The post ABD ‘de İşsizlik Sayısında Rekor Artış appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Amerika Birleşik Devletleri’nde Corona Virüsün salgını sebebiyle işsizlik sayısında rekor bir artış yaşandı. Geçen hafta 4.4 milyon kişi daha işsizlik maaşı için başvuru yaptı. Böylece son 5 haftada işsizlik maaşı için başvuranların sayısı 26 milyona ulaştı.
The post ABD ‘de İşsizlik Sayısında Rekor Artış appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Salgınla Beraber 500 Milyon Kişi İşsiz Kaldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Korona virüsü salgını nedeniyle açıklanan ‘ekonomi paketi’ ise kredi borçlarını ek faizle 3 ay ötelemeyle sınırlı kaldı. Salgın öncesi dahi tarihi seviyelere gelen işsizlik, bu dönemde de endişe verici boyutlara ulaştı. Salgın öncesi resmi verilere göre işsiz sayısı 4 milyon 394 bin kişi olurken, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ile mevsimlik çalışanları dahil edildiğinde geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 20,2’ye yükselirken işsiz sayısı da 6 milyon 984 bine yükseldi.
Hesaplamalara göre zamana bağlı eksik istihdam ve yetersiz istihdam eklendiğinde ise işsizlik oranı yüzde 23,6’ya yükselirken, işsiz sayısı 8 milyon 172 bin kişiye ulaştı.
The post Salgınla Beraber 500 Milyon Kişi İşsiz Kaldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İstanbul’da 15 Günde 15 Bin 191 İnşaat İşçisi İşten Çıkarıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Korona virüsü nedeniyle binlerce inşaat işçisi işsiz kaldı. İstanbul’da sadece, 15 günde çalışan sayısı 50 ve üzeri olan 726 işletmeden 15 bin 191 inşaat işçisi işten çıkartıldı. Devrimci Yapı İş İnşaat ve Yol İşçileri Sendikası, “İnşaatlarda ölümle burun buruna çalışan inşaat işçileri şimdi de korona virüsü salgını ile işsizlik açlık arasına şıkışmış durumdalar” açıklamasını yaptı.
Coğrafyamızda 216 bin işletmede sayısı 1 milyon 117 bine varan işçinin olduğu bilgisine yer verilen açıklamada, İstanbul genelinde ise 45 bin işletmede 295 bin inşaat işçisinin olduğu belirtildi. İnşaatlarda çalışan inşaat işçilerinin şimdilerde koronavirüs fırsatçılığı ile bugüne kadar coğrafyamız genelinde henüz sayısı bilinmeyen binlerce işçinin işten atıldığını kaydetti.
The post İstanbul’da 15 Günde 15 Bin 191 İnşaat İşçisi İşten Çıkarıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Koronavirüs Nedeniyle 25 Milyon Kişi İşsiz Kalabilir appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Koronavirüs nedeniyle 25 Milyon kişinin işsiz kalabileceği belirtildi. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) verdiği bilgiye göre salgının küresel bir ekonomik krizi tetikleyebileceği belirtildi.
ILO 2008-2009 küresel finans krizinde olduğu gibi bir işsizlik yaşanmaması için uyarılarda bulundu. ILO Genel Direktörü Guy Ryder, söz konusu rapora ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, “Bu artık sadece küresel bir sağlık krizi değil, aynı zamanda çok büyük bir iş piyasası ve ekonomik krizdir” dedi.
The post Koronavirüs Nedeniyle 25 Milyon Kişi İşsiz Kalabilir appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İşsizlik Maaşına Başvuran Kişi Sayısı 2 Milyona Ulaştı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İşsizlik maaşına başvuran kişi sayısı geçen yıla göre 300 bin artarak 2019 yılında 2 milyon kişiye ulaştı. İşsizlik fonunun giderleri ise bir yılda yüzde 53.8 artış gösterdi.
Mehmet Kaya’nın haberine göre, 2019 yılında 1 milyon 961 bin 614 kişi işsizlik maaşı almak için işsizlik sigortasına başvurdu. İşsizlik ödeneği başvuru sayısı 2018 yılında 1 milyon 635 bin olarak kayıt edilmişti.
İŞKUR verilerine göre fonun gelirleri 2019’da bir önceki yıla göre yüzde 16.6 arttı. Buna karşılık giderler yüzde 53.8 yükseldi. 2019 yılı fon geliri 40 milyar 365 milyon 368 bin TL oldu. Buna karşılık 2019 gideri 36 milyar 467 milyon 481 bin TL oldu. İlk kez gelir-gider farkı bu kadar düşük seviyede gerçekleşti.
