birçok coğrafya vardır. Ve yaşam için verilen bu savaş onlardan biri olabilir. Hepsi bu.

Meksika’nın Güneydoğusu dağlarından
Devrimci Yerli Gizli Komitesi-Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu Genel Komutanlığı adına
Subcomandante Insurgente (İsyancı) Moisés
Meksika, Mart 2020

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü

The post Zapatistler KoronaVirüse Karşı Mücadeleye Çağırıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/03/20/zapatistler-koronaviruse-karsi-mucadeleye-cagiriyor/feed/ 0
Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (22): Zapatistlerin Perspektifinden Ekonomi Politik – 1 https://meydan1.org/2016/06/25/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-22-zapatistlerin-perspektifinden-ekonomi-politik-1/ https://meydan1.org/2016/06/25/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-22-zapatistlerin-perspektifinden-ekonomi-politik-1/#respond Sat, 25 Jun 2016 14:54:24 +0000 https://test.meydan.org/2016/06/25/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-22-zapatistlerin-perspektifinden-ekonomi-politik-1/   Subcomandante Insurgente Moisés’ın Konuşması 4 Mayıs 2015 İyi akşamlar yoldaşlar, Size anlatacaklarım -okuyacaklarım değil- halklarımızın ekonomisinin dünü ve bugünü hakkında; size kapitalizmden bahsedeceğim. 30 yıl önceki, 20 yıl önceki ve son birkaç yıl içindeki durumdan bahsedeceğim. Anlatacaklarımı üç bölüme ayırdım; halkların 30 yıl önce nasıl yaşadıkları, Zapatista olmayanların nasıl yaşadıkları ve bugünün Zapatistleri olan […]

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (22): Zapatistlerin Perspektifinden Ekonomi Politik – 1 appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

escuelita3

Zapatista Hareketi, 80’li yıllardan bu yana, Orta Amerika’da sürdürdüğü anti-kapitalist mücadelesi ve sahip olduğu öz-örgütlü karakteriyle, en önemli güncel deneyimlerden biridir. EZLN, Ocak 1994’te Chiapas’ı özgürleştirdikten sonra dünya çapında görünür olmuş; uzun yıllar boyu, yoğun devlet şiddetine ve katliamlara karşı sürdürdüğü direnişle küresel bir dayanışma ağının oluşmasına zemin sağlamıştır.

Zapatista Hareketi, 2015 yılının Mayıs ayında Chiapas’ta düzenlediği seminerde, kadın mücadelesinden ekonomik örgütlenmeye kadar birçok konuda deneyim aktarımı gerçekleştirdi. Şimdiye kadar, hareketin dışından birçok yazar ya da akademisyen Zapatista deneyimini yazmış olsa da, hareketin içerisinden aktarılan bu deneyim, bizler için oldukça önemli.

Anarşist Ekonomi Tartışmaları başlıklı yazı dizimizin bu bölümünde, söz konusu seminerde, Zapatistlerin ekonomik pratiğini ve özgün çözümlerini içeren bir konuşma yapan Subcomandante Insurgente Moisés’in sunumuna yer vereceğiz. Gelecek sayıda ikinci kısmını da yayınlayacağımız bu sunumla, Zapatistlerin 30 yıl önce içinde bulunduğu durumu ve Meksika devletinin Zapatistleri kapitalizme “yeniden” entegre etmeye yönelik çabalarını irdeleyeceğiz.

 

Subcomandante Insurgente Moisés’ın Konuşması

4 Mayıs 2015

İyi akşamlar yoldaşlar,

Size anlatacaklarım -okuyacaklarım değil- halklarımızın ekonomisinin dünü ve bugünü hakkında; size kapitalizmden bahsedeceğim. 30 yıl önceki, 20 yıl önceki ve son birkaç yıl içindeki durumdan bahsedeceğim. Anlatacaklarımı üç bölüme ayırdım; halkların 30 yıl önce nasıl yaşadıkları, Zapatista olmayanların nasıl yaşadıkları ve bugünün Zapatistleri olan bizlerin nasıl yaşadığımız.

Yüzyıllar önce nasıl olduğunu bilmediğimizi sanmayın; biliyoruz. Fakat 30 yaşında olduğumuz için meseleyi buradan -83 yılından başlatmak istiyoruz. Bir grup yoldaşın buraya geldiği 1983 yılından bugüne otuz küsur yıl oldu.

EZLN kurulmadan önce, kapitalist sistem için biz Chiapas’lı yerliler yoktuk. Onun için bir halk değildik; insan değildik. Onun için çöp olarak bile varlığımız yoktu. Coğrafyamızın geri kalanındaki diğer yerli kardeşlerimiz için de durumun benzer olduğunu tasavvur edebiliyoruz. Ve yerlilerin var olduğu herhangi bir coğrafyada da böyle olduğunu tahmin edebiliyoruz.

Yaşadığımız yerleri; yani dağlık bölgeleri, tepeleri koruma alanı olarak belirlemişler. Orada, Montes Azules Biyosfer dedikleri bölgede, yerlilerin yaşadığını bilmiyorlardı. Bu yüzden kimse orada doğan küçük erkekleri ve kadınları saymadı. Yani kapitalizm bizim hakkımızda hiçbir şey bilmiyordu; kimse sayım yapmadı, çünkü onlar için biz yoktuk.

Peki orada nasıl hayatta kalıyorduk? Tabii ki Toprak Ana ile… Hiçbir hükümet, hiçbir vali ya da belediye başkanı bizi dikkate almazken Toprak Ana bize hayat verdi. Unutulmuştuk. Önemli buldukları tek şey halklarımızın çevresinde çok iyi toprakların olmasıydı ve bu yüzden orada birkaç toprak sahibi ya da büyük işletme sahibi yaşıyordu.

Binlerce hektarlık iyi toprak, iyi su ve iyi nehirlerin sahibi onlardı. Bu yüzden bizi o bölgeden attılar; dağların içlerine sürgün ettiler, çünkü onlar için bu tepeler yararsızdı -onlar için bir faydası olmadığı için- bizi orada bıraktılar.

Neden binlerce ve binlerce hektar iyi toprağı kendilerine alıyorlar? Binlerce ve binlerce büyük baş hayvan sahibi olabilmek için. Nasıl oldu da bu kadar uzun süre orada kalabildiler? Çünkü beyaz bekçiler dediğimiz iyi silahlanmış adamları vardı ve bizi o topraklara sokmuyorlardı.

