The post Antalya Gezi Direnişi Davası 40 Kişiye Hapis Cezasıyla Sonuçlandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Antalya’da 8 yıldır süren Gezi direnişi davası, zaman aşımına 1,5 ay kala 40 kişiye hapis cezasıyla sonuçlandı.
Antalya’da 2013 31 Mayıs gecesi başlayan Gezi Direnişi ile ilgili “kamu malına zarar verme”, “görevi yaptırmamak için direnme” ve “yakarak kamu malına zarar verme” iddiasıyla 40 kişi hakkında açılan dava sonuçlandı. Yargılanan 40 kişiye 8 ay 10 gün ile 1 yıl 8 ay arasında hapis cezası verildi.
The post Antalya Gezi Direnişi Davası 40 Kişiye Hapis Cezasıyla Sonuçlandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Abdullah Cömert’i Öldüren Polise Verilen İndirimli Ceza Onandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim – Gezi İsyanı sırasında Antakya’da polis tarafından katledilen Abdullah Cömert’in katili polis Ahmet Kuş’a verilen indirimli ceza Yargıtay tarafından onandı. Kararın kesinleşmesiyle birlikte katil polis hakkında da tutuklama kararı verildi.
Katil polis Ahmet Kuş’a ilk olarak “kastın aşılması suretiyle adam öldürme” suçundan 13 yıl 4 ay hapis cezası verilmiş ancak bu karar Yargıtay tarafından bozulmuştu. Yerel mahkeme Yargıtay’ın kararına uyarak polisin cezasını kasten öldürme suçundan değil bilinçli taksirle öldürmeden dolayı 6 yıl 10 ay 15 güne indirmişti.
Cömert ailesinin avukatı Eren Can, Artı Gerçek’ten Rıfat Doğan’a “Sanık polis hükmen tutuklandı. Verilen karar bizce eksik ve hatalıdır. Birincisi, yargılama Balıkesir’de yapılarak adalete erişim hakkımız sınırlanmış ve ihlal edilmiştir. İkincisi, kasten işlenen bir fiil olduğu açıkken sanık kasten öldürmeden ceza almamıştır. Abdullah Cömert bir ara sokakta hedef gözetilerek gaz fişeğiyle başının arka kısmından vurulmuştur. Üçüncüsü, dosyada ceza alan kişi sayısı sadece bir tane polis memurudur. Oysa o gün emir talimat veren amirlerin dosyaya dahil edilmesi gerekirken edilmemiştir.” şeklinde konuştu
The post Abdullah Cömert’i Öldüren Polise Verilen İndirimli Ceza Onandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gezi Parkı Direnişi Beşinci Yılında appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
27 Mayıs 2013 tarihinde, Gezi Parkı’na gelen dozerler parkın bir duvarını yıkıp beş ağacı kesti. İş makinelerini engelleyen direnişçiler parkta çadır kurup nöbet tuttu. Ertesi sabah direniş daha da büyüdü ve alandaki insan sayısı katlanarak arttı. Yıkım için gelen ekip direnişçilerin kararlılığıyla geri gönderildi.
Polis 29 Mayıs sabahında parkta bulunanlara cop ve biber gazıyla saldırdı, çadırları yaktı. Parka elektrik sağlayan jenaratör kapatıldı. İş makinelerinin ağaçları kesmesi bir kez daha engellendi. Aynı gün pek çok kişi Gezi’ye gelmeye devam ediyordu. Yakılan çadırların ve sökülen ağaçların yerine yenileri dikildi; halay çekildi, horona duruldu.
30 Mayıs sabaha karşı bazı milletvekillerinin gerçekleştirdiği basın açıklaması sırasında polis tekrar saldırdı ve Gezi Parkı bariyerlerle kapatıldı.
Saldırılara karşı Divan Otel önünde basın açıklaması gerçekleştirildiği sırada polis tekrar saldırdı. Gezi’deki direniş Sendikalar, örgütler ve sanatçıların katılımıyla büyüdü. Gezi Parkı’na ulaşmak isteyenler pek çok noktada polisle çatıştı.
