garanti bankası – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 20 Nov 2013 16:07:07 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Bir İmzayla Sen Vicdanını Onlar Cüzdanlarını Rahatlatıyor https://meydan1.org/2013/11/20/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-bir-imzayla-sen-vicdanini-onlar-cuzdanlarini-rahatlatiyor/ https://meydan1.org/2013/11/20/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-bir-imzayla-sen-vicdanini-onlar-cuzdanlarini-rahatlatiyor/#respond Wed, 20 Nov 2013 16:07:07 +0000 https://test.meydan.org/2013/11/20/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-bir-imzayla-sen-vicdanini-onlar-cuzdanlarini-rahatlatiyor/ Dünyanın en büyük imza kampanyası platformu olan Change.org, yerel ve küresel çapta yaşanan tüm sorunlara çare oluyor! Platformun 196 ülkedeki 40 milyon kullanıcısının başlattığı kampanyalarla birlikte Fransız eyaleti havaya böcek ilacı sıkmayı bıraktı, Kapadokya otel inşaatlarıyla bozulmaktan kurtarıldı, Garanti Bankası engelli dostu ATM’leri kullanıma açtı, Endonezyalı lider göçmen işçiden özür diledi, bisikletliler İzmir’de İZBAN toplu taşıma […]

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Bir İmzayla Sen Vicdanını Onlar Cüzdanlarını Rahatlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Dünyanın en büyük imza kampanyası platformu olan Change.org, yerel ve küresel çapta yaşanan tüm sorunlara çare oluyor! Platformun 196 ülkedeki 40 milyon kullanıcısının başlattığı kampanyalarla birlikte Fransız eyaleti havaya böcek ilacı sıkmayı bıraktı, Kapadokya otel inşaatlarıyla bozulmaktan kurtarıldı, Garanti Bankası engelli dostu ATM’leri kullanıma açtı, Endonezyalı lider göçmen işçiden özür diledi, bisikletliler İzmir’de İZBAN toplu taşıma araçlarına binme hakkını elde etti…

Başka nice sorunlara çözüm bulmak için kurulan Change.org internet sitesi, başlattığı kampanyalarla “toplumların dönüşümü”nü amaçlıyor. Sitenin Türkçe giriş yazısında niyetlenenlerle de bu toplumsal dönüşüm arasında sıkı bir bağ var. Site, dünyayı değiştirmeyi amaçlayan kullanıcılarına şöyle sesleniyor: “Hiç kimsenin çaresiz olmadığı ve değişim gerçekleştirmenin günlük yaşamının parçası olduğu bir dünya için çalışıyoruz. Bu daha başlangıç ve senin de bize katılacağını umuyoruz.”

Değişim

İsminden de anlaşılacağı üzere sitenin felsefesi “değişim”. Change.org, yeryüzündeki tüm problemlere, bu değişim arzusunu taşıyan insanların bir araya gelip imzalar vererek çözüm bulmasını amaçlayan bir platform.

“Önceden insanları bir dava etrafında toplamak fazlasıyla zaman, para ve karmaşık altyapılar gerektiren zorlu bir uğraştı” diyen site giderek küreselleşen iletişim teknolojilerinden feyz almış olacak ki, sanal kampanyalarla yaratılacak değişime odaklanmış. Site, bankaların aidatlarının iptalini isteyen müşterilerden yolsuzluk yapan devlet görevlilerinden hesap sorulmasını isteyenlere kadar birçok farklı kesimden gelecek imzalarla, insanları harekete geçirmeyi, şirketleri ve devletleri “daha hesap sorulabilir ve duyarlı” hale getirmeyi amaçlıyor.

Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar “gelecekten kaygı duyan”ları bu sanal platformda bir araya getiren site, herkesin fikrini açıkça söyleyebileceği bir zemin yaratıyor. Yaşamlarının gerçekliğini dönüştürmek için çabalamayanlara, toplumsal sorunlara dair bir imza vermelerini salık vererek fark yaratmayı amaçlıyor!

