The post İlham Aliyev Öldürülen Ermenistan Askerlerinin Miğferleriyle Militarizm Şovu Yaptı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Savaştan aylar sonra bile şov yapmaya doyamayan Aliyev’in hala askeri üniforma giymesi dikkat çekti.
Savaşta öldürülen askerlerin miğferlerinin sergilendiği alanda gülerek poz veren Aliyev, Ermenistan askerlerinin karikatürize bir şekilde “çaresiz” olarak modellendiği sergiyi de gezdi ve fotoğraflar yayınladı. Bahsi geçen sergide ölü ya da ölmek üzere olan Ermenistan askerlerinin figürleri de yer alıyor.
The post İlham Aliyev Öldürülen Ermenistan Askerlerinin Miğferleriyle Militarizm Şovu Yaptı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Korona Krizini Takip Eden Ekonomik Kriz Sonrası Lübnan’da Eylemler: Asker, Bir Eylemci Öldürdü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Korona virüs krizinin de oldukça etkilediği ekonomik krizin sarstığı Lübnan’da bankalara karşı eylemler düzenliyor. Birçok şehirde eylem düzenlenirken banka genel merkezleri, şubeler ve ATM’ler hedef alındı.
Lübnan’ın birçok şehrinde salgına rağmen gösteriler yapıldı. Eylemlerde eylemciler yolları kapattı, askeri araçlara saldırdı, başkentte bazı bankalara bu sabaha karşı motolof kokteylleri atıldı.
Eylemleri bastırmaya çalışan askerler, Trablusşam kentindeki eylemlerde 26 yaşında bir eylemciyi öldürdü. Bir eylemcinin öldürülmesinden sonra eylemler şiddetini arttırırken kolluk kuvvetleri ve halk arasında yaşanan çatışmalarda ordu gerçek mermi kullandı. Halk kendisini gerçek mermi ve göz yaşartıcı gaza karşı taşlarla korumaya çalışıyor. Bu çatışmalarda 60 eylemci yaralandı.
Lübnan’da ekim ayından beri ülkenin dört bir yanında eylemler devam ederken korona krizi sürecinde durulmuştu. Enflasyondaki hızlı yükseliş ve para birimi Lübnan Lirası’nın (LBL) ABD doları karşısında ciddi bir şekilde düşmesi korona virüse rağmen eylemleri tekrar yükseltti.
The post Korona Krizini Takip Eden Ekonomik Kriz Sonrası Lübnan’da Eylemler: Asker, Bir Eylemci Öldürdü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yeni Askerlik Sistemi Açıklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Savunma Bakanı Hulusi Akar, Detaylarının Milli Savunma Bakanlığı internet sayfasında yer aldığını söylediği yeni zorunlu askerlik sistemine dair bilgiler verdi. Açıklamalarından kimi başlıklar şu şekilde:
“Hem erbaş ve erler hem bedelli olanlar bir ay temel eğitim yapacak. Bunun sonunda bedelliye ayrılanların askerlikle ilişkisi kesilecek.
Yeni askerlik sistemi dağılımı bedelli askerlik, yükümlü erbaş ve erler, yedek astsubaylık, yedek subaylık ve dövizli askerlik şeklinde olacak.
1 ay temel eğitime müteakip lise mezunu ve altı gençler 5 ay kıtada görev yapacak. Bunun sonunda erlere ‘kalmak ister misiniz’ diye soracağız.
Gençlerimize askerlik esnasında, askerlik sonrasında ve görevlerini yaparlarken çeşitli imkanlar, destekler de sağlanacak.”
Hulusi Akar, bedelli askerlik yapacak olanların ödeyeceği ücretin hesaplanmasını da hazırlanan şema üzerinden gösterdi. Şemaya göre, 40.000 gösterge X memur maaş kat sayısı x 6 işleminden çıkan sonuca göre bedelli askerlik ücreti belirlenecek. Buna göre, bugün itibariyle bedelli askerliğin ücreti 31 bin 343 lira ve her 6 ayda bir bu ücret artacak. (40.000 X 0,130597 X 6 = 31.343,28 lira) Memur maaşlarının değişmesinden dolayı 6 ayda bir bedelli askerlik ücreti güncellenecek.
