The post Orduların İlk Hedefi Akdeniz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Devletler, savaşlar ve katliamlarla kurulmuştur. Varlıklarını savaşlara ve katliamlara borçlu olduğunun farkında olan devletler, devamlılığını sağlayabilmek için de savaşlara ihtiyaç duyar. Savaş ve katliamlarda milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan devletler, insanları sürekli militarist ve milliyetçi politikalarının neticesinde düşman söylemleriyle kendisine bağlı tutmaya çalışır.
Devletler çıkarları için dün söylediğini bugün yalanlayabilir. Dün Kürt Sorunu vardır dediğin ülkede iktidarda kalabilmek için Kürt Sorunu’nu çözdük diye bu sorunu daha da derinleştirebilirsin örneğin. Ya da “NATO’nun Libya’da ne işi var?” dedikten sonra Libya’da gerçekleştirecek saldırılar için İzmir’de NATO karargahı kurulmasına önayak da olabilirsin.
Bu tabloyu güncel olarak Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş politikalarında rahatça görebiliyoruz. Güncel durumda Akdeniz’de birçok sorun birbirine girmiş durumdadır ve bu savaş ortamını Gordion düğümüne rahatlıkla benzetebiliriz. Meşhur hikayeye göre Gordion düğümünü çözecek olan kişi, bütün Asya kıtasının hakimi olacaktır. Gordion düğümüyse çözülmesi imkansıza yakın bir düğümdür. Gordion düğümünü çözmeye çalışan Büyük İskender, düğümü çözmeyi başaramayınca kılıcıyla düğümü keser. Gerçekten de birçok toprakta katliamlar yaparak ilerleyen Büyük İskender Asya’nın tek hakimi olacak gibidir. Ancak İskender’in 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü Gordion düğümünü çözmek yerine iktidar hırsına dayanamayarak kılıcıyla kesmesinin cezası olarak yorumlanır. Peki bütün Akdeniz’de tek hakim olmayı sağlayabilecek düğüm nedir ve bunu kim, nasıl çözecektir?
Öncelikle devletlerarası ilişkilere baktığımızda tek bir devletin kendi politikasını Akdeniz’deki birçok devlete istediği gibi dayatmasının pek olanaklı olmadığını söyleyebiliriz. Ancak bu durum, devletlerin Gordion düğümünü kılıçla çözmeye çalışmasını engellememektedir.
Akdeniz’e kıyısı bulunan devletler arasında en yakın savaş ihtimali, TC Devleti ve Mısır arasında değerlendirilmektedir. Suriye Başkanı Esad’ı iktidardan indirmek için yıllardan beri uğraşan TC Devleti’nin arkasında durduğu cihatçılarla Suriye arasındaki sıcak çatışmayı devletler arasındaki bir savaş olarak değerlendirmezsek tabi. Peki nasıl oldu de TC ile Mısır arasındaki bir savaş ihtimalinden bahsedilmektedir?
Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin sonuçlarından biri, Libya’da birçok devletin dahil olduğu “iç savaş”ın çıkması oldu. Bu “iç savaşta” Fayez El Serrac liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ve Libya Ulusal Ordusu lideri Halife Hafter’in başını çektiği başlıca iki güç bulunmaktadır. TC, Fayez El Serrac’a arka çıkarken Mısır da Halife Hafter’in arkasında durmaktadır. Mısır ile birlikte Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de hareket etmektedir. TC ile birlikte UMH’yi destekleyen devletler arasında ise Katar var. ABD de Rusya’nın Libya’da artan rolünden endişe duyarak harekete geçmeye hazır görünüyor.
