The post Tarihteki Anarşist Kadınlar (4) appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Sokakta, evde, fabrikada, yaşamın her alanında var olan erkek egemenliğine karşı yine yaşamın her alanında verilen mücadele, tarih boyunca kadınların özgürlüğünün tek yolu olmuştur. Kadınlar erkeğin iktidarına boyun eğmeyerek yaşam ve özgürlük için kimi zaman sokaklarda, kimi zaman barikatlarda, kimi zaman fabrikalarda isyanlarını haykırmış ve mücadeleyi örgütlemiştir. Tarih, bütün coğrafyalarda bütün iktidar biçimlerini reddederek “benlerden biz olmak” için, yani anarşizm için mücadele etmiş ve anarşizmi toplumsallaştırmış kadınlarla doludur. Meydan Gazetesi’nin kadınlar tarafından çıkartılan bu (Mart) sayısında da erkek iktidarlara karşı mücadele eden ve anarşist mücadeleyi yükselten kadınların hayat hikayelerini paylaşıyoruz.
Biz sabahtan akşama kadar dokuma tezgahlarında dirsek çürütüyoruz. Saatler sonra kan ter içinde eve gittiğimizde, bizden bir de evimize karşı sorumluluklarımızı yerine getirmemiz bekleniyor. Bütün gün emeğimizi ucuza satmamız yetmez gibi, hayatımızın geri kalanını da ataerkiye bedavaya vermemiz gerekiyor. Bu hayat bizim, bedelini biz biçeriz ve özgürlük paha biçilmez!
Kalbi Anarşizm İçin Atan Bir Kadın: Fanya Baron
Tam adıyla Fanya Anisimovna Baron, 1887 yılında Rus İmparatorluğu’na bağlı Litvanya’nın Vilnius bölgesinde dünyaya geldi. O günlerde fırıncılık yapan anarşist Aaron Baron’la hayatını birleştirdi ve ABD’ye taşındı. Fanya’nın ailesi örgütlü bir aileydi, kardeşleri Chicago işçi hareketi içerisinde aktif isimlerdi. Fanya, ABD’ye gittiğinde Aaron ile birlikte Lucy Parsons’un aylık anarşist gazetesi The Alarm için yazılar yazmaya başladı. Burada Lucy Parsons ve Aaron Baron’la birlikte açlık grevleri de dahil birçok eylem örgütledi.
Sonrasında devrimci mücadelenin yükselmekte olduğu Rusya’ya geri döndü. Ukrayna’da çalışmalarını yürüten Nabat Konfederasyonu’na katıldı. Volin ve Peter Arşinov’la birlikte Mahnovist Hareket’in Kültür ve Eğitim Birliği’ni örgütledi. 1920 yılında anarşistlere yönelik gerçekleştirilen ÇEKA baskınlarında yoldaşlarıyla birlikte gözaltına alındı. Sadece Bolşevikler’e muhalefet ettiği için 13 yoldaşıyla beraber hiçbir yargılama süreci olmadan Taganka zindanına atıldı.
1921 baharında Ryazan hapishanesindeydi. 10 Temmuz günü dokuz yoldaşıyla beraber “Underground Anarchists” isimli gizli bir anarşist grubun yardımıyla hapisten kaçtı. Aaron’un Bolşevik kardeşinin ihbarıyla yakalandı. 29 Eylül 1921 tarihinde ÇEKA subayları tarafından “Sovyet karşıtı eylemleri” gerekçesiyle vurularak katledildi.
Emma Goldman “Rusya’daki Hayal Kırıklığım” adlı broşüründe ondan şöyle bahsediyor; “Fanya, insanlıkla kutsanmış bir rus kadınıydı. Amerika’dayken bütün zamanını ve fabrikada çalışarak kazandığı üç kuruş parayı anarşist propagandaya ayırdı. Büyük kalpli kadın, hayatını toplumsal devrime adadı ve devrimin koruyucusu gibi davranan insanlar tarafından katledildi.”
“Bin Eylemciden Daha Tehlikeli” Bir Kadın: Lucy Parsons
Lucy E. Parsons, anarşizm ve radikal işçi hareketinde en önemli isimlerinden biriydi, 1853 yılında Teksas’ta bir köle olarak dünyaya geldi.