Türkiye’de cumhuriyet tarihinde ilk olarak 1987 yılında Turgut Özal yönetimi tarafından uygulanan bedelli askerlik, daha sonra 1992, 1999, 2011 ve 2014 ve 2018’de hayata geçirildi.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, 2018’de hayata geçirilen son bedelli askerlik uygulamasının ardından askerlik sisteminin değiştirileceğini ve bedelli askerliğin kalıcı hale getirileceğini açıklamıştı.
The post Yeni Askerlik Sistemi Açıklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Estne, Dulce et Decorum est pro Patria Mori?* – Emircan Kunuk appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
…Ve izleyebilseydiniz debelenen beyaz gözlerini yüzünde, / Sarkmış suratını, sanki bıkmış bir şeytan günahlardan; / Duyabilseydiniz, her sarsılışında, oluk oluk gelen kanı / Köpükle tahrip edilmiş ciğerlerinden, / Kanser gibi müstehcen, gevişi kadar acı / Masum dillerdeki hakir, dermansız yaraların, / Dostum, bunca keyifle söyleyemezdiniz, / Umutsuz bir zafere heves eden çocuklara / O eski yalanı: “Tatlı ve Şereflidir Ölmek Vatan İçin.”
-Wilfred Owen
Savaş…
Ortaya çıkış biçimi olarak her zaman aynı olmuştur. İktidar savaşın aktörleri değişse de savaşlarda yitip gidenlerin hikayeleri hep benzer olmuştur birbirlerine. Savaşlar, savaşanlar için yıkım; savaşa yollayanlar için ise daha fazla güç olmuştur. İki taraftan biri kaybediyor gibi görünse de kazanan olmamıştır hiç, kaybedenlerse hep aynı: Ezilenler.
İktidarlar koltuklarını sağlamlaştırmak, hakimiyeti altındaki toprakları artırmak, zenginliklerine zenginlik katmak için genellikle askerliği zorunlu tutarlar ve askerlerin hepsi “savaşmak” durumundadırlar.
Toplumsal olaylarla kendini besleyip geliştiren edebiyat, savaşlardan da etkilenmiştir. Yazarlar, şairler savaşın topluma olan etkisini eserlerinde işlemeye çalışmışlardır. Aşağıda bahsedilen şairler, yazdıkları hikayelerin hem öznesi hem de aktarıcısı konumundalar. “Bir şey bulma” umuduyla çıktıkları savaş yolculuğunda, hiçbir şeyin bulunamayacağını anladıklarında kesişir yolları…
Robert Graves (1895-1985)
1895 yılında Londra’nın fakir bir mahallesinde doğan Graves, İrlandalı şair Alfred Perceval Graves’in on çocuğundan yedincisidir. Milliyetçi ve sıkı kuralları olan bir babaya sahip olan Graves, gençliğinde sık sık okul değiştirir. Burslu okuduğu için okul arkadaşları tarafından hor görülmenin getirdiği yalnızlık, onu önce boksa sonra ise şiire yöneltir.
Oxford’a burslu girmeye hak kazandığı bir dönemde patlak veren Birinci Dünya Savaşı’na ailesinden ve çevresinden uzaklaşıp kendini bulmak amacıyla katılır. Ancak cephede bulduğu kendisi değil savaşın kasvetli havası olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı tecrübeleri, şiirleri için büyük “ilham” kaynağı olur. Savaş sırasında tanıştığı şair arkadaşı Siegfried Sassoon, şiir yazması için onu her zaman desteklemiştir ve aralarındaki arkadaşlıkları savaştan sonra da sürmüştür. 1916 yılında Almanlara karşı savaşırken ciğerine isabet eden şarapnel parçasıyla ağır yaralanır. Kaldığı hastanede ilk şiir kitabını yayımlar.
Aldığı yaralar onu “savaşamaz” duruma sokunca İngiltere’ye geri dönen Graves, cephedeyken yazdığı şiirlerini yayımlamaya devam eder.
Siegfried Sassoon (1886-1967)
Milliyetçi duygularla savaşa katılan Britanyalı Sassoon, abisini Gelibolu’da kaybeder. En yakın arkadaşı kollarında yaşamını yitirdikten sonra savaşı sorgulamaya başlar. Savaştan önce Romantizm akımından etkilenerek yazdığı şiirleri, savaşla birlikte gördüğü korkunç manzaraları anlatan ve savaşı eleştiren temalara sahip olmaya başlar.
