hiroşima – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Thu, 06 Aug 2020 11:27:57 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 6-9 Ağustos 1945: Biten Savaş Yaşamı da Götürdü Yanında- Patika Ekoloji Kolektifi https://meydan1.org/2020/08/06/6-9-agustos-1945-biten-savas-yasami-da-goturdu-yaninda-patika-ekoloji-kolektifi/ https://meydan1.org/2020/08/06/6-9-agustos-1945-biten-savas-yasami-da-goturdu-yaninda-patika-ekoloji-kolektifi/#respond Thu, 06 Aug 2020 11:22:00 +0000 https://seninmedyan.org/?p=41510 6 Ağustos 1945, sabah saatleri. Muhtemelen Hiroşima halkı, ABD’nin bir önceki hafta aldığı katliam kararından haberdar bile değil. Ancak kararın sonuçları birazdan üstlerinde belirecek ve 45 saniye sonra yaşam kararacak. Bugün ABD’nin, Hiroşima’ya attığı atom bombasının milyonlarca canlının yaşamını karartmasının üzerinden geçen 75’nci yılı. 3 gün sonra da Nagazaki’yi vuracak o bomba. B-29 uçaklarıyla bırakılan, […]

The post 6-9 Ağustos 1945: Biten Savaş Yaşamı da Götürdü Yanında- Patika Ekoloji Kolektifi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
6 Ağustos 1945, sabah saatleri. Muhtemelen Hiroşima halkı, ABD’nin bir önceki hafta aldığı katliam kararından haberdar bile değil. Ancak kararın sonuçları birazdan üstlerinde belirecek ve 45 saniye sonra yaşam kararacak.

Bugün ABD’nin, Hiroşima’ya attığı atom bombasının milyonlarca canlının yaşamını karartmasının üzerinden geçen 75’nci yılı. 3 gün sonra da Nagazaki’yi vuracak o bomba.

B-29 uçaklarıyla bırakılan, her biri 4 bin tonluk iki bomba üç gün arayla Japonya’yı talan etti. Patlamaların ardından savaş sonlandı sonlanmasına ama beraberinde çok önemli bir şeyi daha yanında götürmüştü. Yaşam…

Patlamanın etkisiyle açığa çıkan 10 milyon derecelik sıcaklığın etkisiyle 10 binlerce insan tek bir ses bile duyamadan yaşamını yitirdi. Çok daha fazlası, radyoaktif süprüntünün yarattığı hastalıklara bağlı olarak yaşamlarını yitirecekti.

O gün hayatta kalıp kendilerini “şanslı” sayanlar, torunları için nesiller boyu sürecek hasarlı genler bıraktı.

Patika Ekoloji Kolektifi

The post 6-9 Ağustos 1945: Biten Savaş Yaşamı da Götürdü Yanında- Patika Ekoloji Kolektifi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/08/06/6-9-agustos-1945-biten-savas-yasami-da-goturdu-yaninda-patika-ekoloji-kolektifi/feed/ 0
Zamanın Durduğu An: “Nagazaki 11:02” – Lokman Sazan/Gazete Karınca https://meydan1.org/2018/08/08/zamanin-durdugu-an-nagazaki-1102-lokman-sazan-gazete-karinca/ https://meydan1.org/2018/08/08/zamanin-durdugu-an-nagazaki-1102-lokman-sazan-gazete-karinca/#respond Wed, 08 Aug 2018 07:18:20 +0000 https://seninmedyan.org/?p=41634 ABD’nin 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak binlerce insanı öldürmesinin üzerinden 73 yıl geçti. Bu katliamı fotoğraflayan Shomei Tomatsu, “Nereye gidersem gideyim savaşın gölgesini yanımda taşıyorum” sözleriyle anlatıyor gördüğü dehşetin kendisinde yarattığı etkiyi. Tomatsu’nun fotoğrafları hem insanlar hem de nesneler üzerindeki fiziksel ve psikolojik hasarı gözler önüne seriyor. Devletlerin olabildiğince silahlandığı bugün, hala […]

The post Zamanın Durduğu An: “Nagazaki 11:02” – Lokman Sazan/Gazete Karınca appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
ABD’nin 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atarak binlerce insanı öldürmesinin üzerinden 73 yıl geçti. Bu katliamı fotoğraflayan Shomei Tomatsu, “Nereye gidersem gideyim savaşın gölgesini yanımda taşıyorum” sözleriyle anlatıyor gördüğü dehşetin kendisinde yarattığı etkiyi. Tomatsu’nun fotoğrafları hem insanlar hem de nesneler üzerindeki fiziksel ve psikolojik hasarı gözler önüne seriyor. Devletlerin olabildiğince silahlandığı bugün, hala nükleer tehdit altındayız; Tomatsu’nun fotoğrafları ise bize çok şey anlatıyor.