1870 yılında -kendisi gibi, bir mücadele insanı olan- anarşist Albert Parsons’la yaşamını birleştirdi. Ancak bir siyah ve beyazın birlikteliği ırkçı tepkiler almalarına yol açıyordu. Sonrasında Chicago’ya taşındılar ve burada işçiler, işsizler, kadınlar arasında örgütlenmeye başladılar.
Chicago’daki yıllarında Lucy bir terzi dükkanı açtı, burada mücadeleye maddi destek sağlamaya çalıştı. Özellikle kadın işçiler, işsizler, evsizler ve savaş mağdurları hakkında yazılar yazdı. Sonraki yıllarda iki çocuğu oldu. Zamanla yazıları ve konuşmalarıyla sadece Chicago işçileri için değil, dünya anarşizmi için önemli bir figür haline geldi.
Aynı zamanda IWW’nin (Dünya Endüstriyel İşçileri) kuruluşundaki etkili isimlerden ve en önemli destekçilerinden biri oldu. Chicago Emniyet Müdürlüğü tarafından “bin eylemciden daha tehlikeli” olarak nitelendirilen Parsons, Haymarket anarşistlerinin dava sürecinde dayanışmayı örgütleyen isimdi. Mahkemedeki konuşmasında “Eğer ben orada olsaydım, o katil polislerin işçilerin üzerine geldiğini görseydim, bombayı bizzat kendim atardım!” dedi.
Albert Parsons ve diğer Haymarket anarşistlerinin katledilişinin ardından mücadelesine sarıldı. 1892’de Freedom’ın editörüydü. 1905’te sendikal hareketlere destek veriyordu, The Liberator’ı yayınladı. Yükselen ırkçılığa karşı Afro-amerikalıların savunma birliklerini örgütleyenlerden biriydi.
89 yıllık yaşamının her anı mücadeleyle geçen Lucy’nin yaşlılığında gözleri onu yarı yolda bıraktı, ancak yüreği ezilenler için çarpmaktan bir an bile vazgeçmedi. 1942’de Chicago’daki evinde çıkan yangın sonucu yaşamını yitirdi.
“Kendimizi tüm mahkemelerin, polislerin, memurların ya da askerlerin yarın tek hamlede ortadan kaldırılmasını umut etmekten alamıyoruz.”
İmparatorluğa Meydan Okuyan Bir Kadın: Ito Noe
Ito, 1895 yılında toprak aristokratı bir ailenin çocuğu olarak Japonya Kyushu’nun doğu adalarından birinde dünyaya geldi. Liseden mezun olduktan sonra iradesi dışında evlenmeye zorlandı, çareyi Tokyo’ya kaçmakta buldu.
Tokyo’ya geldiğinde Hiratsuka Raicho isimli anarşist bir kadının kurduğu Seitosha (Mavi Çoraplılar) isimli örgütlenmeye dahil oldu ve Seito ismindeki kadın dergisinde yazılar yazmaya başladı. 18 yaşında başladığı yazarlık sürecinde hızla kendini geliştirdi ve derginin editörlerinden biri oldu. Başta İngilizce olmak üzere birçok dilde kendini geliştirdi. Emma Goldman’ın makalelerini Japonca’ya çevirdi. Özellikle Kropotkin ve Goldman’dan 80’in üzerinde metin çevirdi.
1919’da Osugi, Wada Kyutaro ve Kondo Kenji ile beraber ilk işçi yayınını çıkardılar ve Japon anarşist hareketinde en bilinen isimlerden oldular. Ito ayrıca 1921’de bir kadın örgütlenmesi olan Sekirankai’nin kuruluşuna yardım etti.
O dönemde Japonya’da anarşist olmak, yeraltında yaşamaya mahkum olmak demekti. Kotoku Shusui, Kanno Sugako ve 10 yoldaşı imparatoru öldürmekle suçlanarak katledilmişti.
1923 yılında gerçekleşen Büyük Kantō Depremi’ndeki karışıklıktan faydalanan polis, Harumi Setouchi, Ito, Ōsugi ve altı yaşındaki yeğenleri Tachebana Munekazu’yu gözaltına aldı. Depremden sonra yangınlar çıkarmak ve yağma yapmakla suçlanıyorlardı. Osugi ile beraber yıllarca Kempei-tai gizli polisinin ölüm listesinde yer almıştı ve onların gizli hücrelerinde boğularak katledildi.
