The post Altı Vekilde Korona Virüs Tespit Edildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Meclis’te altı vekilde daha korona virüs tespit edildi. Yeni vakalarla birlikte Covid-19 olan vekil sayısı 11’i yükseldi. Meclis’teki toplam vaka sayısı ise 43’e çıktı.
Yeni virüs tespiti yapılan altı vekil, Ankara Şehir Hastanesi’nde karantinaya alındı. 11 vekilden dördünün tedavisi tamamlandı, yedi vekilin ise tedavileri devam ediyor.
AKP Grup Başkan Vekili Emin Akbaşoğlu’nun da yoğun bakımdaki tedavisi sürüyor.
The post Altı Vekilde Korona Virüs Tespit Edildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Vicdani Ret Derneği, Libya Tezkeresine Karşı Açıklama Yayınladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Vicdani Ret Derneği, bugün mecliste görüşülüp kabul edilen Libya’ya asker gönderilmesine dair tezkereye karşı bir açıklama yayınladı. Açıklamada “Savaş ölüm, acı, gözyaşı ve her türlü ahlaki değerin yıkımı demektir. Savaşa ve savaşlara olur veren tezkerelere karşıyız.” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamanın tamamı şu şekilde:
“Savaş ölüm, acı, gözyaşı ve her türlü ahlaki değerin yıkımı demektir. Savaşa ve savaşlara olur veren tezkerelere karşıyız.
Savaş, iyiden iyiye egemenlerin elinde istedikleri zaman ezilenlerin hayatına kastedebileceği bir oyuncak haline gelmiştir. Eğer “büyük oyun” aranıyorsa bunu komplo teorilerinin gizli perdelerinde değil iktidarın, insanların canlarını istedikleri gibi sahaya sürmelerinde ve buldukları her verimli toprağı savaş alanına çevirmesinde aranmalıdır.
Bugün mecliste Libya’ya asker gönderilmesine ilişkin Cumhurbaşkanlığı Tezkeresi kabul edildi. İç savaşın hüküm sürdüğü Libya konusunda kamuoyunda yürütülen tartışmalar her ne kadar tarihe dayandırılıp meşruluk aransa da savaşın meşruluğu olamaz.
Bundan yaklaşık 9 sene önce NATO’nun Libya’ya saldırısı gündeme getirildiğinde dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ”NATO Libya’ya müdahale etmeli midir? Böyle bir saçmalık olur mu yahu? NATO’nun ne işi var Libya’da? Bakın Türkiye olarak biz bunun karşısındayız, böyle bir şey konuşulamaz, böyle bir şey düşünülemez” demişti. Biz de bu vesileyle soruyoruz, TC’nin ne işi var Libya’da?
Savaş ölüm, acı, gözyaşı ve her türlü ahlaki değerin yıkımı demektir. Böyle bir konunun konuşulmaması dahi gerekirken meclis Libya’ya asker gönderilmesine olanak sağlayan tezkereyi kabul etti. Tekrar ve tekrar söylemek istiyoruz ki savaşa ve savaşlara olur veren tezkerelere karşıyız.”
The post Vicdani Ret Derneği, Libya Tezkeresine Karşı Açıklama Yayınladı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Milletvekilleri Şokta: Mecliste Kahve %100 Zamla 1 Lira Olurken 25 Kuruş Olan Çaya Şimdilik Zam Yok appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ekonomik kriz sonunda TBMM’yi de etkiledi.
TBMM Başkanlık Divanı’nda Meclis lokantalarında fiyat artışı kararı alınmasının ardından ilk zamlar Meclis’te bulunan çay ocaklarına geldi. TBMM’de 50 kuruşa satılan kahve yüzde 100 zamlanırken, 25 kuruş olan çayın fiyatında herhangi bir değişiklik yapılmadı.
Yaklaşık 3 haftadır tatilde olan TBMM’de çay ocağındaki içecek fiyatlarından, kuaför hizmetine kadar pek çok ürün ve hizmet “rekor oran”da zamlandı. 50 kuruşa satılan kahvenin fiyatı 1 TL’ye çıkararak yüzde 100 zamlanırken, 25 kuruş olan çay fiyatında ise şimdilik herhangi bir değişiklik yapılmadı.
Zamdan önce 3,5 TL’ye satılan tostun fiyatı 5 TL’ye çıkarken, 50 kuruşa satılan sade kahvenin fiyatı da 1 TL oldu. 25 kuruş olan bitki çayının fiyatı 50 kuruşa çıktı. 25 kuruşa satılan bardak suyun fiyatı da yüzde 100 zamlanarak 50 kuruşa yükseldi. 1 TL’ye satılan ayranın fiyatı yüzde 50 zamlanarak 1,5 TL’ye çıktı. Meyve suyu ve kolalar 2 TL’den 2,5 TL’ye yükseldi.
