The post Antalya’da 25 Dönüm Ormanlık Alan Kül Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Antalya’nın Kaş ilçesinde Çukurbağ Yarımadası’nda 24 Nisan gecesi 01.45’te ormanlık alanda başlayan yangın, saat 04.00 sularında lüks villaların bulunduğu alana 20 metre kala kontrol altına alındı. Yangının gerçekleştiği alanda 25 dönüm makilik ve zeytinlik alan yok olurken, yangının “aydınlatma direğindeki ampulün kısa devre yapması sonucunda çıktığı” açıklandı.
Ormanların kül olduğu her yangından sonra bu alan tekrar ağaçlandırılacak söylemlerine rağmen gerçekleştirilen inşaatları düşündüğümüzde yine aynı soru karşımıza çıkıyor: “Bu yangın, rant için kundaklama değilse nedir?”
The post Antalya’da 25 Dönüm Ormanlık Alan Kül Oldu appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kaslarımız Yırtılana Dek… – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Vücudumuzda 530’un üzerinde farklı kas bulunur. Bu kaslardan bir tanesi bile yırtıldığında bütün vücudumuzu etkileyecek bir süreç başlar. Kas liflerinin aşırı zorlanmasıyla ve gerilmesiyle sakatlıklar yaşanır, bazı durumlarda damarlar kopar ve bu durum kasların kanamasına neden olur. Kaslarımız sağlıklı olduğunda ise mükemmel bir uyum içerisinde çalışarak büyük bir yetenek sağlar bize; hareket ve direnç. Bu kasların adları, dokuları, sayıları, işlevleri ise tıp alanında yapılan çalışmalarla, araştırmalarla belirlenmiştir.
Bilim “erkeklerin bilimi” olduğundan beri kadınlar denek haline getirilmiştir. Ataerkil kültürün baskısıyla yüzlerce yıldır yok sayılan ve görünmez kılınan, yaşamın her alanından yalıtılan ve yalıtılmak istenen kadının bedeni de, bu yüzyıllar boyunca erkeğin hedefinde olmuştur.
“İncelenmeye değer” görülen kadın bedenini, köle kadınlara yaptığı türlü işkencelerle araştıran doktorlar Skene ve Bartholin; kendi adlarını kadınların idrar çıkış deliğinin yanlarında yer alan bezlere vermişti. Skene ve Bartholin’in sözde bilim uğruna yaptığı işkenceler her coğrafyada kendini başka türlü göstermeye, kadın düşmanlığı başka şekillerde saldırmaya devam etti.
Tekrarlayacak olursak, vücudumuz 530’un üzerinde kasa sahiptir. 530’un üzerinde kastan biri olan grasilis kasının tam adı “musculus grasilis”tir. Latince olan musculus kas, grasilis ise ince, narin anlamına gelir. Gerçekten de bu kas, sahip olduğumuz en ince kaslardan biridir.
Musculus grasilis kasının “tıpta kullanılan” adı ise oldukça şaşırtıcıdır; tecavüz kası ya da şehvet kası olarak anılır. Aslında grasilis kası önce kasık kemiğimize, sonra oradan iç uyluk boyunca aşağı inerek dizin altına tutunur. Bu tutunma sayesinde iki eklemi de kıvırmaya yardım ederek kalça ve dize hareket imkanı verir. Basitçe söylemek gerekirse, “bacaklarımızı kapamamızı sağlar”.
Tecavüze uğrayan kadının, saldırı anında karşı karşıya kaldığı şeylerden biri, erkeğin bacaklarını açmaya zorlamasıdır. Bu durumda kadın, bacaklarını açmamak için büyük bir direnç gösterir. Musculus grasilis kası, bu direnç esnasında bazen yırtılır, bazense parçalanabilir.
Bu kasa “şehvet kası” denmesindeki neden ise “ideal vücut ölçüleri”ne sahip olan kadınlarda, bu kasın güzel ve seyretmeye değer olduğunun düşünülmesidir. Çok fazla sinir hücresi bulundurduğu için cinsel birlikteliklerde de uyarıcı bir rolü olduğu söylenir.
