The post İspanya Askerleri Tarafından Göçmenler Denize Atıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>18 Mayıs’ta, Fas’tan İspanya’ya geçmeye çalışan göçmenlere biber gazlı saldırı yapılmıştı.
İspanya askerlerinin göçmenlere şiddet uygulayarak Fas sınırından denize attığı görüntülendi. 24 saatte 6 binden fazla göçmen İspanya’ya geçti. Göçmenlerin 3 bine yakını geri gönderildi.
The post İspanya Askerleri Tarafından Göçmenler Denize Atıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İspanya’da Faşist Diktatör Franco’nun Son Heykeli Kaldırıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İspanya’nın kuzeybatı Afrika’daki özerk şehri Melilla’da diktatör Fransisco Franco’nun heykeli yıkıldı. Böylece 2007 yılında çıkarılan Tarihi Bellek yasası kapsamında ülkede Franco’nun hiçbir heykeli kalmadı.
Belediye işçileri, tuğla bir platform üzerine kurulu heykeli vinç ve kırıcı matkap yardımıyla sökerek kamyonete yükleyerek, kaldırdı.
Franco’nun 1978’deki ölümünden 3 sene sonra dikilen heykel, Kuzey Afrika’daki Berberi kabileleriyle İspanya arasında 1920’lerde gerçekleşen Rif Savaşı’ndan sonra dikilmişti
Şehrin eğitim ve kültür elçisi Elena Fernandez, “Bugün, Melilla için tarihi bir gün. Bu, Avrupa’da hala kamusal alanda bulunan ve bir diktatöre ait tek heykeldi” dedi.
The post İspanya’da Faşist Diktatör Franco’nun Son Heykeli Kaldırıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Hayallerini Sanatla Buluşturan Lorca – Didem Deniz Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Karadır atları, kapkara/ Nalları kapkara demir/ Pelerinlerinde parıldar/ Mürekkep ve mum lekeleri/ Ağlamak nerede, onlar nerede/ hepsinin de kurşundan beyni/ Yoldan ağır çıkageldiler/ gönülleri cilalı deri./ O çılgınlar, o gececiler/ boğarlar geçtikleri yeri/ Zamk karası bir sessizliğe/ ve bir dehşete kum incesi…”
Yüzlerce insan hep bir ağızdan bu şiiri söylüyor. Granada sokakları bu şiiri söyleyenlerin sesiyle yankılanıyor. Granada sokaklarından ardı sıra kamyonlar geçiyor ve şimdi bu ses o kamyonların içinden geliyor. Bu kamyonlar sadece bu şiiri söyledikleri için ölüme taşıyor insanları. Bir sokak ortasında askerler tarafından kurşuna diziliyor hepsi. “Tüm insanların kardeşiyim. Politikacı değilim ama her gerçek şair gibi devrimciyim. Siyasal sınırlara inanmıyorum” bu sözler, yukarıdaki dizeleri yazan ve o gün orada katledilen Garcia Lorca’ya ait.
Lorca düşüncelerini, hayallerini sanatıyla bütünleştiren bir şair, yazar ve tiyatrocuydu. Önce ailesinin isteklerine başkaldırarak, kendi doğal eğilimlerini gerçekleştirerek başladı yaşamına. Şiirler yazıp okuyor, İspanyol halk şarkılarını piyanoya uyarlıyor, besteler yapıyor, sahnelerde şarkılar söylüyor, resim yapıyor, desenler çiziyordu. Lorca’nın şiirlerini bilir ve okuruz birçoğumuz. Oysa tiyatro onun bütün yaşamında başköşeyi tutar. “Dünyanın yaşamakta olduğu şu dramatik anlarda sanatçı halkıyla gülmeli, halkıyla ağlamalıdır. (…) Ben yoksullarla bütünleşmek istiyorum. İşte o yüzden gelip tiyatronun kapılarına dayandım ve bütün yeteneklerimi de bu sanata adadım” diyor bir söyleşisinde.
Kuklalara yaşam katmanın onun için ayrı bir tadı vardır. Kendi evinde, kukla gösterileri düzenleyip sahneler; dekorları, kuklaların giysilerini, takılarını hep kendisi hazırlar; üstelik kuklaların iplerini de kendisi kullanırdı. 1920’lerdeki birkaç oyun denemesi ve kukla oyunlarından sonra; Fernando’ya başkaldıran Granadalı bir kadının, Mariana Pineda’nın öyküsünü anlatır bize. Dekorlar, kostümlerin çizimi, ressam arkadaşı Salvador Dali’nin eseridir.
