The post Anarşist Yayınlar (18)- Şili’de Anarşist Yayınlar (I): Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Dünyanın farklı coğrafyalarındaki anarşist yayıncılık tarihine değindiğimiz yazı dizimizin önümüzdeki iki bölümünde Şili’deki anarşist yayınları inceleyeceğiz. Güney Amerika’nın batısında, And Dağları’yla Büyük Okyanus’un arasındaki bu ada ülkesinin siyasi çatışmalar ve darbelerle dolu bir hikayesi var.
1895-1919 Arası Şili’de Anarşist Yayınlar
Şili’de anarşizm, ilk zamanlarda Michael Bakunin’in Enternasyonal üyesi yoldaşlarından Manuel Chinchilla’nın çabalarıyla yayılmaya başladı. Chinchilla, Iquique’de yaşayan bir İspanyol işçiydi. Güney Amerika gibi anarşist hareketin geniş bir ölçekte toplumsallaştığı ve büyük toplumsal etkilere sahip olduğu bir coğrafyada bulunan Şili’nin devlete, kapitalizme ve darbelere karşı mücadele ettiği geniş bir tarihi var.
Şili’deki anarşist yayınlar içerisinde hakkında en çok bilgiye ulaşılabilen El Oprimido’dan başlayarak diğer anarşist yayınlara dair bilgiler vereceğiz.
El Oprimido (Ezilenler)
İlk özgürlükçü gazete El Oprimido 22 Temmuz 1895’te Valparaiso’da basıldı. Burada Juan Creaghe’in editörlüğünde yayınlanan gazete, daha önce Arjantin’de Lujan ve Buenos Aires’te basılmış, göçmen işçiler aracılığıyla Şili’ye de ulaşmıştı. Şili’deki yayın hayatının ilk yılının sonunda ekonomik zorluklar nedeniyle yayını durmuştu. Creaghe bütün enerjisini daha rahat çıkarttığı The Human Project’e ayırdı. Bu gazete, Arjantin anarşizminin en bilinen yayınlarından biri haline geldi.
1895’e kadarki süreçte El Oprimido, Buenos Aires’te Fortunato Serantoni’nin editörlüğünde yayınlandı.
1896’nın Ağustos ve Ocak ayları arasında La Questione Sociale adında 9 sayfalık bir ek yayınlandı. 1897’de ise “İspanya’da Engizisyon” başlıklı başka bir kitapçık gazetenin yanında kendine yer buldu.
El Oprimiodo’nun sayfalarında temel anarşist propagandanın yanında çeşitli tartışmalara da yer veriliyordu. Özellikle El Perseguido’nun editörlüğünü yapan örgütlenme karşıtı bireysel anarşistlere yönelik eleştiriler gazetenin sayfalarında geniş yer tuttu.
El Oprimido’nun ideolojik hattı ise Errico Malatesta’nın işçi sendikalarını ve halk özgürlük mücadelelerini destekleyen düşüncesinden besleniyordu. 4. sayısında yayınlanan “Ahlak Üzerine” isimli yazıda rasyonalite, ahlak ve etiğin bütün formlarını reddeden akımlara karşı anarşist bir ahlak ve etik savunuluyordu. El Oprimido’nun başlattığı tartışma çok sayıda yayının katılmasıyla geniş bir ölçekte konuşulur oldu.
1895’in Ağustos ve Eylül sayılarında parlamentarizm savunucusu sosyalistlere yönelik eleştiriler yer aldı. Parlamentarizm savunucuları “insan sefaletinin tacirleri” olarak tanımlandı. Gazetede ayrıca güçlü bir anti-militarist propaganda yapılıyordu. Uluslararası anarşist dayanışmanın bir ifadesi olarak Hollandalı vicdani retçilerin mektupları ve dayanışma mesajlarının yanı sıra Ferdinand Domela Nieuwenhuis’nin yazıları da gazetede kendine yer buldu.
El Oprimido’yu El Proletario, El Acarata, La Luz, La Revuelta, La Batalla, El Surco, Accion Directa vb. izledi. Şili’deki anarşist yayınlar içerisindeki en uzun periyoda sahip anarşist yayın La Batalla oldu.
Diğer Yayınlar
Bunların yanında farklı meslek gruplarında çalışmalar yürüten çeşitli sendikaların da kendine bağlı yayın organları mevcuttu. “El Siglo XX” (20. Yüzyıl) ve “La Imprenta” (Matbaa) dizgicilerin, “El Maritimo in Antofagasta” (Antofagasta’nın Denizcileri) ise denizcilerin yayını olarak bu tür anarşist yayınlara örnek gösterilebilir.
Anarşistlere yönelik saldırıların başlaması, başlangıcından beri birçok anarşistin kuşkuyla yaklaştığı Rus Devrimi’yle beraber Şilili anarşistler ve marksistler arasındaki farklılıkları derinleştirdi. Bu ayrışma, pratik alandaki ortaklıklara bağlı bir değişikliği de beraberinde getirdi. Daha önce anarşistlerin ve sosyalistlerin beraber örgütlediği “Workers Federation of Chile” (FOCH) dağıldı. Tabi bunların yanında bazı istisnai örnekler de yok değildi. “Verba Roja” isimli yayının editörlüğünü üstlenen grup, proletarya diktatörlüğünün anarşizme gidebilecek bir yol olduğu yanılgısına kapılarak ilk etapta sosyalistlerin yanında yer aldı. Sonrasında anarşistlere yönelik saldırılar onların da Rus Devrimi’ne dair tutumunu değiştirmesine sebep oldu.
