The post İptal Edilen Basın Kartları Tekrar Kullanılabilecek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Basın Kartları Komisyonu’nun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’na bağlanmasından sonra, yenileme başvurusu yapmış olan gazeteciler Basın Kartı Destek Hattı’nı aradıklarında “Eski kartlarınızı kullanmaya devam edebilirsiniz” yanıtını alıyordu. Sorgu ekranında ise “Bekleniyor” ifadesi yer alıyordu. Ancak geçtiğimiz hafta Evrensel ve Birgün kartları iptal edilmişti.
Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Ankara Şubesi, İletişim Başkanlığı’na verilmeyen turkuaz kartları bir an önce vermeye çağırdı. Gazeteciler, yarın 13.00’te Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı önünde eylem yapacak. Eylem çağrısının yanı sıra açıklamada İletişim Başkanlığı’nın basın kartları iptalinden sessiz sedasız geri adım attığı belirtildi.
TGS Ankara Şubesinin, İletişim Başkanlığına ve meslektaşlarına çağrısı şöyle:
“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı geçtiğimiz hafta hukuk tanımaz bir karara imza atarak birçok gazetecinin basın kartını iptal etti. Meslektaşlarımızı görevlerini yapamaz duruma getirdi. Kartları iptal olan meslektaşlarımız meclise, bakanlıklara, adliyelere giremedi, haber takibi yapamadı.
Ancak İletişim Başkanlığı kamuoyundan gelen tepkiler üzerine geri adım atarak iptal ettiği Sarı Basın Kartlarını yeniden kullanıma açtı. Görünen o ki İletişim Başkanlığı yaptığı hatadan dönme yolunu seçti.
Meslektaşlarımızın yaşadıkları bu mağduriyeti giderme yolunu seçen İletişim Başkanlığına tekrar bir çağrıda bulunarak bir yıldır hiçbir gerekçe gösterilmeden verilmeyen turkuaz kartlarını da bir an önce vermeye çağırıyoruz. Tüm üyelerimizi ve meslektaşlarımızı bu çağrımıza destek olmaya davet ediyoruz.”
The post İptal Edilen Basın Kartları Tekrar Kullanılabilecek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Tüketime Uyumlu Bütçeye Uyumsuz” – Emircan Kunuk appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>1970’li yılların başlarında mobil iletişimin ilk teknolojisi olan Birinci Nesil (1G) telefonlar ortaya çıktı. Aradan geçen 45 yılda 2G ve 3G ile tanıştık. Tam 3G’den 4G’ye geçecekken dillendirilen 5G’ye geçme isteği ve sonra i
kisinin ortasında 4.5G’de karar kılınması ise kafalarda soru işaretleri yarattı.Geliştirilen her mobil teknoloji, yazılımcılar tarafından “nesil” olarak ifade edilir. 3. nesil ile 4. nesil mobil teknoloji arasında, belli bir takım farklılıklar ve geliştirilmiş özellikler mevcuttu; bunların birincisi hız, ikincisi frekans miktarı. 4.5G teknolojisi, bilgiye ulaşım hızı bakımından 3G’ye oranla 12 kat daha hızlı, frekans miktarı ise 5 kat daha fazla.
Daha iyi kavrayabilmek için mobil iletişimdeki hızı, bir arabanın hızına; frekans miktarını ise yollardaki şerit sayısına benzetebiliriz. 3G teknolojisi tek şeritli bir yolda saatte 10 km hızla giden bir aracı, 4.5G teknolojisi ise 5 şeritli bir yolda trafik olsa bile 12’lik hız ile hareket edebilen aracı temsil ediyor. Bu örnekten de anlayacağımız gibi 4.5G, mobil iletişimi bir hayli hızlandıracak bir teknoloji.
1 Nisan tarihiyle resmi olarak 4.5G teknolojisine geçmemiz, 4G’yi neden atladığımız sorusunu akıllara getiriyor. 4.5G teknolojisi, sadece bu coğrafyada kullanılan bir teknoloji. Normalde 3G teknolojisinin ardından gerekli altyapının oluşturulması gerekiyordu. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2014’te 4.5G’yi ortaya atarak yeni bir teknolojinin geliştirilmesinde ilk adımı atan oldu.