“Pervanenin Nazarı Değdi” isimli oyun Lorca’ nın ilk oyunudur. Oyun pek ilgi görmez ama devamı gelir ve bayrak üzerine özgürlükçü sözler söylediği için ölüme mahkûm edilen bir kız için yakılmış türküye bir oyun hazırlar. Çocukken söyledikleri bir türküdür bu ve şiirde olduğu gibi tiyatroda da kalıpları hiçe sayan bir tarzı vardır. Ezilenlerin safındadır Lorca. “Tiyatronun gücü onun toplumsal sorunlara bakış açısıyla ölçülebilir yalnızca” der. Toplumsal sorunları açık açık tiyatro ile anlatmaya çalışır. Lorca için tiyatro, yaşamın bir aynasıdır. “Dona Rosita Bekâr Kalıyor” ya da “Çiçeklerin Dili” isimli oyunlarında hayatın önünde engel, baskı aracı olan gelenekleri eleştirir. “La Zapatero Prodigiosa (Kunduracı Güzeli)”, “El Sacrificio de İfigenia (İfigenia’ nın Kurban Edilişi)” gibi onlarca oyuna imza atar. Lorca yoksullukların, adaletsizliklerin, ataerkinin yaşama etkilerini yazdığı birçok oyunda konu etmiştir. “Kanlı Düğün (Noces de Sang)”, “Yerma”, ve “Bernarda Alba’nın Evi” günümüze kadar etkisini sürdürmüş en önemli oyunlarındandır.
Lorca 1932-1935 arasında tiyatroya gidemeyenlerin kendi düşüncelerine ortak olabilmesi adına gezgin bir tiyatro topluluğu oluşturdu. La Barraca uzak köylere dek gidip oyunlar sergileyecek bir tiyatro topluluğuydu. Dört yıl boyunca Calderon’dan, Cervantes’ten, Molina’dan oyunlar sahnelediler. La Barraca, İspanyol tiyatrosunu gelenekçiliğinden, tutuculuğundan kurtarmak ve halkın toplumsal adaletsizlikleri içselletirmesini sağlamak fikrini sırtına yükleyip yola çıkıyordu.
Lorca hor görülen bir eşcinsel, Faşist Franco diktatörlüğünün karşısında tehdit unsuru bir yazar fakat en önemlisi düşlediklerini eylemekten çekinmeyen cesur bir kişiydi. Bu yüzden kamyon sırtında çıkarıldığı bir yolculuk sonrasında kurşunlanarak katledildi. Lorca’nın mezarı bilinmiyor birçok faili meçhul gibi. Ama 1936’dan bugüne düşledikleriyle, eyledikleriyle, yazdıklarıyla biz Lorca’yı tanıyor ve biliyoruz.
“Ölmüştür ay, ölmüştür ama/dirilecek bahar olunca…”
The post Hayallerini Sanatla Buluşturan Lorca – Didem Deniz Erbak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Korona Krizinde Yaşlılığa Terk Edilenler – Burak Aktaş & Şeyma Çopur appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“24 Mart günü İspanya’da, bir huzurevinde onlarca yaşlı yataklarında ölüme terk edilmiş halde bulundu.” Bu haber, birçoğumuzun anasayfasından geçip gitti. Gerçekliğine inanmak zor olsa da, gerçekten de huzurevindeki bazı yaşlılar yataklarında ölü halde bulunmuştu. Böylesi bir zamanda kimsesizliğe terk edilmek mi? Ölümü, terk edildiğin yatakta beklemek mi?
Kimsesizliğe terk edilmek mi? Kimsesizliğe terk edilmek. Yalnızca huzurevinin yataklarında değil. Evinde, sokağında, dünyada.
Bu haberden günler önce, yine sosyal medyada, yaşlı bir amcanın kameraya çekilerek servis edilen görüntüsüne şahit olduk. 65 yaş üzeri kişilere yönelik tedbir amaçlı sokağa çıkma sınırlaması yeni başlamıştı, bunu fırsat bilen bir genç ise sokakta ilk bulduğu yaşlıya “Amca ben polisim, seni tutuklamamız gerekiyor. Bu seferlik serbest bırakıyoruz, evine git.” diyerek “şaka” yapmıştı. Isparta’da ise henüz sokağa çıkma sınırlaması getirilmeden önce, bankta oturan iki yaşlı kişinin üzerine su fırlatılmış ve o anın görüntüleri sosyal medyada servis edilmişti.