Zaman içerisinde Şili’de anarşist literatürün gelişmesi için önemli adımlar atıldı. “Editorial Lux” isimli yayınevinin kuruluşuyla beraber anarşist hareketin önemli temel eserleri Şili’de yaygınlaşmaya başladı. 1898’de Şilili anarşistler “Marangozlar ve Ağaç İşçileri Topluluğu”, “Demiryolu İşçileri Genel Birliği” ve “Öğrenim ve Karşılıklı Yardım Derneği”ni kurdular, bu topluluklar ya kendi yayın organları çıkardı ya da bağlı bulundukları federasyonların yayınlarının dağıtımını üstlendi. Aynı yıl Iquique’de genel grev ilan edildi, grevin ardından işçi hareketinde anarşistlerin etkisi daha da yükseldi. Bunu izleyen süreçte La Tromba (Sağanak Yağmur), El Rebelde (Asi), “La Antorcha” (Meşale), “El Pueblo” (Halk) ve “El Jornal” (Gazete) isimli yayınlar yayınlanmaya başladı.
1899’da Francisco Bilbao İşçi Partisi anarşizmi benimsedi ve “Ordu, suç akademisidir” sloganıyla anti-militarist eylemler düzenledi. O yıllarda anarşistler ilk kez vicdani ret hareketini örgütlemeye başladı.
1 Mayıs 1889 tarihi Şili’de anarşizm için önemli tarihlerden biridir. Haymarket Katliamı’nın birinci yıldönümünde geniş katılımlı, devlete yönelik öfkenin dile getirildiği bir buluşma gerçekleşti.
Anarko-sendikalizmin gelişimi Şili’de kooperatifçilik hareketini de hızlandırdı. İlk kooperatif, 1 Mayıs 1900’de Iqueque’de kuruldu ve hızla toplumsallaştı. En yaygın döneminde 15 ayrı organizasyona bağlı toplam 20.000 işçi kooperatiflerde çalışıyordu.
Yüzyılın başında anarşist kadın hareketi gelişmeye başlamıştı. Şili’de anarşist kadınlar, Louise Michel, Voltairine de Cleyre, Lucy Parsons ve Emma Goldman’dan ilhamla mücadeleye atıldılar.
1906 yılında Antofagasta’nın maden işçileri grev ilan etti. Maaşlarının arttırılması talebiyle başlayan grev, tarihe “Santa Maria Okulu Katliamı” olarak geçen bir olayla -yani devlet şiddetiyle- geçti. Santa Maria Meydanı’nda kadın, çocuk ve işçilerden oluşan grevcilerin üzerine, grevi bastırması için gönderilen askerler tarafından ateş açıldı. 3000 kişi askerlerin silahlarıyla katledildi. 1908 yılında kurulan “Yaşam ve Işık” isimli sosyal merkez, 1917 yılına kadar sürecek aynı isimli derginin yayıncılığını yaptı.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.
The post Anarşist Yayınlar (18)- Şili’de Anarşist Yayınlar (I): Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Küba’da Anarşizm (2) – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İspanyol Kolonisinden, ABD Arka Bahçesine
1899’da ABD müdahalesi sırasında anarşist gazete !Tierra! çevresinde örgütlenen İnşaat İşçileri Birliği, grev hazırlığındaydı. ABD saldırısı sonrasında grev sert bir biçimde bastırıldı. Küba, Canovas canisinden ve İspanya’dan kurtulmuştu ama bu sefer ABD gibi büyük bir bela bu adaya göz dikmişti.
Küba’daki şeker kamışı üretiminin büyük bir bölümünün ABD ve İspanya şirketlerinin elinde olmasına karşı, anarşistler şeker üreticileri arasında bir dizi grev başlattılar. Grevler Havana’da Başkan Garcia Menocal hükümeti tarafından sertçe bastırılmaya çalışıldı. Bu dönemde anarşist hareket oldukça güçlendi. Birçok yayın çıkarıldı. Yayınların bazıları Malatesta ve Pietro Gori, bazıları Kropotkin ve Reclus, bazılarıysa Bakunin’in fikirlerini temsil etmekteydiler. Ama tüm anarşistler İspanya’da yeni filizlenen CNT’nin anarşist-sendikalizmini örnek alıyordu.
1922 yılında anarşist-sendikalist Alfredo Lopez, sendikaların ve işçi örgütlerinin bir araya gelmesiyle Havana İşçi Federasyonu’nun (Federacion Obrera de La Habana – FOH) kurulmasına ön ayak oldu. Alfredo Lopez, uzun soluklu bir toplumsal dönüşümün ilk adımlarını attı; emek birliklerinin, özgürlükçü okulların, işçi merkezlerinin, doğa derneklerinin ve José Martí Halk Üniversitesi’nin (Universidad Popular José Martí) kurulmasını organize etti. Bu sıkıntılı ve fırtınalı yıllarda anarşistler, ekonomik kaynaklardan ve herhangi bir destekten yoksun bir halde olmalarına rağmen, kırsalda ve kentlerde ülkedeki işçilerin büyük çoğunluğunu bir araya getirdiler ve örgütlediler.
