The post Bakunin Marks Tartışmalarının Tarihsel Kökeni: I. ENTERNASYONAL – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Marks kendisini dinleyen işçilere, işçi örgütlerinin en önemli görevinin, yasal propaganda ve seçimlerle siyasi iktidarın kazanılması olduğunu söyledi. Böylece ezilenlerin ekonomik kurtuluşunu siyasi bir hareketin arkasında bıraktı. Enternasyonal’in ilkelerini ihlal ederek işçi sınıfıyla burjuvazi arasında var olan cehennem çatlağını doldurarak yok etti. ” M.Bakunin
Avrupa’da giderek büyüyen ulus devletler, yıkılmamaya ve güçlerini artırmaya çalışan imparatorluklar birbirleriyle yarışıyor; ekonomik iktidar sahipleri ve tümden kapitalist sistem, gelişebilmek uğruna vahşiliğini gerek Kıta Avrupası’nda gerek dünyanın pek çok coğrafyasındaki sömürgelerinde işçilerin, halkların üzerinde gösteriyordu. Endüstrinin ve sömürgeciliğin temelini oluşturduğu yeni ekonomik, siyasi ve toplumsal sistem sömürü, açlık, yoksulluk ve her türlü baskıyı ezilenlere reva görüyordu. Siyasi ve ekonomik iktidarların birbirleriyle mücadele ettiği veya çıkarları uğruna bir araya geldiği zamanlarda halklar zarar görüyor, sömürülüyor, katlediliyordu. Tam da böylesi bir ortamda ezilenlerin birlikte mücadelesinin gerekliliği anlaşılmaya başlamıştı.
İşte bu birliğin, Enternasyonal’in kurulması fikri, İngiliz ve Fransız işçilerinin deneyimlerini paylaşma ve birbirleriyle dayanışma amacıyla 1864’te hayata geçti.
Enternasyonal’in amacı öncelikle işçiler arasında dayanışmayı sağlamak ve işçi sınıfını kapitalizme karşı devletlerin sınırlarının ötesinde birleştirmekti. Bakunin’e göre kapitalizme karşı yürütülecek ekonomik bir mücadele için uluslararası dayanışmanın örgütlenmesi gerekliydi.
Bakunin için Enternasyonal, kapitalist girişimlerin ve devlet kurumlarının yerini alacak olan işçi, köylülerin endüstriyel ve tarımsal federasyonlarının embriyosuydu ve Enternasyonal’in yerel seksiyonları, sendika bölümleri kendi içlerinde eski dünyanın yerini alacak yeni toplumun canlı tohumlarını taşıyordu. Enternasyonal sadece fikirleri değil, geleceğin gerçeklerini de kurmaktaydı.
Neden ve Nasıl Kuruldu?
Politik, toplumsal ve ekonomik adaletsizliklerin giderek iç içe geçerek ve büyüyerek yoğunlaştığı 18. ve 19. yüzyıl, toplumsal uyumun giderek bozulduğunu öngören ve bu uyumun tekrar oluşturulmasını isteyen pek çok düşünce biçimini yarattı. Ortaya çıkış kökeni insani, vicdani, bilimsel, dini, ulusal veya politik olan birçok düşünce biçimi kendisini sosyalizm çatısı altında toplayarak ezilenlerin yaşamının ve toplumsal sistemin dönüştürülmesi için harekete geçti. İşte Enternasyonal kendisini demokrat, devrimci veya ulusalcı addeden pek çok kesimi içinde barındırarak, toplumsal uyumu bozan sisteme bir tepki olarak, düzenin değişiminin gerekliliğini dile getirdi.
1862 yılında Londra Uluslararası Fuarı’nı gezmeye gelen Fransız işçilerinin, İngiliz sendikacılarıyla ve onlara katılmış kimi İngiliz radikalleri ile karşılaşmaları sonucu, 1863-1864 yılları arasında Rus çarına karşı ayaklanan Polonyalılara destek olmak istemeleri üzerine ortak bir toplantının düzenlenmesi kararlaştırıldı. 28 Eylül 1864’te Londra’da Saint Martin Salonu’nda yaklaşık iki bin kişinin katılımıyla yapılan toplantıda genellikle Polonya halkıyla dayanışma ve işçilerin birliği konulu pek çok konuşmanın ardından Uluslararası İşçi Birliği’ni kurma kararı alındı. Birliğin kurulması önergesinde dört Fransız’ın etkisi vardı. Üçü -Tolain, Limousin ve Fribourgaz- ortodoks Proudhonculardı; dördüncüsü, otoriter sosyalizmi reddederek Bakunin’ine yakın kolektivist görüşleri savunan Eugene Varlin’di.
Adı seçkin konuklar listesinde olan ve konuşma dahi yapmayan Karl Marks haliyle kuruluşta hiç de aktif bir rol oynamadı. Hatta Marks bir mektubunda, bu toplantı sonrası “dut yemiş bülbül gibi duruyordum orada” yazmıştı.
Enternasyonal’in tüzüğü Marks’ın katılmadığı oturumlarda kaleme alındı. Daha sonraki dönemlerde Marks’ın Enternasyonal’e etkisi, Enternasyonal’in programında yaptığı değişikliklerle açığa çıkmıştı.
Anarşizm İçin Önemi: Saflar Netleşiyor!
