Kaya gazı – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 17 Jul 2017 18:15:37 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 OHAL’in Yasası Şirketin Rantı – Özgür Erdoğan https://meydan1.org/2017/07/17/ohalin-yasasi-sirketin-ranti-ozgur-erdogan/ https://meydan1.org/2017/07/17/ohalin-yasasi-sirketin-ranti-ozgur-erdogan/#respond Mon, 17 Jul 2017 18:15:37 +0000 https://test.meydan.org/2017/07/17/ohalin-yasasi-sirketin-ranti-ozgur-erdogan/   Dünya Yanıyor! İngiliz meteorologlar hava durumu istatistiklerini tutmaya 1659’da başladılar. Dünya Meteoroloji Örgütü’nü kurup farklı coğrafyalardaki yıllık verileri toplayarak oluşturdukları resmi kayıtlarsa 1880’den sonra başladı. 2016 yılı, kayıt tutulmaya başladığından bu yana, dünyanın en sıcak yılıydı. Ortalama küresel su ve kara yüzey sıcaklıkları 14,8 dereceye yükseldi. Uzmanlar, 2017’nin ilk yarısının, 2016’dan da sıcak olduğunu […]

The post OHAL’in Yasası Şirketin Rantı – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

Dünya Yanıyor!

İngiliz meteorologlar hava durumu istatistiklerini tutmaya 1659’da başladılar. Dünya Meteoroloji Örgütü’nü kurup farklı coğrafyalardaki yıllık verileri toplayarak oluşturdukları resmi kayıtlarsa 1880’den sonra başladı.

2016 yılı, kayıt tutulmaya başladığından bu yana, dünyanın en sıcak yılıydı. Ortalama küresel su ve kara yüzey sıcaklıkları 14,8 dereceye yükseldi. Uzmanlar, 2017’nin ilk yarısının, 2016’dan da sıcak olduğunu söylüyor. Kısacası, yanıyoruz!

Sıcaklıktaki yükselişin her noktasında ekolojik yıkımı gerçekleştiren devlet-şirket iş birliğinin parmak izleri var. 1800’lerin sonunda yükselen sanayi, ısıyı atmosferin içine hapseden karbondioksit ve sera gazlarını katlayarak arttırdı. Öyle ki, 2011 yılındaki karbondioksit salınımı 1880’deki oranlardan 150 kat fazla, 2017’de 2011’den de fazla.

Küresel ısınma, ekolojik yıkım ve talan politikalarının sonuçlarından yalnızca bir tanesi. Yaşadığımız gezegeni yaşanmaz hale getirmeye çalışanların plan-projeleri gün be gün artıyor, bunların sonuçları da bizleri daha fazla yakar hale geliyor.

Peki ya Yaşadığımız Topraklar?

Yaşadığımız topraklarda da durum yukarıda anlatılandan farklı değil. Climate Central’ın hazırladığı rapora göre sera gazı emisyonları azaltılmazsa 2100 yılında İstanbul’da en yüksek ortalama yaz sıcaklığı 27.4’den 33.7 dereceye çıkacak; İstanbul, Kahire gibi olacak.

Yıllardır devletin çıkarı, şirketlerin rantı için getirilen uygulamalar ve onaylanan projelerle doğanın ve yaşamın talanı sürüyor. Bu talanın, 2016 Temmuzu’nda ilan edilen OHAL ile yasal bir zemine taşındığını ve daha da hoyratlaştığını söyleyebiliriz, çünkü faşizmin güçlendiği zamanlarda, kapitalizm kendine daha geniş alanlar açar.

Ekolojik Yıkım Meşrulaştırıldı

OHAL sürecinde sokağa çıkma yasağı ilan edilen ve operasyonların düzenlendiği Kürdistan coğrafyasında -aslında 2002’den bu yana planlanmakta olan- projeler hızlandırıldı. 2015’te hendek sürecindeki devlet operasyonları, OHAL çerçevesinde kapsamını genişletti. Artık bu bölgelerde “kuş uçurtmuyorlar!” Doğayı ve yaşamı katlediyor, kalekollar kuruyorlar. Örneğin Hevsel Bahçeleri için planlar önceden yapılmıştı, ancak OHAL ablukasında saldırı kolaylaştı, talan başladı.

Neredeyse bütün dereler, HES projeleri için şirketlere devredildi. Maden şirketleri, nükleer santraller, HES, RES, GES projeleri arttıkça artıyor. OHAL sonrası ÇED süreçlerine verilen jet onaylar dikkat çekiyor. İzmir Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü, bir gün içerisinde 9 ilçede toplam 9 proje için “Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Raporu gerekli değildir” kararı verdi örneğin.

Cerattepe’de ise Danıştay, yerel mahkemenin verdiği “Burada madencilik yapılabilir” kararını, gerekçe göstermeden onadı. 2009 yılında 2 ruhsatı “Burada madencilik yapılamaz” diyerek iptal eden Danıştay, 2015 yılında da ÇED’in iptalini “Burada madencilik yapılamaz. Yapılırsa Artvin yaşam alanı olmaktan çıkar, korunan alanlar tehlikeye girer” diyerek onaylamıştı. Ancak OHAL sürecinde yeniden maden izni çıkmış oldu, bölge yaşamı yok sayıldı.

Trakya’dan Amed’e Talanın Adı: Kaya Gazı

Yaklaşık 6 yıldır gerçekleştirilmesi planlanan ancak durdurulan kaya gazı projelerine yeniden start veriliyor. Amed’in Hazro ve Silvan ilçeleri arasında sondaj çalışmaları başladı bile. Kaya gazı projelerinin bulunduğu bölgelerdeki evlerde musluk sularının, su kaynaklarına karışan gaz ve kimyasallarla, çakmak çakınca alev alacak kadar tehlikeli hale geldiğini, daha önce de yazmıştık.