Change.org, bütün bu işleri dünyanın dört bir yanından bir araya gelerek dünyayı değiştirmeyi amaç edinmiş kadrosuyla gerçekleştiriyor. Bu az sayıdaki “cesur” insan, belki yanı başınızda, belki de dünyanın diğer ucundaki sorunlara çözüm için çabalarken, yeni “sanal kahraman”lar da dünyayı daha iyi ve yaşanabilir bir yer yapmak için ellerinden geleni ortaya koyuyor.

Peki, “değişim”e bu kadar gönülden inanan bu “cesur” insanlar da nereden çıktı?

Çare Change.org Kadrosu

Her yıl dünyanın en zengin iş adamlarının listesini açıklayan bir dergide Change.org’un mucidi ve CEO’su Ben Rattray’in, “2012 yılı en başarılı iş adamları listesi”nde yer alması, muhtemelen bir “tesadüf” değildi. Fortune dergisi, dünya liderlerini bir kenara bırakıp sosyal sorumluluk sahibi insanları listelemeye başlamamıştı elbette. Rattray’i bu listeye sokan kriter onun “dünyayı değiştirme” hayali değil, kurucusu olduğu Change.org’un 2013 Mayıs ayı içerisinde on sekiz farklı ülkeye yaptığı 15 milyon dolarlık yatırımdı.

Çevreci aktivizm, haciz karşıtı imza, sendika savunusu gibi söylemlerle kampanyalar düzenleyen bu sitenin “ideolojisiz” olduğu öne sürülse de, sitenin adına dikkatlice bakmak gizlenen bu ideolojiyi görmeye yetiyor.

İsmini ABD Başkanı Barrack Obama’nın 2008 seçimlerinden alan site, seçim zamanında üyelerine “yeni yönetimin öncelik vermesi gereken on konu”yu oylamaya sunduğunda ortaya çıkan tablo, Obama’nın istek listesi olmuştu. Ayrıca, sitenin “ideolojisiz olduğu”na bir karşı çıkış da, ABD’de sendikal hakları için greve giden öğretmenlerin derslere girmemesinden şikayetçi olarak eğitimde reform isteyen mücadele karşıtı bir STK olan StudentsFirst ve Stand For Children ile olan ortaklığından geliyor.

STK Görünümlü Şirket: B-Şirket

Sitenin ismindeki “org” uzantısına aldanmayın. “Organization”dan (örgüt) gelen org. uzantısının genellikle kar amacı gütmeyen yardım vakıfları ya da STK’lar tarafından kullanıldığı bilinir. Ancak Change.org’ta kullanılan bu uzantı, sosyal sorumluluklu bir internet sitesinden öte, şeffaflığı engelleyen multi milyon dolarlık bir şirketi gizlemekte kullanılıyor. Yani bu sosyal sorumluluk görünümü, sitenin karına kar katmasına zemin sağlıyor. Kampanyalarla toplanan imzalı dilekçelerin ilgili vakıf ve STK’lara satılması da zaten bu “şirket”in işleyişini açıkça gösteriyor.

Standford’lu sınıf arkadaşları Ben Rattray ve Mark Dimas tarafından kurulan sitenin amaçları, “belli duyarlılıklar üzerinden bir araya gelen kullanıcıların kar amacı gütmeyen sosyal ağ platformlarıyla, sosyal değişime odaklanmak” olduğu öne sürülse de Change.org’un site üzerinden gerçekleştirdiği alış veriş, STK görünümlü şirketi açığa çıkartıyor.

