The post Antep’te Yine Kopan Asansör Halatı, Yine İş Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Antep’te, bir şirkette teknisyen olarak çalışan 23 yaşındaki Uğur Akkuş, bakım yaptığı asansörün halatının kopmasıyla 7. kattan zemine düşerek yaşamını yitirdi.
Bugün öğleden sonra Antep’in Karataş Mahallesi’nde, bir binaya asansör bakımı yapmak için asansöre binerek binanın en üst katına çıktı. Burada kapattığı asansörün içine binerek bakım çalışması yapan Uğur Akkuş, halatı kopan asansör kabiniyle zemine düştü.
The post Antep’te Yine Kopan Asansör Halatı, Yine İş Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Coca-Cola Alkollü İçecek Üretimine de El Atıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Dünya’da en çok kazanan şirketlerden biri olarak bilmemizin yanı sıra, servetine servet katmak uğruna kendisine su kaynağı yaratmak için el koyduğu derelerle, greve çıkan işçileri tetikçilere katlettirmesiyle de bildiğimiz küresel şirket Coca-Cola ilk alkollü içeceğini üretmeyi planlıyor.
Şirket, Japonya’da üretilmesi öngörülen düşük alkollü asitli içecekle şirketin 125 yıllık tarihindeki ilk alkollü içeceğini üreterek, shochu adlı yüksek alkollü yerel içkinin, aromalı bir asitli içecekle karıştırıldığı Chu-hi adı verilen ve teneke kutularda satılan içeceğin büyüyen pazarından faydalanmayı amaçlıyor.
Japonya’daki üst düzey bir şirket yetkilisi, üretimin “pazarımızdaki belirli bir dilim alanında küçük bir deneme” olacağını söylemesine rağmen şirketin şimdiye kadar yaptıklarıyla doğaya ve yaşama verdiği zararlardan esas niyetinin ne olduğu anlaşılabilir.
The post Coca-Cola Alkollü İçecek Üretimine de El Atıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Soma’dan Torun’a Üzüntümüz Öfkemizin Tohumudur appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İnşaat sahasına intikal eden İnşaat İşçileri Sendikası inşaatın içerisine girerek incelemelerde bulundu. Sendikanın incelemeleri devam ederken şantiye alanı işçiler de dahil olmak üzere polis zoruyla boşaltıldı. Katliama tepki göstermek üzere oraya gelenlerin karşısına polis barikatı kuruldu. İçerde arkadaşlarının cesedi olan işçiler dahi alana alınmadılar. Bu arada içerden teker teker ambulanslar cansız bedenleri çıkarıyordu. İlerleyen saatlerde gelen HDP milletvekilleri içeri girerek incelemelerde bulundu ve ölü sayısının basında verildiği gibi 4 veya 6 değil 10 olduğunu, asansörün 32. kattan düştüğünü açıkladılar.
Şantiye önündeki bekleyiş sabah saatlerine kadar sürdü. Aynı şekilde polis barikatı nedeniyle işçiler, destek için oraya gelenler ve polis arasındaki gerginlik de devam etti. Sabah saatlerine doğru polis bekleyenlerin sayısının düşmesini fırsat bilip biber gazı ile saldırdı.Sonraki gün saat 14:00’de yeniden şantiye önünde toplanıldı. Saat 14:00’de İnşaat İşçileri Sendikası, saat 16:00’da ise DİSK, KESK, TMMOB ve TTB basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasından sonra bekleyişi sürdürenlere yine biber gazlı polis saldırısı vardı sahnede.
Yakın zamanda çok sayıda işçinin yaşamını yitirdiği Davutpaşa, Ostim-İvedik, Marmara Forum AVM gibi iş cinayetlerinde dökülen kan henüz kurumamışken, Soma’da katledilen 301 madencinin ailelerinin gözyaşı daha kurumamışken bu kez Torunlar grubunun inşaatında kardeşlerimizi yitirdik. Kapitalist sömürü düzeni, yerin yüzlerce metre altında ekmek kazanmaya çalışan maden işçilerine de, ekmeğini yerin yüzlerce metre üstünde inşaatlarda arayan inşaat işçilerine de ölümden başka bir şey sunmuyor.