The post İşsizlik Maaşına Başvuran Kişi Sayısı 2 Milyona Ulaştı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İşsizlik Oranı Düşmüyor! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Eylül ayı işsizlik verilerini açıkladı. İşsizlik oranı Eylül ayında, 13,8 oldu. Genç nüfusta işsizlik oranı, geçen yıla göre 4,5 puan artarak 26,1 oldu. İşsizlik sayısı, yıllık 817 bin kişi artarak 4 milyon 566 bin kişiye ulaştı. Ekonomi Bakanı’nın gerçek dışı “istihdam artıyor, işsizlik bitiyor” propagandası; yine devlet kurumlarının verileriyle yanlışlandı.
The post İşsizlik Oranı Düşmüyor! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İşsizlik Rakamları “Güncellendi”: 1 Milyon İşsiz Daha appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İşsizlik oranı 3,1 puanlık artış ile yüzde 12,8 seviyesinde gerçekleşti. İşsiz sayısı 1 milyon 21 bin artarak 4 milyon 157 bini buldu.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) mayıs ayı işsizlik rakamlarını açıkladı. Buna göre, TC genelinde 15 ve daha yukarı yaştakilerde işsiz sayısı 2019 yılı Mayıs döneminde geçen yılın aynı dönemine göre 1 milyon 21 bin kişi artarak 4 milyon 157 bin kişi oldu.
İşsizlik oranı 3,1 puanlık artış ile yüzde 12,8 seviyesinde gerçekleşti. Genç nüfusta (15-24 yaş) işsizlik oranı 5,5 puanlık artış ile %23,3 olurken,15-64 yaş grubunda bu oran 3,2 puanlık artış ile %13,1 olarak gerçekleşti.
The post İşsizlik Rakamları “Güncellendi”: 1 Milyon İşsiz Daha appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İşte Kriz: 6.000.000 İşsiz – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kriz tamtamları çalıyor: “Kriz gelecek!”, “Kriz Teğet Geçecek!”, “Kriz geldi!”, “Kriz var mı yok mu?”, “Kriz varsa sonucu ne olacak?”, “Krizin bize etkisi nedir?”… İki yıldan fazla bir süredir hep aynı şeyi duyuyoruz; konuşuyoruz; tartışıyoruz. Ancak şimdi hepimizin varlığını çok net bir şekilde hissettiği KRİZ’i yaşamaya başladık. Kriz bir iktisat tanımı olmak ile beraber ezilenler tarafından denklemleri anlaşılmaz kılınan, devletin diğer dönemlere göre farklı bir ekonomi politikası güttüğü veya gütmek zorunda kaldığı bir süreçtir. Bir devletin ekonomisinin dünya ekonomisi denen piyasada durgunlaşmasıyla veya şahit olduğumuz gibi çok ciddi bir şekilde gerilemesiyle oluşan -veya oluşturulan- ekonomik yaşayamama halidir. Devletler için kriz, siyasi sebeplere, devlet iktidarına sahip olanların kişisel hırslarına, yakın veya uzak coğrafyalardaki savaşlara, devletin hükmettiği coğrafyaların şirketler için yatırım yapılamayacak kadar “güvensiz” bir yer halini almasına kadar bağlanabilir. İş işten geçmiş olsun veya olmasın uzun uzadıya bu sebepler araştırılır, tartıştırılır. İki yıl diyoruz ya daha da fazla bir zamandır televizyonlarda, gazetelerde kriz konusu çeşitli şekillerde konuşuldu, tartışıldı, yazıldı, çizildi. Şimdi artık yaşıyoruz. Her ne kadar devlet cephesinden konuşanlar “kriz mıriz yok, sakın ha bunlara aldırmayın” dese de artık kriz çalıştığımız iş yerinde, bindiğimiz metrobüste, yürüdüğümüz yollarda, evimizin içinde, her an bizimle.
İflas Ertelemenin Adı Konkordato Oldu
Yaşadığımız krizi öncekilerden ayıran en önemli özellik devlet iktidarını elinde bulunduranlar ile beraber onları destekleyenlerin krizin olmadığını söyleyerek kendi kendilerini kandırmalarıdır. Kriz ile ilgili her şeyi devlet, bypass yöntemi ile farklı bir yoldan göstermeye çalışıyor. Ekonomistlerin çok uzun bir zamandır yaptığı analizler, geleceğe dair tahminler, hükümetin hep başka bir yerden alıp tıkanıklığı aşma şeklindeki yöntemi ile boşa düşüyordu. Artık bugün hükümetin bypass yapacak kaynağı kalmadığı için şirketler tamamen batma aşamasına geldi. Devletleri krizden kurtaracak olanlar yatırım yapacak şirketler iken bugün bu şirketler de bir bir iflas ediyor. Her ne kadar OHAL dönemi KHK’ları ile artık şirketlerin iflas ertelemeleri konkordato yöntemine bağlanmış olsa da iflas kaçınılmaz oluyor. Ancak iflas erteleme yasaklandığı için uygulanan konkordato yöntemi de devletin başına bela olmaya başlıyor. Her güne yeni bir konkordato ile uyanıyoruz.
