The post ” Cuntaya Karşı Direniş Politeknik İşgali ” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Tam 41 yıl önce, 17 Kasım 1973 günü, Yunanistan’da cunta yönetimine bağlı askerler, 14 Kasım gününden beri işgal altındaki Politeknik Üniversitesi’ne kanlı bir baskın yapmış, 34 devrimci öğrenciyi katletmişti. Askeri cunta yönetiminin bu katliamını hazırlayan süreç, aslında 1967 yılının Nisan ayında gerçekleştirilen ve “Albaylar Cuntası” olarak bilinen darbe dönemine dayandırılabilir.
1973 yılında, CIA’in “Prometheus Planı” adı vererek açıkça planladığı ve desteklediği cunta ile iki albay ve bir generalden oluşan askeri konsey, Yunanistan’da yönetimi ele geçirdi. Darbe sonrası askeri yönetimin atadığı yeni hükümet, Kral Konstantinos’un önünde yemin ederken, ”her şeyden önce” anti-komünist ve partiler üstü olacağını belirtirken; yeni hükümet göreve başlar başlamaz komünistler başta olmak üzere muhalif kesime yönelik geniş çaplı tutuklamalar yapıldı, aynı şekilde muhalif basına yönelik ağır bir sansür uygulamaya kondu. Tutuklanmayan muhalifler ise, sürgüne gönderildi. Darbeci albaylardan Yorgo Papadopulos, 1 Haziran 1973’te monarşiye son verip, cumhuriyet ilan ettikten sonra, kendisini de cumhurbaşkanı olarak ”atadı”. Aslında cuntacı albayı böylesi bir “açılıma” zorlayan aynı yılın başlarında ortaya çıkan sokak muhalefeti ve direnişlerdi. Şubat 1973 yılında gerçekleşen Atina Üniversitesi Hukuk Fakültesi işgali, aynı yılın Kasım ayında gerçekleşecek Politeknik Direnişi’nin habercisi ve cuntaya karşı yükseltilen direniş barikatının bir göstergesiydi.
Kasım ayının 14’üne gelindiğinde, “illegal” faaliyet göstermekte olan Yunanistan Üniversiteli Öğrenciler Birliği(EEFE) çağrısıyla binlerce üniversite öğrencisi Atina Politeknik Üniversitesi’ni işgal etti ve Yunanistan çapında, darbe yönetimine karşı topyekun direniş çağrısı yapıldı. Direnişçiler, 24 saat boyunca, ele geçirdikleri üniversite radyosu aracılığıyla ve “Özgür Savaşçı” adıyla, cuntanın zulmünü teşhir eden yayınlar yaptı. Politeknik direnişçilerinin bu çağrısına halktan yanıt gecikmedi. 15 Kasım günü on binlerce kişi alanlara çıktı. 16 Kasım’da ise askeri yönetimin kalbi olan Genelkurmay binasına yürüyen 50 bini aşkın insana asker tarafından ateş açıldı ve insanların üzerine tanklar yürütüldü, 4 saat kadar süren sokak çatışmaları sonrası 23 kişi direniş barikatlarında katledildi. Fakat bu katliam Politeknik’te başlayan direnişi sönümlendirmek bir tarafa, yükseltti. Kasım’ın 16’sını 17’sine bağlayan gece yarısına gelindiğinde barikatların başında ve alanlarda 100 binden fazla kişi vardı. Tankların da içinde bulunduğu askeri birlikler ise Politeknik Üniversitesi’ne yönelerek, üniversite bahçesindeki ilk barikatın başında bulunan 16 direnişçiyi katletti. Tanklarla üniversite duvarlarının yıkılması sonucu binaların içinde bulunan 20 kişi daha Politeknik’te üçüncü gününe giren direnişin diğer barikatlarında yaşamını yitirdi. Tüm bu katliamlar yaşanırken ise, direnişçilerin ele geçirdiği radyoda, “Özgür Savaşçı”nın cunta karşıtı mücadele çağrısı yapan yayını, direnişin sonuna dek kesilmedi. Politeknik’te cuntaya karşı direnirken yaşamını yitiren “Özgür Savaşçı”lardan biri askerlerce vurulurken, mikrofonu bir diğeri aldı. Üç gün süren Politeknik Direnişi sonucu toplam 75 kişi Yunan devletinin cunta yönetimince katledildi. Cunta yönetimi ise bu büyük direniş sonucu gitgide zayıfladı ve 23 Temmuz 1973’te, yönetimi sivillerden oluşan geçici hükümete bıraktı.
