Kolektif – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Wed, 30 Dec 2020 12:58:29 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Kolektif 26A Dayanışmaya Çağırıyor: Yeni Bir Yıla Umutla https://meydan1.org/2020/12/30/kolektif-26a-dayanismaya-cagiriyor-yeni-bir-yila-umutla/ https://meydan1.org/2020/12/30/kolektif-26a-dayanismaya-cagiriyor-yeni-bir-yila-umutla/#respond Wed, 30 Dec 2020 12:58:28 +0000 https://meydan1.org/?p=68281 Yaklaşık 10 yıldır; patronsuz ve sömürüsüz , gönüllülüğe dayanan bir model ile işleyen kafesi*, gerçekleştirdikleri etkinlikler ve atölyeler ile kapitalizme ve kapitalist ilişkilere karşı paylaşma ve dayanışma kültürüyle bir alternatif olarak varlığını sürdüren anarşist kolektif 26A, korona krizine rağmen daha fazla hareket etmek için dayanışma takvimleriyle “Yeni Bir Yıla Umutla” diyerek dayanışmayı büyütmeye çağırıyor. *Ağustos […]

The post Kolektif 26A Dayanışmaya Çağırıyor: Yeni Bir Yıla Umutla appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Yaklaşık 10 yıldır; patronsuz ve sömürüsüz , gönüllülüğe dayanan bir model ile işleyen kafesi*, gerçekleştirdikleri etkinlikler ve atölyeler ile kapitalizme ve kapitalist ilişkilere karşı paylaşma ve dayanışma kültürüyle bir alternatif olarak varlığını sürdüren anarşist kolektif 26A, korona krizine rağmen daha fazla hareket etmek için dayanışma takvimleriyle “Yeni Bir Yıla Umutla” diyerek dayanışmayı büyütmeye çağırıyor.


*Ağustos 2009’da ilk kafesini Taksim’de açan Kolektif 26A, Kadıköy’deki kafesini ise 2011 yılında açtı. 2019’da Taksim’de başlayan rantsal dönüşüm ve bu sene başlayan korona krizi sebebiyle Taksim 26A kapansa da “Vazgeçmeyenler oldukça,her bitiş bir başlangıçtır” diyen Kolektif 26A Kadıköy’deki kafesiyle ve atölyeleriyle varlığını sürdürmeye devam ediyor.

The post Kolektif 26A Dayanışmaya Çağırıyor: Yeni Bir Yıla Umutla appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/12/30/kolektif-26a-dayanismaya-cagiriyor-yeni-bir-yila-umutla/feed/ 0
4. Gıda Toplulukları ve Kooperatifleri Çalıştayı Başladı https://meydan1.org/2019/12/29/4-gida-topluluklari-ve-kooperatifleri-calistayi-basladi/ https://meydan1.org/2019/12/29/4-gida-topluluklari-ve-kooperatifleri-calistayi-basladi/#respond Sun, 29 Dec 2019 08:12:25 +0000 https://meydan.org/?p=52708 Bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen Gıda Toplulukları ve Kooperatifleri Çalıştayı, Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde saat 09:00’da başladı. Çeşitli atölye çalışmaları ile başlayan çalıştay önceki çalıştayların ve paydaşların tanıtımı ile başladı. Coğrafyanın farklı bölgelerinden gelen üreticilerin ürünlerinin de yer aldığı, çeşitli atölyeler ve sunumların yapılacağı çalıştay gün boyu devam edecek.

The post 4. Gıda Toplulukları ve Kooperatifleri Çalıştayı Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Bu yıl dördüncüsü gerçekleştirilen Gıda Toplulukları ve Kooperatifleri Çalıştayı, Kadıköy Barış Manço Kültür Merkezi’nde saat 09:00’da başladı.

26A Kolektifi de çalıştayın düzenleyicileri arasında yer alıyor.

Çeşitli atölye çalışmaları ile başlayan çalıştay önceki çalıştayların ve paydaşların tanıtımı ile başladı. Coğrafyanın farklı bölgelerinden gelen üreticilerin ürünlerinin de yer aldığı, çeşitli atölyeler ve sunumların yapılacağı çalıştay gün boyu devam edecek.

Barış Manço Kültür Merkezinde gerçekleştirilecek olan çalıştayın günlük programı

The post 4. Gıda Toplulukları ve Kooperatifleri Çalıştayı Başladı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/12/29/4-gida-topluluklari-ve-kooperatifleri-calistayi-basladi/feed/ 0
1984’ten Bugüne Örgütlenerek: De Grote Broek https://meydan1.org/2019/06/24/1984ten-bugune-orgutlenerek-de-grote-broek/ https://meydan1.org/2019/06/24/1984ten-bugune-orgutlenerek-de-grote-broek/#respond Mon, 24 Jun 2019 13:35:59 +0000 https://test.meydan.org/2019/06/24/1984ten-bugune-orgutlenerek-de-grote-broek/ Paylaşmanın ve dayanışmanın mekanlarına yer verdiğimiz arka sayfalarımızda, bu sayımızda Hollanda-Nijmegen’den Grote Broek kolektifinin deneyimlerine yer veriyoruz. 35 yıllık bir işgal evi deneyimi ve politik bir mekan olan Grote Broek’ten Peter M. ile bu 35 yıllık deneyimi konu edindiğimiz bir röportaj gerçekleştirdik. Öncelikle kuruluş sürecinden biraz konuşalım istiyoruz. Grote Broek nasıl kuruldu? Grote Broek, Hollanda’nın […]

The post 1984’ten Bugüne Örgütlenerek: De Grote Broek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Paylaşmanın ve dayanışmanın mekanlarına yer verdiğimiz arka sayfalarımızda, bu sayımızda Hollanda-Nijmegen’den Grote Broek kolektifinin deneyimlerine yer veriyoruz. 35 yıllık bir işgal evi deneyimi ve politik bir mekan olan Grote Broek’ten Peter M. ile bu 35 yıllık deneyimi konu edindiğimiz bir röportaj gerçekleştirdik.

Öncelikle kuruluş sürecinden biraz konuşalım istiyoruz. Grote Broek nasıl kuruldu?

Grote Broek, Hollanda’nın Nijmegen şehrinde işlerliği olan politik ve sosyal bir alandır. Kolektif, bünyesinde birlikte yaşayan iki komün, bir vegan-organik restoran, politik bir kafe, konser alanı ve 16 örgütün karar alma süreçlerini işlettikleri mekanı barındırır. Aslında sadece 150 bin nüfuslu Nijmegen’de değil, aynı zamanda Hollanda’da da önemli siyasi bir alan konumundadır. 1984’te işgal edilen bina, birçok zorla boşaltma girişimine karşın 2002’de legal bir biçim kazanmıştır. Hollanda’da buna benzer süreçler, bina sahibi ya da konut destek birimiyle yapılan anlaşmalarla sağlanıyor. 2009’da on yıllık bir kira kontratı imzaladık. 2018’de sınırsız bir süreye kadar uzattık. Bu iş biraz teknik ve hukuki işlemleri içinde barındırıyor. Ancak Hollanda’da ve içinde bulunduğumuz süreçte, sınırsız anlaşmalar genelde “işgal evleri”nin lehine bir durum.

Kuruluş sürecindeki temel dinamikleri ve nedenleri tek tek sayabilmek zor. Ancak işgal hareketi ve devrimci siyaseti önemseyen kolektif ya da grupların buna benzer alanlar açmaları çok önemli. 13 yıllık bireysel deneyimim de bunun böyle olduğunu söylüyor. İnsanların bir araya gelecek mekanlar bulabilmeleri buna benzer alanlar, birliktelikler geliştirebilmenin iyi bir yolu. Siyaset konuşabilmenin ve tartışabilmenin, bu tartışmaları ve düşünceleri pratikleyebilmenin bir aracı Grote Broek. Kapitalizmin yok saydığı değerlerin somutlanabileceği bir alan. Aslında birçok yönden İstanbul’daki Kolektif 26A deneyimine benziyor, anarşist düşünceleri ve siyaseti pratikleme çabası…


Grote Broek’teki işleyişten bahseder misin? Kararların alınması, inisiyatifler…

Aslında Grote Broek tek bir ideolojik yapı üstüne kurulu bir yapı değil, özgürlükçü soldan anarşizme farklı bakış açılarına sahip örgütlenmelere ev sahipliği yapıyor. Özellikle Nijmegen gibi bir şehirde, muhalefetin sınırlı olduğu bir bölgede, buna benzer bir dayanışma her şeyden önce bir ihtiyaç. Bunun bir ihtiyaç olduğunu bir anarşist olarak söylüyorum. Ancak şunu eklemeliyim, bu dayanışma tabana dayalı karar alma süreçlerine dayanıyor. Hiçbir politik parti, Grote Broek’te yer almıyor.

Grote Broek’te aktif 16 örgüt var. Bu aktif kullanımın dışında, birçok kolektif ya da grup mekanı kendi etkinlikleri için kullanabiliyor. Film gösterimleri, dışa açık tartışmalar, iç toplantılar… Grote Broek’in binasında 16 insan yaşıyor. Hepsi de bir kolektifte çalışmalar yürütüyor.

Aslında Grote Broek’te çalışma yürüten iki kolektiften özellikle bahsetmek istiyorum. Klinker ve Onderbroek… İki kolektifin de binada alanı mevcut ve Grote Broek’in politik altyapısı için bu iki alan oldukça önemli. Onderbroek bir konser alanı. Burada konser etkinlikleri düzenliyoruz. Punk’tan Jazz’a oldukça geniş bir yelpazemiz var. Onderbroek bir araya gelmemize ve hem kendi hem de başka kolektifler için ekonomik dayanışma etkinlikleri yapmamıza olanak veriyor. Her şeyden önemlisi gönüllülüğe dayanıyor.

İkinci kolektif Klinker, vegan-organik bir restoran. Bu mekanda politik etkinlikler, tartışmalar, film gösterimleri ve atölyeler düzenleniyor. Haftanın dört günü restoran açık oluyor, oldukça yerel ve organik gıdalar kullanılmaya çalışılıyor. Sebze-meyveyi yerel üreticiden temin etmeye çalışıyoruz. Zapatista Kahve Ağı gibi ağlardan edindiğimiz başka gıdalar mevcut. Klinker aynı zamanda göçmenler için de bir buluşma yeri. Yasal evrakları olmayanlar, buluşma mekanı olarak Klinker’i kullanıyor. Fotoshop atölyeleri, Linux ve siber-güvenlik atölyeleri gibi benzer atölyeler için mekan kullanılabiliyor. Klinker’de De Zwarte Uil (Kara Baykuş) isimli anarşist bir kütüphane de mevcut. İnsanlar kütüphaneden kitap ödünç alabiliyor. Klinker’de de insanlar gönüllü olarak çalışıyor, buradan elde edilen gelirle örgütler ya da eylemlere ekonomik dayanışma sağlanıyor.

Yani Grote Broek bu kolektif ve bireylerden oluşan başka bir kolektif. Aylık karar alma süreçlerinde farklı meseleler konuşulup planlanıyor. Ekonomi, mekanın bakımı, ekonomik dayanışma gösterilecek kolektifler bu karar alma süreçlerinin çerçevesini oluşturuyor. Bu aylık toplantılara, mekanı kullanan kolektiflerdeki bireylerin hepsinin katılması beklenir. Amaçlanan şey ortaklaşmaktır. Bazen burada konuşulan konuların, kolektiflerin kendi iç toplantılarında da konuşulması gerekebilir. Bir sonraki buluşmaya kadar iç tartışmalar sürer. Bu aylık toplantıların yanında daha büyük toplantılar da organize edilir. Bir sonraki yılın ekonomi planı gündem olabileceği gibi, mekana yönelik bir faşist saldırı da gündem olabilir. Tüm toplantılarda konsensusa dayalı bir karar alma süreci işletilir. Eğer mesele çözülmezse oylamaya gidilir. Grote Broek’teki tüm örgüt ve kolektiflerin bir oyu ve binada yaşayanların bir oyu vardır. Yani hem orada yaşayıp hem de kolektifte olanlar iki ayrı oy kullanamaz. 6 yıllık deneyimim boyunca, tartışmalı karar alma süreçleri yaşasak da çoğunluğun kararı belirlediği bir oylama sürecine girmedik.

