The post Anarşist Yayınlar Dizisi (18): Britanya’da Anarşist Yayınlar – 2 appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Britanya genelinde anarşist yayıncılık tarihini incelediğimiz yazının ikinci bölümünde 1940’lı yıllar ve sonrasındaki anarşist yayınları tanıtacağız.
Toplumsal mücadeleler tarihinde önemli uğrak noktalardan olan bu coğrafyada savaş sonrası çeşitlenen mücadele alanlarında anarşizm belirleyici bir işleve sahipti. İşçi mücadelesini güçlü sendika örgütlenmeleriyle ve federasyonlarla yürüten anarşistler, yükselen ekoloji hareketi ve öğrenci örgütlenmeleri arasında da hızla benimsendi.
Britanya adasında anarşist fikirler anarşizmin bir ideoloji olarak tanınmasından önce dahi birçok insanı etkisi altına almıştı. Anarşizmin kültür sanat alanıyla olan ilişkisi de bu kadar geriye götürülebilir. Aynı şekilde bir hareket olarak da anarşizm birçok edebiyatçının, müzisyenin esinlendiği bir düşünce oldu.
Pyotr Kropotkin’in İngiltere’de geçirdiği 30 yıl, bu bölgedeki anarşist hareketin gelişimine önemli katkılar sağlamıştır. Kropotkin bir yanda anarşist fikirlerin yaygınlaşması için çeşitli yayınların ve örgütlenmelerin temelini atarken, diğer yanda kendi düşünsel evrimini de derinleştirmiş ve anarşizmin; doğal bilimlerle, felsefeyle olan ilişkisini çözümlemiştir. “Karşılıklı Yardımlaşma” ve “Çağdaş Bilim ve Anarşi” isimli klasiklerini burada geçirdiği yıllarda yazma fırsatı bulmuştur.
Bunun yanında adada İngiltere devletine karşı direnen İrlanda halkının özgürlük mücadelesi içinde de anarşizm önemli bir yerde durmaktadır. Anarşizmin halk mücadeleleriyle kurduğu organik ilişkinin yanında mücadele yöntemleri konusunda karşılıklı bir etkileşimin bulunduğu da rahatlıkla söylenebilir.
Revolt! ve War Commentary
Freedom Grubu’na bağlı bir diğer yayın Revolt!, söz konusu yayınlar içerisinde en kısa süre yayında kalan yayındı. 1938-39 yılları arasında yayın yaptı ve ardından War Commentary çıkmaya başladı. War Commentary’nin içeriği, savaş gündemiyle bağlantılı olarak anti-militarizm üzerine kuruluydu. Gazetenin yazar ekibindeki isimler tanıdık; Vernon Richards ve Berneri’nin yanında Herbert Read, John Courper Pouys, Ethel Manrin gibi isimler yer aldı.
Savaşın patlak vermesiyle Britanya’da gizli bir federasyon kuruldu: Büyük Britanya Anarşist Federasyonu. Londra, Glasgow ve Kingston’da parçaları olan federasyon 1944’te sendikalist bir grubun federasyonu yönlendirmeye çalışması nedeniyle dağıldı. Sonrasında War Commentary yazarları savaş karşıtı propagandaya devam ettiler. Yazarlardan Vernon Richards, Marie-Louise Berneri, John Hewetson ve Philip Sansom’a 1945 yılında “halkı askerlikten soğuttukları” gerekçesiyle dava açıldı. Berneri dışındaki 3 yazar, dokuz ay hapis cezasına çarptırıldı. Tutsaklık döneminde dergi Berneri ve George Woodcock’ın editörlüğünde yayına devam etti. 1945 yılından itibaren yeniden Freedom ismiyle yayın yapılmaya başlandı.
Direct Action ve Catalyst
1940’lı yıllarda yayınların içeriğini yoğunluklu olarak savaş karşıtı gündem ve onun etkileri şekillendiriyordu. Savaş sonrasında ise anarşizmin farklı mücadele alanlarına ilişkin geliştirdiği özgün yöntemler konuşulur olmaya başladı. 1950 yılında kurulan Belfast merkezli Solidarity Federation’ın (Dayanışma Federasyonu) yayın organı Direct Action (Doğrudan Eylem) bu dönemin öne çıkan anarşist dergilerinden biriydi.
İngiltere’de hala aktif iki anarşist örgütlenmeden biri olan Solidarity Federation’ın sözcülüğünü yapan dergi, Direct Action’ın yayın kolektifi ve Clydeside Press ortaklığıyla Manchester’da yayınlanmaktadır ancak dergi dışarıdan gönderilen yazılara da açıktır. Üç aylık periyotta yayın yapan dergi, Catalyst (Katalizör) isimli gazeteyle aynı çizgide (birbirini tamamlayıcı bir işlevde) yayın yapıyordu. Catalyst daha çok güncel haberler ve yorum yazılarına sayfalarında yer verirken uzun makaleler ve inceleme yazıları için Direct Action tercih ediliyordu.
Yayınlanan yazılarda isim kullanılmasını tercih etmeyen bu yayınlar uzun yıllardır; anarşizmin tarihi, işçi mücadeleleri gibi konu başlıklarında güncel olayları anarşist bir perspektifle yorumlayan yazılar yayınlamaya devam etmektedir.
Freedom (1947-1960)
Freedom dergisinin 1936 yılındaki isim değişikliğinden sonraki geri dönüşü 1947 yılında Colin Ward editörlüğünde gerçekleşti. Ward’ın dışında Nicolas Walter, Alan Albon, John Rety, Nino Staffa, Dave Mansell, Gillian Fleming, Mary Canipa, Philip Sansom, Arthur Moyse ve daha birçok isimin yer aldığı yazı ekibinin yanında belki de en çok dikkat çeken isimlerden biri 30 yıldan uzun süre boyasını ve fırçasını anarşist mücadele için kullanan Clifford Harper’dı.
Kropotkin’in ilkelerini uzun yıllar başarılı bir şekilde temsil eden ve geniş bir okuyucu toplamına erişen Freedom’ın Ward’dan sonra editörlüğüne anarşist komünist Albert Meltzer geçti.