31 Mayıs’ta eylemler pek çok şehre yayıldı. Polis saldırılarında yüzlerce kişi yaralandı.
Polis,ve faşist saldırılarında; Abdullah Cömert, Ahmet Atakan, Ali İsmail Korkmaz, Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Medeni Yıldırım ve Mehmet Ayvalıtaş yaşamlarını yitirdi.
Mehmet Ayvalıtaş: 2 Haziran gecesi Gezi için katıldığı otoyol kapatma eylemi sırasında kalabalığa dalan bir aracın sürücüsü tarafından katledildi.
Abdullah Cömert: Hatay’da gerçekleştirilen eylemler sırasında polisin yakın mesafeden kafasına gaz kapsülü fırlatması sonucunda 3 Haziran’da katledildi.
Ethem Sarısülük: 1 Haziran’da Ankara’da gerçekleşen eylemler sırasında polis Ahmet Şahbaz’ın kafasına silah sıktığı Ethem, 14 gün boyunca direndi ve 14 Haziran’da yaşamını yitirdi.
Medeni Yıldırım: Lice’de yapımına başlanan karakola karşı düzenlenen eylemler sırasında polisin açtığı ateş sonucunda 28 Haziran’da yaşamını yitirdi.
Ali İsmail Korkmaz: 2 Haziran’da Eskişehir’de polis saldırısı sonrası ara sokağa çekilen Ali İsmail burada sivil görünümlü faşistler ve polis tarafından saldırıya uğradı. Tedavi olmak için hastaneye gittiğinde kabul edilmedi. Daha sonra beyin kanaması geçiren Ali İsmail 40 gün boyunca komada kaldı ve 30 Temmuz’da yaşamını yitirdi.
Ahmet Atakan: Antakya’da ODTÜ ile dayanışma eylemlerine katılan Ahmet Atakan polisin attığı gaz fişeğinin kafasına isabet etmesinden sonra 10 Eylül akşamı yaşamını yitirdi.
Berkin Elvan: 16 Haziran’da Okmeydanı’daki evinden ekmek almaya çıktığı sırada polisin kafasına gaz fişeği atması sebebiyle 269 gün komada kaldı. 11 Mart 2014’de yaşamını yitirdi.
The post Gezi Parkı Direnişi Beşinci Yılında appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Berkin Elvan Davası’nda Ara Karar Açıklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim Gezi Parkı Direnişi sırasında, 2013 yılında Okmeydanı’ndaki evinin önünde polis tarafından katledilen Berkin Elvan’ın 6. duruşması bugün gerçekleştirildi.
Katil polis Fatih Dalgalı’nın avukatlarıyla birlikte Başbakanlık avukatlarının da salonda bulunduğu duruşmaya Dalgalı, SEGBİS’le bağlandı. Duruşmada avukat Çiğdem Akbulut’un “Saldırı talimatlarınızı kimden alıyordunuz?” sorusunu, mahkemeye tanık olarak çağrılan bir polis “Saldırı değil, müdahale” şeklinde yanıtladı. Bir diğer tanık polis Emin Yıldız ise, ifadesinde amirleri tanıyıp tanımadığına ilişkin sorulara çelişkili yanıtlar verdi. 2016’daki savcılık ifadesinde tanıdığını söylediği polis amirini, şu anda tanımadığını iddia etti.
Bu ifadelerin ardından Elvan ailesi avukatları, katil polis Fatih Dalgalı’nın tutuklanmasını talep etti. Mahkeme, Dalgalı’nın “yaptığı görev itibarıyla” kaçma şüphesinin bulunmadığı bahanesiyle tutuklama talebinin reddine karar verdi ve bir sonraki duruşmayı 19 Eylül tarihine erteledi.