Bir Düşünce ve Eylem Kadını: Simone Weil
Ünlü Fransız felsefecisi ve anarşist Simone Weil, 3 Şubat 1909 tarihinde Paris’te doğdu. Yahudi kökenli olmasına rağmen agnostik bir ailede dini dogmalara maruz kalmadan büyüdü. On iki yaşında Antik Yunanca öğrenerek ileri düzeyde kitapları okuyabiliyordu.
Gençliğinde işçi hareketlerine sempati duymaya başladı. Önceleri kendini sosyalist olarak nitelendiriyordu. 1931 yılında felsefe öğretmeni oldu, işsizler ve grevdeki işçiler arasında da örgütleniyor, yerel eylemlere katılıyordu.
Stalin’e tepki duymasıyla başlayan yolculuğu anarşizme ulaşmasıyla daha da radikalleşmesini sağladı. 1934 yılında kullandığı özgürleştirici yöntemler otoriteler tarafından uygun bulunmadı ve öğretmenlikten uzaklaştırıldı. Fransa banliyölerinde Renault fabrikasında çalıştı. Buradaki yıllarında ağır koşullar altında çalışan Simone, neredeyse kazandığı tüm parayı işçi mücadelesine vermişti.
1936 yılında kötüye giden sağlık durumu ve öğretmenliğe geri dönme çabaları arasındaki umutsuzluk döneminde ortaya çıkan İberya Devrimi, onun yaşam enerjisini yeniden yükseltti. Durruti Birliği’ne katıldı ve özellikle cephe gerisinde yaralıların tedavisinden sosyal-kültürel faaliyetlere, eğitim çalışmalarına, yaşlı ve çocukların bakımına kadar birçok alanda devrimin inşası için çalıştı. Franco’nun iktidarı ele geçirmesinin ardından Fransa’ya dönen Simone, anti-faşist direniş hareketine destek vermiştir.
Dünyada anarşist kimliğinden ziyade felsefeci ve yazar olarak ün salmıştır. Mistik bir felsefeci olan Simone’un felsefesinde Platon, Kant ve Descartes etkisi hissedilir. Spinoza’dan da etkilendiğini, onun bağımsızlığı ve cesaretine hayranlık duyduğunu söylemiştir.
1943’te tüberküloz teşhisi konmasına rağmen siyasi faaliyetlerine ara vermemiş, direniş hareketi için çalışmaya devam etmiştir. Doktorlar ona çok yemek yemesi gerektiğini söylediğinde “işçiler ne kadar yemek yiyorsa ben de o kadar yiyeceğim” demiştir. Özel bir tedaviyi reddetmiş, 1943 Ağustosu’nda, 34 yaşındayken kalp yetmezliğinden yaşama veda etmiştir.
Faşizme Karşı Dimdik Duran Bir Kadın: Marie Louise Berneri
1 Mart 1918’de Floransa yakınlarındaki Arezzo bölgesinde dünyaya geldi. Tanınmış anarşistler Camillo ve Giovannia Berneri’nin kızıydı. Babası Camillo sosyalist bir mücadele geleneğinden geliyordu, 1920’li yıllarda anarşist mücadeleye katılmıştı. Mussolini iktidarı döneminde, 1926’da Fransa’ya sürgün edildi. Fransa, yavaş yavaş antifaşist mücadelenin merkezi haline geliyordu. Ailesindeki devrimci karakterlerden etkilenen Marie Louise, genç yaşta ailesiyle birlikte mücadeleye atıldı.
1930’ların ortasında Sorbonne Üniversitesi’nde Psikoloji okumaya başladı. Bir yandan da devrimci faaliyetlere yoğunlaşan Marie Louise, Luis Mercier Vega, S. Parane ve Ridel’le birlikte anarşist dergi Revision’ı yayınlamaya başladı.