İnşaat sektörü, can kaybından sakatlanmalara oldukça tehlikeli bir iş kolu olmasına karşın işçi güvenliğinin en az sağlandığı sektörlerden biri. Bu topraklardaki iş cinayetlerinin dörtte biri inşaat sektöründe yaşanıyor. Resmi rakamlara göre son 5 sene içerisinde 35.846 “iş kazası” yaşandı ve 1754 inşaat işçisi iş cinayetlerinde yaşamını yitirirken 1940 işçi sakat kaldı. Bu sayı neredeyse her gün 1 inşaat işçisinin hayatını kaybettiği anlamına geliyor. Sigortasız çalışmanın en yoğun olduğu sektörün inşaat sektörü olduğu göz önüne alındığında bu rakamların çok daha yüksek olduğunu söylemek hiç de zor değil.
İş cinayetleri, inşaat sektörünün neredeyse “normali” haline geldi, Erdoğan’ın deyimiyle ölüm artık bu işin fıtratı haline geldi. O kadar ki artık her gün yaşanan 1-2 işçinin ölümüyle sonuçlanan iş cinayetleri basın için haber değeri dahi taşımıyor.
Sektörünüz Batsın
Kazadan sonraki gün açıklama yapan Torunlar gayrimenkul yönetim kurulu başkanı Aziz TORUN asansörün bakımının yapılmadığı ve bu nedenle asansörün çöktüğü yönündeki iddiaları sert bir dille reddetti. “Bu olayda sorumsuzluğu ya da kazayı meydana getiren nedeni şirketimize mal etmelerine ya da şirketimizin bu anlamda bir leke almasına asla müsaade etmeyeceğiz” dedi. Aynen, insanlar radyasyonlu çaydan kanser olurken kameraların karşısına geçip çay içen bakan gibi “Bu asansörü biz de kullanıyoruz” dedi.
Peki asansörün bakımları yapılıyor, iş güvenliği tedbirleri sonuna kadar alınıyorsa ne oldu da bu asansör düştü ve 10 işçi öldü. Torun’un elbette buna da bir cevabı vardı. 301 maden işçisinin yaşamını yitirdiği Soma katliamından sonra Erdoğan’ın söylediği “Bunlar sürekli olan şeyler, bu işin fıtratında bu var” cümlesini farklı kelimelerle tekrar etti: “Bu önlemlere rağmen bu tür kazaların yaşandığı sektörel bir vakı’a.”
Cinayetle ilgili 9 kişi gözaltına alındı. Her cinayette olduğu gibi şirketin patronlarından hiçbiri gözaltına alınmadı, sorgulanmadılar. Hatta kameraların karşısına geçip pişkin pişkin açıklamalar yaptılar ve neredeyse ölen işçileri suçladılar. Her iş cinayetinde olduğu gibi blok sorumlusu, asansör teknikerleri gibi birkaç çalışan veya şantiye şefi, proje sorumlusu gibi alt düzey yöneticilerin dahil olduğu birkaç kişi gözaltına alınıp ifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı. Anlaşılan savcı ve hakimler de, 10 işçinin ölümünde sorguladıkları kimsenin “kusurunu” bulamamışlardı, onlara göre de bu “sektörel bir vakıa”ydı.
Örgütsüzlük
Elbette her sektörde olduğu gibi inşaat sektöründe de en önemli sorun örgütsüzlük. İnşaat sektöründe bu sorun diğer sektörlere nazaran daha büyük. Ocak 2014 verilerine göre inşaat iş kolunda çalışan işçi sayısı 1 milyon 562 bin. Buna karşın sendika üyesi işçi sayısı toplamda 42 bin civarında. Bir sendikanın toplu iş sözleşmesi yapmaya yetkili olması için tüm iş kolundaki işçilerin en az %10’unu üye kaydetmiş olması gerekiyor. Ancak bu sektörde sendikalı işçi oranı %3’ün bile altında. Bu nedenle tüm inşaat sektöründe toplu iş sözleşmesi yok. Örgütsüzlüğün nedenleri arasında taşeron çalışma şeklinin ve sigortasız işçi çalıştırmanın yaygın olması, inşaat işlerinin dönemsel olması ve bu nedenle işçilerin sık sık iş değiştirmesi.