Yıl Sonunda Konkordato 10.000’i Bulacak
Hangi şirketlerin konkordato ilan ettiği veya edeceğine kapitalistler in açısından tahmin etmesi zor olmamakla beraber şaşırtıcı da olmuyor. Ancak ezilenler için durum farklı. Her konkordato bizler için “Vaay o da mı battı?” denecek düzeyde. Mesela Yörsan Gıda var yakın zamanda konkordato ilan edenler arasında. Yörsan’ı boykot süreçlerinden biliriz. 2007 yılının sonunda Balıkesir Susurluk’ta süt ve süt ürünleri üreten Yörsan fabrikasında 400 işçiyi sendikalı olduğu için işten çıkaran Yörsan’a karşı işçiler büyük bir direniş başlatmıştı. İşçilerin direnişi toplumsallaşmış, her kesimden insanın dayanışmasıyla Yörsan’a karşı bir boykot örgütlenmiş ve direniş kazanmıştı. Yine konkordato ilan eden şirketler arasında Yeşil Kundura, Beta Ayakkabı, Hotic gibi ayakkabı üreten şirketlerin yanı sıra 50 yıllık ambalaj üreticisi Eminiş Ambalaj, inşaat sektöründe yarım asra yakın bir süredir faaliyet gösteren Ankara merkezli Aker İnşaat, Fikirtepe ve Kartal’da kentsel dönüşüm ihalesi alan Ceylan İnşaat ile beraber 200’e yakın inşaat şirketi yer alıyor. Binlerce şirket konkordato ilan etmiş durumda. Sadece geçtiğimiz ekim ayında konkordato ilan ederek mahkemeye başvuran şirket sayısının yüze yakın olduğunu kaydeden araştırmalara göre, ağustos ayından bu yana konkordato başvuru sayısı 3000 civarında. Yıl sonuna kadar ise konkordato ilan etmiş olan şirket sayısının 10.000 civarında olması bekleniyor.
İşçiler İşsiz Kalıyor
Konkordato ilan eden şirketlerde ezilenler açısından en önemli mesele, işçi alacaklarının ödenmemesi oluyor. Şirketler, bırakın işçilerin tazminatlarını, çıplak ücretlerini dahi ödemeden konkordato ilan ediyor. Şirket, işçiye iflası öne sürüp ödeme yapılamayacağını söyleyerek işçilerin alacaklarının üstüne yatıyor. İşçi hem alacaklarını alamamış hem de işsiz kalmış oluyor. Bu durum çoğu şirkette böyle yaşanıyor. İŞKUR tarafından en son açıklanan Eylül 2018 dönemi verileriyle, işsizliğin aldığı boyut gözler önüne serilmiş oluyor. Ağustos 2018’de 2 milyon 752 olan kayıtlı işsiz sayısı bir ayda 381 bin artarak Eylül 2018 döneminde 3 milyon 133 bine ulaştı. Eylül 2017 döneminde 2 milyon 575 bin olan kayıtlı işsiz sayısı, Eylül 2018’de 558 bin artmış oldu.
Kayıtlı işçilerde bile göze çarpan bu yüksek oran, işsizliğin aldığı boyutu gösteriyor. Yine TÜİK verilerine dayanarak yaptığı incelemede DİSK-AR (DİSK – Araştırma Dairesi) geniş tanımlı işsizlik sayısı olarak gerçek işsiz sayısını 6.3 milyon olarak hesapladığını açıkladı.
