The post “Paranın Vatanı Olmaz”- Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ayın başından itibaren, o ayın sonunu nasıl getireceğini; evinin kirasını, elektrik-su-doğalgaz faturalarını, çocuğunun okul giderlerini nasıl ödeyeceğini düşünen insandır vatandaş. Terimle ifade edilmek istenen bu kişinin siyasallığıdır da aynı zamanda. Tabi bu siyasallık birkaç yılda bir kullanacağı oy, kendi gibi vatandaş diğerleriyle yapacağı siyaset konuşmalarından çok da öte birşey değildir.
Vatandaşlık kavram ve kurumunun mucidi Eski Yunan’da ise bir ayrıcalıktır vatandaş olmak. Kamusal alanın aktif öznesi olan vatandaş, içinde bulunduğu siyasal yapılanmayı kararlarıyla yönlendirebilen/belirleyen siyasi bir kişiliktir.
Vatandaşlık kavramı, şu an kullandığımız anlamıyla Eski Yunan’dakine benzer öğeler taşısa da, temelde Fransız Devrimi ürünüdür. 1789 Fransız Devrimi’yle vatandaşlık, hukuki bir kurum olarak devlete dayandırılmıştır. Bu kurumun gelişiminde ulusal bilincin doğmasının ve ulus-devletin varlık kazanmasının çok önemli bir yeri vardır. Yani vatandaşlık, ulus-devletin ortaya çıkmasından sonra, birey ve devlet arasında bir ilişki biçimi olarak kendini göstermiştir. Bireyin vatandaşlığından kaynaklı hakları ve sorumlulukları vardır. Bu ilişki biçimiyle birey siyasal alana katılım hakkı elde edebilmiştir. Ulus-devletin egemenliği altında bulunan topluluğa mensup olan vatandaş, ulus-devlete aidiyet üzerinden tanımlanır. Dönemin ünlü düşünürlerinden Rousseau sayesinde yeniden canlanan vatandaşlık düşüncesi, yeni bir topluluğun, yeni bir siyasal egemenlik ideolojisinin ve bu ideolojinin meşruluğunun yaratılmasını içeren bir süreçtir.
Burjuvazi, vatandaşlık kurumu aracılığıyla ezilenleri de kendi siyasal yapılanmasına ikna etmiştir. Vatandaşlık aracılığıyla “herkesin özgür ve eşit olduğu”nu iddia ederek, bunu da hukuka dayandırarak karşısında savaştığı soyluları altedebilmiştir.
1789’dan bu yana burjuvazinin oluşturduğu bir siyasal yapılanmayla varlığını devam ettiren ve meşruluğunu ise yarattığı vatandaşlık aldatmacasından alan Fransa’da, son birkaç aydır gündemde olan tartışmalar -tüm bu tarihsel sürece baktığımızda- vatandaşlığın çelişkilerini ortaya koyuyor.
Herşey Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’un, yıllık geliri 1 milyon Euro’nun üzerinde olanlardan %75 gelir vergisi alacağını duyurmasıyla başladı. Euro Bölgesi Krizi’nin tehdidini her geçen gün hisseden Fransa, böyle bir uygulamayla nüfusun zengin %10’luk kesiminin vergileriyle bu tehdidi savurmaya hazırlanıyordu.
Tam da böyle bir dönemde Fransa’nın ünlü aktörlerinden Gerard Depardieu Belçika’ya yerleşti. Fransız vatandaşlığından çıktığını beyan ettiğinde Fransa medyası Depardieu’ya eleştiri oklarını yöneltti. Fransa Başbakanı Jean-Marc Ayrault, Depardieu’ya “sefil” dedi. Tüm bunların altında yatan neden, Depardieu’nun, Hollande’un zengin vergisinden kaçmak için vatandaşlıktan çıkmak istemesiydi.
Depardieu, Ayrault’a “Ben bir dünya vatandaşıyım.” diye cevap verdi. 2012 yılındaki gelirinin %85’ini vergi olarak ödediğini ve 45 yılda toplam 145 milyon Euro vergi ödediğini söyleyerek Fransız vatandaşı olduğu sürece “vatandaşlığı”nı layıkıyla yerine getirdiğini vurgulamak istedi.