73 yıl önce İkinci Dünya Savaşı sırasında ABD,  B29 uçaklarıyla Japonya’nın Hiroşima kentine atom bombalarıyla saldırı düzenledi.

Sadece Japonları değil aynı zamanda Dünyadaki bütün insanları dehşete sokan bu saldırının teknolojik ayağını oluşturan bilim insanları, 1939’da Avrupa’daki faşist rejimlerin yükselmesinde rol oynayan Nazi Almanyası’nın oluşturduğu nükleer silah araştırmaları için kurulan ekipten kaçanlardan oluşuyordu.

ABD hükümetinin 1940 yılında “Manhattan Project” koduyla açacağı proje, ABD’nin kendi nükleer silahlarının üretilmesini amaçlamaktaydı. Programın araştırmacıları birkaç yıl içinde nükleer silahın üretilmesinde anahtar rol alan maddelerin üretimini başardıktan hemen sonra, 16 Temmuz 1945’te, proje ilk testinden başarıyla geçti ve 22 gün sonra da ilk saldırı gerçekleştirildi.

Saldırı sonucunda kentin yüzde 90’ı yok olurken, saldırının hemen ardından 80 bin insan hayatını kaybetti. Takip eden yıllarda ise yaralı olarak kurtulan on binlerce insan da radyasyonun etkisiyle hayatını kaybetti.

Bu saldırının gerçekleştiği tarih olan 6 Ağustos 1945’ten yalnızca üç gün sonra, 9 Ağustos 1945’te, aynı uçaklar bu sefer Nagazaki kentine bombalarla saldırdı. Bu saldırı ise yaklaşık 40 bin insanın ölümüne neden oldu.

Dönemin Japon Hükümdarı Hirohito, 15 Ağustos 1945’te bir radyoda bu saldırıyı, “Yeni ve en acımasız bomba” olarak anacaktı.

Shomei Tomatsu

Shomei Tomatsu İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonyası’nın önde gelen fotoğrafçılarındandır.

1930’da Nagoya’da doğan Tomatsu, üniversiteden mezun olduktan sonra Tokyo’ya yerleşir ve 1959’da dönemin ünlü fotoğrafçılarıyla birlikte VIVO adında bir kooperatif kurar.

Tomatsu, bu kooperatif sayesinde eşsiz ve etkileyici tarzını geliştirerek Takuma Nakahira ve Diado Moriyama gibi gelecek neslin önemli fotoğrafçılarını etkiler.

Tomatsu, Nagazaki’de ilk fotoğraflarını 1961’de çeker ve Ken Domon’un da katkısıyla aynı yıl “Hiroşima-Nagazaki” sergisini açar.

Atom ve hidrojen bombalarının atılmasından 50 yıl sonra Japon Mahkemesi’nin talebi üzerine Nagazaki’yi tekrar ziyaret eder ve “Nagazaki 11:02” adını vereceği serginin fotoğraflarını çeker.

Bu fotoğraflar hem insanlar hem de nesneler üzerindeki fiziksel ve psikolojik hasarı gözler önüne seriyor. Serginin adı, Tomatsu’nun çektiği saat fotoğrafından gelmektedir. Bombanın düştüğü zeminin yaklaşık 700 metre altında bulunan saat o sıralar 11:02’yi gösteriyordur ve bu tam da bombanın düştüğü saat olarak kabul edilir.

14 Aralık 2012 yılında hayata veda eden Tomatsu, ilk defa 1961’de gittiği Nagazaki’de gördüğü manzarayı şöyle tanımlar:

“Zamanın saat 11:02’de Nagazaki’de durmasının üzerinden 16 yıl geçti. Fakat o zamandan beri ölen her kurban o an ve bu anın parçası olmaya devam ediyor. Nagazaki’de 16 yıldan bu yana her yıl çok sayıda insan sessizce hayatını kaybetti. Nagazaki’de gördüğüm şey sadece savaşın izleri değildi, aynı zamanda savaş sonrası dönemin hiçbir zaman bitmediği bir yerdi. Viran etmek kavramının sadece nesnelere yönelik uygulanabileceğini düşünürdüm ama Nagazaki bana insanlara da uygulanabileceğini gösterdi.”