Kriz Ezilenlerin Yaşamına Mal Oldu
Yani 6 milyondan fazla insanın işsiz olduğu bir krizi yaşıyoruz. Devletler için kriz bir ekonomi politikası veya politikasızlık anlamına gelirken ezilenler bunu yaşamın her anında hissetmek zorunda kalıyor. İşsiz olmak sadece herhangi bir yerde çalışıp emeğini satamamak anlamı taşımıyor. İşsiz kalmanın tabi ki en başta ekonomik etkilerini yaşayan ezilenler, bu durumun bireysel psikolojik etkileri ve toplumsal etkileri ile boğuşmak zorunda kalıyorlar. İşsizlik kadın, erkek, genç, tüm işçiler için yaşamın her alanında tek başlarına altından kalkılamayacak ağır bir yüke dönüşüyor. Yükü kaldıramayan binlerce ezilen sayısız sorunla boğuşuyor. 15 yıl boyunca inşaatlarda çalışıp da işsiz kalan Sıtkı Aydoğmuş’un TBMM önünde bedenini ateşe vermesi, üniversitenin coğrafya bölümünden mezun olup iş bulamayan İbrahim Yeşilbağ’ın işsizlik yüzünden intiharı, İsmail Devrim’in “Çocuğuma okul pantolonu bile alamıyorsam yaşamamın ne anlamı var?” diyerek intihar etmesi ezilenlerin bu yükü kaldıramadığının en açık göstergelerindendir. İşsizliğin ezilenleri intihara kadar sürüklemesi her ne kadar manipüle edilerek yok sayılmak istense de son aylarda oldukça ciddi boyut almış durumdadır. Devletlerin siyasi veya ekonomik çıkarlarının çatışması sonucu yaşadığımız sürecin faturasını ezilenler, işçi olsalar da işsiz olsalar da kanlarıyla canlarıyla ödemek zorunda kalıyor.
Devlet Krizi Atlatır
Ekonomik krizlerden kurtulmanın yollarını devletler iyi bilirler. Daha önce defalarca yaşamışlardır. Mesela 2001’de “Kara Çarşamba” olarak bilinen ekonomik kriz, coğrafyamızda yaşanmış büyük krizlerden biridir. Şubat 2001’de hiç öngörülmedik bir şekilde ekonomik daralmalar yaşanmış, ihracat azalmış hatta tamamen bitme noktasına gelmişti. Hatta dönemin başbakanı Bülent Ecevit, “Ülkede kriz var” açıklamasıyla dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile MGK toplantısında gerginlik yaşamış ve TL dünya para piyasasında resmen dibi görmüş, piyasalar alt üst olmuştu. Çözüm olarak ne mi yapılmıştı? Devlet ekonomisi Kemal Derviş’e teslim edilmiş, o da devletin ekonomisini rayına sokmuştu. Şu an devlet iktidarını ellerinde bulunduranların da yine bu 2001 krizinin sonucunda ortaya çıkarak devlet iktidarını aldıkları düşünülür. Şu an yaşadığımız kriz, 2001 krizi gibi öngörülemez değildi elbette ve bu süreçte devletin yönetim biçimi de değişiklik gösterdi. Ancak yine de devlet iktidarını elinde bulunduranlar “kriz var” diyemediler diyemiyorlar. Bugün devletin yaşadığı ekonomik ve siyasi krizin Kemal Derviş’i olarak McKinsey görülmüş ve şirketle anlaşmaya varılmışsa da hakkında çeşitli yorumlar yapılabilecek şekilde bu anlaşma bir anda bozulmuştu. Eskiyen “yeni ekonomik plan”ların yenilerini, onun da eskimesi durumunda ise yine yeniden yenilerini yapacaktır devlet yetkilileri!
Ezilenler Örgütlenmek Zorundadır
Devletin krize yaklaşımını değerlendirmek bir kenara, ezilenler için krizin devletsi denklemleri sohbet konusu olmaktan öteye gidebilecek bir nitelikte değildir. Bir kesim, devletin ve devletin başkanı Tayyip Erdoğan’ın sözüne bakarak ekonomik yaşamın gerçekliğine gözlerini kapatırken geriye kalanlar bu krize karşı koyamamanın çaresizliğini yaşamak zorunda kalıyorlar. Çaresizlik içerisindeki ezilenler bireysel kurtuluş yolları ile süreci kotarmanın derdiyle ve iş bulabilme umuduyla bir başka coğrafyada göçmen olmayı kurtuluş olarak görebiliyor. Ezilenlerin işçi olarak çalıştıkları şirketlerdeki pozisyonu; şirketi ayakta tutan, işlemesini sağlayan temel işleri yapmasıdır. Bu işi yaparken de emeğinin ücreti patronun kıstasları ile belirlenir. Emeğini satan ve işsiz kalmadan önce toplumsal işleyişte rolü bu şekilde belirlenmiş olan ezilenlerin, tekrar eski pozisyonunu kazanmak için ısrar etmesi elbette düşünülemez. Aslolan, öz örgütlülükle bir araya gelişlerin birer umut ışığı olmasıdır. İşsiz kalan ezilenler için yaşam, gündelik market ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaya evrilmiş durumdadır. Bu sebeple yaşamın gündelik işleyişine müdahil olabilecek bir örgütlülük şarttır. Kapitalizmin dayattığı üretim dağıtım ve tüketim ağında bir gedik açmayı hedefleyen komün, kolektif ve kooperatifler ezilenlerin yaşamının paylaşma ve dayanışma temelinde dönüşümünde önemli rollere sahiptir. Krizin yaşamsal etkilerine karşı, bireysel kaçış/kurtulma stratejilerinden ziyade bir araya gelerek böylesi kolektif örgütlenmelerdir ihtiyacımız olan.