TBMM’de hizmet veren kuaförlerde erkek saç tıraşı 7 TL’den 10 TL’ye çıkarken, sakal tıraşı da 3 TL’den 5 TL’ye yükseldi.
The post Milletvekilleri Şokta: Mecliste Kahve %100 Zamla 1 Lira Olurken 25 Kuruş Olan Çaya Şimdilik Zam Yok appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mecliste İşkence Önergesine İkinci Red appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>HDP Mlletvekili Lezgin Botan, işkencelerin hemen ardından meclise bir önerge sunmuş ancak ”belirtilen niteliği taşımadığı” gerekçesiyle önerge iade edilmişti. Bunun üzerine tekrar inceleme yapan Botan, geçtiğimiz Ekim ayında düzenlemeler yaptığı yeni önergeyi meclise tekrar sundu. Sunulan önerge Meclis Başkanı İsmail Kahraman tarafından bu kez içeriğinde ”sorulamayacak konular” olduğu gerekçesiyle iade edildi.
The post Mecliste İşkence Önergesine İkinci Red appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Meclis Önünde Kadınlara Polis Saldırdı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Meclis genel kurulunda görüşülmesi beklenen tasarıya karşı kadın örgütleri meclisin Dikmen kapısında açıklama yapmak ve mecliste görüşmelerde bulunmak istedi. Meclise girmeleri engellenen kadınlar, polisin “yasak” dayatmasıyla karşılaştı.
Polisin dayatmasını kabul etmeyen kadınlar açıklamaya başlamak isterken polis ozaliti yırtarak kadınlara saldırdı. Kadınları meclis önünden süren polis bir süre sonra biber gazıyla saldırıyı tırmandırarak çok sayıda kişiyi de gözaltına aldı.
The post Meclis Önünde Kadınlara Polis Saldırdı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Bir Varmış Bir Yokmuş Taşeron İşçisi Kadro Masalı” – Rıfat Güven appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Birkaç hafta önce, Ahmet Davutoğlu, yasalaşması için meclise gönderilecek olan tasarıda “taşeronlara kadro müjdesi” dedi. Bu açıklama işçiyi sevindirdi, neden mi? Tüm taşeron işçileri devlet güvencesi altında kadrolu olacaktı ve bu, devletin patronluğunda ücretli kölelik de olsa taşeron olmaktan yeğdi.
Devletin işçiye anlatacak masalı çok, dinleyeni oldukça tabi. Davutoğlu’nun meclise gönderdiği bu tasarı da devletin bir başka masalı. Yüzeysel okuduğunuzda masalda patron değişmiş, sanki devlet tüm taşeron(alt işveren) işçilerini sahip olduğu kurumlarda çalıştıracakmış, kadroya alacakmış. Bazı masallar gerçekten uzaktır ve dinleyene yalan söyler. Buna örnek olarak dünya çapında bilinen bir masal vardır; Fareli Köyün Kavalcısı.
Bir köy farelerin istilası altındadır. Günün birinde kaval çalan bir adam, köyü farelerden temizleyebileceğini söyler. Köylüler de adam bunu başarırsa ona yüklü miktarda para vereceklerini söylerler; anlaşma yapılır. Adam, kaval çalarak tüm fareleri etkileyip peşinden sürükleyerek köyün dışına çıkarır. Ama köylüler adama parasını vermeyi reddeder. Bunun üzerine kavalcı, tüm köyün çocuklarını bir nehre sürükleyerek, çocukların boğulmasına sebep olur. Sadece topal bir çocuk, diğerlerinin hızına yetişemediği için kurtulur. Yani aslında bize masallar hep mutlu sonla biter deseler de öyle değildir.
Devletlerin ve politikacıların yaptığı da buna benzer. Yöntem de gaye de aynı: Yanıltmak. Mutlu sonla bitecek bir gerçeklik uydurarak yanıltmak.
Gelgelelim Davutoğlu ve akabinde Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın açıklamalarına; onların masallarına. 720 bin taşeron işçisi alınacakmış kadroya. Kimse dışarıda kalmayacak diyor Davutoğlu; fakat biraz derinleştirerek okuduğunuzda, hepsinin yalan olduğunu açıkça görüyorsunuz. Neden mi yalan? Sıralayalım.