Eğer o dönemde unutulduysak, halkın ekonomisinden nasıl bahsedebiliriz? Bu büyük işletmelerin tek yaptığı dedelerimizi, ninelerimizi, büyük dedelerimizi ve büyük ninelerimizi sömürmekti. Bize gelince, biz yaratıcı olmak zorundaydık; toprak ve işletme sahiplerinin önümüze çıkardığı bütün kötülüklere direnerek nasıl yaşayabileceğimizi, Toprak Ana ile nasıl hayatta kalabileceğimizi hayal etmek zorundaydık.

Hiçbirimiz otobanları bilmiyorduk, klinik ve hastane denilen şeylerin olduğunu bilmiyorduk, okul ya da derslikte eğitimden de haberimiz yoktu. Sağlık kampanyası, programı, fonu, hiçbir şeyi yoktu. Unutulmuştuk.

Bütün erkek kardeşlerim ve kız kardeşlerim, bugün örgütlü olan yoldaşlarım adına konuşuyorum. Şimdi halklarımızın içinde kapitalist ekonomiyi görüyoruz, çünkü şimdi yukarıdakiler halklarımızla ilgilenmeye başladılar. Bu ilgi, halkların kendisinden çok, yaşadığı bölgeye, yaşayageldiği bölgeye yönelik –çünkü burası aynı zamanda bir zamanlar yaşamını yitiren kardeşlerimizin, yoldaşlarımızın yaşadıkları yer.

ezln

En iyi toprakları aldıkları ve yıllarca kullandıkları yetmedi, şimdi tepelerle, dağlarla ilgilenmeye başladılar; Birçok kez söylediğimiz gibi, bu -doğanın zenginliği- onlar için satılacak bir başka maldan farksız. Böylece daha önce bizi sürdükleri yerden çıkarmanın yollarını aramaya başladılar. Şimdi bizi buradan atmak istiyorlar. Burayı elimizden alıp bizi tahliye etmek istiyorlar, çünkü bu zenginliği istiyorlar.

Biz ve büyük-büyük-dedelerimiz ve ninelerimiz, orada bulunan zenginliğe iyi baktık. Ve onlar da bu yüzden orayı almak ve zenginliğini söküp çıkartmak istiyorlar. O kapitalistler, Toprak Ana’nın milyarlarca yılda yaptığını sadece birkaç yılda yok edecekler.

Bu nasıl olacak? Kapitalist sistemin yaptığı numarayı hatırlayın; kurdukları tuzak, kanunun 27. maddesini değiştirerek “ejido”ların (komünal toprakların) özelleştirilmesine izin vermekti. Çünkü Toprak Ana’yı satılabilir ve kiralanabilir yapmaya çalışıyorlar.

Hafızanızı biraz zorlamanızı istiyorum, çünkü 20 yıl kadar öncesinden -görünür olmaya karar verip ortaya çıktığımız zamandan- bahsedeceğim.

Bunu gören hükumet, değişik birçok yoldan kendini gizleyerek bu bölgeye gelmeye başladı. Kötü hükümetin ilk yolu, otoban inşaatı yapmakla taleplerimizi karşıladığını söyleyerek etrafta dolaşmaktı. Fakat otoban yapmalarının nedeni bu değil -27. maddedeki değişiklikle ejido’ların özelleştirilmeye açılması. Böylece hükümet iki yönden avantaj sağlıyor: Bizim ayaklandığımızı gördü ve şimdi otobanlar döşeyip projeler fonlamakla taleplerimizi karşılıyormuş gibi davranıyor. Ama onlar bu projelere bir ya da iki milyon pezo aktardıklarını söylerken; bu miktar yüz, iki yüz, üç yüz projeye bölündüğünde, her birine yetersiz miktar kalıyor, o da halklara gitmiyor. Elbette çeşitli seviyelerdeki hükümetlerin ceplerine gidiyor. Fakat yine de bunu başarı olarak ilan ediyorlar. Bize söyledikleri bu.

Yoldaşlarımızın ve kardeşlerimizin bu projeler hakkında nasıl konuştuklarını bir duysanız. Bu projelere “pececito” (küçük balık) diyorlar, ne demekse… (Tek başına bir peso anlamına gelen “pesesito” ile eşsessli). Bu yüzden biraz para alıyorlar ve bir sürü proje yapıyorlar diyorum.

Ayrıca orada burada birkaç okul ve klinik ortaya çıktı. Bunlarda okumayı bile sökmemiş ama burs kazanan öğrenciler var. Ve diyorlar ki, kliniklerde yeni halk sağlığı sigorta kimliğini gösterirsen sana iyi bakarlar. Ama gerçekte kliniğe gittiğinde hiç doktor yok diyorlar; eğer bir doktor varsa, hiç ilaç yok diyorlar; eğer hem bir doktor, hem ilaç varsa, ilaç eski tarihli oluyor. Ama okumayı bilmediğimiz için, doktor yine de ilacı veriyor; hastalık iyileşmiyor. Amaç sadece seni ilaçla tedavi ediyormuş gibi göstermek; senin hastalığına iyi gelen ilacı alıp almadığını bile bilmiyorsun.

Size anlattığım gibi, yıllar geçtikçe buna benzer yeni projeler ortaya çıkmaya başladı. Kötü hükümetin biraz para dağıtarak uygulamaya koyduğu bu projeler, hükümetin birer Zapatista olacak olanları kontrol etmesine yaradı. Sanırım buna “isyan karşıtı kampanya” ya da “düşük-yoğunluklu savaş” deniyor. Adı önemli değil, ama seni kontrol ediyor ki artık mücadele etmiyorsun. Çünkü diyor ki “Buyur al, artık taleplerini karşılıyoruz. Ve eğer Zapatistlere katılmayı aklından bile geçiriyorsan, silahlı kuvvetlerime şöyle bir bak, çok daha hazırlıklılar. Yaptığın şey, kendi kendini ölüme göndermektir.” Bunların hepsi, onları kontrol etmek için yapılan bir kampanyanın parçaları.

Böyle diyorum, çünkü “ejido”larının özelleştirilmesine izin veren halklar -evet, bazıları buna izin verdi- şimdi evsizler. Tiner ve benzeri madde bağımlılarıyla dolu şehirlere benziyorlar. Aynen böyle oldular, çünkü topraklarını sattılar; sanki çiftlik sahibiymiş gibi tapu belgelerini aldılar ve mülkiyeti alınca gidip onu sattılar. Şimdi sokakta kaldılar. Şimdi mısır ya da fasulye yetiştirecek hiçbir yerleri yok.

