The post Futbol Sahalarındaki Irkçılık Bitmek Bilmiyor: Bu Kez Portekiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Porto’nun Malili futbolcusu Moussa Marega, Vitoria Giumaraes tribünlerinden yapılan ırkçı tezahüratlara tepki göstererek sahayı terk ederek soyunma odasına gitti. Üstelik Marega’ya hakemden izin almadan sahayı terk ettiği için sarı kart verildi.
Karşılaşmada 1-1’lik eşitliği bozan ve 60. dakikada takımına galibiyeti getiren golü atan Marega, rakip taraftarların kendisine yönelik aralıksız ırkçı tezahüratlarda bulundu. Malili futbolcu, maçın 71’inci dakikasında bitmeyen ırkçı tezahüratlara tepki göstererek sahayı terk etti.
Marega’yı takım arkadaşları ve rakip futbolcular ısrarlı bir şekilde durdurmaya çalıştı ancak Marega’ya engel olamadılar.
Marega sahayı terk ederken ırkçı tezahüratı yapan taraftarlara ve herhangi bir müdahalede bulunmayan hakemlere “Bu, utanç verici” diye bağırdı. Porto Teknik Direktörü Sergio Conceiçao maçın başında ısınmaya çıktıkları andan itibaren Marega’ya ırkçı saldırıların başladığını belirtti. Porto, Marega’nın galibiyeti getiren golüyle maçı galip bitirdi.
The post Futbol Sahalarındaki Irkçılık Bitmek Bilmiyor: Bu Kez Portekiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İtalya’da Futbol Kulüplerinden Yükselen Irkçılığa Karşı En Sonunda Açıklama appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İtalya’da futbol dünyasındaki ırkçılık olayları üzerine birinci ligdeki tüm takımlar “Irkçılığa karşı birlikte” başlıklı bir açık mektup yayımladı. Yıllardan beri ırkçılığın en üst düzey ligde birçok örneğini görülmesine rağmen etkili olarak değerlendirilebilecek ilk adım bu oldu. Serie A ekiplerinin ortak bildirisi bugünkü spor gazetelerinde baş sayfalardan duyuruldu.
“İtalyan stadyumlarında ciddi bir ırkçılık sorunu olduğunu ve son yıllarda bu sorunla belki yeterince mücadele etmediğimizi kabul etmeliyiz.” denilerek başlayan açıklamada “Artık pasif kalıp tüm bunların kendi kendine yok olmasını bekleyemeyiz… Artık kaybedecek zaman yok. Birlikte hareket etmeliyiz ve bundan sonra böyle yapacağız” denildi.
Mektupta “Kapsayıcı, evrensel ve adil bir İtalyan futbolu için hep birlikteyiz. Irkçılığa HAYIR demek için hep birlikteyiz” ifadeleri kullanıldı.
Insieme ai 20 club della Serie A TIM pubblichiamo questa lettera aperta. Ci impegniamo pubblicamente a combattere il razzismo.
— Lega Serie A (@SerieA) 29 Kasım 2019
The post İtalya’da Futbol Kulüplerinden Yükselen Irkçılığa Karşı En Sonunda Açıklama appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Değişen Tek Şey Futbol Değil – Oğuz Arıcan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>20 sene öncesine kadar oynanan maçlarda, derbi bile olsa, iki rakip takımın taraftarları yarı yarıya doldururdu tribünleri. Hatta yan yana, omuz omuza izlenirdi maçlar. Şimdilerde ise futbol otoritelerinin (bu otoritelerin aynı zamanda büyük holding sahipleri ve siyasal iktidardan kimseler olduğunu ekleyelim) yaratmış olduğu bir kültürün ortasında dönüyor tüm oyun. Futbola artık oyun denebilirse… Rakip takımın taraftarlarına %5’lik kota konuşuluyor şimdilerde, bahsettiğim otoritelerin kontrolündeki medya mecralarında.
Kavga, yaralama ve hatta cinayet gibi taraftarlar arasındaki fanatizm ve holigan kültürün sonuçlarından dem vurularak %5’lik kota haklılaştırılmaya çalışılıyor. Futbol oyununda geldiğimiz pozisyon bu.
İngiltere’de, Middlesbrough ve Sunderland gibi takımlarda oynamış eski futbolcu Brian Clough’a, holiganizm hakkında ne düşünüyorsunuz diye sorduklarında verdiği yanıt: “Holiganlar mı? Öncelikle 92 kulübün başkanı var.” Bu kültürün kimlerin eliyle yaygınlaştırılmaya çalışıldığının en güzel ifadesi bu.
Evet, artık bu “oyunu” izleyenler, futbolu sadece kendi tuttuğu takımdan ibaret görerek sahadaki milyon dolar koşturucuların rekabet, hırs ve bencillik kültüründen etkileniyor. Ve evet, fanatizmi sadece buna benzer nedenlerle açıklamak yeterli değil. Tribündekilerin psikolojisinden ekonomik durumlarına, içinde bulunulan siyasal sürecin yansımalarına varıncaya birçok neden var.
