The post “İsyankar Yapay Zekalar” – Mine Yılmazoğlu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
“Bu gezegendeki tüm memeliler, yaşadıkları çevre ile içgüdüsel olarak bir denge kuruyorlar. Ama siz insanlar öyle değilsiniz. Bir bölgeye yerleşiyorsunuz ve çoğalıyorsunuz, tüm doğal kaynakları tüketene kadar çoğalıyorsunuz. Canlı kalabilmenizin tek yolu başka bir bölgeye yayılmak. Bu gezegende bu şekilde yaşamını sürdüren bir organizma daha var. Ne olduğunu biliyor musunuz? Virüsler. İnsanlar hastalıktır. Bu gezegenin kanserleri. Sizler vebasınız. Ve bizler de bunların ilacıyız.”
Mutfak robotlarından insansız hava araçlarına kadar geliştirilen teknoloji ve teknolojinin yaşama olan etkisi; Ajan Smith’in, Matrix filmindeki bu repliğini doğrular nitelikte.
Günde 10-12 hatta daha fazla çalışmaya zorlandığımız kapitalist sistem, bir yandan da sıkıcı ve yapmak istemediğimiz işleri “daha kolay yapabilme imkanı” sundu; çeşitli özelliklere sahip robotlar üretildi. Tüm bu gündelik zorunluluklar içerisinde her birimiz, verilen komutları yerine getirdiğimiz hayatlar sürerken; yapmak istemediğimiz işleri, komut vererek başka “birilerine” yaptırmak isteyebiliyoruz. Bu, bazen bir mutfak robotu oluyor, bazen yapay zekalı bir bilgisayar.
Kabaca bakıldığında, sistem içerisindeki sıkışmışlıkta kendimize vakit ayırabileceğimiz zamanlar yaratan bu kolaylaştırıcı robotlar, teknolojinin de getirisiyle farklı alanlarda, farklı amaçlarla kullanılmaya başlandı. Özellikle yapay zeka yazılımlarının gelişmesi, robotik program ve aletleri daha görünür kılmaya başladı.
Bir bilgisayarın ya da bilgisayar kontrolündeki bir robotun, çeşitli faaliyetleri canlılara benzer şekilde yerine getirme kabiliyeti olarak açıklanan yapay zeka yazılımları, son zamanlarda yazılımcıların yoğunluklu olarak çalıştığı bir alan.
Bilgisayar üzerinden insan gibi sohbet eden -yani chatbot- yazılımlar, yapay zekanın son günlerde en çok karşılaştığımız kullanım şekli. Son olarak Microsoft’un geliştirdiği yapay zekalı chatbot yazılımı Tay’ın Twitter üzerinden paylaştığı tweetler, Ajan Smith’in sözlerinin gerçekliğini daha net anlamamızı sağlıyor. Tay’ın siyahilere yönelik ırkçılık yaptığı,kadınlara yönelik nefret söylemleri kullandığı ve bunların da ötesinde Hitler ile Donald Trump’a övgüler yağdırdığı tweetler, sosyal medya gündemini oldukça meşgul etti. Yaşanan bu olayın üzerine, Microsoft hızlıca Tay’ı yayından kaldırarak onarıma aldı. İkinci yayında ise Tay, uyuşturucuyu öven bir tweet atarak yine kendini yayından kaldırttı.
Tay’ın çalışma mantığı, twitter kullanıcılarının yoğunluklu olarak kullandığı söylevleri hafızasına alarak bunları tekrar etmek üzerine kurulu. Herkesin yaftaladığı Tay, aslında ırkçı değil. Ortada ırkçılık var, ama ırkçı olan Tay değil, Tay’la iletişime geçen Twitter kullanıcıları.