İlk kez 2010 yılında ABD’de gündeme gelen, Benefit Corporations(B-Corps) yani B-Şirketler, kar hırsıyla çalışan şirketlerin aksine “toplumsal fayda” için çalışılması gerektiğini vurguluyor. Şeffaflık ve hesap verilebilirliğin esas alındığı, kamu yararı için sosyal vicdanı ilke edinerek faaliyet yürüttüklerini söyleyen B-Şirketler, fikirlerin eyleme dönüştürülmesi konusunda da hayli istekli.

Bir B-Şirketi olduğu söylenen Change.org’un faaliyetleri ise tam bu noktada dikkat çekiyor.2010 yılından bu yana kullandığı imza modeliyle çalışan Change.org, The Bay Citizen’in raporuna göre 2011 yılından itibaren bu yolla kazanç sağlamaya başlıyor ve ilk kez “kar amacı gütmeyen” pozisyonundan çıkıyor.

Şirket, sosyal değişimle ilgili politikalarını, STK’ların adalet ve eşitlik için toplum yararına düzenlediği her kampanyayı sahiplenebileceğini söylerken, esas olarak STK’ların sponsorluğundan bahsediyor. Kendi kampanyalarını Change.org’ta yayımlatarak hedef kitlelerini büyütmeyi amaçlayan grupların bu sanal platform şirketine sundukları teklifler, ABD İletişim İşçileri Sendikası’nın yaptığı gibi kimi zaman 280.000 dolara kadar çıkıyor.

İklim değişikliği, evsizler, göçmenler, gay hakları gibi birçok sosyal konuya ilişkin kampanya düzenleyen Change.org aynı zamanda kampanyalarına imza atan kullanıcıların ve üyelerin kişisel bilgilerini ve mail adreslerini ilgili kurum, vakıf ve STK’lara satarak da bütçesini büyütüyor. Change.org’a attığınız bir imza sonrasında mail adresiniz konuyla ilgilenen benzer kuruluşlara satılıyor. Netroots Vakfı’nın açıklamasına göre satılan mail başına belirlenen bu fiyat, 1.75 dolar.

2012 Ekim ayında Huffington Post, sitenin ortaklık sözleşmelerinde değişikliğe gittiğini duyurdu ve artık Change.org’u hazırlayanların kişisel olarak karşı olduğu reklamları bile alacağını açıkladı.

 

Change.org: Clicktivizm mi, Slacktivizm mi?

Clicktivizm, sosyal medyayı kullanarak eylemler düzenleyen aktivistler için kullanılır. Bu eylemlerin başarısı kampanyalar için kaç “click” aldıklarıyla ölçülür. Slacktivizmden farklı olarak burada düzenlenen kampanyalar, sadece internet üzerinde kalmaz, gerçek hayatta da eyleme dönüşür. Tabi clicktivizm, slacktivizmin internet üzerinden düzenlediği kampanyalar için de kullanılır. İmza kampanyaları düzenlemek ya da politikacılara-şirket CEO’larına mail göndermek bunlar arasında sayılabilir. Clicktivizme en büyük eleştiri, sokak eylemlerini sanal ortamdaki imza kampanyalarına dönüştürmesi konusundadır.

Slacktivizm ise; slacker ve activizm kelimelerinin birleşiminden oluşturulan bir kavramdır. Slacker’ın Türkçe karşılığı, tembeldir. Kelime, herhangi bir sosyal olayı destekleyerek iyi hisseden, pratikte fazla bir şey yapmadan bu az çabasından hoşnut olmasını niteler. Slacktivizm kavramı ise, sosyal ağlarda yayınlanan mesajları kopyalayıp yapıştırarak, kişisel bilgilerine yazarak ya da profil resmini değiştirerek, sanal ortamda gündeme dair bir söz üretme anlamına gelir.