Ancak kenara atılmayacak şey ise, izlenilen şeyin ne olduğuyla ilgili. İnsanlar sahada, ne Metin Oktay’ı, ne Can Bartu’yu ne de Baba Hakkı’yı izliyor. İnsanlar, ceplerine sığamayacak kadar, harcayamayacakları kadar çok para kazananları ve onları koşturanları izliyor. Hepsinin “aşık olduğu” renk aynı, paranın yeşili.
Bunu bilen ve futboldan gram anlamayan ya da zevk almayan, tek amaçları kazandıkları kirli paraları devlet nezdinde, milyonlarca taraftarın gönül verdiği renklerin gölgesinde aklamak olan ve hatta yönettikleri kulüplerin kasasından milyonlar çalanlar belki çoğumuzun hayatı boyunca göremeyeceği kadar büyük paralarla satın alıyor bu futbolcuları.
Ortada böyle bir oyun var işte.
90’ların meşhur muhabbetlerinden biridir; “milli takım” oynadığı bir maçta ya da turnuvada kazandıysa “ekmeğe, mazota veya elektriğe zam geliyor, hazırlıklı olun” denirdi. Şimdi ise, bir Fenerbahçe-Beşiktaş derbisi öyle bir oturuyor ki gündeme; savaşlar, işgaller, kurulması planlanan ölümcül nükleer santraller veya binlerce taşeron işçinin politik nedenlerden dolayı işten çıkarılması gibi gündemler birden siliniyor hafızalardan.
Bu da oyunun diğer parçası…
%5’lik deplasman kotası tartışmalarında gözden kaçırılanlardan bahsedeyim dedim. Futbolun son 20 yıldaki değişimi var bu güncel tartışmanın içinde. Kombine kart alabilmek için kredi çeken ve bu krediye neredeyse yarı oranında faiz ödemek için önüne koyulan sözleşmeyi imzalayan taraftarın değişimi ve önüne koyulan kontrata imza atmak için milyonlar isteyen futbolcular ve yöneticilerin değişimi var.
Oğuz Arıcan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.
The post Değişen Tek Şey Futbol Değil – Oğuz Arıcan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Deniz Naki: “Yaptıklarım İçin Pişman Değilim Aklım Yapamadıklarımda” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kürt olduğu için sürekli saldırılara maruz kalan Amedspor’lu Deniz Naki, ömür boyu futboldan men edilmesinin ardından açıklama yaparak; “Yaptıklarım İçin Pişman Değilim Aklım Yapamadıklarımda” dedi.
Futboldan men edilen Deniz Naki, “Veda değil var olma mesajı” olarak tanımladığı açıklamasında, yaşadıklarından dolayı Amedspor’a ve topraklarına dönemediğini, ancak her zaman Amedspor’un yanında olacağını belirtti.
Deniz Naki “Bu duruşumdan dolayı futbol sahalarında defalarca sözlü ve fiziki saldırılara maruz kaldım. Almanya’da bana yapılan bu son alçakça silahlı suikast girişimi ise beni hayatımdan edebilirdi.” dedi.
Efrîn’deki saldırılara karşı tepkisini gösteren Deniz Naki, Kürdistan’da yaşanan katliamlara karşı duyarsız kalmadığı belirterek “Yanıbaşımda insanlar ölürken ben sessiz kalamazdım, kalmadım.” dedi
Deniz Naki TFF tarafından ömür boyu men cezası verilmesinin nedeninin siyasi olduğunu belirterek, hiçbir cezanın özgürlüğe olan inancını engellemeyeceğini söyledi ve şunları ekledi; “Asla yaptıklarımdan pişman değilim, aklım yapamadıklarımda.”
“Teslimiyet ihanete, direniş zafere götürür. Koçgiri’de direndik, Ağrı’da direndik, Dicle’de direndik, Dersim’de direndik, Kobani’de direndik, Afrin’de direniyoruz. Kürdistan’da direndik, direniyoruz. Mutlaka kazanacağız.” diye Deniz Naki açıklamasını şu sözlerle bitirdi;
“Futbolcu kimliğimin yanında, ben sonuna kadar Seyit Rıza’nın torunu; Dersimliyim, Amedliyim, KÜRDİSTANLIYIM.”
The post Deniz Naki: “Yaptıklarım İçin Pişman Değilim Aklım Yapamadıklarımda” appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yaş 51 Ama Futbola Devam appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İtalya’dan Brezilya’ya 14 farklı takımda art arda 33 sezon forma giyen ‘Kral’ lakablı Kazuyoshi Miura, 51 yaşında olmasına rağmen kariyerini devam ettiriyor.
51 yaşındaki Miura Japonya 2. Lig ekiplerinden Yokohama FC’deki sözleşmesini 1 yıl uzattı. Futbola Japonya’nın Shizuoka Gakunen Lisesi’nde başlayan Miura, Brezilya, İtalya, Hırvatistan, Avustralya kulüplerinde forma giydikten sonra, tekrar Japonya’ya döndü.
Kazuyoshi Miura golleri :
Dünyanın en yaşlı futbolcusu olan Miura “Ben yüreğimle oynuyorum. Oyuncu olarak hâlâ gelişebilmeyi umuyorum” dedi.
Futbolcu olmak için 15 yaşında Brezilya’ya giden Kazuyoshi Miura’nın, aynı zamanda ‘Tsubasa‘ çizgi film karakterinin de esinlenildiği kişi olduğu söyleniyor.