İberya Devrimi’nin örgütlenmeye başlamasıyla beraber babası Camillo İspanya’ya gitti, Aragon cephesinde faşistlere karşı savaştı. Marie Louis de iki defa İspanya’ya gitti. 1937 yılının Mayıs ayında komünistlerin babasına düzenlediği suikastin ardından, son görevini yapmak için yoldaşının yanı başındaydı. Sonrasında İngiltere’ye döndü ve Vernon Richards’la yaşamını birleştirdi. Kardeşi Giliane, babasının katledilmesinin ardından mücadeleye daha sıkı bağlandı. Anneleri Giovanna ise 1920-30 yılları arasında gerçekleştirdiği antifaşist, anarşist faaliyetleri gerekçe gösterilerek Fransa devleti tarafından hapse atıldı. Savaş sona erene kadar tutsak edildi. İberya Devrimi kanla bastırıldıktan sonra yetimlerin ve göçmenlerin yaşaması için dayanışma kampanyaları organize etti.
1936’dan yaşamının son anına kadar Freedom Yayınevi’nden çıkan bütün yayınlarda onun imzası vardı. Devrimle ilgili yazılara yer verilen Spain and the World’ün maddi ve manevi en büyük destekçisi oldu. Burada Vernon Richards, Albert Meltzer, Tom Brown, Mr and Mrs Leach ve Sturgess’le beraber yazılar yazdı. 1939’da War Commentary’e yazılar yazdı ve savaş karşıtı propagandanın örgütleyicilerinden oldu. Savaştan sonra Revolt!’un yayın ekibinde yer aldı.
1948’de sıkıntılı bir hamilelik sürecinin ardından çocuğunu kaybetti. Bir yıl sonra 13 Nisan’da bir virüs enfeksiyonu sonucu yaşamını yitirdi. Zeki ve derin bir çalışma disiplinine sahip devrimci anarşist Marie Louis’in genç yaştaki (31) ölümü, yalnızca dostları ve yoldaşları için değil, tüm anarşist hareket için büyük bir trajediydi.
Anarşizmin Dokumacısı: Teresa Claramunt
Teresa, 1862 yılında İspanya’nın Huesca, Barbastro bölgesinde doğdu. Doğumundan birkaç yıl sonra ailesi iş bulma umuduyla Barcelona’nın sanayi bölgelerinden Sabadell’e taşındı. Bir tekstil işçisi olarak dokumacılar ve eğiriciler arasında mücadeleye başladı. 1884’te özellikle Tárrida del Mármol’ün fikirlerinden etkilenerek Sabadell’de bir kadın örgütü kurdu. Zamanla tekstil işçileri arasında ajitasyonları, konuşmaları ve yazılarıyla bilinen bir devrimci haline geldi.
1898’de Liceo Operası’nın bombalanmasının ardından tutuklandı. Bu eylem bireysel bir eylem olmasına rağmen bütün anarşist harekete yönelen bir şiddet dalgasına bahane olarak kullanılmıştı. Teresa 1896’da da Cambios Nuevos bombası gerekçe gösterilerek -bu kez ilham kaynağı Tarrida ile birlikte- tutsak edilmişti.
Tutsaklığın ardından Fransa ve İngiltere’de iki yıl dokumacı olarak çalıştı. 1898’de Montjuich duruşmalarına karşı çalışma yürütmek için Barcelona’ya geri döndü. Cambios Nuevos bombasından sonra birçok anarşiste işkence uygulanmış, uzun hapis cezaları verilmiş ve 5’i katledilmişti.
1901 yılında sendikalist hareket içinde aktifleşmeye başladı. El Productor’un yayınlanmasında yer aldı. Bir yıl sonra metal işçileri arasında bir genel grev yayılmaya başladı. Örgütlediği tekstil işçileriyle beraber hem oraya katıldı, hem de başka grevler düzenledi. Sonrasında birçok propaganda turuna çıktı.
Konuşmacılığının yanında üretken de bir yazardı, İberya Devrimi’ne giden süreci ören dergilerde yazdı. Teresa’nın yazıları El Productor, El Rebelde, Tribuna Libre, El Productor Literario, El Porvenir del Obrero, Fraternidad, La Alarma, El Proletario, Buena Semilla isimli dergi ve gazetelerde yayınlandı.