TC ile Mısır’ı karşı karşıya getiren ilk çatışmaysa Libya’da yaşanmadı. Mısır, Arap Baharı’nın birçok sonuç doğurduğu ülkelerin başında geliyor. Sonucunda Müslüman Kardeşler’i iktidara getiren ayaklanmalar Mısır’da yaşanmıştı örneğin. Ancak şu an Mısır Devlet Başkanı olan Sisi’nin darbesiyle Müslüman Kardeşler iktidardan indirilmişti. Bu süreçte TC, Müslüman Kardeşler’i desteklemekten hala vazgeçmeyen bir devlet olarak Sisi’nin düşmanı pozisyonunda bulunuyor. Mısır’ın Libya’yla uzun bir sınırı var ve Mısır, Libya’da iktidarda Müslüman Kardeşler düşüncesinde bir yönetimin olmasını kendisine tehdit olarak görüyor. TC’nin Libya’da bulunma sebepleri arasında Müslüman Kardeşler’i desteklemesinin yanında geçmiş yıllarda yaptırdığı yatırımlardan dolayı oluşan alacaklarını tahsil etme ve yatırımlarını devam ettirme amacı olduğunu da yeri gelmişken eklemek gerekir.
Ancak Gordion düğümünü oluşturan sadece bunlar değil. Yıllardan beri süren savaşlardan biri de bilindiği üzere Suriye’de yaşanmakta. TC, bu savaşta Suriye Devlet Başkanı Esad’a karşı cihatçıları desteklemekte. TC’nin isteği ve arzusu Suriye’de de Müslüman Kardeşler çizgisinde bir yönetim olması. Ancak Mısır’ın aksine Suriye’de Müslüman Kardeşler’in örgütlenmesi büyük oranda engellenmişti. Suriye’deki Müslüman Kardeşler, “iç savaş” başlamadan önce Esad’a karşı etkili bir hareket oluşturamadığı gibi bunu savaş sırasında da başaramadı. Bu nedenle TC, birçok savaş suçu işleyen cihatçı örgütleri destekledi veya etkin olduğu yerde bu örgütlerin faaliyetine göz yumdu. TC, yeri geldiğinde de Kürtlere karşı cihatçıları kullandı. Suriye topraklarını işgal edilmesine gerekçe olarak Kürtlerin, Antakya’yı da alarak Akdeniz’e açılacağına dair olanaksız bir senaryo iç politikada propaganda aracı olarak kullanıldı. Kürtlerin bırakalım TC’den toprak alıp Akdeniz’deki Gordion düğümüne dahil olmayı amaçladığını Rojava’daki Suriye, Rusya ve ABD arasındaki çatışmalarda devletlerin entrikalarında birer kukla olmaktansa yaşam mücadelesi içerisinde olduklarını belirtmek gerekir.
Mısır’ın mevcut yönetiminin gücü itibariyle etkisi olmasa da Suriye’deki gelişmelerden memnuniyet duymadığı açık. Gordion düğümünü burada daha sıkı hale getiren cihatçıları temsil eden TC’nin karşısında İran’ın desteğini alan Rusya’nın olması. Rusya, Suriye söz konusu olduğunda TC’nin başlıca muhatabı ve Rusya, TC’nin karşısına Libya’da da çıkıyor. TC ve Rusya’nın savaş uçaklarının Suriye’de düşürüldüğünü ve TC’de görevli bir cihatçı polis tarafından Rus Büyükelçi Andrey Karlov’un öldürüldüğünü belirtmek gerek. Libya’da veya Suriye’de yaşanan önemli gelişmeler bu yüzden birbirini etkilemeye oldukça yakın. Zaten TC de Libya’da karada hareket ettirdiği kara gücünü Suriye’deki cihatçılardan devşirmekte. Rusya’nın Libya’da paralı askerlerden oluşan Wagner’i kullanması gibi TC’nin de Suriye ve Libya’da kendi paralı askerlerini sahaya sürdüğü bilinen gerçekler. 21. yüzyılda devletlerin, kendilerinin dahil oldukları savaşları “iç savaş” olarak adlandırdığını ve yüzbinlerce askerden oluşan orduların yerine paralı askerleri kullandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Akdeniz’i bir savaş alanı olmanın eşiğine getirense sadece Libya ve Suriye’de yaşanan gelişmeler değil. Bir de söz konusu olan Kıbrıs adası çevresindeki olası petrol ve doğalgaz rezervleri. TC Devleti, Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz rezervlerini başta Güney Kıbrıs ve Yunanistan olmak üzere bir başka devlete bırakmak istemiyor. Bu amaçla ilk olarak kendisinden başka bir devlet tanımadığı için devletlerarası alanda meşruluğu olmayan KKTC ile daha sonra Libya’daki müttefikiyle çeşitli anlaşmalar imzaladı. Buna karşılık olarak da Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Mısır kendi aralarında bir anlaşma imzaladı. Bu 4 devletin imzaladığı anlaşmayla çıkacak doğalgazsa Avrupa’ya ihraç edilmek isteniyor. Böylece Avrupa Birliği’nin de Rusya’ya doğalgaz bağımlılığı bir nebze de olsa azalıyor.