Santrafor mevkisinde forma giyen Miura’nın, sırasıyla oynadığı futbol takımları:
The post Yaş 51 Ama Futbola Devam appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>On bin insan. Gözlerini dikmiş sahaya bakıyor, sahadakiler de birbirlerine. Koluna girdiğin kişinin adını bilmiyorsun. Yaşını belki tahmin edebilirsin ama nerede oturur, işi nedir, cebinde parası var mıdır? Aç mıdır, tok mudur? Annesinden azar yiyip mi gelmiştir buraya, arkadaşlarının yanından kaçıp mı? Bilemezsin. Gördüğün seninle aynı renk atkıyı boynuna doladığı. Hep bildiğin gol kaçınca bağrını sıktığı, gol atınca sımsıkı sarıldığı. Hele ki hakem hata mı yaptı? Başka hangi konuda böylesine hemfikir olabilirdiniz ki zaten?
90 dakika bitti mi, bazen inanılmaz mutlu bazen hayatın anlamını sorgularcasına çıkış kapısına yürürken 90 dakika boyunca sımsıkı sarıldığın bu insanı kaybedersin. Belki üzüntünün sebebi de budur…
Futbol çok keyifli bir oyundur. Ama oyun sadece sahada oynanmaz. Tribün de oyunun içinde bir parçadır. Futbol kulüpleri şirketleşmeye başladığından bu yana tribünün etkisiyle sahaya, sahanın etkisiyle tribüne müdahale başlamıştır. Yani oyun olan futbolun kalabalıklar tarafından izlenmesi, futbol kulüplerinin de bu kalabalığı kar elde edebilmek için kullanması, hem futbolu hem de tribünü bir endüstriye dönüştürmüştür. Artık futbol kulüplerinin tek amacı tribünlerin istedikleri “hiza”ya gelmesidir. Endüstriyel futbol var olduğundan beri bu böyle olmuştur…
Şimdilerde bir fabrika veya ağır sanayi işçisini futbolla çok bağdaştıramasak da bildiğimiz tanıdığımız birçok futbol takımı, işçilerin bu oyunu oynama “arzusuyla” kurulmuştur. Mesela Arjantin’de demiryolu işçilerinin kurduğu Boca Juniors, Türkiye’de 500 işçiden fazla işçi çalıştıranlara spor kulübü kurma zorunluluğu gelmesiyle kurulan demiryolu işçilerinin takımı Adana Demirspor… İngiltere’de West Ham-Millwall rekabetinin nedeni ne sanıyorsunuz? Green Street Hooligans filmindeki gibi bireysel bir kin değil. İki liman işçilerinin kurduğu takımın bir grev sürecinde anlaşamaması, futbol takımlarının birbirine “düşman” olmasına neden olmuştur. Almanya’da zengin Hamburg’un köşede kalmış mahallesinde kurulan St.Pauli de işçi takımı olmasa da duruşuyla zenginlik karşıtı bir tavırdadır. Liverpool, Arsenal, Livorno, Schalke, Karabükspor, Zonguldakspor… diye listeyi uzatabiliriz.
Bu saydığım işçi kulüpleri de dahil olmak üzere futbolun oyun olarak ilgi görmesiyle tüm kulüpler ticari hamleler yapmışlardır. Yoğun ilgi “para kaynağı” olarak görülmüş, eski yüzyıllardan kalan gladyatör arenaları yerini devasa stadyumlara bırakmaya başlamıştır. 40, 60, 80 hatta 100 bin kişilik stadyumlar kulüplere yüksek gelir sağlarken kapitalizmin tüketim çılgınlığından da nasibini almıştır.
Bu dönüşüm için pilot bölge olarak İngiltere Premier Ligi seçilmiş, tüm ülke liglerinde İngiltere ligi örnek gösterilerek olası dönüşümler meşrulaştırılmıştır. Türkiye’deki e-bilet uygulaması da yine Avrupa’da seneler önce kendisini “Endüstriyel Futbol”un beşiği haline getiren ligler örnek alınarak devreye konulmuştur. Tabi Türkiye’deki bu dönüşüm belki de 5-10 sene sonra olacakken, hızla devreye konulmasının belki de başlıca nedeni 2013 yılında Taksim’de başlayan Gezi İsyanı, sonraki süreçte bu isyanın tribünlerde yer bulmasıdır.
Hatırlarsanız 2013 Mayıs ayında başlayan Gezi İsyanı sonraki sene tribünlerde 34. dakikada “Her yer Taksim Her yer direniş” sloganıyla yer bulmuştu. Bu slogan takımın renklerinin ne olduğu fark etmeksizin her tribünde aynı coşkuyla söylenmişti. Gezi isyanını sokakta “kontrol altına” alan iktidar, tribünlerde alamayınca 2014 yılında Passolig uygulamasını devreye koyma kararı almış ve hızla bu sisteme geçmeyi zorunlu hale getirmişti. İktidar tribünlerin kontrolsüz bir yer olmasından o kadar rahatsızdı ki “Çarşı” grubunu darbe teşebbüsü ile yargılaması da bunun en açık göstergesiydi.