1925 yılında CNT örnek alınarak Küba Ulusal İşçi Konfederasyonu (Confederacion Nacional Obrera de Cuba – CNOC) kuruldu. İlk başta 128 kolektif ve işçi örgütüyle, toplamda 200.000’den fazla işçi üyesiyle açılan konfederasyonun ana ilkeleri, seçimlere katılmamak, bürokratik olmamak, 8 saatlik iş günü ve grev hakkının mücadelesinin verilmesiydi; bu işçilerin ortak kararıydı.
Durruti ve Ascaso Küba’da
İspanyol anarşistler Ascaso ve Durruti İspanya’dan sürüldükleri dönemde Arjantin’e gitmek için Güney Amerika’ya gelmişlerdi. İlk olarak Küba’ya ayak basıp burada diktatör Gerardo Machado’nun halkı nasıl yoksullaştırdığını ve kendisinin nasıl zenginlik içerisinde yaşadığını görünce, burada bir süre kalıp işçileri örgütlemeye çalışmışlardı. Başta liman işçileri arasında çalışıp burada polis tarafından aranınca, Kübalı anarşistlerin desteğiyle Santa Clara’da bir köyde şeker çiftliklerinin birinde işe başlamışlardı. Burada patronun grev yaptıkları için 3 Kübalıya işkence edişini görmüşlerdi. Ascaso ve Durruti, patronu öldürme kararı alıp harekete geçti. Artlarında bıraktıkları notta “Gezginlerin Adaleti” yazmışlardı. Bu eylem, Küba’nın birçok bölgesinde büyük yankı oluşturmuştu. Herkes isimleri bilinmeyen gezginlerden bahsediyordu. Kübalı anarşistler, Durruti ve Ascaso’yu “Sabırsız Eylemciler” olarak görseler de, yaptıklarının Küba anarşizmi için önemli olduğunu düşünüyorlardı. Daha sonraları, Durruti ve Ascaso Arjantin’e vardıklarında, bir gazetede “Gezginler” adında bir grubun hala patronları öldürerek eylem yaptıklarını okuyunca yüzlerinde ufak bir tebessüm belirecekti.
Küba’nın yeni devlet başkanı Gerardo Machado, işçilerin politik tavırlarını “vatansever” bulmamıştı. Bu yüzden Küba Ulusal İşçi Konfederasyonu üyelerine yönelik bir tutuklama dalgası başlattı. Demiryolu işçilerini örgütleyen Enrique Verona’nın, Fabrika İşçileri Sendikası’nın sekreteri Margarito Iglesias’ın ve İşçi Konfederasonu genel sekreteri Alfredo Lopez’in katledilmeleri emirini verdi. Anarşist-sendikalistleri tutukladı ya da sınır dışı etti. Anarşistlere yönelik başlatılan bu devlet terörü, yaklaşık 8 sene sürdü. Bu süreçte Komünist Parti, Konfederasyon bileşenlerini kendi yelpazesi altına almaya çalıştı. İlerleyen süreçte Machado iktidarı ile masaya oturarak anlaşma bile yaptılar.
Machado iktidarının anarşistlere yönelik saldırıları anarşist hareketi güçsüzleştirse de, 1924’de Küba Anarşist Grupları Federasyonu (Federacion de Grupos Anarquistas de Cuba -FGAC) adında yeni bir örgütlenme oluşturuldu. FGAC Küba’nın bağımsızlık kazanmasından sonraki en kanlı dönemde mücadele etmeye çalışmıştı. Otomobil ve Nakliye sektöründeki genel grevler ve halkın sokakları çıkmasıyla 12 Ağustos 1933’te Machado iktidari devrildi. Ardından Komünist Parti’nin de desteklediği Batista Rejimi iktidarı ele geçirdi. Bu süreçte güç kaybeden anarşistler, Batista Rejimi’ne karşı kurulan devrimci muhalefet içerisinde hareket etmeye başladılar.
1936’da İberya Devrimi patlak verdiğinde, Kübalı anarşistler Havana’da Enternasyonal Anti-Faşist Dayanışma adında bir topluluk oluşturarak İspanya’daki yoldaşlara silah ve sağlık malzemesi göndermeyi organize ettiler. Gönüllü olan Kübalı anarşistler İspanya’ya giderek CNT-FAİ cephesinde faşistlerle savaştı. Bu süreçte birçok Kübalı, İberya topraklarında ölümsüzleşmişti. Sağ kalanlar ise yanlarında İspanyol yoldaşlarıyla birlikte Küba’ya geri döndüler.