Çünkü kadroya geçmek isteyen işçilerin, öncelikle taşeronda en az 12 ay çalışmış olması, Kasım ayından önce işe başlamış olmaları gerekiyor. Tabi yetmiyor, oyalamanın perdeli hali olan sınava girmeleri gerekiyor. Bu da yetmiyor, sınava girmeleri için de geçmişe dönük hakları için dava açmamaları, hukuki tüm haklarından vazgeçmeleri gerekiyor. Yetmiyor sınavı kazansalar bile, sadece kurumların açtığı kadro kadarı alınabiliyor. İşçiler tüm bu süreçlerden geçseler bile devlet memuru olarak kadroya geçmiş olmuyor, özel sözleşmeli personel oluyorlar. Devletin kadro güvencesi dediği de ömür boyu değil, sadece üç yıl sürüyor. Özel sözleşmeli personelle yalnızca 3 yıllık sözleşme yapılıyor ve devlet, eğer istemezse, üç yıl sonra işçiyi kapı dışarı edebiliyor.
Davutoğlu’nun “taşeronlara kadro” masalında da yalan ve sömürü düşecek dinleyen işçilerin payına. En iyisi mi biz, her masala kanmayalım!
The post “Bir Varmış Bir Yokmuş Taşeron İşçisi Kadro Masalı” – Rıfat Güven appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Başkanlık Fezlekeleri” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
90’larda o zamanki DEP’li vekillerin mecliste yaşadıklarını hatırlayalım. Leyla Zana’nın Kürtçe ettiği yemini ve sonrasında mecliste kopan kıyameti. Kürt vekillerinin yaka paça dışarı atılmalarının görüntüsü bugün hala hafızamızda.
O gün o vekillerin birer Kürt olarak meclisteki varlıkları, Türklük üzerine kurulan devlete dokunduğu için onları dokunulmazlıklarından etmiş, yıllarca hapishanede yatmalarına neden olmuştu.
İşte bugün de benzer olayları yaşamanın kıyısındayız. Kürt siyasi hareketinin parlamentodaki üyelerinin dokunulmazlıkları tekrar gündemde. Bunu gündeme getirense başkanlık hevesleriyle yanıp tutuşan Tayyip Erdoğan’dan başkası değil.
Tayyip Erdoğan bu dokunulmazlık meselesini öyle iyi kullanıyor ki, geçtiğimiz seçimlerde belli noktalarda birbirlerine yakınlaşan CHP ve HDP’nin şimdi birbirinin tam zıttı konuma düşmesini sağladı.
Başkanlık hayalinin gerçekleşmesi için kurduğu fezleke stratejisiyle Tayyip Erdoğan HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasını sağlayarak bu vekilleri yargılamayı ve bu şekilde onları meclis dışına itmeyi amaçlıyor.
Ama bunun için tek başına partisinin oyları yetmediğinden kendine destekçiler arayan AKP, istediğini Kılıçdaroğlu’nun “fezlekere evet diyeceğiz” açıklaması üzerine gerçekleştirme imkanı buluyor.
Bu noktada AKP ile aynı çizgiye gelinmesi CHP içinde de tartışmalara neden olmakta. Böylece AKP’nin fezleke hamlesinin CHP’yi de zora soktuğu aşikar.
Tüm bu karmaşıklığa rağmen AKP’nin fezlekeleri bir şekilde meclisten geçirereceğini, en nihayetinde HDP’li vekilleri meclis dışına atacağını söylemek çok da zor değil.
Çünkü, AKP; gücünü ve avantajını seçimlere hile katmaktan rüşvet ve yolsuzluklara, politik manevra yeteneğinden mağdur edebiyatına kadar pek çok yolla kuruyor. Üstelik elinde bulundurduğu yargıyı, medyayı, üniversiteleri ve STK’ları etkin bir şekilde kullanıyor. Bankaları ve şirketleri de kendi ekonomik sistemine angaje eden AKP, orduyu bile kendi özel güvenliği gibi kullanıyor. Kısacası iktidar, bu yönleriyle devletin kendisi olmuş durumda.
HDP ise kendisini yok etmeye çalışan devlete karşı mücadele yürüten Kürt halkının bir stratejisi. HDP’li vekillerin fezlekeler yoluyla meclisten atılmaları da Kürtler için yeni değil.
Öyleyse, HDP’nin meclisten çıkarılması, AKP için mutlak bir kazanım doğurmayacaktır. Fezlekelerin ardından dokunulmazlıkların kaldırılması, Erdoğan’ı başkanlık hayaline bir adım daha yaklaştırsa da, Kürt halkının özgürlük mücadelesi bu yolla sönümlenecek, yok olacak değildir.