Birinci Enternasyonal’in tarihi, sosyalizm denen büyük çatının altında mücadele eden düşünce ve hareketlerin farklılıklarının netleşmesinin de tarihidir. Enternasyonal; işçilerin, ezilenlerin ortak düşmana karşı dayanışmasının ve ortak hareketinin bir aracı olduğu kadar onların gerçek kurtuluşlarının, özgürlüklerinin hangi yol ve yöntemlerle kazanılacağının belirlenmesi; sömürü, baskı, zulüm ve katliamların ilelebet sona ermesinin tam ve gerçek yolunu gösterebilecek tartışmaların ortaya çıktığı bir araç da olmuştur.
Bunun için Enternasyonal’de öyle bir tartışma vardır ki, bu tartışma günümüzde de sürmekte olan dünya devrimci hareketlerinin içerisindeki en canlı ve en büyük ayrışmayı oluşturmaktadır: Anarşizm ve marksizm.
Devletsiz, özgür federasyonlarla toplumu örgütlemeyi savunan bir sosyalist hareketi yani anarşizmi savunanlarla politik köleliğin kaynağını oluşturan merkezi, hiyerarşik bir örgütlenmeyi yani devletli sosyalist hareketi savunanların tartışması anarşizmin bugün ortaya koyduğu ilkelerin doğruluğunu kanıtlayan, bu ilkeleri netleştiren ve sistematikleştiren bir deneyimdi. Sosyalizmin özgürlükçü ve otoriter kavranışları arasındaki uzlaşmaz fark ortaya çıktı, bu mücadelede içlerinden Bakunin’in ön plana çıktığı kesim gitgide kendisini tarihsel devrimci anarşist hareketin çekirdeğine dönüştürdü.
Kongreler ve Tartışmalar
Enternasyonal’in ilk genel toplantısı olan Cenevre Kongresi’nden önce Londra’da bir ara konferans yapıldı; bu konferansta çeşitli ülkelerdeki işçi sınıfı hareketlerine ilişkin raporlar sunuldu; Polonya sorunu ve Rus otokrasisinin Avrupa üzerindeki kötü etkisi gibi konularda birkaç karar alındı.
Cenevre Kongresi
1866 yılında yapılan bu kongrede özgürlükçü sosyalistler ve otoriterler arasındaki karşı karşıya gelişler başlıyordu. Kongrede Fransız işçilerinin, sadece kol işçilerinin Enternasyonel’e ya da en azından Genel Kurul’a üye olması yönündeki önerisi İngiliz sendikacılar ve entelektüeller tarafından reddedildi. Devletin bir araç olarak kullanılabileceği kararlaştırıldı. Proudhoncu karşılıkçılar bunun karşısında olarak işçi kooperatiflerinin geliştirilmesinin işçilerin özgürlük mücadelesinin temel bir parçası olarak kabul edilmesi ve karşılıklı bir kredi bankasının kurulması kararının kabul edilmesi konusunda kongreyi ikna etmeyi başardılar.
Lozan Kongresi
1867’de İsviçre’nin Lozan şehrinde Enternasyonal’in üçüncü kongresi gerçekleştirildi. İşçilerin politikaya dahil olup olmaması, sosyal hayatta kadınların rolü, sürekli orduların kaldırılması, kooperatiflerin nasıl hayat bulacağı kongrede tartışılan konulardandı. Lozan Kongresi Bakunin ve Marks çatışmasına zemin hazırlayan kongrelerden biriydi.
Bu kongrede Proudhoncular etkiliydi ve alınan son kararlarda kendi etkisini tam olarak sağlayamayan Marks bu durumdan rahatsızdı ama aynı zamanda Engels’i Enternasyonal’in yakında ellerine geçeceğine ikna etmeye de çalışıyordu. “Devrim olduğu zaman ki belki de tahmin ettiğimizden önce olacaktır, biz [Marks ve Engels] bu devasa MAKİNE’yi (Enternasyonal’i) ellerimizde tutacağız”.
Brüksel Kongresi
1868’de Brüksel’de gerçekleşen kongrede kooperatiflerden grevlere, çalışma sürelerinin kısaltılması gerekliliğinden toprak mülkiyetine pek çok konu konuşuldu. Alınan en önemli kararlardan biri madenlerin, ulaşımın ve toprağın kolektifleştirilmesi konusunda idi. Maden, ulaşım ve toprakta özel mülkiyet yerine kolektifleştirme ve ortak mülkiyet kabul edilse de, bu kolektifleştirmenin nasıl gerçekleştirileceği konusu netleşmedi.
Kongre’de Proudhocuların tartıştırıp kabul ettirdiği meselelerden biri olan kooperatifler yine gündeme geldi. İşçi sınıfının yaşadığı ekonomik adaletsizliklerle mücadelesinde dayanışmanın en önemli pratik araçlarından biri olan kooperatiflerin kullanılması savunuldu.
Ayrıca Avrupa Devletleri arasında savaş çıktığı takdirde işçilerin takınacağı tutum kongrede en çok konuşulan ve tartışılan konu idi. Kongre çıkacak böylesi bir savaşın halkları boyunduruk altına alacağını ve kardeşi kardeşe düşüreceğini açıklayarak işçileri savaşları çıkaranlara karşı mücadele etmeye çağırdı. Somut olarak da çıkacak bir savaşı etkisiz hale getirmek için genel grev bir yöntem olarak savunuldu. Marks’ın “Belçika salaklığı” olarak tanımladığı bu öneri daha sonra anarşist hareketlerin temel ilkesi haline gelecekti.
