The post Sektörde Hizmet Sınırsız, İş Tanımsız – Genç İşçi Derneği appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Beş buçuk milyonumuz kayıtlı ama kayıtsız milyonlarcasıyız. Bir işten diğerine, olmadı öbürüne koşuşturanlarız. Bir çoğumuz güvencesiz, geçici, tanımsız, vasıfsız çalışan işçileriz. Günümüzde ihtiyaçların sınırsızlaştırıldığı, her geçen gün fazlalaştırıldığı bu sistemin içerisinde ihtiyaçların giderilmesini sağlayan yegane şey hizmettir ve bizim sektörde “Hizmette Sınır Yoktur”.
Hizmet sektöründe sadece müşterinin taleplerine odaklanırız. Müşterinin aradığı bir ürün tezgahlarımızda yok mu? Depoya bakarız. Orada da mı yok? Diğer mağazalarımızı arar, bakarız. Müşteri diğer mağazaya gitmeden biz hızlıca diğer mağazalardan getirtmenin bir yolunu buluruz. Çünkü hizmette müşteri memnuniyeti önemlidir. Mesela hamburger isteyen müşteri yanına bir de mayonez sosu istedi mi? “Tabi efendim hemen getirelim”. İçine sıkmamızı mı istedi? “Tabi ki hemen sıkalım”. Tadını beğenmedi mi? Yenisi ile değiştirelim. Çünkü şirketin hizmet vizyonu her şeyden daha önemli. Şirketin imajının yükselmesi hizmetin derecesiyle orantılı. Bunu sağlamak adına bütün işleri şirketin hizmet konusunda sahada koşturarak çalıştırdığı genç işçiler yapmak zorunda. Yapmadığında patronların cevabı net; “işine gelirse…”
Çoğumuz vasıfsız bir “eleman” olarak çalışmaya başladığımız iş yerinde, yapılan işlere göre komi, garson, lobici, kasiyer, depocu, tezgahtar… oluyoruz. Satış danışmanı oluyoruz mesela. Satış yapmak üzere önce ürünü müşteriye tanıtıyoruz. Müşteri dilerse alıyor. Tanıtım işini promotör olarak yapıyoruz. Şirketin kendi bünyesinde değil de ajansa bağlı çalışıyoruz. Ajanstan yola çıkıp mağazada veya markette satılacak bir ürünün tanıtımını yapıyoruz. Hem ajansın işçisiyiz, hem mağaza veya marketin, hem de tanıttığımız ürünü üreten şirketin. Yani hepsinin işçisiyiz. Bu pozisyonda olunca üç farklı patronumuz var. Ama bir sorun çıktığında hiçbiri bizim muhatabımız değil!
Geçtiğimiz günlerde Genç İşçi Derneği’ne promotör bir arkadaşımız başvurdu. İşten çıkarıldığını, bu durumda ne yapılabileceğini sordu. Anlattıklarına göre işten çıkarılma süreci ve işten çıkarılma nedeni ise tam bir hizmet sektörü sorunsalı. Promotör olarak çalışıyorsak eğer bütün gün tanıtmamız gereken ürünün başında beklememiz gerek. Gelen geçen müşterilerin üründen -eğer deneyebileceği bir şey ise- denetip memnun kalmalarını sağlamamız gerek. Bir Promotör’ün -yani arkadaşımıza da sözlü olarak anlatılan- iş tanımı bu. Ancak çoğu zaman iş böyle olmuyor! Patronlardan birinin iş tanımı belirleyici oluyor. Derneği arayan arkadaşımız da bu sorunsalı yaşamış bir arkadaşımızdı. Hangi şirket ya da hangi patron mağazasında ya da marketinde sadece bir ürün tanıtan işçiyi ister? Onlar ister ki, biz ürünleri tanıtmaktan öte satalım ve hatta ürünün satışını arttıralım.
En çok promotör çalıştıran şirketler, pek çok kişinin de tahmin edebileceği gibi, özellikleri her geçen gün saymakla bitmeyen ve bu özelliklerin bilgisini müşteriye en yetkin şekilde tanıtabilecek kişilere ihtiyaç duyan bilgisayar şirketleridir. Derneği arayan arkadaşımız da bilgisayar satan bir şirkette ürün tanıtımı yapmak üzere işe alınmış bir promotör olarak çalışıyordu. Burada promotör olarak çalıştırılan genç işçilere ürünün tanıtımı dışında aynı zamanda satış da yaptırılıyordu. Bu satış, prim vs. denerek kotalar halinde işçilere sunulurken işçiler de artık bu gidişata dur demeye niyetleniyorlar. O süreçte Çalışma Bakanlığı müfettişleri, şirkette denetleme yapıp promotörlerin artık mağazanın kendi işçisi olması ya da işten çıkarılması yönünde tutanak tutuyor. Böylece belli teknoloji mağazalarında promotörleri işten çıkarma süreci başlıyor. Öncelikle promotörün ne iş yapacağı, 3 farklı patron muhatap olduğu için, oldukça karışık ve bir tartışma konusu. Tanıtımını yaptığı ürünü müşteri satın almak istediğinde, yine satışı promotör yapıyor. Bu durumda da promotörlerin mağazadaki satış danışmanlarından hangi yönden ayrıldığı belli bile değil. Ve aynı durum sektörün hemen her alanında geçerli. Kocaman bir belirsizlik ve iş tanımsızlığı var. Hal böyle olunca arkadaşımıza bir yandan durumu anlattık diğer yandan hukuksal anlamda bilgilendirmeler yaptık.
