The post “Passo Sömürü Passo Fişlme” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taraftar Zorunlu Olarak Banka Müşterisi
Mayıs ayında başlayan e-bilet uygulaması, yeni sezonun açılmasıyla zorunlu hale getirildi. Artık eskisi gibi kağıt bileti alanlar statlara giremiyor; ilk önce fotoğraflarının, kimlik numaralarının ve adlarının yazılı olduğu “PASSOLİG Kart”larını almaları gerekiyor. Biletleri de Passolig online sisteminden alarak, kartlarına yükletmesi gerekiyor. Aldığımız Passolig kartı ile 3 seçenek sunuluyor gibi gözükse de, her durumda Aktifbank müşterisi oluyoruz. Hiç müşterisi bulunmayan Aktifbank da, binlerce taraftarı böylece bankasının müşterisi haline getiriyor.
Passolig Fişlemedir
Passolig’in devlet tarafından savunulmasındaki en belirgin sebep tribünlerdeki kavga vb. olayların bitirilmesi olsa da, asıl amaç; tribünleri dönüştürüp devlet politikalarına karşı daha uysal ve kapitalizm için daha tüketici hale getirmektir. Futbolu sadece izlemekle yetinmeyen, iki takımın maçında kendisini de oyunda üçünü özne olarak gören, oyunu tribünde oynayan taraftar; kapitalizm için çok iyi bir model değildir. Transfer borsalarıyla, sponsorlarla, reklamlarla, bilet fiyatlarıyla zaten endüstriyelleştirilen futbolda, şimdi yine bir dönüşüm gerçekleştirilmek isteniyor. Sıvası dökülmüş statların yepyeni olması, stat büfelerinin markalaşması, stat içerisine kafeler, restoranların açılması, kar yağarken bile sıcak koltuklarda maç izlenmesi; taraftarı iyice müşterileştirip daha fazla tüketime yönlendirilmesi anlamına geliyor. Aynı zamanda güvenlik kameralarının sözde güvenlik için her noktaya konmasıyla, e-biletle stada giren herkesin bilgilerinin alınıp fişlenmesiyle devlet; kendisi için uysallaşan bir tribün yaratmaya çalışıyor. Uysallaşmayanı da fişliyor, cezalandırıyor, yasaklıyor.
Bu Passolig’ten önce futbolun endüstriyel olmadığı anlamına gelmez. Ancak kapitalizmin açık bıraktığı kanattan sokabilirdi yaşama dair şeyleri taraftar. Hasankeyf’te katledilen yaşamı, Soma’da ya da Gezi Direnişi’nde katledilenleri unutmazdı, haykırırdı tribünlerde. Ama şimdi devletin daha rahat kontrol edebileceği bir hal aldırılmaya çalışılıyor tribünler.
Passolig’e Karşı Boykot
TFF’nin ve devletin e-bilet pohpohlaması, bir yanılsama yaratırken; her hafta oynanan maçlarda tribünlerin bomboş oluşu, gerçekleri gözler önüne seriyor. Passolig boykotu ilk olarak, geçen sene Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında oynanan maçta, çağrı ile derbi maçında gerçekleşmişti. 80 bin kişilik Olimpiyat stadında, 8 bin 123 bilet satılmıştı. Bu sezonla beraber, Süper Lig’de taraftar ortalaması düşerken, asıl tepki 1. ligdeki şehir takımlarından geldi. Sene başından itibaren kombine kart almayarak Passolig’i boykot eden taraftarlar, 1. ligdeki maçların taraftar sayısını %70 oranında düşürdü.
Passolig’e karşı tavır bu kadar net olup tribünleri bomboş bırakınca, hemen karşı atak geldi. Passolig yanlısı açıklamalar, yalan yanlış haberler kamuoyuna sunulmaya başlandı. Antalya’da birçok okulda öğrencilere ücretsiz Passolig dağıtıldığı duyuldu önce, birçok şirketin işçilerine dağıttığı Passolig kartlarıyla, satışlarına yoğun ilgi varmış havası estirilmeye çalışıldı. Bazı taraftar gruplarının amigoları, endüstriyel futbolun yarattığı “fanatizm” duyguları ile “Passolig kart alın, takımımızı yalnız bırakmayın!” çağrıları yaptı. Kulüp yöneticileri Passolig’in takımlarına ne kadar gelir kattığı nidaları attı. Bakanlar, tribünlerde kavgaların ve olayların azaldığı palavralarından attılar. Passolig satışları patladı denilse de, her hafta tribünlerdeki manzara, en azından şuan için Passolig’in kabul görmediğinin göstergesi.