“Biz daha sabah 6’ya kadar çalışacağız” diyen bir işçi bir taraftan “sendikalar nerde, neden bizim haklarımızı savunmuyorlar” derken bir taraftan da polislere karşı barikatı açmaları için “ben işçiyim, ben sendikalı da değilim partili de değilim” diyordu. Elbette çalışma arkadaşlarını kaybetmiş bir işçinin tepkili olması normaldi. Ancak burada on yıllardır bizzat sendikalar tarafından oluşturulan sendikacılık algısının da rolü büyük. İşçilerin bazılarında sanki sendika, ancak işçilerin varlığıyla var olabilecek birşey değilmiş gibi, sanki işçinin kendisi olmadan işçi sendikası var olabilirmiş gibi bir algı hakimdi. Yine sanki işçilerin kurtuluşu, işçilerin bizzat kendilerinin değil de onların dışında var olan bir örgüt olarak “sendika yöneticilerinin” mücadelesiyle olabilirmiş gibi…
Sendikalar elbette işçi sınıfının örgütlü mücadelesinin önemli araçlarından biridir. Ancak tüm ezilenlerin olduğu gibi işçi sınıfının da en önemli silahı örgütlülüktür. İster sendika altında ister sendikasız… Biz işçiler, ezilenler üzüntümüzü öfkemizin tohumu eyleyerek örgütlenmeli, katil patronlardan ve sömürü düzeni kapitalizmden yitirdiğimiz bütün kardeşlerimizin hesabını sormalıyız. Biz işçiler, ezilenler olarak bir daha yaşanan katliamların, cinayetlerin tekrarlanmaması için mücadele etmeliyiz. İşçilerin, ezilenlerin kurtuluşu ne bir partinin ne bir sendikanın eliyle gelecektir. Kurtuluş, ezilenlerin özörgütlü mücadelesindedir.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 21. sayısında yayımlanmıştır.
The post Soma’dan Torun’a Üzüntümüz Öfkemizin Tohumudur appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Devletin Adını Bilmediği Ama Tadını Çok İyi Bildiği Sistem” – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kelime Anlamı
Soma’daki işçi katliamından sonra çok fazla konuşulan bir kavram var: Redevans. Kelime Latince Reditus yani “gelir” kelime kökünden İtalyanca’ya ve Fransızcaya “redevance” (rödevans okunur) olarak geçmiş. Sözlüklerde “Bir berat, lisans hakkı veya ticari marka sahibinin bunu devrettiği firmalardan aldığı maddi karşılık” “imtiyaz ücreti”, “telif hakkı” gibi karşılıkları var. Resmi raporlarda rödövans, rödovans, rödevans, rodevans gibi kullanımlar olsa da sözlüklere girmiş kullanım olarak redevans kelimesini kullanacağız bu yazıda.
Madencilikte Redevans Sistemi
Basitçe, devletin bir maden sahasını veya bir bölümünü, özel sektörün kullanımına bırakarak orada üretilen maden üzerinden belirli bir bedel aldığı sisteme redevans sistemi deniyor. Bu ilişkiyi düzenleyen sözleşmeye “redevans sözleşmesi” ve özel şirketin devlete ödediği bedele ise “redevans bedeli” deniyor.
Neden Redevans Sistemi Uygulanıyor?
Devletçe işletildiğinde zarar eden veya devletçe işletilmesi halinde kar etmeyeceği açık olan alanların işletilmesi özel sektöre redevans sözleşmesiyle terkedilmektedir. Devlet tarafından işletilmesi karlı görülmeyen alanların özel sektör tarafından işletildiği takdirde –her nasılsa- karlı hale getirileceği varsayımı üzerinden bu sistem uygulanmaktadır.