Tekirdağ Ziraat Mühendisleri Odası, Norveç ve Kanada merkezli iki şirketin Tekirdağ’da izin almadan sondaj çalışması ve kaya gazı ölçümü yaptığını açıklıyor. İzinsiz yapılan bu çalışma, yasal olarak şirketlere yönelik hiçbir problem yaratmıyor. Ancak Trakya’daki yaşama yaratacağı problem oldukça büyük. Fay hatlarıyla dolu bu coğrafyada kaya gazı çıkarmak, fay hatlarının kırılması ve büyük bir depremin tetiklenmesi anlamına geliyor. Kaya gazını çıkarmak için kullanılan 640 çeşit kimyasalın toprak ve havanın zehirlemesi, buradaki canlı yaşamının yok edilmesi de cabası…

Zeytinliklerin Çilesi Bitmiyor

OHAL sürecinde gündemleştirilen, zeytinliklere sanayi tesisi yapılmasının önünü açan yasa tasarısı, tepkiler üzerine Meclis’te geri çekildi. Ancak yazlık villa inşaatları zeytinlikleri tehdit etmeye devam ediyor. Özellikle Çanakkale-Edremit hattındaki sahil bölgelerinde yazlık sitelerin zeytinlik işgali giderek genişliyor. Yangın çıkarmak ise yine talancıların “olmazsa olmazı”. Zeytinlik yasasının geri çekilmesinin ardından -ne hikmetse- İzmir’in ranta açılacak bölgelerindeki zeytinlikler tutuşuveriyor.

OHAL Yaşam Savunucularına Saldırıyor

KHK’larla çok sayıda ekoloji derneği kapatıldı. Birçok yaşam savunucusu gözaltına alındı, tutuklandı. Her basın açıklamasına, eyleme polis saldırısı gerçekleşti. Antalya’da taş ocağına karşı mücadele veren Aysin ve Ali Ulvi Büyüknohutçu çifti, taş ocağı şirketinin 50 bin lira karşılığında kiraladığı katil tarafından evlerinde katledildi.

Saldırılar, sadece insanlarla sınırlı kalmıyor elbette. 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’nda değişiklik yapılması için Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nca hazırlanan, özellikle sokak hayvanları için sürgün ve ölüm içeren yasa tasarısı da gündemde. Şu anda bile yasal engel olmasına rağmen, birbirlerine gizlice kedi ve köpek atan belediyeler, tasarının verdiği imkan ile ilçe dışına ve başka şehirlere hayvanları atmayı daha da hızlandıracaklar. Sokak hayvanı sayıları kontrol edilemez biçimde artacak, bu gerekçeyle hayvanlar zehirlenecek, vurulacak, katledilecek.

Bütün bunlar olurken, OHAL patronlara, iktidarlara yarıyor. KHK’larla acele kamulaştırma kararları gerekçelerine, Hidroelektrik Santrali (HES) ve diğer enerji projelerine ek olarak köprü ve yol yapımları da ekleniyor. Bu projeler Yap-İşlet-Devret yöntemiyle hem devletin hem de patronların karına kar katıyor.

Çılgın Projeler Artık “Dokunulmaz!”

OHAL boyunca “mega” projelere dokunulmazlık getirildi. Adına “mega” diyerek pazarladıkları, doğanın ve yaşamın katili olan projeler… OHAL sürecinde çıkarılan başka bir KHK ile, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na ek olarak Bakanlar kurulu kentsel dönüşümde söz sahibi oldu ve doğrudan “riskli alan” ilan etme yetkisi kazandı. Böylece Bakanlar kurulu da tanıdıklara, eşe dosta arazileri daha kolay peşkeş çekebilecek. Tarlabaşı360 gibi projeler daha da prim yapacak. 3. Boğaz Köprüsü, Marmaray, Avrasya Karayolu Tüneli, Osmangazi Köprüsü yetmezmiş gibi 3. Havalimanı, İstanbul Finans Merkezi, Galataport ve Haliç Yat Limanı projeleri de sürüyor.

Çıkarılan KHK’larla birçok kuruluş Varlık Fonu’na devredilmişti. Varlık Fonu’nda biriktirilen dev mali değer, mega projeler ve Cumhurbaşkanının onayladığı yeni özel sektör yatırımlarına aktarılacak. Bu yatırımlarla beslenecek olan projeler, sadece proje arazisini değil, etrafındaki bölgeyi de rantçıların hedef tahtasına yerleştirecek.

Bu projelerin tamamlanması demek, İstanbul’un yağmur ve oksijen kaynağı olan ormanların parçalanması, o ormanlardaki canlı-cansız tüm doğal varlıkların ortadan kaldırılması demek. Suyun kirletilmesi, Terkos ve Sazlıdere Baraj Gölleri’nin kaynaklarının hızlıca kurutulması, sebep olanların bize utanmadan “Kuraklıktan ötürü suyu idareli kullanın!” diyecekleri açıklamalar demek.

Çanakkale Bile Geçilecek!