Şair Robert Graves ile olan dostlukları cephede başlar, cephe dönemlerinde birbirlerinin eserlerini sürekli yorumlarlar.
Savaş sırasında aldığı bir yara sebebiyle iyileşme sürecini İngiltere’de geçiren Sassoon, 1917 yılında savaşa dönmeyi reddeder. Aralarında filozof Bertrand Russell’ın da bulunduğu pek çok savaş karşıtının desteğini alarak savaşa dönmeyeceğini deklare eder. Deklarasyon mektubu Avam Kamarası’nda okunur ve gazetelerde yayımlanır. Mektubunda “savaşın, savaşı bitirebilme gücü olanlar tarafından kasıtlı bir şekilde sürdürüldüğünü ve artık bunun bir özgürlük savaşından çok, bir düşmanlık ve fetih savaşı olduğunu” belirtir.
Bunun üzerine Sassoon, askeri mahkemede yargılanma riskiyle karşı karşıya kalır. Graves, tanıdığı bütün rütbelilere, Sassoon’un savaş sonrasında travma geçirdiği yalanını söyler ve kendisinin de bir dönem yattığı hastaneye yatırılmasını sağlar. Sassoon orada Wilfred Owen ile tanışır.
Wilfred Owen(1893-1918)
1915 yılında orduya katılan Owen, neredeyse bütün şiirlerini savaş sırasında yazmış bir şairdir. Tıpkı Sassoon ve Graves gibi o da karşılaştığı savaş manzaralarını şiirlerine yansıtır. “Dulce et Ducerum est” (Tatlı ve Şereflidir Ölmek Vatan İçin). şiirini aynı dönemin savaş destekçisi militarist şair Jessie Pope’a ithafen yazar.
Aldığı bir yara sonucu hastaneye gönderilen Owen orada Sassoon ile arkadaş olur. Savaşla ilgili ikisi de aynı şekilde düşünmüşlerdir: Savaşın sonlanmasının gerekliliğini. Hastaneden çıktıktan sonra farklı cephelere zorla gönderilirler.
Wilfred Owen 4 Kasım 1918’de, savaşın bitmesinden 1 hafta önce, Fransa’da yaşamını yitirir. Annesi, bu haberi savaşın bittiği gün yani 11 Kasım’da alır. Siegfried Sassoon ise Temmuz 1918’de bir İngiliz askeri tarafından “yanlışlıkla” vurulup yaralandıktan sonra İngiltere’ye geri döner ve savaştan sonra şair arkadaşı Wilfred Owen’ın eserlerini yayımlar.
Kendilerine empoze edilen milliyetçi duygular sebebiyle savaşa katılıp yolları kesişen bu şairler, bir şeyler bulma umuduyla çıktıkları yolculuklarında, savaşın her şeyi ellerinden alabileceği yönündeki gerçeklikle karşılaşmışlardı. “Bir şekilde” birbirlerini bulan bu üç adam, zamanla İngiliz Edebiyatı’nın en tanınmış savaş karşıtı şairleri arasında yerlerini buldu.
Savaşta farklı yollardan geçmiş pek çok şair vardı elbette. Savaşın çığırtkanlığını yapanları bir köşede unutulmaya bırakalım; bize tarihi, savaşın gerçekliğini gösteren bu şairlerin satırları anlatsın.
*Tatlı ve Şerefli midir Ölmek Vatan İçin?
Emircan Kunuk
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 45. sayısında yayınlanmıştır.