Bazıları ise bu projelerden birini aldı ve şimdi kapitalizmin kurallarının gerektirdiği faizi ödemek zorunda. Birkaç örnek vermek gerekirse, La Realidad bölgesinde Jataté nehrinin aktığı yerde Agua Perla adında bir halk var. Bu halk, hükümet projelerine girdi ve şimdi bir grup “caxlanes “(yerli olmayanlar) ya da “mestizos” (melezler) gelip onlara şöyle diyor: “Beyler biliyor musunuz, borcunuz şu kadar. Toprak artık sizin değil ve problem çıkmasını istemiyorsanız ya Escarcega’ya taşının ya da Oaxaca’ya.

Partidista’ların (parti üyelerinin ya da takipçilerinin) gönderdikleri yerler buraları. Onlara “partidistas” demek zorundayım, çünkü bizimle uğraşanlar önce sadece PRI-istas (PRI takipçileri) idi, ama şimdi bütün siyasi partiler aynı şeyi yapıyor, o yüzden artık onlara “partidistas” diyoruz.

Roberto Barrios’ta Chulum Juarez adında bir başka halk da projelerden faydalandı. Aynı şey… Onlara otoban yapmayı teklif ettiler ve kabul edildi. Asfalt döşenmeye başlamıştı bile. Otobanı bitirmeleri sadece birkaç ay sürdü ve iyi bir otoban yaptılar. Artık otoban var, onlar da “domo”larını (ondulin teneke çatı ve diğer şeyler) aldı. Halkın yollarına çakıl döşendi. Otoban da bittiğinde geliyorlar ve diyorlar ki “Beyler biliyor musunuz, gitmek zorundasınız. Çünkü bu tepede uranyum var ve hükümet onu çıkaracak. Yaşamak istiyorsanız gitmek zorundasınız. İsterseniz Oaxaca’ya gidin ve kendiniz gitmezseniz, zorla götürüleceksiniz.”

İşte 20 yıl önce hazırlamaya başladıkları şey buydu, şimdi de uyguluyorlar. Şimdi kapitalist sistemin kanunlarını değiştirdikleri için daha da fazla uygulanıyor. Her şey kağıt üzerinde, anlaşma yapılmış, imzalanmış. Buna karşı diyoruz ki, “İmzalanmış, onaylanmış ama halk buna direndiğinde ne olacak henüz görmedik. Ve Zapatista buna direndiğinde ne olacak, göreceğiz.”

 

Çeviri: Özgür Oktay

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.

The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (22): Zapatistlerin Perspektifinden Ekonomi Politik – 1 appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/06/25/anarsistlerin-ekonomi-tartismalari-22-zapatistlerin-perspektifinden-ekonomi-politik-1/feed/ 0
” Katliamın Ortak Yüzleri Suruç ve Iguala ” – Ece Uzun https://meydan1.org/2015/09/11/katliamin-ortak-yuzleri-suruc-ve-iguala-ece-uzun/ https://meydan1.org/2015/09/11/katliamin-ortak-yuzleri-suruc-ve-iguala-ece-uzun/#respond Fri, 11 Sep 2015 14:43:25 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/11/katliamin-ortak-yuzleri-suruc-ve-iguala-ece-uzun/ Şurası açıktır ki; bütün devletler sürdürülebilirliklerini yaptıkları katliamlara borçludurlar. Bugün Suruç’ta yaşamını yitiren 33 devrimci ile dün Meksika’da kaçırılan ve (kuvvetle muhtemel) katledilen 43 öğrenci aynı şey için öldürülmüşlerdir; devletin ve devletin taşeronlarının varlığını tehdit ettikleri için. Bu devlet ister Meksika, ister T.C olsun; bu taşeronlar ister radikal islamcı, ister uyuşturucu çeteleri olsun; devlet, devlettir; […]

The post ” Katliamın Ortak Yüzleri Suruç ve Iguala ” – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Katliamın Ortak Yüzleri Suruç ve Iguala

Şurası açıktır ki; bütün devletler sürdürülebilirliklerini yaptıkları katliamlara borçludurlar. Bugün Suruç’ta yaşamını yitiren 33 devrimci ile dün Meksika’da kaçırılan ve (kuvvetle muhtemel) katledilen 43 öğrenci aynı şey için öldürülmüşlerdir; devletin ve devletin taşeronlarının varlığını tehdit ettikleri için. Bu devlet ister Meksika, ister T.C olsun; bu taşeronlar ister radikal islamcı, ister uyuşturucu çeteleri olsun; devlet, devlettir; çete çetedir! Ancak ve ancak halkın örgütlü gücüyle alt edilebilirler!

Bilhassa son 10-15 yılda yaşananlara bakılırsa Meksika ve yaşadığımız toprakların kaderinin paralel bir şekilde ilerlediğini ve hatta birçok noktada kesiştiğini görebiliriz. Aradaki binlerce kilometreye rağmen, devletlerin uyguladığı politikalar öylesine birbirine benziyor ki, bu devletlerin zulmüne uğrayan iki insan karşı karşıya gelse sadece birbirlerine bakarak bile birbirlerini anlayabilir. Kuzey Kürdistan’da verilen özgürlük mücadelesi, Kobanê Direnişi, başkanlık sistemi tartışmaları ve nihayetinde Kobanê’de yaşamın yeniden yaratılması için dayanışmaya giden 33 devrimcinin katledilmesi, yine son günlerde devletin gerilla cenazeleri üzerinden ürettiği “korku salma” politikası… Chiapas dağlarında özgürlüğü yeniden yaratan Zapatistler, devletin özellikle devrimcilere karşı kullandığı paramiliter örgütler, 43 öğrencinin kaçırılması ve “sık sık” yaşanan bu gibi kaçırılma olayları sonrasında işkence edilmiş, yakılmış cenazelerin toplu mezarlar halinde bulunması… Bütün bu olaylar karşılaştırıldığında; söz konusu halkların çektiği acıların ve verdikleri mücadelenin ortak bir hat izlediğini görürüz. Her iki devletin de son küresel kapitalist projeleri uygulama konusundaki hevesi göz önüne alındığında, bu benzerlikler daha da belirginleşiyor.

NAFTA ve Sömürgeciliğin Yeni Yüzü

1994 yılının ilk günü, Zapatistler 12.000 kişilik bir güçle, Meksika’nın Güneyindeki 3 şehri (Sen Cristobal De Las Casas, Margarita, Ocausinco) ele geçirmişlerdi. Çıkan çatışmalarda 145 kişi yaşamını yitirmiş, çok sayıda insan yaralanmıştı. Fakat 1 Ocak 1994, yalnızca Zapatistlerin zaferinin yıldönümü değil; aynı zamanda Kanada, Meksika ve Birleşik Devletler arasında imzalanan Kuzey Atlantik Serbest Ticaret Antlaşması’nın (NAFTA) da yürürlüğe girdiği gündü.

