İstanbul Büyükşehir Belediyesi – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Sat, 25 Jan 2020 16:26:21 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 AKP’li İBB’nin 2 Milyon TL’lik Konser Aşkı https://meydan1.org/2020/01/25/akpli-ibbnin-2-milyonluk-konser-aski/ https://meydan1.org/2020/01/25/akpli-ibbnin-2-milyonluk-konser-aski/#respond Sat, 25 Jan 2020 16:25:19 +0000 https://meydan.org/?p=53721 İktidarı hemen her fırsatta AKP’yi destekleyen şarkıcılar Yavuz Bingöl, Yusuf Güney ve Mustafa Yıldızdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) düzenlediği konserlerden 1 milyon 770 bin lira kazandığı belirtildi. Aslan payı ise Yavuz Bingöl’ün oldu. BirGün’den İsmail Arı’nın haberine göre İBB’nin Yavuz Bingöl’e iki yılda 13 konser, Yusuf Güney’e bir yılda dokuz konser ve MHP’li Mustafa Yıldızdoğan’a […]

The post AKP’li İBB’nin 2 Milyon TL’lik Konser Aşkı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İktidarı hemen her fırsatta AKP’yi destekleyen şarkıcılar Yavuz Bingöl, Yusuf Güney ve Mustafa Yıldızdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) düzenlediği konserlerden 1 milyon 770 bin lira kazandığı belirtildi. Aslan payı ise Yavuz Bingöl’ün oldu.

BirGün’den İsmail Arı’nın haberine göre İBB’nin Yavuz Bingöl’e iki yılda 13 konser, Yusuf Güney’e bir yılda dokuz konser ve MHP’li Mustafa Yıldızdoğan’a bir ayda üç konser verdirdiği ortaya çıktı.

İBB, 31 Mart seçimlerine bir ay kala koalisyon ortağı MHP’nin seçim şarkılarını da yapan Mustafa Yıldızdoğan’a 210 bin TL, Yusuf Güney’e 190 bin TL, Yavuz Bingöl’ün konserleri için “Kirli Kedi Organizasyon Şirketi’ne iki yılda toplam 1 milyon 370 bin TL ödendi. Seçim dönemine yakın konserlerle bu para 2 milyon liraya yaklaşıyor.

The post AKP’li İBB’nin 2 Milyon TL’lik Konser Aşkı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/01/25/akpli-ibbnin-2-milyonluk-konser-aski/feed/ 0
21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/ https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/#respond Thu, 08 Nov 2018 17:51:51 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/   Geçtiğimiz günlerde Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan bir rapor, iklim değişikliğinin ne boyutta olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Bir kez daha hatırlattı, çünkü buna benzer raporlar farklı zamanlarda yayınlanıyor ve gündemde en azından bir süreliğine de olsa tartışılıyor. 700 sayfalık bu rapor, 6000 bilimsel yayın incelenerek 1000 bilim insanına hazırlatıldı. Bu […]

The post 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Geçtiğimiz günlerde Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından yayınlanan bir rapor, iklim değişikliğinin ne boyutta olduğunu bir kez daha hatırlattı bize. Bir kez daha hatırlattı, çünkü buna benzer raporlar farklı zamanlarda yayınlanıyor ve gündemde en azından bir süreliğine de olsa tartışılıyor. 700 sayfalık bu rapor, 6000 bilimsel yayın incelenerek 1000 bilim insanına hazırlatıldı. Bu raporun sansasyonel tarafı, insanlık için son 12 yıla girildiği vurgusuydu. Raporda, eğer böyle devam ederse 2030’a kadar sıcaklığın 1,5°C yükselecek olmasının ve sonucunda küresel iklim değişikliği kaynaklı çok farklı olumsuz sonuçların oluşabilme ihtimali üzerinde duruluyor. Yani ekosistemin geri döndürülemez tahribatı…

İşte böyle bir süreçte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, geri dönüşüm kapsamındaki yeni icadı “Akıllı Geri Dönüşüm Konteynırları”nı halka arz etti! Atık pet şişe ve alüminyum içecek kutularını, bu akıllı konteynırlara atan her İstanbulkart kullanıcısının kartına para yükleyecek mekanizma, yükleme sayısı fazla olanlara bedava tiyatro bileti ve indirimli yemek gibi fırsatlarda sunacak!

Enerji israfını ortadan kaldırmak ve geri dönüşüm kültürünü yaygınlaştırmak amacıyla ürettiği bu “dahiyane” projeyle İBB, iklim değişikliği noktasında sorumluluğunu yerine getirmiş! İBB özel şirketlerinden İstanbul Bilişim ve Akıllı Kent Teknolojileri A.Ş. tarafından üretilen konteynırlar, bugün isminde ekoloji ve çevre geçen birçok dernek, oluşum, vakıf tarafından büyük bir coşkuyla karşılandı. İBB çevre dostu ve enerji israfını önleyici bu projesiyle övgü üstüne övgü aldı. Yılın en iyi çevre projesi ödülüne aday oldu!