Sosyal medyanın, genç gruplar arasında yaygın olarak kullanımıyla yaygınlaşan bu kavram ilk kez 1995’te Cornerstone Festivali’nde, gençlerin topluma etki edebileceği protesto dışı eylemler için kullanıldı. Örneğin bir protestoya katılmak yerine, ağaç dikmek gibi… Burada kullanılan anlamı olumluydu. Ancak 2001’de Newsday’deki bir makalesinde Monthy Phan, kelimeyi şimdiki olumsuz anlamında kullandı ve slacktivizm, kişilerin reel siyasi alanlardan uzaklaşarak sanal ortamda muhalefet yapmaya sıkışmasını tanımlamakta kullanılmaya başlandı.

Change.org ve benzeri sosyal ağlardan örgütlenen sanala hapsedilen muhalefetin birer yansımasına dönüşürken, benzer sosyal ağlar da bu karşılaştırma ekseninde değerlendirilmektedir. Kişilerin var olan adaletsizliklere karşı mücadele etmektense klavye aktivizmine hapsolmasına sebep olan Change.org’un aldığı en büyük eleştirilerden biri de, slacktivizme ilişkindir.

Toplumsal Muhalefeti “Vicdan” Diyerek Pazarlayanlara Karşı Direnişin Gerçekliği

Change.org ve benzeri sosyal ağlar (MoveOn, İmza.la gibi) şimdiden yayılmaya başladı bile. İnternetin mantığından faydalanılarak örgütlenen bu ağlarla sosyal vicdan sahibi ve sorumluluğu yüksek bir sanallık yaratılıyor. Kamuoyunun vicdanı ise, bu sanallığa hapsedilmeye çalışılıyor.

Toplumsal muhalefet gerçeklikten uzaklaştırılıp sanala hapsedilmek istenirken; “şeffaflık”, “kamu yararı”, “sosyal görev” denilerek kendini var eden STK’lar ise birer şirkete dönüşüyor. Kişisel bilgilerden toplum vicdanına kadar her şeyi pazarlayan bu şirketler, muhalefeti de kendi söylemlerini kullanarak sindirmek istiyor.

İnsanların uğruna yaşamını yitirdiği, devlet terörüne-polis şiddetine-kapitalist sömürüye karşı girişilmiş bir mücadelede ortaya çıkan “Bu daha başlangıç” sloganını bile pazarlanacak bir metaya dönüştüren bu ve benzeri sosyal ağlara karşı esas alınması gereken, “iyi hissedilecek” kampanyalar düzenleyen şirketler değil, sokaklarda örgütlenen mücadelenin kendisidir.

 Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 14. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Bir İmzayla Sen Vicdanını Onlar Cüzdanlarını Rahatlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/11/20/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-bir-imzayla-sen-vicdanini-onlar-cuzdanlarini-rahatlatiyor/feed/ 0
Garanti Bankası’nın Sorumluluklu Yüzü: Toplum Gönüllüleri Vakfı https://meydan1.org/2012/11/21/garanti-bankasinin-sorumluluklu-yuzu-toplum-gonulluleri-vakfi/ https://meydan1.org/2012/11/21/garanti-bankasinin-sorumluluklu-yuzu-toplum-gonulluleri-vakfi/#respond Wed, 21 Nov 2012 13:39:57 +0000 https://test.meydan.org/2012/11/21/garanti-bankasinin-sorumluluklu-yuzu-toplum-gonulluleri-vakfi/ Şirketlerin bugüne kadar daha fazla kar elde etmek için yaptığı onca sömürü, katliam ortadayken nasıl oluyor da patronlar; farklılıklara, insan haklarına saygı duymayı amaçlayan “sosyal sorumluluk projeleri”ne milyarlar yatırıyorlar? “Gençsiniz… Gönüllüsünüz… Sadece durup olanlara bakmak değil, inisiyatif almak, bir şeyleri değiştirmek istiyorsunuz… Kendinize ve çevrenizdekilere güvenmeyi ve güven vermeyi biliyorsunuz… Toplum Gönüllüsü olmak mı istiyorsunuz?” […]

The post Garanti Bankası’nın Sorumluluklu Yüzü: Toplum Gönüllüleri Vakfı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Şirketlerin bugüne kadar daha fazla kar elde etmek için yaptığı onca sömürü, katliam ortadayken nasıl oluyor da patronlar; farklılıklara, insan haklarına saygı duymayı amaçlayan “sosyal sorumluluk projeleri”ne milyarlar yatırıyorlar?