Soma Maden Havzasında Redevans Sistemi
İki tür maden işletmeciliği söz konusudur. Bunlardan ilki daha az riskli ve daha ucuz olan açık(yerüstü) işletmeciliğidir. Diğeri ise çok daha maliyetli ve daha riskli olan yeraltı madenciliğidir. Somada açık işletmecilikle kömür üretimini TKİ yaparken yer altı madenciliğini redevans sistemiyle özel şirketlere yaptırmaktadır. Bu sistemde özel sektör ürettiği her ton kömür başına devlete redevans bedeli vermekte, buna karşın ürettiği kömürün tamamını yine TKİ’ye satmaktadır.
2004 yılında TKİ tarafından hazırlanan yıllık faaliyet raporunda bu sistemin gerekçesi şu şekilde belirtilmiş: “… ELİ-Soma ve GLİ-Tunçbilek sahalarımızdaki açık işletmecilikle alınabilecek rezervler giderek azalmakta ve halen yeraltı işletmeciliği üretim maliyetleri ise çok yüksektir. … yeraltı işletmeciliği üretim çalışmalarının özel sektör marifetiyle yaptırılması düşünülmüş ve bu yönde çalışmalara başlanılmıştır.” Burada redevans sistemi Uyar Madencilik’le yapılan sözleşme ile başlamış, 2005 yılında Soma A.Ş ve İmbat A.Ş ile yapılan sözleşmelerle devam etmiş.
Devletin Zarar Ettiği Yerde Özel Sektör Nasıl Kar Ediyor?
Bir örnek üzerinden gidelim. 2011 yılında Soma’da devletçe açık işletmecilikle üretilen kömürün ton başına maliyeti 70 TL. Yeraltı madenciliğinde ise bir ton kömürün ortalama maliyeti ortalama 270 TL.
Buna karşın özel şirket 2011 yılında TKİ’ye 1 ton tünevan (işlenmemiş) kömürü 55 TL’ye satmış. Bu kömürün satılabilir hale gelmesi için yapılan maliyetler de eklendiğinde 1 ton satılabilir kömürün devlete maliyeti 100 TL olmuş. Devletin ton başına aldığı yaklaşık 10 TL redevans bedeli düşüldüğünde maliyet 90 TL’ye iniyor. Peki aradaki 180 TL maliyet farkı nereden kısılıyor.
Normalde devletçe işletildiğinde zarar edecek bir alanda özel sektör nasıl olurda altıda biri oranında daha az maliyetle kömür üretiyor. Kömür aynı kömürse değişen ne? Cevabı:
Aynı iş için daha az sayıda işçi çalıştırarak (daha sıkı çalışma)
İşçileri süre olarak daha fazla çalıştırarak (uzun süreli çalışma)
İş ve iş güvenliği eğitimlerini yapmayarak (eğitimsiz-güvenliksiz çalışma)
İşçi güvenliği önlemlerini almayarak (güvenliksiz işyeri)
İşçilere daha az ücret ödeyerek (Kamuda işçi maliyeti 4610 TL iken özel sektörde bir işçinin maliyeti 1700 TL civarındadır.)
İşte bu kalemlerden her biri maliyeti düşürmekte buna karşın işçilerin hayatlarını hiçe sayarak iş cinayetlerine bir adım daha yaklaştırmaktadır. Devlet, normalde 3 lira olan maliyeti 1’e düşürmek için, yüzlerce işçinin canını hiçe sayarak şirketleri eliyle yapılan katliamı teşvik etmektedir.
KAYNAKLAR:
Sayıştay Başkanlığı’nın Ege Linyitleri İşletmesi 2011 Yılı Raporu
Türkiye Kömür İşletmeleri Yıllık Faaliyet Raporları
Davut Erkan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Devletin Adını Bilmediği Ama Tadını Çok İyi Bildiği Sistem” – Davut Erkan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post AVM’de İş Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Yeni yaşam alanı” olarak sunulan Sanko Park, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun en büyük AVM’si olma özelliğiyle, en büyük sömürü merkezlerinden biri. Mağazaları, kafeleri, marketleri aracılığıyla oraya gelen insanları sömüren, çalışanların emeklerini sömüren bu ışıltılı merkez, kapitalizme yeni bir rant kapısı olurken, 12 saat çalıştırdığı işçilere de mezar oluyor.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.
