The post Gazi Katliamı ve İsyanı 23. Yılında appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>12 Mart akşamı İstanbul Gazi Mahallesi’nde, İsmet Paşa Caddesi üzerindeki bir kahvehaneye silahla ateş açılması sonucu 67 yaşındaki Alevi dedesi Halil Kaya yaşamını yitirmişti. Olay sonrası Gazi Karakolu’na yürüyen halkın ve devrimcilerin üzerine ise kolluk güçler tarafından ateş açılmıştı. Halil Kaya’nın katillerinin ise gasp ettikleri bir taksiyle mahalleden kaçtıkları, taksi şoförünü de katlederek bagaja kilitledikleri ortaya çıkmıştı.
13 Mart günü İstanbul’un çeşitli bölgelerinden Gazi Mahallesi’ne gelen on binlerce kişi katliama karşı Gazi halkıyla dayanışma gösterdi ve mahalleyi kolluk güçlerinin saldırılarına karşı barikatlarla donattı. Aynı gün Gazi Mahallesi’nde, valilik tarafından ilan edilen sokağa çıkma yasağı devrimcilerin gösterdiği direniş nedeniyle fiilen hayata geçirilemezken, Gazi’deki isyan, 14 Mart günü Ankara-Kızılay’a sıçradı. Kızılay Meydanı’nda toplanan yaklaşık 15 bin kişiye yapılan polis saldırısında 30’u aşkın kişi yaralandı. 15 Mart günü ise, isyanın sıçrama noktası İstanbul Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi oldu. Buradaki polis saldırılarında da 5 kişi yaşamını yitirdi ve mahallede sokağa çıkma yasağı ilan edildi. 16 Mart gününe dek süren çatışmalar ve devlet saldırılarında 22 kişi kolluk güçlerinin açtığı ateşle yaşamını yitirdi.
Gazi Katliamı sonrası dönemin İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu’nun, İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir’in, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın ve İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’nin istifaları istendi. İstifaları istenen bu devlet görevlilerinden Kozakçıoğlu ve Menzir, bir sonraki dönemde, iktidar partisi DYP’den milletvekili olarak, devlet tarafından “dokunulmazlık zırhına” büründürüldü. Katil polisler hakkında açılan davalarda ise göstermelik cezalar verildi.
Yıllar sonra açılan “Ergenekon” adı altındaki, devletin farklı kliklerinin hesaplaşma davasında ise Gazi Katliamı tekrar gündeme geldi. Burada verilen ifadelerde, kahvehane tarama provokasyonunun emrinin kontrgerilla şefi, emekli tuğgeneral Veli Küçük tarafından verildiği ortaya çıktı. Veli Küçük ilerleyen yıllarda, şu andaki iktidar partisi AKP-Cemaat ortaklığının sona erdiği 17-25 Aralık 2013 sonrası, “milli ordumuza kumpas kuruldu” denilerek serbest bırakılan Kemalist-Ulusalcı asker ve siyasetçiler arasında yer aldı. Provokasyonu gerçekleştiren ekipte bulunan Osman Yıldırım ve Osman Gürbüz adlı devlet tetikçilerinin ise “Yeşil” kod adlı JİTEM’ci katil Mahmut Yıldırım ile ilişkileri belirlendi.
The post Gazi Katliamı ve İsyanı 23. Yılında appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gazi Katliamı’nın 23. Yılında Anmalar Gerçekleştirilecek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>12-13 Mart 1995 tarihlerinde Gazi Mahallesi’nde 22 kişinin devlet tarafından katledilişinin üzerinden 23 yıl geçti.
Gazi Mahallesi’nde Ne Olmuştu ?