Her ay konut destek birimine ödediğimiz sabit bir miktar var. Bu paranın %60’ı orada yaşayanlar, %40’ı Grote Broek bünyesindeki örgüt ya da kolektifler tarafından karşılanıyor. Orada yaşayanlar için bir kira uygulaması yapılıyor. Ancak ödenecek kira bireylerin kazancına göre belirleniyor. Bu uygulama her ay orada yaşayanların kazançları hesaplanarak yapılıyor. Dolayısıyla, binada yaşayan bireylerden biri, bir ay daha fazla öderken bir sonraki ay daha az ödeyebilir. Bu onların kazandıklarıyla ilişkili. Ekonomik sorunlar her zaman karşılaşılabilir sorunlardır. Önemli olan onları kolektif bir şekilde çözebilmektir.

Kolektifin bulunduğu yerdeki politik atmosferden biraz bahsedebilir misin? Grote Broek bu atmosferi nasıl etkiliyor?

Daha önce belirttiğim gibi Grote Broek ekonomik olarak şehirdeki eylemlerle ekonomik dayanışma gösteriyor. Politik etkileşim için iyi bir mekan sağlıyor, ki buralarda toplantı ya da paneller düzenlenebiliyor. Nijmegen’deki tüm eylemler ya Grote Broek’te başlar ya da burada biter. Grote Broek imzasıyla eylem yapmıyoruz, genelde Grote Broek içindeki örgütlerin isimlerini kullanıyoruz. Örneğin, Suriye’deki savaş nedeniyle Nijmegen’e gelmiş göçmenlerden oluşan ırkçılık karşıtı bir platformu anarşistler olarak örgütlediler ve beraberce 1 Mayıs’a katıldık. Antifaşist eylemleri, göçmenlerle dayanışma eylemleri, hayvan hakları eylemleri, ekoloji eylemleri, LGBTİQ+ eylemleri örgütledik.

Karşılaştığınız sıkıntılar ve siyasi baskılardan söz eder misiniz?

Geçtiğimiz senelerde, politik hareketliliğimizden dolayı aşırı sağ grupların hedefindeydik. 2018 Kasım’ında aşırı sağcı “Kan ve Gurur” isiml bir yapıyla neo-nazi grubu “Irkçı Kuvvet” Grote Broek’e karşı bir eylem çağrısı yaptı. 50 ırkçı holigan Klinker’e girip insanlara saldırmaya çalıştı. Sadece bu ırkçı gruplar değil medya tarafından da hedef olarak gösteriliyoruz. Bize şiddet yanlısı solcular diyorlar. Özellikle Almanya’daki G20 eylemleri sonrası yoldaşlarımız Nijmegen’de tutuklandı. 2019 Martı’nda Amsterdam’daki başka bir eylem neden gösterilerek bir kişi Grote Broek’ten alınarak tutuklandı. Bu tutuklamalar, medyanın Grote Broek’i hedef göstermesinde etken oldu. Tabi ki eylemi, mücadeleyi savunan insanların mekanıdır Grote Broek. Ancak medyanın provokatif dili, bize yönelik herhangi bir saldırıyı haklılaştırma amacı taşıyor.

Tüm bu polis, faşist ve medya saldırısına rağmen kolektifin karşılaştığı en büyük sorun bu değil. Grote Broek 35 yıllık bir kolektif. Bu deneyimin unutulma sorunuyla karşı karşıya olduğumuzu hissediyoruz bazen. Kendi yeri için mücadele eden insanların çabasıyla kurulan bu mücadele -ki bu insanların buraya katılmasının en büyük motivasyonlarından birisi- ve deneyimler unutulabiliyor. Özellikle yeni katılan insanlara bu deneyimlerin nasıl anlatılacağı ve bunun üzerinden işleyişin devamlılığı için neler yapılabileceğini sıklıkla konuşuyoruz. Bizce asıl karşısında mücadele edilmesi gereken şey bu.


Grote Broek’un benzer kolektiflerle ilişkileri nasıl?

Hollanda’da Grote Broek benzeri birçok mekan var. İşgal hareketinin uzun bir deneyimi var. Ve eski işgal evlerinden bazıları hala kendilerini sürdürüyor. Utrecht’te ACU, Emmen’de Huize Spoorloos, Amsterdam’da De Vrankrijk en de Binnenpret, Rotterdam’da Poortgebouw akla ilk gelenler. Bunların dışında Hague’da Autonoom Centrum, Amsterdam’da Nieuwland, Leiden’de Vrijplaats gibi projeler de bulunuyor. Bu kolektiflerdeki bireyler arasında bir bağ var ama kolektifler arası bir bağdan söz etmek mümkün değil. Ama özel durumlarda bir araya gelişler, dayanışmalar oluyor. Kasım 2018’deki faşist saldırı sonrasında, farklı şehirden birçok antifaşist Grote Broek’e gelerek dayanışma göstermişti.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Mücadeleler sonucu elde ettiğimiz beraberliklerimizi, bu beraberliklerle oluşuturulmuş mekanlarımızı unutmamak önemli. Onları devam ettirebilmek adına önemli. Mücadelenin meşruluğunu sağlayan şey tam da bu işte. Farklı coğrafyalardan deneyimleri paylaşmaya ihtiyacımız var. Toplumsal bir hareket yaratabilmek adına buna ihtiyacımız var. Sınır tanımayan dayanışma ilişkileri geliştirebilmek adına buna ihtiyacımız var. Tutsak olanlar; devletlere direnenler; kapitalizmle, ırkçılıkla, ataerkiyle, faşizmle mücadele edenlerin deneyimlerini paylaşmaya ve birbirinden haberdar olmaya her zamankinden çok ihtiyacı var.

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 50. sayısında yayınlanmıştır. 

The post 1984’ten Bugüne Örgütlenerek: De Grote Broek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/06/24/1984ten-bugune-orgutlenerek-de-grote-broek/feed/ 0
Otorite, Hiyerarşi ve Cinsiyetçiliğin Olmadığı Bir Kolektif: Kuçe Yemek Kolektifi https://meydan1.org/2019/03/04/otorite-hiyerarsi-ve-cinsiyetciligin-olmadigi-bir-kolektif-kuce-yemek-kolektifi/ https://meydan1.org/2019/03/04/otorite-hiyerarsi-ve-cinsiyetciligin-olmadigi-bir-kolektif-kuce-yemek-kolektifi/#respond Mon, 04 Mar 2019 11:20:46 +0000 https://test.meydan.org/2019/03/04/otorite-hiyerarsi-ve-cinsiyetciligin-olmadigi-bir-kolektif-kuce-yemek-kolektifi/ Taksim’in dar, dolambaçlı sokaklarından birinde Kuçe Yemek Kolektifi. İşlemeli perdeleri, nostalji havası yaratan masa ve sandalyeleri, bir halat yardımıyla aşağı yukarı hareket eden asansörü olan; mor renkli dövizin, etkinlik afişlerinin, kooperatif-kolektif üretimi ürünlerin duvarları süslediği sıcacık bir mekan. Mekanın sıcaklığı ve çayın sıcaklığı ile beraber alt katta bulunan mutfakta kolektifin bireyleri Özlem ve Emel ile […]

The post Otorite, Hiyerarşi ve Cinsiyetçiliğin Olmadığı Bir Kolektif: Kuçe Yemek Kolektifi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Taksim’in dar, dolambaçlı sokaklarından birinde Kuçe Yemek Kolektifi. İşlemeli perdeleri, nostalji havası yaratan masa ve sandalyeleri, bir halat yardımıyla aşağı yukarı hareket eden asansörü olan; mor renkli dövizin, etkinlik afişlerinin, kooperatif-kolektif üretimi ürünlerin duvarları süslediği sıcacık bir mekan. Mekanın sıcaklığı ve çayın sıcaklığı ile beraber alt katta bulunan mutfakta kolektifin bireyleri Özlem ve Emel ile kolektif deneyimi ve işleyişi üzerine güzel bir sohbet gerçekleştirdik.

Kuçe Yemek Kolektifi, 15 Aralık 2017 tarihinde dört kadının fikriyle pratiğe geçti. Kolektif fikri, 23 yıllık lokanta geçmişi olan bir mekanın devredilme gündemiyle başlamış. Birbirlerini sokaklardaki eylemlerde ve çeşitli etkinliklerde tanıyan bu dört kadın, çok kısa sürede karar vererek ortaya para yerine emek koyarak ve mekan sahibi olan kadın arkadaşları dahil olmak üzere daha birçok dostunun, arkadaşının dayanışmasıyla mekanı devralmışlar.

Özlem, kolektif olma yolculuğunun başlangıcını “Daha önce kolektif deneyimi olan olmayan, mutfak deneyimi olan olmayan vardı. Birimiz topraktan, bitkilerden; kimimiz başka şeylerden anlıyordu. Birbirini farklı noktalardan tamamlayan 4 kişi başladı bu yola.” şeklinde ifade ediyor.

Peki ya İsim? Neden Kuçe?

Özlem “Sonra isim ne olacak diye konuşmaya başladık. Rosa mı olsun? Köstebek mi olsun? Kimimiz politik olsun ama ne olsun diye düşünüyorduk. Daha önce burada mutfakta çalışan Meryem’le telefonda konuşurken kuçe gibi bir şey dedi. Dikkatimizi çekti, ne demek dedik Kuçe. Göç yolu dar sokak anlamını taşıyor dedi. Sesi, anlamı oldukça hoşumuza gitti. Kuçe kelimesi Kürtçe’de var, Azerice’de var; Ortadoğu’daki birçok sese yakın. Boşnakça ve Hırvatça’da ise ev anlamını taşıyor. İstanbul bir göç yolu, göçmenlerin çokça yaşadığı bir yer; özellikle de Taksim. Ve kuçelere su serpmişem” deyip gülerek anlatıyor Kuçe isminin hikayesi.

Kolektifin İşleyişi, Karar Alma Süreçleri, Kolektife Katılım Nasıl Gerçekleşiyor?

Onlarca kolektifin bir parçası olmak karşılıklı hassasiyetlere dayanıyor. Manifesto misali bir metin hazırlamışlar. “Hiyerarşi, otorite, cinsiyetçilik karşısında ortaklaşmak önemli. Bu paralelde kolektif sorumluluk alabilecek ve bu kolektif ilişkilerin bir parçası olabilecek herkese açık Kuçe.” diyor Özlem. Sorumluluk onlar için önemli çünkü kolektifin asıl amacı bağımsız ekonomik bir model oluşturabilmek. O yüzden işleyişinin sağlanabilmesi açısından buraya dahil olan birinin bu sorumluluğun farkında olması gerekiyor.

“Bizim gibi yaşayan ve üreten insanlarla bir araya gelerek mikro yaşam formu kurmak istiyoruz. Bu aynı zamanda yaşamın kendisi olduğu için yaşama dair meselelerde de söz üretmeyi sağlıyor. Konsensus ile karar alma ve birçok kolektif toplulukta olduğu gibi biz de toplumda ötekileştirilen kimlik mücadelelerine dair söz üretme gibi değerler ile bu beraberliği sürdürüyoruz.” Özlem ve Emel bu sözleriyle Kuçe’nin salt ekonomik bir beraberlik olmadığını anlatıyor bize. Aralarında mekana gelip yemek yiyen, daha sonra destek olan, sonrasında ise kolektifin bir parçası olan arkadaşları var.

Kuçe Yemek Kolektifi’nde bir mutfak grubu bir de destek grubu bulunuyor. Mutfak grubu kolektifin doğrudan parçası olan haftalık karar alma süreçlerine dahil olan, kolektifin stratejik kararlaşmalarını sağlayan kolektifin bireylerinden oluşuyor. Destek grubu ise doğrudan ekonomik ve sosyal olarak kolektifin bireyi olmayan ama kolektifin işleyişi ve ihtiyaçları noktasında kolektif ile dayanışma ilişkisi içinde olan bireylerden oluşuyor.

Kuçe, bireyler arası ekonomik paylaşım konusundaki tartışmalarını halen sürdürüyor. Çünkü kolektif 1 yıl boyunca sadece kendi masraflarını karşılayabiliyor. Taksimin her geçen gün boşaldığı, insanların daha farklı merkezlere yöneldiği bir süreçte açılan kolektifin ekonomik zorluklar yaşaması bizleri şaşırtmıyor. Emel “Kar esas mesele olmasın. Biz klasik bir esnaf haline bürünmeyelim. Bunu da nasıl yapabiliriz? Çok parası olmayanların yemek yiyebildiği ucuz bir yer olsun istedik. Biz kendimiz de buraya hiç yeni bir şey almadık. Çoğu malzeme ikinci el üründü. Burada bizim gibi insanların yemek yiyebileceği uygunluğu yaratmak istedik. Özellikle sağlıklı gıda eşittir zengin, parası olan ikilemini kırmak istedik. Dünyadaki farklı modelleri inceledik. Kazanç sağladığımızda buranın devamlılığı, kooperatif gibi projelere yatırmak düşüncesi var. Kendi yaşamlarımızı buradan devam ettirmek önemli.” diyerek aslında kolektif oluşumların diğer şirketleşmiş işletmelerden farkını gösteriyor bize.