Ancak burada söz konusu kurum İBB. Ekolojik açıdan değerlendirmek bir kenara, çevre konusunda en ufak bir duyarlılığı bulunmayan, olması da beklenmeyen İBB, bu projeyle gerçekte ne hedefliyor?

Ekolojik Talan Denince Akla?

Yeni dönem ve eski dönem fark etmeksizin, başa geçen başkanlar ayırt etmeksizin İBB’nin ekolojiyle arası pek de iyi olmadı! İstanbul’un farklı yerlerinde “çevre düzenlemesi” adı altındaki uygulamalarıyla, yeşil fobisini açık bir şekilde göstermekten imtina etmeyen İBB’nin, çok da uzak olmayan geçmişte yaptıklarına bakarak ekolojiden ne anladığını görebiliriz.

Bugün “doğa”nın tahribatını engellemeye yönelik projeler geliştiren İBB; Cihangir Roma Parkı’ndaki İBB Sosyal Tesis İnşaatı’ndan Maçka Parkı Tüneli projesine; Aşiyan Parkı’na yapılması planlanan füniküler inşaatından Validebağ Korusu’nun imara açılmasına birçok projenin planlayıcısı ve yeşil alanın yıkıcısı konumunda.

2017’de Fenerbahçe sahilini, kendi özel şirketlerine peşkeş çekeceği sosyal tesisler açarak talan etme projesi, 2016’da başlayan yankıları hala süren ve “ÇED gerekli değildir” kararı verilen Kabataş Martı Projesi, 2018’de Kuzguncuk Mahallesi’ni kentsel dönüşüm alanı ilan eden proje, yine 2018’de Küçükçekmece Gölü’nün etrafında 240 futbol sahası büyüklüğünde alanın imara açılmasını öngören proje… Bunlar, İstanbul’da ekolojik talan denildiğinde akla ilk olarak İBB’yi getiren projelerden sadece birkaçı.

Bu projelerle hedeflenen sadece “iş yapan” belediye imajı değil tabi ki. İBB bünyesindeki şirketler aracılığıyla doğanın talanı projelerinden yakın akraba ve eş, dost kayırmacılığını da hedefliyor. İstanbul’un dört bir yanını delik deşik eden Metro İstanbul A.Ş, İstanbul’un herhangi bir yerini imara açmak noktasında İBB’nin hiçbir sıkıntı çıkarmadığı -İstanbul’un TOKİ’si- KİPTAŞ, ormanlık arazilerden kırpılarak genişletilen yolları yapan İsfalt, İstanbul’daki içme suyunu şişelemede tekel haline gelecek Hamidiye A.Ş… Kurucuları, mütevelli heyetleri, dağıtım şirketleriyle devlet hazinesinden ayrılan payları hukuka uygun bir şekilde hesaplarına geçiriyor.

Pendik Sahili’nde 603 bin metrekarelik 3 yapay ada için dolgu çalışmaları; onbinlerce ağaç kesilerek Belgrad Ormanı’nın içinden demiryolunun geçirileceği düzenlemeler; ÇED raporuna gerek görülmeyen, 4,5 km deniz içerisine girilerek inşa edilen ve inşaat süresince dolgu malzemesi olarak inşaat ve hafriyat atıklarının kullanıldığı Maltepe ve Yenikapı Sahil alanları İBB’nin doğaya etkisinin ne olduğunu unutanlar için ufak bir hatırlatma.

Özellikle son birkaç aydır işçilere yönelik katliam, sömürü ve sağlıksız çalışma koşullarıyla gündeme gelen 3. Havalimanı; aynı hat üzerinde 3. Köprü ve Kuzey Marmara Otoyolu ile Kuzey Ormanları’na yönelik katliam projelerindeki belirgin rolü İBB’nin gözden kaçmasına izin vermiyor. Sözde ulaşım sorunları, trafik vb. sorunları ortadan kaldırmak üzere gerçekleştirilen tüm bu projeler, İstanbul’un son oksijen kaynağı konumunda bulunan Kuzey Ormanları’nın, orada yaşayan birçok varlığın ve İstanbul’un son tarım alanlarının katledilmesini, yeni yapı alanlarına döndürülmesini hedefliyor.

İBB’nin ekolojik talanları sadece yeşil alanların katledilmesi, denizin doldurulmasıyla sınırlı değil. İki sene önce yoğun bir şekilde gündeme gelen Sarıyer Kısırkaya’daki hayvan toplama merkezinde gerçekleşen hayvan kısırlaştırma ve katliamları bu ekolojik yıkımın farklı boyutlarını gözler önüne seriyor.

Rant ve yağma denilince İstanbul’da ilk akla gelen yıkım ve buna karşı çıkış 2013 yılında Taksim Gezi Parkı’nda gerçekleşen büyük isyandı. İBB bu sürecin baş yıkıcı aktörlerinden birisiydi. O dönemin “gezici”leri olup da şimdi İBB’nin yaratıcı projelerini ayakta alkışlayanlara hatırlatalım; Taksim Gezi İsyanı’nın 4. yıl dönümünde de yağma ve rant için İBB elinden geleni ardına koymadı. Koruma Kurulu Beyoğlu’nda İBB tarafından yetkisiz bırakıldı. Yani Gezi Parkı’nı AVM’ye dönüştürecek proje, İBB eliyle gerçekleştirildi.