“Gençsiniz… Gönüllüsünüz… Sadece durup olanlara bakmak değil, inisiyatif almak, bir şeyleri değiştirmek istiyorsunuz… Kendinize ve çevrenizdekilere güvenmeyi ve güven vermeyi biliyorsunuz… Toplum Gönüllüsü olmak mı istiyorsunuz?” Bu cümlelerin olduğu bildirileri özellikle gençlerin birçoğu okumuştur. Ya da TOG yazılı tişörtlü gönüllülerden sosyal duyarlılıklarımızı okşayan buna benzer cümleler duymuşuzdur. Televizyonlarda kamu spotu vari reklamlarını izlemişizdir. Peki bu “ayaklı kamu spotu” toplum kuruluşunun amacı nedir? Toplum Gönüllüleri Vakfı hangi şirketin iz düşümüdür? Oluşturmaya çalıştığı “sosyal sorumlulukla” neyi hedeflemektedir? Bu soruların cevabı vakfın sponsoru olan ya da ortak projeler geliştirdiği şirket ve kurumlarda gizlidir.

Şirketlerin Yeni Dönem Etiği; Sosyal Sorumluluk

Sosyal sorumluluk özellikle son dönemde şirketlerin kullandığı yeni bir reklam modeli. Bu model sayesinde şirketler, yaşamın her alanındaki sömürülerini sürdürürken; çevreye, tüketiciye, çalışanlarına, toplumlara ve kamusal alana ilişkin kaygılar da güttüğü izlenimi vermektedirler. Bu sözde kaygı ile yapılanlar, şirketlerin sömürülerini gizlemek için iyi bir kamuflaj olanağı sağlar. Yani bir şirketin yaptığı sömürüler, bu sosyal kaygıların geri planında bırakılarak meşrulaştırılır.

Çevre sorunları, artan nüfus gibi tüm insanlığın sorunları olarak görülen problemlere karşı, “gelecek nesillere bırakılacak yaşanabilir bir dünya için hükümetler, yerel yönetimler ve halkın el ele vererek gerçekleştireceği” çalışmalarda, şirketler bu projelere STK görünümleriyle katılıp paydaşların arasından halk temsilcisi olarak devletlerle pazarlığa otururlar. Bahsi geçen problemlerin belirlenmesinden, bu problemlerin çözüm aşamasına, hem devlet hem de STK aracılığıyla şirket eliyle adaletsizlik yaratan uygulamalara ahlaki ve yasal bir kılıf uydurulur.
Bu yeni modelin, son dönemlerde sıklıkla gözümüze çarpmasının nedeni ise bu coğrafyada şimdilerde uygulamaya geçmesidir. Bu şekilde bireylerin varolan adaletsizliklere karşı olası tepkilerini ortaya koyarak bir çeşit sanal muhalif hareket yaratılmış oluyor. Mücadeleler arasına bir truva atı gibi sızan STK’lar, mücadeleleri manipüle edip etkisizleştirmeye, yapılan reformlar aracılığıyla sisteme entegre etmeye çalışırlar.