12 Mart 1995 tarihinde, Gazi Mahallesi’nde 4 kahvehane tarandı. 67 yaşındaki Alevi dedesi Halil Kaya yaşamını yitirdi. Olayın duyulması üzerine; Alevilerin çoğunlukta olduğu binlerce kişi, meselenin var olan bir Sünni- Alevi çatışmasından ziyade devlet provokasyonu olduğunun farkındalığıyla ve “Düşman camide değil, karakolda.” şiarıyla, Gazi Polis Karakolu’na doğru yürüyüşe geçti. Karakolda bulunan polisler tarafından, kalabalığın üzerine ateş açıldı ve bir kişi daha yaşamını yitirdi. Ertesi gün, İstanbul’un çeşitli semtlerinden Aleviler ve devrimciler Gazi Mahallesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Kolluk kuvvetleri doğrudan hedef gözeterek kalabalıkların üzerine ateş açtı. İlerleyen günlerde, devlet; mahallede sokağa çıkma yasağı ilan etti. Fakat bu, gösterilen direniş sayesinde fiilen hayata geçirilemedi. 15 Mart günü direniş ve beraberinde devlet şiddeti, Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’ne sıçradı. Burada da kolluk kuvvetlerinin insanların üzerine ateş açması sonucu, 5 kişi yaşamını yitirdi. Gazi Mahallesi’ndeki olayların yatıştığı 16 Mart günü, 17 kişinin yaşamını yitirdiği öğrenildi. Daha önce OHAL valiliği de yapan Hayri Kozakçıoğlu, katliam sırasında İstanbul valisi idi.
PİRHA’ya konuşan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Sultangazi Şubesi Gazi Şehitleri Cemevi Başkanı Göksel Fidan, şunları söyledi.
“12 Mart 1995’de katledilen canlarımızın esasına baktığımızda bir sistemin baskı ve zorbayla sömürü düzenini yönetmesi meselesinden hareketle canlarımızı yitirdik. Bugünde aynı şeyleri yaşıyoruz. Yani o günden bugüne katillerin cezalandırılmamasıdan hareketle adalet talebimiz en öndedir. Yani yine biz adalet isteyerek, hesap sormak bilinciyle bu faaliyetlerde yerlerimizi alıyoruz. Ailelerimizde bu şekilde düşünüyor. Ailelerimizin ortak kararı adalet özleminin gerçekleştirilmesidir. Bizim derdimiz, doğalında adaleti tecelli edecek şekilde bir mücadele hattını geliştirmek, bütün aykırılıklara rağmen bu zulme uğrayan etnik kimliği ve inanç kümesi ne olursa olsun tüm halkımızın bir araya gelip hesap sorma bilincini geliştirmek anlamındaki faaliyetleridir.
Bu da bizim çağrımızdır; kimsenin etnik kimliği ve inanç kümesi değil insan olması önemlidir. Yani burada insanlarımız, ailelerimiz, 23 yıldır alet bekliyor. Adalet var mı şu anda? Yok. İki dudağın arasında. Bugün geldiğimiz koşullar 1995’den çok daha farklı. Birçok ilimizde evlerin, ilçelerin, illerin darmadağın edilmesi, insanların katledilmesini göz önüne aldığın zaman 95’teki katliam bunun bir provasını andırır asasında. O daha geliştirilmiş sistem tarafından zorbalıkla bu ülkeyi yönetememe krizden hareketle zorbalıkla yönetebilecekleri bir anlayışı halka kabul ettirmeye çalışıyorlar. Ama Anadolu halkı bunu kabul etmez.
Bugünkü suskunluğu yarının daha güçlü çıkışlarına sebep olacak. Çünkü Anadolu ihtilalleri bizim önümüzde duruyor. Geçmişte de Anadolu ihtilallerinde insanların zalimin zulmü altında ezildikleri günlerden bu güne nasıl direnmişlerse bizim de Alevi halkı olarak da ulularımızın, Pirlerimizin, önderlerimizin önümüze koyduğu bir Anadolu ihtilalleri gerçekliği var. Baba İhsakların, Baba İlyasların, Şeyh Bedrettinlerin, Hubyarların, Pir Sultan Abdal’ın Seyit Rıza’nın sayamayacağımız kadar değerlerimizin kendi süreçlerinde yaptıkları neyse zalimin zulmüne karşı duruşları neyse bizimde duracağımız nokta burasıdır. Bu anlamda da devam edeceğiz.”