The post “Başkanlık Fezlekeleri” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” 7 Haziran’dan 1 Kasım’a Seçimlerde Değişen Yöntem ZORBALlK” – Emrah Tekin Sehat Budak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Haziran seçimleri sonrası yaşanan sürecin, bir önceki dönem hükümet yetkisini tek başına elinde bulunduran AKP açısından, siyaseten tam bir kilitlenme olduğu açıktı. Bu kilitlenme ilk etkisini, uzun süre açıklama yapmayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’da ve 7 Haziran öncesi hükümetin başbakanı Davutoğlu’nda gösterdi. “Başkanlık” projesi beklenilen kolaylıkla gerçekleşemeyecek olan siyasi iktidar, ilk şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra, koalisyon görüşmeleri sürecine girildi. Süreç boyunca, kuruldu kurulacak izlenimi sadece ekonomi de değil, halk düzeyinde de hareketlenme yarattı. Ancak, siyasi iktidarını paylaşmaya yanaşmayan eski hükümet, görüşmeleri sonuçsuz bıraktı.
Aslında bu durum şaşırtıcı değil. Devlet iktidarını tekelinde tutan siyasi kampın koalisyonlar aracılığıyla paylaşmak istemediği şey sadece yürütme yetkisi değil. Çünkü devlet iktidarı diye nitelenen kamp, bir siyasi partiden çok daha fazlası. Bürokrasinin önemli kademelerini ellerinde tutuanlardan, devletten sağladığı para akışıyla sermayesini büyüten inşaat ve ticaret sektörü burjuvazisine; kaynağı çevre coğrafyalardaki savaş olan kara parayla zenginleşen finans patronlarından, kısa süre içinde devlet peşkeşi ile yerellerde zenginleşen siyasi ve ekonomik rant çevrelerine; sırtını hükümete dayayıp devlet rantından düzenli olarak pay alan vakıf ve sivil toplum kuruluşlarından, ekonomik sömürünün açlığa tercih edilmesini salık veren hükümetin sendikalarına; özelleştirmelerle artık işletmeci haline gelmiş yetkili memurlardan, varlığını bütün bu ilişki ağını aklamak, gerçeği manipule etmek ve papağanlık olan medya ordusuna; IŞİD’li katillerle ortak bombalama stratejileri geliştiren istihbaratçı, emniyet ve TSK üçgenine devlet iktidarı diye tanımlanan bu kamp, zaten başlı başına büyük bir koalisyon. Bu kadar büyük bir koalisyon, elinde bulunduğu ayrıcalık ve statükodan taviz vermek istemediğinden başka bir koalisyon istememektedir. AKP’nin ve Cumhurbaşkanı’nın siyasi iktidarını kaybettiği tüm senaryolarda, bu koalisyon tüm ayrıcalıklarını kaybedecek.
Bu farklı alanlardaki statüko sahipleri tam da bu yüzden, şu anda karşımızda bir savaş koalisyonu olarak bulunmakta; yeni gelen seçim sürecinde farklı toplumsal süreçlerde zorbalık politikasının işlemesine yardımcı olmaktalar.
Seçim Değil “İcra” Hükümeti
7 Haziran seçimlerinin ardından koalisyon süreci sonuçsuz kalınca, TC tarihinde bir ilk yaşandı. Seçimlerin 1 Kasım tarihinde tekrar yapılması kararlaştırıldıktan sonra, seçime kadarki süre zarfında devletin “hükümetsiz” kalmaması için sembolik de olsa bir hükümet kurulacağı açıklandı.
Meclisteki partilerin oy oranları dağılımı esas alınarak kurulan hükümet, bu süre zarfında tamamen AKP’nin kontrolüne kalan bir organ haline dönüştü. Davutoğlu, başından itibaren hükümetin önündeki “geçici” sıfatını reddetti. Aslında ortaya yeni bir tanım koydu; “İcra Hükümeti”. Normal şartlar altında sembolik görevler üstlenip, seçimlerin tarafsız bir ortamda, tüm partilerin katılımına dayanan dengeli bir siyasi konjonktürde gerçekleşmesini sağlaması gereken bu hükümet, sadece 1 Kasım Seçimlerini değil, sonrasını da etkileyecek bir dizi karar alınıp uygulanması noktasında etkili oldu.
Yeni hükümetin bu yeni özelliği, icraatlerin ne olacağı noktasında kimse de şüphe uyandırmadı! Zaten, icra hükümetine toplumsal muhalefetin koyduğu “Savaş Hükümeti” ismi, hükümetin icraatlerini anlamlandırmak noktasında önemli bir yerde duruyordu. 7 Haziran Seçimleri ile 1 Kasım Seçimleri arasındaki en büyük fark işte bu yöntem değişikliğiydi. Devletin seçim propagandası, önceki seçimlerde olduğu gibi “demokrasi naraları atılarak”, “seçilmiş olmanın meşruiyeti”yle her yapılanı haklılaştırılarak değil; zorbalıkla, şiddetle ve savaşla gerçekleşti.