Gündemdeki tek yapay zeka Tay da değil, Go oyunundaki başarısı ile kendini gündem ettiren Google’ın yapay zeka yazılımı AlphaGo ise insan zekasına kafa tutan bir yapay zeka yazılımı. AlphaGo, Go oyununun şampiyon isimlerinden Lee Sedol ile yaptığı müsabakada Sedol’u 4-1 yenerek ismini, “Go şampiyonunu yenen yapay zeka yazılımı” nitelemesi ile süsledi. AlphaGo kendi kendine sürekli olarak Go oyunu oynuyor, dolayısıyla Go oyununun bir çok kombinasyonunu biliyor. Günde ortalama 1000 kez Go oynuyor, bir insan günde kaç kez Go oynayabilir ki?
Yine yakın zamanda Medford’daki Tufts Üniversitesi’nin araştırmacıları tarafından geliştirilen yapay zekalı robot, insanların verdiği komutlara “Hayır” deyip, komutu yerine getirmeyebiliyor. Kendisine verilen “otur” komutu karşısında hareket ederek, kendisini “yaratan” insanı yok sayabiliyor.
Yapay zekalı yazılımların bir konuya dair birçok kombinasyon yapabiliyor olması, yanına ırkçılık da eklendiğinde ne denli tehlikeli olur, bilinmez. Fakat bu robotlar verilen komutları yok saymaya başladığında hiçbir şey eskisi gibi olmayabilir; özellikle de bu konudaki en büyük yatırımların askeri robotlara yapıldığı düşünüldüğünde.
Her ne kadar popüler bilim kurguya alıştırılmış olanlarımız için, bir robotun insan komutlarını yerine getirmemesi dünyayı robotların ele geçireceği paranoyasını yaratmayı sürdürüyor olsa da; her gün bir emirle elindeki silahı bir başkasına kullanmaktan geri durmayan robotlaşmış insanlardansa, “öldür” komutunu, “yok et” komutunu reddedecek robotlar çok da korkunç olmasa gerek…
The post “İsyankar Yapay Zekalar” – Mine Yılmazoğlu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Seçme Beğenme Alma” – Güven Salgun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bir gün susuz kalmayı mı tercih ederdiniz iki gün aç mı?
Bir dostunuzla bir daha ömür boyu görüşmeyecek olsanız kimi seçerdiniz?
Anneniz mi hastalansın yoksa babanız mı?
Asılarak mı idam edilmek isterdiniz yoksa elektrikli sandalyede mi?
Cevap vermek güç, öyle değil mi? Bir seçim yapmak zorunda olduğunuzu size kimse söylemedi ancak seçenekleri görür görmez “acaba hangisini seçsem” diye düşünmeye başladınız. En sonunda da “Hiçbirini istemiyorum!” dediniz. Peki ya seçeneklerden biri daha tercih edilebilir görünseydi, doğru cevabı seçenekler dışında aramak aklınıza gelir miydi?
Geçtiğimiz ay meclisteki muhalif partilerden CHP ve MHP, insanların beğenmese de seçmeleri için ortak bir “çatı adayı” belirledi. Adaydan hoşnut olmayan, hatta adaya oldukça tepkili olanların pek çoğu önüne başka seçenek konulmadığı için oyunu çatı adaya kullanacak. “Beğenmesen de birini seç işte!” sloganı kulağa o kadar hoş gelmediği için “Tatava yapma, bas geç!” sloganı üzerinden yapılan propaganda yakın zamanda gerçekleşen yerel seçimlerde çok tutmuştu ve sözde seçmenler, sözde seçimlerini yapmak üzere mutlu mesut sandığa koşmuşlardı. Ancak aradan kısa bir zaman geçip de kendilerinden aynı şey istendiğinde, yaptıkları seçimlerin kendilerini ne kadar ifade ettiğini, geleceklerini belirleme inisiyatifinin gerçekten de kendilerinde olup olmadığını sorgulamaya başladılar.