The post Berkin Elvan Davası’nda Ara Karar Açıklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Berkin’in Katili Polisi Tanıklar Teşhis Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Okmeydanı’nda Gezi Parkı Direnişi eylemleri sırasında 15 Haziran 2013’te, polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu ağır yaralanan ve 11 Mart 2014’te yaşamını yitiren Berkin Elvan duruşmasında tanıklar, Berkin’in katili polisin Fatih Dalgalı olduğunu söylediler. Tutuksuz yargılanan polis Fatih Dalgalı, Van’dan Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. İlk olarak avukat Sinan Zincir tanık olarak dinlendi. Berkin’in vurulduğu yerin yan tarafındaki sokakta oturduğunu belirten Sinan, “Gazete bayisine gitmek için evden çıktım. O sırada bir karmaşanın olduğunu gördüm. Yukarı tarafta 15 ya da 20 polis vardı. Aşağı tarafta ise bir grup genç vardı. Arada kaldığım için geri çıkmak zorunda kaldım. Tam o sırada bir çocuğun bulunduğum yerin biraz ilerisinde ‘anne’ diye bağırdığını ve başını tutarak koştuğunu gördüm” diye konuştu.
Tartan’ın ardından avukat Kaan Kıvılcımer tanık olarak dinlendi. İstanbul Barosu tarafından Gezi direnişi döneminde hastanelerde görevlendirildiklerini kaydeden Kaan, “Olay günü Okmeydanı Devlet Hastanesi’ne görevlendirildik. Sabah saatlerinde Berkin’i arkadaşları getirdi. Acil kısmında boş bir oda vardı oraya aldılar. Geldiğinde şuuru kapalıydı. Elleri düşmüştü, tuttum. Hiç tepki vermiyordu. İki üç dakika sonra doktor geldi. Ceplerinde sert bir cisim yoktu. 7 dakika sonra ameliyata aldılar. Yaklaşık 2-3 saat sonra ‘patlayıcı madde üzerinde çıktı’ iddiaları ortada dolanmaya başlandı. Ama üzerinde bir şey yoktu. Israrla patlayıcıların ne olduğunu öğrenmek istedik ama polisler bize göstermeyeceğini söyledi. Üzerinde kesinlikle patlayıcı yoktu” dedi.
The post Berkin’in Katili Polisi Tanıklar Teşhis Etti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gezi Direnişi’nin “Palalı Saldırganı” Çete Kavgasında Vuruldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>2013’teki Gezi Direnişi sırasında eylemcilere, Talimhane’de, elinde palayla saldıran Sabri Çelebi, Taksim’de iki grup arasındaki silahlı kavgada vuruldu. Çelebi’nin, söz konusu bölgede zaman zaman esnaf adı altında var olan çeteler arasında, saat 21.15 sıralarında, Talimhane Lamartin Caddesi’nde meydana gelen silahlı kavgada, ayağından vurulduğu öğrenildi. Halkın yoğun olarak bulunduğu bölgede, birbirleriyle silahlı kavgaya tutuşan iki grubun arasında daha önceden husumet olduğu belirtildi.
The post Gezi Direnişi’nin “Palalı Saldırganı” Çete Kavgasında Vuruldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Berkin Elvan Davası’nın 2. Duruşması Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gezi Direnişi sırasında Okmeydanı’nda polisin attığı gaz fişeği nedeniyle yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın katledilmesine ilişkin davanın ikinci duruşması görülüyor. Duruşma sırasında sanık polisin SEGBİS bağlantısı sırasında Berkin Elvan’ın annesi Gülsüm Elvan fenalaştı.
Duruşmanın gerçekleştirildiği Çağlayan Adliyesi’nin önünde de basın açıklaması gerçekleştirildi. Adliye önünde bekleyiş sürüyor.
The post Berkin Elvan Davası’nın 2. Duruşması Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mehmet Ayvalıtaş Anması Gerçekleştirildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taksim Gezi Parkı Direnişi sırasında İstanbul’da katledilen Mehmet Avyalıtaş için mezarı başında anma gerçekleştirildi. Saygı duruşu ile başlayan ve sloganların atıldığı anmaya, Cumartesi Anneleri, Ölümsüzlerin ve Tutsakların Sesi Platformu (ÖTSP), Sosyalist Dayanışma (SODAP) ve Ayvalıtaş’ın ailesi katıldı. Anmada söz alan Mehmet Ayvalıtaş’ın babası Ali Ayvalıtaş, acılarının dün gibi taze olduğunu ifade etti. Baba Ayvalıtaş, “Beni isterlerse tutuklasınlar ben mücadeleme devam edeceğim. Dün davası vardı, bugün ise anması. Kimse böyle acılar yaşamasın” dedi.