Söz konusu Akdeniz olunca bu denizde çıkarları olup Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde Ortadoğu’da etkinliğini artıran Fransa da Gordion düğümüne dahil oluyor. Fransa, TC’nin güç kazanma çalışmalarını kendisi ve Avrupa için bir tehdit olarak görüyor. Çünkü kendisi de halihazırda Ortadoğu’da ve Afrika’da çeşitli yatırımlarla güçlenmeye çalışıyor.
Tüm bunlar düşünüldüğünde rahatlıkla söyleyebiliriz ki orduların ilk hedefi Akdeniz oluyor. Savaşlar söz konusu olduğunda ilk önce gerçekler ölüyor. 20. yüzyılın başlarında Mustafa Kemal, Büyük Taarruz adı verilen savaşta askerlerine Akdeniz’e gitme emri vermesine rağmen ordular Akdeniz’e değil Ege Denizi’ne gitmişti. Bu basit bir harita hatası mı? Doğal olarak değil. Yunanistan ve Türkiye arasındaki denize Ege Denizi denmesi, Ege isminin geldiği Yunan mitoljisine yapılan atıfla Yunan egemenliğini çağrıştıracağı için orduların ilk hedefi Ege Denizi değil Akdeniz oldu.
Yazının başından beri saydığımız devletlerin de en az TC kadar kendilerinin yön vermek istediği politikalar olduğu için onlar da kendi isimlendirmesini yapacaktır. Devletler, gerçekleri değiştirebildikleri ve gerçeklerin üzerini örtebildikleri sürece ayakta kalabilirler. Bu yüzden TC’yi yöneten ve İslamcı olduğunu söyleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın, aşırı milliyetçi Devlet Bahçeli’yi yanına alarak cihatçıları ve TC askerlerini Libya topraklarında kullanması sonucunda Mısır’la savaşa girmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
Yunanistan, İsrail, Fransa, Rusya ve ABD gibi devletlerin de ordularını Akdeniz’e sürdüğünü veya sürmeye çalıştığını düşündüğümüzde bu savaşta hayatları hiç önemsenmeden öne sürülen ezilenlere kalan sadece devletlerin savaşlarında hayatlarını kaybetmek mi olacak? Gordion düğümünü çözmek bir lidere mi bırakılacak yoksa ezilenler Gordion düğümü masallarıyla uğraşmadan özgürlükleri için ayaklanacak mı? İktidardakiler ne derlerse desinler biz ezilenler devletlerin savaşında ölmek veya özgürlük için mücadele ederek yaşamak arasında bir seçim yapmak durumundayız.
The post Orduların İlk Hedefi Akdeniz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yunanistan’da Koronavirüs Kaynaklı İlk Ölüm appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yunanistan Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, 66 yaşında bir kişinin koronavirisünden kaynaklı olarak yaşamını yitirdiği belirtildi.
Yapılan açıklamada ayrıca yaşamını yitiren kişinin virüsten etkilendiği sırada başka sağlık sorunlarının da bulunduğu belirtildi. Yaşamını yitiren hastanın kısa süre önce İsrail ve Mısır’ı ziyaret ettiği eklendi. Yunanistan’da yeni tip koronavirüsünden 100’e yakın kişinin etkilendiği belirtiliyor.