Savaş Hükümeti’nin “İcraat”ları
Kürdistan’da gerçekleşen OHALvari uygulamalar sırasında yaşanan infazlar ve cenazelere dahi uygulanan şiddet, Suruç ve Ankara’da patlatılan bombalar sonucu yaşanan katliamlar, yeni dönem seçim politikasının ulaştığı boyutun ne oluğunu açıkça gösteriyor.
Gerçekleştirilen Operasyonlar, İnfazlar ve Katliamlar:
-24 Temmuz’da, İstanbul Bağcılar’da özel harekât polislerince evi basılan Günay Özarslan infaz edildi.
-26 Temmuz’da, Amed’in Bağlar ilçesinde 11 yaşındaki Beytullah Aydın, polisler tarafından bir binanın 7’inci katından düşürülerek katledildi.
-27 Temmuz’da, Nisêbîn’de polis saldırısı sonucu 22 yaşındaki Seyithan Dede yaşamını yitirdi.
-29 Temmuz’da, Cızîr’de, polisler durdurmak istedikleri araçtan inip kaçan 17 yaşındaki Hasan Nerse’yi vurduktan sonra ellerini ve ayaklarını kelepçelediler. Hasan ölene kadar sağlık görevlileri de dahil olmak üzere kimse yanına yaklaştırılmadı.
-31 Temmuz’da, Agirî’de bir eve operasyon gerçekleştiren özel harekat polisleri Sezai Yaşar ,kardeşi Ahmet Yaşar ve Mirzettin Görtürk’ü infaz etti.
-18 Ağustos’ta, İstanbul Esenler’de, Kürdistan’daki katliamlara karşı eylem yapanlara polis saldırdı. Saldırıda 17 yaşındaki Fırat Elma polislerce vurularak katledildi.
-20 Ağustos’ta, Şirnex Hezex/İdil’de Cebbar Acar akrepten açılan ateşle katledildi.
-28 Ağustos’ta, Mêrdîn Qoser/Kızıltepe’de “Dur” ihtarına uymadığı gerekçesiyle 28 yaşındaki Mazlum Turan keskin nişancılar tarafından ensinden vurularak katledildi. Aynı tarihte, Ağrı’nın Doğubayazıt ilçesinde Uluyol Polis Karakolu’nun yanında bulunan 28 yaşındaki Erhan Tanrıkulu aracıyla evine giderken, karakoldan üzerinde sıkılan kurşunlar sonucu yaşamını yitirdi.
-30 Ağustos’ta, Silopî’de uzun namlulu silahlarla 20 yaşındaki Ali Ödük, 22 yaşındaki Halil Can’ı infaz etti. Aynı tarihte, Farqîn/Silvan’da henüz nedeni öğrenilmeyen bir patlama meydana geldi. Patlamada 13 yaşındaki Fırat Simpil yaşamını yitirdi.
-5 Eylül’de, Dersim’de özel harekat polisleri 26 yaşındaki Ayten Günhan’ı katlettiler.
-9 Eylül’de, Cizîr’de, 55 yaşındaki Eşref Edin ve 10 yaşındaki kızı keskin nişancılar tarafından katledildi.
-10 Eylül’de, Dicle Mahallesi’nde oturan amcasının evinden kendi evine dönen Bünyamin İrci, özel harekatçılar tarafından infaz edildikten sonra Nur Mahallesi’ndeki konteynerlerden birine atılırken, aynı gün 10 yaşındaki Selman Ağar ve Sait Nayici keskin nişancılar tarafından katledilirken; Wan’da 12 yaşındaki Rıdvan Abalı tavana asılmış bir şekilde asılı olarak bulundu.
-11 Eylül’de, Cizîr’de 75 yaşındaki Mehmet Erdoğan polislerce katledildi.
-12 Eylül’de, Amed Bağlar’da evinin önünde oturan 18 yaşındaki Ruken Demir, polis tarafından zırhlı araçtan nişan alınarak kafasından vuruldu.
-15 Eylül’de, Wan’da polisin silahla vurup sonra yanına gelip ayağıyla başını ezdiği 18 yaşındaki Vedat Balık yaşamını yitirdi.
-25 Eylül’de, Şirnex Çarşı merkezinden köylere kadar birçok yeri havan topları ve zırhlı araçlarla tarayan devlet 3 kişiyi katletti.
-28 Eylül’de, 9 Eylül’de Farqîn/Silvan’da polis kurşunuyla yaralanan 16 yaşındaki Bilal Mengil tedavi gördüğü Êlîh/Batman’da yaşamını yitirdi. Aynı tarihte, Bismîl’de Agit Yıldız ve Halil Kurtiş özel harekat timlerince katledildi.