İrlanda’da Anarşist Yayınlar
İrlanda’da mücadele eden Ballymena Anarşist Grubu içinden çıkmış üç yayından ilki olan Black Star (Kara Yıldız), 1975 yılında yayınlanmaya başladı ve seksenli yılların ilk yarısında etkili oldu. Yayınlandığı yılların gündeminden de hareketle işçi mücadeleleri, evlilik, nükleer silahlanma ve din derginin ana yazı başlıklarını oluşturuyordu. Ayrıca İberya’da devrim yıllarında faşizme karşı savaşmış Jack White’ın anıları da derginin yayınladığı yazı dizilerinden biriydi.
Bir diğeri olan The Antrim Alternative ise 1985-89 yılları arasında yayınlandı. Antrim Alternative yoğunluklu olarak sendikal hareket ve işçi mücadelesi konulu yayınlar yaptı. Bu iki yayın da sonrasında Organise! (Örgütlen!) isimli dergi etrafında bir araya geldi. Organise! yalnızca bir dergi adı olmanın yanı sıra editörleri ve yazarlarının örgütlendiği yapının ve yayınladıkları bültenin de adıydı. Bir süre aynı çizgide yayın yaptıktan sonra dergi çevresinde bir araya gelen anarşistlerin oluşturduğu örgütlenme IWA’nın (Uluslararası İşçi Derneği) İrlanda’da faaliyet yürüten parçası haline geldi ve örgütlenme-yayın ayrımını sağlamak aracıyla Organise! ismi Rebel Worker’a (Asi İşçi) çevrilerek yola devam edildi.
Organise!-IWA sayesinde anarşistler arasında birçok verimli tartışmanın zeminini yaratacak olan Syndicalist Solidarity Network (Sendikalist Dayanışma Ağı) kuruldu ve bu ağ aracılığıyla çeşitli tartışmalar gerçekleşti. Sonrasında Syndicalist Solidarity Network içerisinden Solidarity Magazine (Dayanışma Dergisi) ve Belfast Solidarity Bulletin (Belfast Dayanışma Bülteni) adında iki ayrı yayın doğdu. 2000’li yılların başlamasıyla ismindeki IWA ekini kaldıran Organise!; Organise! The Anarcho-Syndicalist Federation (Örgütlen! Anarko Sendikalist Federasyon) adını aldı. Bu yıllarda yayını hala sürdürülen Belfast Solidarity Bulletin’in yanında 2 sayı Wildcat, 10 sayı ise Resistance isimli yayınlar Organise! çatısı altında yayınlandı.
2003 yılına gelindiğinde Organise! The Anarcho-Syndicalist Federation, Anarchist Federation, (Anarşist Federasyon) Anarchist Prisoner Support (Anarşist Tutsak Dayanışması) bir araya gelerek Organise! ismi altında birleşti ve Working Class Resistance (İşçi Sınıfı Direnişi) adında yeni bir yayın faaliyetine başladı.
Bugün İrlanda’da Workers Solidarity Movement isimli örgütlenme ve bağlı yayınları İrlanda’da örgütlü anarşizm mücadelesi vermeye devam etmektedir.
Zeynel Çuhadar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.
The post Anarşist Yayınlar Dizisi (18): Britanya’da Anarşist Yayınlar – 2 appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Interview with Anarchist Union CNT on Catalonia Referandum appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>We have interviewed CNT Foreign Relations Secratary Miguel Perez about CNT’s general strike, oppression, attacks and political developments following the Catalonia Referandum.
– What does Puigdemont’s last speech mean? Everyone was expecting more radical speech, especially afterwards the police attack to the Catalan people during the referandum process. Is this a part of strategy?
As you know, the situation changes in Catalonia by the hour. It’s very difficult to keep pace with events, even for comrades on the ground. So, by the time this interview goes to press, I’m sure any answer will be outdated!.
However, yes, Puigdemont gave a speech, kind of declaring independence but putting it immediately on hold, to allow for “negotiations”. To be honest, it wasn’t clear to anyone what he meant and, in any case, the prospect of the central government engaging in meaningful negotiations was non-existent. To all regards, his was an attempt to buy time, though it obviously led to nowhere. So, I don’t think it was part of a strategy, but rather a tacit recognition of his lack of choices.
On the one hand, the Catalan government has no way to enforce a single sided declaration of independence. This would immediately prompt the central government to suspend the local parliament (which is very likely to happen as of tomorrow, 28-10-2017, anyway) and use the police or the army to crack down on the independentist movement. But any declaration of independence is always going to be single sided, as the central government is NEVER going to agree to that.
On the other hand, he’s in a government coalition with some leftist hardcore independentist parties, which are pushing for that declaration to happen and threaten to withdraw their support and bring down the local government otherwise. There’s also a lot of people (tens of thousands) all the time in the streets, in rallies and demonstrations, demanding independence, adding pressure on Puigdemont and his government, calling them traitors (with reason).
He’s the prototypical right-wing moderate nationalist politician, who stirs up people’s mobilisation to serve his own ends and interests, and then finds himself trapped by that same mobilisation. I bet he now just wants to hide in a dark place and cuddle!
But the solution is at hand. The central government is about to step in with even more repression, which will allow Puigdemont to say that he tried hard to have a negotiated solution, but to no avail.
What will happen after this weekend is anyone’s guess, but it doesn’t look well.
– Before the referandum, we have witnessed many protest for the independence of Catalonia. What about the counter-protests of nationalists? Who had organised these protests? Did Catalan people really join these marches? What is the affect of these protests?
There’s always been a large part of the Catalan people who wanted independence, but this has by no means been unanimous. Even within nationalists, not all of them wanted independence. For instance, Puigdemont’s party, which has been ruling Catalonia on and off for the last 40 years, never had any declared independentist aims. It was rather comfortable making dealings with the Madrid government to achieve other goals within the framework of the Spanish constitution and regime. So, yeah, it’s likely many Catalans do not support independence, though it’s clear the vast majority do, by now. Even if they didn’t before the 1st of October, police repression may have done a great deal to convince them of the need to break away from Spain!
The main problem is in the rest of Spain. The country’s unity has long been a rallying banner for the far right, and we are already seeing many people leaning more to the right as a reaction to the Catalan drive for independence. This can give new breath to fascist groups, which were until now fairly small (though far too big to my liking!). They are already staging rallies and demonstrations of their own, or taking part in larger rallies for Spain’s unity, where they’re been worryingly well received by those attending.
This drive to the (far) right is in consonance with the calls for more repression that many “democratic” forces are issuing these days, which does not fare well for any dissidence. It’s a truly worrying perspective.