Passolig’in futboldaki şiddet olaylarını önleme bahanesi kısa bir zamanda çökmüş, şiddet ve holiganlık devam etmiş, tribünler muhalif ses olmayı sürdürünce de tüm taraftarlara “6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlemesine Dair Kanun uyarınca” passoligleri iptal edilerek, para cezaları verilmiştir. Passoligle tribünlerde geliştirilen gözetleme sistemleri iktidarın her koltuğa ulaşmasını sağlamış, böylelikle tribünün sesinin kesilmesi beklenmiştir.
Bazı durumlarda para cezası vermek ve passolig iptali de yeterli görülmemiştir. Gözdağı vermesi açısından “Nuriye Semih Yaşasın” pankartı açan Beşiktaşlılar tutuklanmış, hukuki bir karşılığı olmadığından itirazlar sonrası kısa sürede serbest bırakılmıştır.
Bu durum sadece Türkiye’de değil Türkiye futbol liginin örnek aldığı liglerde de görülmektedir. İskoçya ligindeki Celtic taraftarları İrlanda’nın bağımsızlığını savunan İRA (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) yanlısı bayrak ve pankartlar açması nedeniyle tespit edilip defalarca kez tribünlerden uzaklaştırılmıştır. Bu gibi tepkisel pankartların Şampiyonlar Ligi gibi UEFA’yı ilgilendiren maçlarda açılması durumunda da UEFA kulübe baskı yapan bir kurum rolünü fazlasıyla yerine getirmiş ve kulübün bu “zararlı” taraftarları uzaklaştırması için her türlü yaptırımı uygulamıştır.
Geçtiğimiz senelerde Avrupa’daki anarşist hareketin, sokak eylemlerinin yükselmesiyle UEFA anarşizmin sembolüne benzerliğinden dolayı Şampiyonlar Ligi maçlarında Beşiktaş tribünlerinde “çarşı” yazılı veya “A” harfi yuvarlak içine alınmış pankartları maç öncesinde toplatmıştı. Bu da korkunun UEFA’yı paranoyaklaştırması gibi görülebilir.
Gelinen noktada tribünlerdeki birçok çatlak, futbol yöneticileri ve gözetleyicileri tarafından kapatılmıştır. Yeni çatlaklar patlak verse de, tribünlerden kısık da olsa muhalif sesler duysak da, futbol endüstrisinin daha da kötü bir noktaya gideceği ve tüm sesleri kısacağı aşikardır. Tribünlerin yaşanan bir haksızlığa, adaletsizliğe karşı kendi renkleriyle yorumlayıp ürettikleri sloganları, ıslıkları, pankartları, koreografileri yasaklayarak futbolu sadece izleyip tüketebileceğimiz, Umberto Eco’nun dediği gibi “Pazar günü maç varsa devrim yapamazsın” sözü gibi karalamak ve bir oyun olmaktan çıkarmak istiyorlar. Ancak gün gelir, sessizlik bozulur, herkesin alışık olduğu üçlünün ardından bir ıslık sesi duyulur; korkuyla kapatılmaya çalışılan çatlaklar derinleşir ve oyun yeniden kurulur.
Furkan Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.
The post İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Faşistler LGBTİ+ Dostu Futbolcuyu ”Protesto” Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gece boyu eşcinsel karşıtı sloganlar atan faşistler gökkuşağı bayrağı yaktı ve aynı zamanda milli takımda da oynayan futbolcunun takımdan atılmasını istediler.
Göçmen karşıtlığıyla da bilinen grup ”beyaz” ulusların saflığını koruduklarını iddia ediyor. Olayların ardından Hollanda’da bir televizyon programına çıkan Kashia LGBTİ destekçisi olmaktan gurur duyduğunu açıkladı.
The post Faşistler LGBTİ+ Dostu Futbolcuyu ”Protesto” Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” “Atan Alır” Kuralının En Eğlenceli Olduğu Saha: Panyee ” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Kalenin iki taş arası olarak belirlendiği ve atılan her şutun ardından “direk”, “gol”, “dışarıda” tartışmalarının patladığı günleri hatırlar mısınız? Ya da nefesimizi tutarak “pis burun” abandığımız bir penaltı sonrasında, şangırt diye inen camı, “Keseyim mi la topunuzu?” diye bağıran amcayı? “Gidin başka yerde oynayın!” diye bağıran teyzeyi? “At at at at” diye bağıran mahalle abisini? “Üç korner bir penaltı” kuralını? Bitiş düdüğü yerine geçen akşam ezanını? Adım alarak oyuncu seçmeyi? İşte o efsane mahalle maçları, çocukluğumuzun büyük bölümünü kaplamıştı.
Sokak futbolu hikayeleri şimdilerde oldukça azaldı. Özellikle siteleşen kentlere bakacak olursak; A blokta oturanlarla C blokta oturanlar arasında bir futbol maçı yapıldığını görmek mucizevi bir şey olurdu herhalde.
Çocukluğumda mahalle maçları yaptığım için birgün kendimi “şanslı” göreceğim aklıma gelmezdi. Ama gelinen noktada bu kültür, sistemin dejenerasyonuyla yitip gitmekte; biz şanslıymışız.