PİRHA’nın hazırladığı Röportaj Videosu:
12 MART GAZİ ANMA PROGRAMI
-11 Mart 2018 Pazar:
– 09.00’da Eski Karakol’da toplanıp, Alibeyköy ve Okmeydanı Mezarlığı’ndaki şehitlerimizin anmasına katılım
-18.00’de Panel (Gazi Cemevi Konferans Salonu)
-12 Mart Pazartesi
– 11.00 Gazi Cemevi’nde toplanma ve eski Karakol’a yürüyüş
-12.00 Eski postane önünde basın açıklaması yapılması ve karanfil bırakılması
-12.30 Gazi Mezarlığı’na yürüyüş
-14.00 Gazi Mezarlığı’nda basın açıklaması ve anma
– 15.00 Gazi Şehitleri Cemevi’nde yemek
– 15 MART ÜMRANİYE ANMA PROGRAMI
15 Mart Perşembe
-12.00 PSAKD Ataşehir Cemevi’nde toplanıp, şehitlerin mezar anmasına katılım
-15.00 PSAKD Ataşehir Cemevi’nde toplanma, yürüyüş ve basın açıklaması
-16.30 PSAKD Ataşehir Cemevi’nde yemek
The post Gazi Katliamı’nın 23. Yılında Anmalar Gerçekleştirilecek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Devletin Katliam Alevilerin İSYAN Geleneği VAR “- Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Güvenlik Birimlerinin “Gezi Analizi”, Fişlemenin Kanıtı
“Gezi Analizi” raporunda, 28 Mayıs’ta başlayıp Eylül’ün ilk haftasına kadar süren bu sürede gerçekleştirilen Gezi Parkı eylemlerin değerlendirmesinin ortaya konulduğu belirtildi. Raporun diliyle “Gezi Parkı olayları çerçevesinde”, 80 kentte (Bayburt hariç) 5 bin 532 eylem ya da etkinlik gerçekleştirildi. Eylemlere yaklaşık 3 milyon 600 bin kişi katıldı. 5 bin 513 kişi gözaltına alınarak soruşturma kapsamına alındı. Soruşturmalarda 189 kişi tutuklandı. 1 polis öldü, 697 polis yaralandı. 4 bin 329 direnişçi yaralandı, 5 direnişçi katledildi. Analizde tabi ki, Lice’de kalekol yapımına direnirken askerlerin açtığı ateş sonucu katledilen Medeni Yıldırım yok. Gözaltına alınanlar üzerinden hazırlanan raporda; kadın-erkek yüzdeleri, eğitim düzeyleri, ekonomik göstergeleriyle ilgili veriler de mevcut.
Analizin en dikkat çekici bölümü ise şöyle:
“Yine şüphelilerin yüzde 78’si Alevi kökenli olup bazı sendikalar/sivil toplum örgütleri, taraftar grupları içinde yer alanlar, ulusalcı, laik kesimler. Yüzde 12’si siyasi partilerle ilişkili, yüzde 6’sı marjinal sol oluşumlar içinde, yüzde 4’ü ise terör örgütleri ve yasal uzantıları içinde yer alıyor.”
Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yapmış olduğu bu analiz, yıllardır “asılsız iddia” olduğunu ileri sürdüğü fişleme uygulamasına aleni kanıt niteliğinde. Alevileri görmezden gelen, hiçbir alanda tanımayan, fırsat buldukça da katleden devletin polisi, kimlerin Alevi olduğunun bilgisine sahip olduğunu ağzından kaçırarak açık verdi bir nevi.
