The post Kolektif 26A Dayanışmaya Çağırıyor: Yeni Bir Yıla Umutla appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>*Ağustos 2009’da ilk kafesini Taksim’de açan Kolektif 26A, Kadıköy’deki kafesini ise 2011 yılında açtı. 2019’da Taksim’de başlayan rantsal dönüşüm ve bu sene başlayan korona krizi sebebiyle Taksim 26A kapansa da “Vazgeçmeyenler oldukça,her bitiş bir başlangıçtır” diyen Kolektif 26A Kadıköy’deki kafesiyle ve atölyeleriyle varlığını sürdürmeye devam ediyor.
—
The post Kolektif 26A Dayanışmaya Çağırıyor: Yeni Bir Yıla Umutla appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Üretim Tüketim İlişkilerinin Yeniden Düzenlenmesi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>2009 yılında kurulan ve anarşizmin değerli pratiklerinin somut bir karşılık bulduğu 26A Kolektif, sürekliliği ve ısrarcılığıyla bu topraklar üzerindeki önemli bir deneyim olma özelliğini sürdürüyor.
Kapitalist sistem, kar odaklı bir işleyişe sahiptir. Doğadaki her şeyi tüketilmeye hazır birer ürün olarak görür. Dolayısıyla doğayı, içindeki tüm varlıklarla beraber yok etme eğilimine sahiptir. İnsanlar arasında da üretim ve tüketim ilişkilerinde yarattığı adaletsizliklerle kötülüğünü pekiştirir. Bu ilişkide herkes birbirini kullanır, kapitalizm de herkesi.
İnsanın doğanın bir parçası olduğunu söyleyen anarşizm ise, doğaya tüketme eğilimi ile değil, organik bir bakış açısıyla yaklaşır. Amaç “insanın sonsuz olmayan ihtiyaçlarının” bu organik ilişki içerisinde karşılanmasıdır. Öte yandan üretim ve tüketim ilişkilerinde “herkese ihtiyacı kadar” düsturu belirlenir. Ne eksik ne fazla… İşte bu yüzden 26A’nın kapısının ardında müşteri-çalışan, işçi-işveren ayrımı yoktur. Kimse maaş almaz. İhtiyaçlar ortaklaşa belirlenir. Kolektifin her bireyinin ihtiyaçları gözetilerek üretim tüketim ilişkileri yeniden örgütlenir.
Barikatlar Üretim Tüketim İlişkilerinde Bir Farkındalıktır. Amacımız Barikatları Genişletmek Olmalıdır.
Barikat neden kurulur? Engellemek için. 26A Kolektifi de öyle yapıyor. Kapitalizmin yaşama yönelik saldırılarını engellemeye çalışıyor. Örneğin, Kolektif 26A’nın kafelerinde, sömürü düzeninin devamlılığını sağlayan küresel kapitalist şirketlerin ürünlerine yer verilmez. Kola satılmaz mesela. Birer endüstriye dönüşen hayvanların etleri için katledilmesine karşı 26A’da et satılmaz. Dolayısıyla üretim tüketim ilişkilerinin ahlaki, politik ve sosyal açıdan değerlendirilmesi gerektiğini düşünen gönüllüler, katil şirketlerin ürünlerine, içinde adaletsizlik barındıran üretim ve tüketim şekillerine barikat koyar. Amaç, bu ilişkilerin adil bir şekilde düzenlemesidir. Bu ilişki düzenlendikçe, barikat genişler. Ta ki, tüm üretim tüketim ilişkileri devlet ve kapitalizmin boyunduruğundan kurtarılana kadar..
Şimdi, Şu anda Burada:
Devrim gelecekte bilinmeyen bir noktada aniden patlak verecek bir şey değildir. Devrim bizlerin dışında gelişen tarihsel koşulların sonrasında oluşuveren bir şey de değildir.. Devrim bir farkındalıkla ateşlenir ve pratiğe döküldüğü noktada, “Şimdi Şu Anda Burada Başlar!” Dolayısıyla, Kolektif 26A devrimci bir eylemdir. İnsanlara dayatılan zorunluluğun yerine gönüllüğü, rekabet ve bencilliğin yerine paylaşma ve dayanışmayı, yalnızlık ve yalıtılmışlık yerine beraberliği ve kolektif yaşamı koyan yeni bir dünya, herkes tarafından istenilen yeni bir yaşam biçimi uygular ve önerir.
