The post İktidar İçin Tehditse Yasaklanır – Didem Deniz Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Geçtiğimiz sayıda OHAL nedeniyle tiyatroda artan baskı, sansür ve yasaklamaları konu etmiştik. Tüm bunlara rağmen vazgeçmeyenlerin sahneleri terk etmediğinin altını çizmiş, “OHAL’de Tiyatroda Direniş Olur” demiştik. Fakat şu anda geldiğimiz noktada sadece oyunların değil; sahnelerin, mekanların, hatta ve hatta tiyatrocuların yasaklandığına tanık oluyoruz.
Rutkay Aziz ve Taner Barlas’ın oynadığı “Adalet Sizsiniz” Antep, Urfa ve Mardin genelinde tamamen yasaklanmıştı. Oyunda; M.Ö. 5. yüzyılda ölüme mahkum edilen Sokrates, dünyanın yuvarlak olduğunu söylediği için müebbet hapse mahkum edilen Galileo, anarşist mücadelenin bir parçası oldukları için 1927’de devletin adaletinin katlettiği iki İtalyan göçmen işçi olan Sacco ve Vanzetti’nin hikayeleri anlatılıyordu.
Genco Erkal’ın sahnelediği “Güneşin Sofrasında: Nazım ile Brecht” tamamen yasaklanmıştı. Oyunda; Nazım ve Brecht’in şiirlerinden hareketle savaş, sömürü, kapatılma, özlem, sürgün, barış arzusu, umut, sevda, adaletli bir dünya isteği dillendiriliyordu.
KHK’lar nedeniyle ihraç edilen öğretmen Duygu Şahlar tarafının sahnelenen “Bi’şey Anlatıcam. Eee? Kurtulduk mu?” oyunu birçok bölgede sahnelenmesine karşın Muğla’nın tüm ilçelerinde yasaklanmıştı. Oyun, bir farenin, yaşadıkları kölelik düzeninin farkında olmayan hamsterlara özgürlüğü tarif ettiği, hatta bizzat deneyimlettiği bir masalı anlatıyordu.
Ve Barış Atay tarafından oynanan “Sadece Diktatör”. Oyun bir “diktatör” hikayesini anlatıyordu. Aslında her diktatörde benzer olan hikayeyi… İktidar basamaklarını tek tek çıkan bir diktatörün etrafındaki insanlarla olan ilişkisini, medyayla olan bağlantılarını, yapılan bir takım kasıtlı ekonomik düzenlemelerin bilinmezlerini paylaşıyordu. Zaman zaman sinirleniyor, zaman zaman da kendisini dinleyenlerle küçük diyaloglara giriyordu diktatör. Fakat hepsi cevabından emin olduğu, verilen cevaba göre nasıl konumlanacağını adı gibi bildiği konulardı. Her seferinde, bir savunma mekanizması gibi kullanmak üzere geliştirdiği üslubuyla karşılık veriyordu. Oyunda diktatörün kim olduğuna, olayın geçtiği yere ve tarihe dair hiçbir bilgi yoktu. Ve belki de meçhul olan bilgilerden en önemlisi diktatörün akıbetiydi. Ayaklanıp diktatörün yanına gelmek üzere yolda olan sinirli bir kalabalık ve bununla tek başına mücadele etmeye çalışacak bir diktatör. Hikaye oldukça tanıdık geliyordu. Oyun, “kamu düzen ve güvenliğini olumsuz etkileyeceği, emniyet ve kamu esenliğini tehlikeye düşürebileceği, toplumsal huzur ve güven ortamını bozabileceği” gerekçelendirmesiyle; Artvin, Kadıköy, Kocaeli, İzmir ve Ankara’da yasaklandı. Oyun Ankara’da süresiz yasaklanırken oyunun yanı sıra Barış Atay’ın panel, söyleşi, sinema, sinevizyon, sergi vb. bütün eylem ve etkinliklerine; kısacası “kendisine” yasak geldi. Ardından Barış Atay’ın twitter hesabı da kapatıldı. Yani devlet sadece oyunun değil, Barış Atay’ın üzerine de bir çizgi çekti.
Şöyle bilelim ki bir oyun yasaklanıyorsa iyidir. Temas ettiği, anlatmak istediği umut dolu veya iktidarların başına bela bir hikayedir. Anlatılanların, anlatanların unutulması, yok olması isteniyordur. Şimdi unutmamak adına 4 oyun ve 4 hikaye paylaştım sizlerle, paylaşmanın yasak olduğunu bile bile.