Ali Ayvalıtaş, Mehmet’in katledilmesinden 7 ay sonra yaşamını yitiren anne Fadime Ayvalıtaş için de “Herhangi bir rahatsızlığı yoktu. Gaz Fadime’nin yaşamını yitirmesine neden oldu” dedi.
The post Mehmet Ayvalıtaş Anması Gerçekleştirildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gezi Ailelerine ‘Açlık Grevi’ Soruşturması appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gezi Direnişi sırasında Eskişehir’de yaşamlarını yitiren Ali İsmail Korkmaz’ın annesi Emel Korkmaz ve Ahmet Atakan’ın annesi Emsal Atakan’a KHK ile ihraç edilen ve bu nedenle açlık grevi eylemi gerçekleştiren Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya destek verdikleri gerekçesiyle soruşturma açıldığı öğrenildi.
Annem ve Ali Ismailin Annesi hakkında Nuriye ve Semih'e destek Amaçlı Açlık grevi gerçekleştirdikleri gerekçesiyle savcılık soruşturma açmış
— ZAFER ATAKAN (@AHMET_ATAKAN23) 30 Mayıs 2017
Emsal Atakan ve Emel Korkmaz, Anneler Günü’nde bir günlüğüne açlık grevi yapmıştı. Olayı Ahmet Atakan’ın ağabeyi Zafer Atakan duyurdu. Atakan, Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Annem ve Ali Ismail’in Annesi hakkında Nuriye ve Semih’e destek amaçlı açlık grevi yaptıkları gerekçesiyle savcılık soruşturma açmış” dedi.
The post Gezi Ailelerine ‘Açlık Grevi’ Soruşturması appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gezi Direnişi 4. Yılında: Unutmayacaklarımız appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kimin yalan söylediğini bilmekti.
Oğlum/kızım sakın dışarı çıkma demek yerine V For Vendetta Maskesiyle Sokağa Çıkmaktı
Kepçeyle polise kafa tutup kafasının üstüne yapmaktı
Yemeğini Camın önünede direnenlerle paylaşmaktı
Diğer canlıların da bizden yana olduğunu bilmekti
Her şeyin altından kalkacağını bilmek ya da düşünmekti
Onların öldürmek için attığı şeyi yaşatmak için kullanmaktı
Holosko’nun nelere kadir olduğunu bilmekti
Göz görmese de hissetmekti
Heykele bile gaz maskesi takmaktı
Çocukları için sapanla direnen teyzeydi
Gözünden yaralanan köpeğe yardım etmekti
Onların tomasına karşı kepçeyle direnmekti
Slogan bulamasa dahi duvarları onlara bırakmamaktı
Direnmekti
Havai Fişekle Direnmekti
Hep birlikte direnmekti
Doğrudan Demokrasiydi
Elden Eleydi
Ne zaman direneceğini bilmekti
Herkes verebildiğini vermesi, ihtiyacı kadarı almasıydı
Bazen de tek başına direnmekti
Şimdi Zamanıydı
Zorda olanlara evinin kapılarını açmaktı
Kaldırım taşlarından yapılan barikattı
Abdullah Cömert “Sesim kısık vaziyette ama, bugün gene saat 6’da alanlardayım; sadece devrim için” demekti
“Korkacaksın, titreyeceksin, yıkılacaksın adi hükümet!” diyerek sokaklarda direnmekti Ali İsmail Korkmaz
Yaşamı pahasına özgürlüğü savunmaktı Ethem Sarısülük
Hasan Ferit Gedik, mahallesinde çocuklara uyuşturucu satan çetelere karşı gece gündüz mücadele etmekti
Mehmet Ayvalıtaş yaşamı ve özgürlüğü için yarını düşünmemekti
Hayallerini satmamak demekti Ahmet Atakan…
Medeni Yıldırım demek, devletin yüzyıllardan beri Kürdistan’da yaşattığı katliamlara karşı Berxwedan Jîyane demekti
Devletin çaldığı çocukluğumuzdu Berkin Elvan…
The post Gezi Direnişi 4. Yılında: Unutmayacaklarımız appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Passo Sömürü Passo Fişlme” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Taraftar Zorunlu Olarak Banka Müşterisi
Mayıs ayında başlayan e-bilet uygulaması, yeni sezonun açılmasıyla zorunlu hale getirildi. Artık eskisi gibi kağıt bileti alanlar statlara giremiyor; ilk önce fotoğraflarının, kimlik numaralarının ve adlarının yazılı olduğu “PASSOLİG Kart”larını almaları gerekiyor. Biletleri de Passolig online sisteminden alarak, kartlarına yükletmesi gerekiyor. Aldığımız Passolig kartı ile 3 seçenek sunuluyor gibi gözükse de, her durumda Aktifbank müşterisi oluyoruz. Hiç müşterisi bulunmayan Aktifbank da, binlerce taraftarı böylece bankasının müşterisi haline getiriyor.