Mücadele Bütünlüklüdür:
Anarşizm, yaratarak yıkmak, yıkarak yaratmak düsturunu benimser. Anarşistler, bir yandan devletin ve kapitalizmin köhnemiş kurumlarına ve ilişkilerine saldırarak onu yıkmayı, bir yandan da hayal ettikleri dünyayı kurmak için yaratmayı kullanılırlar.
İşte bu yüzden 26A gönüllüleri bir yandan yaşamlarını kolektif üzerinden paylaşma ve dayanışmayla örerken diğer yandan sokakta ve bulundukları her alanda her türlü araçla devlet ve kapitalizm ile kavga etmeyi sürdüren anarşist bireylerdir.
Paylaşma ve Dayanışma:
İnsan, insanın kurdu mudur? Zayıflar güçlü kurtların pençelerinde çırpınan koyunlar mıdır? Yüzlerce yıldan beri süren yalan, yüzlerce yıldan beri devam kolektif deneyimlerle boşa çıkartılmıştır aslında. Ne insan insanın kurdudur. Ne de bizler kurtların pençelerinde can vermeye mahkum olan koyunlarızdır. Bencillik ve rekabet, devletlerin ve kapitalizmin bıkmadan usanmadan her gün tazelemek zorunda kaldıkları kocaman bir yalandır.
Paylaşma ve dayanışma ise, yaşamın içinde ve kapitalizmin karşısında hayatta kalmak için canlıların geliştirdiği bir davranış biçimidir. Anarşistler, birbirine arkanı güvenle dönebilme özgürlüğüne ve omuz omuza vermenin yarattığı özgüvene sahip bireylerdir. İşte tam da bu yüzden, 26 A kolektifinin kapısından giremez bencillik ve rekabet. Çünkü içeride omuz omuza vermiş, güvenle birbirine sırtına dönebilen insanlar vardır. Bazen paylaşılan bir kap yemek, bazen mutluluk, bazen de öfkedir. Fakat bu kapılar ardında bir grup insana özgü bir yaşam biçimi olarak tasarlanmamıştır, bu bütün dünyaya tekrar yayılması gereken bir itkidir, bir iç güdüdür. Sadece hatırlamak ve eyleme geçmek gerekir. Kolektif 26A bunu yapar aslında hatırlar, eyleme geçer ve bu anlayışı örgütlemek için çalışır.
Tek Başına Değil Hep Beraber; Zorunlu Değil Gönüllü:
Yalnızlığımız, yalıtılmışlığımız bizi yok etmek; bizi köleleştirmek isteyenlere karşı en zayıf yanımızdır. İşte bu yüzden devlet ve kapitalizm hep buraya oynar. Yaşam biçimleri, evler, odalar, işler, iş yerleri, sokaklar hep buna göre düzenlenir. Bireyler ve toplumlar yalnızlaştırıldıkça yok olur, güçsüzleşir ve daha rahat kontrol edilebilir. Kontrolün başladığı yerde ise inisiyatif ölür. bundan sonra birey ve toplumlar için zorunluluklar ve mecburiyetler silsilesi başlar. Kapitalizmde kendini gerçekleştirdiğini düşünenler aslında zorunluluklar ve mecburiyetler yığında boğulanlardır.
Tarih boyunca anarşistler özgür bireylerin birlikteliklerine dayanan örgütlenmelerden taraf olmuş ve bunların uygulayıcısı olmuşlardır. 26A kolektifi, örgütlülüğün ne kadar büyük bir güç yarattığını bilir. Sistem içerisinde yalnızlaştırılarak güçsüzleştirilen insanların örgütlülüğün içinde kendini gerçekleştirdikçe bireyleştiğini, örgütlendikçe güçlendiğini ve kapitalizme karşı toplumu güçlendirdiğini bilir. Anarşistler için örgüt bir zorunluluk değil, ihtiyaçtır hem sistemle savaşabilmek, hem de hayatta kalmanın bir metodu olarak kaçınılmaz bir ihtiyaçtır. Bu örgütlülüğün harcıysa gönüllü olmaktır. İnisiyatif kullanmak, insana tekrar insan olduğunu hatırlatır. 26 A Kolektifi, özgür bireylerin gönüllü birlikteliği ile oluşturulmuş bir örgütlenmedir.