Didem Deniz Erbak
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır.
The post İktidar İçin Tehditse Yasaklanır – Didem Deniz Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post DÜNYA DÜZDÜR: Bilimin Fırsatçısı Galileo Galilei İddialarını Nasıl İspatladı? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Poppper’ın öğrencilerinden Paul K. Feyarabend çoğulcu bilgi kuramıyla bu okullardan birinin önemli temsilcilerindendir. Metodolojisi bilim ve evrensel bilgi üretimine yoğunlaşır. Bilimin insanın geliştirdiği düşünce biçimlerinden yalnızca biri olduğunu savunur. Bilimin din, ideoloji, astroloji gibi uygulamalardan üstün olduğu savını, akılcı ve deneysel olma iddiasıyla açıklamasını sorgular. Bilimin üstünlüğü inancı, dünyada tahakküm edici, insanları köleleştiren bir niteliktedir Feyarabend’e göre. Başka düşünüş biçimlerini ortadan kaldırarak, kendi tekçi yapısını baskıcı siyasi, ekonomik ve toplumsal iktidarların konumlarını meşrulaştırmaya hizmet ettiğini söyler. Bu yüzden Feyarabend’in modern bilim paradigmasına karşı duruşu bilime ve bilim savunucularına kapsamlı bir eleştiri içerir.
Russel’e göre bilim; gözlem yoluyla, gözleme dayanan düşünce yoluyla evrendeki olguları birbirine bağlayan yasaları bulmaya, böylece gelecekteki olayların önceden bilinmelerini sağlamaya çalışmaktadır. Bu gibi bilim üzerine yapılmış tanımlara bakıldığında neden-sonuç ilişkisi doğrultusunda dünyaya ilişkin olguları birbirine bağlayan genel-geçer yasaları bulma çabası olarak, yani pozitivist bir kuram olarak karşımıza çıkar. Feyarabend’e göre bilim yegane bir bilgi aracı değildir, bilgiyi tekleştiren bir bilim anlayışı Feyarabend tarafından tamamen reddedilir. Bilimin akılcı ve deneysel olma gerekçesiyle yürüttüğü üstünlük durumu yersizdir. Feyarabend’e göre bilim de tüm diğer arayışlar gibi üstünkörü ve temelde irrasyoneldir. Feyarabend Yönteme Hayır’da “Bilim insanlarının bilimi bir zamanlar Roma kilisesinin Hristiyanlığı savunduğu tarzda savunduğunu” söyler. Modern bilimin gelişmesinde katkısı olan iki bilim insanı Galileo Galilei ve Nicolaus Kopernik’in yöntemlerini tartışır. Tartışmanı verimliliği şurada yatar; Galileo ve Kopernik savlarının doğruluğunu dönemin bilimsel gerçekliklerine dayandırmamakla kalmamış, bilinci yanıltmaya gitmişlerdir. Savlarını ispatlamak yerine laf cambazlığı ve doğru önermelerle süslü anlam bulanıklığıyla kendi haklılıklarını göstermeye çalışmışlardır. Dönemin biliminde kendi statülerini bu tarz bir yanıltmacaya borçludurlar. Modern bilimin sırrı da burada yatar zaten.
Yönteme Hayır’dan
…Teleskopla yapılan ilk gökyüzü gözlemleri bulanık, belirsiz, çelişkili, herkesin çıplak gözle gördüğüyle çatışan özellikler taşır. Böylece teleskopum yol açtığı yanılsamalarla gerçekten görünenleri ayırmaya yardımcı olabilecek tek kuram, basit sınamalarla çürütülür.
