The post Mahnovist Hareket İçerisindeki Priazov’ye Rumları – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Mahnovist hareketin Bolşevik orduya ve Denikin’in Beyaz Ordusu’na karşı isyan bayrağını çekmesiyle beraber birçok farklı yerel topluluk da sosyal ve siyasal olarak kendisini Mahnovist hareket içerisinde konumlandırma gereksinimi hissetmiştir. Bu süreçte Mahnovistler, bir yandan iki orduya karşı aynı anda direniş gösterirken diğer yandan kendi komünlerini oluşturmuş ve kendi kararları doğrultusunda bir işleyiş oluşturmuşlardır. Mahnovistlere katılan halklardan Priazov’ye Rumları’nın yarattığı deneyim de biz anarşistler açısından önemlidir.
Mahnovist hareket içerisinde yer alan Bulgarlar ve Yahudiler kendi birliklerini kuracak sayıya ulaşmışlardı. Fakat sayısal anlamda en fazla katılım Ukrayna’nın kuzeyinde Kırım’ın üst tarafında Azak denizi kıyılarındaki Priazov’ye bölgesinde yaşayan Rumlar tarafından yapılmıştır.
Dönemsel olarak siyasal ve ekonomik etmenler Rumların Mahnovist harekete katılmasını sağlamış olsa da, bu katılımda tarihsel olayların etkisini yok sayamayız.
Kırım Rumları 1870-80 yılları arasında Azak denizi kıyılarına sürgün edilmişlerdi. Bu sürgün Rus krallığının baskısı sonucu gerçekleşmişti. Şu an Ukrayna’da büyük bir yunan şehri olan Mariupol 1880 yılında Rumların yerleşmesiyle genişlemiş ve bu kent merkez alınarak çevresinde Ukrayna Rumları yaşamaya başlamıştı. Bölgenin adı Rumlar tarafından Priazov’ye olarak dillendirilmiştir. Bu sürgün, Rumların Rus krallığına karşı nefret beslemesine neden olmuştu ve komşu bölgeler dışında farklı bölgelerle ilişkiye geçmeyerek senelerce kendi hallerinde yaşamlarını sürdürmüşlerdi.
Mahnovist Hareketle Priazov’ye Rumlarının İlk Tanışması
Denikin’in ordusu Rusya’da yenilince, Ukrayna’da güçlenmek için halkı kendi saflarına çekmeye çalışıyor, ordusu ve askerleri için köyleri yağmalıyordu. Bolşevikler ise Rusya’da devrime ihanet etmiş, iktidarı ele geçirmişlerdi. Ukrayna’yı da kendilerine bağlayıp ağır yaptırım ve şartlarla yönetmek istiyorlardı. Ukrayna köylüleri için bu iki durumda bir seçenek olamazdı. Tam bu sırada Mahnovist hareket ortaya çıkmıştı ve iki cephede de isyan bayrağını çekmişti.
Mahno, Mahnovist hareketin propagandasını yapmak ve isyana katılımı arttırmak için Gulya-Polye bölgesinde köy köy dolaşıyordu. Mahno, makinist olarak çalışan yakın arkadaşı anarşist Alexei Marchenko ve bir birlik ile Gulya-Polye’den Azak denizi kıyılarına kadar inmişti. Burada Mariupol şehrine giden Mahnovistler, ayaklanma çağrısı yaparak halkı Mahnovist harekete katılmaya davet etmişti. Köyün bazı gençleri, atlarına atlayarak daha o anda gönüllü birliklere katılmıştı.
Mariupol ve civar köylerinden 1500 civarı Rum köylü, 1918’in başlarında Mahnovistlere katılmıştı. Köylerde kalan Rumlar ise Kızıl Ordu ve Beyaz Ordu ile savaş sırasında kapılarını Mahnovistlere açmış; birliklerin yemek, dinlenme ihtiyaçlarını karşılamışlardı.