The post Estne, Dulce et Decorum est pro Patria Mori?* – Emircan Kunuk appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Savaş Erkektir Erkek Savaştır – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bir savaş coğrafyasında yaşıyoruz. Tarihsel anlatıları, yaşanmışlıkları, kültürü, dünü ve bugünü savaşla dolu bir coğrafyada… Ekonominin, politikanın ve hatta gündelik yaşayışların aynı savaş etrafında şekillendiği, şekillendirildiği bir coğrafyada…
Bir süreden beridir de yine savaş var gazete manşetlerinde, haber bültenlerinde, tüm politikacıların “dili”nde. Hal böyleyken, kadınlar da tabi ki yine bu savaşın tam içinde. Aynı gazetelerin manşetlerinde “otobüs şoförünün saygısızlığına maruz bırakılan asker annesi”nin “kutsallığı”nda, haber bültenlerinde “cephedeki askerlere atkı-bere ören kadınlar”ın “vefakarlığı”nda… Kimi zaman “o” kimi zaman “bu” tarafta; ama her zaman erkek iktidarların erk savaşının tam göbeğinde…
Örgütlenen Şiddet:Militarizm
İçinde yaşadığımız dünyada kapitalizmin cinsiyetçilikle ilişkisi nasıl aşikarsa; militarizmin de cinsiyet rolleri ile olan ilişkisi -her ne kadar görünmez kılınmak istense de- o kadar belirgindir. Erk’in kurucusu olduğu hiyerarşik toplumsal düzenin devamlılığı için, yine erk’in garantörlüğüne ihtiyaç vardır. Bu garantörlük erk’in tahakkümü altında tuttuğu, kendinden olmayan herkese -ve özellikle de kadına- yönelik bir baskılama-yok sayma politikasını; bu politikanın doğurduğu ve beslendiği şiddeti beraberinde getirir.
Militarizm de söz konusu bu şiddetin örgütlenmesi ve yaşamın tümüne sirayet etmesidir. Toplumun kültürel, sosyal, ahlaki tutum ve pratiklerinin, “şiddet kriteri” dâhilinde belirlenmesi olarak tanımlayabileceğimiz militarizmin etkisini, yaşamın tümünde gözlemlemek mümkündür.
Cynthia Enloe’ya göre “Erkeklik, devletin dayanaklarındandır ve ulusu oluşturan temel nosyonlardan biridir”. Devlet “ulusal güvenlik” için kendi askeri kuvvetlerine muhtaçken; bu muhtaçlık ilişkisi kapsamında “erkek olma”ya yüklenen anlamı da şekillendirir, belirler. Bu süreç içerisinde “erkeklik” fikrindeki değişiklikler, militarizmin varlığında da belirgindir. Yine Enloe’ya göre özellikle savaş dönemlerinde yükselen milliyetçiliğin militarizasyonu, toplumsal cinsiyete ilişkin çelişkilerle yüklü ve mücadelelerle dolu bir süreçtir. “Bu süreç genellikle kadınlar ile erkekler arasındaki örgütlü ya da örgütsüz mücadelelerin gözlemlenebileceği en iyi ortamdır. Bu militarizasyon tartışmalarında, kadınlar ve erkekler yalnızca siyasal gündemin öncelikleri konusunda değil, “ulus” denen o belirsiz ve değişken yapının kurucu unsurları konusunda da birbirlerinden farklılaşırlar.”
Enloe’nun bahsettiği erkek ve kadın arasındaki farklılaşma, özellikle savaş dönemlerinde daha da belirginleşir. Erk’eğin “kurucu ve kollayıcı” rolünün karşısında kadına dayatılan “pasif ve aciz” rol, militarizmin beslendiği şiddeti ve baskıyı da beraberinde getirir.
Kadınlar Savaşın Neresinde?
Yukarıda bahsedilenlerin yanında militarizmi bir süreç olarak değerlendirmek gerekirse, bu sürecin politik güç ve şiddet ilişkisinden beslendiğini söylemek mümkündür. Gücünü şiddet aracılığıyla kurumsallaştırmak/kalıcılaştırmak arzusunda olan iktidar için savaş mutlak bir araçtır. Dolayısıyla bu politik güç ve şiddet ilişkisinin en belirgin hali de savaşın gerçekliğinde karşımıza çıkmaktadır.
Yaşadığımız coğrafyanın hakim erkek egemen kültüründe “erkeğin namusu”, “vatanın kutsal annesi” ve her daim “korunmaya muhtaç” olarak anlatılan kadın figürü, savaşın gerçekliğiyle de şekillendirilen ve dayatılan bir kimliğe dönüştürülür. Kadını erk’in egemenliğine hapsedenlerse kendi egemenliklerinin devamlılığı için baskıyı ve şiddeti kullanır; savaş bu baskı ve şiddetin “en güçlü” halidir.