Doğa Talanının Yeni Adı; Çevre Yönetimi

Kapitalist sistem içerisindeki her meselede olduğu gibi, yaratılan olumsuzluklar görünmez kılınmak amacıyla farklı terimlerle yeniden ifade edilir. İnsanları yaşadıkları yerden edip evleri yıkacak mısınız, bunun ismi yerinden dönüşüm; yeşil alan talan edilip yerine kar amaçlı bir tesis mi kurulacak, bunun ismi çevre düzenlemesi…

Özellikle kamu yönetiminde çevreci ya da ekoloji temelli eleştirilerden kaçınmak için sık kullanılan bir kavram da çevre yönetimi. Çevre yönetimi; çevre koruma, atık maddeleri değerlendirme, peyzaj, alternatif enerji kaynakları üretimi gibi birçok alana odaklanan bir yönetim organizasyonudur. Çevre yönetimi adı altında bir yandan ekolojik talan yapılırken bir yandan da bu talandan kar elde edilir.

Farklı coğrafyalarda bu işi yerel yönetimler “Çevre Yönetimi” şirketlerine verebildiği gibi, kendileri de bu iş için şirketler kurabiliyor. Onlardan birisi İBB. Çevre hizmetleri adı altında açtığı dört şirketle, kısa ve uzun dönemli projeler devlet korumasında gerçekleştiriliyor, bir yandan da bu şirketlerin ilişkili olduğu “büyük aile” zenginleştiriliyor. Tam bir kazan-kazan durumu.

İBB’nin “çevre” hizmetleri; İGDAŞ, İstanbul Enerji, Ağaç A.Ş., İSTAÇ gibi kendi şirketlerine emanet. Bu kapsamda, yenilenebilir enerji kaynaklarından enerji üretimi, RES, HES, JES, güneş enerjisi üretimi, petrol ve gaz alımı, atık maddeleri değerlendirme, peyzaj ve çevre düzenlemesi gibi başlıklarda etkinlikler öngörülüyor. 2014 tarihli bir istatistikle, sadece çevre düzenlemesine İBB’nin, 2010-14 yılları arasında 313 Milyon lira harcadığı ortaya çıkmıştı. Peyzaj bütçesi katlanarak artıyor.

Geri Dönüşüm Doğanın Tahribatını Engelleme Yöntemi Değil, Kapitalizmin Bir Sektörüdür

Açıkça vurgulamakta yarar var, geri dönüşüm kapitalist sistem içerisinde büyük bir sektör. İBB de bu durumun farkında ki, sadece bu alanda etkinlik göstermesi için İSTAÇ gibi bir şirketi var. Yeşil pohpohlanmalar dışında, İBB’nin akıllı konteynırları ile doğa temelli bir proje amaçladığını düşünmek en basit tabirle saflıktır. İstanbul’da günlük ortalama 17 bin ton evsel atık ortaya çıkıyor. Bu atıklardan sadece 6 bin tonu, İBB’nin çöp toplama ve geri dönüşüm merkezlerinden işleniyor. İBB gözünü toplayamadığı 11 bin tona dikmiş durumda. Neden mi? Hem toplama işini yapan İSTAÇ, hem de toplananları değerlendirecek şirketleri aracılığıyla para kazanmak istiyor. Tüm bu parayı kazanırken de modern dünyanın “yeşil trendi”nin gerisinde kalmamış olmak….

Her şeye rağmen, akıllı konteynırların güzel proje olduğunu düşünenler için geri dönüşümün, yenilenebilir-sürdürülebilir enerji projelerinin bir parçası olduğunu hatırlatalım. Kapitalizmin sömürüsünü daha uzun erimli sürdürebilmek için geliştirdiği çevreci yöntemlerden biri olan geri dönüşüm, doğanın ve yaşamın sürdürülebilmesi için öne çıkarılan bir yöntem değildir.

Geri dönüşüm, kullanılanların tekrar tekrar kullanılabilirliği ve hatta yeninin üretimine gerek kalmayacağı yanılsaması oluşturarak vicdanları rahatlatmaya odaklanır. Ancak geri dönüşüm, bir malzemenin bir başka malzemeye dönüşmesini sağlar. Geri dönüşüme sokulan pet şişe, kağıt, ambalaj en fazla iki defa gerçekleşecek dönüşüm sürecinin sonunda geri dönüşümü olmayan kirliliğe sebep olur. Geri dönüşüme sokulan malzemeler daha az ağacın kesilmesine, daha az plastiğin kullanılmasına ya da bunları üretirken kullanılan enerjinin azalmasına yol açmaz. Sonsuz tüketim odaklı kapitalist üretimde, üretimin azalması ya da daha az enerji kullanımı aslında sadece bir hikayedir.