Meksika’nın bugününü anlamada NAFTA’nın özel bir yeri var. Özellikle son yıllarda uygulanan küresel kapitalist politikaların önünü açması ve buna karşı örgütlenen halk hareketlerinin sokağa yansıması bakımından bir hayli önemli. Bu anlaşma ile beraber çok uluslu şirketlerin yapboz tahtasına dönüşen Meksika’da özelleştirmeler, kemer sıkma paketleri, yerli halkların alanlarına yönelik artan tecavüzler, tarım arazilerinin gaspı ve ekolojik yıkımlar ardarda birbirini izlemeye başladı.

Sokaklar ve Dağlar

Bu son 15-20 yıl içerisindeki gelişmeler elbette sokağa da yansıdı. Artık dayanılamayacak boyuta ulaşan sömürüye karşı sokaklara çıkan ezilenler; devletin polisi, askeri ve paramiliter örgütleri ile sıkı bir çatışmaya girişti.

Dünya gündemine, adeta bomba gibi düşen 43 öğrencinin kaçırılması olayı da aslında bunlarla bağlantılıydı. Olaydan hemen önce Meksika’daki politik atmosfer bir hayli hareketliydi. Eğitim, sağlık ve petrol alanındaki özelleştirmeler, içinde öğretmenlerin, öğrencilerin, işçilerin ve köylülerin bulunduğu toplumun birçok kesimini sokağa dökmüş; birçok yerde polisle sert çatışmalar yaşanmıştı.

“Barış Süreci”

Tıpkı yaşadığımız topraklarda olduğu gibi Meksika’da da, EZLN ile devlet arasında bir “barış süreci” yaşandı. 94 yılında EZLN’nin 3 şehirden devleti çıkarmasından sonra imzalanan “barış”ın ardından başlayan süreç, devletler ve halklar arasında süren tüm barış görüşmeleri gibi hüsranla sonuçlandı. Dönemin devlet başkanı Zedillo, bir yandan görüşmelerini sürdürürken diğer yandan Marcos’u yakalatmak için bir operasyon düzenledi; fakat bu amacına ulaşamadı. Bu süreçle beraber görüşmeler tıkandı. 1996 yılında San Andres Mutabakatı imzalandı, fakat devlet mutabakatta verdiği sözlerin hiçbirini gerçekleştirmedi. Bu süreç 2001 yılına kadar, devletin oyalama taktikleri ve saldırılarıyla devam etti. 2001’de “Toprağın Rengi” yürüyüşünde 3.000 km yol kat edilerek meclise kadar gelindi. Yürüyüşe binlerce köylü ve gerillalar katıldı. Yine 2001 yılında dönemin Meksika başkanı Vincente Fox’un da oyalama taktiklerine devam etmesi üzerine, Zapatistler tek taraflı “özyönetim” ilanında bulundular.

EPR ve 43 Öğrencinin Kaçırılması

Eğitim alanındaki özelleştirmeler, özellikle 1940 yılından beri varlığını sürdüren ve Escuelas Normales Rurales’i (Türkiye’deki Köy Enstitüleri benzeri bir okul) etkiliyordu. Bu okullara özellikle kırsal alanda yaşayan yoksul çocuklar gidiyor, buradan mezun olduktan sonra da aynı okullara öğretmen olarak geri dönüyorlardı. Meksika’daki birçok devrimci örgütün kalbi olan bu okullar, bir süre sonra devlet tarafından bir tehdit olarak görülmeye başlandı. Açılan elli kadar ENR’nin sayısı, günümüzde yirminin altına kadar düştü. Okullar kimi zaman askerler tarafından boşaltılarak kapatıldı, birçok kişi katledildi. Kapatılamayan okullar ise bir yandan özelleştirmelerle, diğer yandan çetelerin yaptığı saldırılarla halen kapatılmaya çalışılıyor. Kaçırılan 43 öğrenci de bu okulların en radikallerinden biri olarak bilinen Ayotznapa ENR’sindendi. Olay günü, öğrenciler Meksika tarihinin en kanlı katliamlarından biri olarak bilinen Tlatelolco Katliamı’nın Mexico City şehrindeki anmasına gitmeye çalışıyorlardı. Öncelikle Iguala kentine gitmek üzere bir otobüse el koyan -Meksika’da özellikle gençlik hareketlerinin sık kullandığı bir yöntem- öğrenciler, kente ulaşmadan önce polis tarafından durdurularak saldırıya uğramıştı. Burada 6 öğrenci hayatını kaybederken, 25 kişi yaralanmış; polis ve onlara yardım eden çeteciler 43 öğrenciyi kaçırmışlardı. Her ne kadar elde net veriler olmasa da, bu öğrencilerin polis, çeteciler ve ordu işbirliği ile katledildiği biliniyor.

“Meksika, Başkanlık İçin Uygun Model”

T.C cumhurbaşkanı, geçen aylarda yaptığı Meksika ziyaretinin ardından, bu ülkede uygulanan başkanlık sistemini “model” olarak gördüğünü söyledi ve başkanlık derken ne kastettiğini işaret etmiş oldu: “Daha fazla güç!”. Çünkü Meksika’da neredeyse 100 yıldan beri uygulanagelen başkanlık sistemi, devlet yönetimini farklı iktidar odaklarının çatışmalarından çıkartıp gücü tek bir kişiye emanet ediyor. Bu sistemde bir başkan yardımcısı yok. Bütün bakanlar, kabine ve sekreterler, başkan tarafından belirleniyor. Başkan ayrıca federal bölge yüksek mahkeme başkanını, federal yargıçları, emniyet genel müdürünü, kuvvet komutanlarını, cumhuriyet başsavcısını, valileri, maliye bürokratlarını, diplomatları atama ve görevden alma yetkisine sahip. Ülkedeki en yüksek askeri rütbe, yine başkana ait. Hatta savaş-barışa karar verme ve müzakere süreçlerini yürütme hakkı vardır. Yasamayı ise iki meclis yapar: 500 kişilik Milletvekili Meclisi ve 200 kişilik Senato. Ancak yasaların geçerlilik tarihlerini belirleme hakkı ve kabul etmediği yasayı veto etme hakkı yine başkana aittir.