1939’da Moskova’nın direktiflerini uygulayan Küba Komünist Partisi, artık General olan fakat ardındaki halk desteğini tümüyle yitiren Batista ile bir anlaşma yaptı. Bunun karşılığında Batista, yeni kurulan ve ülkedeki tüm toplumsal grupları kapsayan Küba İşçileri Konfederasyonu’nun (Confederacion de Trabajadores de Cuba – CTC) yönetimini Komünist Parti’ye verdi. Bu yıllarda Küba işçi hareketi Batista’nın talimatlarıyla legalleşti ve komünistlerin kontrolüne girdi. Anarşistler ise bu dönemde 30’lardan arda kalan anarşistlerin ve anarşist-sendikalistlerin bir araya gelebilmeleri için Küba Özgürlükçü Birliği’ni (Associacion Libertaria de Cuba – ALC) kurdular.
İspanya Devrimi’nden gelen anarşistlerle birlikte İspanya’da kurulan gençlik örgütü Özgürlükçü Gençlik (Juventudes Libertarias) aynı isimle Küba’da da kuruldu.
Darbe ile rejimi ele geçiren Batista, seçimlere girip “demokratik” başkan olarak seçilmişti. Seçimlerde Komünist Parti Batista’yı desteklemişti. Anarşistler ise hem CTC’de işçiler içerisinde örgütlenirken hem de yoksul, topraksız, parasız köylülerin katıldığı köylü birlikleri oluşturmaktaydı. Anarşistlerin eski kalesi olan kuzeydeki Camaguey civarında ve güneyde anarşistlerin yıllarca özgür tarım kolektiflerini kurduğu Oriente’deki kahve üretim bölgelerinde birçok köylü birliği tekrardan oluşturulmuştu.
Kara’dan Kızıl’a Geçiş
Batista, 1940–1944 yıllarındaki Küba başkanlığının ardından 1952 yılının mart ayında Carlos Prío iktidarına darbe yaparak yönetimi tekrar ele geçirmişti. Buna karşı Fidel Castro, bir grup genç devrimciyle birlikte Santiago de Cuba’daki Moncada kışlasına saldırdı. Castro’nun yanında bulunan az sayıdaki arkadaşının çoğu ölü olarak ele geçirildi. Sağ kalanlar hapsedildiler ve birkaç ay sonra affedilerek Meksika’ya gönderildiler. Anarşistler Küba Özgürlükçü Birliği ile bu süreçte şehirlerde Batista rejimine karşı eylemler örgütledi. 1956’da Castro, Oriente’ye geldi ve dağlarda gerilla hareketi başlattı. Daha önce Batista rejimini destekleyen anarşistlerin sendikalarına el koyan Komünist Parti, Castro ekibini siyasi olarak destekleme kararı aldı. 1958 Ağustosu’nda Castro ile bir anlaşma yaptılar. 31 Aralık 1958’de Batista Küba’yı terk etti ve Küba halkı için yeni bir tarihsel dönem başladı.
Castro iktidarı ele geçirdiğinde, Kübalı anarşistler 1917’de Sovyetlerin Mahnovistlere yaptıklarını biliyorlardı. Bu yüzden Castro’ya başından beri hiç güvenmediler. Castro da hızlıca rengini belli etti. Tüm işçi sendikaları devlete bağlandı. Anarşistler de sendikalardan çekilerek illegal konuma geçtiler. Sendikal Eylem Hareketi (Movimiento de Accion Sindical, MAS) adında gizli bir işçi örgütü kurup Nuestra Palabra Semanal adlı haftalık bröşürü çıkartarak Küba halkını Castro rejimine karşı örgütlemeye çalıştılar. Halk komünist değildi, bir günde iktidarı ele geçiren rejimin dediklerini yapmak istemiyordu. Bu yüzden anarşistlerin hareketleri halkta geniş yer bulmuştu.
Castro ise daha fazla güçlenmek için Sovyetler’e yanaşmıştı, Küba’yı Rusya’nın şeker kolonisi haline getirmiş, bu da işçi ve köylüler için günde 14-15 saati bulan çalışma saatleri demek olmuştu. Castro’nun saldırıları, Batista rejimindekinden çok daha ağırdı. Anarşistler infaz ediliyor ya da hapishanelere kapatılıp sürgüne gönderiliyorlardı.
Anarşist hareket yenilmişti. Küba’da hiç olmadığı kadar güçsüz duruma düşmüştü. Fakat kazandıklarını zanneden komünistler, seneler sonra kapitalizme kapılarını savaşmadan açacaklardı. Kübalı anarşistler için savaşıp yenilmek, teslim olarak kaybetmekten çok daha iyiydi.
Furkan Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır.
The post Küba’da Anarşizm (2) – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Şili’de Kadınlar Kazandı – Pelin Derici appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Dünyanın dört bir yanında, kadınların mücadelesi, kadınların dayanışmasıyla sürüyor. Erkek egemen sistemde, kadınların yaşadıkları adaletsizliklere karşı, milyonlarca kadın sokakları doldurup öfkelerini haykırıyor.
Son yıllarda, Güney Amerika’da yükselmekte olan kadın mücadelesi, Arjantin’de kadın katliamlarına karşı oluşturulan Ni Una Menos (Bir Kişi Daha Eksilmeyeceğiz) eylemleri ve kampanyası ile geniş yankı uyandırırken, Şili’de son yıllarda gerçekleştirilen kürtaj eylemleri de bu yankının devamı oldu.