Taksim Direnişi; Öfkenin, Sabrı Aşıp Sokaklara Taşması
Aslında evet, “Gezi protestoları, bir Alevi ayaklanmasıdır.” Taksim Direnişi, birbirinden farklı sınıfsal, etnik, inanç grupları ve toplumun çeşitli ezilen katmanlarını eylemde bir araya getirdi. Temmuz 2013 tarihli Meydan Gazetesi’nde Emrah Tekin’in “Gezi Parkı Direnişi, Sadece Gezi Parkı Direnişi Değildir!” başlıklı yazıda yazdığı gibi; Sünni-İslam merkezli yaklaşıma, kadın bedenine ve yaşamına müdahaleye, sınavlarla yaratılan rekabete ve adaletsizliğe, taşeronlaşmaya ve kapitalist sömürüye, kentsel dönüşüm bahanesiyle soylulaştırmaya ve yıkımlara, LGBTİ bireylere yönelik polis şiddetine ve linç girişimlerine, daha birçok baskı ve yasaklamaya karşı duyulan öfkenin, sabrı aşıp sokaklara taşmasıdır Taksim Direnişi. Dolayısıyla; evet, Gezi protestoları, bir Alevi isyanıdır. Aynı zamanda; bir kadın, bir trans, bir işçi, bir öğrenci, bir yaşam savunucusu, bir devrimci isyanıdır…
Alevilerin İsyan, Devletin Katliam Geleneği
Sünni-İslam algısındaki devletler, tarih boyunca Alevileri dışladı. Yok sayma, baskı, ötekileştirme, inkar, hatta imha politikaları dur durak bilmedi. Ne Alevilerin devlete isyanları bitti, ne de devletin Alevi katliamları.
Gazi ve Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi Katliamları
12 Mart 1995 tarihinde, Gazi Mahallesi’nde 4 kahvehane tarandı. 67 yaşındaki Alevi dedesi Halil Kaya yaşamını yitirdi. Olayın duyulması üzerine; Alevilerin çoğunlukta olduğu binlerce kişi, meselenin var olan bir Sünni- Alevi çatışmasından ziyade devlet provokasyonu olduğunun farkındalığıyla ve “Düşman camide değil, karakolda.” şiarıyla, Gazi Polis Karakolu’na doğru yürüyüşe geçti. Karakolda bulunan polisler tarafından, kalabalığın üzerine ateş açıldı ve bir kişi daha hayatını kaybetti. Ertesi gün, İstanbul’un çeşitli semtlerinden Aleviler ve devrimciler Gazi Mahallesi’ne doğru yürüyüşe geçti. Kolluk kuvvetleri doğrudan hedef gözeterek kalabalıkların üzerine ateş açtı. İlerleyen günlerde, devlet; mahallede sokağa çıkma yasağı ilan etti. Fakat bu, gösterilen direniş sayesinde fiilen hayata geçirilemedi. 15 Mart günü direniş ve beraberinde devlet şiddeti, Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi’ne sıçradı. Burada da kolluk kuvvetlerinin insanların üzerine ateş açması sonucu, 5 kişi yaşamını yitirdi. Gazi Mahallesi’ndeki olayların yatıştığı 16 Mart günü, 17 kişinin hayatını kaybettiği öğrenildi. Daha önce OHAL valiliği de yapan Hayri Kozakçıoğlu, katliam sırasında İstanbul valisi idi.
2 Temmuz 1993 Sivas Katliamı
2 Temmuz günü, Pir Sultan Abdal’ı anma etkinlikleri çerçevesinde kente birçok yerden insanlar gelmişti. Sivas’a gelenler arasında Aziz Nesin de bulunuyordu. Hintli yazar Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” adlı kitabını, gazetesinde yazı dizisi olarak basan Aziz Nesin, bir süredir radikal İslamcı kesimden tehditler alıyordu. Kitap tüm dünyadaki Müslüman camia tarafından yasaklanmış, yazarı hakkında ise ölüm fetvası çıkarılmıştı. 2 Temmuz günü Madımak Oteli önünde toplananlar, oteli ateşe verdiler ve burada 37 kişiyi yakarak öldürdüler. Dönemin başbakanı Tansu Çiller, “Otel çevresinde toplanan vatandaşlarımıza herhangi bir şey olmamıştır.” dedi. Olayların failleri olarak, daha sonra göstermelik olarak yargılanan sanık avukatlarından 8’i daha sonra AKP’den milletvekili oldu. Refah-Yol hükümetinin Adalet Bakanı Şevket Kazan, sanıkları cezaevinde ziyaret etti. Sivas davası, 13 Mart 2012 tarihinde zaman aşımından düştü. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, davanın düşmesiyle ilgili olarak; sanıkların “mağduriyetine” dikkat çekerken, “Bu karar milletimize hayırlı olsun.” dedi.