Dünya genelinde koronavirisünden dolayı ölen kişi sayısı 4 bin 635’e ulaşırken, vaka sayısı 126 bin 380’e yükseldi.
The post Yunanistan’da Koronavirüs Kaynaklı İlk Ölüm appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Parası Olmadığı İçin Trenden Atılan Genç Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mısır’da Muhammed İd, tren bileti olmadığı için görevliler tarafından hareket eden trenden atıldı ve yaşamını yitirdi.
Muhammed İd ve arkadaşı Ahmet Muhammed, ücreti 70 mısır sterlini (25 lira) olan tren biletini alamadıkları için kondüktör tarafından hareket eden trenden itildiler. Trenden atılan Muhammed İd yaşamını yitirdi. Yaşanılan olayla ilgili olarak kondüktör ve bir demiryolu yetkilisi tutuklandı. Çok sayıda kişi Mısır Ulaştırma Bakanı Kamil el Vezir’in istifasını istedi.
The post Parası Olmadığı İçin Trenden Atılan Genç Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Devletlerin IŞİD Bakiyesi – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Irak ve Suriye’yi birbirinden ayıran sınır kapısını 2014 Haziranı’nda ele geçiren IŞİD, bu olaya ilişkin yayınladığı videoda dünyaya şöyle meydan okuyordu: “Sykes-Picot Antlaşması burada yırtılmıştır.” Yaklaşık 100 yıl önce devletlerin Ortadoğu’daki haritaları kendi iktisadi ve politik çıkarları çerçevesinde belirlediği Sykes-Picot’yu kendi yöntemleriyle hükümsüz kılan IŞİD, sonraki 4 yılı aşkın süreçte gerçekleştirdiği katliamlarla bu meydan okumaya paralel biçimde dünyaya korku salacaktı. Hilafet ilan ettiği Irak ve Suriye’de, Belçika büyüklüğünde bir toprak parçasına hükmeden, dahası bu bölgelerde, petrol gelirleri başta olmak üzere kendi ekonomisi, yargı sistemi, 8 milyonluk nüfusa ulaşan sosyal yapısı, hatta diplomasisi olan ve tüm bu özellikleri nedeniyle BM’de temsil edilmek dışında bir devlete dair tüm özelliklere sahip olan ve zamanla İslam Devleti (İD) olarak ismini değiştiren IŞİD, 2014 yılı ortalarından itibaren ABD’nin öncülüğündeki koalisyonun hedefindeydi.
Bugünlerde Suriye’nin küçük bir kasabası olan Bağuz’a sıkışan ve gelen bilgilere göre “son kalıntılarının” buradan da çıkarıldığı söylenen IŞİD’in gelecekteki askeri ve siyasi varlığına dair tartışmalar ve soru işaretleri ise geçerliliğini koruyor. Hilafet ilan ettiği topraklardaki hakimiyetinin sona ermesi nedeniyle “bitti” denilen IŞİD, Ortadoğu’da halen canlılığını koruyan mezhepsel kırmızı çizgiler nedeniyle -belki de farklı adlarla- geri dönebilir mi? Mensuplarının, “hilafetin” gücünün doruğunda olduğu dönemde sloganlaştırdıkları gibi “devlet” (İD) “baki” kalacak mı?