Lokman Sazan-Gazete Karınca

 

The post Zamanın Durduğu An: “Nagazaki 11:02” – Lokman Sazan/Gazete Karınca appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/08/08/zamanin-durdugu-an-nagazaki-1102-lokman-sazan-gazete-karinca/feed/ 0
Hiroşima Katliamı’na Dair Yapılan Bir Araştırma Radyasyon Seviyesinin Ölümcül Dozdan da Fazla Olduğunu Açığa Çıkardı https://meydan1.org/2018/04/29/hirosima-katliamina-dair-yapilan-bir-arastirma-radyasyon-seviyesinin-olumcul-dozdan-da-fazla-oldugunu-aciga-cikardi/ https://meydan1.org/2018/04/29/hirosima-katliamina-dair-yapilan-bir-arastirma-radyasyon-seviyesinin-olumcul-dozdan-da-fazla-oldugunu-aciga-cikardi/#respond Sun, 29 Apr 2018 12:44:08 +0000 https://seninmedyan.org/?p=36616 6 Ağustos 1945 ABD, Hiroşima ve Nagazaki’de atom bombası patlatır. Saldırılar sırasında binlerce kişi katledilir. Ortaya çıkan radyasyon sebebiyle yüzbinlerce insan ise yaşamlarını ilerleyen günlerde kaybedecektir bile. Brezilyalı fizikçilerin yaptığı bir araştırma, saldırıda yaşamını yitirenlerin yaklaşık ne kadar radyasyona maruz kaldıklarını açığa çıkardı. Hiroşima’da yaşamını yitirenlerden birine ait olan bir çene kemiğinde yapılan incelemelerde, kemiğin […]

The post Hiroşima Katliamı’na Dair Yapılan Bir Araştırma Radyasyon Seviyesinin Ölümcül Dozdan da Fazla Olduğunu Açığa Çıkardı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
6 Ağustos 1945 ABD, Hiroşima ve Nagazaki’de atom bombası patlatır. Saldırılar sırasında binlerce kişi katledilir. Ortaya çıkan radyasyon sebebiyle yüzbinlerce insan ise yaşamlarını ilerleyen günlerde kaybedecektir bile.

Brezilyalı fizikçilerin yaptığı bir araştırma, saldırıda yaşamını yitirenlerin yaklaşık ne kadar radyasyona maruz kaldıklarını açığa çıkardı. Hiroşima’da yaşamını yitirenlerden birine ait olan bir çene kemiğinde yapılan incelemelerde, kemiğin kilogram başına 9.46 jul radyasyon enerjisine maruz kaldığı bulgusuna rastlandı.

Bu rakam, ölümcül sayılan 5 jul/kg’den neredeyse iki kat daha fazla.

Kaynak: SputnikINT

The post Hiroşima Katliamı’na Dair Yapılan Bir Araştırma Radyasyon Seviyesinin Ölümcül Dozdan da Fazla Olduğunu Açığa Çıkardı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/04/29/hirosima-katliamina-dair-yapilan-bir-arastirma-radyasyon-seviyesinin-olumcul-dozdan-da-fazla-oldugunu-aciga-cikardi/feed/ 0
Sinema: “Çernobil’de İlk Önce Yalan Patladı” – Gürşat Özdamar https://meydan1.org/2015/05/03/sinema-cernobilde-ilk-once-yalan-patladi-gursat-ozdamar/ https://meydan1.org/2015/05/03/sinema-cernobilde-ilk-once-yalan-patladi-gursat-ozdamar/#respond Sun, 03 May 2015 16:06:00 +0000 https://test.meydan.org/2015/05/03/sinema-cernobilde-ilk-once-yalan-patladi-gursat-ozdamar/ Senaryo tamam: Elektrik kesintileri, “enerjide dışa bağımlı olmaktan kurtulmalıyız” demeçleriyle başladı, ana haber bültenlerinde, tartışma programlarında ve hatta sabah kuşağında bile “böyle giderse yatırım azalır, üretim düşer, işsizlik artar, mutlaka yeni enerji gerek” konuşmaları yapıldı, tesadüfe bakın ki, program aralarında gülen, koşan, bisiklete binen mutlu çocuk yüzlerinin kullanıldığı bir nükleer santral reklamı da yayınlanır oldu, […]

The post Sinema: “Çernobil’de İlk Önce Yalan Patladı” – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Sinema Masum Cumartesi filmi Çernobil’deki ilk nükleer sızıntının olduğu güne, 1986 Nisan’ına götürüyor bizi. “Radyasyonlu çay daha lezzetlidir” ya da “birazcık radyasyon iyidir” sözlerine kananların nükleer santrale karşı çıkamaması gibi, Çernobil’de yaşayanlar da devletin “çok güvenlidir, kaza yapma ihtimali sıfırdır, hiç bir tehlikesi yoktur” dediği nükleer santraldeki patlamanın, ölümcül boyutta bir radyasyon yaydığına inanmıyor ve cumartesi günlerine devam ediyor.