Yaşlılarda ilk olarak karşılaştığımız, sağlık için zorunlu olan “evde kalma” halinin algılarımızda yer ediş biçimi ötekileştirmenin bir başka hali anlayacağımız… Her şeyin “gençlik” motifleri üzerine kurulu olduğu bir sistemde genç olanın, yani sosyalleşme biçimlerinin her halinde yeri hazır olanın; sosyallikte yeri olmayana, ilk gözden çıkarılacak olanlara, yaşlılara üstünlüğü.
Bu üstünlüğün peşine düşmek ve kaynağı üzerine düşünmekse önemli. Önemli çünkü herkes kendisinin ve yakın çevresinin yaşamı için telaş halindeyken, bir şeyler gündelik hayatın ve sosyal medyanın akışında olağanlaşıyor.
“Genç kuşaklar için yaşlılar kendisini feda etmeye hazır”
ABD/ Teksas’taki vali yardımcısı yaptığı açıklamada, söz konusu dünyanın kurtulmasıysa yaşlıların kendisini feda etmeye hazır olduğunu söyledi. Çünkü söz konusu olan yaşlıların çocuklarının ve torunlarının yaşayacakları hayattı. Yaşlılar bu fedayla, yeni bir “kahraman” figürü olarak ölümsüzleşebileceklerdi.
Oysa vali yardımcısının peşinde olduğu “dünya”nın gerçekte ABD’nin dünyası olduğunu anlamak zor değil. Öyle ya, böyle bir kahramanlık, ancak bu dünyada yeri olmayanların fedakarlığıyla üstlenilebilirdi.
Bu dünya, genç olanların dünyasıdır.
İktidar doğası gereği her zaman kendisini korumaya ve genişletmeye çalışıyor. Modern devlet mekanizması iktidarını her zaman sadece fiziksel şiddet kullanma gücüne dayandıramaz. Bu sebeple yönetilenlerin en azından bir kısmında rıza yaratmak zorundadır. Bunun için de kendi iktidarından, basiretsizliğinden ve beceriksizliğinden zarar görenleri; günah keçisine çevirmek ve onları hedef tahtasına oturtmak her zaman başvurduğu bir stratejidir. İçinde bulunduğumuz salgın süreci ise iktidarın bu doğasını belki de her zamankinden daha görünür kılıyor. Bu mekanizmanın nasıl işlediğini hatırlamamız için yakın toplumsal geçmişimize bakmamız yeterli olacaktır.
Düşünün. Ataerkil şiddetten etkilenenler kadınlar olmasına rağmen, iktidar sözcüleri her fırsatta kadın düşmanı söylemler üretmektedirler. Bu da toplumsal yapının içerisinde duymaya alıştırılmaya çalışıldığımız “O saatte ne işi varmış?” , “Neden o kıyafetleymiş?” vb. ithamların sesini yükseltmesine sebep olmuştur. Yargı da bu politikayı takip edip katil erkeklere tahrik indirimi, iyi hal indirimi gibi mekanizmalarla kendi ataerkil iktidarını korumaya çalışıp esas ezilenler olan kadınları günah keçisi ilan etmiştir/ etmektedir.
Hatırlayın(!) Gezi İsyanı sırasındaki polis şiddeti de aynı yöntemle meşrulaştırılmıştı. İnsanları sokağı ele geçirmeye ve direnmeye iten hiçbir sorun konuşulmadan, isyancılar suçlanmıştı ve kriminalize edilmişti. Şiddet kullanma tekeline sahip iktidar, silahlı polisleriyle insanlara saldırmış ve bizzat kendisinin baskıladığı insanları hedef göstererek şiddetini -en azından halkın bir kısmının gözünde- meşrulaştırmıştı.
Peki Koronavirüs sürecinde iktidar mekanizması yaşlılara karşı nasıl yürütülüyor?