ABD’nin 2003’te Irak işgali sonrası bölgede harekete geçen mezhepçi fay hatlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan cihatçı terör çetelerinden biri olan IŞİD’in kuruluşu 2004’te Irak el Kaidesi adını alan Tevhid ve Cihat Cemaati adlı örgüte dayanıyor. Bu örgütün kurucuları arasındaki Ürdünlü cihatçı Ebu Musab ez Zerkavi’nin önceki yıllarda Afganistan’daki SSCB işgaline karşı ABD destekli cihatçı çetelerin safında savaşması, IŞİD ve benzeri örgütlerin, devletlerin “birtakım” politikaları sonucu üretildiği gerçeğini gösteriyor. Bu bağlamda, bölgede cihatçı çetelerin “can suyu” bulmasında tarihsel olarak SSCB ve ABD’nin Afganistan ile Irak’ı işgallerinin belirleyici dönüm noktaları olduğunun altı çizilmeli. Aynı şekilde, selefi cihatçı çeteleri harekete geçiren bir başka dinamik ise Şiilik-Sünnilik ekseninde 600 yılı aşkındır devam eden iktidar çekişmesini daha üst boyuta taşıyan 1979’da İran’da Molla rejiminin iktidara gelmesiydi. Ortadoğu’da devletlerin dahil olduğu tüm bu denklemlerin, aradan geçen on yıllara rağmen üç aşağı beş yukarı güncelliğini koruduğunu belirtmek gerek.
Geldiğimiz noktada bir başka ve asıl büyük problem ise direndiği son bölge olan Bağuz’dan çıkarılan IŞİD’in bir dönem onbinlerle ifade edilen üyesinin, nereye gittiği ya da gideceğidir.
Küresel cihat ideolojisini benimsemiş bir örgütün varlığının sonlanmasına dair baştan beri yapılan alan hakimiyetinin bitirilmesi yaklaşımı, bu bağlamda IŞİD hakkındaki temel yanlışlardan birini oluşturuyor. Bu gerçeği görmek için IŞİD’in eski gücünden çok uzakta olduğu 2018’de tam 3670 saldırıyı üstlendiği verisi, açıklayıcı bir veridir. Bu saldırıların, IŞİD’in “küresel cihat” ideolojisini destekler nitelikte Irak ve Suriye dışında Mısır, Afganistan, Yemen, Filipinler gibi çok geniş bir coğrafyada gerçekleştiği belirtilmeli. 2018’deki bu rakamlarda yer alan Fransa, Belçika, Kanada ve Avustralya’daki “küçük çaplı” bıçaklı saldırılar, önceki yıllarda Manchester, Barcelona, Nice, Las Vegas gibi batı metropollerinde katliamlar gerçekleştiren IŞİD’in bu potansiyel ve motivasyonunun halen mevcut olduğunu gösteriyor.
11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırıları sonrası dönemin ABD Başkanı George W. Bush “teröre karşı küresel savaş” adlı doktrinini açıklamıştı. Bundan sonra Irak’ı işgal eden ABD’nin, Ortadoğu politikalarındaki “şahin” başkanı, işgal sonrası 1 Mayıs 2003’te ABD Donanması’na bağlı USS Abraham Lincoln uçak gemisinde, arkasında “görev tamamlandı” pankartı dururken bir “zafer konuşması” yapacaktı. Ancak Bush’un tabiriyle “tamamlanan” görevin ne olduğunu anlamak için dünya, IŞİD ve benzerleri gibi birçok cihatçı çete ile “tanışmak” ve bu tanışmanın bedellerini ödemek zorunda kaldı. Aynı şekilde bugünlerde, sığındığı son nokta olan Bağuz’da, ABD tarafından IŞİD’e karşı ilan edilen “zafer” 2003’ten bugüne yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda devletlerin benzer politikaları paralelinde tarihin tekerrür etme olasılığını barındırıyor. Daha da ötesinde ise bir başka olasılığın, IŞİD ve benzeri gibi cihatçı çetelerin kullanışlılığını her zaman değerlendiren kimi bölgesel devletlerin, alan hakimiyeti ortadan kalkan IŞİD’in, küresel cihada hazırlanan bakiyesini Ortadoğu’da bir süre daha “misafir etmeye” istekli olabileceği unutulmamalı.