Militarizmin cinsiyetçi muhtevası özellikle savaş dönemlerinde birçok farklı biçimde çıkar kadınların karşısına; soyma, çıplak teşhir edip dolaştırma, bedene zarar verme, zafer sloganları atarak göğüsleri ve cinsel organları dağlama veya bunlara dövme işleme, göğüsleri kesme, rahmi bıçakla kesme, tabi ki tecavüz ve ceninleri öldürme… Tüm bunlar dışında -Şili ve Guatemala örneklerinde olduğu gibi- askeri rejim dönemlerinde uygulanan kitlesel tecavüz politikaları da kadınları kimliksizleştirmek ve depolitize etmek için başvurulan yöntemlerden olmuştur.
Cinsiyetçi militer dinamiğe dair verilebilecek örneklerden biri de kuşkusuz Bosna örneği olmuştur. Cynthia Enloe Bosna örneğini şu şekilde özetlemiştir: “1990’larda Bosna’daki iç savaş sırasında gelen haberler, orada da tecavüzün, erkekleşmiş, militarize milliyetçiliğin bir aracı olarak kullanıldığını gösteriyordu. Haziran 1992’de Brezovo Polye köyünden kaçırılan Mirsade adlı genç bir Boşnak kadın, kendisini kaçıran Sırp askerinin “Bize kızlara tecavüz etme emri verildi” dediğini bildirmiştir, iki ay sonra bir Amerikan gazetecisine başından geçenleri aktaran Mirsade’nin -daha sonra başka kaynaklarca da doğrulanan- anlatısına göre, Sırp askerleri köyden 40 kadını kaçırmış ve onlara tecavüz etmiştir. Olaylardan sağ kurtulanları muayene ve tedavi eden bir jinekolog, tecavüzlerin Müslüman kadınları tahkir etmek amacıyla yapıldığı görüşünde olduğunu söylemiştir: ‘Onlara tecavüz ettiler, çünkü savaşın hedefi buydu’”. Savaş sonrasında ise bu kez Sırp kadınlar için yeni bir savaş başlamıştı. Cepheden dönen askerler; savaşın şiddetini bu kez eviçi bir savaşa dönüştürmüş, ama savaş meydanı yine kadının bedeni olmuştu. Savaş sonrasında Sırp kadınların maruz kaldıkları eviçi dayak, şiddet ve tecavüz oranlarında belirgin bir artış yaşanmıştı.
Ruandalı kadınlar arasında 1999 yılında yapılan bir ankette, kadınların %39’u 1994 yılındaki soykırım sırasında tecavüze uğradıklarını söylerken, %72’si tanıdıkları arasında tecavüze uğramış bir kadın bulunduğunu söyledi. 1998 yılında Kongo Cumhuriyeti’ndeki çatışmalarda başkent Brazzaville’de 2000 civarı kadın cinsel saldırılardan sonra yardım almak için hastanelere başvurmuş; bu kadınların %10’u tecavüz sonrası hamile kalmıştı.
Yaşadığımız coğrafyada da savaşın kadın bedenine ve kimliğine yönelik saldırısının biçimi de boyutu da pek değişiklik göstermemişti. Savaş zamanlarında tecavüze uğrayan kadınlar, bedeni teşhir edilen kadınlar, “ganimet” olarak görülen ve doğrudan politikacılar tarafından bu şekilde dillendirilen kadınlar için şiddetin ve savaşın yarattığı yıkımın etkisi kaçınılmaz olmuştu.
Özgürlük için Savaşa ve Şiddete Karşı Mücadeleye
Erkek egemen toplum yapısının ortaya çıkmasıyla ilk düzenli orduların kurulmasının tarihsel olarak benzer zamanlara denk düşmesi, aslında bir rastlantıdan çok ötedir. Bu eşzamanlık şiddetin toplumsal cinsiyet rolleriyle olan ilişkisinin ve militarizmin ataerki ile olan ilişkisinin tarihsel bir göstergesi niteliğindedir.
Tarih boyunca iktidarlar tarafından hep daha fazla baskılanan, sömürüye maruz kalan kadınların bedenleri, yaşamları ve hatta varoluşları, şiddet kültürünün ve savaşın devamlılığına adanmıştır. Doğdukları andan itibaren maruz bırakıldıkları toplumsal cinsiyet rolleriyle kadınlar, erkek egemenliğin içine hapsedilmişlerdir. Bu egemenliğin devamlılığını sağlayacak çocuklar doğurmak zorunda olan kadınlar, namuslu birer evlat olmak zorunda olan kadınlar, toplumsal ahlaka uygun biçimde yaşamak zorunda olan kadınlar… Ancak ne şekilde olursa olsun her daim erkek egemenliğin erkek algılarıyla yok sayılan kadınların maruz kaldığı şiddet, yok sayılamayacak kadar gerçektir. Kadın, ona yüklenmiş rolü oynamak zorunda, ondan istendiği gibi davranmak zorundadır. Ve böyle bir yaşam içerisinde kadının özgürleşmesi imkânsızdır.
