The post TC’nin, Ragıp Zarakolu’nun İadesi Talebi Reddedildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ragıp Zarakolu’nun yargılandığı KCK davası nedeniyle Türkiye’ye iade edilmesi talebi hakkında İsveç Yüksek Mahkemesi ret kararı verdi.
Barış ve Demokrasi Partisi’nin Siyaset Akademisi’nin 2009 yılında yapılan açılış törenine katılıp konuşma yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınmış ve daha sonra tutuklanmıştı.
Özgür Gündem Ana Davası’nda yargılanması devam eden Zarakolu hakkında yakalama kararı çıkarılmıştı. Mahkeme ayrıca İsveç adli makamlarınca Zarakolu’nun ifadesinin alınması talebini reddedilerek İnterpol mekanizmasını devreye sokuldu.
Gazete Duvar’ın haberine göre yurt dışında çeşitli devletlerden vize alınması sürecinde zorluklar yaşanmasıyla Zarakolu’nun ifadesi İsveç’te alındı. 18 Aralık 2019 tarihinde İsveç Yüksek Mahkemesi kesin kararını vererek, Türkiye’nin iade talebini reddetti. Hükümetin kararı onaylaması bekleniyor.
The post TC’nin, Ragıp Zarakolu’nun İadesi Talebi Reddedildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İsveç’i Fareler Bastı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İsveç’in doğusunda bulunan Sundsvall şehrini kedi büyüklüğünde fareler bastı. Yerel bir geri dönüşüm tesisi fareler için yaşam alanı oluşturuyordu. Ancak tesisin taşınmasıyla beraber nereye gideceğini şaşıran fareler şehri bastı.
Yaşanan baskın dolayısıyla şehirdeki kreşler kapatıldı ve bölge halkına kapılarını ve pencerelerini kapamaları anonsu geçildi.
The post İsveç’i Fareler Bastı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Şüpheliyiz – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Suçsuz Olduğu İspatlanana Kadar Herkes Suçludur”
Tiyatro eğitimlerinde kullanılan bir yöntem vardır. Buna “güven oyunu” denir. Ekipten iki kişi karşılıklı dururlar, ortalarına bir kişi geçer ve gözlerini kapatarak kendisini arkaya ve öne doğru bırakarak diğerlerinin onu tutmasını bekler. Ötekiler onu tutmazlarsa yere düşecektir. Ortadaki, diğerlerine güvenmek zorundadır. Aslına bakılırsa bu bir güven testidir. Gözlerini kapatarak içindeki bütün şüpheyi silip kendini arkadaşlarının kollarına bırakabilen kişi sahnede rahattır, rolünü artık özgürce ve güven içinde kotarabilecektir. Aksi durumda ise hem oyuncular hem de seyirciler keyifsiz, tutuk, ahenkten uzak bir performansla zamanlarını ziyan etmiş olacaklardır.
Her ne kadar düşünce tarihi açısından önemli bir enstrüman ve kişinin gerçeğe ulaşması konusunda ısrarcı bir yardımcı olsa da “şüphe” insan ilişkileri açısından oldukça yıpratıcı bir duygudur. Çevresindekilerle bir güven ilişkisi oluşturamamış, her şeyden işkillenen, bir yerden geleceği kesin olan ama ne zaman belireceği belli olmayan bir tehlikeler yumağının arasında kalmış kişiler ya da kimsenin kimseye güvenmediği, her şeyin potansiyel tehlikelere göre düzenlendiği toplumlar; tıpkı yukarıda bahsettiğimiz oyunda olduğu gibi keyifsiz, tutuk ve ahenkten uzak bir yaşamın mimarı olacaklardır.
Şüphelenmek isteyen için her şey bir şüphe kaynağı olabilir. Dünyadaki her şeyin sahip olanlar ve sahip olunanlar olarak ayrıldığı bir uzamda ise en çok “sahip olunan şeyi kaybetmek” şüphesi hakimdir. Kimi sevgisini kaybetme, kimi servetini kaybetme kimisi de gücünü kaybetme şüphesi içinde hem kendini hem de çevresinde olup biten her şeyi kurutur. Tarih ve söylenceler böyle hikayelerle doludur.