Kuçe Yemek Kolektifi, yemeklerinde kullandığı malzemeyi küçük üreticilerden, kooperatiflerden, kendisi gibi kolektif olan üreticilerden alıyor. Sebzeleri ise ekolojik pazarda çalışan ve onların destek grubunda yer alan bir arkadaşlarının dayanışmasıyla kolektife geliyor. “Bu bizim için önemli değer. Böyle değerleri ortaya koyduğumuzda bu karı etkiliyor ama bu değeri yaratmak bizim için daha önemli. Bunu yapmak zor çünkü bunu yaparken kapitalist bir modele dönüşme tehlikesini görmek lazım. Ki böyle modeller Avrupa’da var. Bizim için bağımsızlık önemli. Bize Kosgeb önerdiler, biz istemedik. Mekanı fon üzerine kurmak istemedik.” Emel ve Özlem bu sözleriyle dayanışma ekonomisiyle çıktıkları bu yolda ne ile yan yana durup ne ile karşı karşıya durduklaklarını vurguluyorlar.

“Dışarıda hayat çok hızlı. İnsanların kafasında bır yerden hizmet alırken veya mailden cevap alırken hızlı geri dönüş alma beklentisi var. Biz ise kolektif yapımızdan ötürü konsensus ile karar alıyoruz ve bu hızın dışında birbirimizi ikna etmek veya bir kararı içselleştirmek için zamana ihtiyaç duyuyoruz. Dışarıdaki hız ile buradaki yavaşlığı dengeleyebilmek zor. Birlikte karar almak ve bir pratik yaratmak için süre lazım.” sözleriyle onları kolektif olmalarından ötürü zorlayan bir durumu tariflemeye çalışıyorlar.

Özellikle paylaşmamızı istedikleri bir durum var. “Biri geliyor yarın ödevim var. Sizinle görüşmek istiyorum, diğeri mail atıyor şu zamana kadar şunu hazırlamam lazım. Biz de birlikte karar alıyoruz ve öyle hemen o anda dönüş yapamıyoruz. Ki bu tarz konularda otonom ve kolektif oluşumlara öncelik tanıma gibi bir kararımız da var. Alternatif ekonomiler, kolektif yapılar ile ilgilenen genç arkadaşların olması mutlu ediyor fakat onlara istediklerini verecek hız burada yok!”

Keyifli sohbetimiz birbirimizi tanımanın ve anlamanın mutluluğu ile sonlanıyor. Kuçe Yemek Kolektifi, sıcacık yemeklerini yemeye ve kolektifi tanımak, görmek isteyen herkesi sohbet etmeye çağırıyor. Taksim’e giderseniz o küçük, dar, göç yolundan geçmeyi unutmayın!

The post Otorite, Hiyerarşi ve Cinsiyetçiliğin Olmadığı Bir Kolektif: Kuçe Yemek Kolektifi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/03/04/otorite-hiyerarsi-ve-cinsiyetciligin-olmadigi-bir-kolektif-kuce-yemek-kolektifi/feed/ 0
Üreticiden Tüketiciye Aracıların Sömürüsü – Nergis Şen https://meydan1.org/2018/11/08/ureticiden-tuketiciye-aracilarin-somurusu-nergis-sen/ https://meydan1.org/2018/11/08/ureticiden-tuketiciye-aracilarin-somurusu-nergis-sen/#respond Thu, 08 Nov 2018 15:20:51 +0000 https://test.meydan.org/2018/11/08/ureticiden-tuketiciye-aracilarin-somurusu-nergis-sen/ Geçtiğimiz haftalarda Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, uzun zamandan beri çok tartışılan ve konuşulan aracılar ve komisyoncularla ilgili beklenmedik bir çıkış yaptı. Albayrak “yeni hal yasası” adı altında aracılar ile komisyoncuların sayısının azaltılacağını, ürünlerin makul bir fiyata çekileceğini, ürünlerin kalitelerinin arttırılacağını açıkladı. Bu açıklamanın iki nedeni olabilir. Birincisi yine bir seçim öncesinde tabi ekonomik […]

The post Üreticiden Tüketiciye Aracıların Sömürüsü – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Geçtiğimiz haftalarda Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, uzun zamandan beri çok tartışılan ve konuşulan aracılar ve komisyoncularla ilgili beklenmedik bir çıkış yaptı. Albayrak “yeni hal yasası” adı altında aracılar ile komisyoncuların sayısının azaltılacağını, ürünlerin makul bir fiyata çekileceğini, ürünlerin kalitelerinin arttırılacağını açıkladı.

Bu açıklamanın iki nedeni olabilir. Birincisi yine bir seçim öncesinde tabi ekonomik krizin çok da uzak olmadığı bu dönemde böyle açıklamalarda bulunarak insanların içine su serpmektir. Bir diğeri de, üretici tüketici arasındaki komisyoncu zincirini kimi büyük şirketlere devrederek şeffaflık söylemi altında kapitalistlere peşkeş çekmektir.

Peki, üreticiden çıkıp tüketiciye ulaşana dek ürünlerdeki fiyatların dengesizliği bu kadar aşikarken, yapılması düşünülen bu müdahaleler var olan gerçekliği değiştirebilir mi? Arada kapitalistler ve devlet oldukça, elbette hayır!

Pazara, markete ya da manava gittiğimizde meyve sebzelerin üzerinde yazan fiyatlar adeta cep yakıyor. Fakat öte yandan bu meyve ve sebzeleri üretenler hiçbir şey kazanamadıklarını söylüyor. Peki sizce bunda bir çelişki yok mu? Üretim maliyetleri ortada, satış fiyatları ortada. Bu durumda üreticinin kazanması hatta ve hatta zengin olması gerekmiyor mu? Fakat kazın ayağı öyle değil.

Burada gözden kaçan önemli bir faktör var. Hatta bir değil, birden çok fazla faktör var. İşte o faktörler dediğimiz şey, aracılar ya da komisyonculardır. İşte bu aracılar, hem tüketicinin çok daha ucuza alabileceği gıdalara astronomik rakamlar ödenmesine hem de üreticinin “yeter artık bu sene de mahsul elimizde kaldı.” diyerek tonlarca meyve ve sebzeyi kamyonlarla sokağa dökmesine sebep oluyor.

Elimizdeki tabloya baktığımızda ortada zarar eden iki tarafın olduğu çok açık. İşte iki tarafın zararını topladığımız zaman ortaya çıkan rakam ise aracıların karını gösteriyor. Peki kim bu aracılar? Neden bir ürün tarladan markete gelene kadar bu denli zamlanıyor? Bu süreç nasıl gelişiyor? Şimdi bu süreçlere şöyle bir bakalım.

 

ÜRÜNLER ÜRETİCİ HAL PAZAR MARKET HAL/ÜRETİCİ PAZAR/ÜRETİCİ MARKET/ÜRETİCİ
Kilogram Fiyatı Kilogram Fiyatı Kilogram Fiyatı Kilogram Fiyatı Fiyat Farkı

(%)

Fiyat Farkı

(%)

Fiyat Farkı

(%)

ELMA 1,31 3,06 3,33 5,21 133,59 154,45 297,91
NOHUT 2,94 5,00 9,86 11,02 70,07 235,46 274,72
DOMATES 1,58 2,10 2,83 4,08 32,63 78,95 157,51
PATATES 1,28 1,73 2,42 3,03 35,69 89,54 137,56
KIRMIZI MERCİMEK 1,89 3,20 6,86 6,97 69,31 263,10 268,93

TZOB’un Temmuz ayına ait üretici-tüketici fiyat raporu

Üretici ve Tüketici Arasındaki Zincirler

Çiftçiler farklı üretim şekilleriyle ürünlerini üretirken bizler bu üretim koşullarının bilgisine ulaşamadan neyin tam olarak nereden geldiğini, nasıl üretildiğini bilmeden bu ürünleri alıyoruz ve tüketiyoruz. Soframıza gelmeden önce tarladan çıkan bir meyve veya sebze -üretici ve tüketiciyi dışarıda bırakırsak- en az altı tane aracının elinden geçiyor. İsterseniz bu aracı zincirine sırasıyla bir bakalım. Meyve veya sebze üreticiden çıktıktan sonra; ilk olarak tüccar tarafından alınıyor. İkinci adımda komisyoncuya ulaştırılıyor. Komisyoncu elindeki ürünü üçüncü aracı olan sevkiyatçıya veriyor. Sevkiyatçı zincirin dördüncü halkası olan nakliyeciye, nakliyeci beşinci aracı olan ikinci komisyoncuya ve ikinci komisyoncu ise altıncı ve son aracılar olan pazarlara veya marketlere veriyor.

Bu zincirin her halkasında ürüne, herkes kendi karını ekliyor. Bir de üstüne devletin vergilerini koyduğunuzda, her seferinde ürünün fiyatının üzerine yüzde hesaplamaları ekleniyor. Biraz bunları detaylandırdığımızda da komisyoncu haliyle -biraz kar edebileyim düşüncesiyle- bir miktar eklemelerle fiyatı arttırıyor. Her halci aldığı fiyatın üzerine komisyon bedeli olarak; kendi komisyon bedelinden devlete ödediği %18 oranındaki vergiyi de düşünerek hemen hemen %8 oranında ekleme yapıyor. Sevkiyatçı; halden aldığı ürünü diğer şehirlerdeki hallere sattıran kişi. Sevkiyatçı ürüne bir miktar komisyon ekleyerek başka hallere ulaştırmak için ürünü nakliyecilere veriyor. Ellerine geçen üründe nakliyeciler, kendi kazançları için de bir miktar fiyat arttırma yapıyor. Burada da ürün fiyatına yine ekleme yapmaya sebep olacak nakliyat bedeli altında %18 denk gelen bir vergi ve mazot parası karşımıza çıkıyor. Ayrıca bir de bu durumların hepsine stopaj ekleniyor. Bu da üreticinin tescilli ürünü üzerinden %2’lik oranında kesilen gelir vergisidir. Eğer ürün tescil ettirilmezse bu oran %4’e çıkmaktadır. Bu şekilde ürünün bir bölgeden başka bir bölgeye gelene kadar çok fazla halkalara uğramasıyla, üst üste gelen vergi, komisyon ve masraflarla fiyatların sürekli arttığını görüyoruz.

Peki Üreticinin Kazancı Ne?

Üretici elindeki ürününü kendi yaşamını devam ettirebilmek için satışa sunuyor. Tüccarlar üreticiden var olan ürünü alıyor. Tüccar %2 gelir vergisi stopajını ve %1 bağ-kur kesintisini yaptıktan sonra kalan tutarı üreticiye ödüyor. Haliyle üreticinin de aslında bir şey kazanamadığını görmüş oluyoruz.

TZOB (Türkiye Ziraat Odaları Birliği)’nin bu sene temmuz ayında açıkladığı üretici-market fiyatlarında kirazın üreticiden 2 liradan çıkış yaptığını görüyoruz. Kiraz hale geldiğinde 3,33 lira oluyor. Pazarda karşımıza 3,88 liradan çıkan kiraz markette ise 6,48 lira oluyor. Tüm bu aşamaların sonunda, üretilen meyve veya sebzelerin marketlerdeki fiyatlarından %45’inin aracıların payına ve %11’inin vergilere gittiğini öğrenince fiyatların nasıl pahalı olduğunu görüyoruz.

Hal böyle olunca da elimizde bir kilo olan domatesin üçte birini devlet, üçte birini ise aracılar alıyor. Ee geri kalan kısmı ise biz şehirde domates bekleyenlerle üretici paylaşmış oluyor. Aslında bu, şu anlama geliyor: Akşam kurduğumuz sofraya tam oturmak üzereyken ve sofrada leziz bir menemen bizi beklerken ansızın kapı çalıyor. Kapıyı açıyorsunuz, bir bakıyorsunuz ki, karşınızda iki kişi… Biri devlet diğeri aracı. “Ooo biz de çok acıkmıştık.” diye teklifsizce kapıdan içeri giriveriyorlar. Sen masaya oturmaya fırsat bulamadan ekmeği banıp banıp menemenin çoğunu bitiriyorlar. Onlar evden ayrılırken sofrada kırıntılarla, sen ve kapıda bekleyen üretici hüzünlü ve aç bir geceye buruk bir merhaba diyorsunuz.