Passolig Fişlemedir
Passolig’in devlet tarafından savunulmasındaki en belirgin sebep tribünlerdeki kavga vb. olayların bitirilmesi olsa da, asıl amaç; tribünleri dönüştürüp devlet politikalarına karşı daha uysal ve kapitalizm için daha tüketici hale getirmektir. Futbolu sadece izlemekle yetinmeyen, iki takımın maçında kendisini de oyunda üçünü özne olarak gören, oyunu tribünde oynayan taraftar; kapitalizm için çok iyi bir model değildir. Transfer borsalarıyla, sponsorlarla, reklamlarla, bilet fiyatlarıyla zaten endüstriyelleştirilen futbolda, şimdi yine bir dönüşüm gerçekleştirilmek isteniyor. Sıvası dökülmüş statların yepyeni olması, stat büfelerinin markalaşması, stat içerisine kafeler, restoranların açılması, kar yağarken bile sıcak koltuklarda maç izlenmesi; taraftarı iyice müşterileştirip daha fazla tüketime yönlendirilmesi anlamına geliyor. Aynı zamanda güvenlik kameralarının sözde güvenlik için her noktaya konmasıyla, e-biletle stada giren herkesin bilgilerinin alınıp fişlenmesiyle devlet; kendisi için uysallaşan bir tribün yaratmaya çalışıyor. Uysallaşmayanı da fişliyor, cezalandırıyor, yasaklıyor.
Bu Passolig’ten önce futbolun endüstriyel olmadığı anlamına gelmez. Ancak kapitalizmin açık bıraktığı kanattan sokabilirdi yaşama dair şeyleri taraftar. Hasankeyf’te katledilen yaşamı, Soma’da ya da Gezi Direnişi’nde katledilenleri unutmazdı, haykırırdı tribünlerde. Ama şimdi devletin daha rahat kontrol edebileceği bir hal aldırılmaya çalışılıyor tribünler.
Passolig’e Karşı Boykot
TFF’nin ve devletin e-bilet pohpohlaması, bir yanılsama yaratırken; her hafta oynanan maçlarda tribünlerin bomboş oluşu, gerçekleri gözler önüne seriyor. Passolig boykotu ilk olarak, geçen sene Beşiktaş ile Fenerbahçe arasında oynanan maçta, çağrı ile derbi maçında gerçekleşmişti. 80 bin kişilik Olimpiyat stadında, 8 bin 123 bilet satılmıştı. Bu sezonla beraber, Süper Lig’de taraftar ortalaması düşerken, asıl tepki 1. ligdeki şehir takımlarından geldi. Sene başından itibaren kombine kart almayarak Passolig’i boykot eden taraftarlar, 1. ligdeki maçların taraftar sayısını %70 oranında düşürdü.