Senaryo tamam: Elektrik kesintileri, “enerjide dışa bağımlı olmaktan kurtulmalıyız” demeçleriyle başladı, ana haber bültenlerinde, tartışma programlarında ve hatta sabah kuşağında bile “böyle giderse yatırım azalır, üretim düşer, işsizlik artar, mutlaka yeni enerji gerek” konuşmaları yapıldı, tesadüfe bakın ki, program aralarında gülen, koşan, bisiklete binen mutlu çocuk yüzlerinin kullanıldığı bir nükleer santral reklamı da yayınlanır oldu, bu da yetmezmiş gibi aynı günlerde nükleer anlaşmasına imza atıldığı, hayırlı uğurlu olması temennilerinin haberleri yayıldı.

Karakterler de belli. Bu karakterleri canlandıran oyuncular yıllar içinde değişse de replikleri değişmiyor. Radyasyonlu çay içen bakandan, “birazcık radyasyon iyidir” diyen başbakana, kimler oynamadı ki bu filmde.

Şimdi de filmi anlatalım. “Çok güvenlidir, kaza yapma ihtimali sıfırdır, hiçbir tehlikesi yoktur” denilerek inşa edilen bir nükleer santralde başlayan sızıntı, şirket yetkililerince “üretim durursa kar da durur” denilerek gizlenir. Hükümetten gelen yetkililer de yaptıkları ölçümlerde radyasyon değerlerini normalin çok çok üzerinde bulurlar, ama onlar da, tesisin kapatılarak insanların tahliyesini gereksiz görürler. Üstelik bu patlamanın gizlenmesi konusunda onlar da hem fikirdirler. Ne de olsa nükleer en güvenli enerjidir ve bu tesisin kaza yapması imkansızdır!

Hemen bilim-kurgu demeyin, hayal ürünü demeyin, bu filmde anlatılanlar aynen oldu, 1986 yılının Nisan’ında, Çernobil’de. Okumaya devam ederseniz, nükleerin belası da aynı, şirketlerin ve devletlerin yalanları da aynı diyeceksiniz.

Hükümet/parti ve şirket temsilcilerini oluşturduğu komitenin bu gizlilik kararını konuştukları toplantıya tesadüfen tanık olan müzisyen Valery (Anton Shagin) de bu durumu kimseye söylememesi konusunda uyarılır. Ancak Valery, sevgilisi Vera (Svetlana Smirnova Marcinkevich) ile şehirden ayrılmanın iyi olacağını düşünerek hemen onun yanına gelir. Ancak o da durumun farkında değildir, nükleer sızıntısına da, patlamaya da inanmakta zorlanır. Tehlikenin boyutlarının farkında olmadığından, giydiği topuklu ayakkabının, şehirden trenle gitmek için istasyona koştukları sırada kırılması yüzünden treni kaçırırlar.

Valery, komitenin toplantısında işittikleriyle bir tehlikenin yaklaşmakta olduğunun farkındadır ama sevgilisi dahil hiç kimse günlük programlarını bozmamış, işlerine, okullarına ya da alışverişe çıkmışlardır. Bu durum Valery’yi daha da gerer. Ama yapabileceği bir şey de yoktur.

Reaktörde sızıntının ilk ortaya çıktığı anı ve sonrasında yaşanan panik anlarını anlatan V Subbotu filmi, adını Çernobil katliamının ilk yaşandığı gün olan Cumartesi gününden alıyor (film Türkçeye Masum Cumartesi olarak çevrilmiş). Alexander Mindadze’nin hem senaryosunu yazdığı hem de yönettiği film, benzer konuda yapılmış filmlerin aksine, nükleer patlamadan sonrasını değil sızıntının başlamasından itibaren ilk 36 saatlik zaman dilimini anlatmayı seçmiş. Bir anlamda nükleer kirlenmeden önce toplumsal kirlenmeye işaret etmeyi denemiş.

Çünkü Çernobil’de açığa çıkabilecek nükleer enerjinin Hiroşima’dakine denk bir radyasyon yayacağını bilmelerine rağmen, yetkililerin bu durumu gizlemesinin katliamın boyutlarını daha da artırdığı ortada. Üstelik nükleer tesisten gece boyunca çıkan kızıllığı izlemeye gelen kasabalıların, nükleer konusunda yeterince fikre sahip olmadıklarını da gösteriyor. Elbette bu konuda devletin, yıllar boyunca, nükleeri öven, onu olumlayan propagandasının ne denli başarılı olduğunun da bir göstergesi. İnsanların da nükleeri olumlu olarak içselleştirmesi yüzünden, nükleeri sorgulamamaları, bu “kaza” yüzünden cumartesi eğlencelerinden vazgeçme gereği dahi duymuyor olmaları korkunç tablonun bir diğer yönünü oluşturuyor.

Vera’nın da kırılan topuğu yüzünden yeni bir ayakkabı almak için gittiği mağazada saatlerce model ve renk seçimi yapamaması, ayakkabının dahi nükleer felaketten daha önemli olmadığı düşüncesine iyi bir örnek sahne diyebiliriz.