Ürünün her halkasındaki kişiler bu durumun çok normal olduğunu, kendilerinin zaten çok az kazandığını söyleseler de bizlerin cebinden çıkan tutarın kat kat arttığının, üreticinin ise bir şey kazanamadığı gerçekliğinin üstünü hiçbir şey örtmüyor.

Aslında Biz Ne Yiyoruz?

“Çiftçinin farklı üretim şekilleri” diyerek yazıya başlamıştım. Şimdi bu üretim şekillerini ve aslında bu kadar pahalı ne yediğimize bakalım. Yaşadığımız topraklarda çiftçiler genellikle iki farklı şekilde üretim yapmaktadırlar; modern tarım ve geleneksel tarım. Modern tarım; yapay gübrelerin, ilaçların, makinaların kullanıldığı ve genetiğiyle oynanmış yada hibrit (melez) tohumlarla üretimin yapıldığı tarım yöntemidir. Geleneksel tarım ise bunların (gübre, ilaçlama, makina vs.) çok az kullanıldığı ya da hiç kullanılmadığı ve genellikle “atalık tohumlar”ın kullanıldığı bir tarım yöntemidir.

Tüccarlar genellikle ürünü ucuza alabilmek adına modern tarım yöntemiyle elde edilmiş ürünleri tercih etmektedirler. Fakat bu ürünlerin pahalı olmasının yanında besin değeri açısından da hiçbir değeri bulunmamaktadır.

Geleneksel tarımın ise aşamaları hem emek hem de maliyet olarak daha fazla olduğundan tüccarlar bu yöntemle üretilen ürünleri, satabilmeleri pek mümkün olmadığından tercih etmiyorlar. Tabi bu arada geleneksel tarım yöntemi de adına “organik, ekolojik, doğal” denilerek kendi piyasasını yaratmış bulunmakta. Ekolojik pazarlarda veya marketlerin organik reyonlarından bu ürünlere ulaşmak artık çok kolay. Ancak günümüzde bizler modern tarım yöntemiyle üretilmiş ürünleri zaten yüksek rakamlara alırken geleneksel tarım yöntemiyle üretilmiş ürünleri bu ekolojik pazarlarda veya organik reyonlarından çok daha fahiş fiyatlara alıyoruz.

Hem Sağlıklı Hem Ucuz Gıda Mümkün Mü?

Bu sorunun cevabı ise elbette mümkün olmalıdır. Çünkü bunu mümkün kılmak isteyen birçok üretici ve birçok tüketici var. Aracıları ortadan kaldırarak geleneksel tarım yöntemini benimseyen üreticilerin ürünlerini ise, bu ürünleri karşılıksız bir şekilde tüketiciyle buluşturan kolektifler, gıda toplulukları ve kooperatiflerde bulabiliriz. Üstelik herhangi bir aracının olmadığı doğrudan üreticinin ve tüketicinin arasındaki ilişkisi üzerine kurulu bu sistematikte “yediklerimiz gerçekten ne” sorusunun cevabı “temiz, sağlıklı ve güvenilir” olacaktır. Bahsettiğim bu sistematiği benimsemeyen üretici ya da tüketici köylü ya da kentli kurnazları da yok değil. Ancak bırakalım onlar kendi kurnazlıklarının peşinde birbirlerini yesinler. Ben samimiyeti ve doğruluğu benimseyenlerden bahsediyorum.

Bu tarz bir kolektif, gıda topluluğu yada kooperatifin amacı; geleneksel tarım yöntemiyle üretilen meyve ve sebzenin, üreticiden doğrudan, hiçbir kar amacı gütmeden tüketiciye ulaştırmaktır. Ürünün üretiminden, dağıtımına ve tüketimine kadar gerçekleşen sürecin tamamında üretici ve tüketici başta olmak üzere tüm ilgili kesimlerin sözünü söyleyebileceği ve inisiyatif olabileceği yolları geliştirmektir. Tüketici istediği zaman üretim alanlarını ziyaret edebilir hatta üretimin bir parçası olabilir. Bu tarz bir sistematikte daha fazla üreticiyle tanışarak, yeni bileşenleri ile beraber var olan ihtiyaçların doğrultusunda üretimin ne kadar gerçekleşebileceğini zamanla üretici ve tüketici birlikte karar verebilirler. Bu şekilde, aracılar vasıtasıyla aldığımız güvensiz ürünlerin yerine hem üreticisini tanıdığımız hem üretim koşullarını bildiğimiz hem de daha da ucuza aldığımız güvenilir gıdaya ulaşmak mümkün hale gelmektedir.

Nice aracısız yaşama, nice güvenilir ürünlere, nice kolektif ve kooperatiflere…

 

Nergis Şen

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 47. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

 

The post Üreticiden Tüketiciye Aracıların Sömürüsü – Nergis Şen appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/08/ureticiden-tuketiciye-aracilarin-somurusu-nergis-sen/feed/ 0
Patika Ekoloji Kolektifi Ekolojik Yıkımların Karşısında https://meydan1.org/2018/10/14/patika-ekoloji-kolektifi-ekolojik-yikimlarin-karsisinda/ https://meydan1.org/2018/10/14/patika-ekoloji-kolektifi-ekolojik-yikimlarin-karsisinda/#respond Sun, 14 Oct 2018 11:50:42 +0000 https://test.meydan.org/2018/10/14/patika-ekoloji-kolektifi-ekolojik-yikimlarin-karsisinda/ Meydan Gazetesi: İsim, büyük ölçüde içerik hakkında bilgiler verir. Bu sebeple “Neden Patika?” sorusuyla başlayalım.. Patika Ekoloji Kolektifi: Ekoloji mücadelesi bizim için, yaşamı savunurken ve yeni bir yaşamı yaratırken izlediğimiz bir yol ve bu yol bir patika aslında. Çünkü patikalar tüm canlılar içindir, patikalarda ayrık otlarına da rastlarsınız böceklere de… Keçilerin de ayak izleri vardır […]

The post Patika Ekoloji Kolektifi Ekolojik Yıkımların Karşısında appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kapitalizmin ve devletlerin siyasi ve ekonomik çıkarlar uğruna yaşama yönelik durmak bilmez saldırılarıyla ortaya çıkan küresel iklim değişiklikleri; yaşadığımız coğrafyadaki iktidarın ekolojik yıkım pahasına arzuladığı nükleer santraller ve çılgın projeler… Böylesi bir süreçte, yaşamı savunan bir gazete olarak biz de ekoloji mücadelesinde yaratıcı ve etkili eylemlerde bulunan Patika Ekoloji Kolektifi ile gerçekleştirdiğimiz röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Meydan Gazetesi: İsim, büyük ölçüde içerik hakkında bilgiler verir. Bu sebeple “Neden Patika?” sorusuyla başlayalım..

Patika Ekoloji Kolektifi: Ekoloji mücadelesi bizim için, yaşamı savunurken ve yeni bir yaşamı yaratırken izlediğimiz bir yol ve bu yol bir patika aslında. Çünkü patikalar tüm canlılar içindir, patikalarda ayrık otlarına da rastlarsınız böceklere de… Keçilerin de ayak izleri vardır patikalarda, kaplumbağaların da… Patikaların kenarlarında ezilerek katledilen hayvanlarla karşılaşmazsınız örneğin. Her birimizin ayak izi art arda gelir. Patikalar yürümekten vazgeçmeyenler oldukça şekillenir ve var olur.

Bize göre yol iki nokta arasında bir çizgi değildir. Bu yolda yürürken hepimizin kafasında, başladığımız noktadan daha özgür daha adaletli bir yere varmak olsa da yol bir gitme biçimidir aynı zamanda. Biz ekoloji mücadelesinde araç ve amaçların paralel olması gerektiğine inanıyoruz, böylece mücadele pratiğimizle varacağımız noktayı yaratacağımızı düşünüyoruz. Bu yüzden bu yola “patika” dedik.

Patika Ekoloji Kolektifi nasıl bir örgütlenmedir? Örgütlenme biçimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Patika Ekoloji Kolektifi yatay bir örgütlenmedir. Kolektifin işleyişinde alınan kararlar, herkesin katılımıyla gerçekleşir. Karara katılan her bir birey sonsuz söz hakkı ile işleyişte yer alır. Bireyler arasında herhangi bir hiyerarşi yoktur. Patikada herkes elini taşın altına sokması gerektiğini hisseder. Bunu da keyifle ve özenle yaparız.

Bununla birlikte kolektif içerisindeki her birey aslında farklı mücadele alanlarında deneyimleri olan yaşamlarını savunma ve dönüştürme çabasında olan bireyler. Bugün ekolojik yıkımların da faili olan devletlerin ve kapitalizmin her alanda gerçekleştirdiği saldırıların karşısında Patika, bütünlüklü bir mücadele hattını savunur. Yani Patika, bir HES şantiyesinin doğaya, doğadaki canlı-cansız varlıklara olan tahribatı dışında, o şantiyede çalışan ve patronu tarafından sömürülen işçiler içinde mücadele eder. Yaşamın dönüşümü derken çok fazla tüketmeyi değil evlerimizde konserve yapmayı, turşu kurmayı, üretici dayanışma ağları ile yemeyi-içmeyi, ikinci elcilerden giyinmeyi tercih ederiz. Her tercihimiz bu dönüşümün birer propagandasıdır. Kola içmeyiz ya da taşlanmış kot giymeyiz mesela. Çünkü biri içme suyumuzun biri hayatlarımızın sonunu hazırlıyor, biliyoruz. Kapitalist bir yaşamın çatlaklarından filizlenen bir betondelendir Patika. Bu yüzden her yerden hep çoğalacağız, hiç bitmeyeceğiz.

Patika kendisine bir ekoloji örgütü diyor ve bildiğimiz kadarıyla çevreciliğe karşı…

Çevrecilik insan merkezli bir düşüncedir, yani kastedilen; insan ve çevresidir. Ağaçların kesilmesini, hayvanlarının soyunun tükenmesini “önemser” çünkü insanların “konfor alanlarının” sürdürülmesini hedefler. “Sürdürülebilir” enerji kaynaklarını savunur, üretilen enerjinin insanların değil, endüstrinin ihtiyacı olduğunu görmezden gelir. Yine çevrecilik “geri dönüşümü” bir çözüm olarak gösterir, geri dönüşümün aslında bir manipülasyon olduğundan hiç bahsetmez, tüketim kültürünü sorgula(t)maz. Gündelik alışkanlıklarımızı değiştirmeden, sistemi sorgulamadan, “suya sabuna dokunmadan” “doğa dostu” imajını pekiştirmenin yollarını arar. Bu anlayış elbette kapitalizmin de zararsız gördüğü ve desteklediği bir anlayıştır. Biz bu bakış açısını çok sıkıntılı görüyoruz, kesinlikle çevreci değiliz.

Patika yaşam savunuculuğu yapan bir ekoloji örgütü. Hayvanın özgürlüğünden suyun, toprağın, havanın özgürlüğüne, tüketim mabetlerine yetmeyecek enerji üretim santrallerinin talanından kentsel dönüşümün rant talanına, bu sömürü sisteminin iktidar merkezli anlayışından mülkiyetçi anlayışına, yani kapitalizme karşı topyekûn oluşturulacak bütünlüklü mücadele ile yaşamı bugünden yaratma çabasıyla düşlüyor ve eyliyoruz. Çevrecilerse sadece birer truva atı.

Patika ne türlü mücadeleler verdi bu zamana kadar?

Yerel halkla birlikte bugüne dek başta Karadeniz olmak üzere coğrafyamızda yapılmak istenen hidroelektrik santrallerinden(HES) nükleer santrallere, termik santrallerden taş ocaklarına kadar yaşamı yok eden enerji şirketlerine karşı mücadeleler verdik. Suyun ticarileştirilmesine karşı çeşitli eylemler ve kampanyalar örgütledik. Yine Patika ismini taşıyan dergimizle rüzgar, jeotermal ya da güneş gibi enerji santrallerinin doğamız için yaratacağı yıkımları ele alan yazılar yayınladık, yeni çıkarılması düşünülen kaya gazını gündemimize alarak bu coğrafyada ilk kez tartışılmasını sağladık, sürdürülebilir enerji ya da geri dönüşüm gibi kavramların asıl yüzlerini teşhir eden incelemelere sayfalarımızda genişçe yer verdik.