Giving the developments in Turkey over the last few years, I’m sure you can relate to the threat we’re facing here, even when there also are, no doubt, huge differences.
– How does CNT’s perspective on Catalonia Referandum? As anarchists, how do we understand the position of Catalonia; as freedom of the people or as a declaration of a new state?
In any situation of social upheaval and mobilisation, like the one going on in Catalonia at the moment, there are always many agendas at play. Right now, for most people on the street, the main issue is creating a new independent state. There’s no hiding it. It’s a purely nationalist agenda.
But by mobilising hundreds of thousands of people, getting them to organise meetings in their neighbourhoods, attend rallies, etc., other issues are coming to the fore, as well. For example, it’s OK to complain about police violence on referendum day, but most activists don’t forget that the Catalan leaders of today ordered a similar repression against the Indignados movement in 2011. So by no means nationalist leaders keep a tight control on the people, once you get them out on the streets. There’s a constant tension between strictly nationalist aims and other social and economic issues creeping forward, that is mostly regulated by events on the ground.
We, in CNT, see this as a chance to put our message across, encourage people to organise by themselves and go beyond strictly nationalist issues. Our position, as stated in our congress agreements, renewed in December 2015, is that we stand for people’s self-determination across the whole world (obviously, in Catalonia too). But we understand self-determination not as state building, but as self-management, that is, it must include issues like workers control of production and consumption, a direct democracy from the bottom up in a confederation, etc. On that respect, we’re neither concerned nor worried by the creation of a new state, but our concern is to advance the cause for self-management of the working class.
I know it’s a fine line we have to walk here. We’re trying to avoid playing into the hands of nationalist politicians, while being out in the streets with the people, for instance, against repression, and putting our message across. We’ve been criticised for it and there has been (and is) a lot of debate within our ranks about how to best do it. It’s only normal that at difficult times we hesitate on the way forward. I’m confident that CNT’s internal mechanisms for debate and collective decision making will allow us to steer the best course we can think of.
But consider this: there have been hundreds of events (demonstrations, rallies, the referendum itself…) to support independence, and CNT has neither called to take part in them nor supported them in any way. Instead, our comrades have been extremely active on the ground (where we have the means, which are far less that we would like or need), addressing meetings, talking at rallies, putting out leaflets and posters, explaining our point of view and stressing the need to go beyond just a demand for independence. I don’t think anyone can say we have just given in to the nationalists!
– We know the attraction of anarchist movement on Catalan independence movement in history. How is the situation now, what is the affect of anarchist movement in Catalonia now?
The anarchist and libertarian movement has, by no means, the influence and presence that it once had in Catalonia. Back in the days, when nationalist politicians wanted to stir the people into action to support their aims (as they are doing now), they had to go through the anarchists and the CNT, who might decide to support them or not. It made sense then to discuss the relationship between anarchism and nationalism on practical terms and in particular situations.
Large as it can be, when compared to other parts of the world, the anarchist movement in Catalonia is much smaller than it was in the 1930s and its ability to determine events is negligible. Same with the CNT. Saying otherwise would be fanciful. The best we can hope for is to influence matters, when there are large mobilisations, putting our message across. This we are trying to do, as explained.
In this context, having arguments about whether one libertarian organisation’s positions are playing into the hands of the nationalists is wishful thinking. Nationalists are going to play their hand anyway, because they don’t need us to get the people out in the streets anymore. Once they have put the wheels in motion, all we can do is trying to put our message across and take matters beyond their intended original goals. Which is no small task, considering our means, by the way. We can either do that, or stay away altogether and watch events unfold passively. This is the only real option. As a revolutionary organisation, CNT has decided not to shy away from the challenge.
All that said, my understanding is that there are different attitudes towards independence among the anarchists. While groups like Embat share a similar analysis to ours (with countless differences, no doubt), others have taken a decided anarcho-nationalist position and support independence outright. The fact is that we have found common ground with some anarchist organisations, to the extent that they featured in our call for the general strike in Catalonia on the 3rd of October and in our joint propaganda.
– As CNT, you have organised a general strike for supporting the Catalan people against the fascist reactions. Did the strike reach its aim in Catalonia and Spain?
The strike was only to take place in Catalonia on the 3rd of October, while many other solidarity rallies were called for, across Spain, for that evening. It was organised together with many other smaller unions, some closer to the nationalists, some more libertarian-leaning, so it was a joint initiative.
In the days leading to the independence referendum on the 1st of October, the central government had been building up a massive police presence across Catalonia to stop it from happening. As was anticipated, the repression on the day was widespread. Many of us could tell in advance that this would in turn lead to more protests and a period of civil disobedience, which was indeed the case. As such, it was only natural for us to call for a general strike, as the tool of choice for the unions and the working class in general, to protest, but also to disrupt police operations.
The shared perception is that the strike was a success. Many people stopped working for the day and tens of thousands joined the different rallies. In many towns, pickets blocked the roads to prevent police reinforcements from getting in or from moving around, getting supplies, etc.
As for CNT, we would have liked to be able to do more and have a larger presence across Catalonia. While some unions, that have a strong local presence, were incredibly active and successful, others were not so much, as their numbers are smaller, they are less active, or both. But altogether it was well worth it. Having CNT pickets in towns with banners reading “for liberties and rights! Bring down the regime!”, or comrades addressing thousands strong rallies with our distinctive message can only be viewed as positive.
One thing worth mentioning, is that this was the first time in some 40 years, that a general strike was organised by alternative unions, without the two mainstream business unions being involved. That’s a change of paradigm for you, right there. On this respect, it was a resounding success.
I also have to mention the solidarity that many comrades across the globe have shown, organising pickets or rallies in Spanish embassies, putting up our statements, etc. As you might know, CNT is in the process of creating a new international, together with our sister organisations, FAU, USI, FORA, IWW, etc. This has already strengthened our ties (and it shows, there were more than 50 events on the 3rd across the globe!), while many other organisations, including DAF, have expressed their solidarity in many different ways. We can’t be thankful enough to all of you.
– Another referandum had occured in Başur(South) Kurdistan. And Iraq is getting control of the cities of Kurdistan one by one. Turkey and Iran are also supporting this situation. How do we understand all of these events, if we want to read the Kurdistan and Catalonia referandum together? Is it something like a wave in whole world?