Filmin nükleer santraldeki sızıntının gösterildiği başlangıç sekansındaki görsellikte renkler koyu, karanlık seçilmiş, gölgeler yüzünden insan yüzleri de net görünmüyor. Daha sonra şehir hayatının anlatıldığı sekanslar ise parlak, aydınlık ve bol renkli olarak görüntülenmiş. Yine yönetmenin ve görüntü yönetmeni Oleg Mutu’nun bir tercihi olarak filmin büyük çoğunluğunda kameranın elde çekim yapmış olması yüzünden titreyen ve bitip tükenmek bilmeyen düğün sahnesinde bir yakınlaşıp bir uzaklaşan görüntüler, izleyiciyi daha da geriyor. Bu da, filmde var olmayan endişenin -hiç değilse-izleyiciye geçmesini sağlıyor. Bu duygu aktarımı için filmin başından sonuna hiç dış müziğe başvurulmamış olduğunu da hatırlatmakta fayda var.

Filmdeki kimi replikler de, bize benzeri nükleer sızıntı ya da patlamalar ilgili kimi ipuçları da verir. Valery’nin müzisyen arkadaşlarıyla şarap içtiği bir sahnede, “Diyorlar ki Byeloyarkk’da atom aktığı zaman sokaktaki insanları toplayıp kırmızı şarap içirdiler” diye bir söz geçer. Diğerleri de gene kırmızı şarabı kastederek “stronsiyumun üzerine iyi gelir”, “ilaç niyetine içelim” gibi sözler söylerler. Bu sahne, nükleer hakkında doğru bilgilerin devlet tarafından bilerek gizlendiği, halkın da nükleeri, onunla bu sahnede olduğu gibi dalga geçercesine kanıksadıkları ile ilgili iyi bir örnektir. Gerçi televizyona çıkıp herkesin gözü önünde radyasyonlu çay içen bakana, birazcık radyasyon iyidir diyen başbakana inanmamak ne mümkün. Bir de medyanın her gün yaptığı haberlere yedirdiği yalanlarını unutmamalı. Hasılı, devletlerin, şirketlerin ve medyanın yalan patlamasının ardından insanların daha neler neler yapabileceğini tahmin etmek hiç de kolay değil.

 Gürşat Özdamar

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesİ’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.

The post Sinema: “Çernobil’de İlk Önce Yalan Patladı” – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/05/03/sinema-cernobilde-ilk-once-yalan-patladi-gursat-ozdamar/feed/ 0
Katleden Devlet Roboski İçin Reddet! https://meydan1.org/2015/02/14/katleden-devlet-roboski-icin-reddet/ https://meydan1.org/2015/02/14/katleden-devlet-roboski-icin-reddet/#respond Sat, 14 Feb 2015 17:00:43 +0000 https://test.meydan.org/2015/02/14/katleden-devlet-roboski-icin-reddet/ Vicdani Ret Derneği, Roboski Katliamı’nın üçüncü yıl dönümünde, İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda bir açıklama düzenledi. Devrimci Anarşist Faaliyet ve Lise Anarşist Faaliyet de, VR-DER’in düzenlediği yürüyüşe ve açıklamaya katıldı, düzenlenen açıklamada birçok devrimci anarşist vicdani reddini açıkladı. İHD İstanbul Şubesi’nin, Tünel’den Galatasaray Meydanı’na düzenlediği ve Roboski’de katledilenleri temsilen 34 tabutun taşındığı yürüyüşün ardından, VR-DER’in Galatasaray Meydanı’nda […]

The post Katleden Devlet Roboski İçin Reddet! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Vicdani Ret Derneği, Roboski Katliamı’nın üçüncü yıl dönümünde, İstanbul’da Galatasaray Meydanı’nda bir açıklama düzenledi. Devrimci Anarşist Faaliyet ve Lise Anarşist Faaliyet de, VR-DER’in düzenlediği yürüyüşe ve açıklamaya katıldı, düzenlenen açıklamada birçok devrimci anarşist vicdani reddini açıkladı.

İHD İstanbul Şubesi’nin, Tünel’den Galatasaray Meydanı’na düzenlediği ve Roboski’de katledilenleri temsilen 34 tabutun taşındığı yürüyüşün ardından, VR-DER’in Galatasaray Meydanı’nda gerçekleştirdiği eylem “Em Roboski ji Bîr Nakın” sloganlarıyla başladı.

“Em ji Bîr Nakın Roboski Vicdanımızdır- Vicdani Ret Derneği” yazılı pankartın taşındığı eylem boyunca “Katleden Devlet Roboski İçin Reddet”, “Askere Gitme Kardeş Kanı Dökme”, “Savaşta Barışta Militarizm Öldürür” sloganları atıldı. VR-DER’i temsilen, dernek eş başkanı Merve Arkun’un yaptığı basın açıklamasında katliam üçüncü yılında da lanetlenirken, katliam mekanizması ordunun bir parçası olmamak için vicdani ret çağrısı yapıldı.