Ancak erk’in egemenliğine, baskısına, şiddetine ve savaşına karşı direnen ve yaşamı savunan kadınlar tarih boyunca olmuştur. 1936 İspanyası’nda Franco’nun faşist rejimine karşı özgürlük mücadelesini yükselten Mujeres Libres’li kadınlar; faşist askeri cuntaya karşı yaşamları pahasına mücadele eden Mirabel kardeşler; Sırbistan’dan Sri Lanka’ya, Rusya’dan Hırvatistan’a, zorunlu askerliğe ve savaşa karşı mücadele yürüten kadınlar; Arjantin’de askeri cunta tarafından kaybedilen çocuklarını arayan Plaza de Mayo anneleri; bu topraklarda süren savaşı durdurmak için kendi bedenlerini siper eden Barış Anneleri; faili meçhul denilerek kaybedilen çocuklarını yıllardır arayan Cumartesi Anneleri… Kadınlar tarih boyunca yaptıkları gibi bugün de farklı coğrafyalarda maruz bırakıldıkları şiddete ve erk savaşa karşı direnmeyi, örgütlenmeyi ve ancak bu şekilde özgürleşmeyi seçmişlerdir…
Merve Arkun
Bu yazı Meydan Gazetesi 44. sayısında yayınlanmıştır.
The post Savaş Erkektir Erkek Savaştır – Merve Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ABD’de Kilisede Silahlı Ayin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>ABD’de bireysel silahlanma, ülkenin iç gündeminde üst sıralardaki yerini korurken, çok tartışılacak bir gelişme yaşandı. Son olarak Florida’da 17 kişinin yaşamını yitirdiği okul saldırısı etkisinin sürdüğü sırada, Pensilvanya eyaletindeki bir kilisede düzenlenen evlilik yeminini tazeleme ayinine din görevlileri ve nikah tazeleyecek çiftler silahlarla katıldı.
Katılımcılar ayine, sözde “barışı simgeleyen” beyaz kıyafetler ve ABD’de düzenlenen silahlı saldırılarda sıkça kullanılan AR-15 tipi silahlarla katıldı. AR-15 tipi silahlar, Florida’daki son saldırıda da kullanılmıştı. 250 çiftin katıldığı ayinde konuşan kilisenin kurucusu Sun Myung Moon, ABD Başkanı Donald Trump’ın öğretmenleri silahlandırma önerisine desteğini dile getirdi. Moon ayinde silahlanmanın “Tanrı tarafından kendilerine verilmiş bir hak” olduğunu iddia etti.
Kilisedeki ayin sürerken, dışarıda ise eylem vardı. Silahlanma karşıtı bir grup eylemci, silahlarla düzenlenen ayini protesto etti. Eylemciler arasında yer alan Lisa Desiena, “Kendimi korumak için silahlara ihtiyacım yok. Silahlar sadece öldürmeye yarar. Nokta. Silahlar katliam içindir ve burada bunu kutsuyorlar” dedi.
Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump, Cumhuriyetçi ve Demokrat senatör ve temsilciler meclisi üyeleri ile yaptığı toplantıda, siyasilere ülkenin en büyük silah lobisi olan Ulusal Silah Birliği’nden (NRA) “çekinmemelerini” söyledi. NRA, seçim kampanyası sırasında Trump’a desteğini açıklamış, Trump da kampanyası süresince bireysel silahlanma hakkını destekleyen bazı açıklamalar yapmıştı.
The post ABD’de Kilisede Silahlı Ayin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Militarizmde Bugün: Fırat Üniversitesi’nde Öğrenciler Askerlik Şubesi’ne Götürüldü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devletin, Efrin saldırısı ile başlattığı, topluma militarizm dayatması, okullar üzerinden yaygınlaştırılmak isteniyor. Geçtiğimiz günlerde Sinop’un Gerze ilçesindeki Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerine, Efrin saldırısına destek adı altında, askeri kıyafet giydirilmiş, “şehitler için” sela okutulmuş, milliyetçi sloganlar attırılıp, hamasi nutuklar çektirilmişti. Cumartesi günü ise bordo bereli asker kıyafeti giydirilmiş bir kız çocuğu üzerinden, “şehitlik” vurgulu bir militarizm propagandası yapılmıştı.