Üstelik bu birliktelik belirli bir mekanla ve zamanla sınırlandırılırmış bir birliktelik değildir. Her bir gönüllü, yaşamının tamamını kapitalizme karşı diğer yoldaşları ile beraber örgütler. Mekan dışında da beraber yenilir, beraber içilir. Kurulan komünlerde ortak yaşam devam ettirilir.
Hiyerarşik Dikey Değil, Anti Hiyerarşik Yatay İşleyiş, Bir Kişinin Değil, Herkesin Kararı:
Toplumu yukarıdan aşağıya bir emir komuta zinciri şeklinde örgütleyen, milyonların kaderini bir kişinin ya da dar bir grubun insafına terk eden günümüz düşüncesine karşı, kimsenin kimseden üstün olmadığı ve yapılan işte ya da bulunulan mekanda herkesin sonsuz söz hakkına sahip olduğu bir anlayış pratikler anarşizm.
26A gönüllüleri çalışma saatlerini, mekanın işleyişini, mekanın dizaynı da dahil olmak üzere her şeyi gönüllülerin periyodik olarak bir araya geldiği ve her gönüllünün sonsuz söz hakkına sahip olduğu toplantılarda tartışarak, öyle karar verir, belirlerler.
Özetleyecek olursak, Kolektif 26A yaşamlarını devlet ve kapitalizme karşı örgütlemiş; Bencillik ve rekabete karşı paylaşma ve dayanışmayı, yalnızlık yerine örgütlenmeyi, ertelemek yerine şimdiden başlamayı, hiyerarşi yerine yatay işleyişi bütünlüklü bir mücadele ekseninde bir yandan yaratırken diğer yandan yıkmayı pratikleyen bir modeldir. Bu model anarşizmin tüm toplumsal ilişkileri yeniden değiştirmeyi amaçlayan, yüreğimizde taşıdığımız başka bir dünyanın tohumudur.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.
The post Üretim Tüketim İlişkilerinin Yeniden Düzenlenmesi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post 26Atölye Açıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kara Tahta’da Bilgiler Aktarılacak
Bilginin 50 dakikalık bir zamanda aktarılacağı kara tahta bazılarımızın okulundan hatırladığı bilginin otoriter biçimde zorla empoze edildiği bir araç olarak görünebilir. Bize bir dersliği, bir sıkışmışlığı, bir korkuyu, bir bilememe cezasını, bir iktidarın tahakkümünü yasladığı olguyu, sertliği ve karamsarlığı bile hatırlatabilir. En önemlisi de bilginin hapsedilişini. 26A Atölye ise kara tahtayı, tüm bunlara karşı koymanın ve bilgiyi özgürce paylaşmanın bir yolu olarak seçti.
Neden 50 Dakika?
50 dakika, çünkü her bir aktarım bir başka aktarımı yaratıyor. Bilginin sonsuzluğuna bilginin doyumsuzluğu karşılık olabilir düşüncesiyle belirdiğimiz bir zaman 50 dakika. Bazen oldukça yetersiz, bazen fazla bile. Önemli olan her bir 50 dakika öğrendiğimiz, paylaştığımız bilginin doyumsuz aktarımı. Bir soruyla biten, bir cevapla başlayan yeni bir aktarım için kara tahta her defasında silinir ve yeniden yazılır.
Aktarımlar Nasıl Belirleniyor?
26A Atölye’nin gönüllüleri aylık bir program hazırlıyor. Şubat ayı içerisinde kara tahtada birbirinden farklı 11 konu aktarılacak. Aktarımların hedeflediği, katılımcıların da bir sonraki ay belirttikleri konularda 50 dakikalık aktarımlar gerçekleştirmesi. Burada bilgiyi paylaşan ile bilgiyi öğrenenlerin değişken olduğu, özgür bir bilgi paylaşım modeli deneyimlenmek isteniyor. 50 dakikalık aktarımlarda detay konular seçmeye özen gösteriliyor ve süreye sığmayan aktarımlar bir başka aktarımın konusu olabiliyor.