Emrah Tekin
The post Devletlerin IŞİD Bakiyesi – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mısır’da Nil Nehri’yle “Alay Eden” Kadına 6 Ay Hapis appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mısırlı pop şarkıcısı Şirin Abdülvahab, suyunun kalitesiyle “alay ederek” Nil Nehri’ni aşağıladığı iddiasıyla 6 ay hapse mahkum edildi. Kahire’de görülen davada mahkemenin verdiği cezaya bahanesi ise “yalan haber yaymak” ve “kamu düzenini bozmak” olarak belirtildi.
Birkaç ay önce sosyal medyada paylaşılan bir videoda, Şirin Abdülvahab’a Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bir konser sırasında bir izleyici, en popüler şarkılarından “Nil suyundan içtiniz mi?” adlı parçasını söylemesini istiyor. Şarkıcı da kendisine “Nil’in suyunu içersem şistozomiyaz olurum” diye cevap veriyor. Bilharyaz diye de bilinen şiştomiyaz, parazitlerin yol açtığı bir hastalık. Hastalığa yakalananlarda, vücüda deri yoluyla giren parazitler damarlarda yaşayan kurtcuklara dönüşüyor ve bu durum da bağışıklık sisteminin tepki vermesine ve organlarda hasara neden oluyor.
Müzisyenler Sendikası, bundan böyle Mısır sahnelerinde şarkı söyleyemeyeceğini ilan etti. Defalarca özür dilemesine rağmen henüz affedilmeyen Abdülvahab, O Ses Mısır’ın da jüri üyesiydi.
Kaynağını Mısır’ın güneyindeki Etiyopya’dan alan Nil Nehri, Mısır kamuoyunda oldukça hassas bir konu. Uzun yıllara dayanan Nil sularının paylaşımı sorunu, 2013’te Etiyopya’nın büyük bir baraj inşa etmesinden sonra tırmanışa geçmişti. Aynı sorun nedeniyle Mısır, devrik diktatör Hüsnü Mübarek döneminde Etiyopya ile savaşın eşiğine gelmişti.
Mısır’da 1929 yılında, o dönemdeki sömürgeci devlet İngiltere, Nil Nehri’nin sularının yüzde 80 oranında kullanım hakkını Mısır’a vermişti. 1950’lerde imzalanan anlaşmada da Mısır’ın avantajlı konumu korunmuştu. Nehrin kaynağında bulunan bazı ülkeler ile Etiyopya ise 1929 yılında İngiltere’nin Mısır’a verdiği hakkın günümüzde geçerli olmadığını bu nedenle paylaşımın yeniden yapılmasını isterken, Mısır ile Sudan bu isteklere şiddetle karşı çıkıyor.
Etiyopya Nil üzerinde 4 baraj inşa etmek istiyor. Bunu da sulama amaçlı değil elektrik üretimi için yapmak istediğini belirtiyor. Benzer şekilde Mısır’ın da Nil Nehri üzerinde, Cemal Abdülnasır döneminde 1970 yılında inşa ettiği Aswan Barajı, oluşturduğu alüvyonlar nedeniyle tarımı olumsuz etkiliyor ve ekolojik tahribata yol açıyor.
The post Mısır’da Nil Nehri’yle “Alay Eden” Kadına 6 Ay Hapis appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mısır’da OHAL 3.Kez Uzatıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, ülkenin tamamında OHAL’in üç ay uzatılması için kararname yayınladı. Ülkede yeni OHAL dönemi 13 Ocak’tan itibaren geçerli olacak. Söz konusu kararnameler, Türkiye’de çıkarılanlardan farklı olarak Mısır parlamentosu tarafından oylanarak 3’te 2 çoğunluk aranıyor.
Mısır’da anayasaya göre OHAL devlet yöneticilerine -adı gibi- olağanüstü yetkiler sağlıyor. Cumhurbaşkanı, OHAL’in uygulandığı bölgelerde Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurdurabiliyor. Söz konusu mahkemelerin kararlarının temyiz yolu kapalı. OHAL’de, hükümet yetkilileri, ülkedeki basılı medyanın tamamını baskıdan önce kontrol ederken, bütün mektup ve mesajları da inceleme yetkisine sahip.