-29 Eylül’de, sıkıyönetim kararının kalkmasına rağmen devlet terörünün durmadığı Bismîl’de Elif Şimşek’ten sonra, parkta oturan 12 yaşındaki Berat Güzel adlı bir çocuk daha polis tarafından katledildi.
-1 Ekim’de, Şirnax’ın Yeşilyurt Mahallesi’nde Abdulhamit İnal ile soyadı öğrenilemeyen Erdal isimli bir kişi polis tarafından katledildi.
-3 Ekim’de, Nisêbîn’de ilan edilen sokağa çıkma yasağında keskin nişancılar 50 yaşındaki Ahmet Sönmez’i katletti.
-4 Ekim’de, Amed’de iki ayrı noktada aynı dakikalarda öldürülen Ömer Koç (16) ile Rezan Kaya (20) isimli gençlerin her ikisi de, Kürdistan’a gönderilen JİTEM elemanlarının kullandığı Ford Ranger marka araçlardan açılan ateşler sonucu katledildi.
-5 Ekim’de, Wan Özalp’te, asker ve özel timlerin saldırısında başından vurularak ağır yaralanması sonrası 1 Ekim tarihinden bu yana tedavi altında tutulan Ömer Faruk Satılmış, yaşamını yitirdi.
-6 Ekim’de, Bismîl’de gerçekleşen saldırıda 4 kişi katledildi. Bunlardan 2’sinin polis tarafından kafası kesildi!
-8 Ekim’de, Amed’în Farqîn/Silvan’da 9 yaşındaki Hasan Yılmaz okulunun yakınındaki bir cismin patlaması üzerine yaşamını yitirirdi. Aynı tarihte, Gever’de polis 17 yaşındaki Adem Sevinç’i katletti.
-10 Ekim’de, Sûr’da evinin çatısında güvercinlerine bakan Halil Tüzülerk polislerce katledildi.
-12 Ekim’de, Mêrdîn’de 18 yaşındaki İdris Cebe, polisler tarafından kulağının arkasından tek kurşunla infaz edildi.
-15 Ekim’de, Gever’de 16 yaşındaki Diyar Ertaş, polislere ait zırhlı araçtan açılan ateşle katledildi.
-16 Ekim’de, Gever’de 12 yaşındaki Diyar Akın polis tarafından vurularak katledildi.
Operasyonlar ve Katliamlar:
– 20 Temmuz’da, SGDF’nin çağrısıyla, Kobane’nin yeniden inşa çalışmalarına katılmak üzere farklı şehirlerden Urfa, Suruç’a giden 300 gencin, Amara Kültür Merkezi’nde düzenlediği basın açıklamasına IŞİD bombalı saldırı gerçekleştirdi. 33 kişi yaşamını yitirirken 100’den fazla kişi yaralandı.
-7 Ağustos’ta, Silopî Zap Mahallesi’ni abluka altın alan polis, halkı taradı. Polisin silahlı saldırısı sonucu 58 yaşındaki Hamdin Ulaş, 17 yaşındaki Mehmet Hıdır Tanboğa, 27 yaşındaki Kamuran Bilin yaşamını yitirdi, 7 kişi ise yaralandı. Polisin 6 evi de ateşe verdi. Mehmet Hıdır Tanboğa yaralı halde hastaneye giderken polislerin aracı taraması sonucu infaz edildi.
-13 Ağustos’ta, Agirî’nin Diyadin ilçesinde özel harekat polislerin ilçeyi rastgele taraması sonucu fırında çalışan 16 yaşındaki Orhan Aslan, 15 yaşındaki Muhammet Aydemir ve 29 yaşındaki Havzullah Doğan yaşamını yitirdi.
-17 Ağustos’ta, özyönetim ilan edilmesinin sonrasında Farqîn/Silvan’da sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Sokağa çıkma yasağın sürdüğü ilçede 18 Ağustos günü 4 kişi katledildi.
-18 Ağustos’ta sokağa çıkma yasağın devam ettiği Gimgim/Varto’da yaşanan çatışmalarda 4 kişi yaşamını yitirdi. Aynı tarihte Farqîn/Silvan’da başından vurulan 22 yaşındaki Serhat Bilen yaşamını yitirdi.
-19 Ağustos’ta, Farqîn/Silvan’da sokağa çıkma yasağı nedeniyle yaşanan çatışmalarda, 3 kişi yaşamını yitirdi.
-20 Ağustos’ta, Mêrdîn’de artan askeri operasyonlara karşı eylem gerçekleştiren halka polis saldırısı gerçekleştirdi. Gerçekleşen saldırıda 19 yaşındaki Ali Akpınar yaşamını yitirdi.