Mega projelerden biri de Binali Yıldırım’ın “ayak açıklığı en uzun köprü” olmasıyla övündüğü ancak 50 bin dekar tarım arazisini yok edecek olan 1915 Çanakkale Köprüsü. Köprüyle beraber Marmara’nın etrafının kelepçe gibi otoyollarla çevrilecek ve otoyol inşaatları Kaz Dağları’na büyük zarar verecek. 10 bin futbol sahası büyüklüğünde bir alan kamulaştırılacak. Otoyollar için 7 şantiye, 19 yeni taş ocağı kurulacak. İnşaattan çıkacak olan 100 milyon metreküplük hafriyat, acaba hangi ormana atılacak, hangi denize dökülecek?

Doğu Karadeniz’de ise, 8 ilin yaylalarını birbirine bağlayacağı ileri sürülerek, plansız ve projesiz olarak, kısmi ihalelerle yapımına başlanan ve 2 bin 600 kilometre uzunluğunda olması planlanan Yeşil Yol mega projesinin çalışmaları; aldığı onca tepkiye, yapılan onca eyleme rağmen, yeniden başlatıldı.

Yukarıda sayılanlarla sınırlı kalmayan projeler, yasalar; OHAL süreci boyunca yükselerek süreceğe benziyor. Bu süreci durdurmazsak, 1000 kelimede özetlenen ekolojik yıkımın bilançosu, kelimelere sığmayacak boyutlara ulaşacak ve telafisi olmayacak!

Özgür Erdoğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.

The post OHAL’in Yasası Şirketin Rantı – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/07/17/ohalin-yasasi-sirketin-ranti-ozgur-erdogan/feed/ 0
Yangının Anlattıkları – Özgür Erdoğan https://meydan1.org/2015/09/14/yanginin-anlattiklari-ozgur-erdogan/ https://meydan1.org/2015/09/14/yanginin-anlattiklari-ozgur-erdogan/#respond Mon, 14 Sep 2015 17:39:09 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/14/yanginin-anlattiklari-ozgur-erdogan/ Özellikle son iki ay içerisinde, Kürdistan coğrafyasında ardı ardına yangınlar patlak veriyor. Yangınların bilhassa Kürt Özgürlük Hareketi’nin ağırlıklı olarak faaliyet yürüttüğü Amed, Dersim ve Şirnex’te yoğunlaşması ise, akıllara 90’lı yılları getiriyor. Her ne kadar “yakıp yıkma”, dünya üzerindeki devletlerin “imha” politikalarından biri olsa da, bu yıllarda T.C devleti belirgin bir strateji olarak, köy boşaltmalarla bu […]

The post Yangının Anlattıkları – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

yangın

Özellikle son iki ay içerisinde, Kürdistan coğrafyasında ardı ardına yangınlar patlak veriyor. Yangınların bilhassa Kürt Özgürlük Hareketi’nin ağırlıklı olarak faaliyet yürüttüğü Amed, Dersim ve Şirnex’te yoğunlaşması ise, akıllara 90’lı yılları getiriyor. Her ne kadar “yakıp yıkma”, dünya üzerindeki devletlerin “imha” politikalarından biri olsa da, bu yıllarda T.C devleti belirgin bir strateji olarak, köy boşaltmalarla bu yönteme sık sık başvurmuş, bu coğrafyada yaşamını sürdüren tüm canlı hayatını hedefleyen birçok kundaklamaya imza atmıştır.

Tarihin Not Düştükleri

Yukarıda da belirttiğimiz üzere, devletlerin “imha” ve “koşulsuz itaat” için ormanları ve köyleri yakması bir strateji olarak görülür. T.C devleti, kurulduğu ilk günden bu yana bu savaş taktiğini özellikle Kürtler üzerinde defalarca kullanmıştır. T.C tarihinde, böylesi bir “politik orman yangını vakası” ilk olarak 1925’de Şeyh Sait İsyanı sırasında yaşanmıştır. Aynı yıl onaylanan Şark Islahat Planı çerçevesinde isyanı bastırmaya çalışan devlet, birçok saldırı gerçekleştirmiş, bununla kalmayıp ormanlık alanlara ve dağ köylerine sığınan isyancıları “temizlemek” için ormanları ve köyleri ateşe vermiştir. Birçok mağara tahrip edilmiş, tarlalar kullanılamaz hale getirilmiş ve evcil hayvanlara ya askerin “et” ihtiyacını karşılamak için el konulmuş ya da keyfi olarak öldürülmüştür. Tabii ki “yangın”, isyanın bastırılması ve isyancıların katledilmesi ile durmamıştır. 20’li yıllardan 30’lu yılların sonuna kadar devam etmiştir bu katliamlar. 1938 yılına gelindiğinde, tüm Kürdistan’ı saran ateş, Dersim Katliamı’nın kolaylaştırıcılarından biri haline gelmiştir. Katliam sırasında birçok orman bombalanarak ya da doğrudan ateşe verilerek yakılmış, yine birçok mağara ateş çemberine alınarak buraya gizlenen isyancılar, dışarıya çıkmaya zorlanmıştır. Yine tarlalar yakılmış, hayvanlara el konulmuş ya da öldürülmüştür. Bu süreçte kaç ağaç yandı, kaç köy boşaltıldı, kaç dönüm toprak küle döndü bilmiyoruz ama 17 günlük süre içerisinde 7594 kişinin ölü ya da diri ele geçirildiğini düşünürsek, yaşamın bütünü için ne denli dehşet verici bir katliamla karşı karşıya kaldığımızı anlayabiliriz.