Politeknik Direnişi ile albaylar cuntasının iktidardan düşmesi, Avrupa’da hayatta kalabilen son askeri diktatörlüklerinin de çözülüşü sürecini tetikleyerek bir anlamda domino etkisi yarattı. 1974’te Portekiz’de Salazar ve 1975’te İspanya’da Franco diktatörlükleri tarihe gömüldü.
1973 Kasım ayında yaşanan Politeknik Direnişi, Yunanistan’daki sokak muhalefetinin de ileriki yıllarda, mücadelesinde esin kaynağı oldu. Direnişten 35 yıl sonra 2008 Aralık ayında anarşist genç Alexis’in polis tarafından katledilmesi sonucu devlet terörüne karşı direnmek için alanlara çıkanlar Politeknik Üniversitesi’ni “Vitrinlere Değil, Gökyüzüne Bak” sloganıyla bir kez daha işgal ettiler ve yaklaşık bir ay sürecek isyan hareketini buradan başlattılar.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Cuntaya Karşı Direniş Politeknik İşgali ” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” DAF; Selanik, Gümülcine ve Atina’da Kobanê Direnişi’ni Anlattı ” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gerçekleştirilen her 3 etkinlikte de, Devrimci Anarşist Faaliyet adına Alp Temiz, Anarşist Kadınlar adına Mercan Doğan ve RoarMag editörü Joris van Eyck konuşma yaptı.
İlk konuşmayı yapan Joris van Eyck, Kobanê direnişinin başlıca sosyo-politik koşullarından bahsetti. Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Rojava devriminin tarihsel gelişim süreci hakkındaki temel bilgilerin aktarımını yaptı. TC sınırları içerisinde yaşayan Kürt halkının Rojava devrimi ile bağlantısını ise, üç temel unsura bağladı: “Birincisi, devletlerin çizdiği sınırlar, yapay yapılardır. Bu sınırlar, TC içinde yaşayan Kürt halkının Rojava ile bağlantısını koparamamıştır. İkinci olarak, TC devletinin IŞİD’e sağladığı destek, TC sokaklarında Rojava ile dayanışmak ve TC’nin bu tavrını protesto etmek için yapılan eylemleri meşrulaştırıyor. Üçüncüsü, Rojava’da gerçekleşen devrim, Türkiye’deki demokratik özerklik süreci ile aynı ilkelere dayanıyor.”
Ardından konuşan Alp Temiz, Devrimci Anarşist Faaliyet’in Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi’ni destekleyişinin haklı gerekçelerini açıklarken, kendini anarşist olarak adlandıran ya da toplumsal devrim mücadelesi veren örgütlenmelerin de bu direnişi desteklemek zorunda olduğunu şu sözlerle belirtti:
“Rojava’da oluşan durum, ne Esad’ın bölgeyi bırakmasıyla; ne de küresel güçlerle yapıldığı iddia edilen anlaşmalarla oluşmuştur. Rojava’da iki buçuk yıl öncesinde gerçekleşen büyük dönüşüm; siyasal hareketliliğin Ortadoğu’yu iki zıt kutuptan (cuntacı sekülerler-muhafazakar demokratlar) birinin iktidarını seçmeye zorladığı bir konjonktürde gerçekleşmiştir. Rojava ortadoğu coğrafyasındaki “baharların” kışa döndüğü bir dönemde, halkın bu iki kutuba sığmayıp kendi çözümünü yaratmasıdır.
Rojava’da yaşam yeniden yapılandırılırken, yaratılmaya çalışılan toplumsal mekanizmaların merkeziyetçi olmayan yapısı, devletsizliğe yapılan ısrarlı vurgu, üretim-tüketim-dağıtım ilişkilerinin kapitalizmden olabildiğince uzak bir şekilde örgütleniyor oluşu, öz-örgütlenmenin toplumsal işleyişin sürdürülmesinde garantör olması, üç kantondaki komünlerin ayrı ayrı karar süreçleriyle komünlerin işleyişini şekillendiriyor oluşunun önemini, yaşadığımız çağda kimse inkar edemez.
