The post ” Yaşamlar Farklı Katiller Aynı ” – Umut Çakmak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Artvin’in Hopa ilçesinde sel sonucu gerçekleşen ve medyaya “doğal felaket’’ olarak yansıtılan katliam, 8 kişinin yaşamını yitirmesine neden oldu. Hopa’da yaşanan katliamın asıl nedeni, dere çevresindeki beton yapıların neden olduğu toprak kaymasını engellemek için yapılan ıslah projeleriydi. Evet, tüm bu talan projeleri HES’ler, madenler, barajlar… ve sonunda felaketlerin yaşanması oldukça “doğal’’. Çünkü devlet ve kapitalizm, kendini var edebilmek için yaşam alanlarımıza yapılar kurar. Tıpkı Hopa’da olduğu gibi; yaşanacak olumsuzlukları engellemek içinde projeler üreterek felaketi doğallaştırır.
1980’li yılların başlarında, 17 yaşındaki devrimci Erdal Eren bir eylem sonrası gözaltına alınır ve tutuklanır. Bir kaç ay sonra gerçekleşen 12 Eylül faşist darbesi ile yaşı büyütülerek idam edilir. Hopa’da yaşamını yitiren 8 kişiden biri de aynı isme sahip olan Erdal Eren Gedik’ti ve 17 yaşındaydı. Gedik’in ailesi, 12 Eylül faşizminde katledilen Erdal Eren’in anısını yaşatmak umuduyla koymuşlardı oğullarına bu adı. Devletin katliamcı geleneği ise adı gibi aynı yazgıyla başka bir yerde, başka koşullarda sel oldu aldı Erdal Ereni.
Geçtiğimiz günlerde Erdal Eren’lerin yaşına bile gelememiş, 7-10 yaşlarındaki çocuklar sokağa çıktıkları için Cizre’de katledildiler. Esenlerde 15 yaşındaki Fırat Elmas sokak ortasında, Mardin’de 16 yaşında Mazlum ehliyetsiz olduğu için polisten kaçarken, kullandığı otomobilin içinde silahlarla taranarak katledildi. Ağrı’da, ikisi de 15 yaşında fırın işçileri Orhan ve Emrah, devletin yaşadığımız coğrafyada ezilenlere hayat hakkı tanımayan politikaları sonucu yaşamlarını yitirdiler.
Karadeniz’den Kürdistan’a yaşadığımız toprakların farklı yerlerinde, farklı nedenlerle gibi görünse de, devletin ve kapitalizmin saldırıları sonucu gencecik kardeşlerimizin yaşamları yitiyor. Ve bizler adlarını mücadelemizde yaşattığımız Erdal Erenler için ve onların katillerinden hesap sormak için devlete ve kapitalizme karşı örgütlenmekten yaşamlarımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz. Sonumuz aynı olsa da…
Umut Çakmak
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Yaşamlar Farklı Katiller Aynı ” – Umut Çakmak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Nefret Cinayetleşiyorken… “- Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yaşadığımız topraklarda ‘kadın cinayetleri’ denilen bir olgu oluşturduk. Her gün beş kadından birinin erkekler tarafından öldürüldüğü bir coğrafyanın istatistiki verilerine dayanarak. Hal böyleyken, tepki de kaçınılmaz. Kadınların hunharca katledilmesi karşısında devletin de onun adaletinin de yaşanan tüm bu cinayetlere ortak olduğu gerçeği, ayan beyan ortada üstelik. Mahkeme kararları bunun en somut örneği. Defalarca yapılan haklı itirazlara rağmen yargıdan çıkan kararlar ‘önce kadınları vurun’ dercesine tarihin bir tekerrürü olarak karşımıza çıkıyor. Ne yazık ki erkek egemenliğin asırlık laneti üzerimizde kan, işkence ve acı oluyor.
Toplumsal kamuflajla diri diri gömüyoruz cenazelerimizi. İlk seferinde ölmedin belki yırttın, git tecavüzcünle evlen demek de öldürün demek değil mi? Gece sokak ortasında düşene bir tekme de sen attığında, ona duyduğun köklü nefret değil mi bu cinayetlerin sebebi? Peki ya katiller? İçeride, dışarıda, makamlarında… Ne fark eder, ağır cezalar alsalar dahi içlerindeki bu nefreti söküp atamadıktan sonra, ne işe yarar onlarca yıl bedenleri çürütmek? Zaten çürümüş, kokmuş insanlık. Ama yine de bir nebzecik huzur… Sadece bu yüzden gölge etmesinler, başka ihsan istemez, demeden de edemiyor dilimiz. Bu yüzden ey muktedirler! Önce vurduğunuz kadınların sevdiklerini de azcık avutun, kesin katillerin cezalarını. Ancak ve ancak hepimiz biliyoruz hiçbir ceza işe yaramaz. Nihayetinde içimizi dolduran doyumsuz nefreti söküp atamadıktan sonra… Nefret, zaten nefret ettikçe cinayetleşiyor.
Peki, kime, neden bu nefret?
Nefretin meşru dil haline geldiği yaşadığımız bu coğrafyada ırkı, rengi, etnik kökeni, uyruğu, dini, cinsiyeti veya cinsel yönelimi, fiziksel ya da zihinsel engeli sebebiyle birilerine zarar vermek çok meşru değil mi? Toplumsal ahlakın, milliyetin ve devletin bekasının neferi nefret dolu aklın tek bildiği yol olan bu nefreti herkeslere gösterebilmek için “hazır ol”dan, saldır moduna geçmesi çok meşru değil mi? Kendi gibi olmayana, her türlüsünden haddini bildirmek de çok çok meşru. Aşağılamak, görmezden ve duymazdan gelmek, hatta kesip doğramak, diri diri yakmak, yok etmek yani bir nevi kusursuzca temizlemek çok meşru değil mi? Okuyoruz, yazıyoruz, izliyoruz ve yaşıyoruz değil mi?
Bu toplumsal bir temizlik operasyonu aslında ve bu operasyonda, son yıllarda pik yapan “eşcinsel seviciliğine” rağmen, en çok da farklı cinsel yönelimlerin (lgbtti) toplumu kirlettiği tehlikelisiyle kışkırtılıyoruz. Nefret cinayetleri gerçeğini belki de en çok onlar yaşıyorlar. Devlet temiz toplum yaratmayı arzularken, seri katiller kollarını sıvamış, operasyon için bekliyorlar ve öldüresiye kan istiyorlar. Tabi ki doyumsuz bu nefretten suç doğacaktır. Misal, geçenlerde trans İdil’i “temizliyorlardı”. Neyse ki göğsüne boylu boyunca atılan 47 dikişle “ucuz yırttı” İdil. Misal 14 yaşındaki Burçin’i “temizlediler”. Aile meclisi Burçin’i “kimseye yar etmedi”, oklavayla döve döve döve katletti. Misal, gözaltında kadınları elle taciz eden işkenceci polisler görevlerinden alınarak kısa süreliğine temiz bir hayata sayfa açmış gibi, “atanıverdi”. Misal, misal, misal…
Ancak ve ancak biliyoruz hiçbir ceza işe yaramaz. Nihayetinde derdimiz, içimizi dolduran doyumsuz nefretle mücadele edebilmek. Bu nefreti kökünden söküp atabilmek…
The post ” Nefret Cinayetleşiyorken… “- Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>