Erdoğan’ın 4G’yi atlayıp 5G teknolojisine geçme isteği ve altyapının uygun olmaması nedeniyle 4.5G’ye geçme önerisi ise devlet -ve dolayısıyla iktidarların- ekonomisini canlandırmaya yönelik bir hamleydi.
Telefon kullanıcılarının erişim hızındaki artış, devletin 4.5G ihalesinden elde ettiği geliri arttırır ve bu da devlet ekonomisinin büyümesi ile sonuçlanır. Devletin büyüyen ekonomisinden halkın payına düşen olmayacağı çok belirginken, 4.5G’nin de halktan yana getirisi olmayacağı şimdiden açıkça görülüyor. Sonuçta şuanda kullanılmakta olan mobil cihazların büyük çoğunluğu 4.5G’ye uyumsuz. Daha fazla hız isteyenleri tüketime çağıran 4.5G’ye uygun cihazlar ise, halkın cebine uyumsuz.
Emircan Kunuk
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Tüketime Uyumlu Bütçeye Uyumsuz” – Emircan Kunuk appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Manipülasyon ” – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Manipülasyon, insanları kendi bilgileri dışında, istemedikleri halde etkileme veya yönlendirme işlemidir. Manipülasyonlar, algılama ve öğrenme gibi zihinsel süreçlere etki ederek kişilerin davranışlarında veya fikirlerinde değişikliklere ve dönüşümlere neden olur.
Genellikle, insanların düşünce ve davranışlarını etkilemek için kullanılan planlanmış mesajlar bütünü olan zaman zaman propaganda ile aynı anlamda kullanılan manipülasyon; ancak, bireyi düşünme ya da eylem aşamasında edilgenleştirdiği için, olumsuz propaganda ile eş tutulabilir.
Çıkar elde etme uğruna bireyi edilgenleştiren farklı manipülasyon teknikleri, Nazi Almanyası’nda yoğun ve sistematik bir şekilde kullanılmıştır. Almanya’da 1933 yılında sırf insanlara kendi düşüncelerini kabul ettirmek ve halkın sadakatini kazanmak için özellikle de ırkçılık temelinde propagandalar yapılmış; propagandaların güçlü bir şekilde yapılması için de “Halkı Aydınlatma ve Propaganda Bakanlığı” kurulmuştur. Dr. Paul Joseph Goebbels’in sorumluluğundaki bakanlık, iktidarın kalıcılığı ve meşruluğu için gazete, dergi, kitap, miting ve toplantılar, sanat ve radyo gibi Almanya’daki her türlü iletişim aracının kontrolünü ele geçirmiştir. Nazi inançlarına veya rejime karşı tehdit oluşturan görüşler sansüre uğramıştır. Ayrıca en çok tercih edilen propaganda türlerinden biri olan korkuya başvurma yöntemi kullanılarak “Müttefikler Alman halkını yok etmeyi amaçlıyor” iddiası ile halkın desteğini ve sadakatini sağlamaya çalışmıştır.
Kapitalizmin rekabete dayalı çıkarcı ekonomisi insanları daha kolay sömürebilmek için propaganda yerine halkla ilişkiler kavramını oluşturmuş ve geliştirmiştir. Manipülatif pek çok öğe barındıran, olumsuz yönde propagandalar içeren halkla ilişkiler kavramı; kapitalizmin işleyebiliyor olmasına katkılarını sunmaktadır. Kapitalizmin kurumlarının halkın birincil taleplerine “nesnel” yaklaşması üzerinden söylem üreten halka ilişkiler, sadece kendini tanımlaması ve anlamlandırmasıyla bile ciddi bir manipülasyon gerçekleştirmektedir.
Manipülasyon kapitalist sistem için güçlü bir araçtır. Gerçeklikten uzak olarak ürettiği bir takım olgular ve genellemelerle sistemin sorgulanmasının da önüne geçmektedir. Bu genellemelerden en önemlisi, bireyin özgürlüğü durumudur. Fakat bu özgürlük, kapitalizmin savunduğu şekilde rekabetçi ve çıkarcı bireylerin özgürlüğüdür.