İktidar bahsi geçen “Hedef Göster-Suçla/ Kendini Koru/ Yaptıklarını Meşrulaştır/ Sorumsuzluğunu İlan Et” mekanizmasını, çoğunlukla Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın twitter açıklamaları ve televizyondaki konuşmalarıyla işletiyor. Yaşamını yitiren insanların yaşlı olduğu defalarca vurgulanıyor. Sanki iktidarın bu virüsün varlığından haberi yokmuş gibi, sanki yaşlıların risk grubunda olduğunu hepimiz en azından 2 aydır bilmiyormuşuz gibi! T.C Devleti kendi tedbirsizliğini, organizasyon eksikliğini, insan dışılığını unutmamızı istiyor; odaklandığı tek nokta kendi sistemini tıkır tıkır işletecek olanları, yani “gençleri” yaşatmak. İktidar tarafından yükseltilen “Yaşlılarımıza laf söyletmeyiz!” cinsinden sözlerin ise altının boş olduğunu görmek zor değil. Devletin, gençlik zamanında çalıştırıp yaşlılığında emekli maaşı ödediği bu insanları bir “yük”ten ibaret gördüğü ortada.
Toplumda empati duygusu köreltilmiş insanların nefret suçuna varan hareketleri için uygun ortamı sağlayan, tam da bu iktidar mekanizması ve iktidarlı ilişkilerin gündelik hayatımızdaki yansımasıdır. İktidarı değil de mağdurları, dışlananları suçlamak; senin kadar sisteme tutunamayanlara duyduğun küçümsemenin gücüyle onlarla dalga geçmek… Tüm bunlar iktidarın türlü biçimlerinin ürettiği davranış şeklini oluşturuyor.
İktidar yine kendisini korumuş; yandaşlar ve kendisine faydalı olanlar dışındaki insanların sağlığını hiçe saymayı, yetersiz sağlık koşullarını, adaletsizlikleri, sırf diğerlerinden önce doğduğu için toplumun bir kısmını ölüme terk etmeyi meşrulaştırmış ve bütün sorumluluklarından kurtulmuş oluyor.
Halklar, işçiler, kadınlar, gençler… Devletin ezileni, zarar göreni suçlama geleneğinin son halkası yaşlılar…
İktidarın bütün koşullarda, salgınlarda, depremlerde, savaşlarda sadece kendini korumak ve genişletmek istediğini görmüyor musunuz?
Bunu yapabilmek için her türlü yöntemi deneyebileceklerinden ve davranışlarımızı bile ele geçirebileceklerinden kuşkunuz var mı?
Yaşlılara, yaşlı oldukları için duyduğumuz toplumsal öğretilmişliklerin saygısıyla değil toplumsal ilişki biçimimizde her bireyin bir başkasının yaşamına duyduğu saygıyla yaklaşmamız gereken günlerdeyiz. Koronavirüsün bedenimize buluşma ihtimaliyle yaşarken iktidarlı ilişkilerin ruhumuza bulaşmasına dair tedbirlerimizi de almalıyız.
The post Korona Krizinde Yaşlılığa Terk Edilenler – Burak Aktaş & Şeyma Çopur appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İtalya, İran ve İspanya’da Koronavirüs Krizi Tırmanıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İspanya Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, ülkede hayatını kaybedenlerin sayısı bir günde 209 kişinin yaşamını kaybetmesiyle yüzde 30’luk artışla 767’ye yükseldi. Toplam vaka sayısı ise 17 bin 147 oldu. Hayatını kaybeden 767 kişiden 498’i başkent Madrid’den.
Salgının ekonomiye verdiği hasarı telafi etmek için İspanya hükümeti 200 milyar avro (1 trilyon 417 lira) büyüklüğündeki destek paketini dün açıklamıştı.
İlk vakanın 19 Şubat’ta görüldüğü İran’daysa yaşamını yitirenlerin sayısı bir günde 149 kişilik artışla 1284’e yükseldi. İran Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Kiyanuş Cihanpur, her 10 dakikada bir kişinin koronavirüsü nedeniyle yaşamını kaybettiğini açıkladı.
İtalya’da dün itibariyle 2 bin 978 kişinin koronavirüsü nedeniyle yaşamını kaybettiği açıklandı. Yaşamını kaybedenlerin yarıdan fazlası, salgının merkezi durumundaki 1.2 milyon nüfuslu Bergamo’da virüs nedeniyle ölenlerin cenazesi kiliselerde defin için sıra bekliyor. Cenazeevleri ölümlere yetişemediği için evde ölenlerin cansız bedeni odada saklanıyor.
The post İtalya, İran ve İspanya’da Koronavirüs Krizi Tırmanıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Boğa Güreşi Festivalinde Boğaya İşkence İçinde İşkence appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Çarşamba günü, Valencia’nın Castellón bölgesinde her sene düzenlenen “Bous al Carrer-Boğalar Sokakta” festivalinde koşturulan boğa, kendisine yapılan işkencelere daha fazla dayanamayarak yere düştü.
