koreografi – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Tue, 14 Nov 2017 09:51:26 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik https://meydan1.org/2017/11/14/iktidarlarin-tribun-korkusu-furkan-celik/ https://meydan1.org/2017/11/14/iktidarlarin-tribun-korkusu-furkan-celik/#respond Tue, 14 Nov 2017 09:51:26 +0000 https://test.meydan.org/2017/11/14/iktidarlarin-tribun-korkusu-furkan-celik/ On bin insan. Gözlerini dikmiş sahaya bakıyor, sahadakiler de birbirlerine. Koluna girdiğin kişinin adını bilmiyorsun. Yaşını belki tahmin edebilirsin ama nerede oturur, işi nedir, cebinde parası var mıdır? Aç mıdır, tok mudur? Annesinden azar yiyip mi gelmiştir buraya, arkadaşlarının yanından kaçıp mı? Bilemezsin. Gördüğün seninle aynı renk atkıyı boynuna doladığı. Hep bildiğin gol kaçınca bağrını […]

The post İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

On bin insan. Gözlerini dikmiş sahaya bakıyor, sahadakiler de birbirlerine. Koluna girdiğin kişinin adını bilmiyorsun. Yaşını belki tahmin edebilirsin ama nerede oturur, işi nedir, cebinde parası var mıdır? Aç mıdır, tok mudur? Annesinden azar yiyip mi gelmiştir buraya, arkadaşlarının yanından kaçıp mı? Bilemezsin. Gördüğün seninle aynı renk atkıyı boynuna doladığı. Hep bildiğin gol kaçınca bağrını sıktığı, gol atınca sımsıkı sarıldığı. Hele ki hakem hata mı yaptı? Başka hangi konuda böylesine hemfikir olabilirdiniz ki zaten?

90 dakika bitti mi, bazen inanılmaz mutlu bazen hayatın anlamını sorgularcasına çıkış kapısına yürürken 90 dakika boyunca sımsıkı sarıldığın bu insanı kaybedersin. Belki üzüntünün sebebi de budur…

Futbol çok keyifli bir oyundur. Ama oyun sadece sahada oynanmaz. Tribün de oyunun içinde bir parçadır. Futbol kulüpleri şirketleşmeye başladığından bu yana tribünün etkisiyle sahaya, sahanın etkisiyle tribüne müdahale başlamıştır. Yani oyun olan futbolun kalabalıklar tarafından izlenmesi, futbol kulüplerinin de bu kalabalığı kar elde edebilmek için kullanması, hem futbolu hem de tribünü bir endüstriye dönüştürmüştür. Artık futbol kulüplerinin tek amacı tribünlerin istedikleri “hiza”ya gelmesidir. Endüstriyel futbol var olduğundan beri bu böyle olmuştur…

Şimdilerde bir fabrika veya ağır sanayi işçisini futbolla çok bağdaştıramasak da bildiğimiz tanıdığımız birçok futbol takımı, işçilerin bu oyunu oynama “arzusuyla” kurulmuştur. Mesela Arjantin’de demiryolu işçilerinin kurduğu Boca Juniors, Türkiye’de 500 işçiden fazla işçi çalıştıranlara spor kulübü kurma zorunluluğu gelmesiyle kurulan demiryolu işçilerinin takımı Adana Demirspor… İngiltere’de West Ham-Millwall rekabetinin nedeni ne sanıyorsunuz? Green Street Hooligans filmindeki gibi bireysel bir kin değil. İki liman işçilerinin kurduğu takımın bir grev sürecinde anlaşamaması, futbol takımlarının birbirine “düşman” olmasına neden olmuştur. Almanya’da zengin Hamburg’un köşede kalmış mahallesinde kurulan St.Pauli de işçi takımı olmasa da duruşuyla zenginlik karşıtı bir tavırdadır. Liverpool, Arsenal, Livorno, Schalke, Karabükspor, Zonguldakspor… diye listeyi uzatabiliriz.

Bu saydığım işçi kulüpleri de dahil olmak üzere futbolun oyun olarak ilgi görmesiyle tüm kulüpler ticari hamleler yapmışlardır. Yoğun ilgi “para kaynağı” olarak görülmüş, eski yüzyıllardan kalan gladyatör arenaları yerini devasa stadyumlara bırakmaya başlamıştır. 40, 60, 80 hatta 100 bin kişilik stadyumlar kulüplere yüksek gelir sağlarken kapitalizmin tüketim çılgınlığından da nasibini almıştır.