Maraş Katliamı 1978
19 Aralık akşamı, ülkücü tandanslı, “Güneş Ne Zaman Doğacak” adlı filmin gösterildiği sinemaya patlayıcı madde atılması üzerine, kentte bulunan faşistler çeşitli sendikalara ve bazı sol parti binalarına saldırdılar. Ertesi gün ise, Alevilerin yoğun yaşadığı Yörükselim Mahallesi’ne saldırarak Alevi dedelerinden Gıjgın Dede’yi öldürdüler. 26 Aralık tarihine dek süren saldırılarda, çoğunluğu Alevi 105 kişi yaşamını yitirdi. Sinemaya bomba atılmasından birkaç gün önce Alevilerin evleri işaretlendi ve bazı cami hutbelerinde bir Alevi öldürenin cennete gideceği söylendi. Bu söylenti kentte fısıltı gazetesi yoluyla yayıldı. Katliamın bir ve iki numaralı sanıkları olarak yargılanan iki yezid; Ökkeş Kenger ve Muhsin Yazıcıoğlu, daha sonra milletvekili seçilerek TC parlamentosuna girdi.
Çorum Katliamı
1980 yılının Mayıs ve Temmuz aylarında, kentte Alevilerin yaşadığı Milönü Mahallesi’ne yapılan faşist saldırılar sonucu 57 Alevi öldürüldü. Katliam, devletin televizyonu TRT’den, Alaaddin Camii’ne bomba atıldığı şeklinde yayımlanan yalan haber sonucu başladı ve kentte bulunan devlet destekli faşist gruplar infiale geçirildi. Yaşanan saldırılardan dolayı mahallelerinin girişine barikat kuran Aleviler ve devrimciler, daha sonra 12 Eylül darbesini yapan generallerden biri olan Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun tarafından tanklarla taranmakla tehdit edildi. Katliam sonrasında açıklama yapan dönemin içişleri bakanı Mustafa Gürcügil, “Çorum olayları solun bir tertibidir ve devleti yıkma eylemlerinden biridir. Devlete destek düşüncesiyle hareket eden sağ bir grup, bunların karşısına çıkmıştır.” şeklinde konuştu.
Malatya Katliamı
18 Nisan 1978’de, dönemin Adalet Partisi’nden belediye başkanı Hamit Fendoğlu’nun bombalı paketle öldürülmesi sonucu, kentte bulunan Alevilere yönelik saldırılarda 3 liseli Alevi genci katledildi.
Dersim Katliamı
Dersim, Osmanlı döneminden beri merkezi otoriteden bağımsız yaşıyordu. 25 Aralık 1935 tarihinde çıkarılan “Tunceli Kanunu” ile Dersim bölgesine “özel bir statü” getirildi. Buna göre bölgenin adı, iki yıl sonra TC devleti tarafından başlatılacak “Devletin Tunç Eli” operasyonuna ithafen, Tunceli olarak değiştirildi ve Dersim “yasak bölge” ilan edildi. 6 Ocak 1936’da ise, şimdiki Elazığ, Erzincan, Dersim ve Bingöl illerini kapsayan bölgede, “Genel Valilik” statüsü uygulamaya geçirilerek askeri vali sıfatıyla Abdullah Alpdoğan, Ankara yönetimince buraya atandı. Devlet bölgeye askeri yığınak yapması ve ablukaya alması karşısında direnişe geçen Dersim’liler 20-21 Mart 1937’de Pah köprüsünü yaktılar. 1938’de devletin ikinci kez askeri gücünü kullanarak, karadan ve havadan bomba yağdırması sonucu on binlerce insan yaşamını yitirdi. Daha sonra, 1936 yılında çıkarılmış olan ve kısaca, devlete Türk olmayanları başka yerlere sürme yetkisi veren “Zorunlu İskan Kanunu” uyarınca, on binlerce insan da topraklarından sürüldü.