Benzeri yangınlar, irili ufaklı da olsa 80’li yıllara kadar devam etti. 1987 yılında çıkarılan ve Şark Islahat Planı’nın bir çeşit devamı olan Olağanüstü Hal (OHAL) yasası ile beraber yangınlar, daha sistematik ve daha kıyıcı olarak devam etmiştir. Köy boşaltmalar, orman yangınları, bombalamalar; dönemin karanlık atmosferinde yaşanan infazlara, askeri operasyonlara, işkencelere eşlik etmiştir. Devlet 94 – 99 yılları arasında 1102 bombalama ve kundaklama vakasının altına imza atmış, 1 ayda 33 ormanı yakmış ve toplamda 20 yıl boyunca 9.000 hektarlık ormanı “yaşamdan” temizlemiştir. Üstelik bu gelenek 2000’li yıllarda da devam etmiş, bu süre zarfında ise son iki üç ay içerisinde yaşanan orman yangınları ile adeta zirve noktasına ulaşmıştır.

Bu yazı yazılmaya devam edilirken, halen devam etmekte olan ve her gün bir yenisi patlak veren bu yangınlarla devlet ya da geniş ölçekte düşünürsek devletler ve iktidarlar neyi hedefliyorlar?

Meskeni Dağlar ve Ormanlar Olanlar

Öncelikle, ormanların ve dağların, gerillalar için bir sığınak olması, devleti bu bölgeleri sığınak olmaktan çıkartacak hamlelere yöneltiyor. Kaldı ki, ormanlar ve sarp kayalıklarla çevrilmiş dağlar her zaman için efendilerle, yasayla ve devletle derdi olanlar için bir sığınak olagelmiştir. Eşkıyalara, isyancılara ve ötekilere mesken olan bu yerler, efendiler ve iktidarlar için her zaman “tekinsiz” birer alan, kendi otoritesinin ulaşmadığı, halen içerisinde yaşamın kurallarının geçerli olduğu yerler olarak, “tedirgin edici” olarak anılıyor. Bu yüzden her zaman, içerisine büyük tesisler yapılıp sterilize edilmedikçe ya da kalekollarla çevrelenip güvenlikli hale getirilmedikçe içindeki tüm canlılarla beraber yakılıp yıkılması talan edilmesi vacip olarak görülüyor.

Bir Tahakküm ve Kar Aracı Olarak Grileştirme

Bir diğer neden ise, yakılıp yıkılan, düzleştirilen, griye boyanan her şeyin, daha net izlenebiliyor olması sayesinde daha rahat kontrol edilebilmesi. Üstelik ileride burada kurulmak istenen sanayi tesisleri için alan açılmış oluyor. Artık madenler daha rahat kurulabiliyor, HES’ler, güvenlik barajları ya da kaya gazı arama çalışmaları daha rahat yapılabiliyor. Yani yaşamdan temizlenmiş coğrafyalar, devlet denetiminin kat-i suretle uygulandığı alanlara dönüşüyorken yine aynı devlet tarafından, bu alanlar kapitalistlere altın bir tepsi içinde servis ediliyor!

Devlet Uyumu, Uyum Devleti Öldürür

Daha da ötesi, bir toprak parçasında yaşamın, “sağlıklı bir yaşamın” oluşabilmesinin olmazsa olmazını, yani uyumu, Ekolojik Uyumu bozuyor. Ekolojik Uyum sadece ağaçlarla ya da nesli tükenen hayvanlarla ilgilenmez, rengi yeşile çalsa da, aslında tüm renklerin uyumuyla süregelen bir yaşamdan bahseder. Bu uyumun kendisi, bir bölgede yaşayan insanlar, hayvanlar, bitkiler ve onlar arasındaki ilişkinin bütünüyle ilgilidir. Üstelik bu ilişkinin bütünündeki bir parçada yaşanan uyumsuzluk, bütünün uyumsuzluğuna neden olur. Dolayısıyla, Kürdistan’daki orman yangınları da “yazık ağaçlar yanıyor!” gibi bir safdillik ile değerlendirilemez. Kaldı ki, devlet sırf ağaç yakmak için orman yakmaz. Devlet de bu kadar etraflıca düşünür ve bozup yıkmak, dönüştürmek istediği bir “yer” ya da bir “toplum” için, sadece o yeri ya da toplumu hedef almaz. İnsanlarını katlettiği bir coğrafyanın ormanlarını, katırlarını, derelerini es geçmez.

Nihayetinde, bu yangınlardan çıkan şey sadece duman değil, aynı zamanda yığınla katliam, bol bol göç ve yok edilmek istenen bir halk, yani yaşamın ta kendisi oluyor!

Özgür Erdoğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayınlanmıştır.

The post Yangının Anlattıkları – Özgür Erdoğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/14/yanginin-anlattiklari-ozgur-erdogan/feed/ 0
“Enerjide Dengeleri Sarsmak Kaya Gazı “- Emre Bayyiğit https://meydan1.org/2015/04/22/enerjide-dengeleri-sarsmak-kaya-gazi-emre-bayyigit/ https://meydan1.org/2015/04/22/enerjide-dengeleri-sarsmak-kaya-gazi-emre-bayyigit/#respond Wed, 22 Apr 2015 16:17:43 +0000 https://test.meydan.org/2015/04/22/enerjide-dengeleri-sarsmak-kaya-gazi-emre-bayyigit/ Kapitalizmin tükenmeye yüz tutan fosil yakıtlara bir alternatif olarak sunduğu kaya gazının ilk kuyuları, bu topraklarda yaklaşık 3 yıl önce, Royal Dutch Shell, TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı) ortaklığıyla, Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’ne bağlı Sarıbuğday ve Bağdere köylerinde açıldı. Bu bölgede, kaya gazının çıkarılması çalışmaları 3 yıldır sürüyordu. Bölge halkı, yıllardır devletin imha, inkar ve baskı […]