Bu dönüşüm için pilot bölge olarak İngiltere Premier Ligi seçilmiş, tüm ülke liglerinde İngiltere ligi örnek gösterilerek olası dönüşümler meşrulaştırılmıştır. Türkiye’deki e-bilet uygulaması da yine Avrupa’da seneler önce kendisini “Endüstriyel Futbol”un beşiği haline getiren ligler örnek alınarak devreye konulmuştur. Tabi Türkiye’deki bu dönüşüm belki de 5-10 sene sonra olacakken, hızla devreye konulmasının belki de başlıca nedeni 2013 yılında Taksim’de başlayan Gezi İsyanı, sonraki süreçte bu isyanın tribünlerde yer bulmasıdır.

Hatırlarsanız 2013 Mayıs ayında başlayan Gezi İsyanı sonraki sene tribünlerde 34. dakikada “Her yer Taksim Her yer direniş” sloganıyla yer bulmuştu. Bu slogan takımın renklerinin ne olduğu fark etmeksizin her tribünde aynı coşkuyla söylenmişti. Gezi isyanını sokakta “kontrol altına” alan iktidar, tribünlerde alamayınca 2014 yılında Passolig uygulamasını devreye koyma kararı almış ve hızla bu sisteme geçmeyi zorunlu hale getirmişti. İktidar tribünlerin kontrolsüz bir yer olmasından o kadar rahatsızdı ki “Çarşı” grubunu darbe teşebbüsü ile yargılaması da bunun en açık göstergesiydi.

Passolig’in futboldaki şiddet olaylarını önleme bahanesi kısa bir zamanda çökmüş, şiddet ve holiganlık devam etmiş, tribünler muhalif ses olmayı sürdürünce de tüm taraftarlara “6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlemesine Dair Kanun uyarınca” passoligleri iptal edilerek, para cezaları verilmiştir. Passoligle tribünlerde geliştirilen gözetleme sistemleri iktidarın her koltuğa ulaşmasını sağlamış, böylelikle tribünün sesinin kesilmesi beklenmiştir.

Bazı durumlarda para cezası vermek ve passolig iptali de yeterli görülmemiştir. Gözdağı vermesi açısından “Nuriye Semih Yaşasın” pankartı açan Beşiktaşlılar tutuklanmış, hukuki bir karşılığı olmadığından itirazlar sonrası kısa sürede serbest bırakılmıştır.

Bu durum sadece Türkiye’de değil Türkiye futbol liginin örnek aldığı liglerde de görülmektedir. İskoçya ligindeki Celtic taraftarları İrlanda’nın bağımsızlığını savunan İRA (İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) yanlısı bayrak ve pankartlar açması nedeniyle tespit edilip defalarca kez tribünlerden uzaklaştırılmıştır. Bu gibi tepkisel pankartların Şampiyonlar Ligi gibi UEFA’yı ilgilendiren maçlarda açılması durumunda da UEFA kulübe baskı yapan bir kurum rolünü fazlasıyla yerine getirmiş ve kulübün bu “zararlı” taraftarları uzaklaştırması için her türlü yaptırımı uygulamıştır.

Geçtiğimiz senelerde Avrupa’daki anarşist hareketin, sokak eylemlerinin yükselmesiyle UEFA anarşizmin sembolüne benzerliğinden dolayı Şampiyonlar Ligi maçlarında Beşiktaş tribünlerinde “çarşı” yazılı veya “A” harfi yuvarlak içine alınmış pankartları maç öncesinde toplatmıştı. Bu da korkunun UEFA’yı paranoyaklaştırması gibi görülebilir.