-27 Ağustos’ta, Gever’de Orman, Kışla ve Mezarlık mahallelerine polis ve askerler tarafından ağır silahlar ve havanlarla saldırı düzenlendi. Düzenlenen saldırıda 4 kişi yaşamını yitirdi. Onlarca kişi yaralandı. Cizîr’de 7 yaşındaki Baran Çağlı ve hastaneye kaldırılmasına polislerin izin vermediği Mesut Sanrı katledildi. Şirnex’ta 16 yaşındaki Adem İrtegün katledildi.
-1 Eylül’de, Colemerg/Hakkari’de özel harekat polislerinin panzerden açtığı ateş sonucu 18 yaşındaki Ali Kaval yaşamını yitirdi.
-4 Eylül’de, Mêrdîr Nisêbîn’de polisler, etrafa rastgele ateş açarak Lokman Süne’yi katlettiler.
-4-12 Eylül Cizîr Katliamı: 12 Ağustos’ta ilan edilen özyönetimlerle başlayan halk direnişine, 4 Eylül günü sokağa çıkma yasağı getirilmişti. Yasağın gerçekleştiği ilçeye giriş ve çıkışlar yasaklanmış, elektrik, su ve mobil şebeke ağları kesintiye uğramıştı. Gerçekleşen devlet saldırısında 22 kişi yaşamını yitirmişti. Bunlar arasında 35 günlük bebekten 7 çocuk annesi Meryem Süne de var: Mehmet Emin Levent (21), Hacı Ata Borçin (70), Xetban Bülbül (65), Sait Çağdavul (19), Muhammed Tahir Yaramış (35 günlük), Cemile Çağırga (13), Osman Çağlı (18), İbrahim Çiçek (80), Meryem Süre (53), Özgür Taşkın (20), Seyit Eşref Erdin (60), Zeynep Taşkın (18), Maşallah Edin (35), Sayit Nayici (17), Selman Ağar (10), Bünyamin İrci (15), Mehmet Dikmen (70), Bahattin Sevinik (50), Suphi Saral (50), Mehmet Erdoğan (75) ve Mehmet Emin Açık (70).
-27 Eylül’de, Êlîh/Batman Bismîl’de halkın üzerine ateş açan polis, Şimşek ailesine ait eve bomba attı. Bombalama sonucu 8 yaşındaki Elif Şimşek adlı çocuk yaşamını yitirdi.
-10 Ekim’de, Ankara’da KESK, DİSK, TMMOB ve TTB’nin düzenlediği Barış Mitingi’nde meydanda gelen iki ayrı patlamada 106 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.
-12 Ekim’de, Sûr’da polislerin mahalleyi rastgele taraması sonucu 12 yaşındaki Helin Şen isimli çocuk, başına ve vücuduna isabet eden kurşunlarla yaşamını yitirdi.
-17 Ekim’de, İstanbul Küçük Armutlu’da polisler, evini bastığı Dilek Doğan’ı vurdu.
-19 Ekim’de, Farqîn/Silvan’da 2 gündür devam eden sokağa çıkma yasağında 16 yaşındaki Fırat Gensur katledildi.
Cenazeleri Teşhir:
-10 Ağustos’ta, Gimgim/Varto’da HPG gerillaları ile TC askerleri arasından yaşanan çatışmada Ekin Wan yaşamını yitirdi. Katledilen Ekin Wan’ın soyularak sokaklarda teşhir edilen cenazesine, işkence yapıldı.
-9 Eylül’de, Colemerg/Hakkari’nin Şemzînan ilçesinde HPG’lilere ait olduğu belirtilen 7 cenaze bulundu. Parçalanmış halde bulunan cenazeler ormanlık alanda köylüler tarafından fark edildi.
-16 Eylül’de, Gimgim/Varto’nun Kulan bölgesindeki “Şehit İsmail ve Şehit Ronahi Şehitliği”nin çevresindeki alanları bombalandı.
-22 Eylül’de, Qers Sarıkamış’ta yaşamını yitiren bir HPG’linin kollarına ip geçiren askerler, uçurumdan aşağı sarkıttıkları cenazesi ile fotoğraf çekerek sosyal medyada paylaştı.
-2 Ekim’de, Amed Farqîn/Silvan’da, asker ve polislerin halka yönelik saldırısı sonucu aralarında 16 yaşındaki Vedat Akcan’ında olduğu 4 kişi yaşamını yitirdi. Vedat Akcanım cenazesi polislerce yerde sürüklendi.
– 2 Ekim’de, Şirnex’ta özel harekat timleri, Hacı Lokman Birlik’i katletti. Özel harekat timlerince infaz edilen Birlik’in cansız bedeni akrep tipi zırhlı araca halatla bağlanarak yerde sürüklenerek işkence edildi.