Yes, and there was also a referendum in Scotland which might be repeated soon after the vote on Brexit!
Has the dead bell for the nation state been told? I’m afraid not. If you look at these events, they aim at creating new states, as is the case in Başur. Barzani’s project for an independent oligarchic petrol state is similar in many ways to the Catalan leaders’ idea of statehood. Different flag and language, same old structures and economy. Maybe there’s a global trend towards breaking lager states into smaller ones, I don’t know, but this wouldn’t necessarily be a positive development.
Some anarchists argue for independence saying that the smaller the state, the easier it is to fight against it. Sure! That’s why San Marino and Monaco (or the Vatican City, for that matter) are long stablished libertarian communist societies. Jokes aside, it’s difficult to see how smaller states that are the outcome of a long communal struggle for independence are going to be less homogeneous and easier to crack than larger colonialist centralised ones.
Instead, what I find extremely compelling are the examples of society building from below that we have in Rojava and many other Kurdish communities. Specially since, in accordance with democratic confederalism, they do away with the notion of the nation state. I think these examples provide a clue to the whole situation and are an inspiration to all.
Because what we see globally is a breaking down of the tacit pact that has kept “democratic” societies going on for decades. As the economic crisis ravaged many societies across the world, from 2007 onwards, and it became obvious that the elites (political and economic, this including business unions) could no longer guarantee the expected level of income to the working class, waves of unrest swept across the world. In some places, this meant the rise of xenophobic fascist politicians, in some others, massive protest movements. Mix this with countless local factors and some years later you have certain local elites at the forefront if independentist movements.
Is this another case of “change everything, so everything stays the same”? I don’t know, it doesn’t really matter. What matters is if this energy can be harnessed towards deep revolutionary change, beyond the original plans of the politicians.
We can only find the answer to this question by pushing in that direction.
Thanks for the answers. We salute the struggle of CNT.
Thank you to Meydan Newspaper for letting us explain our views.
IN SOLIDARITY!
This interview was published in the 41. volume of Meydan Newspaper
The post Interview with Anarchist Union CNT on Catalonia Referandum appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşizmin Tarihi, Anarşizmin Örgütlü Tarihidir appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
“Şimdi düşüncelerden bahsetmenin vakti değil, şimdi eylem vakti. Bugün her şeyden önce, proleter güçlerin örgütlenmesi gerek. Ancak bu örgütlenmeyi, proletaryanın kendisinin gerçekleştirmesi gerekiyor.”
Mikhail Bakunin,
Jura Federasyonu’ndaki Yoldaşlara Mektuplar, 1873
1860’ların sonu, 70’lerin başı… Bakunin’in yazınsal anlamda en verimli olduğu dönem. Birinci Enternasyonal’deki tartışmalardan yola çıkıp yazdığı yazıların büyük bir çoğunluğu iyi bir öngörü, iyi bir analiz ve anarşizmi olgunlaştıracağı düşünsel bir süreçten çıkmıştır. Tam da böyle bir dönemde, Bakunin’in düşünceleri, teori vs.ye ilişkin kaygısını bu kadar açık dile getirmesinin altında yatan nedeni iyi anlamak, anarşist felsefenin, hareketin, ideolojinin iyi anlaşılmasında önem taşır. Bakunin’in önem sırasında ilk yere örgütlenmenin verilmesinin nedenini kavramak, anarşizmin örgüt ve örgütlenmeyle ilişkisinin açık bir şekilde ortaya konmasında önem taşımaktadır. Bu kaygıyı iyi görmek gerek. Farklı coğrafyalarda anarşizm denildiğinde, o coğrafyada yaşayan insanların akıllarından oluşan şeyler, hatta sözcüğün kullanılabilir olması, kendine “anarşistim” diyenlerin çıkması, her şeyden önce düşünsel bir çabanın ürünü olmaktan önce, anarşizmin bir hareket olma özelliği ile açıklanabilir. Anarşizm, elde teorik bir kılavuzla çıkmaz yola. Yaşamsal pratiklerden geliştirdiği deneyimlerini sonrasında kullanmayı bilse de, eyler; eylediğini örgütler. Hareket olabilme toplumsallığının yakalanması, birbirinden bağımsız, kısmen ilgisiz kimselerin kendiliğinden, rastlantı eseri bir araya gelmesiyle ilintili değildir. Yeni bir toplumsallıkta oluşmuş bir hareket, birbirleriyle iktidarsız bir ilişki içerisinde olan bireylerin bir aradalıklarıyla oluşur. Bu bir aradalığın ismi ne kadar çok öyle ifade edilmekten kaçınılırsa kaçınılsın, bu örgüttür, örgütlülüktür. Bireyler, belli bir duygudaşlıkla yani yoldaşlıkla belli niyetleri gerçekleştirmek için beraberce eylemeye niyetlendikleri andan itibaren, örgütlü hareket ediyorlar demektir. Örgütlü hareket, topluluk halinde yaşayan canlıların doğasında vardır. İhtiyaçların karşılanması, bireylerin yaşamlarını devam ettirebilmelerindeki bu dayanışma hali, sadece insana has bir durum değildir. Topluluk halinde yaşayan bireyler, birbirleriyle ilişki kurmaktan imtina edemezlerse eğer, birbirleriyle kurdukları ilişki biçimini her halükarda tanımlamaları gerekecektir. Bu tanımın iktidarsız bir temelde yapılması, anarşizm için kaçınılmazdır; özgür bir insanın düşündüklerini eyleyebilmesi için kaçınılmazdır. Öyleyse, örgüt ve örgütlülüğün durduğu yer, bireyin toplumsal ilişkiler içerisinde özgür olabilmesiyle yakından ilişkilidir. Bu özgürleşme çabasına, anarşist hareketin vuku bulduğu tüm coğrafyalarda rastlanır. İktidar ilişkilerinden kurtulma mücadelesi veren bireyler, devlet gibi, din gibi, şirketler gibi varoluşsal olarak iktidarlı olan kurumlara karşı güçlü olabilmek adına bir araya gelmemişlerdir sadece. Aynı zamanda bu dayanışma hali, iktidarsız bir toplumun var olabilmesindeki koşuldur. Bireyler arasındaki ilişkilerin iktidarsız bir şekilde örgütlenmesiyse anarşist bir toplumda olması gereken bu dayanışma hali, bireylerin birbirleriyle aynı anda varlıklarını gerçekleştirebilmelerinin gereğidir. Anarşizm tarihi her şeyden önce, iktidara karşı verilen mücadelenin ve dayanışmayla bir arada yaşayabilmenin tarihidir. Farklı coğrafyalarda eşzamanlı bir şekilde yeşeren anarşizmin, o coğrafyalarda taşıdığı özgünlüğün kaynağı da budur. Farklı bireylerin oluşturdukları örgütlü çabalar, o yerelliğin özelliklerini de barındıracaktır. Bugün anarşizmden bahsedenler fark edeceklerdir ki, anarşizmin farklı coğrafyalarda deneyimlenen tarihi, anarşizmi o coğrafyalarda örgütlemişlerin tarihidir. Bir düşüncenin, hareketin ayakta kalmasının tek koşulu, o düşünceyi yaşatacak, o hareketi devam ettirecek bir örgütlülüğün olmasıdır.