The post AVM’de İş Cinayeti appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Alanya’da 8 HES İşçisi Kazada Öldü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Antalya’nın Alanya ilçesinde bulunan Karapınar Köyü yakınlarında, Kolin İnşaat şirketine ait, bölgede yapımı devam eden HES’e işçi taşıyan servis aracı, yoldaki buzlanma nedeniyle uçuruma yuvarlandı. Olayda 8 işçi yaşamını yitirdi. HES şantiyesinde oluşturulan geçici gölete yuvarlanan araçta bulunan 13 işçiden 8’i boğularak hayatını kaybederken, enkazdan kendi imkanlarıyla çıkan yaralı 5 işçi de çevre ilçelerdeki hastanelerde tedavi altına alındı.
İşçilerin ölümüne neden olan HES şirketi Kolin İnşaat kamuoyunda, girdiği ve kazandığı HES ve başka büyük projelerle de tanınıyor. Son dönemlerde AKP iktidarı ile de yakın ilişkiler geliştiren ve Dersim Peri Suyu Vadisi’nden, Libya Bingazi’ye kadar HES inşa ederek toprakları sömüren Kolin İnşaat, İstanbul’un kalan son ormanlık alanlarını katledecek olan 3.havalimanı ihalesini de kazanan beşli konsorsiyum şirketlerinden biri.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.
The post Alanya’da 8 HES İşçisi Kazada Öldü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “İş Güvenliği Uzmanları Kimin Güvenliğini Sağlayacak? “- Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İş Güvenliği Uzmanı nasıl olunur? İş Güvenliği Uzmanları Ne İş Yapar?
İş Güvenliği Uzmanlığı, önce (4857 sayılı) İş Kanunu’nda tanımlandı. Ardından (6331 sayılı) İş Sağlığı ve Güvenliği adlı yasada her iş yerinde bulundurulması zorunlu bir meslek halini aldı. Zorunlu olması iş güvenliği uzmanlığının milyonlarca işsiz için yeni bir iş alanı olmasını beraberinde getirdi. Tabi ki bunda medya ve sosyal medya üzerinden “geleceğin mesleği”, “işsizlere yeni bir
iş umudu” gibi nitelemelerin de önemli bir payı var. Yasa ve yasanın son düzenlemelerine göre, bakanlığın müfettişleri ile üniversitelerin iş sağlığı ve güvenliği bölümünden mezun olanların dışında yine üniversitelerin tüm mühendislik bölümleri, mimarlık bölümü mezunları ile fizik, kimya, biyoloji mezunları ve teknik öğretmenler iş güvenliği uzmanı olabilecek. Onlarca yıl bir iş sahibi olabilme umuduyla okuyan ve neticesinde çoğunluğu işsiz olan bu insanların iş güvenliği uzmanı adıyla da olsa “bir meslek sahibi” olmaları elbette o kadar kolay değil. Öncelikle denkleştirebilirse 1500 ile 3000 lira arası bir ücret karşılığında kursa yazılması gerekiyor. Kurs ilk 15 gün uzaktan eğitim, sonraki 15 gün ise yüz yüze eğitim ile sürecek 1 aylık bir programdan oluşuyor. 1 aylık kurs eğitiminin ardından bir iş yerinde (40 saat) yaklaşık bir hafta staj yapıp “kursa gitti belgesi” alınması gerekiyor. Ardından bakanlığın yılda 3 defa yapacağı sınavlara girerek 100 puan üzerinden en az 70 puan alması gerekiyor.
Tüm bu süreci tamamlayan diplomalı işsiz, artık yeni bir diploma daha almış olacak. Bu belge ile çalışacak olan iş güvenliği uzmanının ise üç farklı çalışma şekli olacak. Fiilen olanaksız olsa da yasal olarak tanımlanan bireysel olarak iş güvenliği uzmanlığı yapabilir veya Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri (OSGB) denilen taşeron gibi işleyen şirketlerin bir elemanı olarak patronlara hizmet edebilir. Diğer bir çalışma yöntemi de yasada belirtilen koşul ve sayıda işçi çalıştıran iş yerlerinde kurulacak İş Sağlığı ve Güvenliği Birimleri’nde (İSGB) çalışabilir.