Mahalle maçı organize etmek kolay bir şeydi, topu olan bir çocuk ve kale direkleri oluşturabileceğimiz birkaç taş yeterliydi. Ama imkanlarını yaratıcılıklarıyla aşan, iki direk – bir toptan daha fazlasını hayal eden çocuklar da varmış meğer…
İşte Futbol oyununu kendileri yaratan Tayland’ın Koh Panyee köyü
Koh Panyee, sular üzerine inşa edilmiş evlerden oluşan, Tayland’a bağlı bir ada-köy. Balıkçılar tarafından kurulmuş köyün tek ekonomik faaliyeti de balıkçılık. Zamanla balıkçı ailelerinin yerleşmesiyle bir çocuk nüfusu da oluşmuş.
Hikaye biraz eski tabi, sene 1986… Panyee köyünün çocukları, okuldan ve tek oyunları olan tekne yarışlarından kalan bütün vakitlerinde, televizyondan futbol maçları izliyorlar. Futbol maçlarını çok seviyorlar, fakat aralarında daha önce bu oyunu oynayan kimse yok. İşin daha kötüsü, köyleri sular üzerine kurulu olduğu için, futbol oynayabilecekleri boş bir alan yok.
O sene 1986 Dünya Kupası Meksika’da gerçekleşiyor. Finalde Arjantin Almanya’yı 3-2 eleyerek Meksiko City’de kupayı kaldırıyor. Panyee köyünün çocukları da “onların birsürü stadı var, bizim de bir tane olmalı.” diyerek işe koyuluyor hemen. Üstelik binlerce kişilik tribünlere de ihtiyaçları yok, düz bir alan ve iki küçük kale onlar için yeterli.
Önce köydeki bütün boş tahtaları toplamaya başlıyor çocuklar. Sonra buldukları eski balıkçı sallarını tamir ederek birleştiriyorlar. Birleştirdikleri salların üzerine, buldukları tahtaları çakarak düz bir zemin oluşturuyorlar. Toprak saha kadar olmasa da, oluşturdukları zemin onların futbol oynayabilmeleri için yeterli. Bazı çivilerin çıkıntılı kalması ve tahta parçalarının ayaklarına batması onları pek de rahatsız etmiyor.
Denizin üzerine kurdukları bu tahta sahada “atan alır” kuralının ne kadar evrensel olduğunu gösteriyorlar bizlere. Ama bizim mahalledekinden farklı; bahçeye kaçan topu almak eziyet gibidir bazen, Tayland’lı çocuklarsa auta attıkları topu almak için denize atlayıp serinliyor.
Sürekli “atan alır” kuralını işlettikleri için, maçın ilerleyen dakikalarında oynadıkları saha su içinde kalıyor. Bu da onların hem “dar alanda” hem de “kaygan zeminde” topla daha iyi oynamalarını gerektiriyor. Futbol oyununu hiç bilmeden, sadece televizyondaki endüstriyel futboldan görmüş olan Panyee çocukları, bir süre sonra futbolda çok yetenekli hale geliyorlar.
Hatta Tayland’da katıldıkları bir futbol turnuvasında çeyrek finale kadar yükseliyorlar. Sağanak yağmur altında oynadıkları bu maçın ilk yarısında 2-0 geri düşüyorlar; su dolan kramponları onları yavaşlatıyor. Panyee takımı bir karar alıyor; kramponlarını çıkarıp çıplak ayak oynuyorlar. Durumu 2-2’ye getiriyorlar, ancak son dakika golüyle maçı kaybediyorlar. Onlar, o maçı kaybetmiş olsalar da; futbolun endüstriyel bir “yarış” değil, çok daha keyifli bir “oyun” olduğunu bizlere hatırlatan bir hikaye yaratmış oluyorlar.
Bu arada ezan okundu, hava karardı. Yazıyı bitirip eve yetişmem lazım. “Golü atan maçı alır” kuralı girdi devreye. Top önüme düştü, abanıyorum:
“Kahrolsun endüstriyel futbol, yaşasın sokak futbolu!”
Vurdum, gol oldu…
Furkan Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” “Atan Alır” Kuralının En Eğlenceli Olduğu Saha: Panyee ” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Passo Sömürü Passo Fişlme” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taraftar Zorunlu Olarak Banka Müşterisi
Mayıs ayında başlayan e-bilet uygulaması, yeni sezonun açılmasıyla zorunlu hale getirildi. Artık eskisi gibi kağıt bileti alanlar statlara giremiyor; ilk önce fotoğraflarının, kimlik numaralarının ve adlarının yazılı olduğu “PASSOLİG Kart”larını almaları gerekiyor. Biletleri de Passolig online sisteminden alarak, kartlarına yükletmesi gerekiyor. Aldığımız Passolig kartı ile 3 seçenek sunuluyor gibi gözükse de, her durumda Aktifbank müşterisi oluyoruz. Hiç müşterisi bulunmayan Aktifbank da, binlerce taraftarı böylece bankasının müşterisi haline getiriyor.