The post “Enerjide Dengeleri Sarsmak Kaya Gazı “- Emre Bayyiğit appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Enerjide Dengeleri Sarasmak KAYA GAZI

Kapitalizmin tükenmeye yüz tutan fosil yakıtlara bir alternatif olarak sunduğu kaya gazının ilk kuyuları, bu topraklarda yaklaşık 3 yıl önce, Royal Dutch Shell, TPAO (Türkiye Petrol Anonim Ortaklığı) ortaklığıyla, Diyarbakır’ın Silvan İlçesi’ne bağlı Sarıbuğday ve Bağdere köylerinde açıldı. Bu bölgede, kaya gazının çıkarılması çalışmaları 3 yıldır sürüyordu. Bölge halkı, yıllardır devletin imha, inkar ve baskı politikaları ile yaşamlarını sürdürmeye çalışırken; yapılan ekolojik yıkımlar, HES’ler ve güvenlik barajları ile tüm su varlıkları büyük bir tehlikeye girmiş durumda. Kürdistan, Trakya, Karadeniz, Tuz Gölü civarı ve Toroslar’da mevcut yakıt tüketim miktarını 40 yıl karşılayacak kaya gazı rezervinin var olduğu söyleniyor.

Kısaca Kaya Gazı

Kaya gazı çıkarmak için “hidrolik kırılma” adı verilen bir yöntem kullanılıyor. Bu yöntem, sondaj kuyularıyla yerin ortalama 2400-3600 metre altına açılan kuyulardan, kayanın içine patlamalara yol açan 600’e yakın kimyasal madde karışımının yollanmasıyla uygulanıyor. Bu patlamalar kaya kütlesinde çatlamalara yol açıyor ve serbest kalan gaz, çatlaklardan yeryüzüne çıkıyor. Böylece kuyularda toplanan gazla birlikte, onu elde etmek için kullanılan kimyasallar da yeryüzüne çıkmış oluyor. Ayrıca; %3 ila %7 arasında kaya gazının, çıkartılırken havaya salındığı da ortaya çıkıyor.

ABD ve Kaya Gazı

ABD’de 1972 yılından beri fosil yakıt kaynaklarında büyük sorunlar olduğundan bahsediliyor. Su kaynaklarının korunması için petrol şirketlerine çeşitli ‘yükümlülükler’ getiren 1972 tarihli “Temiz Su Yasası”nda 2005 yılında yapılan düzenlemeyle, yalnızca Hidrolik Patlama yöntemiyle doğalgaz çıkaran şirketler bu yasadan muaf bırakıldı. Bu düzenlemeyle beraber ABD, 2009’a kadar doğalgaz üretimini ikiye katladı. Aynı oranda su havzalarındaki zehirlerini de!

Kaya gazı ilk olarak, ‘doğalgaz okyanusu’ olarak adlandırılan Kuzey Amerika’nın Texas eyaletinde, 1981 yılında çıkarılmaya başlanmış. Patlamayla açığa çıkan kimyasallar, yeraltı suları ve akarsulara karışıp bölgedeki bütün yaşamı yok ediyor. Halkın içme suyu olarak kullandığı su kaynakları zehirleniyor ve şebeke suyu alev almaya başlıyor. Bölgedeki bütün hayvanlar bu yolla katlediliyor. Sondaj kuyularının yanına kazılan dev çukurlarda biriktirilen sondaj atık maddeleri, havayı solunamaz hale getiriyor. Kaya gazı çalışmalarında Halliburton, Williams, Cabot Oil and Gas gibi şirketler başı çekiyor. Burada biraz daha dikkat çekmek gereken şirket, Halliburton! Büyük petrol firmalarının inşaat, güvenlik, lojistik, yangın söndürme işlerini yapmakta olan katil şirket, Amerikan ordusunun yiyecek, içecek, temizlik gibi tüm malzemelerinin özelleştirilmesi kararı alındığında ihaleyi kazanan oluyor. Amerikan ordusuna limanlar, üsler ve yollar inşa etmekte de, yine bu şirket tüm görevi üstleniyor, üstlendiriliyor!*

ABD tarihinde Başkan’ın en genç Yazı İşleri Müdürü, Panama Müdahalesi ve 1. Körfez Savaşı sırasında Savunma Bakanı, 2001-2009 tarihleri arasında da 46. Başkan Yardımcısı olan Dick Cheney; yüzünü özel sektöre döndüğü 1995-2000 yılları arasında katil şirket Halliburton firmasının Genel Müdürlüğü’nü yapıyor! Böylece meselenin sadece ‘enerji’ olmadığı açığa çıkıyor.

Su Savaşları ve Kaya Gazı

Gaz şirketleri ile çiftçilerin yeryüzünde verdiği su savaşları gün geçtikçe sertleşmekteyken, kaya gazı aramalarının hız kazanmasıyla beraber bu savaşın daha da sertleşeceği aşikar. Kapitalist şirketler kaynakları tükettikçe, biz tükeniyoruz. Shell, ExxonMobil, Halliburton ve diğer küresel kapitalist şirketlerin tüm yeraltı varlıklarını tüketmek üzere harekete geçmelerinin nedeni, artık sadece piyasa rekabeti ve bu piyasadan kazanılacak olan milyar dolarlar değil, devasa boyutlara ulaşan projelerle elde edilecek olan ranttır. Sondaj maliyetlerinin yüksek olmasından ötürü tam hayallerindeki verimi alamamalarından yakınan şirketler, teknoloji çalışmalarını geliştirdikçe son sürat sömürmeyi sürdürecekler.