Küba
Anarşizmin Avrupa dışında örgütlendiği yerler önemlidir. Çünkü anarşizm, farklı coğrafyalarda deneyimlenenlerle beraber olgunlaşabilmiştir. Bu coğrafyalardan biri Güney Amerika’dır.
Anarşizmin Küba ile tanışması, özellikle anarko-kolektivizmin ve anarko-sendikalizmin bu coğrafyada ezilen köylü ve işçileri etkilemesiyle oldu. Küba’nın İspanya Krallığı’nın bir kolonisi olmasının ve İspanya’dan göçen işçilerin burada diğer işçilerle beraber örgütlenmesinin, Küba’da anarşizmin ortaya çıkmasından etkisi vardır.1865’te bu ortak çabayla yayınlanan La Aurora, bunun en önemli örneğidir.
Tütün fabrikasında çalışan işçilerin, özellikle Barselona’dan göç eden işçilerle örgütlenmeye başlaması, 1885’te Circulo de Trabajadores’i ortaya çıkardı. Bu işçilerin ilk eylemi, Chicagolu anarşist işçiler için Havana’da yaptıkları destek mitingiydi. Çıkardıkları El Productor gazetesiyle, bu mitingi Küba çapında büyük bir kampanyaya dönüştürdüler. 1887’de Alianza Obrera’ya dönüşen bu işçi örgütü, Küba’da ilk 1 Mayıs’ı kutladı.
Küba halkının karşılaştığı ekonomik sorun kapitalizmin dayattığı koşullarsa, siyasi anlamda da en büyük problem İspanya Krallığı’na karşı verilen özgürlük mücadelesiydi. İspanyol yoldaşları, Kübalıların bu özgürlük mücadelesine en çok destek verenlerdi. Var olan sorunlara karşı verilecek en büyük cevap, toplumun örgütlü hareketiydi. Küba halkının bu örgütlü hareketle tanışmasında anarşizmin rolü büyüktür. 1900’lerin başına gelindiğinde tütün işçileri, şeker işçileri, fırıncılar ve şoförler, örgütlü bir şekilde anarşist işçi sendikalarındaydı. Aynı tarihlerde kendisi için tehlikenin farkına varan devlet, İspanyol anarşistleri sınır dışı etmeye başladı. 1915’e kadar anarşistlerin baskın olduğu işçi hareketi, devletin yoğun baskısıyla bu baskınlığı yitirmeye başladı. Küba Komünist Partisi kurulduğunda, sene 1925’ti. 1930’lara gelindiğinde sosyalistler Ulusal İşçi Konfederasyon’unda daha etkinleşti. Ancak 1936’da kurulan “Özgürlükçü Gençlik”anarşizmin Küba’da tekrar güçlenmesini sağladı. Sonrasında Solidaridad Internacional Antifascista’yı (SIA) kuran gençlik, CNT-FAI’ye yardıma gitti.
1940’larda anarşizmin toplumda yine belirginleşmesiyle, baskı furyası devam eder. Kurulan Küba Anarşist Grupları Federasyonu örgütü ve sonraki adıyla Küba Özgürlükçü Birliği (ALC), Castro kapatana dek mücadelesine devam edecektir. 1950’de Batista hükümetine karşı sosyalistlerle beraber gerilla gruplarında geliştirilen birliktelik, Castro hükümetinin 1960’larda ALC’yi kapatmasıyla sona erdi. Bu tarihten sonra anarşistlerin büyük bir çoğunluğu, ülke dışına sürgün edildi.
Arjantin
Güney Amerika’da anarşizmin toplumsallaşabildiği bir başka yer de Arjantin. 1870’lerle beraber ilk anarşist örgütler oluşmaya başlamıştı. Hatta 1871’de Birinci Enternasyonel’de Buenos Aires’ten temsilciler göndermişti.
1876 yılında Bakunin’in düşüncelerinin etkisiyle İşçilerin Propaganda Merkezi isimli bir örgüt kuruldu. 1885’te Errico Malatesta, kısa bir süreliğine Arjantin’de yaşar. Malatesta’nın da etkisiyle, ilk anarşist işçi sendikası kuruldu. El Perseguido da aynı tarihlerde yayınlanan ilk anarşist gazeteydi.
Anarşistler bu dönemde yoğunluklu olarak işçi örgütlenmelerindeydi. 1891’de İspanya’dan ve İtalya’dan gelen göçmen işçiler arasında Pellicer Paraire ve Pietro Gori de vardı. Paraire’nin öncülüğünde La Protesta Humana gazetesi çıktı. Gazetenin savunduğu çizgi, ekonomi için militan işçi federasyonu, siyaset için de anarşist örgüttü.
1901’de kurulan ilk ulusal emek konfederasyonu “Arjantin İşçi Federasyonu”ydu (FOA). Örgütün temel prensiplerinin belirlenmesinde Paraire ve Gori’nin etkisi olsa da, örgüt sosyalistlerin de dahil olduğu ortak bir projeydi.
1902 tarihinde genel grev ilan eden ve Arjantin’in büyük bir kesiminde başarılı da olan FOA’ydı. Küba örneğinde olduğu gibi hemen “yabancılar yasası” çıktı. Hedeflenen etkili olan federasyon üyelerini ülkeden göndermekti. Ancak birçoğu Arjantin’e geri dönmek üzere Uruguay’a geçti.