Passolig’e karşı tavır bu kadar net olup tribünleri bomboş bırakınca, hemen karşı atak geldi. Passolig yanlısı açıklamalar, yalan yanlış haberler kamuoyuna sunulmaya başlandı. Antalya’da birçok okulda öğrencilere ücretsiz Passolig dağıtıldığı duyuldu önce, birçok şirketin işçilerine dağıttığı Passolig kartlarıyla, satışlarına yoğun ilgi varmış havası estirilmeye çalışıldı. Bazı taraftar gruplarının amigoları, endüstriyel futbolun yarattığı “fanatizm” duyguları ile “Passolig kart alın, takımımızı yalnız bırakmayın!” çağrıları yaptı. Kulüp yöneticileri Passolig’in takımlarına ne kadar gelir kattığı nidaları attı. Bakanlar, tribünlerde kavgaların ve olayların azaldığı palavralarından attılar. Passolig satışları patladı denilse de, her hafta tribünlerdeki manzara, en azından şuan için Passolig’in kabul görmediğinin göstergesi.
Futbola yönelik devletçi ve kapitalist hamlelere karşı; toprak sahalardan bir kontra gelecektir. Her geçen gün sayısı artan taraftarların kendilerinin oluşturduğu ligler, futbolun seyreden-izleyen ikiliğini ortadan kaldırırken, iktidarların kirletmeye çalıştığı futbola kolektif ruhunu geri kazandıracaktır.
Furkan Çelik
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Passo Sömürü Passo Fişlme” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yıkımın ilk günü bu tablodan dolayı devlet istediğini çok da elde edemedi. Protestocular, gece Gezi Parkı’nda kaldıklarında sabaha karşı yaşanacak durumu hesap etti mi bilinmez ama sabah gerçekleşen polis baskınıyla, tüm protestocular parkın dışına atıldı. Polis protestocuların çadırlarını, battaniyelerini, kişisel eşyalarını ateşe verdi. Yaka paça gözaltına alınan, sürekli gaz bombalarına maruz bırakılan protestocuların görüntüsü, izleyen herkesi öfkelendirdi.
Tabi ki bu öfke, tek eylemlik bir öfke değildi. Bu öfke bir birikimdi. Polisin artan şiddetine yönelik bir birikimdi.
Eylemlere gaz bombalı, coplu, silahlı saldırılardı bu öfkeyi yaratan. Yasaklı 1 Mayıs’lardı, Dilan’dı, Şerzan’dı, Metin Lokumcu’ydu, Aydın Erdem’di… Bu öfkeyi yaratan iki günden büyüktü. Artan baskıydı, yasaklardı, sansürdü, ekonomik sömürüydü… Bu öfkeyi yaratan devletin iktidarını meşruiyet kaygısı gütmeden, umarsızca, keyfi bir şekilde insanlara dayatmasıydı.
“Halkın İsyanı”na post modern eylem biçimi yakıştırması yapanlar, bunu iyi görmeli. Halkı kendiliğinden sokaklara iten yoğun bir şekilde hissedilen sosyal, siyasi ve ekonomik baskılardır. Ne kör-sağır ana akım medyada söylendiği gibi birkaç günlük meseleden çıkmıştır bu olaylar ne de devlet iktidarının başındakinin söylediği gibi “marjinal” grupların etkisiyle.
Gözler önündeki perdeyi kaldırmanın zamanı geldi. Bu bir isyandır. Devlet terörüne, polis şiddetine, kapitalist sömürüye insanların verdiği tepkidir. Diğer devletlerin, uluslararası kuruluşların, küresel şirketlerin sevgisini kazanmış yeni devlet iktidarının meşruluğunun sonudur.
Marjinalleştirmenin, Ötekileştirmenin, Yok Saymanın Demokrasisi
Devlet iktidarının “Demokratik Türkiye” propagandasını yaptığı bir zamanda böyle bir isyanın gerçekleşmesi çok önemlidir. Halk, devlet terörüne gösterdiği bu tepkiyle devletin “demokratik” itibarını al aşağı etti.
Halkın özgürlüklerinin hiçe sayıldığı, insanlara keyfe keder işkence yapıldığı-öldürüldüğü, ana akım medyanın tüm organlarıyla devletin resmi yayın organına dönüştüğü, kapitalist çıkarlar doğrultusunda yakın coğrafyalarda savaşa hazırlanıldığı ve bunu yaparken de halkını kendi eliyle öldürdüğü bir ortamda insanlar sokaklara çıktı.