 *https://www.globalpolicy.org/component/content/article/168/34798.html

Emre Bayyiğit

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.

The post “Enerjide Dengeleri Sarsmak Kaya Gazı “- Emre Bayyiğit appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/04/22/enerjide-dengeleri-sarsmak-kaya-gazi-emre-bayyigit/feed/ 0
Doğrudan Demokrasi Festivali https://meydan1.org/2013/10/20/dogrudan-demokrasi-festivali/ https://meydan1.org/2013/10/20/dogrudan-demokrasi-festivali/#respond Sun, 20 Oct 2013 13:12:40 +0000 https://test.meydan.org/2013/10/20/dogrudan-demokrasi-festivali/  Selanik’te birçok anarşist ve anti otoriter örgütlenmenin yer aldığı Doğrudan Demokrasi Festivali’ne katılan Devrimci Anarşist Faaliyet, “Mücadeleye Devam” başlıklı oturumda Taksim Gezi İsyanı, doğrudan demokrasi yöntemleri ve uygulamaları, kolektif ve kooperatiflerle yaşamın yeniden yapılandırılmasına ilişkin deneyimlerini paylaştı.   Yunanistan’da anarşist ve anti otoriter örgütlenmelerin, özyönetimle işleyen üretim alanlarının, kooperatiflerin deneyimlerini paylaşmak üzere bir araya geldikleri […]

The post Doğrudan Demokrasi Festivali appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 Selanik’te birçok anarşist ve anti otoriter örgütlenmenin yer aldığı Doğrudan Demokrasi Festivali’ne katılan Devrimci Anarşist Faaliyet, “Mücadeleye Devam” başlıklı oturumda Taksim Gezi İsyanı, doğrudan demokrasi yöntemleri ve uygulamaları, kolektif ve kooperatiflerle yaşamın yeniden yapılandırılmasına ilişkin deneyimlerini paylaştı.

 

Yunanistan’da anarşist ve anti otoriter örgütlenmelerin, özyönetimle işleyen üretim alanlarının, kooperatiflerin deneyimlerini paylaşmak üzere bir araya geldikleri Doğrudan Demokrasi festivali 4-5-6 Eylül tarihlerinde gerçekleştirildi. Konuşmaların, forumların, atölye çalışmalarının konserlerin oluşturduğu festival, Selanik kentinde yapıldı.

Festivalin ilk günü olan 4 Eylül’de “Ortak Kullanım Mücadelelerinin Birleşmesinin Gerekliliği” başlığıyla gerçekleştirilen forumda, halkın ortak ihtiyaçları doğrultusunda öz örgütlenmeyle gerçekleştirilecek üretimlerin karşılıklı dayanışma ve işbirliği ağlarıyla birbirini desteklemesi üzerine fikirler paylaşıldı. Selanik’te suyun ticarileştirilmesine karşı mücadele veren “136 Hareketi”, üreticiden tüketiciye aracısız ürün sağlama amacıyla bir araya gelen 16 kolektifin ortaklaştığı “Aracısız Ürün Satış Ağı”, doğrudan demokratik karar alma süreciyle sekiz aydır patronsuz üretimlerini sürdüren VIO.ME. işçileri, hükümetin kapatma kararından sonra işgal edilerek özyönetimle çalışmasını sürdüren Yunanistan Devlet Televizyonu ERT işçileri yaptıkları konuşmalarda kendi deneyimlerini aktardı.

5 Eylül günü, festivalin ikinci günü, konuşmaların ana başlığı ise “Mücadeleye Devam”dı. Konuşmacılar, mücadele deneyimlerini aktarırlarken, mücadelelerin dayanışma ilişkisi ile ortaklaştırılarak büyütülmesinin yolları üzerine önerilerini sundular. Türkiye’de mücadele yürüten Devrimci Anarşist Faaliyet adına Alp Temiz, Bulgaristan’daki Adelante Sosyal Merkezi’nden Yavor Kiselintsef, anti militarist Ilham Nisvan ve akademisyen Kostas Lampos konuşma yaptı.

Devrimci Anarşist Faaliyet’in İngilizce yaptığı konuşma aynı zamanda Yunancaya tercüme edildi. Önceki ay Meydan Gazetesi’nde yer alan “Barikatların Ardındaki Direniş Alanından, Mahallelerdeki Forumlara: Doğrudan Demokrasi” başlıklı yazının İngilizce çevirisi, festival boyunca açık kalan DAF standında yoğun ilgi gördü.

Meydan Gazetesi- Doğrudan Demokrasi Festivali

DAF’ın İngilizce yaptığı konuşmanın Türkçe çevirisi ise şöyleydi:

 

Tüm İstanbul’da ve Anadolu’nun pek çok yerinde kentsel dönüşüm projeleri; gecekondu yıkımlarıyla, AVM ve rezidans inşaatlarıyla, soylulaştırmaya çalıştığı meydanlarda basın açıklamalarını dahi yasaklamasıyla hız kazanmıştı. Dönüşüm yalnızca kentlerde değildi. Kırsal dönüşüm de son yıllarda başta Hidroelektrik, Termik ve Nükleer Santral projeleriyle, madenlerle, kaya gazı aramalarıyla, kapitalist tarım politikalarıyla vadilerde, köylerde yaşamı yok etmeye başlamıştı bile. Kırdan kente taşınan yalnızca göçe zorlanan insanlar olmadı, aynı zamanda kırsal dönüşüme karşı başlayan isyanlar kentteki mücadelelere de ruhunu aktardı.