Gelinen noktada tribünlerdeki birçok çatlak, futbol yöneticileri ve gözetleyicileri tarafından kapatılmıştır. Yeni çatlaklar patlak verse de, tribünlerden kısık da olsa muhalif sesler duysak da, futbol endüstrisinin daha da kötü bir noktaya gideceği ve tüm sesleri kısacağı aşikardır. Tribünlerin yaşanan bir haksızlığa, adaletsizliğe karşı kendi renkleriyle yorumlayıp ürettikleri sloganları, ıslıkları, pankartları, koreografileri yasaklayarak futbolu sadece izleyip tüketebileceğimiz, Umberto Eco’nun dediği gibi “Pazar günü maç varsa devrim yapamazsın” sözü gibi karalamak ve bir oyun olmaktan çıkarmak istiyorlar. Ancak gün gelir, sessizlik bozulur, herkesin alışık olduğu üçlünün ardından bir ıslık sesi duyulur; korkuyla kapatılmaya çalışılan çatlaklar derinleşir ve oyun yeniden kurulur.


Furkan Çelik

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır. 

The post İktidarların Tribün Korkusu – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/14/iktidarlarin-tribun-korkusu-furkan-celik/feed/ 0
Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında https://meydan1.org/2016/05/06/uniformalarin-ve-sirenlerin-uzaginda/ https://meydan1.org/2016/05/06/uniformalarin-ve-sirenlerin-uzaginda/#respond Fri, 06 May 2016 13:22:37 +0000 https://test.meydan.org/2016/05/06/uniformalarin-ve-sirenlerin-uzaginda/ Gürültünün, seslerin, sirenlerin, kalabalığın, bitmek bilmeyen tartışmaların, kavgaların, üniformaların uzağında olma isteğiyle yola çıkan 3 kadının sessizliği, birlikteliği, birliği anlama çabasının konu edildiği “Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında” adlı performansın ilk sahnelenmesi önümüzdeki günlerde olacak. Konsepti ve koreografisi Serenay Oğuz tarafından yapılan Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında’da Ece İnan, Ezgi Bilgin ve Serenay Oğuz’un performanslarını izleyeceğiz. Biz […]

The post Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Meydasn Gazetesi- Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında

Gürültünün, seslerin, sirenlerin, kalabalığın, bitmek bilmeyen tartışmaların, kavgaların, üniformaların uzağında olma isteğiyle yola çıkan 3 kadının sessizliği, birlikteliği, birliği anlama çabasının konu edildiği “Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında” adlı performansın ilk sahnelenmesi önümüzdeki günlerde olacak. Konsepti ve koreografisi Serenay Oğuz tarafından yapılan Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında’da Ece İnan, Ezgi Bilgin ve Serenay Oğuz’un performanslarını izleyeceğiz. Biz de Meydan Gazetesi olarak, bu performansı gerçekleştiren 3 kadın dansçıdan biri olan Serenay Oğuz ile bir söyleşi gerçekleştirdik.

Meydan: Merhaba. Öncelikli olarak “Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında” ismini verdiğiniz dans performansını neleri düşünerek oluşturduğunuzu söyleyebilir misin?

Serenay Oğuz : Dünyanın gürültülü, kalabalık, sürekli konuşuyor ve birbiriyle kavga ediyor olma halini düşünerek, önce kafamızda bir distopya yarattık. İnsanların hiç susmadığı ve sürekli konuştuğu, uyurken bile, nefes almadan, hiç durmadan konuştuğu ve bunun felaketle sonuçlandığı bir dünya. Aslında yaşadığımız dünyaya çok benzeyen… Burada bir dil var. Bu dili yaratan iktidar, erillik, kitle gibi kavramlar var. Bunun karşısına ne koyabiliriz dedik ve böylece bir sessizlik arayışı, yani bu performans yavaş yavaş oluşmaya başladı.

Performansı üç kadın olarak hazırlamanızın özel bir nedeni var mı? Ve biraz da performansı oluşturma sürecinden bahseder misin?

Kadın kimliği buna bir şeyler katıyor elbette. Üç kadın bir araya geldik ve birlikte bir yolculuğa başladık, ne üretebiliriz dedik. Biz bir aradayız, hepimizin dertleri var, söylemek istediğimiz şeyler var, ama bunu da bildiğimiz dille söylemek istemiyoruz, zaten onu reddediyoruz. Yani sadece üniformalar ve sirenler değil, bütün bunların uzağında olma isteği var. Özetle, biz üç kadınız, bir “dur” anı arıyoruz. O sürece teslim olmayı denedik aslında ve süreç bizi kendiliğinden buraya getirdi.

Tanıtım metninde “birlikteliği, birliği anlamaya çalışmaktan” bahseden bu performans, izleyicisine neyi aktarmayı amaçlıyor?