Militarizmin dayatılarak yaygınlaştırılmasına örnek bir başka haber ise Elazığ Fırat Üniversitesi’nden geldi. Evrensel’in haberine göre, Fırat Üniversitesi İkdisadi ve İdari Bilimler Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç Dr. Selim Gündüz fakülteye askeri kamuflajla giderek, öğrencileri Efrin saldırısına destek olmaları için zorla askerlik şubesine götürdü, burada da gönüllü askere alma formu doldurttu.
Gündüz’ün, öğrencilerden biri aracılığıyla sabah dersi olan bütün sınıflarda “Savaşan askerlerimize, TSK’ye destek amacıyla, moral ziyareti yapacağız” çağrısı yaptığı öğrenildi. Söz konusu militarist dayatmaya ilişkin bazı öğrenciler şunları söyledi:
“…Sabah ders başladıktan yaklaşık 10 dakika sonra bir öğrenci arkadaşımız geldi ve “Afrin’de savaşan askerlerimize moral olsun diye Elazığ askerlik şubesine gidileceğini” söyledi. Bizim fakültedeki akademisyenlerden biri askeri kamuflajlı bir ceket giymişti. Bizi bir otobüsle askerlik şubesine götürdü. Orada işin aslı ortaya çıktı. Meğer biz gönüllü askerlik yapmak ve Afrin’e gitmek istiyormuşuz da hoca da bizi götürmüş gibi bir durum oldu. Daha sonra bize form doldurttular. Meselenin iç yüzünü öğrenenler -buna ben de dahil-, formu doldurmak istemedik başta ama olacakları göze alamadığımız için doldurmak zorunda kaldık.”
…
“…Hocamız kadın öğrencilere ‘Sizin neyiniz eksik, siz de gidin’ diyerek bizi şubeye gitmeye teşvik etti. Hocaya göre kadın erkek eşitliğine bu noktadan bakmamız lazımmış. Ortada bir savaş var ve bizler de bunun propaganda malzemesi olarak kullanılmak isteniyoruz. Tabii ki sadece hocalara mal edilemez. Yapılan savaş kışkırtıcılığı ve ondan beslenme arzusu direkt iktidarla bağlantılı. Sınıfımızda savaşa karşı olduğunu bildiğimiz erkek arkadaşlarımız bile sırf başlarına bir şey gelmesin diye gitmek zorunda kaldılar”
The post Militarizmde Bugün: Fırat Üniversitesi’nde Öğrenciler Askerlik Şubesi’ne Götürüldü appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devlet “Şehitlik Yaşını” Düşürdü! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devletin, Efrin saldırısıyla artırdığı, “şehitlik” vurgulu militarizm ve milliyetçilik propagandası hız kesmiyor. Bunun son örneği bugün, küçük bir kız çocuğu üzerinde “uygulandı.” Partisinin Maraş il kongresinde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bordo bereli asker kıyafeti giydirilmiş bir kız çocuğunu “fark etti.” Çocuğu kürsüye çıkartan Erdoğan, şu sözleri söyledi:
“JÖH, yarbay, bordo bereli maşallah. Türk bayrağı da cebinde şehit olursa bayrağı da inşallah örtecekler. Her şeyi hazır. Değil mi?”
Kaynak: Artı Gerçek
The post Devlet “Şehitlik Yaşını” Düşürdü! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Gerze’de İmam-Hatip Öğrencilerine: Tekbir,Sela, Kamuflaj appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Efrin saldırısı nedeniyle tüm coğrafyada yükseltilen muhafazakarlık,milliyetçilik ve militarizm örneklerine, neredeyse her gün yeni bir tanesi ekleniyor. Sinop’un Gerze ilçesindeki Anadolu İmam Hatip Lisesi öğrencilerine, Efrin saldırısına destek adı altında, askeri kıyafet giydirildi, sela okutuldu, milliyetçi sloganlar attırılıp, hamasi nutuklar çektirildi. Okul müdürü Zeki Sağır, okulda yaşanan absürtlüğü şu sözlerle özetledi:
“…Öğrencilerimiz kamuflajlı olarak gün boyu derslere girdiler. Öğretmenlerimiz ve idarecilerimiz de askeri üniforma giyerek öğrencilerimizle birlikte etkinlikte yer aldılar.”