Taksim Gezi isyanında ne bir kahraman vardı ne de bir halk önderi. Kırsallardaki pek çok mücadelede olduğu gibi iktidarsız alanlarda özdenetimleriyle, öz disiplinleriyle ve gönüllülükleriyle bir araya gelen bireyler devlete ve kapitalizme karşı verdikleri mücadelede otoriteden rekabetten ve bencillikten uzak, bir ilişki biçimi deneyimlediler. Yine kırsallardaki pek çok mücadelede olduğu gibi Gezi Parkı’nda da deneyimlenen paylaşma ve dayanışma ilişkileri; siyasi duyarlılığı olmayan pek çok bireyi etkilemeye, dönüştürmeye yetti.

Gezi Parkı’ndaki direnişin 2013 yılındaki toplumsal mücadelelerindeki başlıca tetikleyicilerinden biri bu yılki Hrant Dink anması oldu. Hrant Dink; 19 Ocak 2007’de Taksim yakınlarında çalıştığı Agos Gazetesi binası önünde Faşistler tarafından katledilen Ermeni gazeteci. Katledildiğinden bu yana her yıl 19 Ocak günü Taksim Meydanı’ndan Agos Gazetesi önüne yürüyüş düzenleniyordu. Bu yıl, Taksim Meydanı’nda başlatılan kentsel dönüşüm projelerini gerekçe göstererek bu yürüyüşe katılan bizim dışımızdaki hemen hemen tüm muhalif gruplar yürüyüşün başlangıç noktasını Taksim Meydanı dışında başka bir noktaya taşıdılar. Ama biz 6 yıl önce Hrant’ı teferruat olarak gören anlayışın bugün yaşam alanlarımızı soylulaştırdığını biliyorduk ve buna rağmen ısrarla Taksim Meydanı’nı kullanmaya devam etmeliydik. Bu anmada Taksim’den vazgeçersek yıllardır mücadele ettiğimiz, 1886’da Haymarket’te katledilen yoldaşlarımızı andığımız Taksim 1 Mayıs’ından da vazgeçmemiz beklenecekti.

Nitekim 1 Mayıs sabahı Taksim Meydanı’na çıkan yollar polis tarafından kuşatıldı. Devrimcilerin Taksim Meydanına girmesi yasaklandı. Devlet 1 Mayıs için başka meydanları önerdi. Başbakan Erdoğan’ın özel teşekkürlerini kazanan bir partinin yaptığı 1 Mayıs “kutlaması” haricinde Anarşistler, Kürtler ve Devrimci Sosyalistler, kentsel dönüşüm bahanelerine karşın Taksim ısrarını sürdürdüler. 1 Mayıs günü gerçekleşen polis saldırılarında çok sayıda eylemci polis tarafından yaralandı.

Polis saldırıları ve devlet terörü yalnızca büyük yürüyüşleriyle sınırlı kalmadı. Basın açıklaması yapmak için toplanan 10 kişilik gruplara bile TOMA’larla ve gaz bombalarıyla saldırdılar. Taksim’de ve İstiklal Caddesi’nde polis şiddeti bir rutin haline gelmişti.

Mayıs ayı sonlarında Gezi Parkı içindeki ağaçların, proje kapsamında kesilmeye başlanması bardağı taşıran son damla oldu. Gezi Parkındaki cılız direnişin tüm Anadolu’da yankı bulması uzun sürmedi. Çatışmalar her şehirde meydanlarda, parklarda ve varoşlarda hızla yükseldi. Haziran boyunca 5 kişi devlet terörü ile katledildi.

Pek çoğunuzun burada öğrenmek istediği, Gezi Parkı’nda ve mahalle forumlarında karar alma sürecinin nasıl işlediği. Taksim Meydanı ve Gezi Parkında kaldığımız süre boyunca gerçekleşen ilişki biçimi 15 Haziran’daki büyük polis saldırısı sonrasında mahallelerde güçlenen forumlarda doğrudan demokrasi tartışmalarını belirginleştirdi. “Barikatların Ardındaki Direniş Alanından, Mahallelerdeki Forumlara: Doğrudan Demokrasi” başlığıyla Meydan Gazetesi’nde yer alan değerlendirme gerçekleşen deneyim hakkında yerinde tespitlerde bulunuyor. Bu metnin İngilizce çevirisinin dökümünü hazırladık, bu konuyla ilgili tartışmaları konuşmalar sonrasında sürdürebiliriz.

Mevcut deneyimlerle birlikte antikapitalist, anti otoriter ve anti hiyerarşik yaşam tahayyüllerini yaşamlarımıza indirgeyebilmenin pek çok yolunu bulduk. Bugün bu yolları ve yöntemleri tartışmak adına buradayız.

Yaşamın yeniden yapılandırılması, ilk kez bizim ortaya çıkardığımız bir kavram değil. 1917’de Ukrayna’da, 1936’da İspanya’da deneyimlenen, bugünse halen Güney Amerika’da, Chiapas’ta gerçekleşen bir durum. Bu kavram bizim için de yeni değil. TC devleti ile Kürt halkı arasında gerçekleşen savaşın sıcak zamanlarında, Kürdistan’ın büyük kentlerinden Amed’de, Mezopotamya Sosyal Forumu’nda da biz Yaşamın Yeniden Yapılandırılması’ndan söz etmiştik. Weranşar’da, Gever’de pek çok değerli deneyim gerçekleşti. Bugün Rojava’da da bu deneyimlere benzer deneyimler kısmen de olsa yaşanıyor.”

