The post Almanya’da Göçmen Tarım İşçileri Grevde appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bornheim’daki Rumen tarım işçileri grevde. Yaptıkları yaban kedisi* grevi, ırkçı ve aşırı sömürü koşulları altında bile mücadelenin mümkün olduğunu gösteriyor. Bu yazı ilk olarak akweb.de sitesinde yayınlanmıştır.
15 Mayıs Cuma günü Bornheim’daki (Kuzey Ren-Vestfalya) Spargel Ritter şirketinin 250 mevsimlik işçisinden bazıları kuşkonmaz ve çilek tarlalarında çalışmayı bıraktı ve yerel basını bilgilendirdi. Yönetim polisi aradı, ancak yıldırma girişimi başarısız oldu. Grev medya tarafından geniş bir şekilde ele alındı.
İşçiler, vaat edilen 1.500 ila 2.000 avro yerine 100 ila 250 avroluk gülünç derecede düşük ücret aldıkları ve boş bir binada mezarlık ile kanalizasyon arasında insanlık dışı koşullar altında yaşadıkları için kızgın. Grev sonucunda, derhal erken işten çıkarılma ve barınma yerlerinden atılma tehdidi ile karşı karşıya kaldılar. Spargel Ritter, Mart’tan beri hatta bazı kaynaklara göre, Ocak ayından beri iflas etti ve şimdi Bonn yakınlarında bulunan hukuk firması Andreas Schulte-Beckhausen tarafından yönetiliyor. Nisan ayında firma, Almanya’daki göçmen mevsimlik işçilerini, şirketin iflas durumunda olduğunu bildirmeden işe aldı. Görünen o ki tasfiye memuru, şirketi yeni yatırımcılar için cazip hale getirmek için gerekli tüm araçları kullanıyordu.
Protesto, 18 Mayıs Pazartesi günü, yaklaşık yüz harici destekçinin katıldığı barınma konteynırlarında anarko-sendikalist sendika FAU tarafından düzenlenen bir mitingle devam etti. Özellikle kadın işçiler sömürülmelerini protesto ederken etkileyici ve öfkeli konuşmalar yaptılar. Daha sonra, ücretlerini ödemediği halde bir kısmını ödediğini iddia eden şirketin yakındaki avlusunda birlikte gösteri yaptılar. Karşılarında ücretleri yerine polisler ve saldırgan güvenlik görevlilerinin oluşturduğu bir zincir buldular. Tasfiye memurunun stratejisinin işçileri bölmek ve birbirlerine karşı getirmek olduğu açıkça anlaşıldı: Bazılarına 600 avro, diğerlerine ise sadece 50 veya 70 avro ödendi. Güvenlik görevlileri, ödemeler sırasında FAU avukatının bulunmasına karşı çıktı ancak polis avukat mevcudiyetini zorlayınca kabul ettiler. Göçmen işçilerin tecrit edilmesi genellikle bu tür aşırı sömürünün büyük ölçüde göz ardı edilmesine yol açarken, Bornheim davası ülke çapında bir sansasyona neden oldu. FAU Bonn’un attığı tweetteki gibi pazartesi zor bir gündü: “Zor bir gün sona eriyor. Sonuçtan tatmin olamasak da: Birkaç yüz avroluk ücretin ödenmiş olması, sınıf düşmanının paniğinin sonucudur. Yarın 2. tura geçeceğiz.”
Salı günü, mevsimlik işçiler ve dayanışma eylemcileri bu kez Bonn şehir merkezinde, tasfiye memurunun ofisinin dışında başka bir miting için bir araya geldiler. Oradan da on kişilik bir işçi grubunu kabul eden Romanya Büyük Elçiliği’ne gittiler. Konsolos, işçileri sakin ve düşünceli olmaları yönünde uyardı. Konaklama yerlerine dönmeli ve beklemelilerdi çünkü konsolos o sıra Alman Tarım Bakanı Julia Klöckner’ın daveti üzerine Berlin’de bulunan Romanya Çalışma Bakanı Violeta Alexandru ile temas halindeydi. Konsolosa göre, Berlin’den sonraki ikinci durağı zaten Bonn olacaktı ve Çiftçiler Sendikası ile görüşecekti.