Ekoloji alanındaki düşüncelerimizi yaygınlaştırabilmek için çeşitli platformlarda, oluşumlarda, etkinlik ve festivallerde yer aldık. Ayrıca çeşitli üniversitelerde gerçekleşen panellere katılarak ekoloji başlıklı aktarımlar gerçekleştirdik.

Son dönemde ise ekoloji mücadelesi veren farklı örgütlerin, ekolojik üretim yapan komün ve kolektiflerin de katılımıyla oluşturulan Kır-Kent Ağı buluşmalarına katıldık ve kır-kent ağının kurulmasında yer aldık.

Kır-Kent Ağı buluşmalarından biraz daha bahseder misin? Kır-Kent Ağı ile ne hedefleniyor?

Kır-kent buluşmalarının ilki Temmuz ayında Bergama’da gerçekleşti. Bu buluşmaya ekoloji mücadelesi veren örgüt ve topluluklardan, kolektif bir şekilde ekolojik ilkelerle kendi üretimlerini yapan komün ve topluluklara, şehirlerde tüketim ağları kuran gıda toplulukları ve derneklere kadar birçok farklı bileşen katıldı. Bir tanışma ve tartışma toplantısı olarak gerçekleşen ilk buluşmanın ardından ikinci buluşmamızı Eylül ayında İstanbul’da gerçekleştirdik. Bu buluşmada, yaşamlarımızın ortaklaştırılması, dayanışma ağlarının genişletilmesi ve güçlendirilmesi gibi başlıklara yoğunlaştık. İlk buluşmaya da katılım gösteren Fethiye’den Refikler Komünü ve Bayramiç’ten Zeytinli Ekolojik Yaşam Topluluğu’nun ortak deneyimleri bu dayanışma ağının nasıl geliştirilebileceğine dair pratik bir örnek olarak tartışıldı. Kır-kent ağının ne hedeflediği ve nasıl işleyeceğine dair yürütülen tartışmalarda üretim süreçlerini, tüketim ağlarını ve bütçelerini ortaklaştırmak, yerellerde dayanışma ilişkileri geliştirmek, bütünlüklü bir mücadele hattı kurmak ve yaşamlarımızı dönüştürmek tartışmaların ana hattını oluşturdu. Aslında hedeflenen alternatif üretim-tüketim ilişkilerinin oluşturulması, yaşamla iç içe oluşturulacak yaşamsal bir kültür aracılığıyla kapitalist ve devletli ilişkilerin yıkıcılığından kurtulmak.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ekolojik uyumla yeni bir yaşamı oluşturmaya bugün her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. Bunun için paylaşma ve dayanışma ilişkilerimizi çoğaltmalı ve örgütlenmeliyiz.

Röportaj için teşekkür ederiz. Meydan Gazetesi olarak mücadelenizi selamlıyoruz.

 

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

 

The post Patika Ekoloji Kolektifi Ekolojik Yıkımların Karşısında appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/10/14/patika-ekoloji-kolektifi-ekolojik-yikimlarin-karsisinda/feed/ 0
KRİZE KARŞl PAYLAŞMA VE DAYANlŞMA https://meydan1.org/2018/10/03/krize-karsl-paylasma-ve-dayanlsma/ https://meydan1.org/2018/10/03/krize-karsl-paylasma-ve-dayanlsma/#respond Wed, 03 Oct 2018 12:45:55 +0000 https://test.meydan.org/2018/10/03/krize-karsl-paylasma-ve-dayanlsma/       1 Mayıs 2012 tarihinde, 26A Kolektifi Taksim’de bulunan işçilere 5 bin adet sandviç dağıttı. Olmayan Kriz Kabine üyeleri aralarında söz birliği etmiş. Kimse ağzına kriz kelimesini almıyor. Tayyip Erdoğan öyle buyurduktan sonra ters de düşmek istemiyorlar. Kişisel gelişim kitapları gibi; olumlu düşünürsen olumlu olur! Eğer kriz yok dersen kriz olmaz. Ya da […]

The post KRİZE KARŞl PAYLAŞMA VE DAYANlŞMA appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
 

 

  1 Mayıs 2012 tarihinde, 26A Kolektifi Taksim’de bulunan işçilere 5 bin adet sandviç dağıttı.

Olmayan Kriz

Kabine üyeleri aralarında söz birliği etmiş. Kimse ağzına kriz kelimesini almıyor. Tayyip Erdoğan öyle buyurduktan sonra ters de düşmek istemiyorlar. Kişisel gelişim kitapları gibi; olumlu düşünürsen olumlu olur! Eğer kriz yok dersen kriz olmaz. Ya da söylem politikası; söyleme döküp var olmasını istemiyorlar! Medya aracılığıyla krizi oldurmamaya çalışıyorlar!

Eğer para biriminiz bir yıl içerisinde %45 değer kaybediyorsa; %17.9’luk enflasyon, %6.25 faiz artırımı, %15’e varan işsizlik oranları ortaya çıktıysa; farklı ürünlerde değil fiyat artımı yaşanması, gizli stratejik “zam sanatları” oluşturuluyorsa; başkanın damadı Hazine Bakanı ara ara çıkıp kısa, orta ve uzun vadeli programlardan bahsediyorsa; kemer sıkma politikalarının yönetilmesi için Maliyet ve Dönüşüm Ofisi kurulmuşsa; ABD kaynaklı olduğu iddia edilen krize, yine aynı kaynaklı ekonomik danışma şirketi McKinsey ile çözüm aranıyorsa; iş yeri kapatmalar, işten atılmalar, ücretlerdeki genel düşüş artmışsa; ekmekten domatese, elektrikten doğal gaza fiyat değişiklikleri sadece bizi şaşırtmakla kalmıyor ihtiyaçlarımızı karşılayamaz bir duruma geliyorsak… O zaman kriz var demektir. Termodinamiğin birinci yasası; enerji yoktan var edilemez, varsa da yok edilemez! Tüm bu somut verilerle, krizin olmadığını iddia edenler var olanı yok etmeye çalışıyorlar.

Daha geçen yıl protesto için dolarlarını yakanlar ya da iphone’larını kıranlar, bugün bu gelişmeleri sessizce izliyor. Ne oldu da ekonomimizi bir ABD şirketine devrettik diye de sormayınca kriz olmayıveriyor!

Ama gerçek ekonomik durum hiç de öyle parlak değil. Kendini ekonomide de tek güç olarak belirleyen Erdoğan, varlık fonuna da kendini başkan olarak atayarak günü kurtarmaya çalışıyor. Sıcak para gelmesi uğruna Venezuela ve Katar gibi ülkelerle ilginç ilişkiler geliştirmesi de, imar barışı bahanesiyle ev sahiplerinden gelecek paraya gözünü dikmesi de bundan.

Son seçimler öncesi her bir oyun peşine düşerek “kardeşinizi destekleyin, görün dövizin faizin halini” diyen Erdoğan, şimdi içine girdiği durumdan nasıl çıkacağını düşünüyor. Bugüne dek olduğu gibi şimdi de ekonomideki kötü gidişin kabahatini hep başkalarına yüklüyor. Böylece bir taşla iki kuş vurmanın hesabını yapıyor.

Oysa olmadığı iddia edilen kriz bırakalım teğet geçmeyi, tam da 12’den hedefini vuruyor. Çünkü bu sistem, ithalatı artırarak dış borcun daha da kabarmasına yol açan, para politikalarındaki uygulamalarıyla dövizin değerini iki katına çıkaran, rantçıya ve köşe dönücüye teşvik veren bir sistem, bu sistem kapitalizm.

Krizden ve Kapitalizmden Çıkış: Yeni Bir Ekonominin Şimdi Yaratılması

Küresel bir kapitalist sistemde, küresel ölçekte bir güce sahip olanların ve sermayeye sahip olanların ezilenlere dayattığı toplumsal bir gerçeklik olarak kriz; ezilenler için işsizlik ve yoksulluk anlamına gelir. Bu yüzden de yoksulluktan, ezilmekten ve krizden kurtuluşun yöntemi kapitalizmden kurtulmayı gerektirir.

İşte bu bağlamda, farklı farklı coğrafyalarda ve dönemlerde ekonomik krizlere karşı kolektif çabalarla gerçekleştirilen yeni ekonomik işleyişler, sadece ekonomik krizin etkilerine karşı değil, tüm bu krizlerin sebebi olan kapitalizmin var olmadığı bir dünyayı yaratmak adına da önemlidir.

Ekonomik krize, kapitalizmin sömürü, yoksulluk ve katliam sistemine karşı uygulanan, geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gereken, kolektif işleyişe sahip pek çok ekonomik çaba bulunmaktadır.

Yerel üretici birliklerinin, gıda topluluklarının, kentlerde üretim ve tüketim kolektiflerinin, kooperatiflerinin kurulması ve bu toplulukların aralarında oluşturdukları ağlarla dayanışmacı ve kolektif bir şekilde üretim ve dağıtım ilişkilerinin yeniden biçimlendirilmesi bahsedilen ekonomik çabalara en önemli örneklerdendir. Bu yollarla rekabete ve kar etmeye odaklı bir ekonomi yerine paylaşma ve dayanışmaya dayalı, ihtiyaçların giderilmesine odaklı bir ekonomik işleyişin kuruluşu sağlanabilir.

Tüketim ağlarını ve bütçelerini ortaklaştırmak, yerellerde dayanışma ilişkileri geliştirmek, bütünlüklü bir mücadele hattı kurmak ve yaşamlarımızı dönüştürmek, alternatif üretim-tüketim ilişkilerinin oluşturulması, yaşamla iç içe oluşturulacak yaşamsal bir kültür aracılığıyla kapitalist ve devletli ilişkilerin yıkıcılığından kurtulmak.

Tüm bu alternatifler, mevcut ekonomik krizlere karşı çözüm için birer ihtiyaç olduğu gibi, kapitalizmden çıkışın ve yeni bir toplumsal yaşamın örgütlenmesinde uygulamamız gereken yöntemlerdir.

Mülkiyete ve Otoriteye Dayalı Tüm Mekanizmalara Karşı Örgütlenmeliyiz!

Tabi ki kapitalizmin etkilerinden kurtulmak ya da kapitalizmden çıkış, sadece alternatif ekonomik çabalar üretmekle gerçekleştirilemez. Kapitalizm özgür bir dünyanın önünde engel olan iktidarın biçimlerinden biri olduğu için, kapitalizmden kurtulmayı istemek, diğer tüm iktidar biçimlerine karşı doğrudan politik faaliyetler yürütmeyi de gerektirir.

Bahsedilen politik faaliyetler, giderek yaklaşmakta olan, tüm toplumu -sistemin tamamına karşı çıkma konusunda- pasifize eden (yerel) seçimler değildir. Sözü edilen, sistemi doğrudan hedef alan faaliyetlerdir. Bu alternatif ekonomik işleyişleri güçlendirecek, toplumsallaştıracak, diğer tüm alanlarda gerçekleşen sosyal ve siyasal krizlere direniş gösterecek, bu krizlere çözüm olacak ve sistemin kendisine karşı verilecek bir bütünlüklü mücadeledir. Bu bütünlüklü mücadele de tüm iktidar biçimlerine karşı örgütlenerek gerçekleştirilebilir.

İçerisinde bulunduğumuz ekonomik, siyasi ve toplumsal durum oldukça belirsiz. Ekonomik krize dair konuşulanlar ya da tartışılanlar ört bas edilmek istense de; ekonominin yakın bir zamanda daha büyük sorunlarla karşılaşacağı aşikar. Hazırlıklı olunması gereken şey, devlet ve kapitalizm dışı bir ekonomiyi kolektif bir şekilde oluşturmanın koşullarını hazırlamaktır. Bu hazırlık, devletin yapay gündemleri dışında, toplumsal muhalefetin örgütlemesi gereken bir süreçtir. Paylaşma ve dayanışma ilişkilerini örgütsel düzeyde somutlaştırmak ve toplumsallaştırmak gereklidir.