Yakın coğrafyada toplumsal mücadele veren devrimciler olarak bize sadece umut vermeyen, mücadele verdiğimiz coğrafyalarda mücadelemizi besleyen bu toplumsal dönüşümün; olumsuz ya da daha olumlu bir yola gireceğini bilemeyiz. Ancak bizler, devrimci anarşistleriz. Bir kenarda oturup olanları izleyip, sadece yorum yapamayız; toplumsal mücadelelerin içerisinde yer alır, anarşist bir devrim için mücadele ederiz.”
Son olarak, Anarşist Kadınlar adına konuşma yapan Mercan Doğan ise, Kobanê direnişinde kadınların rolünü, kadın mücadelesinin cephede ve aynı zamanda cephe gerisinde nasıl gerçekleştiğini anlattı. Kadın Savunma Birlikleri YPJ’nin Kobane direnişindeki rolünün, 1936’da İberya’da anarşist devrim mücadelesindeki Mujeres Libres (Özgür Kadınlar) birliklerininki ile taşıdığı benzerliklere vurgu yaptı.
Türkiye, Suriye, Irak ve İran devletlerinin sınırlarla bölmeye çalıştığı Kürt halkının özgürlük mücadelesine gösterilen dayanışmada “Li Dijî Dehaqan, Em Hemû Kawane” söyleminin önemini Kürt mitolojisindeki Ezen Dehaq’a karşı Ezilenlerin, Kawa’nın mücadelesi üzerinden anlattı. Son olarak sınırda yaşanılan deneyimleri aktaran Mercan Doğan, konuşmaların ardından, sınırdaki deneyimleriyle ilgili soruları yanıtlayarak konuşmasını detaylandırdı.
Gümülcine (Komotini)’de yer alan Adelante Özgür Sosyal Merkezi’nde, bu yıl 10’uncusu düzenlenen Antiotoriter Festival kapsamında 13 Kasım akşamı “Modern Totaliterliğe Direnmek: Kobane Savaşı” başlıklı panel gerçekleştirildi. Dinleyicilerin sosyal merkezi tümüyle doldurduğu etkinlikte, gerçekleştirilen konuşmalardan sonra sorulan sorular, kadın mücadelesinde yoğunlaştı. Bir kadın dinleyicinin “Genç yaşta kadınların savaşta aktif yer aldığını görüyoruz. Bu şekilde savaşmak kadının doğasına aykırı değil mi?” şeklindeki sorusunu Anarşist Kadınlar’dan Mercan Doğan şu şekilde yanıtladı: “…bunca katliam ve tecavüz karşısında buna direnmemek, bununla mücadele etmemek kadının doğasına aykırı olurdu.” Saat 20:00’de başlayan etkinlik, gece 01:00’de sonlandı.
14 Kasım akşamı Selanik’te yer alan Mikropolis Özgür Sosyal Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlik, saat 19:30’da başladı. Mikropolis konferans salonunun tümüyle dolduğu etkinlik gece 12:00’de sonlandı.
16 Kasım akşamı Atina’da Excharia mahallesinde yer alan Nosotros Özgür Sosyal Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlik ise, saat 20:00’de başladı. 5 saatten fazla süren etkinlikte, Türkiye’deki devrimci mücadelelerinde yasal engellerle karşılaşarak Avrupa’da siyasi sürgün olarak yaşamlarını sürdüren çeşitli devrimci kurumlardan bireylerin de dinleyici olarak katılımları gözlemlendi. Konuşmaların sonlanmasının ardından söz alarak Kobane direnişini ve Devrimci Anarşist Faaliyet’in mücadelesini selamladıklarını ifade eden sürgündeki devrimciler, panelistlerin dayanışma çağrılarını tekrarladılar.
18 Kasım akşamı Ioannina şehrinde gerçekleştirilmesi planlanan etkinlik ise, program yoğunluğu nedeniyle iptal edildi.
Alp Temiz
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” DAF; Selanik, Gümülcine ve Atina’da Kobanê Direnişi’ni Anlattı ” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Sömürü Sevap Boko Haram” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Boko Haram, Nijerya’nın kuzeyinde 2002 yılında Muhammed Yusuf tarafından kurulmuş Selefist bir gruptur. Radikal islami kararlarla yönetilen bir Nijerya isteyen grup batılılaşmanın önüne geçmeyi savunur. Bu düşünceyle özellikle hükümet binaları ve Hristiyanlara yönelik saldırılar, kilise bombalama, okul ve karakollara silahlı saldırılar düzenlerler. Grubun hedefleri arasında Batılı turistler de vardır. Grup aktif bir şekilde hareket ettiğinden bu yana çok sayıda turist kaçırılmıştır. Grubun düzenli bir hiyerarşisi ya da yapısı yoktur.