Kadınların örgütlü mücadelesi ile; kadın katliamlarının, taciz ve tecavüzlere karşı Şili’de binlerce kadının sokaklara döküldüğü eylemler sokak eylemleri gerçekleştirildi. 2013 yılından bu yana yapılan eylemlerde, dünyanın en kalabalık kadın eylemlerinden birine Şili sahne oldu.
1973’te, darbe ile yönetime geçen ve 1990 yılına dek yönetimini sürdüren diktatör Pinochet, 1989 yılında çıkardığı yasayla, koşulu ne olursa olsun kürtajı yasaklamıştı. Kadınların kürtaj yasağının kaldırılması için verdiği mücadele, yıllardır sürmekteydi, son yıllarda daha da aktif hale gelmişti.
Temmuz ayında, Şili’de, meclise önerilen yasa tasarısında, kürtajın kısmen yasallaşması vardıi. Tecavüz, anne sağlığına zarar gelmesi veya doğumun başarılı gerçekleşmeyeceğinin bilinmesi durumlarında; kürtajın yapılması önerilmiş ve yasa tasarısı meclis tarafından kabul edilmişti. Yasa tasarısının kabulünün ardından, Muhafazakar parti UDİ, Anayasa Mahkemesi’ne, ret talebinde bulundu. Muhafazakar partinin kürtaj yasağının kaldırılmasının önüne koyduğu engel, Şili’de on binlerce kadının sokaklara dökülmesine neden yol açtı.
Anayasa Mahkemesi’nin 22 Ağustos’ta açıkladığı karar ile; kürtaj kısmen yasallaşmış oldu. Ancak bu yasallaşmadan önce, Şili’de kadınlar, kürtaj yasağına karşı pek çok alternatif klinik oluşturmuş, “legal olmayan yollarla” kürtaj yapıyor/yaptırıyorlardı. Hatta, 2010-14 yılları arasında kürtaj yaptığı ve yaptırdığı gerekçesiyle 70 doktor ve kadın tutuklu bulunuyordu.
Şili’de eylem sürecini kazanıma dönüştüren kadınlar için ise mücadele devam ediyor. Kısmen yasallaşmanın istenilen sonuç olmadığını söyleyen kadınlar; kadın katliamlarına, tacize, tecavüze karşı dayanışmayı büyütmek için sokakları doldurmaya devam ediyorlar.
Dünyanın dört bir yanında direnen kadınlara selam olsun!
Dayanışmamız kazanacak!
The post Şili’de Kadınlar Kazandı – Pelin Derici appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Anarşist Yayınlar Dizisi (8) : Ekvador’da Anarşist Yayınlar” – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>20. yüzyılın başlarında özellikle Şili’den gelen göçmen işçilerin yoğunluğuyla, Ekvador’un merkezi Guayaquil’de işçi hareketi etkisini artırmaya başladı. İşçi hareketinin Ekvador’daki tarihi, anarşizmin aynı topraklardaki tarihiyle de paraleldi. Yalnızca işçilerin değil bütün ezilenlerin kurtuluşu için verilen mücadele, yerli halkın kimlik mücadelesi ve köylülerin özgürlük mücadelesi gibi farklı mücadele alanları üzerinde bir bütün olarak yoğunlaşıyor; önce Ekvador’un büyük şehirlerindeki Suburbio’larında* yaşayan yoksul halkı harekete geçirmeye başlıyordu.
Anarşistler, tren yollarında çalışan Jamaikalı göçmen işçilerin, marangozların ve Güney Amerika kıtasının en önemli ihracat ürünlerinden olan kakao üretiminde çalışan işçilerin arasında örgütlüydü. Ekvador’daki en uzun soluklu örgütlenme deneyimi olan Federacion Regional de Trabajadores del Ecuador’un (Ekvador İşçileri Bölgesel Federasyonu) temelleri, mücadelelerini yaşamlarından örgütleyen bu yoldaşlar tarafından atıldı.
Ekvador’da anarşizm, 15 Kasım 1922 tarihinde ülkenin en büyük kenti Guayaquil’de gerçekleşen büyük genel grevi örgütleyerek, tarihe önemli bir deneyim bıraktı. Durán’da çalışan FTRE destekçisi işçilerin fitilini yaktığı grev, kısa sürede bütün bir işçi sınıfını etkiledi. Devlet, grevi kanla bastırdı. 1000 grevci, ordunun silahlı saldırısı sonucu katledildi. Ancak artan devlet baskısı, ezilenlerin öfkesini daha da arttırıyordu. 1920’li yıllarda sadece Guayaquil’de aktif olan beş anarşist örgütlenme vardı. Redencion, Tierra y Libertad, Solidaridad, Hambre ve Luz y Accion ismindeki bu gruplar, Federacion de Grupas Anarquistas ‘Miguel Bakunin’ (Bakunin’in Anarşist Federasyonu) adıyla, birbirleriyle koordine bir şekilde hareket ediyordu.