Beyaz Ordu’ya Karşı
Denikin’in Beyaz Ordusu, gittiği Rum köylerinin Mahnovist harekete katıldığını öğrenince halkın mallarını yağmalamanın ötesine geçip kadın ve çocuklar dahil herkese zulmetmeye başlamıştı. Rumlar için Mahnovist olmak, ağır bedeller ödemeyi gerektiriyordu. Fakat köylülerden beyazların tarafına geçiş olmamıştı. Denikin’in ordusu Mariupol civarındaki köyleri yağmalamaya başlayınca, haber hemen Mahnovistlere ulaşmıştı. Mahno’nun da içinde bulunduğu birlikler köylerin yardımına koşmuş, Beyaz Ordu’yu köylerden püskürtmüşlerdi. Bu ilk yardım, Rumların tam anlamıyla Mahnovist hareket içerisine girmelerini sağlamıştı.
Makhnovistlerin kendilerini birincil olarak ulusal değil toplumsal özgürlük için savaşanlar olarak görmeleri de, Rumların Mahnovistlere katılımında çok önemli rol oynamıştı.
Kızıl Ordu’ya Karşı
Mariupol şehri, Ukrayna’nın Rum bölgesinin merkezi konumundaydı. Burada Beyaz Ordu’nun bozguna uğradığını gören Kızıl Ordu, yerel yönetime Bolşevik parti üyesi birini getirerek Kızıl Ordu tugaylarıyla hâkimiyet sağlamaya çalışmıştı. Bolşevik parti Ukrayna’yı da Sovyetlere katıp köylülere tahıl kotaları koyarak şehirlere Ukrayna’dan yiyecek götürme planları peşindeydi. Bu sebeple Lenin, Ukrayna’nın işgal edilmesini bir gereklilik olarak görüyordu. Priazov’ye Rumlarının Beyazlara olduğu gibi Kızıl Ordu askerlerine karşı da direniş başlatmaları üzerine, farklı cephelerde savaşan ve içlerinde Rumların da bulunduğu 3000 atlı Mahnovist, Mariupol’a gelerek Kızıl Ordu’yla savaşmıştı. Mahnovistleri cephede yenemeyen Kızıl Ordu burada da bozguna uğramış ve geri çekilmişti. Sonrasında Bolşevikler ÇEKA’larını (Sovyet Gizli Polis Servisi) eski yer altı tünellerinden tekrar saldırıya göndermiş, fakat bu şehir çatışmasından da Mahnovistler zaferle ayrılmıştı. Bolşevik parti üyelerinin ve Kızıl Ordu’nun Mariupol şehrinden defedilmesiyle, Rumlar özyönetim kurarak savaş sonuna kadar bu şehri kendileri savunmuşlardır.
Priazov’ye Rumları’nın Mahnovistlere katılmaları anarşist hareketin cephede de güçlenmesini sağlamıştır. 1919 Nisan ayında Rum birliklerini gören bir anarşist günlüğüne şöyle not almıştı: “Rum birlikleri Mahnovist hareket içerisindeki en kalabalık ve en iyi birliklerden biri. Beyaz Ordu’dan kesinlikle nefret ediyorlar. Öz disiplinleri yüksek ve iyi savaşçılar oldukları için Mahno onlara çok güveniyor, en kritik alanlara Rum birlikleri gidiyordu.”
Öyle ki, Priazov’ye Rumları’nın Mahnovist hareket içerisinde yer almaları nedeniyle, seneler sonra bile Bolşevikler Ukrayna’daki Rum köylerine saldırmıştır. 1932-1933 yılında Bolşeviklerin Ukrayna’da gerçekleştirdiği Holodomor’un (kıtlık soykırımı) Mahnovşçina’ya duyulan hıncın ardından kasıtlı olarak yapıldığını söylemek pek yanlış bir düşünce olmaz. Ayrıca 1937-1938 yılında SSCB’nin, Bolşevik karşıtlarıyla mücadele planları kapsamında, köylülerin karşı devrimci olduğunu öne sürüp Rum köylerine saldırarak infazlar gerçekleştirmesi de Mahnovşçina’ya duyulan hıncın etkisiyledir.
Furkan Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 43. sayısında yayınlanmıştır.