1903’te La Protesta Humana isim değiştirdi, La Protesta oldu. FOA’daki anarşistlerin daha da güç kazanmasıyla, örgütün anarşist çizgisi daha belirgin hale geldi ve o da isim değiştirdi; FOAArjantin Bölgesi İşçi Federasyonu oldu (FORA). Zaten bunu izleyen süreçteki kongrede FORA, anarşist-komünizme bağlı olduğunu açıkladı.
1 Mayıs 1904’te, 70.000 işçinin Buenos Aires sokaklarında yürümesiyle anarşizmin etkisi yoğunlaştı. Ve dolayısıyla anarşistlere yönelik baskı da. 1920’li yıllarda gerçekleşen birçok isyanda FORA’nın etkisi büyüktü. 1935’te kurulan Arjantin Anarşist-Komünist Federasyonu, İspanya Devrimi’ne katıldı. 1940’ların ortalarında, Peron başkan olduğunda sadece iktidarı değil toplumun önemli bir kısmını da etkiledi. İşçi sendikalarının büyük bir bölümü Peronizmin etkisinde kalınca 1955’e kadar ( Arjantin Özgürlükçü Federasyonu-FLA kuruluncaya kadar) anarşist bir örgüt topluma etki edemedi. FLA ve FORA şu an hareket halindeki iki anarşist örgüt.
Güney Afrika
Anarşizmin farklı coğrafyalarda köklü bir geçmişi olduğunun bilinmesi, hareketin köklerini ve etkilediği mücadele biçimlerini anlamak açısından çok önemli. Güney Afrika’da son dönemde oluşan anarşizan toplumsal hareketlenmelerinin kökenini burada aramak gerek.
1904’te Cape Town’da Sosyal Demokrasi Federasyonu’ndaki etkin anarşist kanattan önce, 1880’lerde Henry Glasse’nin çıkardığı gazeteler ve Kropotkin çevirileri, Güney Afrika’da anarşizmin kısmen bilinmesine yol açmıştı.
1915’te bu anarşist kanat Uluslararası Sosyalist Birlik’i (ISL) kursa da, süreç içerisinde etkisini yitirip 1921’de ISL, Güney Afrika Komünist Partisi’ne dönüşüyordu. Ancak, Dünya Sanayi İşçileri’nden (IWW) etkilenen bir kanat Afrika Sanayi İşçileri’ni (IWA) kurdu.
Güney Afrika’daki toplumsal hareketler, Afrika özgürlük mücadelesiyle çok ilişkili olduğundan; neredeyse tüm örgütlenmeler bu mücadelenin içinde yer almışlardır. Anarşistler de bu örgütlerin içinde yer alarak 1980’lere kadar anti-apartheid mücadelesi vermişlerdir. 1990’larla beraber Durban ve Johannesburg’da Anarşist Devrimci Hareket (ARM) kuruldu. ARM’ı kuranların çoğunluğunu öğrenciler ve anti-apartheid mücadelesi veren militanlar oluşturuyordu.
1995’te ARM, İşçi Dayanışma Federasyonu’na (WSF) dönüştü ve platformizmi benimsedi. Siyah işçi hareketi ve öğrenci hareketini birleştiren WSF, anarşizmi Zimbabwe, Tanzanya, Zambiya’da da örgütlemeye başladı. 1999’da WSF kapandı ve Bikisha Medya Kolektifi ve Zabalaza Kitap Kolektifi’ne dönüştü. İki grubun çıkardığı ve 2000’lere damgasını vuran Zabalazagazetesi, özelleştirmeye ve evlerden tahliyelere karşı toplumsal bir hareket örgütledi.
2003’te Zabalaza Anarşist Komünist Federasyonu ve 2007’de Zabalaza Anarşist Komünist Cephesi (ZACF) kuruldu. ZACF, sonraki süreçlerde yeni toplumsal hareketlere odaklandı, topraksız halk hareketini destekledi. Bunun bir parçası olan Abahlali baseMjondolo hareketi ile dayanışma halindeler.
ABD
ABD, anarşizmin birçok farklı ekolünün oluştuğu bir coğrafya. Bunda anarşizmin bu kadar çok toplumsallaşmasının rolü çok büyük. Öte yandan, halkın içinde bulunduğu olumsuz durumlardan kurtulmak için giriştikleri mücadelede de anarşizmin etkisi ve rolü büyük.
1800’lerin ortalarında ekonomisi ağırlıklı olarak köylü üretimine dayanan ABD’nin Proudhon’un fikirlerinden etkilenmesi bu yüzden kaçınılmazdı. Yüzyılın sonuna doğru gelindiğinde anarşist-komünizmin etkisi Freedom gibi aylık Devrimci Anarşist-Komünist gazetelerle iyice belirginleşir. Bunda toplumu da aynı ideallerle örgütleme faaliyetinin içerisinde olan Lucy Parsons ve Lizzy Holmes gibi isimlerin etkisi vardır. Bu örgütlenme faaliyetinin nereye gittiğini The Alarm’ın etkisiyle büyüyen işçi sınıfı mücadelesinde, 8 saatlik iş günü eylemlerinde ve Haymarket’te katledilen anarşist işçilerde görmek mümkün.
ABD’de işçi mücadelesi tarihi, örgütlü anarşizmin tarihiyle kol kola gider. Johann Most’ların, Emma Goldman’ların, Alexander Berkman’ların işçi hareketindeki önemli isimler olması bu biraradalıkla açıklanabilir. 8 saatlik iş günü eylemleriyle yükselen işçi hareketine ruhunu veren işçi grevlerini yaratanlar yoğunluklu olarak anarşistlerdi.
1 Mayıs 1886’da 340.000 işçiyi sokağa döken, genel greve iten aynı örgütlü anarşist çabaydı. Sacco ve Vanzetti gibi işçi mücadelesiyle özdeşleşmiş isimlerin anarşist olması bu yüzden rastlantı değildi. 1905’te Dünya Sanayi İşçileri (IWW) kurulduğunda bu kol kola giden mücadele bütünleşmiş oldu.
Örgütlü anarşizm, ABD’de sadece işçi hareketinin güçlenmesine değil, toplumsallaşmasına bağlı olarak toplumda rahatsızlık hissedilen Dünya Savaşı gibi konulara da söz üretebildi. Savaş karşıtlığını örgütleyebildi.