Basel Kongresi
Enternasyonal’in dördüncü genel kongresi Basel’de gerçekleşti. Basel Kongresi devrimci sendikal örgütlenmeleri ve kolektif mülkiyeti savunan, kalabalık bir biçimde işçi sınıfı en geniş düzeyde temsil eden kongreydi.
Proudhocuların güçsüzleştiği, Bakunin’in Enternasyonal’e katılmasıyla kolektivist hareketlerin güç kazandığı bir dönemde, Eylül 1869’daki Basel Kongresi’nde marksistler ile Bakuninci kolektivistler ilk kez karşı karşıya geldi. Bu kongre Enternasyonal içindeki güç dengesinde bir değişikliğe işaret ediyordu.
Bakuninciler Basel Kongresi’ne katılan yetmiş beş delege içinde görece küçük bir grup oluşturuyorlardı. Bakunin kongrede “günümüz toplumundaki bazı bireylerin büyük birikimler elde etmişlerse bunun harcadıkları emekleri değil, ayrıcalıklarıyla, yani yasal hale gelmiş adaletsizlikleriyle” elde edildiğini savundu. Ona göre devlet her türlü sömürü, ayrıcalık ve adaletsizliğin yasal hale getirilip korunabilmesinin bir aracı demekti ve bu sebeple ortadan kaldırılmalıydı.
Bakuninci kolektivistler, Brüksel Kongresi’nde alınan toprağın kolektif mülkiyeti kararının nasıl gerçekleşeceği konusu netleşmediği için miras hakkının kaldırılmasına yönelik bir öneri sundu. Sadece toprakta, madende ve ulaşım araçlarında özel mülkiyetin yasaklandığını bildirmekle sorunun çözülemeyeceğini iddia eden Bakuninciler, miras hakkının bireylerin maddi ve manevi gelişimini engellediğini ve kimileri için imtiyazlar yarattığını düşünerek kaldırılmasını istedi.
Marksistlerin, miras hakkının kolektif mülkiyete geçildiğinde ve üretim biçimi değiştiğinde kendiliğinden ortadan kalkacağı öngörüsüne karşı kolektivistler mirasın sadece mülkiyetle ilişkili olmadığını savundu. Çünkü, kolektivistler kapitalizmin ortadan kaldırılmasının otomatik olarak devletin ve diğer iktidar ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla sonuçlanmayacağına, devletin ve bu ilişkilerin de ayrıca ortadan kaldırılması gerektiğine inanıyorlardı, çünkü “siyasi devlet ve hukuki aile” bireysel mülkiyetin garantisi ve sürdürücüsüydü.
Bakunin miras hakkının kaldırılmasını, herkesin özgürce erişebileceği bütüncül bir öğrenim/bilgiye erişim ihtiyacına da açıkça bağlayarak, “miras hakkı kaldırılır kaldırılmaz toplum her iki cinsiyetten tüm çocukların fiziksel, ahlaki ve entelektüel gelişimi için sorumluluk sahibi olacaktır” dedi.
Ayrıca marksistler pratikte mülkiyet sahiplerinin mülkiyetlerine el konulamaması durumunda, bu mülkiyet sahiplerinin miras haklarının kaldırılmasına muhalefet edeceklerini iddia ederek -bu hakkı tümden kaldırmak yerine onlardan bir aşama olarak miras/emlak vergisi almayı önerdi. Anarşistler ise miras ya da emlak vergisinin miras hakkını doğrudan kaldırmaktan daha az muhalefet yaratacağı inancına katılmayarak kendi önerilerini savunmaya devam etti.
Sayılardan çok kişiliğinin ve hatipliğinin gücüyle Bakunin tartışmalara ve konferansa ağırılığını koydu ve marksistlerin etkisini azaltmayı başardı.
Enternasyonal’e Paris Komünü Arası
Enternasyonal’in yıllık kongresi Paris Komünü’nün patlak vermesi nedeniyle 1870’te yapılmadı. Çünkü pek çok devrimci, ezilenlerin mücadelesinin nasıl örgütlenmesi gerektiğine dair tartışmaları bir kenara bırakıp başlayan bir toplumsal dönüşümün, komünün savunulmasına ve inşasına ağırlık vermişti. Enternasyonal üyeleri ve toplamında birlik, komünü sahiplendi ve mücadelesini selamladı.
Genel Konsey ve Marks her ne kadar komünü selamlamak zorunda kaldıysa ve marksistler Paris Komünü’ne “tarihteki ilk proleterya diktatörlüğü” yakıştırmasını yapmışsa da Marks’ın komün’den aylar önce yaşanan Fransa ve Prusya Savaşı’na dair Engels’e yazdığı bir mektupta Fransız devrimci hareketine hakaretler yağdırdığı ortaya çıktı: “Fransızların büyük bir yenilgiye, köteğe ihtiyaçları var. Eğer Prusyalılar zafer kazanırlarsa, devlet gücünün merkezileşmesi Alman işçi sınıfının merkezileşmesi açısından yararlı olacaktır; dahası, Alman üstünlüğü Batı Avrupa işçi hareketinin ağırlık merkezini Fransa’dan Almanya’ya kaydıracaktır. Ve Alman işçi sınıfının kuramda ve örgütlenmede Fransızlardan üstün olduğunu görmek için hareketin 1866 ile bugünkü durumunun karşılaştırmasını yapmak yeterli olacaktır. Almanya’nın dünya sahnesinde Fransızlara hâkim olması aynı zamanda bizim kuramımızın Proudhon ve benzerlerininkine hâkim olması anlamına gelecektir”.