Devlet Mısır’da 9 Nisan 2017 tarihinde Tanta ve İskenderiye’de kiliselere düzenlenen cihatçı terörist saldırıları bahane ederek ülke genelinde OHAL ilan etmişti.
The post Mısır’da OHAL 3.Kez Uzatıldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mısır’da TC İçin Casusluk Yaptığı Gerekçesiyle 29 Kişiye Yakalama Kararı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mısır’da Türkiye adına casusluk yapmak ve terör örgütüne katılmak suçlamasıyla 29 kişi hakkında gözaltı kararı verildi. Devlet ajansı MENA’nın haberine göre, Genel İstihbarat Servisi’nin yürüttüğü soruşturma sonucunda, bu kişilerin telefon dinlemesi yaptığı, Müslüman Kardeşler’i yeniden iktidara getirme amaçlı bir plan çerçevesinde TC istihbaratıyla bilgi paylaştığı iddia ediliyor.
Şüpheliler aynı zamanda para aklamak ve lisanssız olarak döviz ticareti yapmakla da suçlanıyor. Şüphelilerin hangi ülkeden olduğu şu an için bilinmiyor.
The post Mısır’da TC İçin Casusluk Yaptığı Gerekçesiyle 29 Kişiye Yakalama Kararı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mısır’da LGBTI+’lara Yapılan Baskı Artıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Yapılan ”incelemeler” sonucunda konserin gerçekleştiği 22 Eylül tarihinden beri bayrak açan 7 kişi hariç -onlara destek veren- 26 LGBTI+ birey tutuklandı ve çıplak muayene işkencesi gördüler.
1 Ekim Pazar günü başlayan davanın karar duruşması 29 Ekim tarihinde gerçekleşecek.
The post Mısır’da LGBTI+’lara Yapılan Baskı Artıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Konserde Gökkuşağı Bayrağı Sallayan 7 Kişi Tutuklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Pek çok LGBTİ+ birey ve örgütler tutuklamalara karşı tepkili olduklarını açıkladı
The post Konserde Gökkuşağı Bayrağı Sallayan 7 Kişi Tutuklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mısır Piramitlerinin Sırrı Ortaya Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Bilim insanları, Mısır’daki en büyük piramit olan Keops Piramidi’nin yapımında taşların nasıl taşındığına dair yeni bilgilere ulaştı.
Bugüne kadar bu sırla ilgili “uzaylı yardımı” da dahil pek çok teori ortaya atılsa da, gerçek detaylar, piramitlerin yapımında üst düzey sorumluluk almış “Merer” isimli bir Mısırlının günlüklerinde ortaya çıktı.
Yaklaşık 3 bin yıllık bu günlüklere göre, tam 2 buçuk tonluk dev kireçtaşı ve granit bloklar, Nil Nehri üzerinden tahta sandallarla piramidin yapıldığı bölgeye taşındı. Sandallar iplerle birbirine bağlanırken, eski Mısırlı mühendisler de geçiş için Nil kıyısındaki bir limandan piramidin inşa edileceği Gize’ye doğru kanal açtı. Dev taşlar bu sayede 800 km öteden su üzerinde getirildi. Bunda binlerce işçi görev alırken, toplam 170 bin ton kaya taşınmış oldu.
The post Mısır Piramitlerinin Sırrı Ortaya Çıktı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Finansör Katar’ın Kafala Sistemi – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk Ortadoğu gezisi sonrası Körfez devletleri arasında, daha önce de emareleri görülen ancak giderek derinleşen bir kriz açığa çıktı. Göreve geldikten sonra, Ortadoğu’da İran karşıtı politikaları merkezine alacağını açık açık belirten Trump’ın Riyad ziyareti sonrası, Haziran ayı başlarında Suudi Arabistan, Mısır, Emirlikler (BAE) ve Bahreyn, Katar’a bir dizi yaptırım uyguladı. Bu dört devlet, Katar’la hava, kara ve deniz trafiğini kapatırken, bu ülkelerde bulunan Katarlı diplomatlar sınır dışı edildi, gıda ambargosu uygulanmaya başlandı.