İş Güvenliği Uzmanı, Neyin Güvenliğini Sağlayacak?
Artık her iş yerinde zorunlu olarak bulunması gereken iş güvenliği uzmanları en temelde iş yerinde gerçekleşecek potansiyel “iş kazalarını” tespit etmek ve bunları önlemek amacıyla patron ile işçi arasında adeta bir köprü görevi görecek. Ancak daha önceden de kurulmuş olan bu köprü iş cinayetlerini, işçi katliamlarını önlemek bir kenara, katliamların ve cinayetlerin resmi verilere işlenmemesini dahi çözümleyemiyor. Yaklaşık altı ay içerisinde tam anlamıyla hayata geçirilecek olan iş güvenliği uzmanı çalıştırma zorunluluğu da elbette çözümleyemeyecek.
Bugüne kadar çıkartılmış tüm “İş Sağlığı ve Güvenliği Yasaları” nasıl farklı bir amaca hizmet ediyorsa bu yasa ve yasanın getirdiği iş güvenliği uzmanları da aynı şekilde aynı amaca hizmet edecek. İşçilerin yaşamının güvenliği için değil, işin güvenliği yani patronun güvenliği için çalışacak. İş cinayetlerinin doğrudan failleri olan patronun ve devletin işçi katliamlarındaki sorumluluklarını hafifletecek. Karşılığında ise 3 bin lira ile 10 bin lira arasında değişecek bir ücret alacak.
Bu işi şirketlerde, “patrondan sonraki adam” gibi yetkileri bulunanlar tabi ki gönül rahatlığıyla yapacaktır. Ancak birçok farklı sebepten dolayı üniversitelerin iş bulamayacakları bölümlerinde kıt kanaat okuyan, neticesinde diplomalı işsiz gibi bir unvanla yaşamını sürdürenlerin vicdanı bu işi nasıl kaldıracak? Patronu denetliyormuş gibi bir görüntü sonucunda, işçilerin yaşamını yitirmemesi için elinden geleni yaptığını düşünerek mi yoksa zaten aldığı ücret yaşamını idame ettirmesine yetmeyen bir işçiye baret takmadığı için para cezası keserken mi vicdan rahatlığını yaşayacak? Elbette iş güvenliği uzmanı olacaklar başlarda bu vicdani sorgulamayı yapacaklardır. Ancak bu işi yaptığı sürece işçiyi ve işçinin yaşamını çok da önemsemeyecektir. Tıpkı patron gibi.
Halil Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.
The post “İş Güvenliği Uzmanları Kimin Güvenliğini Sağlayacak? “- Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Kimin Sağlığı Ve Güvenliği İçin Yine Yeni Yasa – İşçilerin mi? Patronların mı?”- Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bu yasanın “iş sağlığı ve güvenliği” konusunda çok sayıda değişiklik getirdiği söylense de getirilen değişiklikler kağıt üzerinde, uygulanmayan, uygulatılmayan daha öncekilerin farklılaştırılmış halinden başka bir şey değil elbette. Daha önceki yasalar ne getirdi ki bu yasa ne getirecek? 1921 yılında çıkarılmış 151 sayılı “Ereğli Havza-i Fahmiye Maden Amelesinin Hukukuna Müteallik Kanun” kömür işçilerinin çalışma şartları ile “işçi sağlığı ve iş güvenliği” konusundaki bilinen ilk yasa olsa da o dönem hiçbir işçi katliamının önüne geçmemiştir. 1924 yılında çıkarılan 394 sayılı yasa, çalışanlara hafta tatili getirmiş ve işçilere daha az günde daha çok iş yaptırmaya başlamıştır. 1926 yılında yürürlüğe giren 818 sayılı Borçlar Kanunu iş kazası ve meslek hastalıkları için düzenlemeler getirmiş; 1930 yılında “Umumi Hıfzısıhha Kanunu’’ ve ardından 1937’de 3008 sayılı İş Kanunu çıkartılmıştır. 1946 yılında Çalışma Bakanlığı kurulmuşsa da devlet “işçi ölümlerine bir çözüm” getirmemiştir. 1945 yılında 4792 İşçi Sigortaları kanunu da önemli bir dönüm noktası olarak lanse edilmiş; 3008 sayılı kanun 1967 yılında 931 sayılı kanunla değiştirilmiş, bunun yerine de 1971 yılında 1475 sayılı iş kanunu gelmiştir. Uzun yıllar bu yasa uygulanmış ve Avrupa Birliği (AB) uyum sürecinde, 2003 yılında 4857 sayılı yeni iş yasası yürürlüğe girmiştir. Bu yasa ile “iş sağlığı ve güvenliği” ilk kez ayrı bir bölümde ele alınmıştır. Yine bu yasaya dayanılarak 50 yönetmelik çıkartılmış; 5 tebliğ yayımlanmıştır.