Katliamdan bugüne dek öğrencileri bulmak için yapılan çalışmalarda 60 tane toplu mezar açıldığı, bu mezarlarda da 129 kişinin cenazesine ulaşıldığı belirtilirken bunlardan hiçbirinin kaçırılan 43 öğrenciye ait olmadığı tespit edilmişti. Buradan da anlaşılacağı üzere, Meksika’da kaçırıp kaybetme yöntemi, devletin ve çetecilerin sık sık uyguladığı bir yöntemdir. Bunların en bilinen örneklerinden bir tanesi ise, 1996 yılında Zapatist köylülerin yaşadığı Chiapas’ta, 16’sı çocuk, 20’si kadın 45 Tzotzil yerlisinin kaçırılıp katledilmesi; bir diğeri ise Zapatistlerin Öteki Kampanya’sına katılan Toprağın Savunusu İçin Halklar Cephesi militanlarına saldırılması olarak gösterilebilir. Saldırıda gözaltına alınan 200 kişiden 2’si katledilmiş, 26’sı ise tecavüze uğramıştı. Ayrıca devletin ve paramiliter örgütlerin 2006’dan 2013’e kadar toplam 26.121 kişiyi kaybettiği söyleniyor.

Bu son olayla beraber hali hazırda aylardan beri sokakları terk etmeyen ezilenlerin öfkesi zirveye ulaşmıştı. Dört bir yanda yoğun çatışmalar sürerken, genel grevler birbirini izledi ve kimi devlet binaları (eyalet başkanlık sarayı gibi) ateşe verildi. Öyle ki, Ayotzpana’da oluşan bu hareket, 1994’deki Zapatist zaferinden bu yana ortaya çıkan en kalabalık ve en etkili hareket haline geldi. Eylemlere Cheran ve Zapatista gibi halk hareketlerinin yanı sıra; köylüler, öğretmenler, öğrenciler ve bunların sendikaları yoğun katılım gösterdi. Bu süreçte aktif olan birçok anarşist, “polisle çatışmaktan ve halkı galeyana getirmekten” tutuklandı. Başta anarşistler olmak üzere, toplumsal muhalefet içinde etkin olan birçok kurum ve kişiye yönelik operasyonlar ise halen devam etmekte.

Tlatelcoco Katliamı

1968 yılında Meksika, Olimpiyat Oyunlarına ev sahipliği yapıyordu. Oyunlar için yapılan harcamalar, zaten kıt kanaat geçinen halkı canından bezdirmiş; insanları sokağa dökmüştü. 2 Ekim 1968 günü, ağırlığını öğrencilerin oluşturduğu on binden fazla insan “olimpiyat istemiyoruz, devrim istiyoruz!” (no queremos olimpiadas, qu-eremos revolution!) sloganıyla bir araya gelmişti. Polisin eylemcilerin üzerine ateş açması ile beraber 300 kişi yaşamını yitirmişti. Katliam, bölge halklarının kalbine bir öfke tohumu olarak düşerken, devletin kayıtlarına ise “4 kişi öldü, 20 kişi yaralandı” olarak geçmişti.

Aradan geçen bir senenin sonunda, her ne kadar sokak hareketi durgunlaşsa da, halk kaçırılan 43 öğrencinin peşini bırakmadı. Meksika’da yaşanan bu ve bunun gibi kaçırma olayları ne ilkti, ne de son olacak gibi gözüküyor. Fakat toplumda bu saldırıların “normalleşmesi” gibi bir şey söz konusu değil. Devlet, polis ve paramiliter çeteler saldırdıkça, halk direnmeye devam ediyor ve örgütlü mücadelesini kararlılıkla sürdürüyor.

Cheran

Meksika’nın çeşitli bölgelerinde tıpkı Zapatistler gibi devletin ve çetelerin baskılarına karşı silahlanmış ve özyönetime geçmiş birçok irili ufaklı köylü topluluğu bulunuyor. Bunlardan bir tanesi de “Cheran” olarak bilinen otonom. Cheran Meksika’nın Michoagan eyaletinde, devletin, özel şirketlerin ve para-militer örgütlerin; yerli halkların topraklarını gasp etmesi ve yaşadıkları yerlerin çevresindeki ormanları katletmesi sonucunda silahlanarak isyan eden ve özyönetim ilan eden yerli halkın hareketidir.

Sonuç olarak, dünya üzerinde devletlerin yaptığı katliamlarda aktörler değişiyor; fakat senaryo aynı kalıyor. Burada değiştiren ve değiştirebilecek olan ise ancak ve ancak ezilenler oluyor. Meksika’da sokakları dolduran, Suruç sonrasında üzüntüsünü öfkeye dönüştürebilenlerin örgütlü gücü oluyor!

Ece Uzun

[email protected]

Bu yaz Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Katliamın Ortak Yüzleri Suruç ve Iguala ” – Ece Uzun appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/11/katliamin-ortak-yuzleri-suruc-ve-iguala-ece-uzun/feed/ 0
Chiapas’tan Hamburg’a Uzanan Dayanışmanın Kolektifi LİBERTAD https://meydan1.org/2014/06/26/chiapastan-hamburga-uzanan-dayanismanin-kolektifi-libertad/ https://meydan1.org/2014/06/26/chiapastan-hamburga-uzanan-dayanismanin-kolektifi-libertad/#respond Thu, 26 Jun 2014 18:00:23 +0000 https://test.meydan.org/2014/06/26/chiapastan-hamburga-uzanan-dayanismanin-kolektifi-libertad/ Güncel anarşist ekonomi deneyimlerinin taşıdığı iddia, kapitalizmi ikame edebilecek ekonomik yapıların şu anda deneyimlenebileceği ve bu deneyimlerle yaşamsal ihtiyaçların karşılanabileceğidir. Hamburg’daki Café Libertad Kollektiv de bunun en büyük örneklerinden biri. Kolektifin özellikle Zapatistlerle kurulan dayanışma ilişkisinde bulunduğu nokta düşünüldüğünde, anarşist ekonomik deneyimlerin toplumsal mücadeleyle ilişkisini görmek, anarşizmin politik ve yaşamsal arasında kurduğu ayrılmaz bağın önemini […]

The post Chiapas’tan Hamburg’a Uzanan Dayanışmanın Kolektifi LİBERTAD appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Güncel anarşist ekonomi deneyimlerinin taşıdığı iddia, kapitalizmi ikame edebilecek ekonomik yapıların şu anda deneyimlenebileceği ve bu deneyimlerle yaşamsal ihtiyaçların karşılanabileceğidir. Hamburg’daki Café Libertad Kollektiv de bunun en büyük örneklerinden biri. Kolektifin özellikle Zapatistlerle kurulan dayanışma ilişkisinde bulunduğu nokta düşünüldüğünde, anarşist ekonomik deneyimlerin toplumsal mücadeleyle ilişkisini görmek, anarşizmin politik ve yaşamsal arasında kurduğu ayrılmaz bağın önemini bir kez daha gösteriyor. Café Libertad Kollektiv’den Cemal Selbuz’la gerçekleştirdiğimiz röportajla hem kolektifin işleyişini, hem de anarşist ekonomik deneyimlerin etkisi üzerine konuştuk.