Futbola yönelik devletçi ve kapitalist hamlelere karşı; toprak sahalardan bir kontra gelecektir. Her geçen gün sayısı artan taraftarların kendilerinin oluşturduğu ligler, futbolun seyreden-izleyen ikiliğini ortadan kaldırırken, iktidarların kirletmeye çalıştığı futbola kolektif ruhunu geri kazandıracaktır.
Furkan Çelik
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Passo Sömürü Passo Fişlme” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yeni kabinenin Gerçek Yüzü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Başbakan: Ahmet Davutoğlu
Ahmet Davutoğlu’nun yakın zamanda IŞİD’e ilişkin “Terörist bir yapı olarak görülebilir ama oradaki yapı daha önceki hoşnutsuzluklara karşı bir reaksiyon olarak doğdu” diyerek IŞİD’i olumlar nitelikte yaptığı açıklamalar, oldukça ses getirmişti. Kabinenin yeni başbakanının IŞİD’e silah taşıyan tırlar açığa çıktığında yaptığı “silah taşımıyorlar, yardım konvoyuydu” açıklamaları, 62. hükümetin dış politikasının ne olacağını şimdiden gözler önüne seriyor.
Hakkında çıkan tapelerde Suriye’ye ajan gönderip füze attırma planları yapanlar arasında olduğu söylenen Davutoğlu’nun Wikileaks belgelerinde adı “çok tehlikeli ve deli” olarak geçiyor.
Merkezi Chicago’da olan ALPAYTAC isimli lobi şirketiyle geçtiğimiz hükümet döneminde 1,5 milyon dolara anlaştığı ortaya çıkan Davutoğlu’nun İsrail’le bozulan ilişkilerini düzeltmek için, altı lobi şirketine milyonlarca dolar ödediği biliniyor. Ayrıca 17 Aralık’ta adı yolsuzluğa karışan şirketlerden biri olan Yıldız Holding’in sahibi Sabri Ülker ile de dünür olan Ahmet Davutoğlu’nun, tüm yolsuzlukların üzerini örtmek için Erdoğan tarafından başbakan olarak atandığı söyleniyor.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı: Mehdi Eker
“Biz köylülüğü çiftçilik zannediyoruz. Hâlbuki çiftçilik sanattır. Biz tarımda reform yapacağız, verimi arttıracağız.” diyerek tarım arazilerini toplulaştırıp, kartellere, ağalara, Cargill’lere, Monsanto’lara satacağını açıktan söylemekten imtina etmeyen bir zat olmasının yanı sıra; Mart 2009’da Bitlis’te soru sormaya çalışan halkı “Artislik yapma, sesini yükseltme!” diye azarlamaktan ve korumaları aracılığıyla tartaklayıp uzaklaştırmaktan çekinmemesiyle hafızalarımızda.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi zamanından Recep Tayyip Erdoğan’la nasıl bir vefa ilişkisi varsa; sansasyonel açıklamalarına ve seçildiği Diyarbakır’da bile sevilmemesine rağmen hala kabinede.
Zehirli, bozuk okul sütü tartışmaları sırasında canlı yayında iddiaları yalanlayıp süt içerek yaptığı şovdan da hatırlarız Mehdi Eker’i.
2013’te Mersin Limanı’nda GDO’lu pirinç yakalanınca “Dünyada GDO’lu pirinç üretilmedi henüz” diyen Mehdi Eker’in; gıda, tarım ve hayvancılığa dair ilgilendiği tek şey atlar. Ki bunu da bakanlığın 100-150 bin Euro’su karşılığında, Hollanda’dan getirtip Bakanlığın Botanik Bahçesi’nde özel bir bölüm yaptırdığı ve seyisinin maaşını bile bakanlığın karşıladığı atların gündem olmasıyla anladık.
Maliye Bakanı: Mehmet Şimşek
Bank of America Merrill Lynch’in Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Bölgesi Sorumluluğu’ndan Maliye Bakanlığı’na transfer olan Mehmet Şimşek halen, merkezi Almanya’da bulunan Global Ekonomik Sempozyum’un Danışma Kurulu Üyesi olup ayrıca 2007-2009 yılları arasında IMF & Dünya Bankası Türkiye Guvernörlüğü ve İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı Koordinasyon Kurulu Üyeliği görevlerini yürütmüştür.