Bu hikayelerden en bilineni Caligula’nın hikayesidir. Asıl adı Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus olan Caligula, M.S 37-41 yılları arasında Roma’ya hükmetmiş ve insanlara yaptığı ve yaptırdığı işkencelerle, katliamlarla adı “deli kral”a çıkmıştır. Marifetleri arasında, kendisine hakaret ettiğini sandığı bir aileyi babalarından başlayarak, en küçük çocuğuna kadar herkesin gözü önünde, işkenceyle öldürtmesi, kel olduğu için kendisine yukarıdan bakılmasını yasaklaması ve Roma İmparatorluğu’nda yaşayan tüm erkeklerin zorla saçının kesilmesi gibi absürt ve korkunç örnekler sayılabilir. Caligula’nın en büyük tedirginliği ise üzerinde oturduğu tahtı ve gücünü kaybetmekti. Bu şüpheyle kıvranan kral bir suikaste uğrayacağı endişesiyle birçok kişiyi öldürtmüştür. Ama bu 4 senenin sonunda “kendini gerçekleştiren kehanet” vuku bulmuş, en yakınındaki adamlar tarafından öldürülerek cesedi köpeklere verilmiştir.
İsveç Kralı 14. Eric de Caligula ile aynı kaderi paylaşmıştır. Onun insanlardan şüphesi öylesine derindir ki, kendisine uzaktan gülümseyen veya çevresinde fısıldaşan herkesi kendisine komplo kuruyor endişesi ile öldürtmüştür. O çok sevdiği tahtını kaybetmesine neden olan şey ise arsenik zehirlenmesidir.
Dikkat ederseniz yukarıdaki hikayelerin ortak noktasını kaçırmazsınız. Tarihte şüphe ile anılan birçok şey, belki de her şey “gücünü yitirmeme” ya da en kötü ihtimalle sahip olunan bir şeyi kaybetmeme endişesini taşır. Sahip olunan şeyin kudreti büyüdükçe şüphe oranı artar, karısını kaybetmek istemeyen bir erkek bir kişiyi, iktidarını kaybetmek istemeyen bir devlet adamı binlerce kişiyi öldürebilir. Dükkandaki küçük kasasını korumak için kapının önüne demir parmaklık yaptıran esnaf için sadece “hırsızlar” şüpheliyken, bankalara balya balya para aktaran bir iş adamı için herkes “hırsız”, en iyi ihtimalle şüphelidir.
İşte tam da bu yüzden, şüphe denilen şeyin tohumları en fazla şeye sahip olanlar tarafından atılır. Parasıyla, askeri gücüyle ve güçlü propaganda yöntemleri ile toplumlara yön verme kabiliyeti sahip muktedirler, kendi hastalıklarını topluma bulaştırırlar. Yazının başında da söylediğim gibi, herkesin birbirinden şüphelendiği bir toplum ahenkten yoksundur. Bu toplumlarda ortaklıklar azalmış, değerler yok olmaya yüz tutmuş, binlerce yıldan beri yaşamını beraber ören insanlık birbirine düşman kesilmiştir. Bu ağır şüphe sarmalı toplumlarda güvenlik kaygısını arttırmış, devlet tarafından eklenen her bir yeni güvenlik önlemi çevreyi daha da güvensiz hale getirmiştir. Tıpkı Caligula’nın ve diğerlerinin hikayelerinde olduğu gibi “kendini gerçekleştiren” kehanet vuku bulmuş, günümüz toplumları devlet ve kapitalizmin attığı şüphe tohumlarıyla bir güvenlik krizinin içine sokulmuştur.
Yaşadığımız coğrafyada ve dünyanın devlet sınırları içerisinde kalan her noktasında “güvenlik” en önemli ihtiyaç haline getirilmiştir. Adım başı MOBESE’ler, çipli kimlik kartları, yüz tanıma sistemlerine sahip güvenlik gözlükleri, parmak izi bankaları, muhbirler, toplum destekli polisler, sanal ayak izlerinin takip edilmesi gibi uygulamalar günden güne artmakta; şehirler ve tüm yaşam alanları bunaltıcı bir denetime tabi tutulmaktadır. Fakat bu bunaltı tek taraflı değildir. Artan güvenlik kaygısı muktedirlerin sahip oldukları şüphelerin artması ile doğru orantılıdır.