Bizleri bir arada ve ayakta tutacak olan öz-örgütlülüğümüzden başka güvenebileceğimiz hiçbir şey yok. İktidarlar “kriz yok” yalanıyla bizleri bir krizin en derinine sürüklerken; patronlar krizden pay kapmaya ve daha da zengin olmaya çalışırken; yapabileceğimiz tek şey yüzümüzü birbirimize dönmektir; dayanışmayı örgütlemektir.

Devletlerin tarih boyunca yarattıkları ekonomik krizlere karşı yaşamanın ve krizden kurtulmanın yolunu yeni bir ekonomik model yaratmakta bulan farklı deneyimlerde olduğu gibi; yapmamız gereken bizleri özgürleştirecek ve kapitalist krizin sıkışmışlığından çıkartacak olan üretim-dağıtım-tüketim kolektiflerini, öz-örgütlülükle oluşturulmuş atölyeleri ve kooperatifleri, paylaşma ve dayanışma temelli ilişkilerle bugünden yaratmaktır.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır.

 

 

The post KRİZE KARŞl PAYLAŞMA VE DAYANlŞMA appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/10/03/krize-karsl-paylasma-ve-dayanlsma/feed/ 0
Direnişte Yerel, Devrimde Küresel: El Lokal Kolektifi https://meydan1.org/2017/12/20/direniste-yerel-devrimde-kuresel-el-lokal-kolektifi/ https://meydan1.org/2017/12/20/direniste-yerel-devrimde-kuresel-el-lokal-kolektifi/#respond Wed, 20 Dec 2017 12:58:30 +0000 https://test.meydan.org/2017/12/20/direniste-yerel-devrimde-kuresel-el-lokal-kolektifi/ El Raval Kültür Derneği Lokali kısa adıyla El Lokal, 1987 yılının Ekim ayında kuruldu. Ateneo Libertario del Poble Sec’den (Özgür Kütüphane) ve Barrio Chino’dan (Çin Mahallesi) gelen bir grup insan tarafından oluşturulan mekan, kent merkezinde mücadele ve direnişin bir buluşma noktası olarak faaliyetlerini sürdürüyor. El Lokal, kolektifin gönüllüleri tarafından “yeni projelerin oluşturulması ve denenmesi için […]

The post Direnişte Yerel, Devrimde Küresel: El Lokal Kolektifi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

El Raval Kültür Derneği Lokali kısa adıyla El Lokal, 1987 yılının Ekim ayında kuruldu. Ateneo Libertario del Poble Sec’den (Özgür Kütüphane) ve Barrio Chino’dan (Çin Mahallesi) gelen bir grup insan tarafından oluşturulan mekan, kent merkezinde mücadele ve direnişin bir buluşma noktası olarak faaliyetlerini sürdürüyor. El Lokal, kolektifin gönüllüleri tarafından “yeni projelerin oluşturulması ve denenmesi için alternatif materyallerin oluşturulması ve özgürlükçü bir kültürün yaygınlaştırılmasında bir araç” olarak tanımlanıyor.

Kuruluşundan günümüze devlet dışında bir alternatifin kurulabileceğine olan inançla hareket eden kolektifin amacı, adaletli ve özgür bir topluma özyönetim ve isyanla ulaşmak. Kolektif gönüllüleri El Lokal’in, hem mahalledeki hem de şehrin geri kalanındaki, hatta imkanlar dahilinde dünyadaki mücadelelerin dahi hizmetinde olması gerektiğine inanıyor. El Lokal kendi içerisinde farklı yönelimlerden gelen ancak ortak ilkeler dahilinde birleşmiş birçok grubun parçası olduğu genel bir işleyişe sahip.

Kolektif ayda bir kez mekanın işleyişi ve yapısı hakkındaki meseleleri görüştüğü bir karar alma toplantısıyla işletilir. Bunun yanında gündelik yaşamı etkileyen her konuda fikir paylaşımı ve hızlı kararlar için de sık sık bir araya gelinen toplantılar organize edilir.

El Lokal, üretilen materyallerin dağıtımı için organize ettiği konserlerden faydalanır. Vakıf veya yardım kuruluşlarından destek almadan kendine yeterlilik ve süreklilik ilkesiyle yoluna devam eden kolektifin açık tutulması için ise her gün farklı bir grup inisiyatif alıyor.

“Sıfırdan bir işe başlamanın ve beş parasız mücadele etmenin zorluğunun bilincindeyiz” şeklinde konuşan El Lokal gönüllüleri, diğer gruplarla ve şehirlerinde mücadele eden hareketlerle paylaşmaktan memnuniyet duyduklarını belirtiyor.

Kolektif, etkinlikler ve toplantılar için ayrı bölümlere sahip. Konserler için bir sahnesi, kitap ve müziğin değiş tokuşu ile satışı için de bir dükkanı bulunmakta. Uzun süredir bulunduğu yerde faaliyetlerine devam eden El Lokal kolektifi, toplumsal muhalefet içerisinde yer alan farklı nesillerin bir buluşma noktası haline gelmiş.

Alternatif materyallerin her zaman yayın ve dağıtımını bir karşı koyuş, bir eylem olarak değerlendiren El Lokal, bugüne kadar birçok önemli çalışmaya ev sahipliği yapmasıyla da biliniyor. 2009’daki çözülüşüne kadarki süreçte Barselona’da çalışmalar yürüten Zapatista İsyanı ile Dayanışma Kolektifi’ne ev sahipliği yapmış. 1994-2009 yılları arasında çıkarılmış isyana dair hemen hemen bütün yazılı kaynakların bulunduğu kütüphanesiyle bu alana yoğunlaşmak isteyenlerin ilk başvuracağı nokta haline geliyor.

Mücadeleyi dört duvar arasından çıkarmak isteyen kolektif gönüllüleri, Raval Mahalle Meclis’lerinde bir araya geliyor, bölgedeki isyanlara mahalleyi taşımak için aktif bir sorumluluk hissettiklerini söylüyor.

Kolektife ellokal.org adresinden ulaşabilirsiniz.

The post Direnişte Yerel, Devrimde Küresel: El Lokal Kolektifi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/12/20/direniste-yerel-devrimde-kuresel-el-lokal-kolektifi/feed/ 0
Röportaj: Kosta Rika’da Özgür Bir Durak A de Libertad https://meydan1.org/2017/09/26/roportaj-kosta-rikada-ozgur-bir-durak-a-de-libertad/ https://meydan1.org/2017/09/26/roportaj-kosta-rikada-ozgur-bir-durak-a-de-libertad/#respond Mon, 25 Sep 2017 21:00:54 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/26/roportaj-kosta-rikada-ozgur-bir-durak-a-de-libertad/ Meydan: A de Libertad’ın başlangıç süreci ve kurulma amacından bahseder misiniz? 2016 yılındaki 1 Mayıs eylemlerinden sonra yapılan bir toplantıyla başladı süreç. Önce niyet sadece bir gazete oluşturmaktı. Sonrasında, farklı anarşist yapıları içerisinde bulunduran federasyona döndü bu fikir. Bir mekan üzerinden ve birkaç kişiyle başlayan pratik, tartışmalarda gözden kaçırdığımız alandı. Somut olarak işleyen kolektif, bu […]

The post Röportaj: Kosta Rika’da Özgür Bir Durak A de Libertad appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Kosta Rika’da 2016 yılında kurulmuş bir kolektif A de Libertad. Paylaşma dayanışma kültürü ve anarşist hareket arasında önemli bir bağı, San José’de, kolektifin mekanında somutlaştırmış. Toplumsal ilişkileri dönüştürmeyi kendine ilke edinen ve bunun anarşizmle ilişkisini açıkça vurgulamaktan kaçınmayan A de Libertad ile yaptığımız röportajı sizlerle paylaşıyoruz.

Meydan: A de Libertad’ın başlangıç süreci ve kurulma amacından bahseder misiniz?

2016 yılındaki 1 Mayıs eylemlerinden sonra yapılan bir toplantıyla başladı süreç. Önce niyet sadece bir gazete oluşturmaktı. Sonrasında, farklı anarşist yapıları içerisinde bulunduran federasyona döndü bu fikir. Bir mekan üzerinden ve birkaç kişiyle başlayan pratik, tartışmalarda gözden kaçırdığımız alandı. Somut olarak işleyen kolektif, bu tartışmaların ulaştığı son nokta.

Kolektifin asıl amacı, anarşist düşünceleri toplumsallaştırmak. Buna ek olarak, birçoğumuz siyasi olarak köylü mücadelelerinin, ekolojistlerin, feministlerin, yerlilerin ve öğrencilerin mücadele alanlarında kolektif aracılığıyla örgütlü hareket ediyoruz. A de Libertad, anarşist grupların, otonomist grupların toplantı ve karar alma süreçlerini işlettiği bir yer aynı zamanda.

İçinde yaşadığımız toprağın siyasi özellikleri nedeniyle, sosyal mücadeleler, örgütlenme özgürlüğü, ekoloji, yerli halkların özgürlüğü için dayanışma bizim açımızdan önemli. A de Libertad farklı toplumsal mücadeleler arasında bir iletişim aracı işlevi görüyor.

Bu siyasi hareketliliğin dışında; konserler, kitap fuarları, materyal dağıtımı ve taşınması gibi etkinlikler yapıyoruz.

Kolektif, önce de belirttiğimiz gibi gazete fikriyle başlamış olsa da, bir müddet sonra kendi küçük projelerini de ortaya çıkardı. Örneğin kolektif içerisinde, Ediciones Libres olarak adlandırılan bir yayın bölümü var. Hedef sadece kolektifin içinde bir kütüphane benzeri mekanın olması değil, bu küçük kolektif bu fikirleri farklı insanlara taşımak için çalışıyor.

Benzer şekilde, Martes Libertarios adlı bir alanımız var. Bu alanda, toplumsal sorunlar temalı film gösterimleri yapıyoruz.

Uzun ölçekte hedefimiz, A de Libertad’ı büyük bir Anarşist Sosyal Merkez yapmak.

Peki, yaşadığınız coğrafyada buna benzer kolektif deneyimler var mı ya da tarihte olmuş mu?

Anarşist kolektifler oldukça az ve toplumsal etki alanı umduğumuz gibi değil. Bununla birlikte, anarşist hareket, açıkça tanınmasa dahi, ülkede büyük toplumsal mücadelelere ulaşmada önem taşıyor. Günümüzde tarihi bir referans olarak kalmaya devam ediyor ve küçük olmasına rağmen görünür durumda ve devletin varlığını endişelendiriyor; bunun sebebi, faşist uygulamaların kademeli bir şekilde işkenceyle artması karşısında, anarşist hareketliliklerin veya kolektiflerin teyakkuz hali diyebiliriz.

Bahsettiğimiz gibi, çok fazla kolektif yok ama, yirminci yüzyılın başlarından bu yana küçük ama daima mevcut bir harekettir. Birçok kişi, kendini anarşizm ile tam olarak tanımlamasa da anarşist ideallere olumlu bakıyor. Bu durumun 20. yüzyılın başlarında daha görünür olan anarşizmle ilgisi var. Roberto Brenes Mesén, Omar Dengo, Joaquin Garcia Monge, Elias Jiménez, Maria Isabel Carvajal gibi anarşist yoldaşlar bugün, bu topraklardaki devrimci hareketin kurucularıdır. Özellike 20. yüzyılın ilk çeyreğinde anarşist hareket toplumsal mücadelelerin ana örgütleyicisi konumunda.

Kolektifin karar alma süreçleri nasıl işliyor?

Günümüzde iletişim için daha geniş bir alana sahip olduğumuza inanıyoruz. Teknolojik gelişmelerin bunda etkisi çok. Önceki süreçlerde, bilgisayar vb. araçlar aracılığıyla karar alma sürecini işletmeye çalıştık. Ancak bunun çok iyi sonuçlar vermediğine şahit olduk. Hem güvenlik açısından, hem de yüz yüze karar süreci işletmenin siyasi tartışmalar açısından daha iyi olacağını düşündüğümüzden yöntemimizi değiştirdik.

Belirli aralıklarla, karşılıklı anlaşmayı hedef koyduğumuz toplantılar alıyoruz. Kolektifin sağlıklı işleyebilmesi için toplantının sonunda meselelere yaklaşımın benzer olması önemli. Öte yandan, kolektifin parçası olan bütün bireylerin görüşleri önemlidir.

Farklı coğrafyalardaki benzer deneyimlerde, kolektifler özellikle içerisinde bulunduğumuz süreçlerde belirli zorluklarla karşılaşıyorlar. Bazen devlet baskısı, polis ya da faşist saldırıları… A de Libertad için durum nedir?