The post Gerze’de İmam-Hatip Öğrencilerine: Tekbir,Sela, Kamuflaj appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Savunma” Öyle Değil, Böyle Olur! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İngiltere Premier Ligi takımlarından Manchester City, takımın savunma hattı için tam 225 milyon sterlinlik transfer yaptı. Benjamin Mendy’ye 52 milyon sterlin, Kyle Walker’a 54 milyon sterlin, Danilo’ya 27 milyon sterlin, kaleci Ederson’a 35 milyon sterlin ve son olarak Athletic Bilbao’dan Aymeric Laporte için 57 milyon ödeyen City, böylece savunma hattını 225 milyon sterline çıkardı.
Manchester City’nin savunmaya harcadığı bu astronomik rakam ise tam 52 ülkenin savunma bütçesini aştı. Dünyanın birçok coğrafyasında savaşlar ve gerilimler sürerken, devletlerin füze ve uçak saldırılarına karşı yaptıkları savunma harcamaları da sık sık gündeme geliyor. Manchester City’nin de “savunmasına” yaptığı 225 milyon sterlinlik harcama, devletlerin savunma adı altındaki militarizasyonu kadar, endüstriyel futbolun da, neredeyse devletlerin ve şirketlerin silah pazarıyla boy ölçüşecek hale geldiğini gözler önüne serdi.
The post “Savunma” Öyle Değil, Böyle Olur! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ABD’nin Yeni Çocuk Askerleri appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Özellikle 8 ve üstü yaş grubunu hedefleyen “Yeni Tarz” eğitim modelleri son dönemde ABD’de gittikçe yaygınlaşıyor.Bu yeni tarz eğitim ile beraber hedeflenen; daha dindar, daha milliyetçi yeni bir nesil yaratmak.
Fotoğrafçı Sarah Blesener geçtiğimiz yıl içerisinde bu eğitim kamplarından birinde çocukları fotoğrafladı. Utah’taki “Vatansever Kilise Kampı”da yetiştirilen çocukları fotoğraflayan Blesener, çocukların Teksas sınırındaki askerler gibi yetiştirilmelerinden dinsel ayinlere Amerikan militarizminin nasıl örgütlendiğini ayrıntılarıyla yansıtmaya çalıştı.
Fotoğrafçının Genç Denizciler grubundan çektiği fotoğraflar, Trump’ın “Amerikayı Yeniden Güçlü Yapacağız” politikasıyla oldukça uyumlu görünüyor.
Çocuklardan profesyonel katiller yaratma politikasını bugün sadece ABD değil, bütün devletler uyguluyor.
The post ABD’nin Yeni Çocuk Askerleri appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Halklara Karşı Kullanılacak Silahlar, Halkın Vergileriyle Alınacak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, açıklamasında, “Gelecek yıl bütçesinde cari harcamaları net şekilde reel olarak düşüreceğiz” dedi ve “Bakanlıklara harcama imkanını bu kez vermeyeceğiz; araç/bina kiralama ve satın alma konusunda çok net tavır olacak, çok istisnai haller dışında izin verilmeyecek. Önümüzdeki sene sadece yeni silah sistemlerini almak için savunma sanayine aktaracağımız ilave kaynak muhtemelen 17-18 milyar TL olacak” ifadelerini kullandı.
Silah satın almak için borçlanmayacaklarını, vergiyle bunu halledeceklerini söyleyen Şimşek, “Net olarak MTV’den gelecek gelir 2 milyar lira civarında. Savunma harcamalarını borçlanma yerine sağlıklı vergi gelirleriyle yapmak istiyoruz; borca yüklenmek makro ekonomi istikrarını riske atmak olur. Gelecek yıl etrafımızdaki tehditlerle baş edebilmek için ilave silah sistemleri gündemde, bunu borç yerine vergiyle karşılamak istiyoruz” dedi.
The post Halklara Karşı Kullanılacak Silahlar, Halkın Vergileriyle Alınacak appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>