Fransa medyası Depardieu’ya eleştiri tonunu sertleştirdiği bir sırada, Depardieu Rusya vatandaşlığına geçtiğini açıkladı (tabi devlet başkanı Putin de bu “vatandaşlık”tan memnuniyetini). Bu “sansasyonel” vatandaş transferi konuşulurken, 41 milyar Euroluk şahsi servetiyle dünyanın en zengin 4. kişisi Bernard Arnault, Belçika vatandaşlığı başvurusu yaptı. LVMH’nin sahibi olan Arnault, Fransa’nın en zengin kişisi olarak biliniyor. Belçika’dan vatandaşlık başvurusuna cevap gelmeden servetini bir vakıf aracılığıyla Belçika’ya aktardı. Fransa’dan bu vatandaş transferlerine bir de eski cumhurbaşkanı Sarkozy’nin İngiltere’ye yerleşeceği, 1.6 milyar dolarlık bir yatırım fonunu burada yöneteceği dedikodusu eklenince “Zengin Vergisi” tartışmaları iyice alevlendi. Zenginlerden alınması öngörülen varlık vergisi, Anayasa Konseyi tarafından iptal edilince Fransa’nın zengin vatandaşları biraz nefes aldılar. Ancak Hollande’un vergide ısrarlı olacaklarını ifade etmesinden sonra 50 binin üstünde Fransız vatandaşının, Belçika vatandaşı olmak için başvurduğu Fransa’da konuşulanlar arasındaydı.
Yüksek vergilerden kaçmak için vatandaşlıktan çıkma dünyanın önde gelen servet sahiplerinin arasında bir moda aslında. Yakın bir zaman önce Facebook’un kurucularından Eduardo Saverin (2012 yılında dünyanın en zengin 634. kişisiydi) ABD vatandaşlığından çıkıp, sermaye geliri vergisi uygulamayan Singapur vatandaşlığına geçti. Tupperware’ın kurucusu Earl Tupper vergilerden kaçmak için şirketi satıp ABD vatandaşlığından çıktı.
Fransız Devrimi’nin liberal düşünürleri, vatandaşlık kurumunu yeniden kullanıma sokarken, kavramı ilişkilendirdikleri “özgürlük”, “eşitlik”, “adalet” gibi değerlerle vatandaşlığı meşru kılmışlardır. Bu değerlerle ilişkilendirilen vatandaşlık dünya üzerindeki ulus-devletler tarafından kabul edilmiştir. Oysa ezilenleri, bu değerlerle aldatarak düzene uyumlu bir kişiye dönüştürmekten başka birşey değildir vatandaşlık. Ekonomik ve siyasi çıkarlarına uygun olmadığı takdirde yarattığı kurumu “satan” zenginler bunun en açık örneğidir. Satabilen zenginlerin aksine sömürünün odağında olan ezilenler ise halen daha “vatandaş” olamanın gerekliliğiyle aldanarak yaşamaya devam etmek zorundadır. Zamanında bu kuruma dayanıp kendi iktidarını meşru gösteren zenginler, bu kuruma yüklediği değerleri yok sayıp “sermayesinin evrenselliğinin” peşine düşmüştür ve tabi ki bu iktidarın tarihsel takipçisi yeni dönem zenginleri de. Çünkü, hepsinin değeri ortak: para, ezilenleri sömürmek ve bu sömürüye ikna etmek…
Mercan Doğan
[email protected]
The post “Paranın Vatanı Olmaz”- Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Asgari Ücretten Günde 4 Lirayı kim kazanacak? – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Geçtiğimiz Eylül ayı sonunda asgari ücret hakkında bir sürpriz yaşandı. Yeni Anayasa’nın sosyal güvenlik ve adil ücret maddesine “asgari ücretten vergi alınamaz” maddesi konuldu. Akabinde hemen tartışmalar başladı. Asgari ücret gibi yüksek bir meblağdan(!) alınan 200 TL gibi bir vergi için patronlar “Yükümüz ağır, 200 TL bize verilmeli” dedi. Asgari ücretle zaten geçinemeyen işçiler ise maaşlarında artık kesinti olmayacağı haklı düşüncesiyle az da olsa sevindi. Peki, bu asgari ücret vergisi nedir? Kaldırılan vergi kime yarıyor?