Yaşadığımız coğrafyada da iktidar sallantılı bir süreçten geçmektedir. Darbe girişimleri, davalar, küresel güçlerle yapılan anlaşmaların çökmesi gibi tedirgin edici birçok vakayla karşılaşan iktidarın “şüphesi” günden güne artmakta, sahip olduklarını koruyabilmek için denetim mekanizmalarını güçlendirmekte ve şüphelerini topluma aktararak güvenlik paranoyasını büyütmektedir.
* * *
Her Sokağa Bir Kamera
Geçtiğimiz Kasım ayında halkla emniyet birimlerinin ilişkilerinin sıkılaştırması için yapılan bir toplantıda konuşan Esenler Belediye Başkanı Mehmet Tevfik Göksu, iktidar tarafından bir denetim aracı olarak kullanılan MOBESElerin yaygınlaştırılacağını ve bunun da Esenler’in güvenliğini arttıracağını söylemişti.
Bu ve benzer uygulamalar, özellikle birkaç yıldır farklı yereller tarafından uygulanıyor olsa da işin ilginç yanı “suç” oranlarında bir azalma olmadığı gibi ciddi bir artış gözlenmektedir. Demek ki, sokakları kamerayla donatmak huzur ve güvenliği sağlamamaktadır. Hal böyle olunca insanın aklına şu soru gelmektedir: Bir sonraki adım ne olacak? Meydanlar ve kalabalık noktaları gözetlemek içi kurulan MOBESE’ler işe yaramadığı için her sokak başına yerleştirilen kameralar da işe yaramazsa, evlerimize de mi kamera koyacaklar? Belki sonra yatak odaları, kim bilir?
7 Milyon Kişi Şüpheli
Yine geçtiğimiz Kasım ayında Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit iş yükünden yakınarak şöyle demiş: “2016 yılı adli sicil istatistiklerine göre 80 milyonluk ülkemizde yaklaşık 6 milyon 900 bine yakın şüpheli vardır. Demek ki Türkiye’de nüfusa oranladığımız yüzde 8 civarında kişi şüphelidir…”
Ama Cirit eksik söylemiş, çünkü ne demiştik; kaybetme korkusu arttıkça şüphe de artar, şüpheli de. Dolayısıyla bu sayı 7 milyon değil 80 milyon, belki daha da fazlasıdır. Çünkü devletlerin gözünde “aksi ispatlanana kadar herkes suçludur.”
Önce Çipli Kimlik Kartları, Şimdi Tek Kart Uygulaması
Geliyor, gelmek üzere derken bir anda hayatlarımıza giren yeni çipli kimlik kartları bir başka denetim hamlesi olarak görülebilir. Farklı noktalara entegre edilmesi ile beraber hayatı kolaylaştıracağı söylenen kimlik kartları için damar, parmak ve avuç içi izi gibi kişisel verileri ve biyometrik verileri de bir merkezde toplayan devletin, bunlarla ne yapacağı bir tartışma konusu… Aslına bakılırsa tartışmanın konusu şu: Devlet yaşamlarımızı kolaylaştırmak bahanesiyle denetim mekanizmaları kurmak için kendi işini kolaylaştırıyor.
Öte yandan geçtiğimiz günlerde yeni bir uygulamadan bahsedilmeye başlandı. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan, 2018 yılında tüm coğrafyada kullanılması planlanan Türkiye Kartı anlattı: “Kredi kartıyla yapabildiğiniz her şeyi yapabileceksiniz. Bununla sınırlı değil, İstanbul başta olmak üzere tüm belediyelerle anlaşmalar yapıyoruz. Otobüsünden metrosuna, her yerde geçecek. İl değiştirdiğinizde ayrı bir kart almanız gerekmeyecek. Milli parklarda, müzelerde, uçaklarda -her yerde- geçecek.”
Kişiye özel olarak verilecek bu kart, başta zorunlu olmasa da ileride zorunlu hale getirilebileceği ya da çipli kimlik kartları ile birleştirilebileceği söyleniyor. Burada anahtar sözcük ise bu kartın “kişiye özel” olması. Acaba bununla yapılmak istenen kişinin bütün hareketlerini takip etmek olmasın? Çok mu şüpheci oldu? Sanmam, diğer hamlelerle beraber düşünüldüğünde akla yatkın geliyor.