Grubun kurulmadan önce Maitatsine isimli bir başka radikal islamcı grup olarak hareket ettiği biliniyor. Tüm bu dinsel nedenlerin yanında, Boko Haram, Hausa ve Fulani etnisitelerinin devlet tarafından “etnik temizliğe” maruz bırakıldıklarını da iddia ediyor. Uluslararası Af Örgütü’nün raporları, örgütün etnik temizlik meselesinde çok da yanlış şeyler söylemediğini savunuyor.
Kelime anlamıyla “boko” İngilizce’deki book kelimesiyle aynı anlamı taşıyor. Yani “Kitap ya da Batılı eğitim haram” anlamına geliyor örgütün ismi. Boko, aynı zamanda Latin alfabesiyle yazılan Hausa dili demek. Yani Boko Haram, batılılaşmaya, İslam’la ilişkisi olmayan eğitime karşı bir ideoloji taşıyor.
Örgüt Cihadcı bir grup olduğunu 2009’da açıkladı. Mağrip El-Kaidesi ile ilişki içerisinde olduğu biliniyor. Nijerya içerisindeki Müslüman nüfusla çok ilişki halinde değil. Dahası, örgüt hakkında olumsuz beyanlarda bulunan Nijeryalı birkaç İslam bilginine suikast düzenlenmiştir.
2010’dan bu yana saldırı eylemlerini sürdüren grup, Chibok baskınıyla kaçırdıkları kız öğrencilerden önce, sadece 2014 yılı içerisinde; Federal Hükümet Üniversitesi’ne saldırı sonucu 29 kişi, Izghe Katliamı’nda 106 köylü, Maiduguri’de gerçekleştirilen bombalı saldırı sonucu 31 kişi öldürmüştür.
14 Nisan’da Nijerya’nın kuzeyindeki Chibok kentinde bir okulu basıp, 200’den fazla kız öğrenciyi kaçıran Boko Haram’ın bu eylemi, ilk eylemi olmamasına rağmen geniş yankı buldu. Bu, büyük ölçüde başkentte yapılan Dünya Ekonomik Forumu’nun etkisiyle oldu.
ABD başkanı Barack Obama’nın eşi Michelle Obama’nın “Kızlarımızı Geri Getirin” kampanyasına destek vermesiyle Boko Haram daha fazla görünür olurken, ABD Savunma Bakanlığı da rehinelerin kurtarılması için destek vereceğini açıkladı.
Boko Haram’ın kaçırdığı kız öğrenciler için başlatılan süreç devam ederken Uluslararası Af Örgütü’nden ilginç bir açıklama geldi; Nijeryalı yetkililer kızların kaçırılacağını bilmesine rağmen harekete geçmedi! Yapılan yazılı açıklamada Af Örgütü, Boko Haram’ın 14-15 Nisan tarihlerinde Chibok’a yapacağı saldırıya ilişkin uyarıda bulunduğunu ancak Nijeryalı yetkililerin acilen harekete geçmemeleri yüzünden böyle bir durumun yaşandığını belirtti.
Farklı İslam örgütlerinden birbiri ardına kınama mesajları gelse de, El-Kaide bağlantılı Boko Haram rehineleri henüz bırakmış değil.
İklim Değişikliğinin Terörizme Etkileri
Bu eylem ya da Batılıların tabiriyle “İslami Terörizm” Nijerya’da yeni değil. Bu konu kıta çapında sadece Nijerya hükümetinin değil, Batılı ülkelerin de siyasi gündeminde. Sorunu ortadan kaldırma niyetiyle yapılan çalışmalar uzun zamandır devam ediyor. Toplumsal sorunların çözümünde, bu sorunların nedenini derinlemesine araştırmak özellikle Batılı devletlerin en iyi bildiği iş!
2009 yılında, Birleşik Krallık Uluslararası Kalkınma Bölümü’nün çalışması, Nijerya’daki bu sıkıntının nedenini açık bir şekilde gözler önüne seriyor; “mevcut toplumsal sorunlar doğrudan iklim değişikliğiyle ilgili.”