Yerde kıvranan boğa, aldığı hasarlardan dolayı nöbet geçirdi. O sırada “eğlenceleri” yarım kalan iki seyirci , boğanın yanına gelerek ayağa kalkması için kuyruğunu çekti. Seyircilerin “çabasıyla” ayağa kalkan boğa bir süre sonra tekrar yere yıkıldı.
Imágenes inéditas de ayer en Vila-Real (Castellón). A pesar de no mantenerse en pie,el toro siguió recibiendo abuso y maltrato. Por eso este #27MYoVoy
? Manifestación
? #TauromaquiaEsViolencia
? Domingo 27 de Mayo
? Puerta del Sol ( #Madrid )
? 11h pic.twitter.com/ivnsNJo5Ia— TauromaquiaViolencia (@TauromaquiaEsV) 17 Mayıs 2018
The post Boğa Güreşi Festivalinde Boğaya İşkence İçinde İşkence appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İspanya’da Göçmenler Polisle Çatıştı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İspanya Madrid’te polisin motosikletle kovaladığı Senegalli seyyar satıcının kalp krizi geçirerek yaşamını yitirmesinin ardından başlayan eylemlerde göçmenler ile polis arasında çatışmalar çıktı.
Göçmen nüfusunun yoğun olduğu tarihi Lavapiés mahallesindeki çatışmada 6 kişi gözaltına alındı. Yerel saate göre perşembe akşamı 21.00’da başlayan çatışmaların sokaklara yayıldığı ve 4.5 saat sürdüğü belirtildi. Çatışmalarda polis eylemcilere plastik mermi ile saldırdı.
The post İspanya’da Göçmenler Polisle Çatıştı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İspanya Devleti Göçmenleri Hapishaneye Yerleştirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İspanya’da hükümet, geçen hafta sonu ülkenin güney kıyılarına gelen yaklaşık 500 göçmeni “barındıracak yer olmadığı” gerekçesiyle Malaga kentindeki hapishaneye yerleştirdi.
İçişleri Bakanlığı, yasal olmayan yollarla İspanya’ya giren göçmenlerin iadeleri için yasal sürecin başlatıldığı göçmenlerin Malaga’nın Archidona İlçesi’ndeki hapishaneye konulmasının “yasal şartlara uygun olarak alınan bir karar” olduğunu savundu.
The post İspanya Devleti Göçmenleri Hapishaneye Yerleştirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İspanya: Bağımsızlık İlanı Feshedildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>155. Madde İspanya’ya gerçekleşebilecek olan bütün ”ayrılıkçı girişimleri” engelleme yetkisi veriyor.
The post İspanya: Bağımsızlık İlanı Feshedildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Katalan Bakanların Duruşma Tarihi Belli Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Federal Savcılık ofisinin açıklamasına göre bakanlar şartlı tahliye ile salındılar. Şartlı tahliye koşullarının yurt dışına çıkış yasağı ve sabit adreste ikamet etme zorunluluğu olduğu belirtildi
Bakanların duruşma tarihi 17 Kasım 14.00 olarak açıklandı.
The post Katalan Bakanların Duruşma Tarihi Belli Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ne Katalonya İspanya Ne de Kürdistan Irak – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Geçtiğimiz bir buçuk aylık süre içerisinde, biri İberya’da diğeri Mezopotamya’da olmak üzere iki önemli referandum gerçekleşti. Aslında bu süre içerisinde Lombardiya ve Veneto’da da referandumlar yapıldı. Ancak Başur Kürdistan ve Katalonya referandumları, öncesi ve sonrasında yaşananlar açısından, diğer referandumları sadece haber düzeyinde bıraktı.
Bu iki referandumla beraber dünya siyasetinde konuşulmaya başlananlar, tüm dünya siyasetine ilişkin yeni tahlilleri beraberinde getirdi. Başur Kürdistan Referandumu Ortadoğu siyasetindeki güç dengelerini değiştirirken; Katalonya Referandumu, zaten çatırdamakta olan Avrupa Birliği projesinin geleceğini sorgulatmaya başladı.