Basın açıklamasının ardından, Deniz Atay, Gürkan Kalmaz, Muhammet Ekinci ve Serkan Demir’in de aralarında bulunduğu toplam 11 kişi vicdani reddini açıkladı.

Miraç Bilge: “… Ben, devrimci bir anarşist olarak militarizmin ölüm kokan dünyasını reddediyorum; ne emir alıp Atina’da, Amed’de, Kosova’da tetiğe basan, ne Roboski’de, Hiroşima’da bomba atan parmak olmayacağım…”

Zülfikar Alp: “…Ez dewleten kujer u arteşen kujer red dıkım, wek anarşistek şoreşger, red a xwe ya wijdani u tevdeyi diyar dıkım.”

Oğuzhan Arıcan: “…Katliamcı orduların bir parçası olmamak, halkların özgürlük mücadelelerini büyütmek, özgür bir dünyayı yaratmak için vicdani reddimi açıklıyorum.

Yaşasın devrimci anarşizm, yaşasın reddeden vicdanlar!”

Atakan Polat: “… Ben, devletlerinin sınırlarının ve katliamlarının olmadığı özgür bir dünya için mücadele eden devrimci anarşist bir birey olarak, devletlerin katliamlarının, bu katliamların sürdürücüsü ordularının bir parçası olmayacağım…”

Günce Akpınar: “… Bundan tam 3 yıl önce Roboski’de katledilenleri, bugün Kobane’de aynı katliamcı geleneğe karşı direnenleri yok saymayı reddediyorum.

Devlet; bireyi, yaşamı, özgürlüğü katleder. Ben bu ilişki biçiminin içinde yer almayı reddediyor, paylaşma ve dayanışmayla örülü bir yaşam için mücadele ediyorum. Devrimci anarşist bir birey olarak vicdani reddimi açıklıyorum. Biliyorum ki, tüm devletler terörist, tüm ordular katildir!”

Murat Gökkabak: “… Ben vicdan sahibi bir insan, kendi halkının özgürlüğü için mücadele eden insanlara silah doğrultmak istemiyorum. Devrimci anarşist bir birey olarak vicdani reddimi açılıyorum.”

Orhan Alim Kaya: “… Ben Roboski’deki ”KAÇAKÇILARI” öldürmek istemiyorum, Ben katil olmak istemiyorum ve devletin zorunlu tuttuğu askerliği reddediyorum.”

  Mervan ve Sekvan Encü, Roboski İçin Reddetti

Roboski Katliamı’nın üçüncü yıldönümünde, katledilenlerin mezarları başında yapılan anmada Mervan Encü ve Sekvan Encü vicdani reddini açıkladı.

“Kürdistan topraklarında kan akıtan bir sistemin kölesi ve askeri olmayacağız” diyen Mervan Encü ve Sekvan Encü, “… Propagandalarında sürekli olarak, ‘bin yıldır bir arada yaşıyoruz ve et ile tırnak gibiyiz’ diyen TC Devleti Şengal ve Kobane’de halkımıza karşı katliamlar gerçekleştiren, bebek katili IŞİD çetelerine destek veren Türkiye devleti utanmadan kalkıp Kürt halkının çocuklarını askere çağırıyor” sözleriyle devletin “kardeşlik” yalanı ardına gizlediği düşmanlık politikasından bahsetti.

“Bu coğrafyayı halklar mezarlığına çeviren bu cinsiyetçi yapının silahını almayı ret edin, eğer silahını almışsanız bir an önce bu yanlıştan dönün diyoruz. Buradan bir kere haykırarak ‘savaş oyunu’ bitti diyoruz. Bundan sonra bu cinsiyetçi ırkçı militarist sistemin hiç bir koşulda ne asker olarak, ne korucu olarak asla parçası olmayacağımızı buradan tüm kamuoyuna deklare ediyor, savaşın parçası olup kardeş kanı dökmeyi ret ediyoruz.” şeklinde konuşan Mervan ve Sekvan Encü de, Roboski Katliamı’nın üçüncü yıldönümünde vicdani reddini açıkladı.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.