Kütüphane ve kitap okuma bölümleri
200’ü aşkın kitap var kütüphanede. Kitapların büyük çoğunluğu Anarşizm üzerine. Kitap okuma bölümlerinde okuyabiliyoruz kitaplarımızı, istediğimizi alıp götürmüyoruz. Mesele 200’ü aşmamak değil, 200’ün altına düşmemek. Çünkü Anarşist bir kütüphenenin en güzel yanının kitap okuduğunuz masaların tanışıklığı ve sohbeti olduğunu biliyoruz.
Kesme Biçme Atölyesi
Duralet, cetvel, makas, pergel, eskiz kağıtları, fırçalar, 2 ve 4B’ler, boyalar… Kesmek, biçmek için alet ve edevatların durduğu masamız, hemen atölye girişinde yer alıyor. Boş kalan duvarları, iç ve dış mekanları, hatta sokakları atölyenin ürettikleriyle doldurmak ya da sadece istediğimiz için oturabiliriz bu masaya. Birlikte üretmek için, birlikte tasarlamak için.
İnternet Radyosu
Çok basit bir uygulama olarak internet radyosu, 26A Atölye’nin bir köşesinde basit donanımıyla çalmak ve konuşmak üzere yerini aldı. Radyo, gönüllüler tarafından gün içerisinde çalınan müzikler dışında farklı içerikte programlara da yer vermeyi düşünüyor. Dahası kara tahtanın aktarımlarına katılamayanlar için kayıt tutan, sabah sabah gazete okuyan, arada konuk ağırlayan, 26A kafelerin birindeyseniz kulağınıza çalınan cingıllarıyla “ooo mülksüzler radyo” diye seslenerek dinleyicilerini selamlamaya hazır.
Gösterim ve Performans Alanı
26A Atölye, toplamda 100m2’lik bir alana sahip. Gösterim ve performanslar için kullanabileceğiz alan ise toplamda 30m2. Bir sinema filmi izlediğimizde ya da bir müzik performansında bu alanın barındırabileceği insan kapasitesi 30. Böyle düşünüldüğünde yerimiz biraz küçük. Ancak yine de böyle bir alanı kullanabileceğiz.
“Önce Pratikle ve Sonra o Pratikte Teoriyi Bul”
Kolektif 26A senelerdir yarattığı anlayışı “Önce pratikle ve sonra o pratikte teoriyi bul!” sözüyle oluşturmuştur. Şimdi de 26A Atölye kapısını aralayan herkesi birlikte düşlemeye, düşünmeye, düşündüğünü de beraberce eylemeye çağırıyor.
26A Atölye Nerede, Nasıl Ulaşabilirim?
Haftanın her günü 12:00 – 21:00 saatleri arasında atölyeye uğramak mümkün ve yabancımız değilseniz, yani bir 26A dostuysanız, atölyeyi bulmak hiç zor değil.
Adres: Tel Sokak No. 26/A Beyoğlu/İstanbul Tel:02122436085
The post 26Atölye Açıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Liselilerin Dergisi İNADINA appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Meydan: Lise Anarşist Faaliyet olarak beş yıldır çıkarttığınız “LAFANZİN” isimli fanzin çalışmanız nasıl oldu da bir dergiye evrildi?
Öncelikle Lafanzin bir dergiye evrilmedi, yani bitmedi. Bizler yine Lafanzinleri yayımlamaya devam edeceğiz. Lafanzin, okullarda doğrudan yaşadığımız sorunlara bir cevaptır. Dergi fikri uzun bir süredir konuştuğumuz ve ihtiyacını hissettiğimiz bir çalışma olarak ortaya çıktı. Yani İnadına, anarşizme ve mücadelemize dair düşüncelerimizi daha da ayrıntılandırmak ve gençliğin sorunlarını daha fazla irdelemek için Lafanzin ile birlikte bütünleşecek bir dergi çalışmasıdır.
Peki, neden “İNADINA”?
