The post Dilovası Halkı Kanserden Ölüyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Çevre Mühendisleri Odası Kocaeli Şubesi Başkanı Sait Ağdacı, 2017 yılında kanserden yaşamını yitirenlerin oranının dünyada yüzde 12,5; TC’de yüzde 12,9; Kocaeli’de ise yüzde 18,9 olduğunu Dilovası’nın ise kanserden ölüm oranı, yüzde 33,7″ dedi.
The post Dilovası Halkı Kanserden Ölüyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Devletin Yalanı Nükleerin Reklamı” – Büşra Cengiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Reklamlaar!
Günümüzde şirketleri ayakta tutan ve varlığını sürdürmesini sağlayan yegane şey reklamdır. Bir ürünün reklam süreci, ürünü çekici hale getirme çabalarıyla başlar ve onun görsel olarak bize sunulmasıyla devam eder. Reklamın son aşaması ise, “tüketici”lerin artık o ürünün reklamını yapıyor hale gelmesidir.
Peki bir reklam niçin yapılır? Benzeri ürünlerle rekabeti sağlamak, tanıtım yapmak, insanları tüketime teşvik etmek gibi bilindik nedenleri saymazsak, bir reklam yalan söylemek için yapılır! O yüzden, reklamı yapılmış hiç bir dondurma gerçeğine benzemez. Reklamda gösterilen hiç bir otomobil, orada göründüğü kadar parlak olmaz ve ne yazık ki “tüketici”ler mevzu bahis arabayı aldıktan sonra, o reklamlardaki insanlar kadar mutlu olamaz. Böylesine bir hayal kırıklığı, “tüketici”lerin fıtratında vardır. Böylesine alçakça yalan söyleme yeteneği de, yalnızca ve yalnızca kapitalizmde vardır.
Devletin Reklamları
Bu yalan söyleme konusunda en az kapitalizm kadar becerikli bir “şey” daha vardır; kapitalizmin büyük iş ortağı olan devletin ta kendisi. Çoğu zaman, bildiğimiz anlamda bir reklama ihtiyaç duymaz. Boyalı basındaki kalemşorleri, iki yüzlü politikacıları ve ana haber bültenleri yoluyla yalanını yayar ve yaptıklarını toplum içerisinde meşrulaştırır. Mesela 40 yıl boyunca katlettiği bir halkı topyekûn “terörist” ilan edebilir ya da herkesin gözü önünde çaldığı paraları, yukarıda saydığımız kanallar vasıtası ile “çalmadığını” söyleyebilir. Yazık ki insanlar buna inanabilir de.
Gerçekler ya da Çernobil’den Kalanlar!
Nükleer denemeleri, nükleer silahları, diğer bir çok “nükleer kaza”yı bir kenara bırakıp sadece Çernobil Katliamı’na bakacak olursak; nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğumuzu, efendilerin bu topraklardaki tüm canlıları nasıl göz göre göre ölüme götürdüğünü anlayabiliriz.
Ukrayna’da 18.000 km2’lik tarım arazisi kullanılamaz hale geldi. Çevredeki ormanlarının %40’ı kirlendi. Katliamdan, en az 600 milyon insan etkilendi. Hatta katliamdan bir kaç gün sonra, Çernobil’den 2726 km uzaklıktaki İngiltere’nin Galler kasabasında bile yüksek oranda radyasyon tespit edildi. Hayvanların otlaklara girmesi yasaklandı. En çok etkilenenler ise “likidatörler” (zorunlu gönüllüler) idi. Bunlardan 112.000’i yaşamını yitirirken, geri kalanların hemen hemen hepsi kanser, yüksek tansiyon, mide ve bağırsak hastalıklarına yakalandı ve halen yakalanıyor! Çernobil’de yaşanan katliamda 49 bin nüfuslu Pripiat’ın boşatılması tam 30 saat sürdü, bölge hayalet şehre dönüştü ve bunun en az 900 yıl daha süreceği düşünülüyor. Çok sayıda insan, hemen ilk saatler içinde yüksek dozda radyoaktif iyodine maruz kaldı. Bu yayılımın neden olduğu en önemli sağlık sorunlarından biri, çocukluk çağı tiroit kanserleri. Katliamdan bir kaç ay sonra radyoaktif iyodin düzeyi yüksek sütlerden içen çocuklarda, yüksek radyasyon tespit edildi. Bununla birlikte, 2002 yılına kadar 4000’den fazla tiroit kanseri teşhis edildi.