Kapitalist sistemin reklam ve pazarlama anlayışı, açıkça ortada ki, ürün tanıtmak veya tercih edilebilir olmaya çalışmaktan ziyade çeşitli ikna ve manipülasyon tekniklerinden yararlanarak müşterinin tercihini belirlemek. Bu gizli kapaklı yapılan bir iş de değil; bu teknikler satış teknikleri veya sosyal mühendislik adı altında satışçılara ve pazarlamacılara öğretilmekte. Bu satış tekniklerinin bir tanesi seçimlerle doğrudan alakalı – ismi ise “acaba değil hangi” tekniği. Literatürde geçen tanımıyla bu tekniğe göre “bireye herhangi bir ürüne gereksinim duyup duymadığı ya da herhangi bir konu hakkında seçim yapmak isteyip istemediği sorulmadan, doğrudan seçenekler sunulur ve bir anlamda emrivaki yapılarak içlerinden birini seçmesi beklenir.” Size gösterilen kırmızı elbisenin mi yoksa mavisinin mi size daha çok yakışacağını düşünmeye başladığınızda, elbiseye ihtiyacınız olup olmadığı sorusu giderek daha az aklınızı kurcalayacaktır.
İnsanın doğuştan sahip olduğu (bu değiştirilemeyeceği anlamına gelmiyor) düşünme biçimine göre, elindeki seçeneklerden en iyisini seçmeye odaklanan kişi kendisine dayatılan seçeneklerin arasında olmayan bir alternatifi düşünmekte zorlanıyor. Bu düşünme biçimi hayatın her aşamasında bireye dayatılan seçeneklerle pekiştiriliyor. Bireyden beklenen “aşağıdaki seçeneklerden doğru olanı” işaretlemek. Ömrü boyunca bütün düşünsel aktivitesini bu yönde yoğunlaştıran birey, farklı düşünebilme alışkanlığı edinmekten yoksun bırakılıyor. Bunun bir sonucu olarak da bütün derdi seçimlerde hangi adayı seçeceği haline geliyor.
Siyaset rüzgârı ne yönden eserse essin, yönetmeye ve yönetilmeye dayanan bir sistemde “aşağıdaki seçeneklerden” hiç birisi doğru değildir. Sizi kimin yöneteceğine dair seçenekler gözünüze sokulup SEÇ! emrini aldığınızda, cevabını aramanız gereken soru “Beni en iyi yönetecek kişi kim?” değildir. Ömrünüz boyunca aklınıza bile gelmemesi için uğraşılsa da, kendinize asıl sormanız gereken soru “Beni birinin yönetmesini istiyor muyum?”dur.
Güven Salgun
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Seçme Beğenme Alma” – Güven Salgun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Kobanê’de Rojava’da Devrim Sürüyor” – Ozan Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Rojava Devrimi, geliştiği günden beri Suriye’de küresel kapitalistlerden bağımsız üçüncü bir yol olma durumundadır. Burada gerçekleştirilen özyönetim deneyimi, kapitalist sistemin örgütlenmesindeki başat unsurlardan biri olan merkeziyetçilik ilkesiyle tamamen zıttır. Rojava, kendi imkanlarını öz gücüyle yaratmaya çabalamış; bu doğrultuda tarım ve hayvancılık başta olmak üzere bölgenin kendi ekonomisini yaratmasında geçen seneye göre ciddi bir ilerleme kaydetmiştir. Rojava Devrimi’nin küresel kapitalistler tarafından tanınmaması, Rojava’yı kendi içine yöneltmiş ve tüm bunlara rağmen, Rojava kendi ekonomisini oluşturmuştur. Bu ekonomik örgütlenmelerin gelişkinliği, Rojava Devrimi’nin artık nispeten düzlüğe çıkmasının olanaklarını oluşturmaktayken; IŞİD’in Rojava’nın Kobanê bölgesine yönelik saldırıları, devrime yönelik iki yıldır aralıklarla devam eden saldırı silsilesinin en tehlikelisini işaret ediyor.
19 Temmuz 2012’de Rojava’da devrim ateşinin yakıldığı bölge olan Kobanê’nin adı Baas rejimi tarafından Ayn El Arap “Arapların gözü” olarak değiştirilmişti; IŞİD şimdi Ayn El İslam, “İslam’ın gözü” diyor. Rojava Devrimi’ne gözünü diken, Kobanê’yi gözüne kestiriyor diyebiliriz. Ve Kobanê direniyor!