Musculus grasilis kasına verilen isimlere bakıldığında, sadece kadınlarda olduğunu düşünebiliriz ancak erkeklerin vücudunda da bulunur. Tecavüz kası isimlendirmesi ise -kadın düşmanı jinekologların yaptığı gibi- bu coğrafyadaki ataerkinin jargonundan çıkmış başka bir saldırıdır. Tecavüze direnen kadınları muayene ederken fark ettikleri, bu kadınların bacaklarında oluşan kas yırtılmasından yola çıkarak bu ismi vermişlerdir.
Tecavüzü meşrulaştıran ataerkil kültürün, kadın düşmanı doktorlarının bilmesi gereken bir şey var. Kadınların vücudundaki kaslar, erkeklere göre daha uzundur. Bu daha esnek olmayı ve bazı durumlarda daha güçlü durabilmeyi sağlar. Yani kadınlar, tecavüz kası ya da şehvet kası denilerek meşrulaştırılan kadın düşmanlığına, bütün kasları yırtılana kadar direnebilecek güce sahiptir.
Gizem Şahin
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.
The post Kaslarımız Yırtılana Dek… – Gizem Şahin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Antalya’da Sağanak Yağış ve Hortum: 31 Kişi Yaralandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Antalya’nın Finike, Kumluca, Kaş, Demre ve Kemer ilçelerinde dün akşam saatlerinde şiddetli yağış sonrası hortum oluştu. Olayda ağaçlar devrilirken elektrik tellerinin kopması sonucu birçok bölgede elektrik kesintisi meydana geldi. Hortumun şiddetiyle çok sayıda tarım alanı, sera ve yerleşim yeri zarar gördü.
5 İşçi 18 kişi yaranlandı
Finike’de dün akşam saat 21.30 sıralarında denizde başlayan hortum, karaya ilerleyerek Turunçova, Sahilkent, Yeşilyurt, Yuvalı ve Çavdır Yellice mevkiindeki tarım alanları, seralar ve yerleşim yerlerini vurdu. 300 metre genişliğinde, 10 kilometre uzunluğunda ilerleyen hortum nedeniyle bölgede ilk belirlemelere göre çok sayıda tarım alanında hasar oluştu. 3’ü ağır hasarlı olmak üzere çok sayıda ev ve işyerleri zarar görürken, 1’i kamyon 5 araç da hortumun şiddetiyle devrildi. Sahilkent Mahallesi’nde yapımı süren kaymakamlık inşaatında çalışan işçilerin kaldığı konteyner hortum nedeniyle devrildi. Hortumun neden olduğu kazalarda çeşitli yerlerinden yaralanan 5’i işçi 18 kişi Finike Devlet Hastanesi’ne getirildi. Yaralılardan 13’ü ayakta tedavi edilirken 5’inin tedavisinin sürdüğü öğrenildi.
Elektrik hatları koptu
Kemer’de ise, yağmur ve fırtına nedeniyle Atatürk Caddesi’ndeki ağaçlar devrildi. İlçede dün akşam saat 22.30 sıralarında bir ağaca yıldırım düşmesi sonucu elektrik hatları koptu. Bazı ev ve işyerlerindeki elektronik eşyalar yıldırım nedeniyle zarar gördü. Can kaybının yaşanmadığı fırtınada maddi hasar meydana geldi. Kumluca’da ise, dün aksam saat 21.30 sıralarında etkili olan şiddeti yağmur tarım alanlarına zarar verdi. Mavikent Mahallesi’nde denizde çıkan hortum karaya ulaşarak devam etti. 400 metre genişliğinde, 4 kilometre uzunluğunda ilerleyen hortum önüne çıkan sera, ev, araç ve enerji nakil hatlarına zarar verdi.
Hortumun etkisiyle portakal, nar ve zeytin ağacı da kökünden söküldü ve 5 kişi de çeşitli yerlerinden hafif şekilde yaralandı.
