The post Sınırlı Saldırı Sınırsız Savaş – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Suriye’nin İdlib saldırısından görüntüler, ABD’nin “kırmızı çizgim” dediği kimyasal silah kullanımına işaretti. Can çekişen ve cansız bedenler, korunmasız kıyafetlerle yardım etmeye çalışan “yardım gönüllüleri”, saldırının dehşetinin yanında başka sorular getirdi akıllara.
İdlib’deki sorular, bazı El-Kaide liderlerinin “Beyaz Mücahitler” dediği ve batılı devletlerce fonlanan Beyaz Miğferler’in görüntüleriyle bitmiyordu. Halep’in cihatçılardan alınmasıyla Hama, Humus, Şam hattında güçlenen, yönünü İdlib’e çevirmesi beklenen Rejim’in kimyasal saldırısı mantık sınırlarını zorluyor. Saldırıdan hemen önce ABD’nin, “Suriye’nin geleceğine Suriyeliler karar verir” açıklaması, İdlib sonrası Trump’ın “Görüntüleri görünce fikrimi değiştirdim” sözlerine evrildi; Rejim’in “meşruiyetini” tekrar sorgulanır hale getirdi. Astana’yla Suriye’de “barışın ve ateşkesin garantörü” izlenimi veren Rusya açısından da bu saldırının izahı zor.
Saldırısı sonrası Rejim’e yönelik itidalli söylemini bırakan ABD, “müdahale seçeneği masada” açıklamasının akabinde, Şayrat Üssü’ne saldırdı.
Savaşın dengelerini değiştirme potansiyelindeki saldırı, Trump’ın Çin Devlet Başkanı Xi’yle görüşmesine denk getirilmesinin yanında, iç politika için de mesajlar barındırıyordu. Dış politika vaatleri arasında “müdahalecilikten kaçınma” olan Trump, müdahalecilik yanlısı “kurucu düzen” unsurlarınca eleştiriliyordu. Saldırı yine seçimler öncesi dilendirilen Rusya ile iş birliği iddialarına da yanıt niteliğindeydi. Ancak bu güç gösterisi, ABD’de “Ortadoğu macerası” yerine Çin ile ticaret savaşı beklentisindeki farklı sermaye çevrelerince hoş karşılanmayacaktır.
Şayrat saldırısı, ABD’nin canlandırmaya çabaladığı Sünni İttifak üzerinden, İran’ın gücünü sınırlandırma amacı da taşıyor. 23 Mart’ta IŞİD Karşıtı Koalisyon toplantısı olarak duyurulan buluşma, İran’a karşı Sünni İttifakı toparlama hedefindeydi. Bu süreçte Suudi Arabistan’la yapılan görüşmeler sonrasında Ürdün’deki Arap Birliği toplantısında yapılan “İran’ın bölgede gelişen nüfuzuna karşı şiddetle karşı koyma” açıklamaları, bu amaç için somut adımlardı. ABD’nin, İsrail’in müttefiki olan Sünni devletlerle bölgede kurmak istediği İran karşıtı denklemi, “İsrail dengesini” gözeterek kurduğu açık.
Saldırıya ilk tepkiyi, Suudi Arabistan ve İsrail’le birlikte TC verdi. Astana’da Rusya ve İran ile birlikte Suriye’nin toprak bütünlüğüne garantör olan TC, Şayrat sonrası “fabrika ayarları”na döndü. “Esad gitmeli, saldırılar sürmeli” açıklamasıyla, İran üzerinden Trump’la yakınlaşma pahasına, Rusya ile pamuk ipliğine bağlı ilişkilerini tehlikeye attı.
İran’ı sınırlandırmaya dönük güç gösterisi olan Şayrat saldırısı, ABD’nin belirlediği sınırı aştığında, Rusya ile Kırım, Ukrayna gibi çatışma alanlarına sıçrama potansiyeli taşıyor; ancak bu ve benzeri saldırıların süreklileşmesi beklenmiyor.
Şayrat sonrası Trump, iç politikasında geçici de olsa rahatlayacaktır. Benzer durumda, İran’ın sınırlandırılmasıyla İsrail ve Sünni İttifak güçlenecektir..
Kağıt üzerinde de olsa önceliği “cihatçı terörizmle mücadele” olan devletler, benzeri saldırılarını sürdürürse, “önceliklerini” Şayrat gibi güç gösterilerine değişebilir. Bu da, devletlerin politikalarıyla varlık bulan cihatçı terörizmin, Suriye Savaşı’nda varlığını sürdürmesine sebep olur.