İşte böylesi veriler marksistlerin Komün’deki yeri ve önemini tartışmaya açmaktadır. Ayrıca yine marksistler Komün yaşam bulurken de işçi mücadelesi içerisinde entrikalar çevirmeye devam ettiler.
1871’de Genel Konsey tarafından Londra’da özel bir konferans organize edildi. Toplantıya sadece 23 kişi katıldı ve 17’si halihazırda Genel Kurul üyesiydi. Anarşistlerin ancak küçük bir azınlığı toplantıda hazır bulundu ve Genel Konsey’in kararları neredeyse oybirliğiyle kabul edildi. Kararların çoğu açık bir şekilde Bakunin ve taraftarlarına yönelikti. İşçilerin politik partiler kurması kışkırtıcı bir şekilde olumlandı. Böylece işçi sınıfı mücadelesi büyük bir hedef şaşırtmayla devletli politik arenaya sıkıştırılmaya çalışıyordu. İşçilerin kendi güncel ihtiyaçları ve sorunlarını konuşması değil iktidar olmak için çaba sarf etmeleri salık verilmeye başlanmıştı.
Sonvillier Kongresi ve Genelgesi
İsviçreli Bakuninci anarşistler de Londra konferansı kararlarını eleştirmek üzere hemen Jura’da küçük bir kent olan Sonvillier’de özel bir konferans düzenlediler. Bu konferansın esas sonucu, Enternasyonal içinde merkezileşmeye son verilmesini ve Enternasyonal’in “özerk grupların özgür bir federasyonu” olarak yeniden oluşturulmasını talep eden ünlü Sonvillier Genelgesi’ydi. Genelge’de anarşist geleneğin en önemli iktidar çözümlemeleri güncel bir olay üzerinden ele alınıyordu: “Binlerce tecrübeden ortaya çıkan tartışılmaz bir gerçek varsa eğer o da iktidarın, kendisine iktidar verilenler üzerinde baştan çıkarıcı bir etkiye sahip olduğudur. Komşuları üzerinde iktidar sahibi bir kimsenin ahlaki bir kişi olarak kalması kesinlikle imkansızdır. Genel Konsey de bu kaçınılmaz kanuna bir istisna teşkil etmedi… Otoriteryen bir örgütlenmeden eşitlikçi ve özgür bir toplumun çıkmasını nasıl bekleyebilirsiniz? Bu imkansız. Enternasyonal, gelecekteki insan toplumunun embriyosu olarak, burada ve şimdi özgürlük ve federasyon ilkelerimizi içtenlikle yansıtmalı ve otorite ile diktatörlüğe meyilli bir ilkeden sakınmalıdır”.
Sonvillier’de yayınlanan bu genelgede Enternasyonal içinde otoriterlerle özgürlükçüler arasındaki temel çatışma, örgütsel bir düzeyde açık bir şekilde tanımlandı ve ayrıca genelge yalnızca İtalya ve İspanya’da değil, Belçika’daki özgürlükçü sosyalistler arasında da destek kazandı.
İşçi Sınıfı Mücadelesine Bir İhanet: Lahey Kongresi
Sonvillier Genelgesi’nin etkisi sürüyorken Genel Konsey bir sonraki buluşmanın toplantı yeri olarak başka bir kuzey şehri olan Lahey’i seçerek yine Latin temsilcilere güçlük çıkardı. Bakunin, hakkında yakalama kararı olduğu için Almanya ve Fransa’dan geçemeyerek kongreye katılamadı.
Lahey Kongresi Eylül 1872’de yapıldı. Kongre’ye Marks şahsen katıldı ve toplantıyı tıka basa taraftarlarıyla doldurmak için elinden geleni yaptı. Marksist çoğunluğu oluşturan delegelerin en az beşi var olmayan hareketleri ya da hemen hemen var olmayan hareketleri temsil ediyordu. Ancak Marks yine de yalnızca İsviçreli ve İspanyalı Bakunincilerden, Hollandalı ve Belçikalı liberter sosyalistlerden değil, aynı zamanda Bakunin’i başka hiçbir konuda desteklememekle birlikte Enternasyonal içindeki aşırı merkezileşme eğiliminden rahatsız olan ve Genel Konsey’in yetkilerinin frenlenmesi gerektiğini kabul eden İngiliz sendikacılardan da gelen etkili bir muhalefetle karşı karşıya kaldı.
Genel Konsey’in artan etkisini her fırsatta eleştiren Bakuninci kolektivistler konseyin yetkilerini bu kongrede de dile getirdi. Genel Konsey’in bir haberleşme bürosu ve istatistiki bilgi merkezinden öte bir şey olmamasını öneriyorlardı. Bu önerinin karşısında olarak ve ayrıca tek sesliliği yaratmak için marksistler Genel Konsey’in yetkilerini genişletme önerisinde bulundular. Enternasyonal’in kurucu değerlerine ve ilkelerine ihanet edercesine bölüm, seksiyon, federal konsey, komite ve federasyonlarını bir sonraki kongreye kadar geçici olarak uzaklaştırdılar. Bu karar Enternasyonal içinde apaçık bir darbe idi ve işçi mücadelesine yönelik benzer darbeler iktidar için mücadele edenler tarafından tarih sahnesinde sıkça tekrarlandı.