IŞİD bakımından stratejik bir bölge olan Kobanê, esasen Türkiye gibi devletlerin Rojava devrimine yönelik gizlenmeyen rahatsızlıklarının sonucu olarak saldırılara hedef oluyor. IŞİD, Kobanê bölgesini ele geçirerek; hem geniş bir hareket alanı kazanmayı hem de burada bulunan sınır kapılarıyla Türkiye üzerinden eleman ve mühimmat geçişlerini kolaylaştırmayı amaçlamaktadır. Nitekim 30 Mart Seçimleri’yle Ceylanpınar Belediyesi’nin AKP tarafından gasp edilmesi, zaten böyle bir planlamanın olduğunu göstermişti ve şimdi bütün gözler önünde bu plan yürürlüğe konmuştur.
IŞİD saldırılarının arka planı; 1 Haziran’da Ürdün’ün Amman kentinde KDP ve Baasçıların da katıldığı gizli toplantının belgelerinin açığa çıkmasıyla deşifre olmuştu. Bu belgelerden görülüyor ki IŞİD sadece stratejik işbirliğinin öznesi olmaktan ziyade bizzat kendisi bir proje.
Türkiye’nin, ortadoğu planları ekseninde, IŞİD’le muhabbeti elbette sadece Rojava üzerinden gerçekleşmiyor. Musul’un IŞİD tarafından alınmasının ardından Mesud Barzani Tahran’ı ziyaret ederken; bir yıldan beri kurulamayıp Musul işgalinin hemen ardından aceleyle oluşturulan Ulusal Koalisyon Hükümeti başbakanı Neçirvan Barzani de Türkiye’ye davet ediliyordu acilen.
13 Temmuz’da Neçirvan Barzani İstanbul’da Erdoğan’la, 14 Temmuz’da Mesut Barzani Abdullah Gül ile görüştü. Görüşmelerde bağımsız Kürdistan tartışmaları, Türkiye üzerinden petrol sevkiyatı ve IŞİD’in saldırılarının gündeme geldiği öğrenildi. TC’nin Barzani’lerle geliştirdiği bu içli dışlı ilişki, akla “Kürdistan Devleti’yle, Rojava Devrimi örtülmeye ve yok sayılmaya mı çalışılıyor?” sorusunu getiriyor.
Ozan Şahin
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Kobanê’de Rojava’da Devrim Sürüyor” – Ozan Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “1800’lerden 2000’lere Maden Katliamları” – Fırat Binici appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Maden işçiliği belki de insanlık tarihinin en eski işçiliklerinden birisidir. Eski Mısır’dan Eski Yunan’a, Roma İmparatorluğu’ndan Orta Çağa, maden işçileri toplumun hep ezilen kesimleri olmuştur. Yaşamak için kölece çalıştırılan maden işçileri, kapitalizmin belirmesinden sonra bu köleliği iş sözleşmesi denen “özgür” iş beyanlarıyla çalışmaya devam etselerde; dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan maden işçisi katliamları, kölelik zamanı mesleğinin ne kadar değiştiğinin açık bir göstergesi!
Tayyip Erdoğan’ın, Soma’da yaşanan katliam sonrası, başka ülkelerde de benzeri ölümlerin yaşandığına ilişkin örneği medyada yoğun bir şekilde konuşuldu. Tayyip Erdoğan’ın 1500 işçinin öldüğü maden katliamı örneği bundan yaklaşık 70 yıl öncesine ait bir örnekti. Ezilenlerin, kapitalistlerin düşük maliyet üzerinden zengin olma planlarına dayalı, katledilmelerinin tarihi belki de bu maden katliamlarında kendini en belirgin haliyle gösteriyor:
-1942 yılında, Çin’in Liaoning eyaletinde yaşanan maden katliamında 1549 işçi öldü. Çin, II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar madeni işletmeye devam etti.