Ceviz büyüklüğünde dolu yağdı
Kaş ve Demre ilçelerinde de şiddetli yağış sonrası hortum oluştu. Kaş’ta ceviz büyüklüğünde dolu yağışı meydana geldi. Bölgede birçok tarım alanı, sera ve yerleşim yerlerinde zarar meydana geldi. Yağış ve hortum nedeniyle hafif yaralanan 5 kişi hastanede tedaviye alındığı öğrenildi
2 bin dönüm sera yıkıldı
Yaşananlara ilişkin Kumluca Belediye Başkanı Hüsamettin Çetinkaya, hastane ziyareti ardından açıklama yaptı. Hortum’un Mavikent bölgesinde yoğunlaştığını belirten Çetinkaya, “Seraları yatırmış, çatıları uçurmuş, elektrik direklerini yıkmış. Ama en büyük tesellimiz can kaybının olmaması. Tahminen 2 bin dönüm sera yıkılmış. Sonuçta can kaybı olmaması, insanlarının zarar görmemesi en büyük tesellimiz” dedi.
The post Antalya’da Sağanak Yağış ve Hortum: 31 Kişi Yaralandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Tüysüz ve Kılsız Güzellik” – Zeynep Kocaman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yazın gelişiyle biz kadınlar vücudumuzdaki tüy ve kıllarla zorlu bir savaşa gireriz. Kışın marifeti uzun çorap, kazak, kıllarımızı örterken yaz gelince pürüzsüz bir tene kavuşmak için her yola başvururuz. Tüy ve kıllarımızdan kurtulmanın güzelliğin reçetesi olduğunu söyleyenlerse bu yollarla milyon dolarlar kazanırken, güzelleşmek uğruna acı çekip üstüne dolandırılan yine biz oluruz.
Herkes kıllı doğar
Kıl, insan vücudunda daha rahimdeyken görülmeye başlar. Cenin 22 haftalık olmadan, çoktan 5 milyon kıl kökü vücutta oluşmuştur bile. Vücudumuzdaki kılların her birinin birer fonksiyonu vardır. Bu kılların, tüylerin, pulların ve benzeri deri üzerindeki yapıların çoğu, vücudun su ve ısı dengesini sağlar. Kıl köklerinde bulunan küçük kaslar, soğukta kasılıp tüylerimizi dik hale getirerek enerji ve ısı oluşturur. Sıcakta ise terleyerek vücudumuzun serinlemesine yardımcı olurlar. Kulak, kirpik, kaş gibi kıl yapıları ise etraflarında bulunan hassas organlarımızı (kaş ve kirpik kılları gözü korur) dış ortamdaki zararlı maddelere karşı korur. Vücudumuzdaki tüy ve kılları yok etmek doğrudan vücudumuza bir zarar vermiyor; ancak yok etme yöntemlerinin kendisinden kaynaklanan ciddi zararları saymazsak.
Vücuttaki yoğun kıllanma ise birçok nedene bağlı oluşur. Genetik yapının ve ilaç kullanımının yanı sıra hormonal düzensizlikler yoğun kıllanma nedenleridir. Kıllanmanın artık katlanılamaz bir hale geldiği noktadaysa kurtulmak adına her şeyi ama her şeyi göze alabiliyoruz.
Fazla traş cildi bozar
Bir yanda yüzündeki kıllardan dahi jilet kullanarak kurtulmayı denemiş, bu yüzden her gün bir erkek gibi tıraş olup epilasyon merkezlerini tedavi(!) zannederek gitmek zorunda kalanlar, diğer yanda sadece güzelleşmek uğruna tüy ve kıllarından kurtulmak isteyenler…
Ağda sarkıtır, jilet bir yerden üç fırlatır, tüy dökücü tahriş eder, iğneli iz bırakır, lazer kıl rengine bağlı azaltır, ninemin tavsiyesi tuz ve limon ise tarihe karışır… Ne yapsak, ne etsek aslında tüy ve kıllarımızı tamamen yok etmek mümkün değildir.
Peki, neden tüy ve kıllarımızdan bu kadar çok kurtulmak istiyoruz?