“Marks’ın Bakuninci İttifak Örgütü’nün gizli bir şekilde etkinliklerini sürdürdüğü şeklindeki iddialarını araştırmak için bir komite görevlendirildi. Komite kanıtlanamamış muğlak raporlarla Bakunin ve İsviçreli taraftarları James Guillaume ve Adhernar Schwitzguebel’in ihraç edilmesini sağladı.
Daha sonra Bakunin, 1872 yılında yazdığı Enternasyonel ve Marks makalesinde Lahey Kongresi’nin ihraç kararıyla ilgili olarak şu sözleri söyledi: “sahte bir kongrede oylama gerçekleştirildi ve böylece temsili sistem ve evrensel oy hakkıyla ilgili o ünlü gerçeklik bir kez daha kanıtlanmış oldu: herkesin özgür seçimi adına herkesin köleliği ilan edildi”.
Bakunin mizaç, kültür ve toplumsal/ekonomik gelişimleri farklı olan toplulukların Marks tarafından tek elden çıkan bir program içine sokulmak istenmesini despotik buldu ve işte bu saldırıların Enternasyonal’i yıktığını ilan etti.
Marks’ın, Genel Konsey’i Londra’dan, en iyi durumda bile tehlikeli müttefikler olarak gördüğü Bakunincilerden ve Blanquistlerden uzak tutulabileceği New York’a taşıma önerisi acele kabul edildi. Ayrıca sonraları Marks’ın başkalarının eline geçmesin diye Enternasyonal’i öldürdüğü anlaşıldı, çünkü New York’ta Genel Konsey zayıfladı ve ardından yok oldu.
Yukarıda da bahsedildiği gibi Enternasyonal, anarşistlerin kendi ideolojilerinin haklılıklarını yaşadıkları ve bu sebeple tek başına “sosyalizm” denen muğlak çatı bir kavram yerine kendilerine ayrıca anarşist demeye başladıkları bir dönemi yarattı.
Bakunin’in de ifade ettiği gibi Enternasyonal’in umut veren büyümesi baltalandı, birlik sonunda koca bir enkaza dönüştü. Fakat buna rağmen Lahey’den dönen anarşistler, işçi sınıfının ortak mücadelesinden alıkonulamayacaklarını ve mücadeleden vazgeçmeyeceklerini gösterdiler. Birkaç gün süren tartışmalardan sonra hepsi Jura’daki Saint-Imier’e gittiler; orada İsviçreli ve Fransız delegelerle birlikte Enternasyonal’in anti merkeziyetçi kanadının bir kongresini yaptılar. Lahey Kongresi’nde alınan kararları reddeden ve Enternasyonal’in özgür bir federasyonlar birliği olduğu ilan eden kongre, işçi sınıfının özgürlük mücadelesinin hız kesmeden süreceğinin işaretini veriyordu.
İlyas Seyrek
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 52. sayısında yayınlanmıştır.
The post Bakunin Marks Tartışmalarının Tarihsel Kökeni: I. ENTERNASYONAL – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post POLİTİKA? – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Politika, tarihsel süreç içerisinde toplumsal ilişkilerin ve mekanizmaların değişimiyle birlikte dönüşüme uğramış, oldukça farklı biçimlerde tanımlanmıştır.
Belirli bir yerleşim alanında nüfusları giderek artan topluluklar farklı istek, arzu ve ihtiyaçları yaratmış ve politikanın, toplumsal ihtiyaçların ortaklaşa giderilebilmesinin yolu olduğu giderek ortaya çıkmıştır.
İnsanın toplumsal yapısının işleyiş yolu olarak politikanın önemi kimi düşünür ve filozoflar tarafından dile getirilmiştir. Aristoteles’in insanı “zoon politikon/politik hayvan” olarak tariflemesi de politikanın insan toplumsallığına ilişkin olduğuna dair bir görüşün yansımasıdır.
Politika temel olarak, zihinsel ve fiziksel alanlarda çeşitlenmiş ihtiyaçların toplumsal çapta giderilmesi için kararlar alma, kararların uygulanmasını sağlama çabası olarak tanımlanabilir.
Toplumsal yaşam biçimlerinin hemen hepsi için geçerli olabilecek bu işleyiş, iktidarlı yapılar ile birlikte yozlaşmış ve dönüşüme uğramıştır. Toplumsal yapıyı ve onun ürettiği avantajları kontrol altına almaya çalışan iktidarlar, baskı ve manipülasyon yoluyla politika yapma biçimini değiştirmiştir. Bu biçim bir kişi, grup ya da sınıfın/zümrenin hakimiyetine geçmiştir. Politika toplumsal bir uğraş olmaktan çıkıp ya tamamen iktidarların hakimiyetinde kalarak sadece “yönetim” olarak anlaşılmış ya da iktidarların izin verdiği ölçüde, sınırlarını iktidarın çizdiği bir çerçeve içerisine hapsedilmiştir.