Çalışmaya başladıktan sonra bir anda çok benzer dertleri olan insanları görmeye başlıyoruz. Belki algımızı oraya açtığımız için, belki de kolektif farkındalık diye bir şey var, bilmiyorum. Özellikle “biz” kavramıyla ilgili son zamanlarda çok fazla çalışma var. Biz olmak galiba dünyanın her yerinde aynı, o hissiyatı yakalamak.

İstedim ki yaptığımız iş bir tablo gibi olsun, insanlar her baktığı yerden kendince birşey görsün. Doğrudan şunu söylüyorum diyemem ama bir sessizlik arayışımız var.

Son yıllarda devletin toplum üzerinde siyasi baskısı çok yoğun yaşanıyor. Toplum susturulmaya çalışılıyor diyebiliriz. Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında’da buna dair ne bulabiliriz?

Bizim karşı çıktığımız durum, susturuluyor olmanın birbirimizle kavgaya dönüştüğü yerde ortaya çıkıyor. Bizimkisi belki de bir çözüm önerisi. Ama bu susma hali, sus pus olma hali değil. Aslında “Sessizliğin Anarşisi” kitabından etkilendim ve hatta performansın tanıtım metninde oradan bir cümle geçiyor: “aynı şeyleri susmaktan başka ortaklıkları olmayanların ortak eyleminin gücü”. Sessizlik diyor, iktidarın bilmediği bir yer. Onu buradan vurabiliriz. Tam olarak ben de bilmiyorum ama bunu aramak için yola çıktım.

Performası ortaya çıkarırken cevabını bilmediğim bir soruyla yola çıkıyorum, bu sorunun üzerine gidiyorum. Bazen buluyorum, bazen bulamıyorum, bulduğum kadarını paylaşıyorum. Bulamadığım kadarını belki birlikte çözeceğiz.

Bu proje mezun olduktan sonraki ilk projen. Okulun, konservatuvarun sanattaki yerini nasıl görüyorsun?

Okul denilen şey, zaten seni belli kalıplar üzerinden sisteme entegre etmeye çalışan bir kurum. Dans konusunda da, okuldaki eğitim bir kalıbın içinde kalıyor, tıkanıyor. Okula gitmeyi reddettiğim dönemler oldu ve bu sayede dışarıda başka üniversitelerde tiyatro derslerine, yurdışından gelen dansçıların workshoplarına girme fırsatı yakaladım. O yüzden, alternatif sahnelerin özgürlük alanının çok önemli olduğundan bahsedebilirim.

Sanatçılar güncel yaşanan sorunları yeterince ifade ediyorlar mı? Bu konuda kendinizi nerede konumlandırıyorsunuz?

Bir sürü üretim biçimi var. Herkesin benimsediği bir takım biçimler var. Sorunları paylaşmayı özellikle tercih edenler de var, hiç tercih etmeyen de var. Bu anlamda ben yaşadığımız sorunların ortak olduğunu söyleyebilirim. Sahne bulmak, performansın sergilenebilmesi, para kazanma kazanmama çelişkisi, bir araya gelme sorunu, ki sanatçılarda bence en büyük sorun.

Onun dışında büyük festivallerde yer almanın belli raconları oluyor. Bir takım jüriler senin işlerine bakıyor, seçiyor. Herkes yakınındakini tutmaya çalışıyor. İktidar mekanizması sanatın içinde aynen işliyor. Şehir tiyatroları, devlet tiyatroları baskı görüyor, birileri atılıyor. Atılsın, hepsi kapansın, her yer alternatif sahne olsun istiyorum. Güzel şeyler buradan çıkacak, büyük eski yapılardan değil.

Performansınızı ne zaman izleyebiliriz?

İlk performans 21 Nisan saat 20:30’da Kadıköy Teatron’da olacak. İstanbul’da başka gösterimler olacak ama tarihleri kesin değil. Mayıs’ta da İzmir’de iki performans olacak.

Meydan Gazetesi olarak röportaj için teşekkür ederiz.

Rica ederim, ben de teşekkür ederim.

 

Bu röportaj Meydan Gazetesi’nin 33. sayısında yayımlanmıştır.

The post Üniformaların ve Sirenlerin Uzağında appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2016/05/06/uniformalarin-ve-sirenlerin-uzaginda/feed/ 0