Uluslararası siyasetin “görünenler dışında başka bir şey yok” illüzyonu; bizi referandum meselelerini değerlendirirken yaşananların arka planından uzak tutmayı başardı. Bu illüzyonu kırmak, içerisinde bulunduğumuz siyasal gerçekliği anlamak adına çok önemli. Yoksa yaşanan olayları, Barzani-Abadi ve Puigdemont-Rajoy çekişmesine, yani siyasal iktidarlar dolayımına hapsetmiş oluruz.
Bu illüzyonu gidermek adına, ilk aşamada şu tespiti yapalım. Başur Kürdistan’da ve Katalonya’da yaşayan halklar, özgürlük şiarıyla sokaklara döküldü. İkinci olarak, halkların özgürlük isteği, bulunulan coğrafyadaki siyasal sertlikle orantılı olarak bastırıldı. Bu iki tespiti yapmak, referandumların birbirinden farklılıklarının olmadığını iddia etmek ya da coğrafyaya özgün siyasal gerçeklikleri göz ardı etmek değildir. Keza bu farklılıkları ortaya koymak da benzer derecede önemlidir. Ancak “küresel” dünyada, benzer siyasi süreçlerin birbirleriyle etkileşiminin olmadığını iddia etmek doğru değildir. Bu güncel etkileşimi es geçmeden birbirinden bir hayli uzak bu coğrafyalardaki hareketliliği, sadece bir “dönem rüzgarı” gibi görmemek gerek. İki coğrafyada da patlak veren durum siyasal merkezileşmeye karşı gösterilen bir iradedir.
Kürdistan Referandumu’nda Ters Giden
Ağustos ayından Eylül ayının ortalarına kadarki süre içerisinde, IŞİD karşıtı koalisyondaki en büyük ortaklardan ABD, referandumun ertelenmesi için Mesud Barzani’yle sık sık görüştü. Ancak IKBY Başkanı Barzani, referanduma kararlı bir tutumla girdi. Israrlı bir biçimde, Irak merkezi hükümetinin ortaklıktan yana olmadığını vurguladı. Ağustos’un sonunda Kerkük İl Meclisi’nin referanduma katılma kararıyla beraber, referandum için her şey hazırdı.
Barzani’nin bu kadar hızlı hareket etmesinin hem kendi siyasi iktidarıyla (iki yıl önce dolan görev süresiyle ilgili meclisi kapatması ve referandum kararını bu süreçte alması) hem de Başur Kürdistan’ın özellikle son on yıllık süre içerisinde kazandığı uluslararası alandaki meşruluğuyla doğrudan ilgisi vardı. IŞİD’e karşı savaş, yönetimin ve peşmergenin pozisyonunu olumlu anlamda değiştirmişti. Böyle bir pozisyondayken İran ve Türkiye gibi devletlerin doğrudan saldırıyı göze alamayacağını düşünmek mantıksız değildi. Daha da ötesi, bu iki devletle de IKBY’nin siyasi ve ticari ilişkileri önemli bir seviyedeydi.
Eylül ayı başlangıcında bu iki devletin “dostça” vazgeçirme çağrıları, referandum yaklaştıkça sert uyarılara, sınırda merkezi hükümetle düzenlenen ortak tatbikatlara, meclislerden geçirilen sınır ötesi operasyon tezkerelerine, “bir gece ansızın gelebiliriz”i barındıran tehditkar söylemlere bıraktı yerini.
Irak hükümeti, önce referandumu yasadışı ilan etti, sonrasında Kerkük valisini görevden aldı. 25 Eylül’deki referanduma kadar Başbakan Haydar el Abadi “Askeri açıdan müdahale edeceğiz.” diyerek, sınır kapılarını ve havalimanlarını merkezi hükümete teslim edilmesini farklı seferlerde yineledi. Tabi bütün bunlar olurken Haşdi Şabi Kerkük sınırına konuşlanıyordu.
Referandum günü, BM Irak Temsilciliği’nin referandumda herhangi bir rol üstlenmeyeceğini açıklaması, Batılı müttefiklerin destek vermedeki kayıtsızlığının açık göstergesiydi. Bundan güç alan merkezi hükümet, 15 Ekim’de referandum sonuçlarını tanımadığını Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçlerinden oluşan koalisyonla Şengal, Kerkük ve Musul gibi toprakları ele geçirerek aleni bir şekilde göstermiş oldu. Her ne kadar, Barzani yönetimi Kerkük’e müdahaleyi savaş ilanı saysa da, birkaç yer dışında bölgeler direniş olmaksızın merkezi hükümetin eline geçti. Kerkük’ten Erbil ve Süleymaniye’ye 60 bine yakın insan göç etmek zorunda kaldı.