İsyan ikinci gününde farklı şehirlere yayıldı. Devlet terörüne yönelik paylaşılan öfke, her yerde sokakları yakmaya başladı. Halk, ana muhalefet partilerinin buyruğuyla değil, falanca liderin sözüyle değil; kendi iradesiyle çıktı sokaklara. Polis şiddetini, devlet terörünü karşısına alarak bütün bunlara karşılık verebilmek için… Bunun bilinciyle saldırdı polise, devlet kurumlarının binalarına ve kapitalist sömürü mabetlerine. Bunları yapanlar “marjinal topluluklar” değildi. Devletin, iktidarına biat etmeyenleri ötekileştiren tavrına, “marjinalleştirme politikası”na karşı da bir isyandı bu. Üstelik iktidarın hesaplaşacağı yada uzlaşacağı bir muhatabı da yoktu. Bu isyan doğrudan bir eylemdi.
İsyanı en başından yok saydı devlet. Ne televizyonlarda ne de gazetelerde ne de başka bir yerde görünmesine izin vermedi. Sadece Taksim’de değil, Beşiktaş’ta, Harbiye’de, İstanbul’un birçok yerinden harekete geçti insanlar. Devlet, Gezi Parkı’nı ve Taksim Meydanı’nı tüm kolluk kuvvetleriyle kapatmıştı. Çatışmalar gün boyu sürdü. Atılan her gazda, her ses bombasında, her gözaltıda daha öfkelendi halk. Polisin şiddetine kararlılıkla direndi. Taksimi dolduran milyona yakın insan geri adım atmadı. Devletin yok saymasına karşı, buradayız diyebilmek için.
İkinci günün sabahında daha da yoğunlaşmıştı polis şiddeti, ölüm ve yaralanma haberleri geldi. Devlet ne meşruluk ne insan hakları ne demokrasi kaygısı gütmeden terör estirdi. Maskesi arkasına saklandığı bütün ideal değerlerini iki günlük isyanda çöpe attı. Devlet halkına gerçek yüzünü gösterdi. Şiddet tekeli, sadece İstanbul’da değil İstanbul’la dayanışma eylemleri yapan her yerde terörünü estirdi. Ölüm haberleri, yaralanma haberleri ve gözaltılar artarak gelmeye devam etti.
Tam kırk saat… İstiklal Caddesi’nden Taksim Meydanı’na, kırk saate yakın süren çatışmalardan sonra çıkıldı. Kolluk kuvvetleri tüm araçlarıyla kaçtı. Kırk saat kırk yıl, meydan bir dünya oldu bizim için. İsyanın özgürlüğüydü bu. İçimizdeki burukluk ise, yaralanan ve yaşamını yitiren arkadaşlarımız oldu.
Sonra Gezi Parkı, sonra Gümüşsuyu, sonra Beşiktaş… Sonra Sakarya, Kocaeli, Ankara, Adana, İzmir… Hala daha devam eden isyanda, bu kendiliğindenliği tutan en önemli motivasyonlardan biri de paylaşma ve dayanışmaydı. Polis şiddetinden etkilenen eylemciler için, gönüllü sağlık çalışanlarından oluşan sivil sağlık merkezleri oluşturuldu. Gözaltı ve benzeri durumlar için hukuk dernekleri, baro, İnsan Hakları Derneği gibi kurumlar destek verdi. Türkiye Makine Mühendisleri Odası Birliği gibi meslek odaları binalarını âdete hastaneye dönüştürdü. İnsanlar evlerini, iş yerlerini açtılar, yiyecek ve içecek desteği yaptılar. Sosyal ağlar üzerinden insanlar birbirlerine bilgi verdi, dilsizleşen medyanın karşısında insanlar kendi imkânlarını yarattı.
Devlet terörüne, polis şiddetine, sömürüye karşı her yer, herkes isyan kesildi adeta. Toplumsal dayanışma devlet yaşamlardan elini çektiğinde hiç bozulmadan işledi, halen işlemeye devam ediyor.