1960’larda Goodman, Bookchin, Dolgoff, Chomsky, Perlman gibi isimlerin ABD’den çıkması da, anarşizmin bu kadar farklı ekolleri yaratabilmesi de buradan bakıldığında şaşırtıcı değildir. ABD’de bu kadar toplumsallaşabilmiş bir hareket, ebetteki kendi özgün deneyimlerini oluşturacaktır. Anarşizmin örgütlü gücüne buradan bakabilmek önemlidir. Keza hareketin toplumsallaşması, düşünsel zenginliğe yol açacaktır; anarşizmin toplumdaki bireylerin algısındaki yansımaları bu şekilde açığa çıkacaktır.
1980’lerle beraber hareketsizleşen anarşizm, 1990’larla beraber önemli bir örgütlenme oluşturacaktır. Kuzeydoğu Anarşist Komünistlerin Federasyonu (NEFAC), platformist eğilimiyle anarşizmi, bu coğrafyada örgütlemeye devam etmektedir.
İspanya
Anarşizm tarihinde İberya’nın rolü büyüktür. Bu topraklar, anarşist düşüncenin gerçekle buluştuğu, gerçeğin anarşist düşünceyi şekillendirdiği topraklardır. Yaratılan deneyimler, anarşizmin ne olduğunu, nasıl yaşanıldığını gösteren deneyimler olması açısından; neden anarşizmin örgütlü bir şekilde yaratılması gerekliliğinin anlaşılması için tekrar tekrar düşünülmesi gereken deneyimlerdir.
Buradan düşünüldüğünde ilk anarşist yayın El Porvenir’in, Ramon de la Sagna tarafından burada çıkartılması çok da şaşırtıcı değildir. Anarşizm örgütlenmeye ve toplumsallaşmaya erken tarihlerde başlar. 1868’de Fanelli öncülüğünde Birinci Enternasyonal’deki İspanya delegelerinin savundukları anarşizm bunun en büyük örneğidir.
Zengin ve fakir arasındaki ayrım açıldıkça, din ve devlet baskısı insanlar üzerinde arttıkça anarşizm de toplumsallaştı. İşçiler isyan etti, Luddist eylemler başladı, sendikalar ortaya çıktı. Anarşist düşünceler, konuşmalarla, tartışmalarla ve La Solidaridas gazetesiyle yayıldı.
20. yüzyılda sendikalizm fikri toplumda iyice yerleşiyor. Çünkü istenilen bir yaşamın somutlaşması için sendikanın önemli bir araç olduğu fark ediliyor. Patronsuz, devletsiz ve ruhban sınıfından uzak bir yaşamın gerçekleştirilmesinde önemli bir araç.
1900’lerde İspanya Bölgesi İşçi Toplulukları Federasyonu kuruldu. Ülke genelinde grev ilan edilmesi, kapitalizmin ne olduğunun anlaşılmasına olanak verdi. Federasyon sonrasında, İspanya Bölgesi Anarşist Örgütü’ne dönüştü. 1907’de Solidarida Obrera çıktı ve Solidaridad Obrera gazetesi, aynı zamanda CNT’nin kurulmasını sağlayacak ekip oldu. 1910’da CNT (Ulusal İşçi Konfederasyonu) kuruldu. 1917’ye gelindiğinde CNT’nin üye sayısı bir milyonu aşmıştı, devlet anarşistler üzerindeki baskısını arttırdı. CNT ise her seferinde genel grevle karşılık verdi.
1927’ye gelindiğinde, halk toplumsal işleyişin kontrolündeki devlet etkisini olabildiğince azaltmış ve CNT ile üretim ve tüketim süreçlerindeki kontrolü eline aldı. Böyle bir ortamda beliren siyasal bir ihtiyaçtan dolayı İberya Anarşist Federasyonu (FAI) oluşturuldu. FAI, bu yaşamsal örgütlenmenin sürekliliği için bir teminattır. Siyasal farkındalıklar FAI aracılığıyla arttırılıp, henüz yok olmayan devlet ve diğer iktidar mekanizmalarına karşı bir öz örgütlülük yaratılmıştır.
1930’ların ortalarında başlayan devrim sürecinde FAI üye sayısını, 5000’den 30000’e çıkarmıştır. Toplumsal devrimin ne demek olduğu, ’36 ile başlayan süreçte anlaşılmıştır. Franco’nun ordularına karşı bir yanda cephede olan halk, diğer yanda yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayacakları üretim-tüketim-dağıtım problemini CNT aracılığı ile çözmüştü. Bu süreç Juan Garcia Oliver’ların, Buenaventura Durruti’lerin ortaya çıktığı bir süreç olmuştur.
Yeni nesillerin, yeni değerlerle yetişmesi sorununa çözüm de bu toplumsal örgütlülükten gelmiş, Francesc Ferrer’in geliştirdiği tarzda özgürlükçü eğitim modelleri denenmiştir.
Anarşizmin, yarattığı örgütlenme algısı sadece toplumda ekonomik anlamda ezilen kesimlerde değil, erkek egemenliğinden kaynaklı ezilmişliğe karşı kadınların örgütlenmesinde de yer bulmuştur. Mujeres Libres, yarattığı bu örgütlülükle 38000 üyeye ulaşmıştır. Tabi ki etkisi, anarşist bir dünyanın deneyimlendiği tüm İberya toprakları olmuştur.
1939’da Franco faşizminin hedef aldığı şey de bu yüzden bu toplumsal örgütlenme olmuş, bu örgütlenmeyi kırmaya çalışmıştır. Dünya üzerindeki diğer faşist devletlerin desteğiyle, Katalonya’ya kadar anarşistlerin geri çekilmesine neden olsa da, mücadeleye devam eden Maqui’ler Katalonya’nın özgürlük mücadelesine yardımcı olmakla kalmamışlar, anarşizmin bu coğrafyadan kopartılamayacağının kanıtı olmuşlardır.
Ukrayna
Anarşizmin yaşandığı, toplumsallaştığı bir başka coğrafya da güneydoğu Ukrayna’dır. “Özgür Topraklar”, anarşist komünist ilkelerle yaşamın örgütlendiği bir coğrafyadır.
Bunda, 19 yüzyıldan itibaren başlayan anarşist örgütlenme çalışmalarının rolü çok büyük. Mykhailo Drahomanov’un Proudhon ve Bakunin etkisiyle yazdığı ve yaşama geçirmeye çalıştığı fikirler önemli yer tutuyor.