İnadına diyoruz çünkü hepimiz yaşamlarımızın her alanında, okulda, evde, sokakta iktidarların propagandası altındayız. Bu saçmalıklar sistemi bizleri itaatkar bireylere dönüştürmek isterken, biz buna seyirci kalmak yerine inadına deyip isyan edenleriz. Özellikle de okullarda. Çünkü iktidarların propagandasına en çok maruz kaldığımız kurum okuldur. Okul, bir hapishane gibi içine kapatıldığımız, kurallarla biçimlendirilerek sınıftan koğuşlara zorla atıldığımız, bir anlamda hayattan koparıldığımız bir yerdir aynı zamanda. Diğer yandan haklı-haksız önünde eğilmek zorunda kaldığımız iktidarların, eğilmediğimizde disiplin bahanesiyle cezalandırıldığımız saçma kuralların dayatıldığı bir yer. Beş-yedi dakikalık ‘özgürlük’ teneffüsleriyle idare edildiğimiz okulların içindeyse okul idaresi tarafından üç-beş inatçı olarak yaftalananlar da yine bizleriz. Okullarda inat ederek yakaladığımız bu kısmi özgürlüğü, hayatın her alanına yayarak büyütmek için inadına dedik dergimizin adına. Okul dışında, hayatımızın her alanında gençliğimizin üzerine basarak yükselen otoritelere inat, özgürlük için İNADINA dedik dergimizin adına.
Okullarda her inat, sizin anarşist olmanızdan kaynaklanan politik bir gerekçe olarak görülmeyebilir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bizimkisi her ne kadar politik olsa da yaşamsal da. Her gün okullara kapatılıp bencillik ve rekabetle yoğruluyoruz. Okul kantinleri pahalı olduğunda ya da kötü yemek yemeye mecbur bırakıldığımızda, paylaşma masalarımızı kuruyoruz. Yaşamsal olan paylaşmak, biliyoruz. Ancak biz bunu yaparken ‘kantin kazansın gerisi teferruat’ diyen öğretmenler ve okul idaresi sivil polisleri de yanlarına alıp sofralarımızı dağıtıyor, polis masamızdaki peynire zeytine suç delili diyerek el koyuyor, okul idaresi okuldan atmakla tehdit ediyor. Yani paylaşmayı yasaklıyorlar. Ancak bizler her defasında inat ettik, paylaşmayı sürdürdük. Bu tabi ki anarşist olmamızla ilgilidir. Ancak inadımız, sadece politika olarak görülmemeli. Bir başka örnek vermek gerekirse, okul idaresi çoğu zaman saçma sapan gerekçelerle öğrenciden haraç toplar. Kimisi öder, kimisi ödeyemez. Ödeyemeyenlere zorla ödetecek şekilde gerekçeler sunulur, dayatılır. Bu arada üç-beş inatçı bir araya gelip ödeyemeyenler varsa dayanışırız der. İşte bu dayanışmayı dahi yasaklayanlar ne kadar politikse, biz o kadar politiğiz. Bahsettiklerimiz, “saç uzun, kes sakalı, eteğin eksik, uslu dur” meselesinden ötedir. Çünkü tüm bu yaşananlar bir tek okullarda değil, hayatımızın her alanında yaşanan şeylerdir, yani yaşama dairdir. Bizim inadımız bu yüzden okulları aşıyor.
İNADINA dergisinin içeriğinden bahseder misiniz?
İNADINA, Lise Anarşist Faaliyet’in aylık periyotta çıkarttığı bir dergidir. Dergi, okul içinde ve dışında karşılaştığımız sorunları yazdığımız, bu sorunların kaynağı olarak gördüğümüz otoriteyi ve kapitalizmi deşifre ettiğimiz bir içeriğe sahip. Diğer yandan meslek liselerinde okuyan ve bir yandan da staj yapan arkadaşlarımızın yaşadıkları sömürüyü, okulu bırakmış bir iş yerinde çalışmak zorunda kalan arkadaşlarımızın yaşadıkları adaletsizlikleri yazdığımız ayrıca eylemlerimizden ve projelerimizden bahsettiğimiz bir içerikte. Daha ayrıntılı bahsetmek gerekirse; İNADINA’nın ilk sayısında “İktidar Savaşları” başlıklı bir yazı var. Fantastik bir kurgu olarak ele aldığımız bu yazıda, okullarda farklı görüşteki öğretmenlerin aralarında süregelen iktidar savaşlarını anlatmaya çalıştık. Bunun dışında içerikte “Bilgiye Değil, Eğitime Karşıyız” başlıklı, mevcut eğitim sistemine yönelik bakış açımızı ve bilginin bir iktidar aracı olması karşın özgür bilgi paylaşımının nasıl gerçekleştirileceğini anlattığımız bir yazı yer alıyor. Ayrıca sinema, müzik, edebiyat alanında yazılmış yazılar var. Bunlar dışında, liseli forumlarını sürdürdüğümüz bir dönemde herkes için faydalı olacağı düşüncesiyle aylık anarşist gazete Meydan’dan alarak yayımladığımız “Doğrudan Demokrasi” başlıklı bir yazı da bulunuyor. Şimdilik bunlardan bahsedelim, geri kalanı da alındığında okunsun diyelim.