İsyanın Çekincesi
İsyanın başında “dilsiz” kesilen medya, şimdi isyana bir anlam vermeye çalışıyor. Tabi ki patronlarının istediği anlamı. Bireyci dediler, kayıtsız dediler, post modern dediler, kentli ve seküler dediler… Sokaklara dökülmüş insanları bu kavramlarla olumladılar. İsyanı Prag’daki Kadife Devrimi’ne benzettiler. Devlet terörüne, polis şiddetine, kapitalist sömürüye karşı girişilmiş bir isyanın altını boşaltmaya çalışıyorlar.
İktidardaki partinin oluşturduğu hükümetten kendi ekonomik, siyasi çıkarlarıyla uyuşmadığından rahatsızlık duyan kesimler de (bunların büyük bir çoğunluğunu üst ve orta sınıf insanlar oluşturuyor) sonraki günlerde sokağa çıkmaya başladı. Bir önceki devlet iktidarının savunucusu bu kesimler, devlet terörü ve polis şiddetinden çok hükümet karşıtlığını vurguluyordu. Bu kesimin baskın reformist taleplerinin, ezilenlerin devlet terörü, polis şiddeti ve kapitalist sömürüye karşı giriştikleri bu mücadeleyi sekteye uğratmaması için dikkatli olunması gerekiyor. Bu kesimler kendi ekonomik ve siyasi çıkarları uğruna mücadeleyi manipüle etmeye çalışabilirler.
Muhalefet partileri, “bahar”larda olduğu gibi bu durumdan en karlı şekilde çıkmaya çalışabilirler. Zira isyanı değerlendirirken kullandıkları “marjinal gruplar”dan uzak durulması çağrıları, iktidarın dilinden konuştuklarının en açık göstergesi. Farklı coğrafyalardaki isyanlarda olduğu gibi bu isyanı kendi iktidarlarıyla pekiştirmeye çalışacak olan bu partiler, halkın kendiliğinden, lidersiz, partisiz bir şekilde oluşturduğu bu isyanı engellemeye çalışacaklar.
Bu kesimler, hareketin örgütleyicisi konumunda olmadıklarından dolayı, kendi sosyo-ekonomik karakterlerini halka dayatamamaktadır. Dolayısıyla yönelim belirleyememektedirler. Zaten ağızlarına doladıkları “marjinal gruplar” söylemi, isyanın içinde rahatsız oldukları ancak isyanın asıl hareketlendiricisi bireylerden oluşmaktadır. Kaldı ki bu insanların dışında farklı kesimlerden ezilenlerin sadece Taksim, Beşiktaş gibi merkezlerde değil, “çevre” bölgelerde de direniyor olduğunu görmemek bilinçli bir körlüktür. Evet, isyan ideolojiktir; ancak bu medyanın, muhalefet partilerinin, farklı ekonomik odakların kendi çıkarları doğrultusunda homojenleştirmeye ve depolitize etmeye çalıştıkları bir ideoloji değildir. İsyanın ideolojik yanı, devletin artan terörünü hisseden bireyin farkındalığı ve buna karşı mücadeleye girişmesidir.
İsyanın başından bu yana vurguladığımız devlet terörüne, polis şiddetine ve kapitalist sömürüye karşı başlatılmış bu isyanın genel grevlerle pekişip, daha fazla ezileni sokağa dökeceğini umuyoruz ve bu umutla isyanı büyütüyoruz. İsyana yönelik çekincelerimiz ilerleyen süreçte gerçekleşebilir, isyan sönümlenip muhalefet partilerinin iktidar kavgasına dönüşebilir. Ancak kâhin değiliz, geleceğe ilişkin umutsuz öngörüler yapıp bir kenarda durmak devrimcilerin işi değildir. Bu gibi isyanların, toplumsal devrime giden yolda hareketlendirici bir uğrak olduğunu iyi biliyoruz. Anarşist mücadelemiz isyanı tüm coşkusuyla kucaklamayı sürdürecektir.
The post Bu Daha Başlangıç, Mücadeleye Devam appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>