17 Aralık Operasyonu’nun ardından, bir yakını yolsuzluğa karıştıysa istifa edeceğini beyan eden Mehmet Şimşek’in, ağabeyi Selahattin Şimşek’in adı da liman yolsuzluğundan çıktı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın yargıya müdahale ederek kapatmaya çalışmasıyla, müsteşarının başsavcıyı tehdit etmesiyle bilinen yolsuzlukta adı geçenlerin, Şimşek’e “dayı” diye hitap ettikleri ve Şimşek’ten kamu ihalelerinde yardımcı olmasını istedikleri, Şimşek’in de bu taleplere olumlu yanıt verdiği ve adının “liman yolsuzluğu” dosyasına girdiği öğrenildi.
Gündemden düştüğünü fark ettiğinde 18,8 milyar liralık bütçe açığını 150 milyon liraya mal olan zehirli sütlere bağlar, “Emekliler çok fazla maaş alıyor” gibi açıklamalar yapar.
İçişleri Bakanı: Efkan Ala
Eski JİTEM’ci, sonra Diyarbakır eski valisi ve emniyetteki “paralel yapı operasyonları”nda önemli isimlerden biri olan Efkan Ala, bu topraklarda “fişleme” denilince akla gelen ilk isimlerden biri. “Kodlama” denilen fişlemelerle ilgili 1999’dan bu yana uygulamaya konulan MERNİS(Merkezi Nüfus İdare Sistemi) projesi kapsamında, sadece azınlık bilgilerinin değil, tüm nüfus olay bilgilerinin kodlarla tanımlı hale geldiğini itiraf etmişti. Bakanlığın YÖK aracılığıyla, yurtlarda kalan öğrencilerin isim ve kimlik bilgilerini topladığını da doğrulamış, ancak “fişleme olmadığını” beyan etmişti.
Ala da, her İçişleri Bakanı gibi halkı gaza boğar, 2014 1 Mayıs’ı başta olmak üzere polis saldırılarında hiç sektirmeden “orantısız güç kullanılmadı” beyanatları vermişti.
17 Aralık rüşvet ve yolsuzluk operasyonundan hemen sonra kaydedildiği öne sürülen telefon konuşmalarına ilişkin ilk tapede dönemin başbakanlık müsteşarı olan Efkan Ala İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’ya, internette kurduğu sitede, devletin gizli kodlu belgelerini yayınlayan Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu’nun “gözaltına alınması” talimatını “Kapısını kırın, alın o adamı” sözleriyle vermişti. Bir başka tapede ise, rüşvet olarak çocuğunun okul taksitini ödettiği ortaya çıkmıştı.
25 Aralık Operasyonu sırasında Efkan Ala tarafından Bilal Erdoğan’ın korumalarına verilen talimatı ise zaten unutamayız; “Bilal Erdoğan’ı gözaltına almak isteyenleri vurun!”
Kalkınma Bakanı: Cevdet Yılmaz
Kalkınma Bakanlığı’nın bakanlık odası için, 2 milyon lira tutarında tadilat yapıldığının ortaya çıkmasının üzerinden yaklaşık 2 yıl geçti. Üstelik söz konusu tadilatın ihalesi de, tadilat yapıldıktan bir ay sonra gerçekleşmişti.
Ayrıca bir yılda 71 bin lirayı “temsil ve ağırlama gideri” olarak gösterip etli ekmeğe yatıran Cevdet Yılmaz, kalkınmadan pek anlamasa da yolsuzluk uzmanıdır.
Ekonomi Bakanı: Nihat Zeybekçi
Nihat Zeybekçi, yakın zamanda, İngiltere South London College’de ekonomi eğitimi aldığını özgeçmişine yazmış, daha sonra bunun gerçek olmadığı anlaşılınca, özgeçmişinden çıkartmıştı. Astay İnşaat tarafından Zeytinburnu sahiline inşa edilen, Danıştay’ın ise tarihi yarımadanın siluetini bozduğu gerekçesiyle “tıraşlama” (fazla katların yıkımı) kararı verdiği kulelerde iki dairesi bulunan Zeybekçi, bu kararın ardından dairelerini sattığına dair yazılı açıklama yaparak suç ortaklığından yırtmaya çalıştı.
Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşu “Moody’s”i “ülke olarak kaale almadıklarını” söyleyecek kadar özgüveni olan Nihat Zeybekçi’nin, “Biz istesek dahi Türkiye’de ekonomik kriz çıkaramayız, o kadar sağlam” açıklaması yaptığı hafta itibariyle doların 2.33, Euro’nun 3.20 lira olduğu gözlerden kaçmadı.
Enerji Bakanı: Taner Yıldız
Yeni kabinede görevine devam eden Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız da, hem satan hem alanlardan. Kayseri Elektrik Üretim Şirketi’nin Yönetim Kurulu Üyesi olmasının yanı sıra, Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ Yönetim Kurulu Üyesi ve Genel Müdürü olarak görev yaptı.