Binlerce canlı kansere yakalandı ve hayatını kaybetti. Yeni doğan canlıların çoğu ya kanser ya da sakat olarak doğdu. Ayrıca, 2056 yılına kadar Çernobil katliamı kaynaklı 240.000 kişinin daha kansere yakalanacağı tahmin ediliyor.
Yaşadığımız topraklarda da, özellikle Karadeniz Bölgesi’nin, bu katliamdan etkilendiği biliniyor. Patlamadan sonra ciddi bir artış gösteren kanser vakaları, bölge insanının halen en büyük problemlerinden biri.
Hatta inanmakla kalmaz; artık o halkın “terörist” olduğunu ya da devlet erkanının hırsız olmadığını savunmaya, bunu meşrulaştırmaya da başlayabilir.
Geçtiğimiz günlerde devlet, pek de alışkın olmadığımız bir şekilde, yeni projelerinden birinin reklamını yapmaya başladı. Akkuyu Nükleer Santrali’nin! Peki bir devlet neden ortaya koyduğu projenin reklamını yapmaya ihtiyaç duyar. Cevap basit! Çünkü yalan söylüyordur! Çünkü gün gibi ortada olan gerçekleri örtmek gibi bir kaygısı vardır! Çünkü nükleer santrallerin ve nükleer çalışmaların canlı yaşamına etkisi bu kadar barizken, yaşanan “kaza”ların sonuçları böylesine belirginken, bunu insanlara yutturmanın tek yolu yalan söylemektir.
Cengiz İnşaat
Akkuyu Nükleer Santrali’nin, deniz hidroteknik yapılarının projesi ve inşası ihalesini ise hükümete yakınlığı ile bilinen Cengiz İnşaat isimli şirket aldı. Şirket, tıpkı Kolin ve Limak gibi bu topraklarda son dönemlerde yaşanan iş cinayetleriyle ve tartışmalı enerji ihaleleri ile sık sık adından söz ettiriyor. 2012 yılında 5 işçinin katledildiği Eti-Bakır işletmelerinin sahibi olan Cengiz İnşaat, aynı zamanda Adana Kozan’da yaptırdığı barajın kapaklarının açılması sonucunda bir çok işçinin ölümüne neden olmuştu. Adı bir çok yolsuzlukla anılan şirket, 3. havalimanı projesinin ortaklarından biri olarak da anılıyor. Ayrıca şirket, son dönemde her yerde mantar gibi türeyen bir çok barajın da sahibi. Bununla beraber, inşaat ve enerji alanında devletin önemli ortaklarından biri olarak lanse edilen Cengiz İnşaat’ın sahibi Mehmet Cengiz, 22 Aralık’ta ortaya çıkan tapelerde halka sarfettiği sinkaflı küfürlerle gündeme gelmişti!