Siyaset Yapmak
Toplumsal bir sorumluluk içerisinde tek tek bireylerin düşlediklerini eyleyebilmeleri olarak tanımlayabileceğimiz özgürlük halinin yolu toplumsal yaşamı sürdürmekten ve dolayısıyla politika yapmaktan geçerken iktidar ve mülkiyet ilişkileriyle sarılı otoriter mekanizmaların varlığı ile birlikte yeni politika yapma yolu köleliğe neden olmuştur.
Politika sözcüğü Türkçe’de “siyaset” olarak karşılık bulmaktadır. Arapça kökenli bir kelime olarak siyasetin “hayvan ve reayayı keyfi yönetme” anlamına sahip olması da yukarıda bahsedildiği gibi politikanın yozlaştırılmış biçiminin günümüzde kabul gören anlamını işaret etmektedir.
Günümüzde devlet, politika sahnesini tamamıyla kendisi doldurmaya çalışmaktadır. Politika toplumsal yaşamı tümüyle düzenleme iddiasına sahip devletli sistemin sınırlarına sıkıştırılmıştır. Günümüzde politika denildiğinde akıllara partiler, seçimler, anayasa vs. gelmesinin nedeni de iktidarlı mekanizmaların son üç yüz elli yılda politika alanını domine etmiş olması ve devletli bir işleyişin konusu dışındakileri politikanın dışına itmiş olmasıyla alakalıdır.
Politika ve Anarşizm
Bilimde, teknolojide ve ekonomide büyük gelişmelerin yaşandığı ve aynı zamanda büyük toplumsal sorunların ve dönüşümlerin yaşanmaya başlandığı modern dönemle birlikte toplumsal yaşamın kim tarafından ve hangi temellerle inşa edileceğine dair de önemli düşünce ve hareketler gelişmiştir.
Politikanın sınırlarının tekrar tartışıldığı, politika yapma hakkının tek bir kişi ya da zümrenin elinden alınmak istendiği dönemle birlikte siyasi hareketler ve ideolojiler “politik” arenaya etkide bulunmuştur.
Toplumsal dönüşümü öngören hareket ve ideolojilerin politikanın alanının genişlemesine dair talep ve mücadeleleri, politikanın tanımı ve uygulanmasına dair önemli tartışmaları ve çatışmaları yaratmıştır. Halkın, temsilcileri yoluyla politikaya dahil olmasını isteyen teori ve ideolojilerin yanında toplumsal üretimi sağlayan ve halkın büyük çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfının devleti kontrol ederek toplumsal yaşamı düzenlemesi gerektiğini düşünen teori ve ideolojiler ortaya çıkmıştır.
Politikayı devletli arenada konumlandıran, yönetsel bağlama sokan düşüncelerin karşısında ise anarşizm belirmiştir.
Toplumsal yaşamı düzenlemek politikanın konusu ise anarşizm de toplumun iktidarsız bir biçimde yeniden organize edilmesini savunduğu için politik bir ideoloji olarak ortaya çıkmıştır. Hem tek bir kişi ya da grubun uğraşı olan eski iktidarlı politika yapma biçimine hem de halkın temsilcileri yoluyla icra edilen politika yapma biçimine karşı çıkarak halkın tamamının toplumsal yaşamı düzenleyebilmesi için etkin birer özne olacağı politika yapma biçimini amaçlamıştır.
Toplumsal yaşamın radikal dönüşümünü, bir devrimi amaçlayan ve buna göre politika yapma biçiminin değişmesini isteyen anarşizmin bu güçlü iddiası ile birlikte, Birinci Enternasyonal, Paris Komünü, 1917 Rus Devrimi, 1921 Mahnovşçina deneyimi ve 1936 İberya Devrimi başta olmak üzere, dünyadaki toplumsal hareketlerde önemli etkileri bulunan bir hareket ve ideoloji olduğunu görmek mümkündür.
Anarşizm, toplumsal anlamda etkisi yüksek bir hareket ve ideoloji olarak politika yapma biçimlerinin tartışılmasında da oldukça büyük katkılarda bulunmuştur. Liberal politika yapma biçiminde deneyimlenen, temsili demokrasinin çıkmaza girmesi durumu ve işçi sınıfını otoriter araçlardan ayrı düşünemedikleri için politikanın tek partinin çıkar ve söylemlerine terk edildiği örnekleri yerel, bölgesel veya küresel çapta açlık, göç, savaş, sömürü gibi toplumsal adaletsizlik ve baskı pratiklerine neden olmuştur.
Tüm bu toplumsal sorunların çözümü olarak da liberal veya marksist teori ve hareketler özgürlükçü düşüncelerden beslenmeyi tercih etmektedir. Devletli toplumsal yaşama itirazı, birey ve toplum analizleri gelişmiş olan anarşist teori ve pratikten yeni politika yapma araçları ödünç alınmaya çalışılmıştır. Özörgütlenme, özyönetim gibi kavramlar bu yöntem ve araçlardan sadece birkaçıdır.
Günümüzde liberal ve marksist teorilerin etkilendiği bu kavramların kökenleri pek tabi ki klasik anarşist döneme kadar gitmektedir. Ayrıca bugün bu kavramların kökenlerini ve bir ideoloji olarak anarşizmin politikadan ne anladığını klasik anarşist düşünürlerin politikaya bakış açısına bakarsak anlayabiliriz.