Özgür Topraklar’ın inşasında Nestor Makhno ve Devrimci İsyan Ordusu’nun rolü ne kadar önemliyse, bu topraklarda anarşizmin yaşamasında Nabat’ın (Anarşist Örgütlerin Konfederasyonu)rolü o kadar büyüktür. Nabat sadece Özgür Topraklar’da üretim, tüketim ve federalizm ilkesinin işlemesini sağlamaya çalışmıyor, aynı zamanda Güney Ukrayna’nın tüm şehirlerinde anarşizmi toplumsallaştırmaya çalışıyordu.
1920 ve 21’de önce Menşeviklere sonra Bolşeviklere karşı girişilen bir dizi savaş, Özgür Topraklar’ın korunmasına yardımcı olsa da; sonrasında Kızıl Ordu’nun buraya girmesi ve birçok anarşisti katletmesiyle son buldu.
Çin
19. yüzyılda Rusya’daki örgütlü anarşizm, Çin’i de etkiledi. Ancak bu etkilenme Çin anarşizminin doğmasına yol açmadı. Özellikle Paris ve Tokyo’daki öğrencilerin, anarşist düşüncelerle uğraşmaya başlamasıyla anarşizm, Çin’de daha görünü bir hal aldı.
1906’da Li Shih-tsen gibi, Çin felsefesiyle anarşizmi ilişkilendiren düşünceler ortaya çıktı. Taoism ve Budizm’le karşılıkçılık ve federalizm fikrini birleştiren Çin düşünürleri ortaya çıktı. Bu süreçte, anarşizmin sadece Çin’deki düşünceleri etkilediği değil; aynı zamanda Çin felsefesinin de anarşizmin üzerinde etkisi olduğu sık konuşulanlar arasındadır. Özellikle anarşizmin birey vurgusuyla, Çin felsefesindeki birey vurgusu arasındaki ilişkinin bu etkilenme sonucu ortaya çıktığı söylenir.
Anarşizm’in Çin’de toplumsal bir hareket haline gelmesinde ABD’deki anarşistlerin etkisi var. 1911’de anarşizmin Çin’de geldiği konum, ABD’ye çalışmaya giden Çinli işçilerin etkisiyle oluşuyor. O dönem, Meksikalı ve Çinli işçilerin oluşturdukları işçi birlikleri anarşisttir. Bunda anarşistlerin, o dönemde siyah, Latin ya da Asyalı tüm işçileri kapsayan söylemlerinin etkisi var. 1890’larda Emma Goldman’ın, San Francisco’da yaptığı konuşmaya binlerce Çinli işçi katılır.
1908’de Çinli işçiler, IWW’de örgütlenir. IWW, aynı zamanda beyazların üstünlüğüne karşı çıkan, farklı ırklardan işçilerin örgütlendiği tek işçi birliğidir. Burada IWW’de örgütlenen işçiler, Çine geri döndüğünde, anarşizmin gelişmesine katkıda bulunurlar. 1914’te birçok işçi ve köylü anarşizme örgütlenir.
1919’dan sonra başlayan süreçte, özellikle 4 Mayıs Hareketi ile başlayan süreçte, Bolşeviklerle yakınlaşan anarşistler, Çin Komünist Partisi’yle etkilerini kısmen yitirseler de; Guangzhougrubu örgütlenme ve propaganda ilkelerini benimser ve anarşizmi ayakta tutar. Halkın Sesi isimli gazete çıkarırlar.
Komünist Parti’nin iktidarı sırasında etkilerini büyük ölçüde yitirirler. Çünkü örgütlenmenin önünde büyük bir engel vardır.
Anarşizmin Örgütlü Olduğu Coğrafyaları Düşünmek
Anarşizmin 19.yüzyıl itibarıyla, birçok farklı coğrafyada toplumsallaştığı bilinen bir gerçektir. Elbette anarşizmin örgütlenme alanı, farklı kıtalarda yer alan bu coğrafyalarla sınırlı değildir. Avustralya’dan Kanada’ya, Vietnam’dan Yunanistan’a kadar uzanmıştır anarşizmin örgütlenme alanı.
Anarşizmin örgütlenme tarihi, Birinci Enternasyonalleri, Paris Komünleri’ni, Haymarketleri, Özgür Toprakları, ’36 Devrimini, Kronştadları oluşturmamıştır sadece. Endonezya’da bir ulusal kurtuluş mücadelesinde çıkmıştır bu örgütlü tarih kimi zaman karşımıza, kimi zaman Meksika’da 1911’de Magonların özgürlük mücadelesinde. Kore’nin Japonya tarafından istilasına karşı giriştikleri bir çaba olmuştur anarşizm, kimi zaman Filistin’e saldırının bir parçası olmak istemeyen İsraillilerin vicdani retlerinde belirginleşmiştir.
Yazıda geçen örgüt isimleri, örgütlerdeki insan sayıları, çıkan gazeteler ve dergiler bir şeyi ispatlama çabasından çok, anarşizmin etkisini ve bu etkinin örgütlü olma nedenselliğini açıklamaya yöneliktir. Toplumsal bir düşünce ve hareket olarak anarşizm, toplumsallaşma kaygısı ve çabasının dışında düşünülemez. Bu durum anarşizmin, örgütlenme karşıtı, toplumsallaşma karşıtı, sistemin bireyci anlayışının bir uzantısı olarak göstermek isteyen tüm düşüncelere karşı verilmiş bir yanıttır.
Düşünceler toplumsallaştığı bir ortamda, hareket halindeyken özgünlük kazanır. Farklı anarşist ekollerin doğmasına yol açan da bu örgütlülük halidir. Anarşizmin iktidarsız bir ilişki bütünü olarak tanımlandığı düşüncelerin, tarihte deneyimlenebildiği coğrafyalar, yani toplumsal devrimlerin yaşandığı coğrafyalar, bu örgütlülük halinin ortaya çıktığı durumlardır. Örgüt ve örgütlenmenin farklı şeyler olduğunu söyleyecek olanlara verilecek en güzel cevap da, ezene karşı ezilenlerin oluşturduğu bu örgütlenmelerin birden çok anarşist örgütün varlığıyla oluştuğu gerçeğidir.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.
The post Anarşizmin Tarihi, Anarşizmin Örgütlü Tarihidir appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>