Sıkı bir HES savunucusu olarak doğanın ve yaşamın katlini vacip gören Taner Yıldız; Soma Katliamı’nda işçilerin öleceğini bildiklerini itiraf etmesinin ardından “Soma’da kirli gömlek giydim, simit yedim” yalakalıklarıyla kabahatini unutturmaya çalıştı.
Sağlık Bakanı: Mehmet Müezzinoğlu
İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde Recep Tayyip Erdoğan’ın sınıf arkadaşıydı. İstanbul Avcılar’da 3 özel hastanenin (Avcılar Hospital, Medicana ve Doğuş) patronu olan Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun ismi, daha önce Avcılar Cihangir Mahallesi’ne yapılan devlet hastanesinin yapımının durdurularak, inşaatın hükümet konağı haline getirilmesinde geçmişti.
Gündem kürtaj iken; elbette AKP’nin kadın düşmanı politikaları doğrultusunda, kadınların “Benim bedenim, benim kararım” söylemini eleştirmiş; kürtaj kararının annenin hakkı olmadığını söylemişti.
Gündem Wikileaks belgeleri iken; ismi, yolsuzluğa en çok karışan AKP’liler listesinin ön sıralarındaydı.
Bir de Taksim-Gezi Direnişi’ndeki direnişçiler için sarf ettiği sözleri unutmayalım; “Hem polise, devlete karşı geleceksin, hem de ambulans bekleyeceksin”. Ve şimdi sağlığımızı güvenle Müezzinoğlu’na emanet edelim.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı: Faruk Çelik
İkinci kez kabinede yer alan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’i, Soma’da 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden katliamının meydana geldiği ocakta daha önce incelemelerde bulunan ve olumlu rapor veren 2 müfettiş ile kamu çalışanlarına soruşturma izni vermemesiyle hatırlayabiliriz.
Taşeronu yaygınlaştıran ve sendikal mücadelenin önüne geçen yasal düzenlemeler yapan Faruk Çelik’in bakanlığı döneminde iş cinayetleri sonucu yaşamını yitiren işçi sayısı 5 bine yaklaşıyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı: İdris Güllüce
Tuzla belediye başkanlığı görevini yürüttüğü 12 yıl boyunca Yaşamkent, Onur Kent, Cancan Sitesi, Hayat Sitesi, Billurkent ve Has Sitesi gibi kaçak sitelere göz yumduğu ortaya çıkmış; Güllüce döneminde belediye-uyanık müteahhit iş birliğiyle yapılan sitelerle Tuzla, “Kaçak Kooperatifler Cenneti” olarak anılır hale gelmişti.
KİPTAŞ Genel Müdürü İsmet Yıldırım ile 26 Aralık 2012’de yaptığı telefon konuşmasını içeren tapede, denetimin artmasını “kendi ayağına kurşun sıkmak” olarak nitelemesiyle; büyükşehir belediyeleri ile ilgili bir yasanın Bakanlar Kurulu’ndan nasıl çıkarıldığını gözler önüne sermişti.
Mecidiyeköy’deki Torun Center’da 10 işçiyi katleden Torunlar İnşaat’ın sahibi ve GYODER Başkanı Aziz Torun’la yaptığı ortak toplantılarda; “deprem ülkesinde yaşadığımızı, dolayısıyla kentsel dönüşümün hızlıca yapılması gerektiğini” vurgulayan İdris Güllüce, kentsel dönüşümün partisi olmadığını ifade ediyor.
Orman ve Su İşleri Bakanı: Veysel Eroğlu
Veysel Eroğlu’nu; yabancı sermaye ortaklı toplu konut yapan şirket KİPTAŞ’ın Yönetim Kurulu Başkanlığı’ndan biliriz öncelikle.
Geçen yıl yayınlanan tapelerden biriyle, Başbakanlık Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı Başkanı İlker Aycı ile olan telefon görüşmesinde, “orman arazisinde usulsüz maden işletilmesi ve para akladığı” ortaya çıkmıştı ayrıca.
2B arazilerinin satışa çıkartmasını, 2B araziler satıldıkça orman arazisinin arttığını iddia ederek meşrulaştırmaya çalışan Eroğlu’nu, bu bilgiler ışığında daha iyi anlarız. Orman arazilerini hem satan, hem de alıp alıp tepe tepe kullanan Veysel Eroğlu, su konusunda da pirüpak değil.