Meydan: Önce seninle başlayalım, bize biraz kendinden söz edebilir misin?

Cemal Selbuz: Bir anarşist olarak Hamburg’da yaşıyorum. Daha çok, Ermeni anarşistler ve Osmanlı’da anarşizmle ilgileniyorum. Cafe Libertad’a etkin olarak katıldıktan sonra liberter ekonominin de ilgimi çektiğini söyleyebilirim. Hamburg’da ve genel olarak Almanya genelinde anarkosendikalistlerle ilişkim var.

Café Libertad Kollektiv ile tanışman nasıl oldu?

1999’da anarkosendikalistler tarafında kurulan Cafe Libertad’la tanışmam, daha öncede tanıştığım kurucularının aracılığıyla oldu. Asıl olarak faaliyetlerini yakından tanımam, kolektifin kurulduğu yeri ziyaret ederek başladı. Faaliyetlerin nasıl yürütüldüğü, Meksika ve diğer ülkelerdeki köylü kooperatifleriyle nasıl bir ekonomik ve politik ilişki kurulduğunu merak ediyordum. Zamanla, ihtiyaç duyduklarında kahvenin getirilmesinde, depoda ve kolektife ilişkin düzenledikleri çeşitli politik ve sosyal etkinlerinde yardımcı olmaya çalıştım.

Sen ne zamandır kolektiftesin?

Sürekli ilişkide olduğum ve bazen de geçici çalıştığım Cafe Libertad’da, sekiz aydır tam üye olarak çalışmaktayım. Her üye gibi ben de 1000€ olan kooperatif payımı ödemeye çalışıyorum. Çalışanların hepsinin bütün karar süreçlerine demokratik ve eşit bir şekilde katıldıkları için onlardan, çalışanlardan daha çok üyeler ya da yoldaşlar olarak ifade etmenin daha doğru olacağını düşünüyorum.

İşleyişten biraz söz edebilir misin?

Sürekli çalışan üyelerin dışında, Cafe Libertad’da işlerin çok yoğun olduğu zamanlarda geçici olarak çalışanlar da olabiliyor. Geçici de olsa -3 veya 6ay çalıştıktan sonra- işsizlik parasından faydalanmaları için bir yılı tamamlayacak kadar çalışmalarını tavsiye ediyoruz. İster depoda olsun, ister büroda olsun bütün üyeler aynı ücreti almaktadır. Mümkün olduğunca iş alanları arasında dönüşümün oluşması için çaba sarf ediyoruz.

Büro kısmında kahvenin alınmasına ve gönderilmesine ilişkin bürokratik işlemler yapılmaktadır. Özellikle kahve ihracının olduğu dönemlerde iş yoğunluğu artıyor. Bu süre içerisinde bürodakilere yardımcı olacak geçici takviyeler yapılıyor. Her sene Meksika, Honduras ve Kostarika’daki kooperatiflerden toplam 120 ton kahve alıyoruz. Kavurma işletmesinde, kavrulup öğütülen ham kahvenin paketlenmesi ve vakumlu paketlerin etiketlenmesi de aynı yerde yapılmaktadır. Çekirdek şeklinde kavrulmuş ve paketlenmiş kahvenin etiketlenmesini de kolektifte yapıyoruz.

Çalışma koşullarından bahseder misin?

Kolektif olarak bağlı bulunduğumuz kooperatifler birliğinin tüzüğü, kendimizin oluşturduğu ve esas aldığımız kolektif tüzük olmak üzere, iki tüzüğümüz bulunmaktadır. Çalışma, disiplin ve kurallar yerine politik sorumluluk prensibi temelinde esnek bir şekilde yürütülmektedir. Herkesin katıldığı çalışmaya ve üretime ilişkin sorun ve ihtiyaçların görüşüldüğü çalışma toplantıları, her gün yapılmaktadır. Ayrıca haftada bir gün de genel görüşme oluyor, orada da daha çok kahve aldığımız ülkelerdeki kooperatiflere ve genele ilişkin sosyal ve politik sorunlar ve senelik kahve alım ve satımına ilişkin finans sorunlar görüşülmektedir.

Herkes saat ücreti olarak 18€ alıyor. 15 yıl içinde bir kez, 16€’dan 18€’ya çıkarılan saat ücretlerinin, asıl üreticilerin, Latin Amerika’daki kooperatiflerde çalışanların yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesine öncelik verdiğimiz için artırılmamasını öneriyoruz. Bundan dolayı, şu ana kadar üyelerden bir arttırma talebi gelmedi. Haftalık çalışma süresini 30 saat olarak belirledik. Yani haftada 4 gün, günde 6 saat. Bazen iş yoğunluğu yüzünden 5 gün çalıştığımızda oluyor. Ya da ayrıca birinin paraya ihtiyacı olduğunda, geçici olarak, haftada 5 gün çalışabiliyor. Ama 5 gün çalışmaya ilke olarak karşıyız.

Kolektif olduğumuz için pek çok yerden çağrı alıyoruz. Sosyal, kültürel ve politik faaliyetlere çağrılıyoruz. Kendimizi orada temsil ettiğimiz gibi bir grup olarak da bu tür faaliyetlere katılmaktayız.

Café Libertad’ın kendi politik faaliyeti ya da eylemliliği var mı?

Yakın zamanda, St. Pauli kulübünün her sene periyodik olarak düzenlediği ırkçılığa karşı turnuva festivaline aktif bir şekilde katıldık. Dayanışma çadırımızda, bağış karşılığında kahve ikram ettik. St. Pauli Roar’dan, kilo başına gelen 2€’yu, ırkçılık karşıtı taraftar projelerine, politik mahalle çalışmalarına ve kentte yaşama hakkı gibi mücadeleleri desteklemek için kullanıyoruz.
Aynı şekilde, dayanışma kahvelerimiz Störtebeker ve Kiptik’le, yalnızca Chiapas’taki proje ve direnişlere değil Almanya ve diğer ülkelerdeki proje ve mücadelelere de destek oluyoruz. Örneğin Gezi sürecinde 670€ bağışta bulunmuştuk.