Peki, okumak isteyenler İNADINA’ya nasıl ulaşabilirler? Dergi dağıtımlarınızı nasıl gerçekleştiriyorsunuz?
Bulunduğumuz liselerde, yaşadığımız mahallelerde ve sokaklarda, derginin elden dağıtımını yapıyoruz. Aynı zamanda kitap evlerine, muhalif kafelere, gazete bayilerine bırakıyoruz. İNADINA’yı Kolektif 26A’dan (Taksim, Kadıköy, Kartal) ve Mephisto’dan (Kadıköy, Taksim) edinebilirsiniz. Bu mekanların dışında ayrıntılı olarak dergiyi bıraktığımız dağıtım noktalarının bilgisine, İNADINA dergisinin Facebook sayfasından ulaşabilirsiniz.
Son olarak eklemek istedikleriniz var mı?
Öncelikle röportaj için teşekkür ediyoruz. Ancak inat eden kazanır, biliyoruz. Haziran’dan Eylül’e, Eylül’den bugüne isyanla koşuşturduğumuz bu süreçte, bir kez daha inadımız bizi haklı çıkardı. Bunu hepimiz gördük, yaşadık. Biz inatla kazandık Taksim’i. Taksim Meydanı’na kurduk paylaşma masalarımızı, okul idaresine haraç ödeyenlere inat para ödemeden en güzel yemekleri yedik günlerce. Ne bize yukarıdan bakan otoriteler, ne saçma sapan kurallar, ne üçkağıtçı kantinler, ne de etrafımızı çevreleyen sivil polisler vardı meydanda. Okullarımızda üç-beş inatçıyken, Taksim Meydanı’nda binlerce olduk. LAF, ilk kez paylaşma masasını kurduğunda üç gün sonra bir mail gelmişti; “Ankara’dan selam olsun, paylaşma masamızı kuruyoruz” diye. Öyle de oldu. Benlerden biz olmak, örgütlenmek bizim inadımız. Hepimiz gördük; isyan Taksim’den, Ankara’ya, Antakya’ya, İzmir’e, her yere yayıldı, büyüdü. İsyan herkese gösterdi; benlerden biz olmanın gücünü. İsyan sürecine denk gelen sınavların yarattığı rekabete ve bencilliğe karşı örgütlenen liseliler mitinginde LAF olarak “Şimdi sınavı devlet versin” yazılı bir pankart açmıştık. Bu sözümüzü bir kez daha hatırlatmak isteriz. Çünkü şimdi üç beş inatçı liseli değil, binlerceyiz, inadına her yerdeyiz.
Anarşist Liseliler, ilk sayısını çıkarttıkları İnadına dergisinin dağıtımını okullarda ve sokaklarda gerçekleştiriyorlar. İnadına’ya farklı şehirlerden ulaşmak isteyenler [email protected]’a mail atarak dergiyi edinebilirler.
Dağıtım Noktaları:
BEYOĞLU Kafe 26A/Katip Mustafa Çelebi Mah. Tel Sok. No 26/A
BEYOĞLU Mephisto/İstiklal Cad. No 105
BEYOĞLU Semerkant Kitabevi/ Süslü Saksı Sok. No 5
KADIKÖY Genç Mephisto /Muvakkithane Sok: No 15
KADIKÖY Kadıköy 26A/Caferağa Mah. Sakız Sok No 3-1
KARTAL Kartal 26A/ Kordonboyu Mahhallesi Hürriyet Caddesi No: 56/B
KADIKÖY İmge Kitabevi/Mühürdar Cad. No 80
KADIKÖY Dumlupınar Büfe/Caferağa Mah. Dumlupınar Sokak üzeri
KADIKÖY Seyhan Müzik/Rıhtım Cad. Gezici İş Hanı No:8. Osmanağa,
BAĞCILAR/Karameşe kuruyemiş Merkez mah. 25. sk. no:42
MERTER/Murat Gıda Nafız Gürmen Mah. Nazım Ertan sk. No:16
Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 15. sayısında yayımlanmıştır.