Toplum Gönüllüleri Vakfı da bahsi geçen STK’lar arasında son dönemde en popüler olanlardan. 2002 yılında kurulan vakıf, o günden bugüne “taşıdığı sosyal sorumluluk” bilinciyle hareket ediyor. Gençlerin, özellikle de üniversite öğrencisi gençlerin “kişisel gelişimlerine katkıda bulunarak” toplumsal arenada “sosyal sorumluluk” duygusunun artırılmasını hedeflediğini söylüyor. Her yıl 101’i aşkın üniversite kulübü dâhilinde, yaklaşık 36.000 genci 844’ü aşkın proje ve etkinle vakfın amaçlarına “gönüllü” bir şekilde hizmet ettiriyor. Bu amaçlar doğrultusunda çeşitli eğitim programları gerçekleştiriyor, özellikle ekonomik durumu kötü olan gençlere verdiği burslar sayesinde “genç gönüllüler” yaratıyor. Böylelikle oluşturmaya çalıştığı “toplum gönüllüleri ağı”nı her geçen gün daha da genişletiyor.

Çalışmalarını “farklılıklara saygı, şeffaflık ve hesap verilebilirlik, yerel katılım, ekip çalışması, yaşam boyu eğitim ve girişimcilik” sözde demokrasi ilkeleri doğrultusunda gerçekleştiren ve böylelikle “daha demokratik bir toplumun devamına katkıda bulunmayı amaçlayan vakfın” çalışma alanları, örgütlenme yöntemleri, işbirliği yaptığı şirketler, toplumsal arenada üstlendiği misyonun arka planı ve “sosyal sorumluluklu” bu vakfın asıl amacı bir hayli dikkat çekiyor. Vakıf, yardım yapan kapitalistleri tüm yayın organlarında görünür kılarak, bu kapitalistlerin topluma “sosyal sorumluluklu” insanlar gibi nüfuz etmesine olanak sağlıyor.

Sosyal Sorumluluğa Destek, Şirketlere Yatırım

Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın ana sponsorluğunu Garanti Bankası yapıyor. Vakfın, öğrenci bursları üzerinden faaliyet alanını ve gönüllü sayısını arttırdığı bilinen bir gerçek. Bu burslara yönelik fonları sağlayan destekçiler arasında; Akbank, Deniz Bank, Finans Bank, Yapı Kredi gibi bankalar; Borusan Holding, Karadeniz Holding gibi holding kuruluşları, Ülker, Migros, Turkcell gibi şirketler de yer alıyor. TOG’un faaliyetlerinden dolayı, düzenli olarak her ay AB Danışmanlık ve Yatırım Hizmetleri, KVK, İpragaz, Nurteks ve MUDO gibi şirketler bağışta bulunuyor. Vakıf bünyesinde oluşturulan ve uygulanan bir projeyi  uzun süredir destekleyen kurumlar arasında; Sabancı Vakfı, Charles Stewart Mott Vakfı, Turkish Philanthropy Vakfı da yer alıyor.

Toplumsal sorunları ilaçla yatıştırmaya çalışan, tüm zararlarına rağmen üretimi ve tüketimi serbestçe devam eden psikiyatrik ilaçları üreten Pfizer, yan etkilerini gizlediği ilaçlarını piyasaya süren Bayer, kot taşlama atölyelerinde onlarca işçinin silikozis hastalığı ile ölmesine, yüzlercesinin yatağa mahkûm olmasına yol açan Mavi Jeans, Ruanda soykırımına neden olan Belçika Krallığı ve birçok hidroelektrik santralle vadilerde yaşamı yok eden Doğuş Holding’in bankası Garanti ve saymakla tükenmeyen onca şirket de TOG destekçileri arasında. Bütün bu destekçiler dışında, TOG’a her yıl binlerce bireysel destekçi de bağışta bulunuyor.

Türkiye’de sosyal sorumluluk projelerinin ulaştığı boyut resmi olarak bilinmese de tahminler 750 milyon ile 1 milyar dolar civarında olduğu yönünde.

Toplum Gönüllüleri Neye Gönüllü?

