The post ” Hangisi ? ” – Dilan Yaman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Pardon bir bakar mısınız? Fazla uzun sürmeyecek.”
Eğer kalabalık bir caddede yürüyorsak hepimiz duymuşuzdur bu cümleleri. Vaktimiz varsa, ardından cevaplamamız istenilen bir dizi soruyla karşı karşıya kalırız. Bazen halihazırdaki, bazen de piyasaya yeni girmeye hazırlanan bir ürünle ilgilidir bu sorular. Gazoz ya da kahve, ped ya da çikolata, banka ya da sigorta, neyle karşılaşacağımızı bilemeyiz. Ama durmuşsak, sorulara da yanıtlar vermeye başlamışsak, bir anketin deneği olmuşuz demektir.
Yaş, cinsiyet, meslek gibi kişisel özelliklerimizi de öğrenmek isteyen bu anketlerde, bazen içerek, bazen de dokunarak o ürünle ilgili bize yöneltilen soruları seçenekler dahilinde işaretlememiz istenir.
Peki, neden? Neden bu sorular ve cevaplar, neden yüzdeler ve oranlar?
Anket sorularına verilen yanıtlar, tek tek sayılır, işlenir ve anket şirketince birer istatistiki bilgiye dönüştürülerek anketi yaptıran şirkete sunulur. İstatistiksel bilgiden elde edilen sonuçlar, her durumda, değiştirilme, gereğinden az ya da çok gösterilme, abartılma “risk”ini ve “imkan”ını taşır. Yoksa şirketleri binlerce dolar harcama yaparak anket yapmaya şevklendiren şey bu “imkan” mı?
Gerçekten de, hemen her gün karşılaştığımız anketler, uygulanma biçimi, soruların seçimi, vermemizi bekledikleri yanıtların sıralanması gibi bir çok ayrıntıyla, aslında, davranış biçimlerimizi, alışkanlıklarımızı, tercihlerimizi ölçmenin ötesinde bizi kendi ürünlerini satın almaya istekli de kılmaya yöneltiyor. Bunu da, anketlerden kendi hesaplamalarına göre elde ettiklerini söyledikleri sonuçlar pekiştirmiş oluyor. Yani anket de reklamın, tanıtımın bir parçası oluveriyor böylece.
Öyle ya, neticede, şirketlerin ana amacı kar elde etmek olduğuna göre, her bir yeni satış da kar olarak dönecektir. Daha fazla kar için de pazarı genişletmek gerekir. Peki pazarın durumu ne, işte hemen her gün yolumuza çıkan anketörlerin bize yaptırmaya çalıştığı anketlerin ana amacı da bu: pazar araştırması. Bize sorulan her soru ve bizim masumane verdiğimiz her cevap, şirketlere kar olarak dönebilir. Anketlerin gizli bir görevinin de, tüketim alışkanlıklarını değiştirip satın alma isteği uyandırmasıdır diyebiliriz.
Çalışanına yok, ankete var
Ancak, bir ürünün üretilmesi için gereken ham maddeyi, doğayı talan ederek elde eden şirketler, zaten çalışanlarına da en düşük ücretleri vererek kar marjlarını yükseltmeyi sürdürürken, pazar araştırması için bütçelerinden büyük büyük meblağlar ayırmaları ilginçtir. Elbette buradan da bir çıkarları vardır şirketlerin: şirketler, yeni ürünlerini pazara sunmadan önce yapacakları/yaptıracakları pazar araştırması anketleriyle pazarın risklerini önceden görebilme ve ona göre konum alabilme imkanı da bulmuş olurlar. Bu da onları daha da büyük, daha tekel, yani daha da adaletsiz kılar.
Anketlerin pazar araştırması dışında en yaygın kullanım alanlarından biri de bir okulda okuyanlar, bir mesleği yürütenler ya da bir kentte yaşayanlar gibi alanlara yönelerek, o alanlarla ilgili verileri toplar gibi yapıp aslında sorduğu sorularla ankete katılanları fişlemek. Yani “sizce…” diye başlayan sorular, aslında genel ekonomik ya da politik gidişatla ilgili, katılımcının görüşünü almak gibi masum bir soru gibi görünse de, eleştirel düşünceye ya da tam zıddı bir görüşe sahip olanları kolayca bulup ayıklamaya da pekala yarayabilir anketler. Bildiğimiz dilleri yazarak etnik kökenimizi bulmaları hiç de zor değil, okuduğumuz gazetelere bakarak politik görüşümüzü bulmaları pekala mümkün. İnancımız, mezhebimiz, hatta cinsel yönelimimiz, anketlerin bize sorduğu sorularla açığa çıkabilir ve bir gün aleyhimizde kullanılabilir bir veriye dönüşebilir. Hatta, bir üniversitenin yeni dönem öğrenci kaydı sırasında yaptığı ankette “hiç protesto eylemine katıldınız mı” sorusu, sizi doğrudan karakola da düşürebilir. Yani görüşümüz alınıyor diye verdiğimiz cevaplarla, kendi evimizin kapısına çarpı işareti yapmış olabiliriz.