Emrah Tekin
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 38. sayısında yayınlanmıştır.
The post Sınırlı Saldırı Sınırsız Savaş – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Suriye Savaşı’nda 2. Hal” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Çok değil, bundan yaklaşık 1.5 yıl önceye gidelim. 2015’in yaz aylarında Suriye’de, TC-Körfez-Batı destekli rejim muhalifleri bir çok koldan yoğunlaştırdığı saldırılarla Şam yönetimini neredeyse köşeye sıkıştırmıştı. IŞİD tarafından işgal edilen Rakka’dan sonra, ülkenin kuzeyindeki İdlip kenti de bir başka cihatçı çete olan Fetih Ordusu’nca alınarak orada islami emirlik ilan edilmiş, yine muhaliflerin fiili başkenti addedilen Halep ise “düştü düşecek”ti. İşte Suriye savaşında ne olduysa ve olacaksa, 2015 yazından sonra oldu. Eylül sonunda rejime hava bombardımanı desteğiyle savaşa giren Rusya, bu süreçten itibaren dengeleri değiştirerek savaşın yeni bir hale geçmesini sağladı. Suriye’de bulunan hava ve deniz üsleriyle Suriye ordusunun sahada elini rahatlatan Rusya, öncelikle Şam ve Lazkiye kırsalının cihatçı muhalif çetelerden alınmasında kilit rol oynadı.
Rüzgar Nasıl Tersine Döndü?
2015 sonlarından itibaren girilen bu yeni halde, Rusya destekli Rejim-İran blokunun, ABD-Batı destekli Körfez-TC saflaşması karşısında Suriye savaşını adım adım domine ettiğini gördük. Musul-Rakka hattında tüm yoğunluğunu IŞİD’e sabitleyen ABD, Suriye’nin batısında özellikle Halep’te yoğunlaşan çatışmalarda sahayı fiilen Rusya-Rejim-İran blokuna bıraktı. Bunda ABD’nin IŞİD gündeminin yoğunluğunun yanı sıra, savaşın başından beri TC’nin de ajandasında bulunan “ılımlı muhalif” kavramının muammaya dönüşmesinin de payı vardı. Suriye savaşında özellikle TC ve ABD’nin Esad Rejimi’ni devirmek için sunduğu “ılımlı muhalifler” projesinin yaldızları her döküldüğünde, altından bir başka cihatçı çete çıktı.
Bu süreçte bir taraftan da ABD-TC arasında tampon bölge üzerinden başlayan ve YPG ile yükselen gerilim, bu devletlerin savaştaki ittifaklarını bulanıklaştırmaya başladı. Ağustos’ta TC’nin başlattığı Fırat Kalkanı adı altındaki işgal hareketi ise kısa bir süre ABD tarafından desteklense de, bu destek fiiliyatta uzun ömürlü olamadı. TC’nin Fırat Kalkanı’nda sahadaki müttefiki ÖSO bileşeni cihatçı çetelerin ABD askerlerine gösterdiği tepki sonrası, söz konusu operasyon bir TC projesi olarak ilerledi. Bu ilerleyişte de kuşkusuz TC’nin “Rusya özrü” sonrası yürüttüğü pazarlıklar sonucu, operasyon için aldığı icazetin payı vardı.
TC’nin Kırmızı Çizgileri Aşılırken
Bu pazarlıklarda TC, Suriye savaşındaki iki kırmızı çizgisinden biri olan Rojava konusunda prestijini kurtararak hiç olmazsa “zarardan kar etmeyi” amaç edindi. Diğer kırmızı çizgi olan Esad yönetiminin devrilmesi ise, savaştaki Rusya faktörü ve son olarak Halep’in tekrar Rejim kontrolüne geçmesiyle, savaşın söz konusu yeni halinde de işlerin bundan sonra Emevi Camii’nde şükür namazı kılma yönünde seyretmeyeceğini belli etmişti. Söz konusu pazarlıklar da belli ki, 2015 yazında “82. vilayet Halep” manşetleri atan devlet yanlısı basın ve yanlıları için bu ağır yenilgiyi dengeleme yönünde seyretti.