Bölüm, açıklamasında iklim değişikliği nedeniyle su kaynaklarının azalmasını, bu azalmayla ilintili çölleşme ve çölleşmenin yarattığı arazi sıkıntısını ve buna bağlı ürün kaybını Nijerya’nın tüm toplumsal sorunlarının nedeni olarak görüyor.
Yine benzer ama daha yakın tarihli ABD Barış Enstitüsü çalışması da durumu “basit bir nedensellik ilişkisi” olarak tarifliyor: İklim değişikliği Nijerya’daki şiddeti arttırıyor. Enstitü, çalışmasında iklim kaymalarına yönelik tedbirsizlikten dolayı hükümeti suçlarken, bu iklim kaymalarının, insanların toprak ve su gibi kaynaklara erişimini azalttığını belirtiyor. Kaynaklara erişim sıkıntısının ikincil sonuçlara da yol açtığı raporda vurgulananlar arasında. Bu ikincil sonuçlar, hastalık, açlık ve işsizlik… Durumun toplumsal çelişkilerin artmasına yol açtığı yine raporda vurgulananlar arasında.
Nijerya’daki Ahmadu Bello Üniversitesi de Batılı raporların ışığında, iklim değişikliği ile birlikte yağış miktarının azalmasının ve su seviyesinin 21. yüzyılın en kötü seviyesinde seyretmesinin, Nijerya’nın bazı bölgelerinde petrol kaynaklı (!) sorunlara yol açacağını bildiren açıklamalarda bulundu.
Aynı üniversiteden Boko Haram’la ilgili yapılan bir açıklamada, Boko Haram’ın öncülü olan Maitatsine Seksiyonu üyelerinin büyük çoğunluğunun ekolojik felaketlerin kurbanı olduğunu bildirildi. Yoksulluk, yiyecek ve su kıtlığı, iş ve barınacak yer bulunamamasının insanları Boko Haram’a katılmaya ittiği söyleniyor.
Africa Review’den tespitinde olduğu üzere, Boko Haram askerleri yoğunluklu olarak Nijerya ve Çad’dan gelen, kuraklık ve açlıkla boğuşan insanlardan oluşuyor. Çevre coğrafyalardan Nijerya’ya ortalama iki yüz bin çiftçi ve çoban göç etmiş durumda. Göçmenlerin bir kısmı büyük şehirlerde çalışıp eve para göndermeye çalışıyor. Geri kalanlarsa Boko Haram’da.
Nijerya ordusu da benzer bir şekilde, iklim değişikliği ve artan şiddet olaylarının farkında olduğunu belirten bir açıklama yaptı. Artan bir şekilde devam eden şiddet olaylarına ilişkin özellikle Borno, Yobe ve Katsina eyaletlerinde 2006-2008-2010 yıllarında olağanüstü hal ilan edildiği yine aynı açıklamada vurgulandı. Mevzu bahis alanlar, şu an Boko Haram’ın en aktif olduğu alanlar.
Enerji Meselesi
Büyük toplumsal sorunları basit bir nedensellik ilişkisi içerisinde ele alırsanız, ortaya çıkan sonucun ne olacağını görmek açısından iyi bir örnek Nijerya. Yukarıda verilen örneklerin anlamı şu; açlık, hastalık, terör, işsizlik vb. sorunların nedeni İklim Değişikliği…
Doğal olaylardan kaynaklı yaşanan toplumsal problemler… Basit nedensellik ilişkisi içerisinde bu önermeye inananacak kurum sayısı oldukça fazla… Bu kurumlar tabii ki gözünü Afrika’nın enerji kaynaklarına dikmiş Batılı küresel şirketler ve bölgede ekonomik ve siyasi hesaplar yapan Batılı devletler.
Afrika’da yaşanan iklimle ilişkili sorunların, su kaynaklarının ve verimli toprağın gittikçe azalmasına etkisi yok demek gerçeklikten uzak olacaktır. Ancak, aynı zamanda bu kaynakların belli tekellerde (özellikle Batılı şirketlerin elinde) olduğunu da hemen eklemek gerek. Çünkü ezilenlerin yaşam koşullarındaki olumsuzluğun kaynağı iklimle değil, doğrudan Batılı devletlerin ve şirketlerin politikalarıyla ilgilidir. Bu noktada, Nijerya’yı Afrika kıtası bağlamından ayrı ele almak anlamsız olacaktır.