Hamidiye Su A.Ş’de Yönetim Kurulu Başkanlığı yapmasının yanı sıra, HES savunucusu olan Eroğlu’nun İSKİ genel müdürüyken adının karıştığı yolsuzluğu da unutmayalım.
Başbakan Yardımcısı: Bülent Arınç
AKP’nin kuruluşundan bu yana 3Y(yolsuzluk, yoksulluk, yasaklar) ile mücadele ettiklerini utanıp kızarmadan söyleyen Arınç, yine başbakan yardımcısı.
Arınç’ı; rant projelerinde, TOBB başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu’nun danışman kadrosunda maaşlı olarak çalışan oğlu Ahmet Mücahit Arınç’ın Gezi Parkı AVM projesi ortaklığından; her bulduğu fırsatta kadını aşağılayan, yok sayan söylemlerinden; “kamyonların günde 7 bin sefer yaptığı, işçilerin arı gibi çalıştığı” İstanbul-Bursa-İzmir otoyolu projesinde; devletin bütçe imkanları ile yapamayacağını, kamu ve özel şirketler aracılığı ile yapılabileceğinden dem vurması ile hatırlarız.
Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı: Lütfi Elvan
Lütfi Elvan’ı, “haberleşme”ye dair icraatlarından internete doğrudan müdahale için yapılan yasal düzenlemeler, Twitter-Facebook takipleri için siber güvenlik ve internete yönelik sansür yasasıyla biliriz.
Berkin Elvan’ın 269 günlük direnişinin ardından yaşamını yitirmesi üzerine yapılan eylemler ve cenazeye yönelik polis saldırısına dair, “Üzücü bir hadise, ama Türkiye’nin artık bunlardan sıyrılması gerekiyor” şeklinde açıklamalar yaparak umudun çocuğunu, devletin-polisin katliamlarını unutturmaya; kendini ve devletini aklamaya çalışmasıyla hatırlarız.
Demiryollarını özelleştirmeye yönelik adımları, Yüksek Hızlı Tren Projesi de “ulaştırma”ya dair hatırladıklarımız. ÇED raporunun olumsuz olmasına rağmen, İstanbul’a 3. havalimanının yapılacağını belirten Elvan, havalimanının isminin de Recep Tayyip Erdoğan olacağını açıklamıştı. 2 milyar liranın üzerinde maliyeti olan, Kazlıçeşme-Göztepe arası planlanan “Avrasya Tüneli” projesiyle ilgili açıklamasında, İstanbul Boğazı’nın “altını delmeye” başladıklarını dile getiren Elvan, bu gidişle altını deldiği ceplerden daha çok milyar lira rant sağlayacak.
Başbakan Yardımcısı: Yalçın Akdoğan
2011 yılında Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan “Polisi Yaftalamanın Dayanılmaz Cazibesi” başlıklı köşe yazısında polisleri cemaatçi olarak yaftalamanın 28 Şubat sürecindeki psikolojik operasyonlardan farksız olduğunu, herkesin –polis de olsa- istediği inanca sahip olabileceğini vurgulayan yeni Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan; polislere yönelik paralel yapı operasyonlarından sonra cemaat için “şantaj çetesi, tezgâhçı, yalancı, asalak, istihbarat şebekesi, hayalet, canavar” sözlerini sarf etmişti.
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan’ın eniştesi Oktay Ferşat ile Gençlik ve Spor Bakanının kayınpederi Ali Yüksel’in 112 Acil Servis istasyonu kurma bahanesiyle yüzlerce müteahhidi dolandırdığı iddiasının yanı sıra, “Alo Fatih” gibi medyaya baskı tapelerinden ve Başbakan Danışmanı sıfatıyla, Bahçelievler Belediye Başkanı’nın oğlunun eşinin Kabataş’ta maruz kalmadığı şiddetle ilgili uydurduğu hikâyenin aslında ne kadar da gerçek olduğunu açıklamakla uğraşmasından da hatırlarız Yalçın Akdoğan’ı.
Gümrük ve Ticaret Bakanı: Nurettin Canikli
Hemşerisi olan Olgun Peker ile ilgili, şike yasasının veto edilmesine karşı meclisin şike yasasını derhal geri göndermesini gündeme getirerek, partide öne çıkmıştır.
Giresunspor’un eski başkanı ile yaptığı telefon görüşmelerinin tapelerinin ortaya çıkması ile kulübün düzenlediği gecelerde sık sık dile getirdiği “tam destek” söyleminin nereye denk geldiği, milyonlarca liranın nasıl peşkeş çekildiği ortaya çıkmıştır.