Ekvador’da, özgürlükçü fikirlerin propagandasının yapıldığı ilk yayın, 1899 yılında Guayaquil’de yayın hayatına başlayan El Pabellon Roja’ydı. Gazetede eylemle propaganda kuşağının temsilcileri tanıtılıyor, bütün iktidarlara karşı doğrudan eylem çağrısı yapılıyordu. Ravachol’ün ve Sante Geronimo Caserio’nun fikirleri savunuluyordu. Takip eden yıllarda Ekvador’da anarşizm denilince akla gelen ilk isim Jose Alojo Capelo Cabello’nun gazetesi çıkmaya başladı. Centro Germinal Sindicalista isimli sendikanın yayın organı olan El Proletario, 1920 yılında yayınlanmaya başladı.
Ekvador’da anarşizm, özellikle yayıncılık alanında hızlı bir gelişim gösterdi; Kropotkin’in, Bakunin’in ve Malatesta’nın eserleri hızlıca yayınlandı. Bunun yanı sıra Amerika kıtasının çeşitli yerlerinde yayınlanan anarşist yayınlar, Ekvador’da da mutlaka dolaşıma sokuluyordu.
Başkent Quito’da yayınlanan La Prensa, o yıllardaki önemli yayınlardan biriydi. Anarşizm tarihi çalışmalarıyla bilinen Max Nettlau’nun yazıları ve kitabı Contribucion a la Bibliografia Anarquista en America Latina’dan seçilmiş günlükler, La Prensa’da kendine yer buluyordu. Aynı tarihlerde Federacion de Grupos Anarquistas ‘Miguel Bakunin’i oluşturan gruplar ise Tribuna Obrera’yı kurdular ve Ricardo Floras Magon’un ismini verdikleri bir tiyatro grubu oluşturdular. Tribuna Obrera ile benzer dönemlerde yayınlanan Ideas y Combate’de, genellikle işçi mücadelesine dair yazılar yayınlandı. Aralarında Narciso Veliz, Alberto Diaz, Juan Murillo, Jose Barcos’un da bulunduğu kalabalık bir editör grubunun çabalarıyla yayınlanan El Hambriento, Ekvador’da yayınlanan anarşist yayınlara bir diğer örnekti. Daha sonra üniversitelerde örgütlenme çalışması yürütmek için Bloque Obrero Estudantil isimli örgütü kuracak olan Luz y Accion da, aynı isimli bir de yayına sahipti.
1930’lu yıllarda baskısını artırmaya başlayan devlet, hem örgütlenmeyi hem de paralelinde çıkarılmakta olan yayınları sindirmeye çalışıyordu. Hareketin taşıyıcılığını yapan birçok anarşist, bu tarihlerde, Galapagos adalarına sürgün edildi. Yaşamını sürdürdüğü Ekvador’dan ülkesine sürülen Şili’li Nestor Donaso ise ülkesinde tutsak edildi. 1934 yılına gelindiğinde ise, aralarında Alejo Capelo, Alberto Diaz gibi militanların da yer aldığı bir grup, anarşist örgütlenmeyi yeniden güçlendirmek için FTRE benzeri olan bir sendikayı, Union Sindical de Trabojadores (UST)’i kurdu.
Küçük bir Orta Amerika ülkesi olan Ekvador’da üzerine çalışmalar yapılan, referans olarak gösterilen anarşizm, büyük bir mücadele mirası bıraktı. Bu miras, özellikle kültürel ve tarihsel olarak Ekvador’la benzerlikler taşıyan coğrafyamızda yeni perspektifler ve mücadele yöntemleri geliştirmek açısından büyük bir öneme sahip.
*Ekvador’da direkler üstüne kurulmuş, bambudan, dayanıksız konutlara verilen isim. Gecekondu.
The post “Anarşist Yayınlar Dizisi (8) : Ekvador’da Anarşist Yayınlar” – Zeynel Çuhadar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Güney Amerika’da Anarşizm ve Gençlik Örgütlenmeleri” Paneli Gerçekleştirildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gazetemizde yazılarına yer verdiğimiz, Anarkismo.net sitesinin editörlerinden olan José Antonio Gutiérrez, Anarşist Gençlik’in davetlisi olarak, Güney Amerika’da anarşizm ve gençlik örgütlenmeleri konulu panel gerçekleştirdi.
Kadıköy Paylaşma ve Dayanışma Deneği’nde gerçekleştirilen panelde konuşan José Antonio Gutiérrez, Şili’de anarşist hareketlerin ortaya çıkışından anarşizmin gençlik hareketleri üzerindeki etkisine, Güney Amerika’daki farklı anarşist örgütlenmeler tarafından yürütülen işçi, gençlik ve köylü hareketlerinden bölgenin mücadele tarihine kadar birçok konuda deneyimlerini paylaştı.
Yaşadığı coğrafyadaki toplumsal hareketlerden bahsederken; 90’lı yılların ortalarında ortaya çıkan Zapatista Hareketi’nden Topraksız Köylüler Hareketi’ne dair verilen pek çok mücadelenin bilgilerini paylaşan ve 2000’li yılların başında Güney Amerika’da ortaya çıkan toplumsal hareketlerin durumu hakkında konuşan Gutiérrez, bu süreçlerde kendi yaşadıklarını ve bakış açılarını paylaştı.