Anarşist ve radikal sol eylemlere direkt katıldığımız gibi, asıl dayanışmamız bu tür faaliyetlere maddi destek, kahve verme ve kahve makinelerimizi karşılıksız alıp kullanma şeklinde olmaktadır.

Bizzat bizim düzenlediğimiz politik ve dayanışma etkinliklerimiz olmaktadır.
Kahve işleyişinden biraz bahsedebilir misin?

Asıl kahve aldığımız yer Meksika, Chiapas. Kahveyi, aromasının daha iyi olması, yumuşak asitli ve daha iyi tat vermesi için ağaç gölgesinde ekmektedirler. Bu sayede, göçmen ve diğer kuşların yaşam alanları da korunmuş oluyor. Yine, ağaçlar, erozyonun önlenmesi ve çok zahmetli olan kahve toplama sırasında çalışanların rahat toplamasını da sağlamaktadır. Cafe Libertad, kuruluşundan bugüne kadar en az aracı kullanmaya özen göstermektedir. Bundan dolayı, bize kahve ısmarlayan herkesin, kahveyi aynı fiyattan almasını sağlamak için büyük marketlere, bio dükkânlarına indirimli satış yapmıyoruz. Café Libertad Kollektiv olarak amacımız, kahve kooperatifleri ile dayanışmak ve onların politik mücadelelerini desteklemek. Bunun için kahve gelirleri dışında, dayanışma paralarını da onlara gönderiyoruz. Sosyal ya da kültürel faaliyetlerinde bir ihtiyaç söz konusu olduğunda, dayanışma fonumuzdan para aktarabiliyoruz. En büyük kahve alımımız Chiapas’tan. Bunun gibi Honduras (kadınlar kooperatifi) ve Kosta Rika’dan da kahve almaktayız. Fiyatı, her sene, kahve kooperatifleriyle birlikte ortak bir şekilde belirliyoruz ve % 60 gibi bir ön ödeme yapıyoruz.

Bazen fiyatları çok yukarı çekmemek için, artışı bir sınırda tutup geri kalan kısmını fonlarla desteklemekteyiz.

Chiapasla ilişki nasıl kuruldu?

Zapatistlerin 1994’de başlayan onur ve adalet mücadelesinin, dünyada olduğu gibi Almanya’da da büyük etkisi oldu. Kısa sürede Chiapas’la Hamburg arasında yoğun bir politik hareketlilik başladı. Karşılıklı süren uzun ziyaretler ve görüşmeler sonucunda, küçük çaplı ilk girişimler 1999 yılında gerçekleşti.

Sen Chiapas’a gitme fırsatı bulabilmiş miydin?

Her üyenin, üyeliğini gerçekleştirdikten, bir yıl sonra – maddi imkânlar ölçüsünde- Meksika’yı ziyaret edebileceği tüzüğümüzde de yazılı. Bir tüketici olarak ziyaret etmeyi düşünmüyorum, ama kişisel olarak kahvenin toplanmasına katılmak isterim.

Libertad’ın göçmen meselesine bakışı nedir?

Bu soruya kişisel olarak cevap verebilirim; Cafe Libertad farklı sol ve anarşist çevrelerden gelen üyelerden oluşmaktadır. Politik faaliyetleri daha çok Cafe Libertad’ın dışında yoğunlaşmaktadır. Ama ister içeride isterse dışarıda olsun genel bir göçmen politikası yerine, ırkçılığa karşı mücadele anlamında bir politika daha çok tercih edilmektedir. Hiç şüphesiz, her iki kesimin de karşılıklı ilişkisi dışında otonom bir göçmen hareketi elzemdir. Ama bu karşılıklı ilişki burada hep bir sorun oluyor ve olmaya da devam edecek. Almanya’daki göçmenler dışındaki sol yelpaze, liberterler de dâhil olmak üzere, bu sorunu pek tanımlayamadığı için doğru bir politik söylem ve mücadele geliştirmeleri de mümkün olmuyor. Hiç şüphesiz coğrafik sınır(Avrupa), birçok şeyi sınırlıyor.

Peki, sen kedini nasıl tanımlıyorsun?

Ben, kendimi anarşist bir göçmen olarak tanımlıyorum. Benim dışımdaki diğer üyeler, radikal sol çevrelerden. Kolektif prensiplerin yürütülmesi bakımından, üyelerin politik duruşları dikkate alınmaktadır.

Bu tarz bir ekonomik işleyişin kapitalist bir işletmeyle farkı nedir?

Dediğim gibi kolektifin temel ilkesinin patronsuz kârsız ve üretici ve tüketiciler arasında politik bir dayanışma olması önemli bir farklılık oluşturuyor. Onun dışında mümkün olduğu kadar iş bölümünün olmaması, işletmeye ilişkin politik ve ekonomik duruma ilişkin herkesin karar alma sürecine katılabilmesi, kararların bir çoğunluk-azınlık şeklinde değil konsensüs şeklinde alınıyor olması, çok acil durumlarda en az yüzde 75’in desteğinin sağlanarak karar alınması, eşit ücretin olması, çalışma sürelerinin 30 saatten az olması, farklı mesleki deneyimlere olanak sağlanıyor olması da kapitalist işletmelere pek uymuyor.

Ayrıca kendisini iyi hissetmeyen bir üye, bir hafta ücretli mazeret izini de kullanabiliyor. Çalışma koşullarından kaynaklı bir üyemiz iş göremez duruma düşerse, onun hiçbir zaman dışlanmayacağı ve ona uygun olabilecek bir iş olanağı yaratılacak olması da diğer işletmelerden farklarımız olarak sıralanabilir.

Her üyemizin politik faaliyetlere katılmasını özellikle teşvik ediyoruz.

Dolayısıyla liberter ekonomik bir modeldir diyebilir miyiz? Yani bu ekonomik modeli örgütlemeye çalışıyor musunuz?

EZLN’nin mücadelesini desteklemek amacıyla kurulan Cafe Libertad, bu tür kolektiflerin yaygınlaşmasını destekliyor. Biz, çeşitli şehirlerde kahvemizi satmak isteyen kolektifleri hem parasal hem de politik olarak destekliyoruz. Dayanışma amaçlı kolektifler yalnızca kuruluş amaçlarıyla kalamazlar yeni ve dönüştürücü düşünce ve alanların açılması gerekiyor. Sürekli ikinci planda görülen tüketicilerin kolektifleşmesi ve üretim süreçlerine demokratik olarak katılmalarını sağlayacak imkânlar yaratılmalıdır. Farklı mesleki kolektifler arasında dayanışma ve rotasyon imkânları sağlanmalıdır. Yoksa kolektiflerin imtiyazlı kooperatiflere haline gelmeleri kaçınılmaz olur. Her şeyden evvel ekonomik ilişkiler her alanda politikleşmelidir.