Koçgiri Katliamı
1921 yılında, Sivas bölgesini de içine alan bölgede, yüzlerce Alevi-Kürdün yaşamını yitirdiği katliamdı. Katliamı gerçekleştiren devlet güçleri arasında, “Sakallı Nurettin” lakaplı Nurettin Paşa’nın komutasındaki Merkez Ordusu’nun emri altında, daha önce Pontus-Rum katliamlarını da yapan, o dönemin devlet tetikçisi denebilecek olan Topal Osman’ın Giresun Alayları da bulunuyordu.
TC Öncesi İsyan ve Katliamlar
1826 yılında Sultan 2. Mahmud’un gerçekleştirdiği Alevi katliamının yanı sıra, 1606-1611 arasında Kuyucu Murat Paşa katliamı, 1533-1534 arası Kanuni dönemi, 1514’te kan dökmeyeceğini söyleyip 40 binden fazla Alevi’yi diri gömerek idam ettiren, kafalarını kesip kuyulara attıran Yavuz Sultan Selim’in katliamları vardır. Ayrıca 1526 Baba Zünnun, 1527-1528 Şah Kalender Çelebi ve 1518 Bozoklu Şeyh Celal(Celali) isyanları-katliamları sayılabilir. Ayrıca Selçuklu Devleti döneminde 1236-1243 yılları arasında Baba İshak(Babailer) isyanları vardır.
Gelelim Günümüze
Devlet’in katliam geleneğini sürdüren AKP hükümeti döneminde, Alevilere yönelik birçok yeni politika geliştirildi elbette. Ve devletin Alevilerini yaratma çalışmaları yapıldı. Zorunlu din derslerinin kaldırılması, kimliklere Alevi yazılması, cemevlerinin ibadethane olduğunun kabul edilmesi gibi talepler görmezden gelindi misal. Devletin Dersim’le yüzleşmesi adı altında Dersim Katliamı meşrulaştırıldı. Sivas’ı yakanlar yargılanıyor denildi, dava zamanaşımına uğratıldı. 29 Mayıs 2013 tarihinde temeli atılan 3. Boğaz Köprüsü’ne, hükümdarlığı döneminde gerçekleştirdiği Alevi katliamlarıyla bilinen, Yavuz Sultan Selim’in isminin verileceği açıklandı. Bu açıklama, Alevilerde bir öfke patlamasına neden oldu. Devletin, Alevilere yönelik geleneksel Sünni İslam merkezli yaklaşımı, bu öfkenin asıl kırılma noktasını oluşturuyordu.
Taksim Direnişi, tam da bu süreçte gerçekleşti. Sonrasında, “o paket!” açıklandı. Demokrasi Paketi’nde bahsi geçen Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi, Alevilere ağır bir hakaretti. Bir üniversite kurulacak, o üniversitenin bir İlahiyat Fakültesi olacak ve bu fakültede Sünni İslam okutulacak. Alevilere hediye paketinde sunuldu bu haber, alenen hakaretti. Bunlar dışında Cami-Cemevi projesi, İzzettin Doğan& Fethullah Gülen ilişkisi, Alevilerin yoğun yaşadığı bölgelerdeki rantsal dönüşüm projeleri, Maraş’ı anımsatacak bir şekilde Alevilerin dönem dönem kapılarının işaretlenmesi ve saymakla bitmeyecek uygulamalarla AKP hükümeti taşeronluğunda sürüyor devletin katliam geleneği, ta Yavuz’dan, hatta Muaviye’den beri. Ancak unutulmamalıdır ki, Alevilerin isyan geleneği de sürüyor, Hızır Paşa’ların inadına.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Devletin Katliam Alevilerin İSYAN Geleneği VAR “- Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>