2002’nin Aralık ayında üniversitelileri ve “yetişkin”leri Boğaziçi Üniversite’sinde bir araya getirerek fikir alışverişi yapan vakıf aynı ay içerisinde resmen kuruldu ve Garanti Bankası’nın ana sponsorluğunda çalışmalarına başladı. Kurulduğu günden bu güne, bireysel bağışlardan, kurumsal sponsorluklardan, yurt iç ve yurt dışı fon sağlayıcı kuruluşlardan, AB hibelerinden ve büyükelçilik fonlarından yararlanan vakıf hem yerel hem de küresel alanda birçok “sosyal sorumluluklu çalışmalar” gerçekleştirdi. Temmuz ayından bu yana sürdürdüğü Genç Bank projesi ise Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın aslından neyden “sorumlu” olduğunu göstermede açıklayıcı örneklerden biri oluyor.

İlk defa 1999 yılında Kuzey İrlanda’da uygulanan benzer bir modelden alınan ilhamla başlatılan Genç Bank projesiyle genç bireylerin yaşadıkları çevrede (mahalle, ilçe, köy) yerel katılımlarını artırmak amaçlanıyor. Proje dâhilinde kısaca eğitim alan 5-7 kişilik genç grup, çevrelerindeki gençlerin fikirlerini ya da yeni deyişle projelerini maddi ve manevi olarak destekliyor. Bu destek onları proje yazmaya teşvik etmek, çevrelerine etki etmelerini sağlamak, yerel yönetim ve yerelin ileri gelenleri ile işbirliği yapmalarını sağlamak, sanatsal ve sosyal katılımlarını ve becerilerini geliştirmek için “küçük maddi” destekler ve “eğitim” gibi “manevi” destekleri kapsıyor.

Vakıf, 2012 Temmuz’unda başlatılan ve 2013 Temmuz’unda sonlanacak olan Genç Bank projesinin amacını “Yerelde gençlerin katılımı için bir model yaratırken, geleneksel hayırseverlik anlayışının değiştirilmesi” olarak belirtirken, detaylar öğrenildikçe bu “sosyal sorumluluklu genç girişimciler projesi”ne dair şüpheler de artıyor. 250.000 TL’nin hibe edildiği, Sabancı Vakfı ve Charles Stewart Mott Vakfı tarafından da desteklenmekte olan bu projenin gerçekte amaçladığı ne olabilir? Genç Bank dâhilinde çalışmakta olan “genç gönüllüler”in yaptığı çalışma, vakıf ana sponsoru olan Garanti Bankası için ucuz yollu bir deneyim edinme çalışması mıdır yoksa projenin gerçekleştirildiği pilot alanlardaki sosyo-ekonomik yapıya ilişkin bir verileme sistemi çalışması mıdır? Sermaye STK’sı olan WWF ile işbirliği yaparak 21. yüzyılın etik kodu “yeşil” politikaya vurgu yaparken ironik bir şekilde Hasankeyf’i yok edecek Ilısu Barajı’na da finansal destek sağlayan Garanti Bankası’nın Genç Bank çalışmasına verdiği “destek” de iyi bir şirket stratejisidir.

Etik mi yoksa sürdürülebilirlik mi?

Toplum Gönüllüleri Vakfı, yürüttüğü projelerde şiddete, etnik ayrımcılığa karşı durmayı, farklılıklara, insan haklarına saygı duymayı amaçlıyor. Peki, şirketlerin bugüne kadar daha fazla kar elde etmek için yaptığı onca sömürü, katliam ortadayken nasıl oluyor da patronlar böylesi “sosyal sorumluluk projeleri”ne milyarlar yatırıyorlar?

1960 sonrasında Avrupa’da birçok şirket, açığa çıkardıkları muazzam zararlara karşı muhakkak bir toplumsal direncin geleceğini öngörerek kendi politikalarına karşıymış gibi görünen “kendi muhaliflerini” yarattılar. Şirketler, yarattıkları bu Sivil Toplum Kuruluşları(STK) ile sistemin aksaklıklarını “uygun eylemlerle” protesto ederek kendi işleyişlerindeki çatlakları sıvama fırsatı buldular. Adeta bir Truva atı işlevi gören bu STK’lar sadece olası muhalefetleri biçimlendirme ve sindirme işlevini değil, aynı zamanda bu “merhametli” şirketlerin meşruluk ve masumiyet sertifikası görevini de üstlendi.