“İlerleme” ve Kalkınma Fetişizminin Ardına Saklananlar
Elbette yalan söylemenin de bir yolu yordamı vardır; her yerde her yalan tutmaz. Genelde enerji meselesinde kullanılan yalan ise “gelişme” ve “kalkınma” ya da “enerjide dışa bağımlılığa son” yalanlarıdır. Bu reklam filminde de, yine aynı şey karşımıza çıkar. Filmin içinde 8 defa “daha” kelimesini geçiren efendiler, kendi bencil-rekabetçi algılarıyla “ileri”, “güçlü”, “üretim”, “yükselmek” gibi kavramları kullanarak; ne kadar çok çalışır, ne kadar çok üretim yaparsak o kadar gelişeceğimizi, o kadar kalkınacağımızı söyler. Ama bu kalkınmanın bize ne getireceğinden bahsetmez ya da bugüne kadar ileriye doğru atılan her adımın biz yoksullar için “geriye” doğru atılmış bir adım olduğundan bahsetmez! Ne Çernobil’in adını ağzına alır, ne Fukuşima’dan bahseder. Ne zenginler kalkınsın diye yerin binlerce metre altında katledilen 301 madenciden, ne de bizleri mahallerimizden atıp yerimize diktikleri rezidansların inşaatlarında ölen işçilerden bahseder. Ayrıca bize “enerjide dışa bağımlılığa son” naraları atanların asıl amacının “enerji sorununu” (sanki varmış gibi) çözmek değil; akıllara durgunluk verecek bir üretimle başka topraklardaki insanların enerjide dışa bağımlı hale gelmesini sağlamaktır.
Nihayetinde nükleer ne kadar ölümcülse, bunun meşruluğu için yapılan propagandalar ve reklamlar o kadar yalancıdır. Ve ne yazık ki bu yalanlara kanmak, basit bir reklamın yalanlarına kanmanın yarattığı hayal kırıklığından daha ağır olacaktır; yeni bir nükleer felaket gibi!
Büşra Cengiz
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Devletin Yalanı Nükleerin Reklamı” – Büşra Cengiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Serviks Aşısı Namussuz İşi” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>HPV Her 2 Dakikada 1 Kadını Öldürüyor
HPV 100’den fazla tipte çeşitlilik gösteren virüs grubunun ortak adıdır. Ancak bunlar arasından yalnızca 40 tür insanda hastalık yapabilecek niteliktedir. HPV başta serviks olmak üzere; penis, vulva, vajina, anüs, ağız, gırtlak, mide gibi epitel dokularda enfeksiyonlara neden olabilmektedir. Tüm kadınların %75’inin yaşamları süresince en az bir kez bu virüse bağlı enfeksiyon geçirdiği bilinmektedir. HPV’nin cinsel aktif kadınlarda görülme oranı oldukça yüksektir. Keza HPV Cinsel Yolla Bulaşan Enfeksiyonlar’dan biridir. Cinsel ilişkide kondom kullanımı HPV bulaşma riskini kısmen azaltsa da, önleyici bir niteliği yoktur. Tüm bunlara rağmen gözden kaçırmamak gerekir ki, hiç cinsel ilişkiye girmemiş kadınlarda da % 14,8 oranında HPV enfeksiyonları görülebilmektedir.
HPV hem kadınlarda hem de erkeklerde enfeksiyona yol açabilen bir virüstür. HPV enfeksiyonlarının pek çoğu 2 yıl içerisinde kendiliğinden iyileşebilmektedir.
Ancak dünya genelinde kadınlarda görülen kanser vakalarında meme kanserinden sonra 2. sırada bu enfeksiyonlara bağlı gelişen serviks kanseri yer almaktadır. Serviks kanseri her 2 dakikada bir kadının ölümüne neden olmaktadır.
HPV Aşısı
Tip 16 ve Tip 18 olarak diğerlerinden ayırt edilen HPV çeşitlerinin serviks kanserlerinin %70’inden sorumlu olduğu tespit edilmiştir. Bu bilgiye bağlı olarak geliştirilen Tip 16 ve Tip 18’e karşı bağışıklık sağlayan bivalan aşılar, serviks kanserinin oluşumunda %90’a varan önleyiciliğe sahiptir.
Tip 6 ve Tip 11 olarak adlandırılan HPV çeşitlerinin ise genital siğillerin %90’ından sorumlu olduğu tespit edilmiştir. Buna bağlı olarak geliştirilen bir başka HPV aşısı ise quadrivalan olarak adlandırmaktadır. Quadrivalan aşılar Tip 6, Tip 11, Tip 16, Tip 18’e karşı bağışıklık sağlamakta dolayısıyla hem genital kanserlere hem de genital siğillere karşı %97’ye kadar önleyicilik sağlamaktadır.