The post Mahnovist Hareket İçerisindeki Priazov’ye Rumları – Furkan Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ”Düşlediğini Eylemek Özgürlük, Özgürlük Anarşizm ; Anarşizm Örgütlenmektir ” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
İki yüzyılı aşan bir süredir özgürlük ve adalet mücadelesinde olan anarşizm, dönem dönem farklı tartışmalardan geçmiştir. Dünya genelinde 1960’lar sonrasında, coğrafyamızda ise 1980 sonrasında gelişen süreçte anarşizm adına farklı bir tartışma gündemleşmiştir: Örgüt ve örgütlenme. Bu tartışmanın nasıl geliştiğine ve tartışmanın kendisine dair düşüncelerimizi, bugün coğrafyamızdaki devrimci anarşist mücadele deneyimimiz ortaya koyuyor ve elbette bir cevap oluyor. Öte yandan yine coğrafyamızda anarşizmin farklı mücadele biçimlerinin de neredeyse tamamının örgütlenme temelli yaklaşımları, bu tartışmanın günümüzde kendi cevabını bulduğunu gösteriyor.
Örgütlenme ve örgüt tartışmalarının ötesinde anarşist tarihe bakılırsa; Arjantin ve Şili’nin belli bölgelerini kapsayan Patangoya’da anarşist işçilerin öz örgütlülüğü olan FORA, Ukrayna’da işçi ve köylülerin öz örgütlülüğünün bir araya geldiği Mahnovist Hareket ve bugünün Portekiz ve İspanya’sını kapsayan İberya Yarımadası’nda gerçekleşen İberya Devrimi’ndeki CNT FAI; örgütlü anarşizmi işçiler, köylüler ve tüm ezilenlerde toplumsallaştırarak bulundukları bölgelerde birer halk hareketine dönüşmüşlerdir. Asıl incelenmesi, irdelenmesi gereken örgütlenmenin ve örgütün tartışılması değildir. Halk hareketine dönüşmüş anarşist örgütlerin, örgütlenmeye nasıl yaklaştıkları, örgütlülüklerini nasıl ve hangi araçlarla sürdürdükleridir.
Öz Örgütlülük Anarşizmin Temel Örgütlülüğüdür
Örgütlenmenin farklı yol ve yöntemleri farklı amaçlar için kullanılabilir. Farklı ideolojilerin, farklı felsefi yaklaşımların, hatta farklı düşüncelerin örgütlenme biçimleri farklı olabilir. İdeoloji, felsefe, düşünme biçimi olmanın ötesinde, bir yaşam olarak anarşizmin örgütlenme yöntemleri ise elbette kendi özgünlüğündedir. Siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerin örgütlenmesi, anarşist bir örgütün işleyişi demektir. Gerek siyasi, ekonomik ve sosyal işleyişin örgütlenmesinde, gerekse örgütün toplumsallaşarak bir halk hareketine dönüşmesinde, öz örgütlülük olmazsa olmazdır.
Öz örgütlülükler, siyasi veya ekonomik iktidarlara karşı, ezilenlerin kendi örgütleridir. Bu örgütlülükler iki farklı şekilde gelişebilir. Öncelikle, farklı iktidar gruplarına veya farklı iktidar yapılarına karşı özgürlük mücadelesi geliştirecek olan örgütlülüktür. Bu örgütlülük, farklı iktidar gruplarını veya iktidar yapılarını ortadan kaldırmanın ötesinde, bir ilişki biçimi olarak iktidarı yok etmeyi de hedefler. Bu örgütlülüğün öznelerini belirleyecek olan şey ise, aynı ezilmişliğin bir parçası olmalarıdır. Çünkü bir ezilmişliğe karşı, ancak ve ancak o ezilmişliği yaşayan kişi veya gruplar mücadele edebilir. Geliştirilecek mücadelede o ezilmişliği farklı boyutları ile yaşamış kişi veya gruplar, onunla nasıl mücadele edileceğini de en iyi belirleyebilecek olanlardır. Öz örgütlülük bu şekilde oluşabilir. İkinci bir şekliyle de öz örgütlülük coğrafi bir belirlenimle oluşabilir. Yani belli bir coğrafi bölgenin siyasi, ekonomik ve sosyal yaşamının organize edilmesi de yine o coğrafyada yaşayan kişi ve grupların oluşturduğu örgütlenmeler ile sağlanabilir. Burada da yine aynı yaklaşım söz konusudur. O coğrafi bölgenin öznesi olmak, oranın işleyişini organize edebilmenin bir koşuludur. Çünkü -hangi coğrafi bölge olursa olsun- orada yaşamını sürdürenler, oranın işleyişini en doğru şekilde yürütebilecek olanlardır. Yani bir coğrafi bölgenin öz örgütlülüğü, o bölgenin kendisinden çıkmalı ve o bölgenin siyasi, ekonomik, sosyal ilişki biçimlerini bu öz örgütlülük belirlemelidir. Farklı bölgeler elbette birbirinin ilişki biçimlerine etki edebilir. Ama nihai işleyiş inisiyatifi, o bölgenin öz örgütlülüğünde olmalıdır.