İster bir ürün için yapılan pazar araştırması olsun, ister de bir alan soruşturması gibi olsun, anketler, asıl amaçlarını soruların ardına gizleyerek insanları aldatmakta, yönlendirici yanıt seçenekleriyle algımıza saldırıp davranışlarımızı etkileyerek kendi çıkarlarına uygun hale getirmeye çalışır.
“Fazla zamanınızı almayacak” bir soru da biz soralım: Bu yazıyı okuduktan sonra anketlere hala güvenebilirim diyebilir misiniz?
Dilan Yaman
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Hangisi ? ” – Dilan Yaman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Kalekol Savaştır” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Hakkari’nin merkeze bağlı Marünis köyü kırsalında yapımına başlanmak istenen kalekol inşaatına karşı bölge haklı direnişte.
Nisan ayı başlarında kalekol inşaatı yakınlarında direniş çadırları kuran köylüler, 1 Mayıs’ı da Meskan Dağı’nda yaptıkları eylemle karşılamış, bölgede kalekol yapımına karşı sürdürülen direniş bu eylem vesilesiyle kamuoyunda gündeme gelmişti.
Jandarma özel harekat ve çevik kuvvet polisi yaklaşık 3 bin kişinin katıldığı bu eyleme saldırarak çoğunluğu kadın 18 kişinin yaralanmasına neden olurken; bölgede TSK askerlerinin zaman zaman ateş açması sonucu, köylüler jandarmanın saldırması pahasına da olsa, dağın zirvesine yürümeye çalışmışlardı.
Hakkari Meskan Dağı dışında, Kürdistan’ın diğer bölgelerinde de kalekol inşaatlarına karşı eylemler yapılıyor. Özellikle Amed ve Van civarında yapılan kalekollara karşı zaman zaman eylemler düzenleniyor. Eylemlerde, devletin iddia ettiği gibi “barış” değil aksine savaş hazırlığı yaptığına dikkat çekiliyor. Aslında yakın zamanda yaşanan bir örneği düşündüğümüzde de, sürmekte olan kalekol inşaatlarıyla amaçlananın ne olduğunu görmek daha da kolaylaşıyor.
2013 yılı 28 Haziran’ında Amed-Lice kırsalında köylüler, inşa edilmekte olan kalekolu protesto ederken devlet “Savaş Değil Barış İstiyoruz” pankartı taşıyan köylülerin üzerine saldırmış, jandarmanın açtığı ateş sonucu 18 yaşındaki Medeni Yıldırım katledilmişti.
Meskan Dağı’nda yapımı devam eden kalekol, Kuzey Kürdistan genelinde devletin yapmakta olduğu 341 yeni kalekoldan sadece biri. Devlet, 2013 yılı başlarında “çözüm süreci” adı altında başlatmış olduğu süreç boyunca toplam 341 kalekol inşa etti.
Yüksek güvenlikli karakollar olarak bilinen kalekollara ait binalar, 80 santimetre kalınlığında taş duvarlarla, çelik kapılarla, kurşun geçirmez camlarla donatıldı. 12 metrelik nöbet kulübeleri inşa edildi, bu nöbet kulelerine daha “güvenlikli” geçişler sağlamak için tüneller kazıldı.
Kalekol inşaatlarının yanı sıra bölgede, güvenlik barajı adı altında Şırnak-Güney Kürdistan sınırında 11 barajın yapımı devam ederken, büyük bölümü Güney Kürdistan sınır hattı boyunca uzanan 820 km’lik “güvenlik yolu” yapılmışken; Dersim de, Munzur Vadisi üzerinde yapılan 4 güvenlik barajının, Çemişgezek ilçesinde Tagar Suyu, Aliboğazı’nda ve Siirt’te Botan Çayı üzerinde de baraj yapımları sürüyor.
Yani, devlet bir yandan Kürt halkı ile “barıştığını”, çözüm sürecinde olduğunu iddia ediyor; bir yandan da yüksek güvenlikli kalekollarıyla, tünelleriyle, barajlarıyla Kürdistan’da savaşı yeniden üreterek, savaşın devamlılığı için çalışıyor.
Furkan Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Kalekol Savaştır” – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>