Son yıllarda devlet, “güvenlik” adı altında yeni bir süreç başlattı. Kosta Rika, sözde barış ülkesi ve bir ordusu olmadan tüm Orta Amerika ülkelerinin harcamaları toplamından çok askeri harcamalara para yatırdı. Devlet kontrolü arttı, militarizm özellikle ezilen kesimlere kendisini polis aracılığıyla hissettiriyor. Kolektif olarak biz de bu şiddetten kendi payımıza düşeni alıyoruz. Mücadele edenlere, politik örgütlere ve toplumsal hareketlere yönelik baskı her geçen gün artmakta.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Devlet düzeyinden güçlü baskı ve yolsuzlukların yanı sıra, sizin coğrafyanızda yapılan güçlü direniş süreçleri hakkında bilgi aldık. Böylece yükselen ve bedenleriyle değerleri için mücadele eden direnen kişilerin cesaretine hayran olduk ve diğer yeni dünyaların vizyonu ile, mesafeye rağmen dayanışma ilişkileri kurmak için sizleri en içten duygularımızla selamlıyoruz.

Röportaj: Murat Çıkrıkçıoğulları

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Röportaj: Kosta Rika’da Özgür Bir Durak A de Libertad appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/26/roportaj-kosta-rikada-ozgur-bir-durak-a-de-libertad/feed/ 0
Röportaj: Bask’ta Bir İşgal Mahallesi- ERREKALEOR BiZiRiK https://meydan1.org/2017/07/19/roportaj-baskta-bir-isgal-mahallesi-errekaleor-bizirik/ https://meydan1.org/2017/07/19/roportaj-baskta-bir-isgal-mahallesi-errekaleor-bizirik/#respond Wed, 19 Jul 2017 08:31:55 +0000 https://test.meydan.org/2017/07/19/roportaj-baskta-bir-isgal-mahallesi-errekaleor-bizirik/ Meydan Gazetesi: Öncelikle bize Errekaleor Bizirik’in amacı ve başlangıç sürecinden bahseder misiniz? Errekaleor Bizirik: Errekaleor Bizirik bir öz yönetim projesidir. Burada modern yaşamın sömürü için bizlere dayattığı yabancılaşma ve bencillik duygusunu reddediyoruz. Burada her gün yeniden ürettiğimiz şeyleri paylaşarak komünal bir yaşam oluşturuyoruz. Projemiz, bilginin, eşyanın ve yapılması gerekenlerin, sorumlulukların, paylaşılması projesidir. Bu paylaşımlar, hayatlarımızı […]

The post Röportaj: Bask’ta Bir İşgal Mahallesi- ERREKALEOR BiZiRiK appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

1950’lerde diktatör Franco’nun emriyle gerçekleşen sanayileşme hamlesinden en fazla etkilenen coğrafyalardan biri de Bask’tı. Bask’ın Vitoria şehrinde, bu sanayileşme hamlesinin bir uzantısı olarak işçilerin konaklaması için kurulan ve ardından büyük işçi grevlerine sahne olmuş bir mahallenin, emlak krizinden sonra boşalması ve 2013 itibariyle bölgedeki gençlerin de girişimiyle işgal edilip eski ruhunu tekrar kazanmasını Errekaleor Bizirik kolektifiyle konuştuk.

Özyönetim, antikapitalizm, konsensusa dayalı karar alma süreçleri gibi işleyişleri kendisine ilke edinen Errekaleor Bizirik, Avrupa’nın en büyük “işgal yeri/mahallesi” olma özelliği taşıyor. Mayıs ayında gerçekleşen devlet saldırıları ve buna karşı mahallenin yaşlı-genç tüm yaşayanlarının direnişi, sadece İberya’da değil, tüm Avrupa’da büyük ilgi uyandırdı. Errekaleor Bizirik ile onbinlerce insanın katıldığı dayanışma eylemleri gerçekleştirildi.

Biz de Meydan Gazetesi olarak Errekaleor Bizirik kolektifiyle bir röportaj gerçekleştirdik.

Meydan Gazetesi: Öncelikle bize Errekaleor Bizirik’in amacı ve başlangıç sürecinden bahseder misiniz?

Errekaleor Bizirik: Errekaleor Bizirik bir öz yönetim projesidir. Burada modern yaşamın sömürü için bizlere dayattığı yabancılaşma ve bencillik duygusunu reddediyoruz. Burada her gün yeniden ürettiğimiz şeyleri paylaşarak komünal bir yaşam oluşturuyoruz. Projemiz, bilginin, eşyanın ve yapılması gerekenlerin, sorumlulukların, paylaşılması projesidir. Bu paylaşımlar, hayatlarımızı daha iyi hale getirip, aramızdaki ilişkileri ticari olmaktan çıkarıp kardeşçe kılıyor. Bu sayede kapitalist sistemin tutarsızlıklarına ışık oluyor. Yüzyıllardan beri elimizden alınmış bu paylaşma ve dayanışma sistemini tekrar tüm yeryüzüne yaymak istiyoruz.

Bu proje Vitoria-Gasteiz Üniversitesi bağlamında başladı, 2013’te üniversiteden bir grup öğrenci, konutları işgal etmeye ve yarı boş olan mahalleyle tanışmaya karar verdi.O zamanda mahallenin yıkılıp burjuvalar için yeniden inşa edileceği söylentileri ortalıkta dolaşıyordu. Yine o dönemde, gayrimenkul balonu patladı, büyük bir emlak krizi açığa çıktı ve bu yüzden yıkım sürecinin uzamasıyla beraber, geriye terk edilmiş bir mahalle kaldı. Mahalle işgaline gelen ilk grup, hala orada yaşayan bazı mahalle sakinlerinin de isteğiyle ilk evleri işgal etmeye başladı ve ardından yaşam, yavaş yavaş yeniden kazanılmaya başlandı.

Avrupa genelinde en büyük işgal yerlerinden birisi olduğunuzu biliyoruz, bize işleyişten bahseder misiniz? Örneğin komün yaşamı nasıl yaşanıyor? Bununla birlikte ekonominin işleyişi nasıl gerçekleşiyor? Mesela tarlanız ve çiftliğiniz ihtiyaçları karşılayabiliyor mu?

Bu proje, özellikle bazı hatlarda derinleşiyor. Tüm bir mahalle düşünüldüğünde içerdiği birçok olanak var. Konutların dışında ise etrafı toprakla çevrili birçok ortak alan var. Bu yüzden, derinleşen hatlarımızdan birisi gıda bağımsızlığı, 30 dönüm tarla, bir kümes, ekmek fırını ve başka yiyecek ürünlerimiz var. Öte yandan, faşist Franco rejiminin 1975’e kadar süren diktatörlüğünde, yasaklı olan birçok dilden biri olan Euskara (Bask dili)’nın kullanımının yeniden iyileşmesi için öncelik sağlanıyor. Bunun için ise bedava dil dersleri veriyoruz. Başka bir çalışma ise, bir grup kadının mahallede canlandırdığı kadın mücadelesi kültürüdür. Özgür kültürlere dair her şeyi paylaşıyoruz. Bunlara bağlı olarak, yerel müzik stüdyosu, konser mekanı, basımevi, kütüphane, sinema salonu vb. yerlerimiz var.

Bütün ürettiklerimiz ihtiyaçlarımız doğrultusunda ve ürünlerimiz depoya toplandıktan sonra herkes istediği kadarını depodan alabiliyor. Burada ortak olan bir ekonomik yapımız var. Şu anda mahallede o kadar çok çocuk yok, ama yeni yeni çocuk sayısı artıyor. Öğrenim üzerinde ilerleyen zamanlarda derinleşmeye gidip kolektif olarak bu meseleye ilişkin yapacaklarımızı konuşacağız.

Öğrendiğimiz kadarıyla mahallenin işçi mücadelesiyle tarihsel bağları var, bunları anlatır mısınız?

Genel olarak, Vitoria-Gasteiz ve Bask ülkesinin işçi mücadelesinde tarihsel olarak önemli bir yeri var bu mahallenin. Bunlardan en önemli olanı, 3 Mart 1976’da, faşist Franco rejiminin kurduğu patron sendikasının görmezden geldiği işçi haklarını talep eden ve farklı firmalarda çalışan 5000’e yakın işçinin büyük bir genel grev örgütlemesi. Eylemci işçilere faşist rejimin yolladığı polis kuvvetlerinin silahlı ve gaz bombalı saldırıları sonunda, bir kilise içinde sıkıştırılıp kalan binlerce kişi teslim olmayıp direnince, içeriye ateş açan polis 100 kişiyi yaralayıp ve 5 kişiyi de katlediyor. Bizim Errekaleaor bölgesinden de 19 yaşında Romualdo Barroso isimli bir işçi katledilenler arasında.

Mahallenin dışındaki insanların bu projeye bakış açısı nedir? Ve nasıl bir ilişki içerisindesiniz?

Büyük bir bölümün muhafazakar karakterine rağmen, mahallede ne yapmak istediğimizi hem mahallede hem de çevredeki insanlara iyi anlatabildik. Şehrin unuttuğu bu atıl alanı canlandırdık. Hem de bunu paylaşma ve dayanışma ilişkileriyle yaptık. Bu durumun yarattığı etkiyle farklı biçimlerde dayanışma göstermeye çalışıyorlar. Malzemeler temin edip birçok alanda bizi savunmaya çalışıyorlar.

Biz Errekaleor’ u yalnız, toplumun kalanından ayrı izole bir ada olarak görmüyoruz ve bu yüzden, mahalle olarak kadın mücadelesi, öğrenci hareketleri, devrimci tutsaklara özgürlük, ekoloji vb… alanlarda çalışmalar içerisinde oluyoruz. Sonuç olarak Errekaleor bizim için çok daha genel bir mücadelenin büyük bir parçasıdır.

18 Mayıs’ta büyük bir devlet baskısıyla karşılaştınız. Bu olayı anlatabilir misiniz?

Belediye tarafından yollanan çok sayıda çevik kuvvet polisinin sert bir saldırısına uğradık. Bu arada elektrik tesisat kablolarını bizden çaldılar ve şu anda elektriksiz kaldık. Bunun yanı sıra belediye mahalleyi yıkmak istediğini söylemeye başladı. 3 Haziran’da destek için çok büyük bir eylem gerçekleşti. Avrupa çapında 10.000 kişiyi ve onlarca örgütü bir araya getiren bir yürüyüş gerçekleştirdik. Yolda öne çıkan traktörler ve Joaldunak’la(Bask kültüründe dansçıların yürüyüşü) birlikte, 15 koldan yüründü ve mahalle sakinlerinin havai fişek, meşale ve bayraklarıyla çatılarda yerlerini almış olduğu mahalleye girildi. Binlerce kişi mahallede saatlerce kaldı, bazıları ilk kez mekanı tanımış oldu, bu büyük dayanışmanın somutlaştığı yere herkes ulaşmış oldu. Çok farklı geçmişlere sahip aileleri, gençleri ve yaşlıları burada yanımızda gördüğümüzde, bu bize projemizin değerini ispat etti. Artık eskisinden çok daha güçlüyüz.

Başka bir şey eklemek veya okuyucularımıza bir mesaj göndermek ister misiniz?

Projemizi yaygınlaştırmak için Errekaleor’u her yerde anlatmaya çabalıyoruz. Bu çabamıza herkes destek olabilir. Ve tabii ki, Vitoria’ya gelirseniz Errekaleor’u mutlaka ziyaret etmenizi dileriz. Paylaşma ve dayanışma ilişkilerinin, dünyanın her yerinde bizim yarattığımıza benzer deneyimler oluşturması bizi mutlu eder. Kapitalist bir dünyaya karşı yapmamız gerekenin bu olduğunu düşünüyoruz. Bir de bu fırsat için Meydan Gazetesi’ne teşekkürler. Antikapitalist duygularla, tüm okurları selamlıyoruz.

 

Röportaj: Murat Çıkrıkçıoğlu

 

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.