Ukrayna’daki işçi ve köylüler, Çiftlik İşçileri Sendikası, Gulya Polye Köylü ve İşçi Konseyleri, Maden ve Doğrama İşçileri Sendikası, Tarım Komisyonları gibi öz örgütlülükler yaratmışlardı. Bir anarşist örgütlenmenin halk hareketine dönüşme süreci, bu öz örgütlülüklerle sağlanmıştır. Mahnovist Hareket ile beraber yine bu öz örgütlülüklere yeni örgütlenmeler eklenmiştir. Köylülerden ve işçilerden oluşan yerel bölgesel komünler, konseyler oluşturulmuştur. Bir yandan gündelik yaşamın siyasi, ekonomik ve sosyal olarak organize edildiği işçi ve köylü komünleri, öte yandan Hetman Hükümeti’yle Denikin ve Wrangel’in beyaz ordularıyla, burjuva Petlurist Hareketi’yle ve Bolşevik Kızıl Ordu ile savaşı organize eden konseyler örgütlenmiştir. Benzer örnekler, anarşist örgütlerin bir halk hareketine dönüştüğü tüm coğrafyalarda görülebilir. İberya’da gerçekleşen toplumsal devrim de bu örneklerin en belirginlerindendir.
Halk Hareketi Kendiliğindenliğiyle Toplumsal Devrimi Yaratır
Halk hareketi olan CNT FAI’den FORA’ya ve Mahnovist Harekete kadar halk hareketine dönüşmüş anarşist örgütler, kendiliğindenlikleriyle varlığını sürdürmüştür. Kendiliğindenlik hareketin kendi iç dinamikleri ile yönlendirildiği bir süreci tarif eder. Elbette dışsal etkiler ile bir ilişki geliştirilecektir. Ancak dışsal hiçbir etki hareketin işleyişini ve örgütlenmesini belirlememelidir. Kendiliğindenlik dışsal bir etki sonucu değil de kendi iç dinamiklerinin belirlediği bir süreç olması nedeniyle, anarşist bir örgütlenme için vazgeçilemezdir. Kendiliğindenlik anarşizme yönelik bilinçli bilinçsiz çarpıtmalar sonucu sık sık kadercilik veya spontanelik ile karıştırılır. Anarşist bir örgütlenmede kendiliğindenlik tamamıyla iradi bir durumu tarifler. Bu iradi durum, özneleri belirginleştirmek açısından oldukça önemlidir. Bu iradi durum, örgütlülüğü oluşturan öznelerin bu örgütlülükteki sorumluluğuna da vurgu yapmış olur. Mahnovist Hareket’in Özgür Topraklar deneyiminde bir yandan Bolşeviklerin resmi komünleri varken, Pokrovskoe köyünde köylülerin bu resmi komünlere değil de kendiliğindenliğiyle oluşturdukları Çalışma Komünleri’ne dahil olması, bu durumun tarihsel bir örneğidir. Gulya-Polye gibi diğer köylerde de benzeri süreçler yaşandı. Halk hareketine dönüşmüş anarşist örgütlülük bu kendiliğindenlik ile toplumsal devrimi yaratabilmiştir.