Bireyi edilgenleştiren olumsuz propagandanın ve doğal olarak manipülasyonun yayılması için çok farklı araçlar kullanılabilir; haberler, devletin resmi tarihinin yazılması, kitaplar, filmler, reklamlar, radyo, televizyon ve internet gibi…
Manipülasyon ve medya sıklıkla birlikte kullanılan iki kavramdır. Medyanın inandırıcılığı göz önünde bulundurulduğunda bu kullanımın nedeni daha iyi anlaşılabilecektir. Medya, yeni bir gerçekliğin yaratılmasında, dezenformasyon (bilgi çarpıtma) ve ilgisizleştirmede başarılı olmaktadır. Örneğin, bölünmüşlük yöntemiyle, kimi toplumsal ve siyasal olayların haberlerinin reklamlarla veya alakasız haberlerle kesilip dikkatlerin o konuda toplanması engellenir.
İktidar ve rant mücadelelerinde sıkça kullanılan manipülasyonla olumsuz bir propaganda hattı yürütülmektedir ve bu durum gerek devletlerin kendi tarihlerinin oluşumunda ve yazımında, gerekse sistemin meşruluğunu sağlayan “nesnel gerçeklik”lerde gizlenmektedir.
Tüm bu vurgulananlar üzerinden sorgulanması gereken; kapitalizmin ve devletlerin “nesnel gerçeklikleri”nin, manipülasyonlardan ne kadar bağımsız olabileceğidir. Manipüle edilmemiş bir gerçeklik arayışı olabilir mi?
Gizem Şahin
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Manipülasyon ” – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” SUBLİMİNAL ” – Büşra Cengiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İletişim denilen şeyin var olabilmesi için, iletişime açık en az iki canlıya ihtiyaç vardır. İletişim bu iki kişi arasındaki “etkileşim”den doğar. Sağlıklı bir iletişimin anahtarı ise az önce bahsettiğimiz “etkileşim”in ta kendisidir. Eğer bu olmazsa ya iletişim ortadan kalkacaktır ya da bu münasebetin kendisi “tek yönlü iletişim”e dönüşecektir. Biz buna “telkin” ya da komut” diyebiliriz. Tıpkı günümüzde olduğu gibi yukarıdan aşağı doğru örgütlenen toplumlarda “tek yönlü iletişim” favori iletişim biçimidir. Dünyaya sahip olduğunu düşünenler tebaalarına farklı yöntemlerle telkinlerde bulunurlar. “Çalış”, “tüket” ve “itaat et”! Kimi zaman ve kimi yerlerde bunu doğrudan yapan efendiler kimi zamanda bunu gizli kapaklı yollarla yapmaya çalışırlar. Özellikle “Kitle İletişim Araçları” bu “tek yönlü iletişim” biçimini gizli kapaklı yöntemlerle uygulamak konusunda bir hayli ustadır.
Birden fazla yolla, başka bir deyişle, tekrara düşen telkinlerle yinelenen mesajlar, subliminal mesaj olarak adlandırılıyor. Akıllı ürün yerleştirmeden, çok hızlı görüntü verme yöntemine; resminin içine gizlenmiş kelimeler veya görüntülerden, alışılagelmiş sembollere kadar bir çok yöntemi olan subliminal mesaj gönderme, 1900’lü yıllardan bugüne kullanılagelmekte!
Gözümüzün gördüğü her görüntü, kulağımızın işittiği her ses ya da soluduğumuz her kokunun ancak çok sınırlı bir kısmını algılayabiliyoruz. Ancak tüm bu veriler beynimizin bir köşesinde kaydediliyor ve depolanıyor. Mesela, merdivenleri çıkarken kaç tane olduğunu saymasak bile, bu sayılıyor ve kaydediliyor. İşte subliminal mesajların hedefi, algılayamadığımız ama depolanan verilerin bölgesine yönelik oluyor.