Passolig Fişlemedir
Passolig’in devlet tarafından savunulmasındaki en belirgin sebep tribünlerdeki kavga vb. olayların bitirilmesi olsa da, asıl amaç; tribünleri dönüştürüp devlet politikalarına karşı daha uysal ve kapitalizm için daha tüketici hale getirmektir. Futbolu sadece izlemekle yetinmeyen, iki takımın maçında kendisini de oyunda üçünü özne olarak gören, oyunu tribünde oynayan taraftar; kapitalizm için çok iyi bir model değildir. Transfer borsalarıyla, sponsorlarla, reklamlarla, bilet fiyatlarıyla zaten endüstriyelleştirilen futbolda, şimdi yine bir dönüşüm gerçekleştirilmek isteniyor. Sıvası dökülmüş statların yepyeni olması, stat büfelerinin markalaşması, stat içerisine kafeler, restoranların açılması, kar yağarken bile sıcak koltuklarda maç izlenmesi; taraftarı iyice müşterileştirip daha fazla tüketime yönlendirilmesi anlamına geliyor. Aynı zamanda güvenlik kameralarının sözde güvenlik için her noktaya konmasıyla, e-biletle stada giren herkesin bilgilerinin alınıp fişlenmesiyle devlet; kendisi için uysallaşan bir tribün yaratmaya çalışıyor. Uysallaşmayanı da fişliyor, cezalandırıyor, yasaklıyor.
Bu Passolig’ten önce futbolun endüstriyel olmadığı anlamına gelmez. Ancak kapitalizmin açık bıraktığı kanattan sokabilirdi yaşama dair şeyleri taraftar. Hasankeyf’te katledilen yaşamı, Soma’da ya da Gezi Direnişi’nde katledilenleri unutmazdı, haykırırdı tribünlerde. Ama şimdi devletin daha rahat kontrol edebileceği bir hal aldırılmaya çalışılıyor tribünler.
Passolig’e Karşı Boykot
TFF’nin ve devletin e-bilet pohpohlaması, bir yanılsama yaratırken; her hafta oynanan maçlarda tribünlerin bomboş oluşu, gerçekleri gözler önüne seriyor. Passolig boykotu ilk olarak, geçen sene Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında oynanan maçta, çağrı ile derbi maçında gerçekleşmişti. 80 bin kişilik Olimpiyat stadında, 8 bin 123 bilet satılmıştı. Bu sezonla beraber, Süper Lig’de taraftar ortalaması düşerken, asıl tepki 1. ligdeki şehir takımlarından geldi. Sene başından itibaren kombine kart almayarak Passolig’i boykot eden taraftarlar, 1. ligdeki maçların taraftar sayısını %70 oranında düşürdü.
Passolig’e karşı tavır bu kadar net olup tribünleri bomboş bırakınca, hemen karşı atak geldi. Passolig yanlısı açıklamalar, yalan yanlış haberler kamuoyuna sunulmaya başlandı. Antalya’da birçok okulda öğrencilere ücretsiz Passolig dağıtıldığı duyuldu önce, birçok şirketin işçilerine dağıttığı Passolig kartlarıyla, satışlarına yoğun ilgi varmış havası estirilmeye çalışıldı. Bazı taraftar gruplarının amigoları, endüstriyel futbolun yarattığı “fanatizm” duyguları ile “Passolig kart alın, takımımızı yalnız bırakmayın!” çağrıları yaptı. Kulüp yöneticileri Passolig’in takımlarına ne kadar gelir kattığı nidaları attı. Bakanlar, tribünlerde kavgaların ve olayların azaldığı palavralarından attılar. Passolig satışları patladı denilse de, her hafta tribünlerdeki manzara, en azından şuan için Passolig’in kabul görmediğinin göstergesi.
Futbola yönelik devletçi ve kapitalist hamlelere karşı; toprak sahalardan bir kontra gelecektir. Her geçen gün sayısı artan taraftarların kendilerinin oluşturduğu ligler, futbolun seyreden-izleyen ikiliğini ortadan kaldırırken, iktidarların kirletmeye çalıştığı futbola kolektif ruhunu geri kazandıracaktır.
Furkan Çelik
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Passo Sömürü Passo Fişlme” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Devletsiz Halklar Dünya Kupasında” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>CONIFA(Bağımsız Futbol Dernekleri Konfederasyonu)’nın düzenlediği Dünya Kupası, bu sene İsveç’in Östersund kentinde gerçekleşti. Turnuvaya, devletsiz ve özgürlük mücadelesi veren halkları temsil eden futbol takımları katıldı. Turnuvada Güney Fransa’dan gelen Nice takımı şampiyon olurken, geçen yılın şampiyonu Suriye, Irak, İran ve Türkiye Kürtleri’ni temsil eden Kürdistan takımı 6. oldu.
FIFA’nın düzenlemiş olduğu Dünya Kupası; reklamlarıyla, hareketli müzikleriyle, renkli maskotlarıyla, her dört yılda bir farklı bir ülkenin talanına kapı açıyor. 2000 senesinden beri düzenli olarak yapılan halkların dünya kupası ise, FİFA’nın politikalarına bir karşı duruş olarak ortaya çıkmış durumda.
FIFA Talan, Endüstriyel Futbol Yalan
FIFA’nın düzenlemiş olduğu Dünya Kupası organizasyonu, düzenlendiği ülkelerde şirketlerin ve devletin, talanı meşrulaştırmasında büyük önem taşıyor. Öyle ki; Dünya Kupası’nın düzenlendiği her ülke, büyük bir kentsel dönüşümden geçiriliyor. Yapılan devasa statlar, konaklama için lüks oteller, daha fazla tüketim şirketlerin iştahını kabartırken; yoksullar için mahallelerinin yıkımı, talan, sömürü anlamına geliyor.