The post Katleden Devlet Roboski İçin Reddet! appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/02/14/katleden-devlet-roboski-icin-reddet/feed/ 0
“Yaşamı Yok Eden Enerji NÜKLEER” – Özgür Erdoğan https://meydan1.org/2014/04/26/yasami-yok-eden-enerji-nukleer-ozgur-erdogan/ https://meydan1.org/2014/04/26/yasami-yok-eden-enerji-nukleer-ozgur-erdogan/#respond Sat, 26 Apr 2014 16:09:54 +0000 https://test.meydan.org/2014/04/26/yasami-yok-eden-enerji-nukleer-ozgur-erdogan/ “Sayın Bașkan, Tarafıma bildirilen bazı son çalışmalar, uranyumun yakın gelecekte yeni ve önemli bir enerji haline geleceğini östermektedir. Son dört aydır, Fransa’da Joliot’un, Amerika’da Fermi ve Szilard’in çalıșmaları, yüksek miktarda uranyum ile büyük nükleer zincirleme reaksiyonu üretebilmenin mümkün olacağını göstermektedir. Bu sayede çok büyük bir miktarda enerji ve çok büyük miktarda benzeri radyum elementleri üretilebilir. Șimdi, neredeyse kesindir ki çok kısa sonraki bir gelecekte bașarılacaktır. Bu yeni fenomen yeni […]

The post “Yaşamı Yok Eden Enerji NÜKLEER” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

“Sayın Bașkan, Tarafıma bildirilen bazı son çalışmalar, uranyumun yakın gelecekte yeni ve önemli bir enerji haline geleceğini östermektedir. Son dört aydır, Fransa’da Joliot’un, Amerika’da Fermi ve Szilard’in çalıșmaları, yüksek miktarda uranyum ile büyük nükleer zincirleme reaksiyonu üretebilmenin mümkün olacağını göstermektedir. Bu sayede çok büyük bir miktarda enerji ve çok büyük miktarda benzeri radyum elementleri üretilebilir. Șimdi, neredeyse kesindir ki çok kısa sonraki bir gelecekte bașarılacaktır. Bu yeni fenomen yeni tip, așırı güçlü bombaların yapımını ortaya çıkarabilir. Bir gemi tarafından tașınabilirler ve limanı yok edebilecek kadar güçlü olabilirler. Ne var ki hava yoluyla tașınmak için çok fazla ağır olacaklardır.”

Bu sözler Albert Einstein tarafından 2 Ağustos 1939’da dönemin ABD başkanı Roosevelt’e hitaben kaleme alınmış bir mektuptan bazı alıntıları içeriyor. Mektubun yazıldığı tarihten kısa bir süre önce ABD’ye sığınan Einstein ile birlikte bir grup fizikçi, yakın zamanda patlak veren savaşta Nazi Almanya’sının atom bombası üretimi için çalıştığına emindiler. Ne var ki bu kaygı felaketle sonuçlanacak bir paranoyadan başka bir şey değildi. Zira fazla maliyetli ve gereksiz olduğu düşüncesi ile bu proje, Nazi Almanyası için uçuk bir hayal olarak değerlendirilip ciddiye dahi alınmamıştı. Nazi tehdidine karşı bilimcilerin, savaşı sonlandıracak bu barışçıl girişimi Hiroşima ve Nagasaki de somutlaşmıştı.

Nükleerin barışçıl amaçlarla kullanımı

Hiroşima ve Nagasaki’nin ardından bu katliamların tüm paydaşları ve onların savunucuları birer birer günah çıkarmaya başladılar. Einstein, deneyin uygulanma aşamasının Roosevelt’in ölümünün ardından onun yerini alan Truman’ın dönemine denk gelmesinin büyük bir talihsizlik olduğunu belirtmiş, “Eğer Roosevelt bu operasyonu yürütseydi böyle devasa bir enerjiyi sadece Almanları korkutmak için kullanacağını Hiroşima ve Nagasaki’nin asla yaşanmayacağını” söylemişti. Mektubu kendisinin yazmadığını, imzalamaya ısrarla ikna edildiğini ifade etmiş sonra da “evet düğmeye ben bastım” demişti.

Silahı Almanlardan önce yapıp, silahın gücünü zararsız bir şekilde dünyaya kanıtlaması beklenirken bu çabanın aslen ünlü Manhattan Projesi’nin ilk adımı olduğunun farkında olunup olunmadığı tartışılabilir. Ancak söz konusu mektubun Roosevelt’ gönderilmesinde ısrarcı bir başka fizikçi Leo Szilard 1945’te nihayet erişebildiği farkındalıkla itiraf ediyordu: “Artık korkumuz Almanların bize ne yapabileceği değil, ABD’nin başka ülkelere yapabilecekleridir”.

22 yaşında yeni mezun genç bir fizikçi olarak Manhattan projesinde yer alan Herbert E.Kubitschek; projedeki işinin aslında neye yaradığını Hiroşima ve Nagasaki’den sonra öğrenmiş, fizik alanında çalışma yürütmekten vazgeçerek Szilard dâhil, projedeki pek çok fizikçi gibi biyolojiye yönelmişlerdi.

Oysaki tüm bu bilimciler başlangıçta nükleeri barışçıl amaçlarla kullanacaklarından, böylece savaşı ya da faşizmi durduracaklarından eminlerdi.