Asgari ücret vergisi işçilerin aldıkları maaş üzerinden, sırf maaş aldıkları için maaşlarından kesilen gelir vergisi, damga vergisi gibi vergilerdir. Asgari ücret de dahil tüm devlet ve özel şirket işçilerinin aldıkları maaş üzerinden ödenen vergi, işçi adına patron tarafından devlete ödenir. Buna devletin vergi hukukunda ‘kaynakta kesme’ denilmektedir. Yani işçinin ödemek durumunda olduğu vergiyi, işçinin alacağı maaştan kesinti yaparak devletin belirlediği usullerde işçi adına patron ödüyor. Böylece 940,50 lira olan asgari ücret 200,71 liralık kesintiyle işçiye 739,79 lira olarak yansıyor. En nihayetinde asgari ücret vergisi diye tariflenen ve kaldırılacak olan vergi tutarı 125 liraya denk geliyor. Peki, o zaman tartışılan ne derseniz, tartışılan şey kaldırılacak paranın, patronu mu işçiyi mi yoksa ikisini de mi etkileyeceği. Patronlar, şirket yönetmenin verdiği büyük zorluklardan olsa gerek(!), büyük sıkıntılar içerisinde olduklarını, bu paranın kesinlikle onlara verilmesi gerektiğini söylüyor. Evine ekmek götürmekte zorlanan işçi ise 200 lira mı 100 lira mı 125 lira mı olduğuna bakmaksızın artacağını düşündüğü maaşına sevinmeye başladı bile. Kimileri ise bu paranın bir kısmının patrona bir kısmının işçiye verileceği yönünde farklı görüşlere sahip. 1 işçi için, 125 lira, günlük yaklaşık 4 liraya denk düşüyor. Günlük 4 lira ise işçinin, tam biletin 2 lira olduğu İstanbul’da -işe tek vesayetle gidiyorsa- gidiş geliş ücreti veya yolda alacağı 4 simidi ya da iş çıkışı arkadaşlarıyla içeceği çayı(belki o kadar bile değil), belki de 4 kişilik bir ailenin bir öğünlük ekmeğini ifade ediyor. Patron için ise bir işçiden ayda 125 lira yılda, aylık 1500 liraya denk düşüyor. Bu, patronun 50 işçisinin olduğu düşünülürse ortalama bir patronun yılda 75000 lirayı hiç yoktan kar etmesi demek. Bunun da bir patron için hangi anlama geldiğini varsın patron düşünsün…
Sanırım devletin işçileri düşünerek bu vergiyi kaldıracağını düşünen yoktur. Çünkü devlet kendi eliyle işçileri her alanda taşerona teslim ederek her türlü sömürüsünü görmezden geliyor, iş cinayetleri işliyor işçi kıyımları yapıyor… Bu devlet asgari ücret vergisini kaldıracak ve bunu işçiler için mi yapacak?
İşçiler için bu asgari ücret vergisinin kaldırılması gerçekte nereye denk düşüyor olabilir?
Düşünsenize bir mafya tarafından aylık 125 lira haraca bağlanmışsınız ve bu haracı yanında çalıştığınız başka bir mafya sizin maaşınızdan keserek kendi ödüyor. Çünkü haracı alan mafya sizinle muhatap olmak istemiyor. Gün geliyor sizden haraç alan mafya, haracı artık almayacağını söylüyor ve yanında çalıştığınız mafya o para zaten benim paramdı diyor. Artık hem yanında çalışıp hem de haraç vereceğinizi söylüyor. Ya da mafyalar kendi aralarında anlaşıp sizden alacakları haracı artık direkt almayıp farklı yollara başvurmakta anlaşıyor…
The post Asgari Ücretten Günde 4 Lirayı kim kazanacak? – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>