Toplumsal Devrim Gündelik Devrimler ile Yaratılır, Yaşatılır
Toplumsal devrim en geniş anlamıyla tüm toplumsal yapının siyasi, ekonomik ve sosyal ilişkilerinin iktidarlı ilişkilerden ve yapılardan arındırılarak yeniden yaratılmasıdır. Anarşizme içkin bir kavram olan toplumsal devrim, anarşist bir örgütün benimseyeceği bir devrim perspektifidir. Makro boyutuyla tüm toplumun yaşamının yeniden yaratılmasının hedeflenmesini içeren toplumsal devrim, kişilerin veya grupların mikro yaşamlarında gündelik devrim anlayışıyla kendini bulmalıdır. Gündelik devrim, gündelik yaşamın siyasi ekonomik ve sosyal örgütlenmesini toplumsal devrim iddiasıyla yeniden yaratmayı gerektirir. Her bireyin yaşamını yeniden yarattığı gündelik devrimler, toplumsal bir kırılma anını beklemek gibi ertelemeci bir işleyişi reddeder. Gündelik devrim şimdinin yeniden yaratılmasını örgütlemektir. Gündelik devrimlerini gerçekleştirerek özneleşen bireylerin örgütlülüğü, toplumsal devrime giden yolu yaratacaktır. Mikrodan makroya bir dönüşüm ve tüm yaşamın yeniden yaratılmasıdır toplumsal devrim. Anarşist örgütlenmenin halk hareketine dönüşmesinde bu toplumsal devrim iddiası toplumsallaşmada, halk hareketine dönüşmede oldukça önemli bir etkendir. İberya toplumsal devrimi bunu net olarak göstermiştir. İspanya’nın köylerinde eşek sırtında gezerek köy köy anarşizmi anlatanların yarattığı öz örgütlülükler, 1920’lere kadar sendikalar, birlikler, komün ve kolektiflerden oluşmuş yine aynı süreçlerde CNT FAI ile beraber halk hareketine dönüşmüştür. Bu halk hareketiyle ezilenler, İberya yarımadasında toplumsal devrimi toplumun tüm kesimlerinde yaşama dönüştürmüş, yeni bir yaşam yaratmışlardır. CNT FAI yaratılan yeni yaşamı da yine aynı toplumsal devrim perspektifi ile savunmuş. Coğrafyanın farklı bölgelerinde komün, kolektif ve kooperatiflerle üretim dağıtım ve tüketim ilişkilerini yeniden yaratmıştır.
Örgüt, Toplumun İhtiyaçlarından Doğup Yine Toplumun İhtiyaçlarına Cevap Verdiği Ölçüde Halk Hareketi Olur
CNT FAI’nin İberya’da bütün bir yaşamı yeniden yarattığı deneyim öz örgütlülükleriyle bir halk hareketine dönüşmüş anarşist bir örgütün toplumun ihtiyaçlarına cevap olması gerektiğini açıkça gösteriyor. İberya’da devrim yıllarında bir yandan yaşamın ekonomik yeniden yaratılması bir yandan siyasi ilişkilerin yeniden yaratılması sürerken savaşın yakıcılığı karşısında yine ihtiyaçları karşılamak üzere silah fabrikalarına el konulmuş, yetmeyince bazı fabrikalar silah fabrikasına dönüştürülmüştü. Bu örnek de, yine halk hareketinin gerek toplumsal devrimin kırılma anlarında, gerek toplumsal devrimin yeniden yaratım zamanlarında; hareketin toplumun ihtiyaçlarını görmesi ve ona cevap olmasının kaçınılmaz olduğunu gösteriyor.