Halil Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.
The post İşte Kriz: 6.000.000 İşsiz – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yaşam Kaç Pantolon Eder? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yürüyen ayaklarımızı ezdiler, tutan ellerimizi, gövdemizi, başımızı. Ulu orta, her gün, her bir adımımızda liğme liğme ettiler. İşçiyken ezdiler, işsizken de; bir lokma ekmeğimiz yokken, yoksulken ezdiler.
Bazı evlerde ay başı gelmek bilmez de ay sonu hemen geliverir. Maaşlar yatmaz ama faturalar hiç sekmez, düzenli gelir o evlerde. Kirasıyla, elektriğiyle, suyuyla, doğalgazıyla… Her şeyin sahibi olan efendiler… Geriye hiç bir şey bırakmazlar bizden, bir kuru canımızdan başka.
O evlerden biriydi delik botlarıyla tanıdığımız Gizem’in evi. “Havvanur’un babası ona yeni bot alabiliyor ama benim babam alamıyor. Çünkü benim babam inşaat işçisi. Daha önce 5. kattan düştü ama ölmedi. Kaç kere parmağını kesti.” demişti.
Çocuklarını ısıtamayan Emine Akçay Adana’daki evinde yaşamına son vermişti. İzmir’de ataması yapılmayan İbrahim Yeşilbağ cebindeki altı lirayla kendini asmıştı. Seyyar meyve sebze satan Hacı Örüç iftarda ailesinin karnını doyuracak yemek bulamayınca ailesinin gözü önünde intihar etmişti.
O evlerden biriydi meclis önünde “Geçinemiyorum” diye bağırarak kendini yakan Sıtkı Aydoğmuş’un evi. Hani geçirdiği “iş kazası” sonucunda kaburgası kırılıp çalışamayacak hale geldiğinde patronlara “Ben ailemin direğiyim. Beni mağdur etmeyin hastane sürecinde, ayağa kalkana kadar yevmiyemi verin.” demişti. Patronlar da “Sıtkı, sen bunları dert etme. Biz seni mağdur etmeyiz. Sana ev de alırız, araba da alırız.” deyip hesabına 300 lira yatırmıştı dalga geçer gibi, utanmadan…
Dalga geçer gibi, utanmadan televizyon ekranlarına çıkıp “kaderdir” diyeni mi; “ekonomik kriz yok” diyeni mi… Hepsi de sıcacık evlerinde, milyonluk paltolarıyla ahkam keserken bizim iki yakamız bir araya gelmez; peynire, ekmeğe gelen zammın altında eziliriz. İçtiğimiz su bile boğazımıza takılır da “Şükretsinler!” sesi ekmeğimize katık olur.
Bir kuru canımız kaldı dedik ya… Candan da ettiler, her şeye sahip olan ve doymak, utanmak bilmeyenler.
O evlerden biri de Kocaeli’deydi. O evin banyosunda İsmail Devrim’in cansız bedeni bulundu iki gün önce. Oğlu, yeni başladığı lisede okul pantolonu olmadığı için derse alınmamış, müdür tarafından eve gönderilmişti. İsmail ise “Çocuğuma okul pantolonu bile alamıyorsam yaşamamın ne anlamı var?” sorusunun altında ezilince Perşembe günü sabah 6.00’da kendini asarak yaşamına son verdi. Tornacıyken geçirdiği motosiklet kazası sonucunda işe gidemez, para kazanamaz olmuştu. Evin borçları, oğlunun okul harcamaları derken ezilmiş, bir kuru canından da olmuştu. Yaşam kaç pantolon eder ki? Yaşam paha biçilebilir mi?
Şimdi geriye kalanlarız, onlarca, yüzlerce, binlercemiz… Bir kuru canımız var çırpınıp duran, bir kuru canımız ezildikçe ezilen. Ne doymak bilmeyenlerin bollukları, ne utanmak bilmeyenlerin pişkinlikleri var bizde. Ancak unutmayalım; onlarda olmayan bazı şeyler bizde var, ezilmişliğimizde. Ezilmişliğimizle harlanan öfkemizin ateşi var. Ve bu ateş, patronları yakacak!
(Genç İşçi Derneği’nin 22 Eylül 2018’de yayınlanan metnidir.)