Bugün, başta Birleşmiş Milletler (BM) olmak üzere Avrupa Birliği (AB), Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar tarafından yayımlanan bildirilerde (OECD Guidelines, EU Principles Brussels, UN Global Compact) sık sık sosyal sorumluluğun öneminden bahsediliyor. Ancak firmaların gerçekleştirdiği sosyal sorumluluk projelerine yönelik “şirketler kepçeyle aldıklarını kaşıkla veriyor” ya da “günah çıkarıyorlar” eleştirileri de mevcut. Sosyal sorumluluk projelerinin topluma sağlayacağı faydadan öte hayata geçirilirken markaya neler kazandıracağı, satışları ne kadar artıracağı da hesaplananlar arasında.

 

Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın algısı “farklılıklarımızla birarada, kendi aramızda mutlu, biraradalığımızla huzurlu, çevreye karşı sorumlu” diye özetlenebilecek sığ bir duyarlılıkla sınırlıdır. Tog üyeleri dış dünyaya üzüntüyle bakmakla yetinmeyip neşeli karşı çıkışlarla olan bitene sessiz kalmamaya çalışmaktadır. “Çember şeklinde dizilerek yalnızca görüntüde demokratikleştirilmiş” toplantılar, çalışmalarda kullanılan araç ve yöntemler bu vakfın gönüllülerinin TACSO (Avrupa Birliği tarafından finanse edilen “Sivil Toplum Kuruluşları İçin Teknik Destek”) tarafından “profesyonel” destek aldığını açıkça ortaya koymaktadır.

Yoğunlukla üniversite öğrencilerinden oluşan bu toplulukta tüm çalışmalar elişi dersi havasında geçerken, yapılanlar “bütün dünya buna inansa, birlik olsak” tadında bir hobi çalışmasını andırmaktadır.

Yapılan her etkinklikle birlikte daha fazla sosyalleşilirken yapılan etkinliklerin gerçek hayata yansıması dijital fotoğraf makineleriyle çekilen fotoğrafların facebookta paylaşılmasından daha öteye toplumsallaşamamaktadır. Zira bu etkinliklerin asıl amacının dünyadaki adaletsizliklere çare olmak için toplumsallaşmaktan ziyade, şirketlerin duyarlılıklarını gösterecekleri bu etkinliklere akıtılan fonların ne denli işe yaradığını belgeleyen fotoğrafları çekmek olduğu da ortadadır.

Çamaşır iplerine mandalla asılan kağıtlara pastel boyalarla yazılmış ve post-itlerle yapıştırılmış “doğa candır”, “sen de bir adım at”, “çevremizi yeşile boyayalım” sloganlarıyla kendilerince işin bir ucundan tutarak toplumsal dönüşümde çok önemli ilerlemeler kaydediyorlar. Oysa bütün bunların bir ilüzyon olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok. Çünkü yaptıkları herhangi bir projede insanlar neye gönüllü olduklarının farkında bile değillerdir. Vakit iyi geçerken toplumla ne denli özdeşleşmek akla gelmemektedir. Belki de CNBC-E dizilerinde Amerikan gençlik sinemasındaki kolej partilerindekilere çok benzeyen ortamlarda fonda bir duyarlılık, çekilen fotoğraflara “derinlikli” imajlar katarak nispeten daha anlamlı bir poz oluşturacaktır.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 5. sayısında yayımlanmıştır.

 

The post Garanti Bankası’nın Sorumluluklu Yüzü: Toplum Gönüllüleri Vakfı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/11/21/garanti-bankasinin-sorumluluklu-yuzu-toplum-gonulluleri-vakfi/feed/ 0