Sübliminal mesaj denince akla gelen en önemli deneylerden biri, reklamcı James Vicary’nin takistoskop cihazıyla yaptığı deneydir. A.W Volkman tarafından geliştirilen takistoskop, bir saniyenin 1/3000’i gibi kısa bir sürede açılıp kapanan objektif kapağı sayesinde mesajlar (görüntü ya da resim) yansıtan bir film projektörüdür. Bir sinema salonunda gerçekleştirilen bu deneyde, projektörle yollanan “cola için ve mısır yiyin” mesajı salondaki mısır satışlarını % 57.8, cola satışlarını % 18.1 arttırmıştır. Günümüzde bu yöntem, filmlere gözümüzün algılamadığı ek kareler eklenmesine dönüşmüştür. 24 kareden oluşan videoya yerleştirilen 25. kare, gözün bu kareyi görmezden gelmesi yüzünden fark edilmez, ancak subliminal mesaj olarak algılanır
Hollanda Nijmeyen Üniversitesinden Johan Karremans‟ın bir çalışmasında susuzluğu gösteren konuları göstermiş ve bunlardan önce saniyenin binde biri sürede “Lipton” diye mesaj göndermiştir. Bundan sonra, deneklere bir içecek seçmeleri söylendiğinde, %80 oranında “Lipton” markasını seçmişlerdir
Bir diğer belirgin örnek ise “Kuzuların Sessizliği” filminin afişindeki kelebekte saklıdır! Kelebeğin baş kısmında çıplak kadın bedenlerinden oluşan bir kurukafa vardır. Korku ve arzuyu aynı anda içeren bu mesaj, bizde filme dair bir merak uyandırır. Özellikle reklam filmlerinde, içecek şişelerinin, dondurma, çikolata ya da sandviçlerin fallik imgeyle tanımlanması sık kullanılan bir tekniktir.
2000 yılında ABD seçimlerinde G. Bush’un ekibi, rakibi Al Gore’u hedef alarak bir reklam filmi yapıyor. Reklam filminin bir bölümünde geçen bureaucrats kelimesinin rats (sıçanlar) kelimesi Al Gore’un yüzünün üstüne gelecek şekilde yerleştiriliyor.
Bu mesajların büyük çoğunluğu görsel yollarla verilse de kimi zaman farklı duyu organlarına yönelik mesajlarda üretilebiliyor. Yaşadığımız topraklarda dört, dünyada on beş adet şirket, sadece tüketici davranışlarını değiştirecek kokular üzerine çalışıyor. Giyim mağazaları, süpermarketler, AVM’ler bu kokularla donatılırken, kimi ürünlerde cezbedici kokularla ürünün tüketimini arttırmayı başarabiliyor. Girdiğiniz bir süpermarketin, ısısı, ışıklandırılması, çalınan müzikler ve raf dizilimi dahi sizi tüketime daha doğrusu daha çok tüketime davet ediyor.
Fakat mesele subliminal mesajlar olunca komplo teorileri ile gerçekler birbirine karışıyor. Özellikle yaşadığımız topraklarda her görüntüden bir anlam çıkarma kaygısı, “allah diyen aslan” tadında karikatürize edilerek önümüz sürülüyor. Bu “niyetli” okumalar, subliminal mesajlar gerçeğinin ciddiyetini tartışılır hale getiriyor. Çizgi filmlere yerleştirildiği söylenen “sex” kelimeleri, herhangi bir görüntüdeki herhangi bir siluetin “kahve falına” bakarcasına “çıplak kadın”lara benzetilmesi açıkçası meseleyi sulandırıyor. Hele ki bütün bunların dünyanın ahlakını bozmak için masonlar, yahudiler ya da illuminati tarafından yapıldığının iddia edilmesi ise meseleyi büsbütün inandırıcılıktan uzaklaştırılıyor.
Fakat bu iddiaları bir kenara koyacak olursak, yıllardan beri insanları daha rahat kontrol altına almak için envai çeşit yol deneyen devlet adamlarının, kapitalistlerin ve reklamcıların bu ve benzeri yöntemleri kullanmadıklarını söylemek en hafif tabirle saflık olur. Yaşamımızın göbeğine yerleşmiş tüketim malları onların üzerine sürülmüş cinsel çağrışımlar, kulağımızın ardında “tüket tüket” diye fısıldayan dış sesler, kafamızı kaldırdığımız her noktada yüzümüze çarpan reklamlar, politikacıların, patronların durmadan ürettikleri yalanlar, her gün ve her dakika bilincimize saldırmaya devam ediyor. Saldırının kendisi bilinci alt – üst ederken, bedenlerimizi ve yaşamımızı da kontrol ediyor. Gerçekler ise tüm bu makyajın ve karmaşanın ortasında bizler tarafından bulunmayı bekliyor!
Büşra Cengiz
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” SUBLİMİNAL ” – Büşra Cengiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>