The post Yaşam Kaç Pantolon Eder? appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ekonomide “Karar Anı” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Metaforlar kullanmak anlatımı kolaylaştırır, etkileyici olur. Bu nedenledir ki devlet yöneticileri de metaforları sıkça kullanmaktadır. Yöneticiler, güçlü olduklarında “ayaklar baş olamaz” gibi meydan okuyucu; kriz dönemlerinde ise “hepimiz aynı gemideyiz” gibi popülist, beylik cümlelere başvurur. Şimdi hep birlikte, yöneticilerin bu metaforlardan ikincisini kullandığı, güçlü olduğunu söyleyip tedirgin olduğu bir dönemi, “ekonomik kriz” dönemini yaşıyoruz.
Döviz kurlarının oranı, enflasyonun- işsizliğin yükselip yükselmeyeceği, hangi ürünlere ne kadar zam geldiği, hangi ürünlere gelebileceği… Bugünlerde sıkça sorulan ve belirsizliğini koruyan meseleleri oluşturuyor. İç ve dış siyasi gelişmelere, ekonomik politikalara ve piyasa hareketlerine bağlı bu belirsizlikler günler geçtikçe yeni soru ve sorunlarla büyüyor.
Adı Konulmamış Kriz
Kriz, teknik olarak, iki veya daha fazla çeyrek periyotlarda (6 ay ve üzeri) üst üste yaşanan ekonomik daralma şeklinde tanımlansa da TC ekonomisinde yaşanan kötü gidişatın bir kriz olarak sınıflandırılmamasında TÜİK’in ekonomik verilere ilişkin istatistiklerde hesaplama değişikliğine gitmesi ve borçlanmayla birlikte gelişen balon büyüme rakamları etkili. Her ne kadar inkar edilse de var olan ancak adı konulmayan (kabullenilmeyen) bu kriz, gün geçtikçe gözle görünür hale geliyor.
2013’ten bu yana yaşanan, Taksim Gezi Direnişi’nden 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarına, şehir savaşlarından darbe girişimine, Suriye topraklarında yapılan saldırılardan ABD ile yaşanan Halk Bankası, S-400 füzeleri ve papaz krizlerine kadar pek çok gelişme, siyaset ve ekonomi arasındaki ilişkinin girift bir hal aldığı günümüzde, TC’nin ekonomik gidişatının siyasi temellerini oluşturuyor. Üretimin ithalata bağımlılığı, ABD’nin 2013’te faizleri arttırmasına rağmen TC’nin (enflasyonu ve işsizliği düşük seviyede tutarak popülist politikalar yürütebilmek için) düşük faizde diretmesi, şirketlerin dövizle borçlanması, alınan borcun ağırlıklı olarak inşaat sektörüne yönlendirilmesi ve global fonların TC’den çekilmesi ise krizin ekonomik temellerini kuruyor.
Uzun bir dönemde pek çok siyasi ve ekonomik nedene bağlı bir biçimde temellenen, fakat kısa bir sürede etkisini oldukça fazla hissettirmeye başlayan krizin, nasıl ve ne kadar süreceği belirsizliğini koruyor. Ekonomik krizler -farklı coğrafyalarda ve zamanlarda da deneyimlendiği üzere- ekonomik ve siyasi büyük değişimlere neden olabildiği için krizin etkilerinin ortaya çıktığı ilk dönemi iyi gözlemlemek gerekiyor.
Kriz Büyüyor Endişe Sürüyor
Papaz kaynaklı dolar krizi ya da sadece ekonomik nedenlerle gelişen bir belirsizlik hali olarak tanımlanamayacak krizin etkilerini hep birlikte yaşıyoruz. Kriz, Ağustos ayında aniden yükselen döviz kurları ve TL’de %24.6’lık değer kaybı ile ciddi bir gündeme dönüşerek konuşulmaya başlanmıştı. Şimdi ise tuvalet kağıdından şalçaya kadar pek çok farklı ürüne, elektrik ve doğalgaz fiyatlarına gelen büyük zamlar, Ağustos ayına ait açıklanan %17.9’luk enflasyon oranı* ve son olarak %6.25 oranında gerçekleştirilen faiz arttırımı, krizin özellikle yoksulların yaşamlarını etkileyecek şekilde büyüyeceğinin sinyallerini veriyor.
Siyasi iktidar, “kriz, mıriz yok” söylemleriyle kriz yokmuş gibi davransa ve yaşananları son dönemde ABD ile yaşanan gerilimlere, dış güçlere bağlasa da aynı zamanda krizin ciddi olduğunun farkında olarak önlemlerini almaya çalışıyor. Hiçbir derde deva olmayacak Yeni Ekonomi Programı açıklanırken bakanlıklar tarafından sanayicilere destek ve önlem paketleri hazırlanıyor. Devletin önlemleri, krizin nedenlerini ortadan kaldırmak yerine krizi kabullenilebilir bir seviyede tutmaya odaklanıyor.