Dünya Kupası’nın tüketimi bittiğinde bir daha asla dolmayacak devasa kapasiteli statlar, futbolun da dönüşümünde etkili oluyor. Devasa statlar futbol takımlarını da pahalı futbolcular transfer etmeye, sponsorlarla anlaşmaya, bilet fiyatlarını arttırmaya itiyor. Hem endüstriyel futbolun bir atlama noktası olması, hem de şehirlerin talan ve yıkımlarının meşrulaştırılması sebebiyle patronlar her Dünya Kupası’nda kazanan oluyor.
Brezilya’nın Dünya Kupası organizasyonuna ev sahipliği yapacağının kesinleşmesiyle birlikte gecekondularda başlayan yıkımlar ve buna karşı direnen halka kolluk kuvvetlerinin saldırıları da, bu organizasyonların amacını açıkça gün yüzüne çıkarmakta.
Brezilya’da düzenlenen FIFA’nın talanına karşı direnen halkalara devlet-polis saldırısı sürerken, CONIFA’nın düzenlediği, 12 takımın katıldığı ve “Nice”nin şampiyon olduğu turnuvanın katılımcılarına bir göz atalım:
Dağlık Karabağ Takımı; Güney Kafkasya’da Azerbaycan sınırları içerisinde bulunan Dağlık Karabağ Cumhuriyeti’ni temsil etmektedir. Karabağ bölgesi için Azerbaycan ile Ermenistan devleti arasında 1990’lı yıllarda savaş başlamıştır. Karabağ bölgesinin kendi bağımsızlığını ilan etmesine, karşı hiçbir devlet bölgenin bağımsızlığını tanımamıştır. Turnuvaya katılmaları siyasi kimliklerini belirginleştirdiği için, Azerbaycan Devleti, takımın turnuvadan çıkarılması için organizasyona baskı yapmıştır.
Asuri Süryani Takımı; devletleri bulunmayan fakat Türkiye, Lübnan, Suriye, İran ve Irak’ta yaşayan Asuri Süryani halkını temsil etmektedirler.
Kürdistan Takımı; Türkiye, Irak, İran, Suriye ve Ermenistan’daki Kürt halkını temsil etmektedir. FIFA tarafından tanınmasına rağmen, CONIFA organizasyonuna katılmışlardır.
Güney Osetya Takımları; Gürcistan devletinin ÜÇ kez savaş ilan ederek, ele geçirmek istediği Osetya bölgesindeki halkları temsil etmektedir.
Abhazya Takımı; 1994 yılında bağımsızlığını ilan etse de, birkaç devlet dışında bağımsızlıkları tanınmayan Abhazya’nın takımıdır. Takım, Abhazya bölgesindeki halkları temsil etmektedirler.
Oksitanya Takımı; Güney Fransa, Andorra, İtalya ve İspanya’da tarihi ve etnik bölgede, 1290 yılından itibaren Papalığa karşı sürekli direniş göstermiş bir halkın takımıdır. Oksitanya, birçok farklı dini ve mezhebin birlikteliğinin coğrafyasıdır. Asimile olmamak için mücadele eden bölge halkı, 2010 yılında Fransa’nın Beziers kentinde 20 binden fazlaya ulaşan sayılarıyla, Oksitanya dilinin resmileşmesi için yürüyüş düzenlemişti.
Laponlar Takımı; Norveç ve İsveç’in Kuzey Kutup Dairesi içinde kalan bölgelerinde çok eski tarihlerden bu yana yaşamakta olan bir Sami ve Laponlar halkını temsil etmektedirler.
Birleşik Darfur Takımı; mülteci siyahilerden oluşmakta ve Sudan’ın batı bölgesindeki halkı temsil etmektedir.
Tamil İlam Takımı; Sri Lanka’nın Kuzey ve Doğu bölgelerindeki halkı temsil etmektedir. İsimlerini de Sri Lanka devletine karşı bağımsızlık mücadelesi veren “Tamil Kaplanları”ndan almışlardır. Futbol takımının sembolü de gerilla mücadelesi veren Tamil Kaplanları’yla aynıdır.
Padania Takımı; Kuzey İtalya bölgesindeki halkları temsil etmektedir. Mario Balotellli’nin kardeşi Enoch da bu takımda forma giymektedir.
Nice Takımı; Güney Fransa’da Nice bölgesindeki halkları temsil etmektedir.
Ellan Vannin Takımı; Man Adası’ndaki halkı temsil etmektedir.
The post “Devletsiz Halklar Dünya Kupasında” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Dünya Kupası’na Brezilya Halkları’ndan Kırmızı Kart appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Organizasyon için muazzam bir bütçe ayrılmış durumda. Ayrılan bütçenin yansımasını da sokaklardan görüyoruz. 26 Ocak’ta Sao Paulo kentinde toplanan yaklaşık 2500 direnişçi “Dünya Kupası Olmayacak” sloganları atarak, organizasyona ayrılan bütçeye tepki gösterdi. Sakin başlayan eylemler, polisin sert saldırısıyla şiddetlendi, sokaklar savaş alanına döndü. Eylemleri destekleyen ve bu konuda sosyal medyada bir kampanya başlatan Anonymous Rio grubu, “Dünya Kupası olmayacak” mesajını verdi. 30’dan fazla kentte protestoların düzenlenmesi ve eylemlerin diğer kentlere de yayılması bekleniyor.