Çarşamba günü, bakan gerçekten de lojmanlara geldi. Hiçbir sendika temsilcisine izin verilmeyen Rumen işçilerle uzun bir görüşmeden sonra “her şeyin çözüldüğünü” açıkladı. Ödeme meselesi bizzat kendisi tarafından takip edilecek ve bakanlık Romanya’ya ücretsiz bir dönüş sağlayacaktı ya da Alman Çiftçiler Birliği ile mutabık kalınarak başka bir şirkete devredecekti. Görüşme bittikten sonra on kişilik gruplar -bilinmeyen bir yerde yapılacak ödeme için- otobüslere bindirildi. Destekçiler işçilerle birlikte tüm ödemeler için bir avukatın ve tercümanların bulunduğundan emin oldular, ancak önce cep telefonlarını teslim etmeleri gerekiyordu.
Bu şüpheli ödeme prosedürüne güvenilemediğinden, taraftarlar “bilinmeyen yerlere” giden otobüsleri izledi. Gözü dönmüş polis ise tabi ki bunu engellemeye çalıştı. Otobüsler, güneşin alnında ödemelerin yapıldığı alanda duruncaya kadar, bu takip çilek tarlalarında saçma sapan vahşi batı tarzı bir kovalamacaya dönüştü. Avukat, işçilerin herhangi bir fesih anlaşması imzalamadığından emin oldu ve birçok işçi mahkemede ücret taleplerini kontrol etmek için avukata vekaletname verdi. FAU Çarşamba akşamı asgari kazanımlara ulaşıldığını duyurdu.
Sistematik Bölünme
Grevde Romanya’dan ve Polonya’dan tüm işçilerin yer almaması, farklı sözleşmelerin yol açtığı bölünmeden kaynaklanıyor. Daha yüksek ücretler vaat edilen Haziran ayına kadar değil de Eylül’e kadar sözleşmesi olan işçiler grev nedeniyle tehlike altındaki iş sözleşmelerini fark ettiler ve ortaya çıkan huzursuzluğu eleştirdiler.Mevsimlik göçmen işçilere ek olarak, Nisan ayının sonundan bu yana Almanya’dan yaklaşık 200 işçi işe alındı. Bu gruptan bir işçinin bize söylediği gibi, çeşitli ülkelerden gelseler de Almanya’da ikamet ettikleri için onlar “Alman takımı” olarak adlandırılıyor. Çiftçilerin hasadı korumak için yaptığı yardım çağrısına yanıt veren gençler ve kısa süreli çalışma veya işsizlik nedeniyle acilen paraya ihtiyaç duyan insanlardan oluşan rengarenk bir mürettebat. Doğu Avrupa’daki işçilerin aksine, parça başı esasına göre değil saatlik ücretle çalışıyorlar ve ırkçı farklılaşmayı belirginleştirmek için asgari ücret olan 9,35 avrodan birkaç sent daha fazla alıyorlar. Bunun bir başka nedeni de Almanya’dan eğitim almamış işçilerin bu tür işleri daha uzun süredir sürdüren Doğu Avrupalı işçilerle aynı hızda çalışamayacaklarıdır.
İş yerinde, “Alman” ve “Rumen” sütunlar – bunlar patronlar ve ustabaşıları tarafından kullanılan bölücü terimlerdir – çilek tünellerinde çalışırken kesinlikle ayrı tutulur, ancak dolu kasalar teslim edildiğinde birbirleriyle karşılaşırlar. Ancak, iletişim genellikle dil engeli nedeniyle başarısız olur. Cuma günü “Rumen sütununun” eksik olduğu fark edildi, ancak grev kelimesi Cumartesi gününe kadar “Alman sütununa” ulaşamadı. “Alman sütunu” Cumartesi ve Pazartesi günleri çalışmaya devam ettikten sonra, patronlara göre “çalışma ortamı” çok sıcak olduğu için Salı günü evlerine gönderildiler.