Evi, dönemin genç anarşistleri Durruti, Ascaso ve Oliver için buluşma yeriydi. Deneyimi ve mücadelesiyle İberya devrimcilerinin en büyük ilham kaynaklarından biri oldu. 1929’da son mitingine katılmasından iki yıl sonra ise yaşamını yitirdi; cenazesine 50.000 kişi katıldı. İsmi, Falanjist devletin tüm baskılarına rağmen Barcelona’nın dokuzuncu bölgesindeki bir sokak isminde ve yüreklerimizde yaşamaya devam ediyor.
Pelin Derici
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 44. sayısında yayınlanmıştır.
The post Tarihteki Anarşist Kadınlar (4) appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Farklı coğrafyalardaki özgürlük mücadeleleri içerisinde gelişmiş anarşist yayıncılık üzerine yaptığımız araştırmanın on altıncı bölümündeyiz. Anarşizm tarihinde yazıları ve mücadeleleriyle hepimizin için belki de en büyük ilham kaynakları olan Mihail Bakunin ve Peter Kropotkin’in doğup büyüdükleri, daha sonrasında Bolşevik Parti tarafından yozlaştırılan ancak ezilenlerin mücadele tarihine hala ışık tutmaya devam eden Rus Devrimi’nin yaşandığı topraklardaki anarşist yayıncılığı inceliyoruz. Devrimin 100. yıl dönümünün konuşulduğu bu günlerde, sosyalist bir devletin sansürüyle baskılanmış anarşist yayıncılığın tarihini anlatmak bizim için tarihsel bir önem taşıyor.
Rusya’da Anarşizm
İşçi hareketinin karakterinde, doğmaya başladığı ilk yıllardan günümüze dek süregelen, biri otoriter diğeri anarşist olmak üzere iki karşıt eğilim olmuştur. Enternasyonal İşçi Birliği’nin içerisinde mücadele eden devrimciler arasında belirginleşen bu ayrışma, daha sonrasında mücadeleyi toplumsallaştırmak adına dünyanın farklı yerlerine dağılan bu insanların bulundukları yerlerdeki örgütlenme biçimlerine ve ideolojilerine doğrudan etki etmiştir.
Tabii ki söz konusu etki bu topraklardaki alışkanlıklar ve yaşam biçimleriyle de paralel bir form kazanır. Yıllarca Obşçina ismini verdikleri dayanışma ilkesine dayanan komünal topluluklarda yaşayan, Mir ismindeki köy konseyleri aracılığıyla kendi yaşamları üzerinde söz sahibi olan bir halkın devrimci geleneği tabii ki anarşizm geleneğiydi.
Ruslardan oluşan ilk anarşist örgüt Uluslararası Kardeşlik örgütünün bir parçası olarak İsviçre’de kuruldu. Rusya’da kurulan ilk örgütler ise 1890’lı yıllarda ortaya çıkmaya başladı.
O dönemde Bakunin, işçi birlikleri ve köy komünlerinden oluşan bir federasyon kurmak için farklı farklı yerlerde isyanlar örgütlüyor, Cenevre’deki Devrimci Rus Anarşistleri Topluluğu’nun Narodnoe Delo (Halkın Davası) isimli gazetesine yazılar yazıyordu. Kropotkin ise sürgündeydi, Khleb i Volya (Ekmek ve İrade) gazetesine yazılar gönderiyordu.
1917 yılına kadarki süreçte anarşistler Rusya ve çevresinde özellikle sendikalar içerisinde örgütlendiler, Şubat Devrimi’ne bu sendikaları ve öz örgütlenmeleriyle katıldılar. Volin ve birçok anarşist, devrimin etkisiyle Rusya’ya döndü. İlk sovyetlerin kuruluşunda yer aldılar. 1918 yılında Harkov’da kurulan Nabat Konfederasyonu’yla birlikte anarşist örgütler bir federasyon çatısı altında birleşmiş oldu.
Bolşeviklerin iktidarı ele geçirdiği dönemden itibaren anarşistlere yönelik büyük bir şiddet dalgası başladı. Sadece 11-12 Nisan baskınlarında 500’den fazla anarşist tutuklandı. 40 kişi yaralandı; birçoğu sürgün edildi, direnenler ise infaz edildi. 1925 yılından sonra Sovyet iktidarının egemen olduğu yerlerde hiçbir anarşist faaliyete izin verilmedi.