Doğadaki tahribat, kapitalist üretim-tüketim döngüsü ile ilişkilidir. Tüketim odaklı bir işleyişte, ne yenilenebilir ne sürdürülebilir ne de geri dönüşümlü bir üretim sürecinden bahsedilebilir. Geri dönüşüm, bu döngüyü sahte duyarlılıklar yaratarak meşrulaştırır. Bu sahte duyarlılık, bireyin bu döngüyü sorgulamamasına yol açar. Örneğin, plastik şişeyi geri dönüşüme sokarak çevresini temiz tutan kişi, ne suyun şişelenmesini ne de bu suyu şişelemek için kullanılan plastiğin üretimini umursar. Geri dönüşüme sokulan malzeme ne kadar hızlı gözlerden uzaklaşırsa, sorgulama ihtimali o kadar azalır.

Geri dönüşümde olduğu gibi, kapitalist sistemin içinde yaşamı yok etmeyen hiçbir yöntem yoktur. Çevreci alternatiflerin tamamı, kapitalizmin sürdürülebilmesine odaklanır. İBB’nin sadece son örnekte olduğu gibi “çevre dostu” uygulamaları bunun açık bir ispatıdır. Geri dönüşüm ve benzeri alternatif yöntemlere yüzlerini dönenler, bu yöntemlerin şimdilerde neden İBB gibi kurumlarca yürütüldüğünü iyi görmelidir. İBB benzeri devlet kurumlarının da, çevreci görünüşlü şirket ve STK’ların da bu hamleleri, ekoloji için yetersiz bakiyedir. Mesele denizlerin, ormanların, gökyüzünün, ekosistem içerisindeki canlıların, iklimin yani birçok ekolojik denklemin kapitalist üretim-tüketim ilişkileri sebebiyle yok edildiğinin fark edilmesiyle ilgilidir. 2030’dan önce değil, acilen anlamamız gereken şey işte tam da budur.

Merve Arkun

[email protected]

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post 21. YY. Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Yaşam İçin Yetersiz Bakiye – İSTANBUL BÜYÜKŞEHiR BELEDiYESi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/08/21-yy-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-yasam-icin-yetersiz-bakiye-istanbul-buyuksehir-belediyesi/feed/ 0
CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayını Belirledi https://meydan1.org/2017/09/27/chp-istanbul-buyuksehir-belediye-baskani-adayini-belirledi/ https://meydan1.org/2017/09/27/chp-istanbul-buyuksehir-belediye-baskani-adayini-belirledi/#respond Wed, 27 Sep 2017 08:29:33 +0000 https://seninmedyan.org/?p=14514 Kadir Topbaş’ın İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı’ndan istifa etmesinin ardından yeni başkan Perşembe günü İBB Meclis üyeleri tarafından belirlenecek. Mecliste yer alan partiler de başkan adaylarını belirlemeye başladı. CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı ise CHP’li Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu.

The post CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayını Belirledi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kadir Topbaş’ın İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanlığı’ndan istifa etmesinin ardından yeni başkan Perşembe günü İBB Meclis üyeleri tarafından belirlenecek. Mecliste yer alan partiler de başkan adaylarını belirlemeye başladı.

CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı ise CHP’li Beylikdüzü Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu oldu.

The post CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Adayını Belirledi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/27/chp-istanbul-buyuksehir-belediye-baskani-adayini-belirledi/feed/ 0
İstanbul’da Sular Koktu https://meydan1.org/2014/07/21/istanbulda-sular-koktu/ https://meydan1.org/2014/07/21/istanbulda-sular-koktu/#respond Mon, 21 Jul 2014 15:38:19 +0000 https://test.meydan.org/2014/07/21/istanbulda-sular-koktu/ #SUKOKTU 12 Temmuz sabahından itibaren Kadıköy ve Ümraniye ilçeleri başta olmak üzere İstanbul’da pek çok bölgede, musluklardan akan şehir şebeke suyunda sıra dışı bir koku fark edilmeye başlandı. 12 Temmuz sabahından itibaren sosyal medyada yer alan, şehir şebeke sularının koktuğuna dair haberler hızla yayıldı. İSKİ telefonla ihbar hattına üst üste gelen şikayetler, İSKİ’nin yuvarlak cevaplarıyla, […]

The post İstanbul’da Sular Koktu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

#SUKOKTU

12 Temmuz sabahından itibaren Kadıköy ve Ümraniye ilçeleri başta olmak üzere İstanbul’da pek çok bölgede, musluklardan akan şehir şebeke suyunda sıra dışı bir koku fark edilmeye başlandı.

12 Temmuz sabahından itibaren sosyal medyada yer alan, şehir şebeke sularının koktuğuna dair haberler hızla yayıldı. İSKİ telefonla ihbar hattına üst üste gelen şikayetler, İSKİ’nin yuvarlak cevaplarıyla, başarıyla savuşturuldu.