Açlığı, yoksulluğu, insanların ihtiyaçları olan şeylere erişememesini; dolayısıyla bu durumun yol açtığı toplumsal sorunları “doğal” nedenlerle ilişkilendirmek basit bir amaca hizmet eder. İnsanların yaşadığı koşulları içselleştirmesine…
Mart ayında, bir Shell yetkilisinin yaptığı açıklamaya göre, Nijerya’da ham petrol üretim oranları büyük bir düşüşte. Yani ucuz petrolün sonuna gelindi. Petrol ithalatındaki düşüş, Nijerya gibi petrol devletlerinde sosyal krizlerin oluşmasına neden olur.
Kuzey Nijerya’da, yani Boko Haram’ın kalesinde nüfusun %70’i günde bir doların altına çalışıyor, işsizlik ve hastalık oranları çok yüksek. Yani Boko Haram’a katılmak için nedenleri çok. Ekonomik anlamda yaşanan olumsuzluk bunun katsayısını arttırıyor. Boko Haram’a ilişkin Batı’yı bilgilendiren belki de ilk gazeteci olan David Francis bu durumu “Boko Haram’daki gençlerin büyük bir çoğunluğunun radikallikle ilgisi yok, hepsi kötü koşullarda yaşayan insanlardan oluşuyor.” diye anlatıyor.
Sahra Çevresi’nde Terörizm
Nijerya; Nijer, Çad ve Cezayir’le beraber Mağrip El-Kaidesi’nin yoğunlaştığı coğrafyalar olarak biliniyor. Bu coğrafyadaki devletlerle beraber ABD mimarlığında imzalanan bir paktla özellikle El-Kaide’ye karşı bir mücadele hattı oluşturuldu.
Bu coğrafyalardan ilk üçü sadece El-Kaide’nin etkinliklerini yoğunlaştırdığı alanlar değil. Buralar aynı zamanda zengin petrol kaynaklarına sahip coğrafyalar. Daha sonra bu paktın, AFRICOM ismiyle ABD ordusuna dahil edilmesi, ABD’nin bu coğrafydaki hesaplarını anlamak açısından önem taşıyor. Öte yandan özellikle Nijerya’nın zengin bir kaya gazı havzası olması, Batılı devletlerin bu bölgenin güvenliğini almak istemesinin ardındaki nedenler arasında duruyor.
Nedensellik İlkesini Tekrar Düşünmek
Olağandır ki, her toplumsal, ekonomik ya da siyasal olayın nedenleri vardır. Ortaya çıkan sonucu ilgili bir nedene bağladığımızda, diğer nedenlerden uzak gösterebiliriz. Afrika kıtasındaki açlık, yoksulluk, hastalıkları bugün iklim değişikleriye ilişkilendirenler; kıtayı ekonomik, sosyal ve siyasi açıdan sömürmeyi politika haline getirmiş kapitalist şirket ve devletlerdir.
Bu nedensellikle saklamaya çalıştıkları sadece, yüzyıllar süren sömürü değil; aynı zamanda yeni sömürü biçimleridir. Boko Haram’ın bu önemli yükselişinden, El-Kaide’nin Afrika’daki gelişiminden özellikle Cezayir İstihbarat Servisi, dolayısıyla ABD, Fransa ve İngiltere gibi devletlerin gizli servislerinin haberi olmadığını düşünmek gerçekçi değildir.
Öncelikli olarak enerji politikaları ve bölgesel siyasi iktidar hedefli dış politikalar konuşulmadan kurulacak her neden-sonuç ilişkisi havada kalacaktır. Bundan sonra yoğunlaşılması gereken, Boko Haram’ın ne kadar “terörist” olduğu ya da “iklim değişikliklerinin toplumsal sonuçları” olacaktır.
Farklı coğrafylarda benzeri olayların bazılarının neden bu kadar yükseltilip uluslararası gündem yapıldığının “nedenleri”ni iyi düşünmek gerek. Yoksa, Kara Kıta’nın kanı elinde olanların, adalet ve barış getirmek yalanlarıyla yapacağı her müdahaleyi meşru görmek için bir neden bulabiliriz.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 18. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Sömürü Sevap Boko Haram” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>