4+4+4 temel eğitim sisteminin mucidi olmasının yanı sıra, verdiği önerge ile 22.00-06.00 arası içki yasağını sunan kişidir. Vergi uzlaşmalarından örtülü ödenek harcamalarına kadar birçok alandaki harcamalarla ilgili usulsüzlükleri Sayıştay tarafından ortaya çıkarılmasına rağmen, Maliye Bakanlığı izin vermediği için uzlaşmalar ve harcamalar incelenemiyor.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı: Ayşenur İslam
62. kabinedeki tek kadın, kadın düşmanı AKP’nin ve devletin Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı konumunda. Tecavüzcünün ailesinden “erkek tarafı” olarak bahseden Ayşegül İslam, adından bile kadının kaldırıldığı bakanlıkta, kadına dair tek söz etmeyerek hafızalarımıza kazındı.
5 günde 8 kadının öldürüldüğü Temmuz ayında, koruma altındaki hiçbir kadının öldürülmediğini “şükrederek” açıklayan Ayşenur İslam; bu kadınlardan ikisinin, eşleri hakkında uzaklaştırma kararı olan kadınlar olduğundan habersizmiş gibi, bakanlığı “temize çıkarma” çabası içerisinde.
AB Bakanı: Volkan Bozkır
Almanya’nın Türkiye’yi dinlemesiyle ilgili yaptığı açıklamada “Ayıp etmişler diyorum” dedi. Dinlemişlerse ayıp ettiklerini, ama “Biz de dinliyoruzdur muhakkak” diyerek çok da kızamadığını belirtti.
Bozkır, 2014 Eurovision Şarkı Yarışması’nı, Avusturyalı şarkıcı Conchita Wurst’un kazanması üzerine attığı, “Eurovision Şarkı Yarışması’nı kazanan Avusturyalıya baktıkça, ‘İyi ki bu yarışmaya artık katılmıyoruz’ diyorum” tweetiyle, homofobik devletin AB Bakanlığı görevini layıkıyla yerine getirdi.
Adalet Bakanı: Bekir Bozdağ
Yargıdaki paralel operasyonlarda ve 17 Aralık soruşturmalarında ismi geçenlere ilişkin tahliyeleri hızlandırıp, Gezi’de katledilenlere yönelik soruşturmaları yavaşlatan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ; adliyelerdeki skandal kararları savunmasıyla ünlü.
Tokat’ta D.K. adlı kız çocuğunun, kendisinden dokuz yaş büyük erkek arkadaşı tarafından istismar edilmesine ilişkin davada, mağdurun yaşı büyütülerek sanığın beraat ettirilmesine ilişkin verilen karar; 6 aylık ikizleriyle 25 ay hapis cezası verilen Mülkiye Demir Kılınç kararı; kendi adının da geçtiği, İzmir’deki liman yolsuzluğu davasındaki takipsizlik kararı ve daha niceleri…
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı: Fikri Işık
Ses kayıtlarını çıplak kulakla dinlediğinde sahte olduğunu “hissetmişti”. Kocaeli Gebze’de yapılmakta olan Bilişim Vadisi’nin öncülerinden. Vadi çevresindeki arsalarsa, çoktan olası konut yapılanmaları için kapatılmış durumda. Arsaların değerinin en az 10-15 katına çıkacağını önceden “hissedenler”, arsaları kapatmış olsa gerek.
ODTÜ Mezunlar Birliği Vakfı, Hereke Eğitim Kültür ve Yardımlaşma Derneği, Kızılay, Yeşilay, Ayışığı Yetim ve Öksüz Çocuklar Yardımlaşma Derneği, KİHMED gibi sivil toplum kuruluşlarının üyesi olan sosyal sorumluluk sahibi Fikri Işık, Hayrettin Işık ve kardeşi İzzet Işık’ın büyük şirketlerin açtığı ihalelere müdahale ederek komisyon aldığı ve şirketlere ihaleler kazandırdığı sık sık konuşulmakta.
Işık’ın, Kocaeli Hereke’de bulunan Nuh Çimento’dan aldığı işlerle büyük paralar kazandığı da söylentiler arasında.
Milli Eğitim Bakanı: Nabi Avcı
Son süreçte cemaatin dershaneleri ile en çok uğraşan isimlerden Nabi Avcı’yı, lise ve üniversite sınavlarındaki hatalarla anarız sık sık.
Bir önceki süreçte tapelerden biliriz; TÜRGEV tartışmaları ve Bilal Erdoğan’ın eğitim ile ilgili tapeleriyle. TÜRGEV (Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı) Yönetim Kurulu Üyesi Bilal Erdoğan’ın, imam hatip liselerinin müfredatı, öğrenci sayısı ve YURTKUR’a ait yurtlarla ilgili talimatlar verdiği tapeleri dinlemeyen yoktur.