Halep’te desteklediği cihatçı çetelerin buradan çıkarılarak İdlip’e nakledilmesi konusunda ara bulucu olan TC, bu hamlesiyle Halep meselesine “insani” bir boyut kazandırmaya çalışırken diğer taraftan da, buradaki çetelerden bir kısmını pazarlıkların odağındaki El-Bab’a kaydırmaya çalıştı. Esas olarak TC’nin El-Bab hamlesindeki amacı ise, Rojava kantonlarının birleşmesine engel olmak için araya girmekti. Ağustos’ta başlattığı bu işgal hareketinin ortaya çıkmasını da tetikleyen, El-Bab’a komşu Menbiç’in SDG/YPG güçlerinin eline geçmesi idi. IŞİD kontrolündeki El-Bab’a SDG/YPG’nin yaklaşmasını önlemek, buradaki IŞİD çetesiyle çatışmayı zorunlu kılıyordu. Bu çatışmalarda TC önemli kayıplar vermeye başladı. El-Bab’da IŞİD ile yaşanan çatışmalarda TC, sahadaki vekili ÖSO’nun yetersiz kalmasıyla bordo bereli özel kuvvetlerden oluşan kara birliklerini bölgeye sevk etmişti. Kasım ayı içinde TC ile IŞİD arasında yaşanan çatışmalarda verilmeye başlayan kayıplar 20 Aralık sonrası artmaya başladı. Bu kayıpların TC ana akım medyasındaki verilişi ise 14 askerin öldüğü şeklindeydi. IŞİD’in internete koyduğu 2 TC askerinin yakıldığı video ise görmezden gelindi. Ancak videodaki görüntüler, aslen Rojava kantonlarının bileşmesini engelleyerek kırmızı çizgilerinden birini kurtarmak adına girilen Suriye’de TC’nin düştüğü durumu ortaya serdi.
Halep’te desteklediği cihatçıları çekmenin yanı sıra, Rusya’ya El-Bab’da IŞİD’i durdurma üzerinden verilen teminat sonrası yaşanan çatışmalar, bu cephede TC adına açık bir yenilgi görüntüsü verdi. Suriye savaşını iç politikaya tahvil etme refleksi ise bu yenilgiyi gizlemek için TC’ye fırsat vermişti. TV haberlerinde El-Bab cephesinde öldürülen askerler için yazılan “kahramanlık hikayeleri” bu fırsatın bir yönünü hayata geçirmeye yönelikti. Diğer taraftan ise, devlet yetkililerince El-Bab’taki askeri kayıplara atfen dillendirilen asimetrik savaş söylemi, bu ve benzeri yenilgilerin üstü kapalı bir kabullenişiydi.
Halep Yolu Moskova’ya Çıktı
Halep’in tamamen Rejim kontrolüne geçmesi sonrası gerçekleştirilen Moskova Mutabakatı, savaşın bundan sonra başka bir hale geçtiğinin ilanıydı. Diğer taraftan da, Moskova zirvesi öncesi gerçekleşen Ankara’daki Büyükelçi suikastı kimi kriz beklentilerinin aksine, Rusya’nın sahada elde ettiği askeri kazanımı diplomatik başarıyla taçlandırma fırsatı sundu. Aynı zamanda büyükelçi Karlov suikastı ile birlikte Rusya verdiği olumlu ve temkinli mesajlarla, uçak krizi sonrası geliştirdiği “itidalli” politikanın devamı olarak, Batı’yla yaşadığı krizlerle tecrit olma aşamasına gelen TC’ye yeni bir dış politika alanı açtı. Rusya, tüm bunları yaparken ise alt metinde “ipler benim elimde” mesajı veriyordu.
Rusya ve İran’la birlikte Suriye rejiminin garantör devletleri arasında yerini alan TC’nin Halep-Şam güzergahı hedefiyle çıktığı yol, tersi bir istikamette; Moskova’da sonlandı. Moskova Mutabakatı’nda ortaya çıkan bu fotoğraf, öte yandan TC adına fiilen Körfez-Batı blokunun, -en azından- ABD’de yeni yönetimin işbaşı yapacağı 20 Ocak’a kadar terk edildiğini gösteriyordu.
Diğer taraftan da verilen bu fotoğrafla TC’nin iç gündemine geçişkenlik arz eden Suriye politikasında, Halep savaşıyla yarı yolda bırakılarak -şimdilik- İdlip’te konuşlandırılan cihatçıların, coğrafyanın “Suriyeleşme” yolunda TC’ye nasıl bir fatura çıkaracağını ise ikinci Suriye savaşında göreceğiz.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayınlanmıştır.
The post “Suriye Savaşı’nda 2. Hal” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>