Belirsizliğe Karşı Örgütlenelim!
Bir mağazada, markette, fast food biriminde ya da hizmet sektörünün başka alanlarında çalışmaya başlarken sözlü veya yazılı bir sözleşme yapılması gerekiyor. Bu sözleşme, elbette kaba, yüzeysel bir okuma ile işçilere sunuluyor veya işe girmenin heyecanında olan genç işçiye okutulmuyor bile. Sözleşmeler belirli süreli iş sözleşmesi, belirsiz süreli iş sözleşmesi diye ayrılıyor. Ancak çoğunlukla belirsiz süreli iş sözleşmesi ile işe başlıyoruz. Bu sözleşmeler içerisinde esnek çalışmaya ayrılmış bölümler, fazla mesaiye ayrılmış bölümler var. Bu bölümler yapacağımız işi hangi zaman dilimlerinde yapacağımızı belirsizleştiriliyor. Ayrıca “Sözleşmede yazılı olmayan hususlarda şirketimiz genel kuralları geçerlidir.” gibi ibareler, yapılacak işi daha da belirsizleştiriyor. Reyoncu olarak işe başvurup depoda çalışıp akşam geç saatlerde depoya gelecek malların sevkiyatını da yapabiliriz. Market reyonunda çalışırken aynı zamanda hem kasaya hem reyona hem depoya bakabiliriz. Yani belirsiz süreli iş sözleşmesinde belirsiz olan sadece işin sona ereceği zaman değil. İşin kendisi de iyice belirsiz hale getiriliyor.
Hukuki Durum Nasıl?
İş sözleşmesi, kanuni tanımında bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (patron) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesinde işçinin hangi işleri yerine getirmeyi kabul ettiği de yazılı olmalıdır. Bu nedenle işçinin, bu tanımlar dışında iş yapmak gibi bir zorunluluğu da bulunmamaktadır. İşçi, iş sözleşmesi dışında kendisinden yapılmasını istenen işleri yapmadığı için işten çıkartılamaz, çıkartılırsa çeşitli tazminat hakları gündeme gelecektir.
Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde de işçi kendisine söylenen her şeyi yapmak zorunda değildir. Patron, işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret ekleri gibi hususları gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Bu belgenin verilmediği durumda da işçi işiyle bağdaşmayan işleri yapmak zorunda değildir.
Sorunları Çözmek İçin Örgütlenelim!
Geleceğimizi artık patronların belirli-belirsiz sömürü sözleşmelerine bırakmama zamanı geldi de geçiyor bile. Genç İşçi Derneği olarak, gençlerin geleceğini çalan patronların karşısında “Genç İşçiler Örgütlü Güçlü” sloganıyla yol alıyoruz, sorunlarımızı birlikte çözmek için işçi arkadaşlarımızı örgütlenmeye çağırıyoruz.
Genç İşçi Derneği
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.
The post Sektörde Hizmet Sınırsız, İş Tanımsız – Genç İşçi Derneği appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mevsimlik Tarım İşçileri
Tarımda hasat zamanının başlamasıyla beraber, coğrafyanın neredeyse tamamında, milyonlarca insan için farklı bir iş imkanı, farklı bir çalışma alanı, ancak çok da farklı olmayan bir yaşam söz konusudur; mevsimlik tarım işçiliği. Çocuk işçiler, kötü barınma koşulları, ağır şartlarda çalışan kadınlar, göç eden aileler, etnik baskı ve daha fazlasının aynı anda var olduğu bir yaşamdır mevsimlik tarım işçilerinin yaşamı. Yaklaşık olarak Mart-Nisan aylarında başlayan ve Kasım ayına kadar süren mevsimlik tarım işçiliği; günümüz geçici işçilik, taşeronlaşma gibi çalışma ilişkileri düşünüldüğünde, üzerinde durulması gereken elzem bir konudur.