Geçtiğimiz haftalarda, Almanya’daki tarım ve mezbaha işçilerinin rezil çalışma ve yaşam koşulları hakkında artan raporlar olmuştur. Bunun temel nedenleri, işçilerin maruz kaldıkları ve enfeksiyonlara karşı koruma eksikliği nedeniyle mevcut korona durumunda daha da tehdit edici olan insanlık dışı yaşam koşullarıdır. Almanya vaka sayılarının azlığını kutlarken özellikle güvencesiz koşullar altında yaşayan ve çalışan insanların arasında enfeksiyonların yayılması şaşırtıcı değildir. Sankt Augustin’deki mülteci konaklama yerleri, Dissen’deki mezbaha ve Baden-Württemberg’deki ölen bir Rumen saha çalışanı bu skandal durumlara örnektir.
Çok Şey Öğrenebileceğimiz Yaban Kedisi Grevi
Rumen saha çalışanları başlangıçta kendi kaderlerine terk edildiler. Onların haykırışları, başta önce FAU olmak üzere sol kanattan destekçiler tarafından duyuldu. Peki ya en büyük inşaat sendikası IG BAU? Peki ya DGB federasyonu? Parlamento üyeleri? İhtimal yok! Az para ve az kaynakla, FAU Bonn, somut dayanışmanın başlıca örneği olarak dil engeline rağmen işçileri her adımda desteklemeyi başardı.
Bu mücadele her şeyden önce güvencesiz ve örgütlenmemişlerin bile kendilerini savunabileceğini gösteriyor. Bu deneyim gelecek için cesaret veriyor. Ve şu anda Çiftçiler Birliği aracılığıyla başka çiftliklere yerleştirilenlerin grev virüsünü başka alanlara taşıyıp taşımayacaklarını göreceğiz. Romanya’da tüm büyük günlük gazeteler Bornheim’daki grevi duyurdu. Bu da mevsimlik işçilerin özgüvenlerini ve haklarını güçlendirebilir.
Korona krizinde, enfeksiyon tehlikesi göz önüne alındığında, koronadan önce de felaket olan, ancak yıllarca gizli kalan çok sayıda toplumsal sorun tartışma konusu haline geldi. Kriz durumunda, insanlar başlangıçta bireysel düzeyde yük ve sıkıntılarla başa çıkabilirler. Ancak çeşitli sektörlerde, toplu mücadelelere kolayca dönüşebilecek mikro direniş süreçleri şu anda gerçekleşmektedir. Bazı durumlarda bu mücadeleler bir araya gelirken, diğerlerinde bölünmelerin ve hiyerarşilerin üstesinden gelinmesi gerekir.
*Yaban Kedisi Grevi: Büyük sendikaların izni, desteği olmadan işçilerin özörgütlenmesi ile gerçekleştirilen grevlere verilen isimdir.
Çeviri: Burak Aktaş
The post Almanya’da Göçmen Tarım İşçileri Grevde appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Manisa’da tarım işçilerini taşıyan minibüs devrildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Manisa’nın Köprübaşı ilçesinde ceviz bahçesinde çalışan işçileri taşıyan minibüs kontrolden çıktı. Kazada altı kişi yaralandı. Yaralılar, kaza yerindeki müdahalenin ardından çevre ilçelerdeki hastanelere taşındı.
Mevsimlik tarım işçileriyle ilgili kaza haberleri, çalışma sezonunun başlamasıyla beraber gelmeye devam ediyor. Türkiye’deki çalışma hayatının en dezavantajlı gruplarından mevsimlik tarım işçilerine yönelik problemlerin başında sosyal güvenlikten bile önce yaşam güvenliği geliyor.
Ezilenlerin yaşamlarının birer istatistik olduğu ve haberlerinin geçiştirildiği, ekonomik statüsü yüksek olanların haberlerinin uzun uzun verildiği (en son Başaran Holding’in uçak kazası haberinde olduğu gibi) bir yayın politikası, iktidarların görmek istediklerine yönelik bir politikadır. Ezilenlerin yaşadıkları, buna benzer sıkıntılar toplumsal sorunlardır; göz ardı edilemez!
The post Manisa’da tarım işçilerini taşıyan minibüs devrildi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devletten Taşeron İşçiye Kadro Yalanı – Fırat Binici appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Partilerin her seçim öncesi vaatlerinden biri olan “taşerona kadro” vaadi, önceki genel seçimde AKP tarafından da dillendirilmişti. Bu vaadin üzerinden bir hayli zaman geçse de Tayyip Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta “taşeron işçilere müjde” olarak duyurduğu düzenleme hakkındaki ilk bilgiler, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu tarafından açıklandı.