Eskişehir’den Suriye’ye gönderilen yardım tırı için bir tören düzenletmiş, bu törende “TIR’ımızda gıda maddeleri var. İşgüzarlıklara karşı bir kez daha söylüyorum, gıda maddeleri var. Diğer TIR’larda olduğu gibi bunda da gıda maddeleri var” diyerek; El Nusra çetesine çanak tutmuştur. Nabi Avcı, şimdiyse muhtemelen IŞİD şeytanına çanak tutmaktadır.
Başbakan Yardımcısı: Numan Kurtulmuş
HAS Parti’deyken AKP’liler için “Harun gibi geldiler Karun gibi oldular”, “Bizim en büyük sıkıntımız aramızdaki gizli ve sinsi AKP’lilerdir”, “2023’te AKP hala iktidarda olursa, başbakanın çocukluk arkadaşı, askerlik arkadaşı, mahalleden arkadaşı, belediyeden arkadaşı ve şoförlerinden başka hiç kimsenin milletvekili olamadığını göreceğiz” diyordu. Sonrasında (muhtemelen Erdoğan’ın liseden münazara arkadaşı olması üzerinden) AKP’ye transfer oldu ve 62. kabinede başbakan yardımcılığına yükseldi.
Kültür ve Turizm Bakanı: Ömer Çelik
“2. Uluslararası Caz Festivali” kapsamında gerçekleştirilen konserde “Türkçe’de bir değişiklik yapıp, ‘caz yapma’ deyimini kaldırıyorum” diyerek hafızalara kazınmıştı.
İzmir’de, Mustafa Latif Topbaş’a ait arazi üzerinde 4. yüzyıla ait bir antik kent bulunmasının ardından yapılan telefon görüşmesinde, Ömer Çelik “antik duvarların birinci dereceden arkeolojik sit alanı olması sebebiyle kaldırılamayacağı, ancak mozaiklerin kaldırılacağından” bahsediyor. Latif Topbaş’ın, arazinin devlet tarafından satın alınmasını talep etmesi üzerine, Çelik, “Bir bakayım abi ona da onu nasıl yapacaklar konuşup tekrar bilgi vereyim” diyor.
Kendisi için Marriot Oteli’nden aşçı, Rixos Oteli’nden masör geldiği, masörün yabancı uyruklu olduğu ve çalışma izninin çıkartılması için tarafınca talimat verildiği de bir süre gündemi meşgul etmiştir.
Bir dönem ODTÜ’den mezun yalanı ortalarda dolaşmıştır. Zegna ve Armani’den başka kumaşı gardırobuna sokmayan, “Aşk ve puro beni uçurur” sözlerinin sahibi olan bakan, üst düzey entelektüellik taslama ve siyasi ahkâm konusunda ordinaryüs seviyesine sahip bir karakter.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.
The post Yeni kabinenin Gerçek Yüzü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Tükürdük, Fişlendik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yasaklara karşı mücadele eden öğrenciler, haklarını arayan işçiler, devrimciler, adaleti savundukları için gözaltına alınan avukatlar, gerçekleri halka yansıtmak için uğraşan gazeteciler… Gözaltına alındıktan sonra Vatan Caddesi üzerinde bulunan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen herkes, “muayene için” sıklıkla Terörle Mücadele Şubesi’nin kullandığı Haseki Hastanesi’ne gönderilir. Ve gözaltına alındıktan sonra bu hastaneye götürülen hemen herkes, ters kelepçeli bir şekilde, üstüne çıkarak kafasına vuran 4-5 kişiye direnirken, ağızlarından tükürük örneği almaya zorlanır.
Haseki’de İnsanlık Suçu İşleniyor
Gözaltına aldığı herkesi fişlemeyi amaç edinmiş Terörle Mücadele Şubesi, çıkarttırdığı mahkeme kararı ile gözaltında DNA testini zorunlu hale getiriyor. Uygulama mahkeme kararı ile zorunlu hale getirilse de, bu karar aynı zamanda doktorların bu zorunlu işkenceye ortak olması demektir. Bu uygulamayla birlikte kişinin susma hakkı ve kendisi için aleyhte delil vermeme hakkı da zorla ortadan kaldırılmış oluyor.