Kovuşturmadan ziyade savuşturma kabiliyeti ile ünlü bir başka kurum olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi de, twitter hesabı @ibbBeyazmasa üzerinden çeşitli zamanlarda kendisine gelen şikayetleri “Sularımız uluslararası akreditasyon sertifikası olan laboratuvarımızda test ediliyor.” ve “Suda yosunlaşma oldu” şeklinde yanıtladı. Özellikle Kadıköy ile Ümraniye bölgesinde yoğunlaşan şikayetleri iletmek, bilgi almak ve sorunun çözümünün sağlanması için pek çok kişi İSKİ’den ve İBB’den ümidi kesince, Toplum Sağlığı Merkezleri’ni aramaya başladı. Günlerden Cumartesi olması dolayısıyla “hıfzıssıhha” yani halk sağlığı tatildeydi.

Aradan günler geçmesine rağmen şikayetler azalmadı, aksine daha fazla bölgeden benzer şikayetler gelmeye başladı.

Artan şikayetlerle iyice köşeye sıkışan İSKİ, 15 Temmuz Salı günü “Son günlerde İstanbul’un bazı bölgelerinde musluklardan akan su ile ilgili kurumumuza şikayetler ulaşmakta, konuyla ilgili basın-yayın organlarında haberler yayınlanmaktadır.” sözleriyle başlayan bir açıklama yapmak zorunda kaldı.

Yaptığı uzun açıklamada ilgisiz konular hakkında çeşitli verilere değinen İSKİ, suyun içindeki sıra dışı kokuya değindiği tek cümlede de “estetik parametre” nitelemesi yaparak bilimsel yetkinliğini kanıtladı.

Aynı gün bir şekilde iski ile ilgili bir başka açıklama da dangalak medya kuruluşlarının birinde yer buldu. Açıklamaya göre ülke içinde isyan çıkarmaya çalışan “geziciler” muslukları açık bırakmak suretiyle istanbulun suyunu bitirmeye çalıştıkları savunuldu.

Kokunun nedeni, kaynağı, insan ve diğer varlıkların sağlığına olası etkileri ile ilgili hiç bir çalışma yapılmadan “suyun kullanımı açısından herhangi bir olumsuz duruma sebebiyet vermesi söz konusu değildir.” şeklinde açıklama yapılması dikkat çekti. Bu açıklamayla, Cahit Aral ekolünün takipçisi olduğu ortaya çıkan İSKİ yetkililerinden hangisinin televizyona çıkıp musluk suyu içeceği merak konusu oldu.

Aynı gün, Patika Ekoloji Kolektifi’nden Alp Temiz, sosyal medya hesapları üzerinden konu ile ilgili İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunduğunu açıkladı.

Dilekçede, soruşturmanın üzerinde yürütüleceği şüpheliler “Tespit edilecek İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İSKİ yetkili ve görevlileri” ifadesi ile yer alırken; iddia edilen suç da “Görevi kötüye kullanma, halk sağlığını tehlikeye atma (TCK 185/1-2)” olarak tanımlandı.

Savcılığa yapılan suç duyurusunda, suyun kokusu “Suyun koku, tat ve renk özellikleri ve tarafımızca yapılan araştırmalar, konunun uzmanlarıyla yapılan görüşmeler sonucunda bu sorunun; suda çözünebilen, uçucu, buharlaşabilen cinsten amonyak ve/veya klor elementleri ile kompleks yapabilen bir bileşikten kaynaklandığı düşünülmektedir. Suda; özellikle şeker hastalarının ve diğer pankreas ve karaciğer yetmezliği hastalarının ağzından gelen, metabolik krebs döngüsünde açığa çıkabilen “keton cisimcikleri” benzeri bir koku mevcuttur. Bu koku bazı vatandaşlarca sosyal medyada aseton bileşiğine ve foseptik kokusuna da benzetilmiştir.” ifadesiyle tariflendi.

Bu kokuya neden olan etmenler arasında dilekçede 3 temel şüphe yer aldı:

1- Suyun Caferağa Mahallesi’nde koktuğu şikayetinin aksine, Kızıltoprak semtinde tarif edilen kokunun bulunmadığı beyanı göz önünde bulundurulduğunda; baraj ya da başka bir su kaynağından aktarılması muhtemel suyun, arıtma tesisi bypass edilerek ya da gerekli işlemler kifayetiyle (yeteri kadar) tamamlanmaksızın şebeke suyu ile karışması ihtimali mevcuttur.

2- Şebeke suyunun baraj ya da başka bir kaynaktan girdi almayıp, iletim hattı boyunca gerçekleşen bir arıza ya da müdahale sonucu, kent atık suyu ya da herhangi bir endüstriyel atık ile kontamine olması (bulaşması) muhtemeldir.

3- Her ne kadar İSKİ tarafından kullanılan bir yöntem olmasa da “Biguanid” türevi su dezenfektanlarının aşırı miktarda kullanılmış olabileceği bir başka şüphe konusudur. Ancak bu koşulda aynı şikayetin daha fazla bölgede açığa çıkması beklenebilirdi.