Meydan Gazetesi- Doğrudan Demokrasi Festivali1

Festivalin son günü 6 Eylül’deki konuşmaların ana teması ise “Olağanüstü Hal’den Mücadele Meclislerine” idi. Konuşmalara hızlı tren projesine karşı mücadele eden örgütlenmeler; NO TAV İtalya ve NO TAV Fransa, Halkidiki’deki maden projesine karşı mücadele veren S.O.S. Xalkidiki, anti otoriter ve antikapitalist yayın kolektifi BABYLONIA dergisi katıldı.

Aynı gün farklı bölgelerde mücadele veren örgütlenmeler arasında ortak çalışma ve hareket ağı toplantısı da yapıldı. Bu toplantıya Devrimci Anarşist Faaliyet ve Yunanistan’dan Anti otoriter Hareket’in yanı sıra Bulgaristan, Almanya, İtalya, İngiltere’den örgütlenmeler de katılım sağladı. Anti otoriter, anti hiyerarşik ve antikapitalist; doğrudan demokratik karar alma süreçleriyle işleyen örgütlenmelerle oluşturulacak yaşamın yeniden yapılandırılması, tartışmaların asıl odağını oluşturdu.

3 gün süren festival boyunca örgütlenmelerin, kolektiflerin, kooperatiflerin kurdukları stantlarında bilgi paylaşımları devam etti. Atölye çalışmalarında yer alan katılımcılar arasında, sistemin her türlü eğitiminden uzak bir şekilde, yaşamın bilgisi paylaşıldı. Festival günleri boyunca her akşam anti otoriter, devrimci ve muhalif müzik gruplarının konserleri yapıldı.

Festivalin katılımcıları 7 Ağustos günü düzenlenen mitingde bir araya gelerek, başbakanın Yunanistan’ın büyük patronlarıyla yapacağı toplantıyı protesto etmek için toplantı alanına doğru yürüyüşe geçti. Polisin yapılan yürüyüşe saldırması sonucunda, otuz kişi gözaltına alındı.

 

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 13. sayısında yayımlanmıştır.

The post Doğrudan Demokrasi Festivali appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/10/20/dogrudan-demokrasi-festivali/feed/ 0
Kaya Gazına Karşı Direniş https://meydan1.org/2013/08/27/kaya-gazina-karsi-direnis/ https://meydan1.org/2013/08/27/kaya-gazina-karsi-direnis/#respond Tue, 27 Aug 2013 14:46:21 +0000 https://test.meydan.org/2013/08/27/kaya-gazina-karsi-direnis/ Gazetemizin 3. ve 6. sayılarına da konu olan kaya gazı aramaları tüm tehlikelerine rağmen yaşadığımız coğrafyanın birçok bölgesinde uygulanmaya başladı. Peki, Nedir Bu Kaya gazı? Kaya gazı basında, yeni bulunmuş bir fosil yakıt ve “temiz enerji kaynağı” olarak anlatılıyor. Kaya gazı olarak tabir edilen gaz ve petrol, normal sondaj yoluyla çıkarılamayacak kadar derinlikteki (genelde yerin […]

The post Kaya Gazına Karşı Direniş appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Gazetemizin 3. ve 6. sayılarına da konu olan kaya gazı aramaları tüm tehlikelerine rağmen yaşadığımız coğrafyanın birçok bölgesinde uygulanmaya başladı.

Peki, Nedir Bu Kaya gazı?

Kaya gazı basında, yeni bulunmuş bir fosil yakıt ve “temiz enerji kaynağı” olarak anlatılıyor. Kaya gazı olarak tabir edilen gaz ve petrol, normal sondaj yoluyla çıkarılamayacak kadar derinlikteki (genelde yerin 3000 metre altında) kaya kütlesinde bulunuyor. Kaya gazı çıkarmak için “hidrolik kırılma” adı verilen bir yöntem kullanılıyor. Bu yöntem, sondaj kuyularıyla yerin altına açılan kuyulardan, kayanın içine patlamalara yol açan kimyasalların yollanmasıyla uygulanıyor. Bu patlamalar kaya kütlesinde çatlamalara yol açıyor ve serbest kalan gaz, çatlaklardan yeryüzüne çıkıyor. Bu yöntemle kuyularda toplanan gazla birlikte onu elde etmekle kullanılan kimyasallar da yeryüzüne çıkmış oluyor.

Yöntem ilk olarak, 1981’de ABD’nin Texas eyaletinde uygulanmaya başlanmış. ABD’de kaya gazı çıkarılan bölgelerde yaşayan halkın ve doğanın karşı karşıya kaldığı tahribat kaya gazının ne olduğunu açıklamaya yeter. Patlamayla açığa çıkan kimyasallar, yeraltı suları ve akarsulara karışıp bölgedeki bütün yaşamı yok ediyor; önce halkın içme suyu olarak kullandığı su kaynakları zehirleniyor ve şebeke suyu alev almaya başlıyor. Bölgedeki bütün hayvanlar telef oluyor. Sondaj kuyularının yanına kazılan dev çukurlarda biriktirilen sondaj atık maddeleri havayı solunmaz hale getiriyor. Hava, su ve toprağın zehirlenmesi ile birlikte insanlar ya göç etmek zorunda kalıyor ya da şirketlerin zehirlediği topraklarını terk etmeyip zamanla çeşitli ölümcül hastalıklara yakalanıyorlar. Kısacası kapitalist şirketler kaynaklar tükendikçe yeryüzünün derinliklerine doğru ilerliyor. Bunu da tüm yaşamı yok ederek yapıyor.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.

The post Kaya Gazına Karşı Direniş appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2013/08/27/kaya-gazina-karsi-direnis/feed/ 0