Aslında bu sorunun cevabı çok basit. Toplumun bizlere dayattığı güzellik anlayışı tüysüz, kılsız, pürüzsüz bir tenin güzel olduğudur. Bu yüzden biz kadınlar neredeyse güzelliği acı ile bağdaştırır bir hale geldik. Sadece yaşadığımız coğrafyada değil hemen her coğrafyada, sadece güzel olmak için türlü acılara katlanan milyonlarca kadın var. Tıpkı boyunlarına halka geçiren Padaung kadınları gibi.
Tereyağından kıl çekmek kolay, peki ya vücudumuzdan…
“Elinde cımbızı aynası” diyerek başlasa da Mahmure şarkısının sözleri, artık tüy ve kıllarımızdan kurtulmanın icatları da epey gelişti. Limonlu- şekerli, analı- kızlı yapılan kalabalık ağda günleri geçmişte kaldı. Artık epilasyon merkezlerine gidip taksit taksit borçlanıp, acılarımızı dörde katlayıp kökten çözümler arıyoruz. Kimimiz epilasyon merkezlerine uygulanan teknolojinin zararlarını bilerek, kimimiz ise bilmeden gidiyor. Bu konuda farklı birçok yöntem uygulanıyor. Hepsinin vücudumuza bir takım zararları bilinmesine rağmen yine de bu yöntemlere başvurmaktan kaçınmıyoruz.
Çünkü kılı kökten çözmek istiyoruz.
Kıl kökü bir bitki gibidir. Nasıl ki bir bitkinin uç, gövde ve kök kısmı bulunur, kıl yapısında da aynı şekildedir. Kökte bulunan soğancığın alt kısmı oyuktur ve kılı besleyen damarlar burada bir yumak gibidir. Kıl kökünün etrafını ise cilt tabakaları sarar. Tüm bu teknolojiler tüy ve kıllarımızı kısa sürede, kökünden yok etme iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Bunların aralarında en fazla tercih edileni ise lazer epilasyondur. Öncellikle belirtmeliyim ki uygulanan bu teknolojilerin ileride doğuracağı olumsuz sonuçlar hakkında şimdi konuşmak kimilerine inandırıcı gelmeyebilir, zaten asıl amacımız konuya dikkat çekmek.
Yeni model lazer, yeni model ütü
Lazer epilasyoncular, lazer ışığının cilt dokusuna zarar vermeden kıl kökündeki pigmentlere nüfuz ettiğini, kıl kökü tarafından emilen enerjinin ısıya dönüşerek kıl kökünü tekrar büyüyemeyecek şekilde tahribata uğrattığını iddia eder. Biliyoruz ki röntgen ışınları vücutta artık bırakmakta ve belirli bir zaman içerisinde farklı riskler oluşturmaktadır. Hastanelerdeki “girilmez” yazılı odalar da bu yüzdendir. “Lazer ışığının vücutta bıraktığı herhangi bir artık yoktur” iddiası ise epilasyoncular tarafından genelde kullandıkları makinenin modeliyle ilişkilendirilir. Makinenin dalga boyu, atım sayısı, soğutması vs. her yeni model bir eskisinin etkisiz olduğunu ispatlamak üzerine kuruludur. Yani epilasyon merkezlerinde genellikle uygulamadan önce yapılan açıklamalar sağlığınızla değil, kullanılan makine ile ilgilidir.
Nitekim uygulamayı da dermatologlar ya da plastik cerrahların yanı sıra kendine güzellik uzmanı diyen herkes yapabilmektedir. Lazer epilasyon sonrasında birçok kadının cildinde kızarıklıklar, kabarıklıklar, farklı derecelerde yanıklar, lekelenmeler ve sivilceler oluşmaktadır. Bu firma açısından gayet normal bir durumdur; ne de olsa makine yüzünden! “4-5 seansta biter” dedikleri uygulama, 8-9 seansa kadar sürdüğünde size sadece yüzde elli indirim yaparlar; devam edebilesiniz diye. Tüm bunlar dışında her seans başına dolara endeksli dünya kadar para ödersiniz. Belki her seansta her bir atışla hissettiğiniz acı da bunların yanında önemini kaybediverir.