Katılımcıların ilgiyle dinlediği etkinlik, ikinci bölümünde Gutiérrez’e sorulan sorularla devam etti. Etkinlik dikkatle dinlenen ve uzun süren soru cevap bölümünün ardından sonlandırıldı.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Güney Amerika’da Anarşizm ve Gençlik Örgütlenmeleri” Paneli Gerçekleştirildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Brezilya Halkları Kapitalizme Karşı Defansta” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Eyaleti gözetleyen 3 bin kamera, 20 bin polis, 170 bin güvenlik görevlisi, insansız hava araçları, güvenlik robotları, 40 ayrı ülkeden istihbarat desteği, kimyasal ve nükleer tehditlere karşı alınan önlemler, yapılan tatbikatlar ve tabi ki bütün bunlar için harcanan 600 milyon Euro…
Yukarıdaki rakamlar sıcak çatışmaların ve gırtlak gırtlağa bir savaşın yaşandığı bir Ortadoğu ülkesine değil, başka bir savaşın yaşandığı bir Güney Amerika ülkesine; Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak olan Brezilya’ya ait. Üstelik savaşın tarafları açık ve net, nedenleri gün gibi ortada: Cephenin bir tarafında bölge halkını hiçe sayan Dünya Kupası’nı bahane ederek mahalleleri talan eden, insanları yaşadıkları bölgeden zorla kovan, binlerce insanı aç bırakan küresel kapitalistler ve onların o bölgedeki ortakları, cephenin diğer yanında ise tutunabilecekleri tek şey yaşamları ve beraber mücadele ettikleri insanlar olan ezilenler.
Eğer son yıllardaki büyük spor organizasyonlarının yapıldığı coğrafyalara ve o coğrafyalar hakkında çıkmış kıyıda köşede kalan haberlere bakarsanız, muktedirlerin neden bu kadar çok korktuğunu anlarsınız. Çünkü kapitalizm son 20-30 yıldan bu yana kendi kentlerini yaratmaya, hâlihazırda cehenneme çevirdiği yaşam alanlarımızı kendi arzuladığı ölçüde dönüştürmeye uğraşıyor. Şehir merkezinde kalmış yoksul mahalleleri, kent dışına çekmeyi, yoksullardan boşalan yerleri devasa rezidanslar, büyük alışveriş merkezleri ile doldurup bizlerin cehenneminden kapitalizmin cennetini yaratmaya çalışıyor. Güçlü kapitalist devletlerin kısmen başardığı bu dönüşümü yakalamaya çalışan diğer “üçüncü dünya ülkeleri” için ise, Dünya Kupası ve Olimpiyatlar gibi devasa spor organizasyonları büyük olanaklar sunuyor. Çünkü böylesine büyük bir organizasyonu alan devlet için yıkım ve tahliyeler meşrulaşıyor. Yani, bu organizasyonlar sırasında stadyumun içinde ya da televizyonun başında Messi’nin attığı golü ya da Usain Bolt’un deparını izleyenler stadyumun dışını göremez oluyorlar.
2014 Dünya Futbol Şampiyonası ve 2016 Olimpiyatlarına ev sahipliği yapacak olan Brezilya’da da yaşanan şey bu. “Kentsel dönüşümü” hızlıca tamamlamaya çalışan devletlerle kapitalistler ve buna çanak tutmaya oldukça hevesli olan büyük spor ağalarının ortaklığı.
Brezilya’da şu ana kadar 250.000 kişi evinden edildi, onlarca mahalle haritadan silindi, yüzlerce ev yıkıldı, bu dönemde özel tim polisleri tarafından 18 mahalle işgal edildi ve onlarca kişi öldürüldü, devlet erkanınca ülkenin görüntüsünü bozan ve imajını zedeleyen sokak çocukları bir anda ortadan kayboldu; kimileri bu çocukların öldürüldüğünü kimileri de gözetim altında tutuldukları yerlerde işkence gördüklerini söylüyor, sadece stadyum inşaatlarında çalışan 8 işçi yaşamını yitirdi.
Bu rakamlar ve katliamlar tüylerinizi ürpertmeye yetmiyorsa elinize bir harita alın ve bu organizasyonların yapıldığı yerlere tekrar bakın ve bugün de Brezilya’dan geçmekte olan fay hattını izleyin. 1988 Seul Olimpiyatları’nda 720.000 kişi evinden edilmiş, 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda 30.000 kişi, 2008 Pekin Olimpiyatları’nda da 1.250.000 kişi ve 2014 Güney Afrika Dünya Futbol Şampiyonası’nda yine yüz binlerce kişi evlerinden, mahallerinden zorla tahliye edilmiş, yoksullardan boşaltılan yerlere stadyumlar, alışveriş merkezleri ve rezidanslar inşa edilerek bu bölgeler, hızlı bir şekilde kapitalist dönüşümlerini tamamlamışlardı.