Bu kaçınılmaz durum Patagonya’daki FORA deneyimininde de kendini başka bir şekilde gösterir. FORA henüz Arjantin İşçi Federasyonu (FOA) olduğu 1902 Ocak ayında, işçilerin sendikalı olmalarının önüne geçen La Princesa fırınlar zincirine yönelik bir boykot çağrısı yapmıştı. Boykot kampanyası sebebiyle FOA’lı iki işçi tutuklanınca tüm fırınlardan toplam 7 bin işçi genel greve giderek üretimi durdurmuştu. Buenos Aires şehrinin neredeyse tamamen ekmeksiz kaldığı bir süreçte işçilerin öz örgütlülüğüyle oluşturduğu kooperatif, sadece işçiler ve aileleri için ekmek üretmiştir. İşçilerin öz örgütlülüğü burada işçilerin ve ailelerinin ihtiyaçlarının tek dayanağı olmuştur. Bu örgütlülük, FORA’yı Patagonya’da bir halk hareketine dönüştürmüştür. FORA deneyimi de, CNT FAI deneyimi de halk hareketinin öz örgütlülüklerinin halkın ihtiyaçlarından doğmasını ve yine halkın ihtiyaçlarına cevap verebilmesinin tarihsel örneğidir.
Anarşizmin coğrafyamızda öz örgütlülükler yaratma iddiasıyla yola çıktığı bir deneyimin henüz ilk adımlarındayız. Mücadelemizin toplumsal devrimi yaratmadaki koordinatlarını, tarihsel olarak halk hareketine dönüşmüş anarşist örgütlerin örgütlenme deneyimlerinde -eksikleri ve fazlalıklarıyla, doğruları ve yanlışlarıyla- görüyoruz, öğreniyoruz. Örgütlülük ve toplumsallık perspektifini derinleştirerek toplumsal devrimi bir iddia veya bir perspektif olmaktan çıkarıyor; yaşamın her anında yeniden yaratıyoruz, yaratacağız. Yüreğimizde yeni bir dünya taşıyoruz, şimdi şu anda bu dünya büyümekte…
Halil Çelik
halil@meydan.org
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 34. sayısında yayımlanmıştır.
The post ”Düşlediğini Eylemek Özgürlük, Özgürlük Anarşizm ; Anarşizm Örgütlenmektir ” – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Simsiyah Bir Bayrak : Kara Bayrak” – Emre Gündüz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Kara”ya Boyanan Avrupa
1881’de Londra’da I. Enternasyonal’den ayrılan anarşistler tarafından gerçekleştirilen Kara Enternasyonal’de, bayrağın rengini aldığı “kara” kelimesi ideolojik bir anlam yüklenerek kullanılmıştır. 1882 ve 1883 yıllarına gelindiğinde “kara” kelimesi Fransa ve İspanya’da anarşistler tarafından çeşitli örgütlenmeleri isimleri olarak kullanıldı. Özellikle İspanya’daki Mano Negra( Kara El)’nın 1936 İspanya Devrimi’nin yaratımında önemli bir payda olduğu söylenebilir. Yine bu dönemde, Fransa’da anarşistler tarafından “Kara Bayrak” isimli bir çıkarılmıştır. Artık ideolojik literatürde yerini alan “kara”nın bayrak olarak sembolize edildiği yer ise, devrim ateşinin yükseldiği ve yeni bir yaşamın tohumlarının yeşerdiği Paris Komünü‘dür.