Bakunin ve Anarşist Politika
Klasik, devrimci anarşizmin politika ile ilişkisini kurabilmek için yüzümüzü dönmemiz gereken kişilerden biri Bakunin’dir. Bakunin’in devrimci mücadele, anarşizm ve politika konusundaki düşüncelerini en net anlayabileceğimiz metinler ise I. Enternasyonal’e dair yazdıklarında ortaya çıkmaktadır.
Bakunin, dönemindeki politika yapma biçimini analiz etmiş ve politikayı “bugüne kadar, gerçek bir halk politikası olmadı. Bugüne kadar var olan biricik politika, sonu gelmez üstünlük mücadelesinde birbirlerini devirip birbirlerinin yerine geçmek için işçilerin fiziksel yiğitliğini kullanan ayrıcalıklı sınıfların politikası oldu.” sözleriyle eleştirmiştir.
Fransız Devrimi’nde olduğu gibi bir önceki döneme göre politikanın çerçevesinde büyük değişikliklerin meydana geldiği zamanları da yetersiz ve eksik bulmuştur: “Fransız Devrimi bile halkın konumunu esaslı bir şekilde değiştirmedi. Yalnızca yerine burjuvaziyi geçirmek üzere, soylular sınıfını ortadan kaldırdı”.
Bakunin’in, bu anlayışla birlikte, I. Enternasyonal esnasında yürütülen “Enternasyonal’deki işçilerin politik mücadele verip vermemesi” tartışmasında politika karşıtlığı yapmasını iyi anlamak gerekmektedir: “Kurtuluş söz konusu olduğunda, her türlü politika, gerici unsurlar tarafından belirlendiği için, Enternasyonal’in öncelikle kendisini bir bütün olarak politikadan arındırması ve ardından da burjuva toplumsal düzenin yıkıntıları üzerinde Enternasyonal’in yeni politikasını oluşturması gerekiyordu”.
Enternasyonal örgütlenme Bakunin’e göre sadece ekonomik nitelikte de değildir. Bu kurtuluş aynı zamanda toplumsal, felsefi ve ahlakidir. Ayrıca tüm devletleri ve sınırlarını ortadan kaldırma anlamında da negatif bir politiklik taşımaktadır. Mevcut politik düzeni yıkmak oldukça politik bir niteliktir.
Malatesta ve Politik Mücadele
Anarşist mücadele içerisinde pek çok teorik ve pratik tartışmada yer almış, anarşizmi örgütlemeye çalışmış ve politik örgütlenmelerin içerisinde bulunmuş biri olan Errico Malatesta’nın politika hakkındaki düşüncelerine bakmak da politika yapmanın anarşizm içerisinde nasıl anlaşıldığını görmek açısından önemlidir.
Malatesta politik mücadele sözüyle, devlete karşı mücadeleyi kastetmektedir ve ona göre devlet, yasaları yoluyla politika yapma meşruluğunu kendi elinde tutan bir yapıdır. Herkesi ilgilendiren tüm konularda, herkesin onayı alınmalıdır; bu nedenle Malatesta insanları yeni bir politika tarzına çağırmaktadır.
“Politik özgürlük sağlanmadan ekonomik özgürlüğe, ekonomik özgürlük sağlanmadan da politik özgürlüğe ulaşılamaz” derken de politik özgürlükten kastı -toplumun kendi yaşamını organize edebilmesi için- devletin politik arenadan silinmesidir.
Politika alanını kendi çıkarları doğrultusunda domine eden devletin karşısında halkın yaşamsal acil ihtiyaçlarının karşılanması doğrultusunda verilen hak mücadelelerini de “mücadele ederken de bir şeyler öğrenileceğine ve biraz olsun özgür olmak için başlanan mücadelenin, özgürlüğün tadına varıldığında tamamen özgür olmak için verilen bir mücadeleye dönüşeceğine inanıyoruz.” ifadesiyle politik mücadele kapsamında değerlendirmiştir.
Politik Mücadele ve Devrimci Anarşizm
Bugün her türlü bireysel ve toplumsal özgürlüğün karşısında, toplumsal yaşamın tamamını kontrol etmeye çalışan iktidar mekanizmaları tarafından icra edilen “politika” tarzı, devrimci anarşizmde kullanılacak bir yöntem değildir. Aksine devrimci anarşistlerin, toplumların bütünlüklü özgürlüğü için devletlerin politikasına karşı kendi yaşam alanlarını kurup büyütme ve nihai olarak tüm iktidar mekanizmalarını yok etme mücadelesi kendi politikalarının özünü oluşturmaktadır.
İlyas Seyrek
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 52. sayısında yayınlanmıştır.
The post POLİTİKA? – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Simsiyah Bir Bayrak : Kara Bayrak” – Emre Gündüz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Kara”ya Boyanan Avrupa
1881’de Londra’da I. Enternasyonal’den ayrılan anarşistler tarafından gerçekleştirilen Kara Enternasyonal’de, bayrağın rengini aldığı “kara” kelimesi ideolojik bir anlam yüklenerek kullanılmıştır. 1882 ve 1883 yıllarına gelindiğinde “kara” kelimesi Fransa ve İspanya’da anarşistler tarafından çeşitli örgütlenmeleri isimleri olarak kullanıldı. Özellikle İspanya’daki Mano Negra( Kara El)’nın 1936 İspanya Devrimi’nin yaratımında önemli bir payda olduğu söylenebilir. Yine bu dönemde, Fransa’da anarşistler tarafından “Kara Bayrak” isimli bir çıkarılmıştır. Artık ideolojik literatürde yerini alan “kara”nın bayrak olarak sembolize edildiği yer ise, devrim ateşinin yükseldiği ve yeni bir yaşamın tohumlarının yeşerdiği Paris Komünü‘dür.