Takbul: GBT Yapan, Suçluları Tespit Edebilen Gözlük
ODTÜ’den kimi akademisyenler ve eski askerlerce tasarlanan bu gözlük, distopya filmlerinden çıkma bir icat gibi gözüküyor. Kişinin kimliğine bakar bakmaz bilgileri algılayan gözlük, kişinin bütün bilgilerini gözlüğü takan görevlinin ekranına anında yansıtıyor. Üstelik gözlüğün marifeti bununla da bitmiyor. Yüz tanıma teknolojisine sahip olan gözlük, kalabalık bir grup içerisinde “aranan şahısları” otomatik olarak tespit edebiliyor. Sahte plaka, sahte kimlik… Bunların hiçbiri gözlüğün gözünden -afedersiniz devletin gözünden- kaçmıyor.
* * *
Adını andığımız örnekleri çoğaltabiliriz. Yine yakın zamanda, binlerce bekçinin işe alınması ve alınacak olması, cezaevlerinin kapasitelerin arttırılıp sadece 2018 yılında 45 cezaevi daha açılacak olması gibi hamleler iktidarın neyi hedeflediğini açık seçik gösteriyor. İktidarlarını, zenginliklerini, toplumdan çaldıklarını koruyabilmek için güvenliklerini arttırıyorlar; sahip olduklarının başkalarının eline geçeceği endişesiyle herkesten ve her şeyden şüpheleniyorlar.
Burada bize düşen ise iktidarların aramıza ekmeye çalıştığı şüphe tohumlarının filizlenmesini engellemek ve güvenlik paranoyasıyla ezileni ezilenden korkutmaya çalışan devletin denetim mekanizmalarına karşı çıkmaktır. Devletin güvenliği kendi güvenliğidir, toplumları kapsamaz; aksine onların güvenliklerini tehdit eder. Biz ise sadece bizim gibi olanlara güvenebiliriz. Bizim gibi ezilenler, bizim gibi her gün devlet ve kapitalizmin saldırılarına maruz kalanlardır.
Bu bir güven testidir. Komşumuza, arkadaşlarımıza, ailelerimize gözlerimizi kapatıp kendimizi bırakabiliyor muyuz?
Özgür Erdoğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır.
The post Şüpheliyiz – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İsveç’te Sinagoga Saldırı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Saldırı yerel saatle 22:00’da, Trump’ın Kudüs provokasyonuna karşı gerçekleştirilen eylemlerden hemen sonra, 20 kişilik bir grup tarafından gerçekleştirildiği söyleniyor. Olay sırasında Sinagog’un içinde Yahudi bir cemaatin bulunduğu ancak bahçeye atılan molotof kokteylerinden etkilenmedikleri söyleniyor
The post İsveç’te Sinagoga Saldırı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İsveç’te Kadın Futbolcular Boykotta appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İsveç’te Kadın Futbolcular Boykotta appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İsveçli Şirket Çalışanlarına Çip Taktı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İsveç merkezli Epicenter adlı yüksek teknoloji şirketi çalışanlarına kimlik bilgilerinin yüklü olduğu çip taktı.
Şirket 400 işçiye taktığı çiplerle “zamandan kazanmayı ve güvenliği sağlamayı” amaçladığını iddia ediyor.
Şirket CEO’su Patrick Mesterton , geliştirdikleri çipleri şöyle tanıttı:
“Çip büyük bir pirinç tanesi boyunda. Yaklaşık 12 milimetrelik mikro çip bir şırınga yardımıyla derinizin altına yerleştirilerek bir RFID kodu yolluyor. Bu kod çevrenizdeki teknolojilerle iletişime geçebilmenizi sağlıyor. Çipinizi kullanarak kapıları açabiliyorsunuz, yazıcıların güvenlik şifresini kırabiliyor, hatta cep telefonlarıyla iletişime geçip, iş kartınızı ve tüm irtibat bilgilerinizi bir başka telefona aktarabiliyorsunuz.”