…Bütün Avrupa’da yankı uyandıran diğer bir toplantı, durumu daha açık kılar. Hemen hemen bir yıl önce, 24-25 Nisan 1610’a Galileo, karşıtı Nagi’nin Bologna’daki evine, bütün fakültelerden gelen yirmi dört profesöre teleskobunu göstermek üzere gider. Harky, Kepler’in aşırı heyecanlı öğrencisi bu durumu şöyle anlatır: “24 ya da 25 Nisan’da gece gündüz hiç uyumadım. Galileo’nun aygıtını bin yolla denedim, aşağıdaki ve yukarıdaki şeyleri gözledim. Yerde harika çalışıyor, gökte aldatıyor insanı, örneğin bazı sabit yıldızlar (örneğin, Spica Virginis yan yüzündeki bir alevden söz ediliyor) çift görünüyor. Üstün insanlardan ve asil doktorlardan tanıklarım var… Tümü de aygıtın yanıldığını söylüyor… Bu Galileo’yu susturdu, 26 sabahı erkenden üzüntülü bir biçimde çıktı gitti… Nagini’ye verdiği harika yemek için teşekkür bile etmeden.” Nagini Kepler’e 26 Mayıs’ta yazıyor: “Hiçbir şey başaramadı, yirmiden fazla okumuş insan vardı, hiçbiri gezegeneri seçik olarak göremedi. Galileo onları saptamakta zorluk çekecek.” Birkaç ay sonra Ruffini’nin imzaladığı mektupta aynı şeyleri yineler, “Ancak keskin görüşlüler bir ölçüde inandılar”. Bunlardan sonra, dört bir yandan Kepler’e olumsuz mektuplar yağmaya başladı; bunun üzerine, Kepler, Galileo’dan tanıklar bulmasını istedi. “Sizden saklamak istemiyorum, birçok İtalyan Prag’a mektup yazarak sizin teleskobunuzla bu yıldızları (Jüpiter’in uyduları) göremediklerini söylediler. Nasıl oluyor da teleskobu kullananlar da dahil o denli çok az kişi olayı yadsıyor, bunu kendi kendime soruyorum. Zaman zaman düşünüyorum da yüzlerce kişinin göremediğini tek bir kişinin görebilmesi bana olanaksız geliyor. Başkalarınızın savınızı doğrulaması çok zaman alacak. Bu sebeple size yalvarıyorum Galileo, bana en kısa zamanda tanıklar bul… Galileo’nun bulduğu tanıklar, Jüpiter’i ya da Mars’ı ya da Ay’ı bile seçmekte güçlük çektiler.
… O çağ teleskobunun birçok yetersizliğine bir de psikolojik zorlukları katarsak, doyurucu raporların kıtlığını iyice anlarız, yeni olayların gerçekliğinin kabulleniş hızına ve her zamanki gibi kamuoyunca onaylanmasına da şaşar kalırız. En iyi gözlemci raporlarının bile y o zamanki koşullar altında gösterilebilecek ölçüde yanlış ya da çelişkili olduğunu düşündüğümüzde gelişme daha şaşırtıcı oluyor…
… Teleskobun başlangıç tarihinin en tuhaf özelliği, Galileo’nun ay resimlerine daha yakın baktığımızda ortaya çıkıyor. Galileo’nun çizimleriyle ayrı evrelerin fotoğraflarına şöyle bir göz atış bile, çizilen özelliklerden hiçbirinin ayın bilinen görüntüsüyle uyuşmadığı konusunda okuru inandırmaya yeter. Buradan kalkarak kolayca “Galileo, büyük bir astronomi gözlemcisi değildi; yoksa kendi çağında gerçekleştirdiği birçok astronomi keşfinin heyecanını ya da eleştiri duygusunu bulandırırdı” denebilir.
…Anlatım biçimi, kurnazca ikna etme tekniği sayesinde, Latince değil de İtalyanca yazdığı, yapıca eski düşüncelere ve onunla ilgili olarak eski öğrenme ölçütlerine karşı olan kişilere seslendiği için Galileo etkinlik kazanır.
…Yeni doğal yorumlar, yeni ve oldukça soyut gözlem dili oluşturur. Ortaya atılıp hemen saklanır, böylelikle kimsenin farkına varmaması sağlanmış olur (Unutturma Yöntemi).
…Değişikliğin yol açtığı zorluklar, zaman zaman olumlu işlevi olan ad hoc hipotezlerle örtbas edilir. Bu hipotezler, kuramlara soluk aldırıcı alanlar açarlar, gelecekteki araştırmaların yönünü belirlerler.
Galileo, modern bilimin “bilimsellik” fırsatçılığından yararlananlardan yalnızca birisidir. Modern bilimse, bu fırsatçıların ellerinde şekillenirken, tek ve evrensel bilgi üreticisi iddiasında siyasi ve ekonomik iktidarların toplumu belirlemesine zemin hazırlar.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.
The post DÜNYA DÜZDÜR: Bilimin Fırsatçısı Galileo Galilei İddialarını Nasıl İspatladı? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>