Kara bayrak George Woodcock’un tanımlamasına göre ilk kez Paris’te, 1883’te gerçekleşen bir işçi ayaklanmasında, Paris Komünü’ne hayat veren anarşist kadın Louise Michel tarafından dalgalandırılmıştır. Louise Michel, Paris Komünü’nün bastırılmasından sonra tutuklu bulunduğu hapishanede yazdığı şiirinde kara bayrağın mücadelesindeki anlamını şu sözlerle anlatmıştır:
“Bütün yollardan geleceğiz
Ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken
Yumruklarımızı sıkacağız
Bayrağı ölüm taşıyacak
Al kanlara boyanmış kara bayrağı
Ve alev alev göğün altında
Özgürleşen toprak
Mor çiçekler açacak”
Amerika’daki Kıvılcım
Paris Komünü ile beraber dünyanın birçok yerinde daha da yükselen işçi ayaklanmalarında anarşistler kara bayrak kullanmaya devam etmişlerdir. Bunun en önemli örneklerinden biri ise 27 Kasım 1884 yılında Chicago’da gerçekleşen işçi grevinde kara bayrağın kullanılmasıdır. Haymarket isyanında katledilen işçilerden August Spies, gerçekleşen işçi grevinde kara bayrağın kullanılmasının Amerika topraklarında bir ilk olduğunu özellikle belirtmiştir. Spies’ın da katledildiği 1 Mayıs 1886 ayaklanması, devletin komplosuyla, sekiz anarşist işçinin tutuklanması ve dördünün idam edilmesiyle bastırılmıştır. İdam edilen anarşist işçilerden Louis Lingg’in, 1886’da yaşananları şöyle özetlemiştir: “Burada bir kıvılcımı yok edeceksiniz, ama orada, önünüzde ve arkanızda her yerde başka kıvılcımlar çakacaktır. Bu, içten içe yanan bir ateş. Bu ateşi söndüremezsiniz” Bugünse, milyonlarca ezilenin sokaklara taştığı 1 Mayıslar, işte bu ateşin devamıdır.
“Otorite Varsa Özgürlük Yok”
1917’de Rusya’da, çarlığın yıkılmasıyla beraber gerçekleşen halk devriminde de dalgalanır kara bayrak. Bunun öncesinde “kara”nın ve aynı zamanda anarşizmin, daha sonrasında Rusya’nın birçok bölgesinde yayılacak olan temellerinin 1905’te Cherneo Zhania ( Kara Pankart) hareketiyle atıldığı
düşünülebilir. Rusya’da kara bayrak diğerlerinden farklı olarak sadece faşist güçlere ve kapitalizme karşı değil, halk devrimini gölgelemeye başlayan Sovyet iktidarına karşı, iktidarsız ve özgür bir yaşamın yaratıldığı Ukrayna’da Mahnovist hareketin örgütlülüğüyle beraber bölgedeki tüm işçi ve köylülerce dalgalandırılmıştır. Özellikle Mahnovist partizanlarca “Özgür Ukrayna” vurgusu yapmak amacıyla taşınmıştır. 13 Şubat 1921’de anarşist mücadelenin önemli ismi Pyotr Kropotkin’in cenazesi on binlerce insanın yoğun katılımıyla gerçekleşmiş, yoldaşları onu kara bayraklar ve iktidar karşıtı sloganlarla anmışlardır. Bu durum giderek diktatörleşen Bolşevik iktidarını korkutmuş ve bu korku, kara bayrağın Rusya’da yasaklamaya sebep olmuştur.
Neden Kara Bayrak?
Kara bayrak tarihi boyunca ezilen işçi ve köylüler tarafından, açlığa ve yoksulluğa karşı kullanılmıştır. Kara bayrağı diğerlerinden ayıran temel farklardan biri, bayrağın üstünde sembol olmamasıdır.
Bunun yanı sıra ezilenler için kara bayrağın teslim olma ve boğun eğmeyi sembolize eden beyaz bayrağa bir tepki olduğu da düşünülebilir. Beyaz bayrak genel literatürde kendinden daha büyük bir güce boyun eğmeyi simgelerken, kara bayrak bunun tam aksine bir başkaldırıyı sembolize eder.
Kara bayrak, sınıfla yönetilen topluma karşı öfkenin ve iktidarsızlığın bir simgesi olarak yedi denize yelken açmış özgür ruhlu insanların; patronlara karşı meydanları dolduran ve “Ekmek, Adalet, Özgürlük” diye haykıran işçilerin; ezenlere ve iktidarlara karşı toprak ve yaşam kavgası veren köylülerin yani tüm ezilenlerin mücadelesinin bir sembolü olmuştur.
Çünkü kara bayrak kendi tarihi boyunca ezenler ve kapitalizm için bir korku iken, ezilenler ve tüm ötekiler için özgür bir yaşamın umudu ve simgesidir.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısından yayımlanmıştır.
The post “Simsiyah Bir Bayrak : Kara Bayrak” – Emre Gündüz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>