The post Röportaj: Bask’ta Bir İşgal Mahallesi- ERREKALEOR BiZiRiK appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/07/19/roportaj-baskta-bir-isgal-mahallesi-errekaleor-bizirik/feed/ 0
26Atölye Açıldı https://meydan1.org/2017/02/21/26atolye-acildi/ https://meydan1.org/2017/02/21/26atolye-acildi/#respond Mon, 20 Feb 2017 22:32:32 +0000 https://test.meydan.org/2017/02/21/26atolye-acildi/ Kara Tahta’da Bilgiler Aktarılacak Bilginin 50 dakikalık bir zamanda aktarılacağı kara tahta bazılarımızın okulundan hatırladığı bilginin otoriter biçimde zorla empoze edildiği bir araç olarak görünebilir. Bize bir dersliği, bir sıkışmışlığı, bir korkuyu, bir bilememe cezasını, bir iktidarın tahakkümünü yasladığı olguyu, sertliği ve karamsarlığı bile hatırlatabilir. En önemlisi de bilginin hapsedilişini. 26A Atölye ise kara tahtayı, […]

The post 26Atölye Açıldı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
tolye


Bir Anarşist kafe olarak İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde 2009 yılında açılan 26A, patron-işçi ilişkisinin olmadığı, gönüllü çalışma ile işleyen kolektif bir deneyim olmayı sürdürüyor. Beyoğlu dışında Kadıköy ve Kartal ilçelerine de bu kolektif deneyimi taşıyan 26A, şimdi de içerisinde kütüphane ve kitap okuma bölümleri, kesme biçme atölyesi, internet radyosu, gösterim ve performans alanı, bilgi paylaşımı için farklı konulardaki aktarımların gerçekleşeceği kara tahtası ile birlikte üretmek ve yeni deneyimler oluşturmak için 26A Atölye’nin kapısını aralıyor.

Kara Tahta’da Bilgiler Aktarılacak

Bilginin 50 dakikalık bir zamanda aktarılacağı kara tahta bazılarımızın okulundan hatırladığı bilginin otoriter biçimde zorla empoze edildiği bir araç olarak görünebilir. Bize bir dersliği, bir sıkışmışlığı, bir korkuyu, bir bilememe cezasını, bir iktidarın tahakkümünü yasladığı olguyu, sertliği ve karamsarlığı bile hatırlatabilir. En önemlisi de bilginin hapsedilişini. 26A Atölye ise kara tahtayı, tüm bunlara karşı koymanın ve bilgiyi özgürce paylaşmanın bir yolu olarak seçti.

Neden 50 Dakika?

50 dakika, çünkü her bir aktarım bir başka aktarımı yaratıyor. Bilginin sonsuzluğuna bilginin doyumsuzluğu karşılık olabilir düşüncesiyle belirdiğimiz bir zaman 50 dakika. Bazen oldukça yetersiz, bazen fazla bile. Önemli olan her bir 50 dakika öğrendiğimiz, paylaştığımız bilginin doyumsuz aktarımı. Bir soruyla biten, bir cevapla başlayan yeni bir aktarım için kara tahta her defasında silinir ve yeniden yazılır.

Aktarımlar Nasıl Belirleniyor?

26A Atölye’nin gönüllüleri aylık bir program hazırlıyor. Şubat ayı içerisinde kara tahtada birbirinden farklı 11 konu aktarılacak. Aktarımların hedeflediği, katılımcıların da bir sonraki ay belirttikleri konularda 50 dakikalık aktarımlar gerçekleştirmesi. Burada bilgiyi paylaşan ile bilgiyi öğrenenlerin değişken olduğu, özgür bir bilgi paylaşım modeli deneyimlenmek isteniyor. 50 dakikalık aktarımlarda detay konular seçmeye özen gösteriliyor ve süreye sığmayan aktarımlar bir başka aktarımın konusu olabiliyor.

Kütüphane ve kitap okuma bölümleri

200’ü aşkın kitap var kütüphanede. Kitapların büyük çoğunluğu Anarşizm üzerine. Kitap okuma bölümlerinde okuyabiliyoruz kitaplarımızı, istediğimizi alıp götürmüyoruz. Mesele 200’ü aşmamak değil, 200’ün altına düşmemek. Çünkü Anarşist bir kütüphenenin en güzel yanının kitap okuduğunuz masaların tanışıklığı ve sohbeti olduğunu biliyoruz.

Kesme Biçme Atölyesi

Duralet, cetvel, makas, pergel, eskiz kağıtları, fırçalar, 2 ve 4B’ler, boyalar… Kesmek, biçmek için alet ve edevatların durduğu masamız, hemen atölye girişinde yer alıyor. Boş kalan duvarları, iç ve dış mekanları, hatta sokakları atölyenin ürettikleriyle doldurmak ya da sadece istediğimiz için oturabiliriz bu masaya. Birlikte üretmek için, birlikte tasarlamak için.

İnternet Radyosu

Çok basit bir uygulama olarak internet radyosu, 26A Atölye’nin bir köşesinde basit donanımıyla çalmak ve konuşmak üzere yerini aldı. Radyo, gönüllüler tarafından gün içerisinde çalınan müzikler dışında farklı içerikte programlara da yer vermeyi düşünüyor. Dahası kara tahtanın aktarımlarına katılamayanlar için kayıt tutan, sabah sabah gazete okuyan, arada konuk ağırlayan, 26A kafelerin birindeyseniz kulağınıza çalınan cingıllarıyla “ooo mülksüzler radyo” diye seslenerek dinleyicilerini selamlamaya hazır.

Gösterim ve Performans Alanı

26A Atölye, toplamda 100m2’lik bir alana sahip. Gösterim ve performanslar için kullanabileceğiz alan ise toplamda 30m2. Bir sinema filmi izlediğimizde ya da bir müzik performansında bu alanın barındırabileceği insan kapasitesi 30. Böyle düşünüldüğünde yerimiz biraz küçük. Ancak yine de böyle bir alanı kullanabileceğiz.

“Önce Pratikle ve Sonra o Pratikte Teoriyi Bul”

Kolektif 26A senelerdir yarattığı anlayışı “Önce pratikle ve sonra o pratikte teoriyi bul!” sözüyle oluşturmuştur. Şimdi de 26A Atölye kapısını aralayan herkesi birlikte düşlemeye, düşünmeye, düşündüğünü de beraberce eylemeye çağırıyor.

26A Atölye Nerede, Nasıl Ulaşabilirim?

Haftanın her günü 12:00 – 21:00 saatleri arasında atölyeye uğramak mümkün ve yabancımız değilseniz, yani bir 26A dostuysanız, atölyeyi bulmak hiç zor değil.

Adres: Tel Sokak No. 26/A Beyoğlu/İstanbul Tel:02122436085

The post 26Atölye Açıldı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/02/21/26atolye-acildi/feed/ 0
1886’nın Geleneği 47 Senedir Boston’da Sürüyor; LUCY PARSONS KOLEKTİFİ https://meydan1.org/2017/01/01/1886nin-gelenegi-47-senedir-bostonda-suruyor-lucy-parsons-kolektifi/ https://meydan1.org/2017/01/01/1886nin-gelenegi-47-senedir-bostonda-suruyor-lucy-parsons-kolektifi/#respond Sun, 01 Jan 2017 15:10:03 +0000 https://test.meydan.org/2017/01/01/1886nin-gelenegi-47-senedir-bostonda-suruyor-lucy-parsons-kolektifi/   1969 yılında The Red Book Store (Kırmızı Kitabevi) adıyla kurulan kolektif, faaliyetlerine ilk başladığı yıllarda ABD’nin Cambridge kentinde bir bodrum katında, tek odalı bir kitapçıydı. 60’lı yıllarda, bağımsız kreşler, mahalle sağlık ocakları, aşevi kooperatifleri, “yeraltı” gazeteleri ve kitapçılar gibi “alternatif kurumlar” oluşturan toplumsal hareketin bir projesi olarak kurulan kolektif, tamamen gönüllü, kar amacı gütmeyen, […]

The post 1886’nın Geleneği 47 Senedir Boston’da Sürüyor; LUCY PARSONS KOLEKTİFİ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

800px-lucy_parsons_center

1969 yılında The Red Book Store (Kırmızı Kitabevi) adıyla kurulan kolektif, faaliyetlerine ilk başladığı yıllarda ABD’nin Cambridge kentinde bir bodrum katında, tek odalı bir kitapçıydı. 60’lı yıllarda, bağımsız kreşler, mahalle sağlık ocakları, aşevi kooperatifleri, “yeraltı” gazeteleri ve kitapçılar gibi “alternatif kurumlar” oluşturan toplumsal hareketin bir projesi olarak kurulan kolektif, tamamen gönüllü, kar amacı gütmeyen, kolektif olarak işletilen, radikal, bağımsız bir kitabeviydi.

Radikal işçi örgütlenme gelenekleri, toplantılar, film gösterimleri ve paneller düzenlediği ya da sadece vakit geçirdiği birçok kitabevi ve sosyal merkez kurmuştur. İşçilerin de vakit geçirdiği bu merkezler, 19. yüzyıl Amerikasında işçi mücadelesinin kalbinin attığı yerlerdi. Örneğin 1886’da Chicago’da 8-saat iş günü mücadelesi için kurulan Charles H. Kerr yayınevi, günümüzde hala faaliyetine devam etmektedir. Lucy Parsons Kolektifi, IWW sendikasının Bound Together, Philadelphia’daki Tahta Pabuç, Detroit’teki Fifth Estate vb.leriyle birlikte bu geleneğin sürdürücüsü olmaya devam ediyor.

Lucy Parsons Kolektifi sadece kitap satan bir yer değil; tartışmaların yürütüldüğü, okuma saatleri ve film günlerinin organize edildiği bir sosyal merkez gibi işliyor. Kolektife dair her konuda karar alma süreci kolektif olarak yapılıyor. İşlerin yürütülmesine katılan, kolektifin misyonunu kabul eden ve karar alma sürecine katılarak kolektifin parçası olmak isteyen herkes kolektif gönüllüsü olabiliyor. Sadece kolektif gönüllülerinin katılabildiği karar alma sürecinde kararlar konsensusla alınıyor. Ayda iki kez yapılan ve gündemin belirlendiği İdari Komite toplantısına ise isteyen herkes katılabiliyor. Her toplantıda farklı bir gönüllü kolaylaştırıcı rolünü üstleniyor.

Yerel örgütlenmelerin de kendi toplantılarını almasına imkan sağlayan kolektifte, her çarşamba dünyanın dört bir yanından direnişlerle ilgili filmlerin, belgesellerin gösterimi yapılıyor. Organize edilen bütün etkinlikler gönüllülerin ve destekçilerin kolektif çabasının bir ürünü olarak hayata geçiyor.

Yıllar içinde sürekli tartışılarak ve sözlü bir gelenek üretilerek kolektifin işleyişine dair genel bir çerçeve belirlenmiştir. Kolektif, hiçbir bireyin ya da grubun iradesini dayatmasına izin vermez. Bütün işler kolektif bir karar alma süreciyle belirlenir. Kolektife yeni biri dahil olmak istediğinde ise 4 haftalık bir tanıma süreci işletiliyor.

Lucy Parsons Kolektifi’nin ekonomik işleyişi tamamen kitap, dergi ve diğer materyallerin satışına bağlıdır. Bunun yanında bağışlar ve çeşitli etkinliklerle gösterilen dayanışmalar kolektifin varoluşunu sağlayan ekonomik etmenlerdendir.

Bir çok kez yer değiştirdikten sonra sosyal merkez işlevi de kazanarak Boston’daki yerine gelen Lucy Parsons Kolektifi, hafta içi 12.00, 18.00; hafta sonu ise 15.00, 18.00 saatleri arasında açık. Geride bırakılan onca yıl boyunca kolektifin dostları ve gönüllüleri çoğalmış, her daim özgürlükçü düşüncelere sahip insanların uğrak noktalarından biri olmuştur.

Lucy Parsons Kolektifi, toplumsal yeniden örgütlenmenin tartışıldığı ve deneyimlendiği bir mekan, düşünceleri yaygınlaştırmak ve alternatifleri keşfetmek için kültürel bir merkez olarak, gittikçe daha fazla endüstriyelleşip şirketlerin dayatmalarına boyun eğen kültürel alanda kendi deyimleriyle bir “diken” olmayı sürdürüyor. Var olduğu sürece de daha özgür ve yeni bir dünyaya açılan bir pencere olmaya devam edecek.

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 35. sayısında yayınlanmıştır.

The post 1886’nın Geleneği 47 Senedir Boston’da Sürüyor; LUCY PARSONS KOLEKTİFİ appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/01/01/1886nin-gelenegi-47-senedir-bostonda-suruyor-lucy-parsons-kolektifi/feed/ 0