Kısacası, Brezilya’da devlet erkânı, kapitalistler ve endüstriyel futbol adamları bize büyük bir futbol şöleninin gölgesinde; yıkım, ölüm ve yağma sunuyor ve ne yazık ki bu Dünya Kupası’nda da isteseler de istemeseler de tüm futbolcular gollerini karşı takıma değil, biz ezilenlere atıyor.
Özgür Erdoğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 19. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Brezilya Halkları Kapitalizme Karşı Defansta” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ŞİLİ’DE BİR FİLİSTİN TAKIMI appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Belki bu Ocak ayında yaşanan siyasi krize kadar hiçbirimizin haberi yoktu bu takımdan. Club Deportivo Palestino, Filistin’den Santiago’ya göç etmiş Filistinlilerin kurduğu bir takım. 1920’de bu isimle kurulan bir takım, aslında İsrail devletinin “Filistin diye bir şey yoktu, İsrail kurulduktan sonra böyle bir şey uyduruldu.” iddiasının bizzat çürütüldüğü bir örnek.
Filistin halkının Filistin’den sonra dünyada en çok yoğunlaştığı bölge Şili. 1948’e kadar göçler sıklıkla yaşanıyor olsa da, bu tarihten sonraki göçlerin büyük bir bölümü İsrail işgali nedeniyle olmuş. Takımın renkleri yeşil, siyah, kırmızı ve beyaz, yani Filistin bayrağının renkleri. Takım oyuncuları kuruluş yıllarında yoğunluklu olarak Filistinli göçmen ailenin çocukları olsa da, artık Şili’nin farklı bölgelerinden birçok oyuncu takımın içinde yer alıyor. CD Palestino, Şili Süper liginde başarılı bir takım olarak tanınıyor. Kurulduğundan bu yana, iki lig, iki de kupa şampiyonluğu var.
Bir Bütün Filistin
Siyasi krize neden olan şey ise, Ocak ayında oyuncuların yeni tasarlanan formalarla maça çıkması. Yeni formaların arka kısmındaki sayıların olduğu bölümde, “1” numaranın Filistin’in işgal öncesi topraklarını gösteren bir haritayla sembolize edilmesi sadece Şili değil, tüm dünyada gündeme oturdu..
Takımın formasının “terörizmi çağrıştırdığı” “kin ve şiddet” duyguları uyandırdığı nedeniyle, CD Palestino, Güney Amerika’da bulunan İsrail menşeili tüm kurumlar tarafından FIFA’ya şikayet edildi. Haklarında karalama kampanyası başlatmak için bu haritanın bir formaya eklenmiş olması yetti.
1900’lerin başlarından bu yana, ekonomik, siyasi vb. nedenlerden dolayı Şili’ye göç etmiş bir halkın, kendi topraklarını kendi kültürünü yaşatmak istemesinin ne kadar kötü olabileceği konuşuluyor şimdilerde.
Mayıs 1948
İsrail’in Filistin topraklarını işgal edip, 1 milyona yakın Filistinliyi yaşadığı topraklardan atmasının ve devlet olarak kendini ilan etmesinin tarihidir Mayıs ‘48. Filistin halkının yaşadığı yerlerden katliamlarla çıkartılmasının tarihidir, İsrail devletinin Filistin’i yok etme planlarının başladığı tarihtir. Mayıs 1948, Nakba tarihidir; yani öldürülerek yerlerinden edilenlerin “felaket” tarihidir.
İsrail devleti, geçtiğimiz ay açıkladığı Batı Şeria’da yeni yerleşim bölgeleriyle beraber “felaket politikaları”na devam ediyor. Bu politikaların siyasal krize yol açmadığı uluslararası devletler etiğinde, CD Palestino’nun “Bir Bütün Filistin”i savunması son derece tehlikelidir!
Formanın “1” numarası olan haritada, yaşanmış katliamlar, zorunlu göçler, yok edilmeye çalışan bir halk, bir kültür varsa tehlikelidir. İsrail terörizmi ve şiddeti bu kadar gündem değilken, Batı Şeria ve Gazze’de hergün yaşanan baskı, zulüm politikaları gündem değilken, uluslararası devletler hukuku her durumda olduğu gibi ezilenin aleyhine işlerken Filistin Futbol Takımı teknik direktörü Nicola Hadwa Shahwan’ın söylediğine kulak vermek gerek;
“CD Palestino’nun formasına geldikleri toprakların haritasını koymak, yalnızca o toprakları zor kullanarak ele geçirmeye çalışanları,insanların özgürlüğüne saygı duymayanları kızdırır. Barış, adalete dayanmalıdır. Spor, sanat, kültür ve bilim insanların doğrudan gerçekliğiyle ilişkili değildir, buna rağmen insanların duygularını, tarihsel deneyimlerini yansıtabilir. CD Palestino, Filistinlilerin duygularını adalet, barış ve özgürlük şiarıyla yükseltmiştir. Onları saygıyla selamlıyorum.”
The post ŞİLİ’DE BİR FİLİSTİN TAKIMI appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (5) : Patronsuz İşçiler- İşçilerin Öz-yönetimi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Arjantin’de İşçilerin Öz-Yönetimi
The post Anarşistlerin Ekonomi Tartışmaları (5) : Patronsuz İşçiler- İşçilerin Öz-yönetimi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>