Kriz: “Karar Anı”
Kriz kelimesinin kökenine baktığımızda, kelime Eski Yunanca’da karar verme filinden türeyerek “karar anı”nı tanımlıyor. Şimdi devlet de bir kararın eşiğinde. Vereceği kararla piyasaların gidişatını etkileyecek ama köklü bir değişiklik sağlamayacak olan hükümet, ekonominin gidişatını iktidarını kaybetmeyeceği bir zeminde tutma niyetinde.
Bu amaçla, toplumun büyük bir çoğunluğu geçimini sağlama derdinde iken patronların ve şirketlerin yöneticilerinin de kar oranlarının düşmesi, zarar etme ya da iflas etme tedirginliğini yaşadıkları gündem ediliyor, şirketlerin art arda konkordato (iflas anlaşması) açıklaması üzerinde duruluyor. Gemi metaforu tam da bu sebepten, “ekonomik gidişat her kesimi etkileyecek” söylemi üzerinden kullanılıyor. Fakat patronlar, büyük zararlar etseler de hükümet tarafından kollanacaklarını ve kayırılacaklarını biliyorlar ya da kayırılabilmek için gidişata yönelik tartışma açmıyorlar. Bu sebeple de koca koca şirketlerin sahipleri “üniversitede bir ara (ekonomi) dersini almış” bir bakana (damada) güvendiklerini açıklıyor.
Kısacası, devletin kurumları krizin maliyetini çıkarmanın kısa, orta, uzun vadede ekonomide kim zararlı çıksın kim çıkmasın, kimi bu krizden kurtaralım kimi kurtarmayalım hesaplarını yapıyor; her olumsuz duruma karşı yeni “kararlar verme”ye çalışıyor. Fakat, aslında krizi tümden çözecek kararları, bütün “zenginliğin” gerçek yaratıcıları oldukları halde kriz dönemlerinden en çok etkilenenlerin, yani biz ezilenlerin vermesi gerekiyor. Ve bizim kararımız: “Krizi yaratan tüm mekanizmaları yok etmek ve üretimde, dağıtımda, yaşamı ilgilendiren her alanda tüm kararları kendimiz vermek.”
*Gazetemizin matbaada olduğu sürede Eylül ayı enflasyonu % 24,52 olarak açıklandı.
İlyas Seyrek
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.
The post Ekonomide “Karar Anı” – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İşsizliğin Kilis Hali appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ekonomi Bakanı’nın “iyimser ekonomi” yorumları seçimler yaklaşırken tüm haber mecralarında yerini almaya devam ederken, ekonomide içinde bulunulan durum Kilis’te İŞKUR’un önündeki kuyruğa yansıdı.
Kilis’te bir program kapsamında 6 ay süreyle çalıştırılacak 3 bin 250 kişilik iş için, İŞKUR önünde uzun kuyruklar oluştu. 11 Mayıs’a kadar devam edecek başvurularda bugüne kadar binlerce kişi başvurdu.
Neredeyse her ay işsizlik rakamlarının düştüğü açıklamaları yapan iktidarın ekonomi uzmanlarının, bu verilere ve karelere cevap üretmekte sıkıntı yaşamayacağı aşikar! İşsizlik verileriyle de ekonomik büyüme ve enflasyon oranlarıyla da oynamayı kendine ilke edinmiş devletin ekonomi uzmanları yalan atmayı sürdürürken, içinde bulunulan durumun ne olduğunu ezilenler gayet iyi biliyor.
The post İşsizliğin Kilis Hali appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ekonomi Balonu Zamlarla Patladı – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bizim bu grafiği oluşturduğumuz sürede benzine 2 kez zam yapıldı. Son iki ayda toplamda 4 kez benzine zam geldi. Benzine gelen zamlar dolaylı olarak diğer ürenlere zam olarak yavaş yavaş yansıyor. Bizler de yaşamlarımızda çok sık duyduğumuz vergileri, zamları anlaşılır bir şekilde yazmak istedik. Tabi ki karşımıza çıkan tablo çok karamsar oldu. Ne yapacağız sorusu sizler gibi bizlerin de kafasında oluştu. Ama cevap bulmak çok zor değil. Biraz bir araya gelmek, örgütlü hareket etmek gerek sadece. Ondan sonra kapitalizmin krizlerinin üstesinden gelmek kolay. En azından bunu birlikte çabalayabiliriz. Birlikte kapitalizmin sömürüsüne karşı kooperatifler, kolektifler oluşturabiliriz.