Anlayacağınız güzellik timsahları daha çok para kazanmak için bize yalan söyler. Çünkü her yıl yeni bir teknoloji piyasaya sürüldüğünden ve talebe bağlı olarak piyasadaki rekabet giderek arttığından yeni model bir makine almak adına yalan söylemek onlar için oldukça kolaydır.
Peki, iğneden korkar mısınız?
Çocukken okula aşı yapmaya gelen sağlık görevlilerini, ellerindeki şırıngaları, oluşan kuyruktaki gergin ve korkulu bekleyişi kimse unutamaz. Hepimiz en azından bir kez iğneden korkmuşuzdur. Neredeyse yüz yıldır uygulanan iğneli epilasyon dedikleri şey ise bir iğnenin- şayet yüz bölgesindeki tüy ve kıllardan kurtulmaktan bahsediyorsak- bütün yüzümüze çok kez batıp, çıkması demektir. Üstelik aynı esnada vücudunuza verilen elektrik cabası. Ancak bu yöntem günümüzde kadınlar açısından hem fazla acılı olmasından, hem iz ve leke bırakma gibi olumsuz sonuçlar doğurduğundan pek tercih edilmiyor. Ancak yine de lazerli uygulamaya göre daha ucuz olduğu için bu yönteme başvuran kadınlar yok değil.
İğneli epilasyoncular lazerliye göre bu yöntemin vücudumuzdaki tüy ve kıllarımızdan ölene dek kurtulma garantisi yarattığını anlatırlar. Bu ne yazık ki(!) doğrudur; çünkü her kıl kökünün iğne yoluyla yakılarak delik deşik edilmesi sonucunda oluşan oyuk yaralarla, iltihaplanma olasılığı yüksek kıl kökünüzün zaten yeniden yeşerme gibi bir şansı kalamaz. Lazerdeki gibi son model makine kullanma ya da uzmanlar tarafından uygulama yapılması gibi şeylerde iğneli epilasyonda beklenmez. Önemli olan saatlerce süren uygulama sırasında iğneci ablanın gösterdiği sabırdır.
Kadınlık hali mi? dediniz…
Kimi erkek sakalı, bıyığı ile övünürken, tüysüze erkek bile denmezken, kadının ise tüyünden, kılından utandığı, sıkıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Vücudumuzdaki tüy ve kıllar bizi o kadar rahatsız ediyor ki her acıya katlanıyor, her yolu sorgulamadan deniyoruz. Bir kadınlık halidir dediğimiz, kendi kendimizi dertlendirdiğimiz, üstüne paralar harcadığımız tüm bu yöntemler bir tek şey için; güzel olmak.
Çünkü bu sistemin çirkinleri sevilmiyor, beğenilmiyor. Çünkü bu sistemin çirkinleri güzellik kalıplarına sığmıyor, sığamıyor. Sistemin güzelliği gün geldiğinde acı çektiriyor, gün geldiğinde öldürüyor. Oysa güzellik ne tüyümüzde, ne de kılımızda. Güzellik nasıl gördüğümüzde, nasıl baktığımızdadır. Görmek istediğimiz gerçekten baktığımız kişi midir, yoksa sistemin güzel dediğine benzetmek istediği kişi mi?
Bu yazının sonunda gerçekten kılı kırk yarmak lazım bu yüzden bundan sonra elinize cımbız almayın, epilasyon merkezlerine gitmeyin, tüy ve kıllarınızla yaşamayı bilin demeyeceğiz, çünkü sistemin biz kadınlara dayattığı güzellik sadece vicdanımızı çirkinleştiriyor.
Çünkü içinde yaşadığımız bu sistemin güzelliği; Afrikalı kadınların aç kalmamak için saçlarını satmaları ve başka kadınların güzel olmak için o saçları satın alıp peruk olarak kullanmasıdır.
The post “Tüysüz ve Kılsız Güzellik” – Zeynep Kocaman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>