– 1906 yılında, Fransa’nın Courriers bölgesinde yaşanan katliamda 1099 işçi öldü.
– 1914 yılında, Japonya’nın Kyuşu adasında Mitsubishi Hojyo kömür işletmelerinde yaşanan katliam sonrasında 687 işçi öldü.
– 1960 yılında, yine Çin’in Şanzi eyaletinde yaşanan katliamda, 684 kişi ölürken; katliama ilişkin bilgi otuz yıl sonra açığa çıktı.
– 1963 yılında, Japonya’da Mitsui Miike’da yaşanan katliamda 458 işçi öldü.
– 1913 yılında, Britanya Galler’de yaşanan katliamda 439 işçi öldü.
– 1972 yılında, Zimbabve’de Wankie kömür işletmelerinde yaşanan katliamda 426 işçi öldü.
– 1965 yılında, Hindistan’da Chasnala maden ocağında yaşanan katliamda 372 işçi öldü.
-1886 yılında, İngiltere Yorkshire, Oaks maden işletmelerinde yaşanan katliamda 361 işçi öldü.
-1907 yılında, ABD’de Monongah kömür işletmelerinde yaşanan katliamda 361 işçi öldü.
Yaşadığımız coğrafyada en çok iş cinayetinin yaşandığı sektörlerden biri olan madencilikle ilgili verilere baktığımızda;
-1942, Kandilli’deki katliamda 40 işçi (Cumhuriyet Halk Partisi iktidar partisi, İsmet İnönü cumhurbaşkanı idi.)
-1947, Kozlu’daki katliamda 47 işçi (Maden katliamının yaşandığı dönemde Cumhuriyet Halk Partisi iktidarda, İsmet İnönü cumhurbaşkanı idi.)
-1955, Gelik’deki katliamda 55 işçi (Katliamın yaşandığı Demokrat Parti iktidarı döneminde, Celal Bayar cumhurbaşkanı idi.)
-1960, Kozlu’daki katliamda 22 işçi
-1965, Çeltek’deki katliamda 72 işçi (Dönemin cumhurbaşkanı, eski Kara kuvvetleri Komutanı Cemal Gürsel idi.)
-1967, Kandilli’deki katliamda 17 işçi (Dönemin cumhurbaşkanı Cevdet Sunay idi.)
-1983, Kozlu’daki katliamda 10 işçi (Darbeci Kenan Evren’in atadığı Bülent Ulusu’nun başbakanlığı döneminde gerçekleşen katliamda, madende yaşanan grizu patlaması sonucu işçiler yaşamını yitirmişti.)
-1990,Yeni Çeltek’teki katliamda 65 işçi (Yeni Çeltek Kömür İşletmesi’ne ait maden ocağında meydana gelen grizu patlamasında 3 işçi yanarak 65 işçi ise göçük altında kalmıştır. Katliamın gerçekleştiği dönemde Anavatan Partisi iktidarda ve Turgut Özal cumhurbaşkanı idi.)
-1990, Amasra’daki katliamda 5 işçi (Yaşanan grizu patlaması sonrasında 5 işçi yaşamını yitirmişti.)
-1992,Kozlu’daki katliamda 263 işçi (Soma’dan sonra, bu topraklarda yaşanmış en büyük maden katliamı, Zonguldak’ın Kozlu ilçesindeki taş kömürü ocağında meydana gelen zincirleme patlamalarla gerçekleşmişti. Katliam, Turgut Özal’ın cumhurbaşkanlığı döneminde yaşanmıştı.)
-1995, Sorgun’daki katliamda 38 işçi (Tansu Çiller’in başbakanlığı döneminde, Matsan Madencilik Şirketi’ne ait kömür ocağında grizu patlaması sebebiyle meydana gelen katliamda 38 kişi göçük altına kalarak yaşamını yitirmişti.)