-16 Ekim’de, Dersim’de gerilla mezarlığı ve içinde bulunan cemevi bombalanarak yerle bir edildi.Dersim Katliamı’nda katledilenlerin kemiklerinin olduğu mezarlıklar bombalandı.
İki seçim arası zaman diliminde, zorbalığın ulaştığı boyutu anlamak açısından yukarıda verdiğimiz tarih ve yerlerde yaşananları bir veriden çok daha fazlası olarak okumak gerek. Özellikle Ankara bombalaması sonucu iyice belirginleşen devlet- IŞİD ilişkisi, belge düzeyinde ispatlanmış durumda. Delil yetersizliğinden serbest bırakılan IŞİD çeteleri, Amed-Suruç-Ankara bombalamalarını gerçekleştirenlerin telefon kayıtları, seyahat özgürlüğü kapsamında değerlendirilen Suriye sınırından giriş-çıkışları, yaşanan katliamların, infazların ve operasyonların sorumlusu konumundakinin kim olduğunu açık bir şekilde gösteriyor.
Seçimleri Zorlaştırmak
1 Kasım Seçimleri’nin yaklaştığı süre içinde seçim propagandasını zorbalık aracılığıyla gerçekleştiren devlet, her seçim takındığı “demokratik” maskesinden uzak bir şekilde İstanbul’dan, Çorum’a HDP binalarına dönük saldırıları organize etmekle kalmadı, Kürtlere ait iş yerleri de bu saldırılardan nasibini aldı. Seçim zorbalığı bütün bunların dışında, seçimler yaklaşırken teknik açıdan da artmaya devam etmekte. Yüksek Seçim Kurulu’nun aksi yöndeki kararına rağmen özellikle Kürdistan’da seçim sandıklarının yerleri değiştirildi. Sandıklar taşındıktan sonra oluşan durumda, Cizre’de 66 bin kişi, 6 okulda, 93 sandıkta oy kullanacak. Bunun gerçek olması için, dakikada 32 oy kullanılması gerekiyor. Cudi, Silopi, Batman ve Ağrı Tutak’ta da durum benzer.
“İcra Hükümeti”, aynı süre içinde 9 ilde 18 belediye eşbaşkanı ve 2 il genel başkanı tutukladı. HDP’nin seçim beyannamesi, içerisinde “özyönetim” ibaresi geçtiğinden dolayı yasaklandı. Tüm bu teknik zorlamalar yetmezmiş gibi Davutoğlu Van Mitingi’nde “Biz olmazsak bu sokaklarda Beyaz Toroslar gezer” diye Kürt halkına alttan mesaj vererek zorbalık politikasını miting düzeyinde bile işletti. Özellikle ‘90lı yıllarda devlet tarafından bu araçlarla kaçırılıp katledilen insanlar anımsatılıp, Kürt halkı korkutulmaya çalışıldı. Sanki Kürdistan’da şu an yaşanmakta olanlar çok da farklıymış gibi…
Yakın zamanda farklı mecralarda konuşulan seçim sürecine ilişkin ihtimallerden biri de, Cumhurbaşkanı’nın Anayasa’nın 78. maddesine dayanarak “Savaş halinde seçimleri bir yıl erteleme yetkisi”ne başvurup, İcra Hükümeti’nin ömrünü biraz daha uzatma durumu.
Değişen Yöntem, Değişmeyen Ne?
Seçimlerde bir yöntem değişikliğine gidildiğini kabul etmek gerekiyor. Savaşla bu kadar iç içe geçmiş bir seçim süreci daha önceki dönemlerde bu kadar açıktan işledi mi bilinmez, ancak açık bir gerçek var o da değişmeyenin devletin tutumu olduğu. İçinden geçmekte olduğumuz süreci iyi analiz etmek çok önemli. Çünkü bu süreç, 1 Kasım Seçimleri sonrasında oluşabilecek bir durumun öngörülmesi noktasında yararlı olacaktır. 1 Kasım Seçimleri sonrası oluşamayan bir hükümet, devletin zorbalık uygulamalarının benzer bir şekilde devam edeceğini gösterirken; tam tersi olarak seçim sonrası ortaya çıkan güçlü bir hükümet neyin göstergesi olacaktır? Devletin 2 seçim arasındaki süreçteki gayrı meşru uygulamalarının bir meşruluğa kavuşacağının… Devlet zorbalığından bir şey kaybetmeden siyasi, ekonomik ve toplumsal baskısını “seçilmiş” olmanın kılıfıyla uygulayacaktır. Yani 7 Haziran öncesinde olduğu gibi.
Emrah Tekin – Serhat Budak
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 29. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” 7 Haziran’dan 1 Kasım’a Seçimlerde Değişen Yöntem ZORBALlK” – Emrah Tekin Sehat Budak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>