The post Anarşist Liselilerin Dergisi İNADINA appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Paylaşma ve Dayanışma Kolektifi: Kolektif 26A appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>– Paylaşma Masası derken ne kastediyorsunuz? Sandviçleri kolektif bir şekilde mi hazırladınız? Hazırlık aşamasından biraz bahseder misiniz?
Bencil ve rekabetçi, kapitalist kültüre karşı paylaşma masaları, kolektifin de önemsediği bazı eylemlerin simgesi olmuştu. Yunanistan’daki kriz zamanlarında köylüler, ihtiyaçları dışındaki patatesleri diğer köylülerle ve asıl krizden çok daha fazla etkilenen kentlilerle paylaşıyorlardı. Bu bir harekete dönüştü; Patates Hareketi. Bu yaşanan deneyim, kolektif olarak bizi çok etkiledi. Bunun dışında okullarında hem kantin fiyatlarını boykot etmek hem de paylaşmayı sofralara taşımak isteyen liseliler, aslında paylaşma masalarını büyütmede büyük pay sahipleri. Çünkü onlar, ısrarla kurdukları sofraları kaldırmadılar. Kantin fiyatları düştü ancak, yine sofralarını kurmaya devam ettiler. İstedikleri paylaşma kültürünün sürmesiydi. Çünkü mevcut kapitalist kültürün her yerde aynı şekilde bencil ve rekabetçi olduklarını biliyor ve paylaşma masalarını yeni bir kültür yaratmadaki önemli olduklarını düşünüyorlar. Benzer bir eylemliliği ise sokaklarda paylaşma masaları kuran Anarşist Kadınlar da gerçekleştiriyorlardı. Biz de ezilen toplumların birçok farklı isimle yaptıkları bu paylaşma ve dayanışma kültürünün önemli olduğunu düşünüyor ve 1 Mayıs gibi bir güne taşınması gerektiğine inanıyorduk.
Tüm hazırlıklarımız kolektif bir şekildeydi. 1 Mayıs, kapitalist sömürüye karşı söz söylenebilecek bir alandı. Katılma kararını aldıktan sonra kolektifin paylaşma ve dayanışma üzerine kurulu anlayışını 1 Mayıs alanına nasıl taşırız diye düşünmüştük. Aklımıza, oldukça kalabalık geçeceğini bildiğimiz 1 Mayıst’a yapabileceğimiz kadar çok sandviçle dolu bir paylaşma masası kurmak geldi. Bu, yaptığımız planlara göre en az dört gün sürecek keyifli bir işçiliği de beraberinde getirdi. Önce ikiyüze yakın kaşarı dilimlemek gerekiyordu ve 1900’lerin başından kalma bir dilimleme makinesiyle bu oldukça zaman alıyordu. Kaldı ki makine, çalışmanın ortalarında bozuldu. En önemli ve bizi zorlayacak olan aşama ise belki de son bir gündü. Çünkü ekmeklerin taze kalması, domates ve salatalıkların pörsümemesi için bu malzemelerin işlemleri son gün yapılmalıydı. Ama bütün bu süreçte her akşam okulundan, işinden çıkıp gelen birçok gönüllü arkadaşımızla birlikte adeta vardiya değiştirir gibi çalışmayı hiç ara vermeden sürdürdük. Yazdığımız bildirileri yaptığımız her sandviçin paketine zımbalıyor, sandviç paketlerini çuvallıyorduk. Çalışmanın tamamı bittikten sonra Taksim 26A’nın girişinde 100’e yakın çuval vardı.
– Paylaşma ve dayanışmayı büyütmenin, bencillik ve rekabetin egemen olduğu bir dünyada önemi nedir? Böyle bir kültürü yaşatmak mümkün müdür?