Vergi borçlarını ödemeyen ilk on patronun toplam borcu 10,4 milyar TL
Bir sinema biletinin; Eğlence Vergisi, Türk Hava Kurumu Payı, KDV ile Bilet bedelinin %17’si vergidir.
2017’nin ilk 10 ayında tahsil edilen toplam vergi geliri 431 milyar TL
Bunun 235,4 milyar TL’lik kısmı sadece ÖTV ve KDV’den oluşmakta!
Bir cep telefonu gümrük girişi 1.000TL 100TL TRT Payı – 275TL ÖTV – 248TL KDV – Telefon 1623 tl ile satışa sunuluyor.
2017’de Patlıcana %23,10, Nar’a %20,62, Salatalık’a %15,15, Yumurtaya %10, Balık’a %8 (Deniz balığı azaldı, çitlik balıkları çoğaldı)
Trafik cezaları, cep telefonu vergileri, ehliyet ve pasaportlar %14.47 oranında zamlandı.
Cep telefonundan alınan Özel İletişim Vergisi 47.7 liradan 54.6 liraya, B sınıfı ehliyet harcı 418.3 liradan 479 liraya, 1 yıllık pasaport harcı 169.5 liradan 194 liraya çıktı.
1lt benzin 5.57’dir. Bunun 0.85 TL’si KDV, 2.37 TL’si ÖTV 1 litre benzine ödenen vergi 3.22 TL
Yani satış fiyatının %58’i vergidir.
Boğaz köprülerinden otomobil geçiş ücreti 7 TL’den 8,75 liraya çıktı.
Sanayi elektriğinde TRT payı %0
Herkesin kullandığı cep telefonunda TRT payı %10
Bir asgari ücretli 1.6 motor “0” bir otomobil alabilmek için; Türkiye’de 111 ay çalışmak zorunda 58 ay araç 53 ay vergisi için
Gümrük girişi 26.500 TL olan Türkiye’deki en ucuz 1.6 otomobil;
TRT payı 106TL – ÖTV 11.972TL – KDV 6.945TL – Tescil 650TL – MTV 1.035TL – Toplam vergi 20.708TL – Bayî kârı hariç fiyat 47.208TL
Çevre Temizlik Vergisi her 1 metreküp su tüketimi için 28 kuruştan 32 kuruşa çıktı.
Emlak vergisi %7.25 zamlandı.
Motorlu Taşıtlar Vergisi yeni yılda%15 ve % 25 zamlandı.
Avrasya Tüneli’nde otomobiler 16,60 TL’den 21 TL’ye, minibüsler için ise 24,90 TL’den 31,50 TL’ye
Enflasyon: Elindeki 3,5 tl ile aldığın 2 kilo patatesi bir sonraki yıl 4 tl ye alıyorsan bu enflasyonun arttığını gösterir. Enflasyon oranı belli başlı ürünlerdeki fiyat artışlarıyla hesaplanır.
Son 10 yılın Enflasyon Oranı
-SGK bir çalışanın diş implant tedavisini karşılamaz. Ama bir vekilin ücretsiz 8 diş implant hakkı vardır.
-12kg bir mutfak tüpü satış fiyatı 92 TL
Bunun; -ÖTV’si (1,77×12) = 21,24 TL KDV’si = 6,81TL
Yani satış fiyatının %31’i (28,05TL) vergilerden oluşmaktadır.
-Bir gemi alırsanız %1 KDV öder, motorini litresi 2,89TL’den alırsınız.
Bir traktör alırsanız %8 KDV öder, motorini litresi 5,03TL’den alırsınız.
ASGARİ ÜCRET
2018 aylık kazancı 2.029TL |
-304TL Sgk primi |
-259TL gelir vergisi |
-15TL damga vergisi |
Agi hariç net asgari ücret 1.451TL |
Agi dahil 1.603TL |
2018 yılından itibaren 1 yılda işçiden kesilen |
-3.652TL Sgk |
-3.104TL Gelir Vergisi. (agi hariç) |
-185TL Damga Vergisi olmak üzere 6.941TL’si kesilecektir. |
Harcama vergileri hariç 365 günün 104 günü Vergi-Sgk için çalışılacaktır. Harcama vergileri eklendiğinde bir işçi 365 günü 194 günü vergiler ve Sgk için çalışacaktır.
Su Faturası
M3 fiyatı belediyelerin keyfine göre belirlenir.
Vergisinin belirli bir oranı yoktur.
Doğalgaz Faturası
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır.
The post Ekonomi Balonu Zamlarla Patladı – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>