Devlet, patron işbirliğiyle işçiler öldürülmeye devam etmiştir, tıpkı bugün olduğu gibi! Kasım 2012’de Samsun’un Tekkeköy ilçesi Eti Bakır Fabrikası’nda 300 tonluk amonyak tankı kapağı çöktü. 5 işçi hayatını kaybederken 14 işçi yaralandı. Mart 2012’de Esenyurt’ta AVM inşaatında 11 işçi yanarak can verdi; Şubat 2011’de Ankara Ostim Organize Sanayi Bölgesi’nde 20 işçi iş cinayetine kurban gitti. Şubat 2011’de Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde kömür sahasında toprak kayması sonucu 10 işçi hayatını kaybetti. Tuzla tersanelerinde iş cinayetleri hiç bitmedi ve daha sayılamayacak kadar çok iş cinayeti, işçi katliamı yaşandı. Günümüz kapitalist dünyasında neredeyse her gün bir milyon iş cinayeti işleniyor ve her yıl yaklaşık 2,5 milyon işçi katlediliyor veya yaralanıyor. Dünyada 1 dakikada 4 işçi hayatını kaybediyor. Peki, 1921’den beri çıkartılan bu yasalar ve tüzükler iş cinayetlerini ve işçi katliamlarını neden önlemedi?
Yasalar Patronların Yasasıdır, İşçilerin Değil
Bunun cevabını Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in son 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nı tanıtırken yaptığı konuşmalarda bulabiliriz. Konuşmasında patronlara seslenen Çelik, “ iş sağlığı güvenliği alanındaki 1 liralık yatırım, orta ve uzun vadede işletmeye 2 liralık fayda sağlıyor” diyerek işçiyi adeta bir yatırım olarak görmek gerektiğini vurguluyor. Yine aynı konuşmasında bakan, bu yatırımın patronun imajını, karını nasıl etkilediğini vurgulamak için “Eğer biz iş sağlığı güvenliği tedbirlerini gerçekten alırsak işverenin imajına yüzde 92 katkısı var. Üretime yüzde 98, ürün kalitesine yüzde 85” diyor.
Böylece bakan gerçekte kimlerin bakanı olduğunu ve yasayı kimler için hazırladığını açıkça dile getiriyor. Evet, hiçbir yasa sonrası işçi katliamları, iş cinayetleri bitmedi. Çünkü kapitalizm sürüyor; devlet varlığı gereği her yasasını patronlar için çıkarıyor. Böylece devlet ve patron eliyle Ostim katliamına, Esenyurt cinayetine, Eti bakır faciasına her gün yenileri ekleniyor. Yani patronların dünyasında hazırlanan tüm bu “İş Sağlığı ve Güvenliği” yasaları da tabi ki işçilerin değil patronların yasalarıdır. Çıkacak tüm bu yasalar kimsenin gözünü boyamamalıdır. Yıllardır sürekli değişen yasalar hiç bir şekilde iş cinayetini önlememiştir. Çünkü bu yasalar bakanlar ve patronların masa başlarında kendileri için hazırladıkları yasalardır. İşçiler ise hala ölüm ve kalım arasındaki ince çizgide çalışmayı sürdürüyorlar. Hatta bu yazının okunduğu süre boyunca dünyada muhtemelen 20 işçi iş kazası adı altında katliama uğruyor olacak.
The post “Kimin Sağlığı Ve Güvenliği İçin Yine Yeni Yasa – İşçilerin mi? Patronların mı?”- Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>