Kara bayrak George Woodcock’un tanımlamasına göre ilk kez Paris’te, 1883’te gerçekleşen bir işçi ayaklanmasında, Paris Komünü’ne hayat veren anarşist kadın Louise Michel tarafından dalgalandırılmıştır. Louise Michel, Paris Komünü’nün bastırılmasından sonra tutuklu bulunduğu hapishanede yazdığı şiirinde kara bayrağın mücadelesindeki anlamını şu sözlerle anlatmıştır:
“Bütün yollardan geleceğiz
Ve karanlıklardan sıyrılan intikamcı hayaletler gibi gelirken
Yumruklarımızı sıkacağız
Bayrağı ölüm taşıyacak
Al kanlara boyanmış kara bayrağı
Ve alev alev göğün altında
Özgürleşen toprak
Mor çiçekler açacak”
Amerika’daki Kıvılcım
Paris Komünü ile beraber dünyanın birçok yerinde daha da yükselen işçi ayaklanmalarında anarşistler kara bayrak kullanmaya devam etmişlerdir. Bunun en önemli örneklerinden biri ise 27 Kasım 1884 yılında Chicago’da gerçekleşen işçi grevinde kara bayrağın kullanılmasıdır. Haymarket isyanında katledilen işçilerden August Spies, gerçekleşen işçi grevinde kara bayrağın kullanılmasının Amerika topraklarında bir ilk olduğunu özellikle belirtmiştir. Spies’ın da katledildiği 1 Mayıs 1886 ayaklanması, devletin komplosuyla, sekiz anarşist işçinin tutuklanması ve dördünün idam edilmesiyle bastırılmıştır. İdam edilen anarşist işçilerden Louis Lingg’in, 1886’da yaşananları şöyle özetlemiştir: “Burada bir kıvılcımı yok edeceksiniz, ama orada, önünüzde ve arkanızda her yerde başka kıvılcımlar çakacaktır. Bu, içten içe yanan bir ateş. Bu ateşi söndüremezsiniz” Bugünse, milyonlarca ezilenin sokaklara taştığı 1 Mayıslar, işte bu ateşin devamıdır.
“Otorite Varsa Özgürlük Yok”
1917’de Rusya’da, çarlığın yıkılmasıyla beraber gerçekleşen halk devriminde de dalgalanır kara bayrak. Bunun öncesinde “kara”nın ve aynı zamanda anarşizmin, daha sonrasında Rusya’nın birçok bölgesinde yayılacak olan temellerinin 1905’te Cherneo Zhania ( Kara Pankart) hareketiyle atıldığı
düşünülebilir. Rusya’da kara bayrak diğerlerinden farklı olarak sadece faşist güçlere ve kapitalizme karşı değil, halk devrimini gölgelemeye başlayan Sovyet iktidarına karşı, iktidarsız ve özgür bir yaşamın yaratıldığı Ukrayna’da Mahnovist hareketin örgütlülüğüyle beraber bölgedeki tüm işçi ve köylülerce dalgalandırılmıştır. Özellikle Mahnovist partizanlarca “Özgür Ukrayna” vurgusu yapmak amacıyla taşınmıştır. 13 Şubat 1921’de anarşist mücadelenin önemli ismi Pyotr Kropotkin’in cenazesi on binlerce insanın yoğun katılımıyla gerçekleşmiş, yoldaşları onu kara bayraklar ve iktidar karşıtı sloganlarla anmışlardır. Bu durum giderek diktatörleşen Bolşevik iktidarını korkutmuş ve bu korku, kara bayrağın Rusya’da yasaklamaya sebep olmuştur.
Neden Kara Bayrak?
Kara bayrak tarihi boyunca ezilen işçi ve köylüler tarafından, açlığa ve yoksulluğa karşı kullanılmıştır. Kara bayrağı diğerlerinden ayıran temel farklardan biri, bayrağın üstünde sembol olmamasıdır.
Bunun yanı sıra ezilenler için kara bayrağın teslim olma ve boğun eğmeyi sembolize eden beyaz bayrağa bir tepki olduğu da düşünülebilir. Beyaz bayrak genel literatürde kendinden daha büyük bir güce boyun eğmeyi simgelerken, kara bayrak bunun tam aksine bir başkaldırıyı sembolize eder.
Kara bayrak, sınıfla yönetilen topluma karşı öfkenin ve iktidarsızlığın bir simgesi olarak yedi denize yelken açmış özgür ruhlu insanların; patronlara karşı meydanları dolduran ve “Ekmek, Adalet, Özgürlük” diye haykıran işçilerin; ezenlere ve iktidarlara karşı toprak ve yaşam kavgası veren köylülerin yani tüm ezilenlerin mücadelesinin bir sembolü olmuştur.
Çünkü kara bayrak kendi tarihi boyunca ezenler ve kapitalizm için bir korku iken, ezilenler ve tüm ötekiler için özgür bir yaşamın umudu ve simgesidir.
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısından yayımlanmıştır.
The post “Simsiyah Bir Bayrak : Kara Bayrak” – Emre Gündüz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>