Şüpheli tarafının kamu görevlisi olması nedeniyle, soruşturmanın yapılabilmesi için valilik onayının gerektiği öğrenildi. Vali tarafından soruşturmaya izin verilmemesi halinde, aynı suçlarla İstanbul Valisi hakkında da suç duyurusunda bulunulacağı öğrenildi.

Kendisine neden savcılığa suç duyurusunda bulunduğu ve hedefinin ne olduğu sorulan Alp Temiz, “Elbette ki bu suç duyurusunu devletin herhangi bir organından bir reform ya da cezalandırma talep ettiğim için gerçekleştirmedim. Sorunun en yoğun haliyle açığa çıktığı Cumartesi günü, hiç bir tetkik yapılmadı. Dolayısıyla tüm ayrıntıların tespiti için oldukça geç kalındı. Halen daha bir laboratuvar incelemesi yapılamıyor. Kadıköy Toplum Sağlığı Merkezi numunesini aldığı suların tahlilini Maltepe’de bulunan 3 No.lu Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda yaptırıyor. Sudaki bu olağan dışı maddenin tespit edilebilmesi için söz konusu laboratuvarın teknik donanımının yetersiz olduğu herkesçe biliniyor. Daha geniş kesimlerce durumun vahametinin farkına varılabilmesini sağlamak ve elimdeki numunelerin yetkin laboratuvarlarca incelenmesine imkan yaratmak adına resmi bir kayıt oluşturulması gerektiği kanaatine vardım. Bu resmi kaydın ileriki süreçte yararlı bir argümana dönüşebileceğini öngördüm.” sözleriyle konunun takipçisi olduğunu ifade etti.

Patika Ekoloji Kolektifi dışında Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu, İstanbul Tabip Odası ve Çevre Mühendisleri Odası’nın da konunun takipçisi olduğu öğrenildi.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.

The post İstanbul’da Sular Koktu appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2014/07/21/istanbulda-sular-koktu/feed/ 0
21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: “Rio+20’nin Ardından: Devlet Şirket STK Pazarlığı” https://meydan1.org/2012/09/29/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-rio20nin-ardindan-devlet-sirket-stk-pazarligi/ https://meydan1.org/2012/09/29/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-rio20nin-ardindan-devlet-sirket-stk-pazarligi/#respond Sat, 29 Sep 2012 20:28:01 +0000 https://test.meydan.org/2012/09/29/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-rio20nin-ardindan-devlet-sirket-stk-pazarligi/ 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: Rio+20: Devlet Şirket STK Pazarlığı Büyük halk kitlelerini temsil ettiğini iddia eden ‘kurumsallaşmış’ sivil toplum kuruluşları, bu STK’ların ülkeler yerelinde vakıf ve dernek fonlarıyla hareket eden ‘yerel’ ayakları, lobiler, uyum paketleri, faaliyet, denetleme ve güvenlik raporları… İşte Sivil Toplum “rüyasının” muhteşem döngüsü… Peki, siz bunun neresindesiniz? Geçtiğimiz Haziran ayında Rio […]

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: “Rio+20’nin Ardından: Devlet Şirket STK Pazarlığı” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri:

Rio+20: Devlet Şirket STK Pazarlığı

Büyük halk kitlelerini temsil ettiğini iddia eden ‘kurumsallaşmış’ sivil toplum kuruluşları, bu STK’ların ülkeler yerelinde vakıf ve dernek fonlarıyla hareket eden ‘yerel’ ayakları, lobiler, uyum paketleri, faaliyet, denetleme ve güvenlik raporları… İşte Sivil Toplum “rüyasının” muhteşem döngüsü… Peki, siz bunun neresindesiniz?

Geçtiğimiz Haziran ayında Rio de Janerio’da yapılan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı Rio+20’nin ardından, devletlerin üst düzey yöneticilerinin sürdürülebilir kalkınma adına tüm dünyaya verdiği öğütler, devletlerin sivil toplum örgütleriyle dünyanın geleceği üzerine kurduğu ‘diyaloglar’, sivil toplum kuruluşları, diğer devlet-hükümet dışı örgütler ve şirketlerin bu toplantıdan beklentilerine veya ‘hayal kırıklıklarına’ dair söylemleri, bir süre kafamızı ütülemeyi başarmıştı. Ki hatırlarsınız Recep Tayyip Erdoğan, Ali Babacan ve daha birçok devlet erkânı da bu zirvenin konuşmacıları arasında, dünya devletlerine ‘ekonomik kalkınma’ dersi vermekle meşguldüler.

Zirve süresince sivil toplum örgütleriyle devlet yetkilileri arasında bolca kokteyl ve resepsiyona tanık olduk. Yoksullukla mücadele, açlık, sürdürülebilir kalkınma, kadın sorunu, doğal kaynakların kullanımı, ekoloji, uluslararası finans yapılanmaları, Afrika’da sürdürülebilir kalkınma programları zirvede tartışılan konuların başlıcalarıydı. Yıllık milyarlarca doların altında cirosu olmayan şirketler ile büyük STK’ların ve devlet erkânlarının bu samimi kaynaşma sürecinin ardından, en dikkate değer ortak söylemlerden birisi “paydaş katılımı ve diyalog geliştirme”nin, temel bir strateji olarak topluma yönelik politikaların merkezinde yer aldığı” oldu.