The post İsveçli Şirket Çalışanlarına Çip Taktı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Yaza İncecik Girmek İçin ŞOK DiYETLER” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yavaş yavaş zayıflayamıyor, her şeyden bir anda elinizi eteğinizi çekip gözle görülür bir kilo mu vermek istiyorsunuz? 3 günde 5 kilo verebilirsiniz. Eğer böyle düşünenlerden biriyseniz ‘İsveç Diyeti’ni uygulayabilirsiniz, ancak…
Yaza incecik girmek ya da fazla kilolardan kurtulmak için yeme alışkanlıklarında radikal değişiklikler yapmak şu günlerde pek çok sofrada tartışma konusu. Birbirinden ilginç fikirler, irade denemeleri, kararlılık yeminlerinin ardı arkası kesilmiyor. Şüphesiz bu durumun aktörleri, bahsedeceklerimden kat kat fazlasını biliyorlar. Ancak günübirlik yaşamda reflekslere indirgenmiş bu yaklaşım ve davranışları da yeniden gözden geçirmek şu zorlu günlerde yararlı olabilir.
Zayıflamanın Mucize Yöntemi: İsveç Diyeti
Evet, akla ilk gelen soru: Neden İsveç? Daha önce diyetlerle ilgilenenler şaşırmayacak; diyetin İsveçle hiçbir alakası yok. Olması da gerekmez zaten. Önemli olan ilgi çekici bir isme sahip olması ve akılda kalıcılığı. Gerçi İsveç pek çok kez İsviçre ile karıştırılıyor olsa da bu, diyetin ilgi çekiciliğini azaltmıyor.
Diyet 13 gün sürüyor. İnternette, diyet listesinin dolaştığı sayfalarda 13 gün diyeti ve Danimarka diyeti gibi farklı isimlerdeki diyet listeleriyle de görülebiliyor. Dahiyane diyetin mucidi edalarındaki internet sitesindeki yorumlarda görüldüğü kadarıyla 2. güne kadar sorular ve yorumlar yoğun seyrediyor, 6. günden sonrası ile ilgili de neredeyse hiçbir yorum yok. Zira listeye göz attıkça 7. günün akşam menüsü dikkat çekiyor: Yok!
Diyeti Türkçeye kazandıran şahıs da öyle radikal değişiklikler yapmış ki zaten akıllara zarar olan diyete deyim yerindeyse tuz biber ekmiş. Pek çok günün öğle ve akşam yemeği Lunch ve Dinner kelimeleri dolayısıyla karıştırılmış. Örneğin 4. günün İngilizce menüsünde “Lunch: 200 ml orange juice + 1 can of natural yoğurt” (Öğle yemeği: 200 ml -yani 1 su bardağı- portakal suyu + 1 kutu -yani ne kadar olduğu belirsiz miktarda- doğal yoğurt) önerilirken bakalım Türkçeye nasıl geçmiş: Akşam: 2 dilim portakalın suyu, 100 gram yoğurt. Yoğurdun miktarı hangi kutuya göre hesaplandı bilinmez. Ancak bir portakalın hangi 2 diliminden 1 bardak portakal suyu çıkacağını sorgulamaya bile gerek yok.
Kahvaltılar ise başlı başına fiyasko. Diyetin en mantıklı kahvaltısı 12. günün sabahında: 1 havuç. Tabi eğer o güne kadar gelebilirseniz. Diğer günlerde ise kahvaltılar genellikle 1 fincan kahve ve kesme şekerle geçiştiriliyor. Evet yanlış duymadınız, bildiğimiz rafine kesme şeker.
Zayıflatacağını İddia Eden Diyette Kesme Şekerinin İşi Ne?
Sağlıklı beslenmenin gerekliliğini söyleyen bu diyet sayfası hangi akla hizmet onca işlemden geçirilmiş bir maddeyi tüketmemiz gerektiğini söyleyebiliyor?
Diyette önerilen kesme şeker aslında şeker kamışı, şeker pancarı veya nişasta bazlı (mısır gibi) bitkilerden, fabrikasyon ortamda ileri teknoloji ve kimyasal katkılarla üretilen kristal şekerin kömür, hayvan kemiği külü, ya da sentetik reçinelerle ağartılmasının ardından kimyasal yapıştırıcılarla sıkıştırılmasıyla şekillendirilmiş küp hali.
Şekerin Ne Zararı Var?