Çağlayan Adli Tıp’taki doktorların “Hasta örnek vermek istemiyorsa, müdahale edemeyiz” demesi üzerine TMŞ’nin gözaltına aldığı kişileri sadece Haseki Hastanesi’ne götürmesi ve buradaki doktorların kelepçeli şekilde yerlerde yatırılan kişilerin ağızlarına çubuk sokarak tükürük örneği alması bizlere gösteriyor ki, Haseki Hastanesi ile Terörle Mücadele Şubesi arasında gizli bir işkence protokolü imzalanmış. DNA’lar ise Terörle Mücadele Şubesi soruşturmada delil olarak kullanmak bir yana, aksine gayri resmi DNA bankalarının oluşturulmasına yarıyor.
Fişlemenin Osmanlı’daki Tarihi
Tarihte ilk fotoğraf, 1826 yılında Joseph Nicephore Niepce tarafından evinin balkonundan çekilen manzara fotoğrafıdır. Fotoğraf makinaları daha sonra ise belgesel ve tarihsel kaynak yaratma amacıyla sıkça kullanılmıştır. Avrupa’da fotoğraf makinası kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, kullanım amacı da değişmeye başlar.
Devletler “suçlu” olarak gördüğü kişileri tarifin yanı sıra fotoğraflarıyla da kayıt altına alınmaya başlarlar. Avrupa’da bulunan fotoğraf makinalarından birinin satışa çıktığı Osmanlı gazetelerinde haber olunca, zamanın kolluk kuvveti Zaptiye Müşiriyeti hemen fotoğraf makinasını satın alır, bir memurunu da işi öğrenmesi için eğitir.
Makinanın öğrenilmesiyle kolluk kuvvetleri “suçlu” olarak gördüğü herkesin fotoğrafını çekerek, “suçlu” albümüne ekler. Bu albümlerdeki her detay hakkında tüm bilgiler de toplanarak dosyalara işlenir.
Federal Soruşturma Bürosu’nda Parmak İzi Uygulaması
“Otoritemize itaatsizlik var. Halkı dizginlemeli kontrol altına almalıyız” diyordu ajan J. Edgar Hoover. ABD’de adaletsizlikler had safhaya ulaşmışken kanunlar da hep işçilerin, ezilenlerin aleyhine işliyordu. Ekonomi büyüyordu ama sadece zenginler için. Açlık, yoksulluk ve sürekli çalışmak ezilenlerin kaderi olmuştu. İşte böyle bir çürümüş düzen içerisinde ise toplumdaki başkaldırıları kontrol edecek bir mekanizmanın eksikliği hissediliyordu. Devlet otoritesine ve patronların adalet düzenine karşı saldırıların artması ABD içerisinde bazı çevreleri harekete geçirdi. Her yerde olduğu gibi devletin bekası için kanunlar değiştirildi, özel yetkiler verildi.
1924 yılında FBI başkanlığına getirilen J. Edgar, ABD’yi ve sözde vatandaşları korumak için bir dizi yasayı kabul ettirdi; göçmen işçilerin sürgün edilmesi, politik kimliği olan birçok kişinin tutuklanması gibi.
Adaletsiz düzeni koruma görevi başarı ile sürdürülürken, adaletsizliklere karşı çıkanlar ise fişlenmeye başlanmıştı. Bugün bilinen dünyanın en büyük parmak izi ve veri arşivi, o zamanlar oluşturdu. Tüm göçmenlerin, sendikacıların, konuşma yapıp toplantılara katılan işçilerin bilgileri ve resimleri dosyalanarak bu kişiler fişlendi. Bazı devlet başkanlarının dahi engellemek istediği J.Edgar’in FBI içerisindeki konumu ise ölene kadar değişmedi. Görev yaptığı süre boyunca sekiz ABD başkanı değişti ve tam üç savaş dönemi yaşandı.
Şu an, tam rakamlara ulaşılamasa da, FBI’ın arşivinde 55 milyon kişinin parmak izinin bulunduğu; FBI tarafından gözaltına alınan herkesin DNA ve parmak izlerinin alınmaya devam edildiği bilinmektedir.
Hicivci komedyen Bill Hicks’in bir sözü var “İşte böyle Amerika. Özgürsünüz, söylediğimiz gibi davranmakta özgürsünüz.”
Özgürlük kavramıyla çok yan yana gelen devletlerin de özgürlükten anladıkları, kendilerinin belirlediği alanlarda belirlenen şekillere uyarak yaşama halimizdir. Bugün tüm dünyada görülen fişleme, gözetleme, dinleme uygulamaları da bu “özgürlük al anı”nda insanların sessiz sedasız yaşamaları ve başkaldırmamaları içindir.
The post Tükürdük, Fişlendik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Dersim Fişleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Dersim Fişleniyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>