Elbette bu “paydaş katılımı” ve “diyalog geliştirme” kavramlarının hayatımızdaki yeri ve önemi, sadece Rio +20 zirvesiyle ortaya çıkmış ya da zirvenin ardından unutulup gidecek cinsten değil. Yaklaşık yarım yüzyıldır hayatımızı çevreleyen bu uzlaşma sözlüğü, farklı çevrelerce kullanılmaya ve hatta mücadele alanlarını kendi yargı mekanizmalarıyla kontrol etmeye çoktan başladı bile. Peki, biz bunun neresindeyiz

Sivil Toplum Kuruluşları Kime Paydaş: Halksız Bir Halk Rızası

İktidarın modern biçimleri, atacağı her adımda tebaasının rızasına ve bunun yarattığı meşruluğa ihtiyaç duyar. Bu ister alınacak savaş kararlarında olsun, isterse kapitalizmin ölümcül barışında olsun çeşit çeşit yöntemlerle yapılagelmiştir. Medya ve kitle iletişim araçları yoluyla tek taraflı, yalan haber ve bilgilerle sağlanmaya çalışılan bu meşruiyet, zamanla hakim ideolojinin verdiği kalıbın şekline girmiş ve farklı kavramlarla karşımıza çıkmıştır.

Yıllar yılı şekil değiştiren yöntemleri ile kendini yenilemeye çalışan sistem, toplumsal denklemlerin, kriz politikaları ile kalkınma programlarının yapım aşamasında, işte bu ‘halk rızası’ ihtiyacını karşılama amacına uygun bir kavram üretti. Hükümetler, ilgili uluslararası kuruluşlar, özel sektör ve ‘başlıca paydaşlar’ ile üretim ve tüketim modellerinin tasarımı artık birlikte yapılacaktı. ‘Paydaşlık’, ilk olarak bir işletme kavramı olarak ortaya çıkmasına karşın, zamanla iktidarlarca toplumsal dönüşümün merkezine ‘Aarhus Sözleşmesi’ ile başlayan süreçte ‘çevre’ kanadından alındı. Bu şekilde çevresel yıkımlara karşı oluşan toplumsal tepkilerin hepsi, istenilen bir alanda kontrollü bir şekilde toplanacaktı. İçinde yaşadığı doğası ve kendi yaşamı tehlikeye girecek her insan, artık Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) raporu hazırlık aşamasında yapılan resmi toplantılar dışında ‘meşru’ ve ‘geçerli’ bir söz söyleme alanını, hiçbir zaman bulamayacaktı. Ve tabi ki de, halkın ‘çok da akıllı’ olmadığını düşünürsek, bu söz söyleme işi de yetkin uzmanlar ve seçilmiş ‘başlıca’ sivil toplum kuruluşları tarafından yapılacaktı.

Zamanla bir organizasyonun, kurumun, kuruluşun ve yahut şirketin kendi faaliyetlerinden, hedeflerinden, politikalarından, aldığı sonuçlardan etkilenebilen veya onu etkileyebilen kişiler, gruplar, organizasyonlar veya sistemlere ‘paydaş’ denilir oldu. Çoğunlukla işletme veya kamu kuruluşlarının ‘sosyal sorumluluk’ organizasyonları çerçevesinde ekoloji, kadın, yoksullukla mücadele vb. alanlarda sivil toplum örgütleri ile ihtiyacını karşıladığı bu paydaşlık kavramı, içinde halk olmayan bir ‘halk rızasını’ yarattı.

Nasıl mı?

Yaşamın her alanında talan edilmedik yer bırakmayan şirketler, kimi zaman büyük organizasyonların birer ‘paydaşı’ kimi zaman da bizzat asil organizatörleri olurlar. Çevre, kadın, yoksulluk vb. gibi alanlarda ‘çözüm yaratma’ vaadiyle yapılan zirve ya da projeler kapsamında şirketler, aslında kendi yıkımlarını meşrulaştırmak için sivil toplum kuruluşları gibi ‘duyarlı’ başkaca paydaşlara ihtiyaç duyarlar. Zirveler ve organizasyonlar esnasında dışarıda “bırakılan” sessiz kitle adına, halkın sözcülüğünü yapan bu anlaşmalı sivil toplum kuruluşları, büyük şirket ve devletlerin katliamlarını ‘halk sözcülüğü’ yaparak meşrulaştırma misyonunu edinmişlerdir. Öyle ki, insan hakları derneklerinden, kadın ve işçi örgütlerine kadar birçok sivil toplum kuruluşu, devlet ve şirketlerin sınırlarını çizdiği alanlarda mücadele etmek şartıyla diyalog masalarına oturur, kokteyl ve resepsiyonlarda toplumun geleceğine dair kararların yılmaz birer uygulayıcısı olurlar. Kendi tabanları olduğunu iddia ettikleri halk adına hükümetlerle işbirliği yaparak yıkım projelerini adil çözümler olarak yaşamlara dayatan bu STK’lar, diğer şirket ve kamu kuruluşları ile kendilerini bu ‘paydaşlık’ sıfatıyla ortaklaştırırlar.