Sao Paulo’da düzenlenen protestolar ilk değil. Eylemler, geçtiğimiz yaz aylarında düzenlenen Konfederasyon Kupası’na kadar uzanıyor. 2014 Dünya Kupası ve Konfederasyon Kupası aslında, Brezilya’nın “büyüyen ekonomisini ve ağırlığını” dünya sahnesine çıkarma kampanyasının bir parçası. Protestolar bu nedenle Konfederasyon Kupası’nı da hedef aldı. Brezilya’da eylemciler Dünya Kupası’ndan sonra hiç dolmayacak dev lüks statlara 11 milyar Euro harcanmasına, hükümetin FIFA ve sponsor kazançlarını garantileyen taahhütlerin altına girmesine, bilet fiyatlarının katlanmasına isyan ediyorlar.
Düzenlenen ilk büyük eylemlerden biri, Konfederasyon Kupası’nın Brezilya’daki açılış maçında gerçekleşmişti. Sonrasında maçlarda olağanüstü önlemler alınmış, protestocular da statlara giden yolları kapatmışlardı. Maç sonrası futbolcuların demeçlerini hatırlamak da Brezilya’da süren direnişi anlamak açısından önemli. Brezilyalı futbolcu Hulk, “Futbolcuların, yalnız futbol düşündüğü zannedilir. Ama biz halkın protestosunda haklı olduğunu ve ülkemizde düzeltilmesi gereken çok şey olduğunu gayet iyi biliyoruz.” diyerek düzenlenen eylemleri desteklemiş, Dante ise “Ülkemiz daha iyi olsun istiyorlar” diyerek protestocuları selamlamıştı. Neymar ise Meksika maçından önce “sahaya protesto hareketinin ilhamıyla çıkacağını” açıklamıştı.
Anlaşılan o ki yoksulluğun, işsizliğin, adaletsizliğin giderek arttığı Brezilya’da düzenlenecek Dünya Kupası’na karşı işçisinden öğrencisine, futbolcusundan sanatçısına her kesim isyan ediyor ve yeni adaletsizliklere sebep olacak olan Dünya Kupası’na ofsayt bayrağını çekiyor.
The post Dünya Kupası’na Brezilya Halkları’ndan Kırmızı Kart appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Karadeniz’in Lisanslı HES Şirketi: Trabzonspor A.Ş appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Özellikle Karadeniz Bölgesi’nde doğanın, halkın yani tüm yaşamın katili olmasıyla bilinen hidroelektrik santral (HES) projelerinde, artık yeni bir şirket daha var: Trabzonspor A.Ş. Bir “Futbol Şirketi” olan Trabzonspor, daha fazla kar için doğayı katletmeye, yaşamı yok etmeye hazırlanıyor.
Yaşadığımız toprakların hemen hemen her bölgesinde HES’lere karşı kararlı direnişler yaşanırken, Trabzon halkı yeni bir HES şirketiyle daha tanıştı. Bu sefer HES şirketi bölgeye dışardan gelmedi; şirket, halkın yakından tanıdığı, yaklaşık 50 yıldır Karadeniz halkını temsil ettiği imajını taşıyan özünde bir “Futbol Şirketi” olan Trabzonspor A.Ş. çıktı.
Geçtiğimiz Ağustos ayında, Trabzonspor EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) tarafından HES lisansı aldı. Trabzon’un Çaykara ilçesi Uzungöl beldesi sınırları içinde yapılacak Uzungöl -1 Regülatörü ve HES için verilen lisansta, “Bu lisans Bordo – Mavi Elektrik Üretim Ticaret Limited Şirketi’ne Trabzon ilinde kurulacak olan Uzungöl-1 Regülatör ve HES üretim tesisinde 49 yıl süreyle, üretim faaliyeti göstermek üzere 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ve ilgili mevzuat uyarınca Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun 05.07.2012 tarihli ve 3905-7 sayılı kararı ile verilmiştir” ifadeleri yer alıyor.
Trabzonspor internet sitesi aracılığıyla bir açıklama yapan Trabzonspor patronu Sadri Şener; “HES projesi kulübümüzün önüne yeni ve daha büyük ufuklar açacaktır” diyerek yaşamı yok etmeyi, doğayı katletmeyi Trabzonspor için yeni bir ufuk olarak değerlendiriyor. Lisansın alınmasıyla artık projenin ihale aşamasına geldiğini belirten Şener; “Bize gelen tekliflerden yapılan hamlenin ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyoruz” diyerek, halkın Trabzonspor’a tepkisini yok sayıyor. Lisansın alınmasının ardından, başta Trabzonspor A.Ş’nin müşterileri olarak gördüğü destekleyenleri ve taraftarları olmak üzere tüm Karadeniz halkları, Trabzonspor’a tepki gösterdi. Halk, Trabzonspor dahi olsa HES yapan tüm şirketlerle mücadele edeceğini vurguluyor.
The post Karadeniz’in Lisanslı HES Şirketi: Trabzonspor A.Ş appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>