Bencil ve rekabetçi olmak, içinde yaşadığımız sistem olan kapitalizmin bizlere yüklediği belki de değiştirilmesi en zor özelliklerdir. Ve aynı zamanda hepimizin sürekli yakındığı, dünyanın yaşanmaz bir yer olduğunu söylememize yol açan nedenlerdir. Aslında biz, yanlış olduğunu bile bile, bencil ve rekabetçi davranışları “haklı” ya da “haksız” gerekçelerle uygularız. Ve bunun en meşrulaştırıcı söylevi ise “herkes, her yer, her şey böyle” bahanesidir. Biz düşünüyoruz ki bu bahanenin işlemeyeceği, her şeyin böyle olmayacağı bir ilişki biçimini aramızda var edebiliriz. Var ettik ya da var ediyoruz demektense, var etmeye çalışıyoruz ya da var etmek istiyoruz demeyi tercih ediyoruz. Ve biz bunun mümkün olduğunu deneyimleyerek yaşıyoruz.
– Kapitalizmin dayattığı tüketim kültürüne karşı, 26A ne tarz bir ilişki biçimini savunuyor? Ve bu ilişki biçimi işleyişinde nasıl yer buluyor?
Alışılageldik kalıpların dışında bir işleyiş mantığında olduğumuz aşikar. 26A’nın onlarca gönüllüsü kendi aralarında işlettikleri karar alma süreçleri sonrasında 26A’ların kaderini belirler. Belirlerlerken çeşitli aksilikler çıksa da tüm çaba 26A’ların bu şekilde işlemesi üzerine kuruludur. Aksiliklerin de ancak sabırlı ve sakin bir deneyim süreci sonrasında aşılabileceğine inanan gönüllülerin, yani bizlerin 26A’yla olan ilişkisi ise ihtiyacı kadarını alıp, verebildiği kadarını vermek üzerine kuruludur. Gerçekçi konuşmak gerekirse, hepimizin hemfikir olarak belirlediği ucuz fiyat kararı ile alakalı olarak, ihtiyaçlarımızı karşılayabildiğimiz çok söylenemez. Yani şunu söylemek gerekirse, 26A’lar kendilerini döndürebilen mekanlardır. Kaldı ki Taksim ve Kadıköy’den sonra geçtiğimiz ay da Kartal’da yeni bir 26A açılması, ihtiyaçların daha da karşılanamayacağının habercisi oldu.
– Bu tarz kolektif bir deneyim, dünyada başka yerlerde var mı? Eğer varsa bu kolektiflerle nasıl bir ilişki ağı oluşturuluyor?
Dünyada bu tarz kolektif deneyimler mevcut. Özellikle bu deneyimlerin birçoğu anarşistler tarafından hayata geçiriliyor. Fikirlerin yaşamla bütünleşmesinin önemini anlayan ve bu deneyimleri hayata geçiren çok sayıda anarşist kolektif ve kooperatif olduğunu biliyoruz. 26A deneyimiyle birlikte, bu kolektif ve kooperatiflerle tanışma ve karşılıklı deneyim aktarımları yapma fırsatını yakalıyoruz. Örneğin, Zapatistaların kendi ürettikleri kahveler, küresel çapta dağıtılıyor ve bu dağıtımıların br ayağı da 26A Kolektifi. Sadece Chiapas kadar uzak değil. Zaman zaman üreticisiyle ilişkiye geçebildiğimiz köylerden alınan ürünleri, Kolektif 26A raflarında ve ilişki ağında dayanışmaya açtık. Sürekliliğini henüz sağlayamamış olsak da, bizim için önemli olan mahsüllerini yok pahasına tekellere kaptırmak istemeyen üreticilerle dayanışmaya geçmekti. Bunun yanı sıra da Mezopotamya Sosyal Forumu’nda tanıştığımız Weranşar’daki Ax u Av Komünü ile bir dayanışmamız olmuştu.
– Bu sene de 1 Mayıs’ta paylaşma masalarını kuracak mısınız?
Bugüne kadar çeşitli yoğunluklarımızdan dolayı, 1 Mayıs’ta paylaşma masası kurmayı henüz kolektifin gündemine alamadık. Tüm sene süresince yapılan sohbetlerde, hep kuracağımız üzerine konuşmuştuk. Ama kararı alınmış olmadığı için, evet kuracağız diyemiyoruz ama biz de kurulacağını umuyoruz.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 9. sayısında yayımlanmıştır.
The post Paylaşma ve Dayanışma Kolektifi: Kolektif 26A appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>