Tabi ki devlet yine şaşırtmadı. Yüz binlerce taşeron işçiyi ilgilendiren düzenlemenin beklentileri karşılayıp karşılamadığını ise, bakanın düzenlemeyle ilgili açıkladığı bilgileri biraz incelersek anlayabiliriz.
Sadece merkezi yönetimlerde çalışan yaklaşık 450 bin taşeron işçinin, son aldıkları ücret ve mali haklarla kadroya geçişini öngören düzenleme, nasıl bir müjde olabilir ki?
Kadroya geçmek isteyen taşeron işçilere hem güvenlik soruşturması hem de sınav şartının konması, maruz bırakılacakları bir başka zorluk olmakta.
Bu düzenlemede mevsimlik işçilere yönelik de maddeler yer alıyor. Bir yılda çalışma süresi 5 ay 29 günü geçmeyen mevsimlik işçilerin azami çalışma sürelerinin 9 ay 29 güne çıkarılması hedeflenmiştir. Ancak bu maddeyle mevsimlik işçilere bir garanti verilmemiştir ve mevsimlik işçiler daha kısa sürelerle de çalıştırılabilecektir.
Ayrıca belediyelerde çalışan taşeron işçiler, belediyeler tarafından kurulan şirketlere, yani belediye iktisadi teşekküllerine (BİT); il özel idarelerinde çalışan taşeron işçiler ise il özel idarelerinin iktisadi teşekküllerine geçirilecektir. Yani kadro sorunu yerel yönetimlerde de var. Özellikle HDP’li ve BDP’li belediyelerde çalışanların çoğu bu durumda. AKP’li belediyelere belli dönemlerde kadro açılsa da, partidaşlık yüzünden bu imkan diğer parti belediyelerine verilmiyor.
Yine bu düzenlemeyle Devlet Memurları Kanunu’nun 4. Maddesinin c fıkrasında tanımlanan “geçici personel”ler, 4-b’de tanımlanan “sözleşmeli personel” statüsüne alınacaktır. Ancak bu statüler, 657’ye tabi memurların hak ve ücretlerinden farklı ve düşük statüde oldukları için, bir kadro anlamına gelmemektedir. Yani kadro sorunu, yalnızca taşeron işçilerle sınırlı değil. Zaman zaman bu çalışanlara kadro açılacağı haberleri çıksa da bu henüz gerçekleşmiş değil.
Bir diğer kadrosuz kesim ise ek ders karşılığı çalışan sözleşmeli öğretmenler. Öğretmenlerin sorunu bununla da sınırlı kalmıyor. Öğretmen olmak üzere KPSS’ye giren ve sınavı geçen öğretmen adayları, yıllardır atanabilmek için bekliyorlar. Durumlarını bir çok kez yaptıkları eylemlerle dile getirmeye çalışan öğretmenlere devlet kadro ile değil çevik kuvvetle, gözaltılarla yanıt veriyor.
Tekrar altını çizmekte fayda var ki, devletin “taşerona kadro” söylemi sadece kamu personeli olarak çalışan işçilerle ilgili. Devlet kendi bünyesinde (merkezi yönetim ve yerel yönetim) çalıştırdığı işçilerin tanımını ve çalıştıkları yerleri değiştiriyor. Ekonomik sömürü ve adaletsizlikleri en derinden hisseden kesimlerden olan taşeron işçilerin sorununu, elbette tümüyle ortadan kaldırmıyor. Özel sektörde çalışan milyonlarca taşeronu ilgilendirmiyor bu düzenleme.
Sözün özü, devlet “taşerona kadro” vermiyor. Seçimlere yönelik bir ön çalışma olarak ortaya atılan “taşeron işçilere kadro verdik” vaadi, bir yalan olmaktan öteye gidemiyor.
Fırat Binici
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 42. sayısında yayınlanmıştır.
The post Devletten Taşeron İşçiye Kadro Yalanı – Fırat Binici appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>