Şeker bilindiği üzere karbonhidrat sınıfı yiyeceklerin basit yapılı bir türüdür. Doğal yollarla tüketeceğimiz besinlerin beyindekiler dahil tüm sinir hücrelerinin kullanacağı yapıya dönüştürülmesi ihtiyaç duyulan hızda ve vücudun kontrolünü sağladığı miktarda gerçekleşir. Rafine şekerin yendiği gibi, vücutta herhangi bir kontrol mekanizmasının düzenlemesine fırsat tanımadan kana karışması ilk olarak kan şekerini yükseltmektedir. Kanda yükselen şeker oranına yanıt olarak pankreastan insülin hormonu salgılanır. Bu hormon kanda dolaşan şekerin hücreler tarafından bir an önce kullanılması ya da depolanması mesajını taşır.
Rafine şeker içeren gıdalar glikozun kandaki ani artışına cevap olarak üretilen yoğun miktarda insüline karşı zamanla duyarsız hale gelir. Ve yapmaları gerekeni anlamak için daha fazla uyarıya yani insüline gereksinim duyarlar. İnsülin duyarlığının azalması durumu Tip 2 Diyabet olarak adlandırılır. “Bende şeker var” diyen pek çok kişinin bahsettiği de kısaca bu durumdur.
Rafine Şekerin Beyinde Yol Açtığı Zarar: Bağımlılık
Beyin hücreleri, nöronlar, sadece şekerle beslenirler. Öyle ki beyni ve omuriliği çevreleyen zarın içindeki Beyin Omurilik Sıvısı’na yalnızca şekerin giriş yapma ayrıcalığı vardır. Nöronlar insülinin mesajında belirtilen “kullan ya da depola” komutunda depolama işlevine sahip olmadığı için yalnızca kullanabilirler. Yine depoları da olmadığı için kendilerine sürekli olarak hazır şeker gönderilmelidir. Vücut bunu karaciğerin ve pankreasın büyük role sahip olduğu bir mekanizmayla kendiliğinden yapar. Keza kandaki şeker oranı düştüğünde beyin şekersiz kalıp komaya girecektir. Diyabet hastalarının yanlarında kesme şeker taşıması komanın önüne geçmek içindir.
Şekerden bahsettiğimizde vitaminden, mineralden, liften, enzimden arındırılmış sadece kaloriyle ifade edilebilecek yalnızca bir enerji sağlayıcı olduğunu düşünebiliriz. Ancak bu madde, metabolizma içerisinde tıpkı insülinde olduğu gibi birçok hormonun salgılanma düzeyini de etkiler. Mutlulukta açığa çıkan serotonin hormonunun kanda artış gösteren şekerle birlikte yükselmesi buna bir örnektir. Ancak öte yandan salgılanan insülin hormonu bu yüksek orandaki şekerin kısa zamanda düşmesine yol açtığından beyinde yapay mutluluk duygusunun sonlanmasıyla görülen çökkünlük hali ortaya çıkar. Bu şekilde yaşanan şeker çöküntüsü bir an önce daha fazla şeker alma ihtiyacını ortaya koyan bir döngü oluşturur. Bu dalgalanma başta depresyon olmak üzere pek çok psikiyatrik bozukluğa neden olmaktadır.
Genellikle bir bozukluk olarak değerlendirilmese de, güzellik gibi kavramların herkesçe aynılaştırılması bir mutabakattan değil sistematik bir dayatmadan kaynaklanmaktadır.
Kapitalizmin Güzelliği
Kapitalizmin “güzellik” ifadesiyle dayattığı aslen belirgin tek bir biçime indirgenmiş görsellikten ibarettir. Bu indirgemedeki teklik yalnız bir imgeyi nitelemez. Bazen beden ölçülerindeki kriterlere ulaşmayla, bazen bedenin bir parçasını belirli bir biçime sokmayla bazen de beden üzerini örten boya ve kumaşlarla bu güzellik sağlanır. Çoğunlukla güzel olmak için bir form değişikliği esastır. Öyle ki olduğu haliyle güzel diye nitelenen hiçbir bünye de yoktur. Yine de güzel olduğu kabul edilen belirli kısımlara sahip insanlar vardır. Bu insanların adlarını organların sıfatı olarak görürüz bazen. Biri dudağıyla, Öbürü kalçasıyla, Diğeri göğüsleriyle güzelleşirken; güzellik Birine, Öbürüne ve Diğerine olan benzerliklere indirgenir.