Anarşist Yayınlar
Rusya’da anarşist yayıncılığın tarihine bir başlangıç noktası belirlemek güçtür. Kropotkin ve Bakunin’in ilk dönem yazıları biliniyor, kitap formatında ise 1873’te Bakunin’in “Devlet ve Anarşi”si ve birçok broşür basılıp dağıtılmaya başlandı.
1917’ye kadar elden ele dağıtılan yasaklı yayınlar, bu yıldan itibaren devrimci dönüşümün etkisiyle daha rahat dağıtılmaya başlandı. Anarşist yayınlar içerik anlamında geniş bir çeşitliliğe sahipti. 1918 yazında Rusya genelinde 130 bölgede faaliyet yürüten örgütler ve gruplar tarafından çıkarılan 55 gazete ve dergi bulunuyordu. Özellikle Kiev, Kharkov ve Krasnoyarsk’ta geniş bir dağıtım ağı vardı.
Golos Truda (İşçi Sınıfının Sesi)
1911 yılında ABD’de yaşayan göçmen Rus anarşistleri tarafından yayınlanmaya başlayan Golos Truda ilk yıllarında New York’ta Anarko-Sendikalist Propaganda Birliği’nin yayın organı olarak kullanılırken, Rus Devrimi’nin etkisiyle yazar kadrosu politik aftan yararlanarak Petrograd’a gittiğinde politik alanda da kendi ismiyle hareket etmeye başladı. Anarko-sendikalizm; fırıncılar, nehir ulaşım işçileri, dok ve tersane işçileri, posta/telgraf işçileri, metal işçileri, tekstil işçileri, matbaacılar ve demiryolu işçileri arasında önemli bir etkiye sahipti.
Golos Truda, Rusça yayın yapan anarşist yayınlar arasında en geniş okur kitlesine ulaşmış gazetelerden biri olarak sayfalarında bölge anarşizmi üzerinde etkili isimlere yer verdi. G.P. Maksimov, A.M. Shapiro, Anna Vladimirova, N.I. Pavlov, Gregory Rayva gibi isimlerin yazıları düzenli olarak yayınlandı. Amerikalı anarşist çizer Robert Minor’ın toplumsal adaletsizliklere dair çizimleri de gazetenin görsel gücünü artırıyordu.
Golos Truda gazetesi ve yayın kolektifi, 1911 ila 1917 yılları arasında New York, 1917–1918 yılları arasında Petrograd ve 1918 yılında Moskova’da farklı zamanlarda aylık, haftalık ve günlük periyotlarda olmak üzere üç ayrı bölgede yayın yapmış dinamik bir ekibe sahipti. Birkaç yıl Sovyet iktidarının baskısı altında anarşist propagandanın diğer yayın organları gibi el altından dağıtıldıktan sonra 1929 yılında Stalin tarafından yayın hayatına tamamen son verildi.
Volin 1917’de gelecek günleri öngörüyor; “Devlet sosyalistleri, yani merkezi ve otoriter liderliğe inanan insanlar olan Bolşevikler; bir kez kendi güçlerini pekiştirip yasallaştırdıklarında ülkenin hayatını ve halkı tepeden yönetmeye başlayacaklar. Sizin Sovyetleriniz zamanla merkezi hükümetin basit araçları haline gelecek. Kısa süre içinde her türlü muhalefeti demir yumrukla ezecek otoriter bir siyasetin ve devlet aygıtının kurulduğunu göreceksiniz… -Bütün iktidar sovyetlere- sloganı bir süre sonra -bütün iktidar parti önderliğine- sloganına dönüşecek…”
Golos Truda’dan
Nabat
Yayın hayatı boyunca Nabat Anarşist Örgütler Konfederasyonu’nun sesi olan Nabat, Mahnovist hareketin siyasi çizgisini belirginleştirdiği bir yayın organıydı. Nabat’ın yayın ekibinde E. Zaidner-Sadd, Volin, P. Moglia gibi isimler inisiyatif aldı. Nabat’ta Ukrayna’nın Özgür Toprakları’ndan haberler, Anarşist Gençlik Kongresi bildirileri, döneme dair farklı örgütlenmelerin siyasi tartışmaları da içerikte önemli bir yer tutuyordu. Nabat Konfederasyonu’nun dağıtılmasıyla birlikte bu yayın da sona ermiş oldu. Yayın yönetmeni Aaron Baron tutuklandı.