2006 yılında başarı sağlanan ve uygulanmasına başlanan HPV aşısının öncelikle 9-26 yaş arasındaki henüz cinsel aktif döneme girmemiş genç kadınlara uygulanması hedefleniyor. Genellikle 12-13 yaşlarında bu aşıların uygulanması öneriliyor. 15 yaşından sonraki aşılamalarda bu etki giderek azalıyor. Her ne kadar asıl hedef henüz hiç cinsel ilişki deneyimlememiş kadınların kesinlikle aşılanması yönündeyse de cinsel aktif döneme başlamış genç kadınların da bir an önce aşılanması gerektiği vurgulanıyor. Aşı; diğerleri ilk dozdan 2 ve 6 ay sonra olmak üzere 3 doz şeklinde uygulanıyor. Bivalan türdeki aşıların son dönemde erkeklerde de rutin uygulamalarının başladığı görülüyor. Öte yandan cinsel aktif dönemdeki kadınların jinekoloji kliniklerini düzenli olarak ziyaret edip pap-smear testi yaptırmaları gerekiyor.
Kanada, Danimarka, Yunanistan, İzlanda, İrlanda, İngiltere, Avustralya, Letonya, Lüksemburg, Makedonya, Hollanda, Norveç, Portekiz, Slovenya, Trinidad ve Tobago, İspanya, İsviçre, İsrail, Meksika, Yeni Zelanda, Panama, Güney Afrika ve daha birçok ülke bahsi geçen aşıları standart aşı takvimine almıştır. Yani aşı takviminde bu aşıya yer veren ülkelerde yaşayan 12-13 yaşlarındaki her kadın ücretsiz olarak aşılanıyor bazı ülkelerde genç erkekler de bu kapsama dâhil ediliyor.
TC’de Difteri, aselüler Boğmaca, Tetanoz, İnaktif Polio, Hemofilus influenza tip b, Konjuge Pnömokok, Kızamık, Kızamıkçık, Kabakulak, DaBT-İPA: Difteri, aselüler Boğmaca, Tetanoz, İnaktif Polio, Oral Polio, Erişkin Tipi Difteri-Tetanoz Aşıları aşı takvimi kapsamında ve ücretsiz olarak uygulanıyor. 2006 yılında uygulanmaya başlanan, 2007 yılında adı geçen ülkelerin zorunlu aşı takvimine dâhil edilen HPV aşısı çok lüzumlu görülmüyor olsa gerek ki TC’de aşı takvimine dâhil edilmiyor.
Ancak tabii ki bu aşı TC’de yasak değil. 3 doz halinde uygulanan quadrivalent HPV aşısı Gardasil’in fiyatı doz başına 268 TL olmak üzere, toplamda “sadece” 804 TL.
Devlet, Kadını Kanser Eder
Enfeksiyon ve bağışıklama ile halk sağlığı alanlarında faaliyet yürüten hekim ve hemşireler aşı sempozyumlarında ve sağlık bakanlığı ile yürütülen toplantılarda, bu virüsün yüksek oranda ölümlere yok açtığı gerçeği ile bu aşının takvime alınmasını savunmaktadırlar. Aşı takvimine alınmadığı takdirde yüksek fiyatı nedeniyle pek çok ebeveynin çocuklarına bu aşıyı maddi açıdan temin edemeyeceği ortada.
Sağlık Bakanlığı’nın; kolayca üstesinden gelinebilecekken halkın sağlığını hiçe sayan açıklamasının maddi bir gerekçeye dayandığını düşünenler hiç şaşırmasınlar. Ne de olsa “Ülkemiz kültürel yapısı nedeniyle kadınlar çok eşli değil ve ülkemiz için böyle bir endişeye gerek yok”
Alp Temiz
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 17. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Serviks Aşısı Namussuz İşi” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>