Biri, Öbürü ve Diğeri gibi olanlar aslen güzel ilan edildikleri için reklam filmlerinde oynasalar da tanıttıkları ürün sayesinde güzel olmuşlar gibi düşünmemiz beklenir. Ve biz de tanıtılan ürünü bir numune “yani reklamda oynayan ünlü’nün” inandırıcılığına bağlı olarak onun kadar güzel olmak için satın almaya ikna ediliriz.
Kapitalizmin propaganda araçlarınca dönemsel olarak belirli şekillere bürünmemiz sağlanır. Modayı çoğunlukla giysilerimizle yakalamaya çalışırken, bazen bedenlerimizi bile değiştirmemiz beklenir.
Sıfır Beden
Sıfır beden, Amerikan katalog sistemindeki giysileri sınıflandırmada bir beden ölçü aralığı. Bu aralık kadınlarda (76-56-81 cm) den (84-64-89 cm)’e kadarki beden ölçülerini niteliyor. Bu ölçülerden 1 ila 5 santim daha küçük ebatlardaki grup içinse 00 -yani çift sıfır- beden kullanılıyor. Bir diğer numaralandırma sistemine göre sıfır beden 32 numaraya tekabül etmektedir. Bu beden ise genellikle ergen kız çocuklarına yönelik bir üretimde belirginleşir. Elbette bu bedenler için üretim yapılmasında bir yanlışlık yok. Ancak terslik insanın kendi bedenine uygun bedende giysi seçmek yerine belirli bir ölçekteki giysinin içine girebilmek için bedenini dönüştürmeyi denemesiyle ortaya çıkıyor.
Pek çok genç kadının bedeninde bir takım fazlalıklar olduğunu düşünmesinin baskın kültürün bir dayatması olduğu ortada. Kapitalizmin küresel doğrularıyla bu denli iç içe yaşarken bile, “aslında bazı toplumlardaki –güzel- ifadesinin görece daha kilolu kadınları nitelediğini” bilmeyen yok gibi. Yine de içinde bulunduğu toplumun benimsediği değerlere göre kabul ya da ilgi görmek, karşı konulması çok da kolay olmayan bir hissiyat olsa gerek.
Yine de östrojen hormonunun salgısını imkansız kılacak eşik değerlerin altında yağ oranına sahip bir bedende olmaya çalışmak sadece fizyolojik bir sorun olarak algılanmamalı. Aslında bunun pek çok yerde yazıldığı gibi psikiyatrik hastalık olarak nitelenen kategorileri de mevcut. Ancak Anoreksiya Nervoza, Bulimia Nervoza gibi teşhislerle kutu kutu antidepresan reçete eden hekimler bu sorunun toplumsal çıkış noktalarına da çare olabilirler mi?
Elbette bu sonunun çıldırmış bazı bireylerden kaynaklandığını düşünmek eyleme geçmek için daha kolay olacaktır. Bireye yönelik tedavi planlarıyla gözle görülür değişiklikler izlenebilir. Ancak bu yeni vakaların oluşmasını engellemeyecektir. Zira çözüm de sorunun kaynağı gibi toplumsal olmalıdır. Güzelliğin ve sağlığın sosyal belirleyicilerini sorgulamak; moda, güzellik, tüketim, beslenme ve sağlık dahil pek çok konuda alışılagelmiş uygulamaların ne kadar doğru, ne kadar anlamlı olduğunu yeniden düşünebilmek için kaçınılmazdır.
İsveç diyetini bizlere sunan internet sitesi isvecdiyeti.gen.tr nin mühim uyarısını da unutmadan belirtelim:
“İsveç diyeti, sitede yer alan grafiklerin tüm hakları saklıdır. Kopyalayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır. Sitede yer alan bilgiler sadece bilgilendirme amaçlı olup, kullanımına, uygulanmasına, satın alınmasına, delil gösterilmesine veya tavsiye edilmesine aracılık etmez. Sitemizdeki bilgiler, hiçbir zaman kesin bilgi kaynağı olmayıp, kullanıcılar tarafından eklenmiştir veya yorumlanmıştır. Buradaki bilgiler sitemizin asıl görüşlerini içermeyebileceği gibi hiçbir taahhüt ve tavsiye yerine de geçmez.”
Alp Temiz
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Yaza İncecik Girmek İçin ŞOK DiYETLER” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>