Mevsimsel Yaşamın Diğer Adı: Ücretli Tarım İşçiliği
Tarlada, bahçede, serada ya da hayvan yetiştirme birimlerinde üretim yapan insanlardan oluşan tarım işçileri, çalıştıkları zaman veya aldıkları ücrete göre; sürekli tarım işçileri, mevsimlik/günlük tarım işçileri, geçici tarım işçileri, göçmen tarım işçileri, parça başı ücretle çalışan işçiler, ayni ücret (para değil de üretilen ürün) karşılığında çalışan işçiler olarak sınıflandırılırlar. Her ne kadar böylesi bir sınıflandırma yapılmış olsa da, bir tarım işçisi için çalışılacak zaman ve emeğin karşılığı, ihtiyaçları gereği farklılaşır. Yılın belli zamanlarında farklı bölgelere göç edilen yaşamda, en genel anlamıyla, çalışılan zaman hasat zamanıdır; emeğin satılmasının karşılığı ise ücretli tarım işçiliğidir.
Pamuk, fındık, çay, üzüm, kayısı tarla ve bahçelerinde süregelen işçiliğin tarihi ise, coğrafyamızda oldukça eskidir. 1830’larda Kavalalı İbrahim Paşa tarafından Sudan’dan getirilerek Çukurova bölgesinde çalıştırılan işçiler, coğrafyamızdaki ilk mevsimlik tarım işçileri olarak bilinirler. Ardından tarımda kapitalist üretimin başladığı 1890’larda ise, çevre şehirlerden Adana’ya gelen mevsimlik tarım işçileri, pamuk ve hububat üretmişlerdir. 1930 ve 1940’lara gelindiğinde ise tarımda ücretli olarak çalışanların, genellikle çiftçiler olduğu görülmektedir. Çiftçiler, hasat zamanı öncesinde yoğun iş imkanları sebebiyle başka yerlere göç ederek; ırgat, amele, gündelikçi isimleriyle çalışmışlardır. Tarımda kapitalist üretimin bu coğrafyada hakimiyetini ilan ettiği 1950’lerde ise, mevsimlik tarım işçiliği her bölge için farklı bir piyasaya dönüşmeye başlamıştır. Bugün Diyarbakır, Urfa, Hakkari, Van, Şırnak, Adana, Hatay başta olmak üzere neredeyse tüm şehirlerden ailelerin, farklı yaş gruplarının oluşturduğu mevsimlik tarım işçilerinin yaşamlarının temelleri böyle atılmıştır.
Mevsimlik Tarım İşçilerinin Zorunlu Göçebe Yaşamı
Bugüne gelindiğinde, köylerden şehirlere göç, Kürdistan’daki savaş ve farklı bir çok etmen sonucu mevsimlik işçi olarak çalışanlar; hem yakın şehirlere, hem de farklı bölgelerdeki şehirlere hasat zamanları giderek burada bir yaşam sürmeye başlarlar. Evlerin kapısına kilit vurularak kamyon kasalarında, tren vagonlarında başlayan yolculuk; derme çatma barakalara, çadırlara uzanır. Banyosuz, tuvaletsiz, mutfaksız bir yaşam başlar. Neredeyse tüm zamanın açık havada geçtiği bu yaşamda, suya erişim de oldukça kısıtlıdır. Söz konusu şartlar, kalınan ortamı her türlü hastalığa açık bir yer haline de getirmektedir. Bu yaşam koşulları, aynı zamanda, çalıştığı bölgede mevsimlik tarım işçisinin dışlanmasında da etkilidir. Yerli halk tarafından çadırların veya barakaların bulunduğu bölge, uzak durulması, hatta mümkünse ortadan kaldırılması gereken yerler olarak görülebilmektedir. Öte yandan, coğrafyamızda devletin açtığı savaşın koşullarının yarattığı “kürt düşmanlığı” sebebiyle etnik çatışmalar da yaşanmaktadır. Yoksulluğun ve yoksunluğun derinden hissedildiği bu yaşam, ırgatlık yaşamı olarak da bilinir. Irgatlık yaşamının ekonomik anlamda ilk ve belki de tek muhatabı, aracılardır. Genellikle “dayı başı” olarak bilinen aracılar, patronun tüm sorumluluklardan kurtulmasını sağlarken; işçi ile kurdukları ilişki “tüccar-köle” ilişkisinden farksızdır.
Amele başı, elçi başı, dayı başı gibi farklı isimlere bürünebilen aracıların da olduğu bu sömürü biçiminde, hasat zamanının sona ermesiyle beraber işçi; inşaat, hizmet sektörü gibi mevsimlik başka alanlara da yönelebilmektedir. Yani hasat zamanlarında tarımda çalışan bir işçi, kış aylarında inşaat sektöründe veya hizmet sektöründe çalışabilmektedir. Çok sık karşılaşılan bu durum, mevsimlik tarım işçilerinin tüm yaşamlarını mevsimlik işçi olarak sürdürmesi demektir. Mevsimlik işçiler, bu özellikleriyle taşeron sistemi ve özel istihdam bürolarının güvencesiz ve esnek çalışma anlayışından bağımsız düşünülemeyeceği gibi; taşerona karşı verilen mücadelede de bu işçilerin alacakları rol görmezden gelinemez.
The post “Geçici İşçilikten Sürekli Sömürüye” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>