Başur Kürdistan’da yeni oluşan tablo, genel olarak bölgenin 1990’lara geri döndüğü yönünde. Bunda Irak ordusu ve Haşdi Şabi güçlerinin saldırılarına karşı, KYB ve KDP’nin birbirini suçlayan açıklamalarının payı var. Aynı değerlendirmelerde, Başur Kürdistan’ın Erbil merkezli KDP kontrolü ve Süleymaniye merkezli KYB kontrolü arasında bölündüğü de iddia ediliyor.
Katalonya Referandumu’nda Ters Giden
Başur Kürdistan’da yaşananlara benzer bir süreç, Katalonya’da da işledi. Referandum öncesi ve sonrasındaki karşılıklı restleşmelerle İspanya Başbakanı Mariano Rajoy ve Katalonya Başkanı Carles Puigdemont sürecin en ön plana çıkan isimleriydi.
Gerçekleşen referanduma yönelik İspanya hükümetinin saldırısı, Avrupa Demokrasisi’nin de sınırları olduğunu anlamak adına önemliydi. 92 oy merkezinin kapatıldığı polis saldırısında, 337 kişi yaralandı. Ertesi günlerde özgürlük yanlılarının yürüyüşleri ve CNT, Solidaridad Obrera, CGT gibi anarşist sendikaların örgütledikleri genel grevlerle süreç devam etti.
Birlik yanlılarının protestolarından güç alan İspanya Başbakanı Rajoy bağımsızlığı engelleyeceklerini her fırsatta vurguladı. Bunu takiben referandum yasası geçersiz sayıldı. AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Junker, Katalonya meselesine ilişkin tarihi bir konuşma gerçekleştirerek, Avrupa sınırlarında benzer statüde bulunan halklara mesaj gönderdi. “Katalanların bağımsızlığına izin verilmesinin diğer halklara emsal olacağından endişe duyuyoruz. Olası bir Katalan bağımsızlığının Avrupa’daki diğer halkları da cesaretlendirebilme ihtimali endişe uyandırıcı.” Durum bu kadar netti.
Uluslararası desteğin olmadığını anlayan Puigdemont, bir strateji olarak 10 Ekim’de açıklanacak “bağımsızlık” kararını askıya aldığını söyledi. Bunu İspanya ile bir diyalog sürecinin başlamasını istediği için yaptığını belirtti. Bu kararı takiben İspanya Hükümeti, Katalonya bölgesinin özerkliğini askıya aldı ve Katalan yönetiminin yetkilerinin hükümete devredileceğini açıkladı. Başbakan Rajoy, kriz dönemlerinde özerkliği askıya alan ve bölgeleri merkezi Madrid yönetimine bağlayan 155. Maddenin işletileceğini söyledi. Yani İspanya, Katalonya’da OHAL ilan etmiş oldu. Tüm bu yaşananlar, Katalanlar için tanıdıktı. Franco rejimi uygulamalarının geri geldiğinin herkes farkındaydı.
27 Ekim’de, Katalonya bağımsızlığını ilan etti. Mecliste gerçekleştirilen gizli oylamayla Katalan Cumhuriyeti’nin kurulduğu bildirdi. İspanya Merkezi Hükümeti bunun üzerine, Katalonya hükümetini feshetti, özerkliğini askıya aldı. Başkan Puigdemont dahil olmak üzere 141 yöneticiyi görevinden aldı. Katalonya ekonomisi, Ekonomi Bakanlığı’na bağlandı ve 21 Aralık’ta yerel seçimlerin yapılacağını duyurdu.
Avrupa Birliği arabuluculuk yapmayacağını ısrarla vurgularken, Katalonya’nın bağımsızlık ilan ettiği gün, Kanada, ABD, Almanya, Fransa, İngiltere gibi devletler Katalonya’nın bağımsızlık ilanını tanımayacağını belirttiler. Tabi ki, AB Komisyonu Başkanı’yla benzer endişelere sahip oldukları için…
Öyleyse Referandum Neye Yarıyor?
Woodrow Wilson, 1918’de Orta Avrupa’nın siyasi yapısının olumlu yönde değişmesi için kullanışlı bir kavram olarak düşünür “kendi kaderini tayin” ilkesini. Ancak ilke, dünya üzerindeki devletlerin neredeyse hepsi heterojen bir yapıya sahip olduğu için uluslararası hukuk açısından bir sorun yaratmıştır. Birleşmiş Milletler, bu ilkeyi temel bir hak çerçevesinde kabul etse de bu hakkın kullanılmasını belirli şartlara bağlamıştır. Ayrılışacak merkezi siyasi iktidar ile mutabakat!