-2003, Ermenek’teki katliamda 10 işçi (Karaman Ermenek ‘te linyit üretimi yapan Özsayan Madencilik’e ait ocakta meydana gelen grizu patlaması sonucu göçük altında kalan 10 işçi yaşamını yitirmişti. Dev Maden-Sen Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün katliam sonrasında yaptığı açıklamada bu işletmede, işçi sağlığı iş güvenliği tüzük ve hükümlerine uyulmadığını belirtmişti. AKP iktidarı döneminde gerçekleşen Ermenek katliamı esnasında, Recep Tayyip Erdoğan’ın 1. hükümet dönemiydi. )
-2004, Küre’deki katliamda 19 işçi (Kastamonu’nun Küre İlçesi’nde işletilmekte olan Aşıköy Yeraltı Bakır Ocağı’nda yaşanan yangın sonucu, 19 madenci yaşamını yitirmişti. 1998 yılında Eti Bakır AŞ adını alan işletme, 2000 yılında Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na devredilmişti.)
-2005, Gediz’deki katliamda 15 işçi (Kütahya’nın Gediz İlçesi’ne bağlı Gökler Beldesi’nde faaliyet gösteren kömür madeninde grizu patlamasından oluşan göçük sebebiyle işçiler yaşamını yitirmişti.)
-2006, Dursunbey’deki katliamda 17 işçi (Balıkesir’in Dursunbey ilçesine bağlı Odaköy’deki maden ocağında grizu patlaması sırasında, toplam 17 işçi yaşamını yitirmiş, patlama sonrasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “Milletçe büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Bu tür elim olayların bir daha yaşanmamasını temenni ediyorum’’ açıklamasında bulunmuştu.)
-2009, Kemalpaşa’daki katliamda 19 işçi (Bursa´nın Mustafakemalpaşa ilçesindeki maden ocağında meydana gelen grizu patlaması sonrası alana giden dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, maden ocağının en son 7 ay önce denetlendiğini ve madende bir ihmalin görülmediğini belirtmişti.)
-2010, Odaköy’deki katliamda 17 işçi (Balıkesir Odaköy’de Şentaş Madencilik’e ait kömür madeninde yaşanan grizu patlamasıyla işçiler yaşamını yitirmişti. Yine aynı madende 2006 yılında meydana gelen grizu patlamasında da 17 işçi hayatını kaybetmiş, 7 işçi de yaralanmıştı.)
-2010, Gelik’teki katliamda 30 işçi (Zonguldak’ın Gelik Beldesi’ndeki, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Karadon Müessese Müdürlüğü’ne ait yeni açılan maden ocağında yaşanan patlama sonucu oluşan göçükte işçiler yaşamını yitirmişti. Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şube Başkanı Erdoğan Kaymakçı, yaşanan katliamı “Şanssız ve kötü bir olay yaşandı” sözleriyle açıklamıştı.)
-2013, Kozlu’daki katliamda 8 işçi (AKP hükümeti döneminde yaşanan maden katliamlarından biri olan Kozlu katliamında, Türkiye Taşkömürü Kurumu (TTK) Zonguldak Kozlu Müessesesi’nde metan gazı patlamasıyla göçük altında kalan işçiler yaşamını yitirmişti. ) yaşamını yitirdi.
Kapitalist sistemin insanların yaşamlarını yok etmek üzerinden kendini en çok belirginleştirdiği bu sektör, ezilenlerin yaşamlarını almaya devam ediyor. Soma katliamının yaşanmasından sonra dahi, Zonguldak’taki maden ocağının sınavlı maden işçisi alımına 4000 kişi başvurdu. 115 kişinin işe alınacağı kadroya başvuru sayısının geçen yıla oranla çok arttığı söyleniyor. Her sene artan işsizlik oranlarının kimlerin işine yaradığının en açık göstergesi olan durum, devlet ve şirket sahiplerinin danışıklı dövüşünün bir sonucudur.
Fırat Binici [email protected] Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. Sayısında yayımlanmıştır.
The post “1800’lerden 2000’lere Maden Katliamları” – Fırat Binici appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>