Nükleerin daha barışçıl amaçlarla kullanımı
Halen pek çok devletin elinde kullanıma hazır nükleer silahlar bulunsa da günümüzde pek çok kesimce nükleer silahsızlanma yanlısı bir tutum hakim. Hiroşima ve Nagasaki’nin ardından sıkça dillendirilen nükleer teknolojilerin “daha” barışçıl amaçlarla kullanım alanları arasında nükleer tepkimelerden enerji üretimi kimin hangi ihtiyacını karşılamak için bir çözüm olarak sunuluyor?

İlerlemeci, kalkınmacı, merkeziyetçi, devletçi tüm yaklaşımlarda nükleer enerji yeri doldurulamaz bir öneme sahip. Kapitalizmin bitmek tükenmek bilmeyen enerji ihtiyacını karşılamada nükleer santraller sunduğu güç kapasitesi ile vazgeçilmez konumda. Bu faydacı yaklaşımda yaşamın yok edilişinin bir önemi olmadığı gibi yaşamı yok edebilme potansiyeli de santrale sahip olan siyasal ya da ekonomik iktidarlar için bir avantaja dönüşüyor. Bir nükleer enerji santraline sahip olmak, nükleer teknolojiye sahip olarak nükleer silah yapabilmenin de önünü açıyor.

1986 Nisan’ının 25’ini 26’sına bağlayan gece gerçekleştirilen deneyde meydana gelen patlamanın duyulması yetkililer tarafından büyük bir çabayla engellendi. Patlamanın ardından Kiev’de yayınlanan bir yerel gazete ancak 3 Mayıs günü reaktörlerden birinde yangın çıktığı yönünde bir haber yayınlamıştı. Patlamanın hemen ardından devlet erkânının kıymetli yakınları uçaklarla bölgeden uzaklaştırılırken patlamanın gerçekleştiği Pripyat kentinin insansızlaştırılmaya başlanması patlamadan 36 saat sonra başladı. 30 saat içerisinde bölgedeki tüm insanlar santral çevresinden uzaklaştırıldı.

Üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen Çernobil nükleer katliamının etkileri halen sürüyor. Karadeniz başta olmak üzere Asya ve Avrupa kıtalarının tamamında yüksek oranda artış gösteren kanser vakaları, ölü ve sakat doğumlar bu katliamın yalnızca insanlar üzerindeki etkilerini göstermektedir.

Bölgeden apar topar uzaklaştırılan insanların ardından geride kalanlar için yalnız yaşam değil ölüm de imkânsız hale elmiştir. Günümüzde Kızıl Orman olarak anılan Çernobil yakınlarında yer alan çam ormanlarındaki ağaçlar kuruyup yaşamını yitirmesine karşın halen dimdik ayaktadır. Radyasyon etkisi ile pek çok çürükçül organizma da yaşamını yitirmiş, bütüncül yaşamın döngüsü işleyemez hale gelmiştir.

Pripyat’ta patlama sonrası yayılan tüm radyoaktif maddelerin etkisiz hale gelmesi için 48000 yıl gerekmektedir. Tüm bunlara rağmen ne yazık ki Çernobil de, Fukuşima da nükleer katliamların sonuncusu olmadı. Devletlerin kaza diye geçiştirdikleri katliamlar göz göre göre “ulusal çıkarlar” için, “ekonomik büyüme” için, “gelişme” için, “kalkınma” için, feda edilen yaşamların birer “teferruat” olduklarını göstermektedir.

Bilinmelidir ki; kapitalizmin enerji ihtiyacını karşılamak için hiçbir nükleer, termik, hidrolik, güneş, rüzgar, jeotermal santral yeterli gelmeyecektir. Anadolu’da 9 köyün deresinde kurulu Hidroelektrik santralin ürettiği elektrik, İstanbul’da bir alışveriş merkezinin anlık ihtiyacını ancak karşılayabiliyorsa, üretilen elektrik bizlerin değil, sistemin varlığını sürdürebilmek için gereksinimidir. Bizlerin yaşamlarımızı sürdürebilmek için gereksinim duyduklarımız ise o dokuz dere gibi yaşamın içindeki diğer tüm varlıklardır.

Günümüzden 30 yıl sonra da Sinop’ta gerçekleşecek sızıntının, Akkuyu’da meydana gelecek kazanın, İğneada’da patlayacak reaktörün yaşamlarımızı yok etmemesi için şimdiden mücadeleye!

Yaşamı yok eden enerjilere hayır!

 

Özgür Erdoğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 17. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Yaşamı Yok Eden Enerji NÜKLEER” – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/04/26/yasami-yok-eden-enerji-nukleer-ozgur-erdogan/feed/ 0