Başur Kürdistan ve Katalonya’da gerçekleşen referandumların hiçbir işe yaramayacağını belirten siyasi analizcilerin kendilerini dayandırdıkları yer tam burasıdır. Merkezi hükümetle anlaşma ve uluslararası destek olmadıkça bağımsızlık ilanı, referandumlardan evet çıksa bile, amacına ulaşamaz. Çünkü yok hükmündedir.
Öyleyse referandum neye yarıyor?
Merkezi siyasetin çarklarında bir işe yaramadığı kesin. Ancak ortadaki durum açık, iki coğrafyada da yaşayan halklar merkezi siyasi yapıya bağlı bir siyasal işleyişten olmadıklarına dair politik bir tavır gösterdiler. Bu tavırlar, bu coğrafyalarda yakın bir geleceğin belirlenmesinde önemli bir yere sahip olacak.
UKKTH Değil Özyönetim
Avrupa Birliği’ne bağlı Özerklik Araştırmaları Komisyonu’nun 2009 yılında yayınladığı bir rapora göre, dünya üzerinde 60 bölgede özerk yapı var. Son yıllarda özellikle Ortadoğu coğrafyasında değişen haritaları da hesaba katarsak bu sayının çok daha fazla olduğunu söylemek mümkün.
Merkezileşmeye çalışan siyasal iktidarın kaçınılmaz bir çelişkisi bu durum. Dünya üzerinde, merkezi iktidarların homojenleştiremediği halklar olduğu sürece bu çelişki sürecek. Başur Kürdistan ve Katalonya’da olanları bir de bu bakış açısıyla okumaya çalışmak gerek. Merkezi iktidara ya da iktidarlara karşı halkların mücadelesi düzleminden… Merkezileşmeye çalışan iktidar yapılarına karşı hep mücadelenin coğrafyası olmuş bu iki coğrafya. O yüzden bir rastlantı değil bugün yaşananlar.
Etraflarındaki merkezi iktidarların, açık bir şekilde endişeli olduklarını beyan ettikleri şey, kendi merkezi yapılarına muhtaç kalınmadan yeni bir yaşamın kurulabileceği, doğrudan kendi gücünü tesis eden bir siyasal yapı. Merkezi idareye karşı kendi yaşamını ve yaşam alanını yeni baştan yaratabilme gücünün varlığı.
Halkların özgürlük mücadelelerinin, devletli çözümlere sığamayacağının en son iki örneği Başur Kürdistan ve Katalonya deneyimleridir. “Kendi kaderini tayin hakkı” bir devlet yalanıdır. Devletin merkezi kurumlarıyla ilişkisini tamamen kesmemiş bir yerel yönetim organizasyonuna, devletli uluslararası siyasi yapı izin vermemektedir, veremez. Devletçi sisteme eklemlenme potansiyeline karşı özyönetimler, devlet dışı toplumsal bir örgütlenmenin mümkün olabileceğini gösterir. Başur Kürdistan ve Katalonya halklarının iradelerini meşrulaştıracak yegane yöntem budur. Aynı 1936’da Katalonya’da olduğu gibi, aynı 2012’de Rojava’da olduğu gibi…
Hüseyin Civan
The post Ne Katalonya İspanya Ne de Kürdistan Irak – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Katalonya: Bağımsızlık Yanlıları Sokağa Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Katalan Meclisi, 1 Ekim’de gerçekleştirilen referandumu gerekçe göstererek 27 Ekimde bağımsızlık ilan etmişti. Ancak İspanya Devleti, bunun üzerine meclisi feshetmiş ve Katalonya’da erken seçime gidileceğini açıklamıştı.
Erken seçimin 21 Aralık günü gerçekleştirileceği açıklandı. Bunun üzerine Belçika’da yerel bir televizyon kanalına konuşan Puigdemont seçimlere katılacağını ve kampanyasını Belçika’da yürüteceğini açıkladı.
Puigdemont’un bu açıklamasından sonra bağımsızlık destekçileri Barselona Belediye Meclisi önünde toplanmaya başladı. Toplanma sokaklarda da devam ediyor.
The post Katalonya: Bağımsızlık Yanlıları Sokağa Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>