Ben, kolektiflerin çok ideal yapılar olarak görülmesini doğru bulmuyorum. Sonuçta, bütün bu ekonomik ve politik ilişkiler, temel kapitalist bir araçla yürütülmektedir. Kafa ve kol emeği, yeni ve eski çalışan, bilenle bilmeyen arasındaki hükmedici ilişkiler gibi çalışma mefhumunu yeniden tanımlamak gerekiyor. Burada sorulması gereken, kapitalizme çok bulaşmadan liberter bir ekonomik yapılanma mümkün mü? Buna vereceğimiz cevap, diğer sorunların tanımlanmasını da kolaylaştıracaktır.
Café Libertad Kollektiv’in Dayanışmacı Ekonomisi

Libertad’ın dayanışmacı model diye isimlendirdiği ekonomi, dayanışma gösteren ve gösterilen arasında aynı seviyede bir ilişki biçimine dayanıyor. İlişkide maddi ilişkide bulunan tarafın daha fazla inisiyatif hakkı yok. Tabi ki, bu ilişki ortaya konarken baz alınan şey, yaşamın iyileştirilmesi… Chiapas’takilerle bu tarz bir ilişki, kolektifin ilk gününden bugüne sağlanmaya çalışıyor. Sadece Zapatistlerle değil, İtalya’dan, Yunanistan’dan, Honduras’tan kolektiflerle kurulan ilişki sayesinde Café Libertad Kollektiv, makarnadan yağa birçok farklı ürünü dayanışma ağına sokmuş durumda.

Ancak Chiapas, bu dayanışma ağının önemli bir ucu konumunda bulunuyor. Yajalon’da Ssit Lequil Lum; Altamirano’da Yochin Tayel K’inal; San Christobal’da Yachil Xojoba kahve kolektiflerinden senelik ortalama 60 ton kahve alınıyor. Kahve kilosu başına 85 Peso/ 5,5 Euro ödeniyor. Zapatista Dayanışma Kahveleri’nin fiyatları %9 nakliyat-konteynır, %2 indirim, %4 fonlar, %4,5 Paket-Kargo, %8 Lojistik-Depolama, %12 Kavurma-Paketleme, %18 Maaş, %20 Ham Kahve, %22 Vergi gibi kalemler hesap edilerek belirleniyor. Café Libertad Kollektiv, kurulusundan bugüne kadar Zapatistlerle ortalama 300.000 Euro dayanışma gösterdi. Fiyatlardaki oranlar 2000 yılından bu yana Zapatist köylülerin lehine olacak şekilde %70 oranında yükseltildi.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.

The post Chiapas’tan Hamburg’a Uzanan Dayanışmanın Kolektifi LİBERTAD appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/06/26/chiapastan-hamburga-uzanan-dayanismanin-kolektifi-libertad/feed/ 0
Zapatistler ve Escuelita(Özgür Okul) https://meydan1.org/2013/08/29/zapatistler-ve-escuelitaozgur-okul/ https://meydan1.org/2013/08/29/zapatistler-ve-escuelitaozgur-okul/#respond Wed, 28 Aug 2013 22:09:45 +0000 https://test.meydan.org/2013/08/29/zapatistler-ve-escuelitaozgur-okul/ EZLN (Zapatist Ulusal Kurtuluş Ordusu) Zapatist felsefesine uygun Özgürlük Okulları kurmayı birkaç ay önce duyurmuştu. Binlerce başvuru olmasına rağmen imkanlar doğrultusunda 1700 kişiyi davet edebilmiş, gelenleri Chiapas’ın ormanlarında ağırlamışlardı. Bugünlere ise EZLN’nin Özgürlük Okulu ilk mezunlarını verdi. Özgürlük Okulu’nda bir hafta boyunca tabağındaki yemeği ve toprağı okula gelenlerle paylaşan Zapatistler, özerkliğin nasıl sağlandığına dair bilgiler […]

The post Zapatistler ve Escuelita(Özgür Okul) appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
EZLN (Zapatist Ulusal Kurtuluş Ordusu) Zapatist felsefesine uygun Özgürlük Okulları kurmayı birkaç ay önce duyurmuştu. Binlerce başvuru olmasına rağmen imkanlar doğrultusunda 1700 kişiyi davet edebilmiş, gelenleri Chiapas’ın ormanlarında ağırlamışlardı. Bugünlere ise EZLN’nin Özgürlük Okulu ilk mezunlarını verdi.

Özgürlük Okulu’nda bir hafta boyunca tabağındaki yemeği ve toprağı okula gelenlerle paylaşan Zapatistler, özerkliğin nasıl sağlandığına dair bilgiler aktardılar. Dersler, Zapatist topluluğunun ürettiği dört kitap ve yaşanmış deneyimler üzerinden oluşturuldu.

Escuelita’nın mezunları arasında İtalyanlar, Basklar, Yunanlar ve İspanyollar gibi EZLN’nin eski dostları olduğu gibi, Nikaragualılar, Güney Afrikalılar, Hintliler ve hatta Sri Lankalılar da vardı.

Zapatistler, okulun felsefesini “Zapatist okulu bittiğinde öğrencileri kendi topraklarına yolladık. Bunun amacı Chiapas’taki sistemi kopya etmeleri değil, istediklerini istedikleri şekilde gerçekleştirmeleridir. Çünkü yapacaklarını Zapatistler değil ancak kendileri belirleyebilir, herkes yerelinde mücadeleye devam etmeli” şeklinde açıkladı.

Okula gelenler, genci yaşlısı, tahakkümün ve sömürülmenin olmadığı bir dünyaya inanıyorlardı. Zapatistler yaşadıkları deneyimleriyle bir hafta boyunca böyle bir dünyanın nasıl mümkün olabileceğini, birlikte yaşayarak gösterdiler. Daha iyi bir dünyanın Chiapas’taki yaratımı Meksikalı olanlar ve dünyanın her yerinden gelenlerle karşılıklı paylaşıldı. Bu okulla birlikte Zapatistler, özerkliğin nasıl olacağına dair bir rehber değil, daha iyi bir dünyanın ihtimal olmadığını, şimdi, şu anda var olduğunu kanıtladılar.

The post Zapatistler ve Escuelita(Özgür Okul) appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/08/29/zapatistler-ve-escuelitaozgur-okul/feed/ 0