Bu STK’lar, dünyanın %1’lik en zengin sömürgecilerinin, sömürü sistemine paydaş olmak için yarışanlardır. Üstelik bu yarışa, temsil ettiklerini iddia ettikleri geriye kalan milyarlarca insanın aç kalması sayesinde girebilirler. Bu temsiliyet ve ‘sahte’ meşruluk karşılığında ise, banka hesaplarına akıtılan fonlar gelecektir.

Böylesi bir kısır döngüye sahip sistemde küresel şirketler, hükümetler ve diğer sömürgecilerle masaya oturup, kitleler adına diyalog süreçlerine giren paydaş STK’lar, elbette toplumun her kesimini etkileyerek manipüle etme kabiliyetine sahip olanlar arasından seçilir. 2012 yılı Haziran ayında Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nın ikinci ve en büyüğünün yapıldığı Rio +20’de T.C Devleti’nin hazırladığı en yeşil projeler yarışması kapsamında kendisini temsil etmeye layık gördüğü paydaş katılımcılar, dikkat çekicidir.

KAMU KURUMLARI

TC Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı; Verimlilik Genel Müdürlüğü; Endüstriyel Verimlilik ve Çevresel Performansın KOBİ’ler Düzeyinde Paralel Olarak Geliştirilmesi

TC Bursa İl Özel İdaresi; Doğal Arıtma Tesisleri ile Temiz Çevre Projesi

TC Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı; Enerji Verimliliği Politikaları
İstanbul Büyükşehir Belediyesi; İstanbul Yerel Elektronik Atıkların Sürdürülebilir Yönetimi Projesi
TC Konya İl Özel İdaresi; Organik Çilek Üretimi ile Kırsal Kalkınma
TC Orman ve Su İşleri Bakanlığı; Küre Dağları Milli Parkı’nda “Orman Koruma Alanları Yönetiminin Güçlendirilmesi Projesi”

ŞİRKETLER:

Anadolu Efes; “Sürdürülebilir Tarım” çerçevesinde maltlık arpa ve şerbetçiotu tedariki için yapılan tohum ve üretim geliştirme, tohumculuk ve tarımsal destek çalışmaları
AKÇANSA; Atık Isıdan Enerji Üretim Tesisi
ARÇELİK; Az su tüketen bulaşık makinesi KAKTÜS Projesi
COCA COLA İçecek; Mucit Yarışması
Eczacıbaşı; Atık Isı Geri Kazanım Projesi
Ereğli Demir Çelik; Erdemir Çevre Yönetim Süreci, Çevre Performans Endeksi ve Sürdürülebilirlik Faaliyetleri
Ford OTOSAN; Sürdürülebilir çevre dostu otomotiv üretimi
İÇDAŞ; Değirmencik Entegre Tesisi Sürdürülebilir Su Yönetimi Projesi
LIPESAA LTD.; Bitkisel Atık Yağ Toplama Sistemi
Şekerbank; EKOkredi – Enerjiyi ve Emeği Koruyan Kredi

SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI

ÇEVKO; Sanayi, Yerel Yönetim Ve Tüketici İşbirliği İle Türkiye’de Sürdürülebilir Bir Ambalaj Atıkları Yönetim Sisteminin Oluşturulması – ÇEVKO Modeli
Doğal Hayatı Koruma Vakfı; Konya Kapalı Havzası’nda Akılcı Su Kullanımı ve İklim Değişikliği’ne Uyum Çalışmaları
Greenpeace; Yavru Balık Avının Önlenmesi Kampanyası
Kars Yöresi Doğal Ürün Yetiştiricileri Derneği; Yerel Tohumların Sürdürülebilir Köy Projeleriyle Korunması ve Kullanımı
TEMA; Kaçkar Dağları Sürdürülebilir Orman Kullanımı ve Koruma Projesi
Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı (TTGV); “Türkiye’nin İklim Değişikliğine Uyum Kapasitesinin Geliştirilmesi” Birleşmiş Milletler Ortak Programı kapsamında “Eko-Verimlilik (Temiz Üretim) Programı”

[typography font=”Cantarell” size=”24″ size_format=”px”]

 

=>> Yazının devamı için buraya tıklayın

 

 

[/typography]  

The post 21. yy’da Teslimiyet Teorileri ve Pratikleri: “Rio+20’nin Ardından: Devlet Şirket STK Pazarlığı” appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2012/09/29/21-yyda-teslimiyet-teorileri-ve-pratikleri-rio20nin-ardindan-devlet-sirket-stk-pazarligi/feed/ 0