“Biz Ukrayna gençliği, kendimizi çeşitli çevrelerde örgütleyerek, etkili bir üretici çalışma uğrunda birleşmeliyiz. Karşılıklı yardım ve dayanışma -insanlığın ilerlemesinin güçlü motorlarıdır bunlar- adına böyle bir birlik zorunludur. Ve buna ulaşmak için Ukrayna’daki tüm anarşist gençlik gruplarının kongresini toplamalıyız.
Varsın altında toplandığımız kara bayrak, bizleri köleleştirmiş olan eski ve çürümüş tüm kurumların yıkımı ve ölümü anlamına gelsin! Varsın sözlerimizin ve ortak özlemlerimizin gücü, şimdi dağılmış ve devrimci yaratıcılıktan yalıtılmış olan tüm gençliği birleştirsin. Dünya gençliği, devrimci ve kültürel çalışma için birleşelim!”
Nabat’tan
Burevestnik (Fırtına Kuşu)
1917 ve 1918 yılları arasında yayın yapan günlük gazete Burevestnik, kardeş gazetesi Anarhiya (Anarşi) ile birlikte Moskova Anarşistler Federasyonu’nun yayın organı oldu. Maksim Gorki’nin “Fırtına Kuşunun Şarkısı” isimli şiirinden esinlenerek bu ismi aldı. Apollon Karelin, Iosif Bleikhman, Abba Gordin ve V. L. Gordin, A.A. Karelin, Ya Masalski ve Viktor Triuk’un yazılarının yayınlandığı gazetenin yoğunluklu olarak Vyborg, Kronştad, Kolpino ve Obukhovo bölgelerinde olmak üzere 25.000 civarı bir tirajı vardı. Başkentin Petrograd’dan Moskova’ya kaydırılmasıyla Anarhiya ve Burevestnik merkezi yerlerde yayın yapan iki büyük anarşist yayın haline geldi. Gazetenin ideolojik hattını geliştirdikleri Pan-Anarşizm teorisiyle bilinen Gordin kardeşler ve Bakunin takipçilerinin radikal görüşleri belirliyordu.
“Her şeyi kendi ellerine almadığı sürece, şimdiye dek olduğu gibi, köle kalacağını bil. Ancak özel mülkiyeti ortadan kaldırarak, ancak evleri, fabrikaları ve dükkanları kendi eline alarak köleliğin baskısından kurtulacaksın.
Tüm üretim işçilere! Kahrolsun Kurucu Meclis! Kahrolsun Otorite! Yaşasın Anarşist Komün; Barış, Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik!”
Burevestnik’ten
Vol’ nyi Kronstadt ve Svobodnaia Kommuna
Svobodnaia Kommuna, Petrograd Anarşist-Komünistler Federasyonu’nun yayın organıydı ve bölgedeki anarşist eğilimler arasında anarşist-komünizmin temsilcisiydi. I. S. Bleikhman ve E.Z. Dolinin gibi yazarların yazıları yayınlandı. Vol’nyi Kronstadt ise özgür Kronştad denizcilerinin yayınlandığı bir gazeteydi. Ne yazık ki uzun süre yayınlanamayan bu gazetede N. Petrov, Stepan Stepanov gibi yazarların ağırlıklı olarak edebiyat ve anarşist propaganda ağırlıklı metinlere yer verildi.
Sovyet iktidarı döneminde Rusya’da 1980’li yılların sonlarına kadar anarşist hareket büyük bir baskı ve yok etme politikasıyla karşı karşıyaydı. İlk kez yıllar sonra 1987’de Moskova’da Anarko-Sendikalist Obşçina kuruldu, sonrasında 1989’da öğrenci ve öğretmenler tarafından Anarko-sendikalistler Konfederasyonu (ASK) ve daha sonra Anarşist Komünist Birlik (AKRU) faaliyete geçti. Günümüzde hala irili ufaklı yayıncılık faaliyetleriyle söz konusu örgütlenmeler ve gruplar Rusya’da anarşizmin propagandasını yapmaya devam etmektedir.
Zeynel Çuhadar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.
The post Anarşist Yayınlar Dizisi (16): Rusya’da Anarşist Yayınlar – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>