Söz konusu devletlerin Katar’a uyguladığı bu yaptırımların odağında ise Katar’ın, cihatçı örgütler üzerinden, terörizme destek iddiaları ve İran ile olan ilişkileri bulunuyordu. Katar’ın Filistin’de, terör listesine yeni alınan Hamas ve Mısır’da İhvan’a verdiği destek ve sahibi olduğu Al Jazeera kanalının, Müslüman ülkelere önerdiği “seçim-sandık demokrasisi” içerikli yayınları aracılığıyla Körfez monarşilerini tehdit eden politikaları ise başını Suud krallığının çektiği, söz konusu yaptırımların görünmeyen nedeniydi.
Peki ne oldu da, daha düne kadar el birliğiyle, destekledikleri cihatçı çeteler aracılığıyla Suriye’yi cehenneme çeviren bu devletler şimdi düşman kesildi? Şu anda kriz yaşayan taraflar aslında aralıklarla şimdiki kadar olmasa da çeşitli gerilimler yaşamıştı. Yine Katar’ın İhvan ile ilişkisi nedeniyle, 2014’te Suud, BAE, Bahreyn ve Mısır ilişkilerini dondurma aşamasına gelmiş, Katar’ın İhvan yöneticilerini sınır dışı etmesiyle sorun “çözülmüştü.” O süreçte yaşanan bu dönemsel krizin aksine, Suriye’nin yanı sıra, 2015’te “ Teröre Karşı İslam İttifakı” adı altında Yemen’e açılan savaş da dahil, başka coğrafyalarda binlerce insanın katledilmesinden sorumlu olan bu devletlerin yaşadıkları şimdiki krizin temelinde ise, Ortadoğu’da yeni nüfuz alanları üzerinden yaşanması beklenen çekişme yatıyor.
1971’de Birleşik Krallık’tan bağımsızlığını kazanan ve üzerinde oturduğu doğalgaz zenginliğini 1990’larda keşfedene dek, Suudi Arabistan’ın arka bahçesi niteliğinde bir Körfez monarşisi olan Katar, bugün küresel düzeydeki yatırımlarıyla, küçük sınırlarının aksine, ekonomik gücüyle siyasi nüfuzunu artıran bir şirket-devlet. Bu açıdan söz konusu krizin, Suudi Arabistan açısından, Arap yarımadasının ucunda bir küçük yarımada olarak Katar’a “sınır çizme” amacı taşıdığını da belirtmek gerek. Ancak Katar’ın kendisine çizilecek bu sınıra, halihazırdaki ekonomik gücüyle vereceği yanıtın kapasitesi, Maliye Bakanı Ali Şerif el Emadi’nin “Tehdit edilemeyecek kadar zengin bir ülke olduklarını” belirttiği açıklamasında gizli.
Dünyada doğalgaz üretiminde üçüncü sırada Katar’ın, doğalgaz gelirleriyle kurulan 2.8 trilyon dolar hacimli Ulusal Refah Fonu, Katar Yatırım Otoritesi (KYO) adlı, küresel yatırım ağının bir parçası. KYO aracılığıyla Volkswagen’den Deutsche Bank’a, British Airways’den, Londra Heathrow Havalimanı’na, Rusya’da Rosneft’in yanı sıra, Çin, Japonya, Hollanda ve “elbette” Türkiye, Katar’ın küresel bazda yatırımlarının olduğu yerlerden sadece bazıları. Bu örnekler de Katar Maliye Bakanı’nın “zenginlik” merkezli özgüven dolu bu sözlerini anlaşılır kılarken, nihayetinde Körfez monarşileri arasındaki bu gerilimin neden küresel bazda bu kadar endişe yarattığını da açıklıyor.
Söz konusu açıklama nezdinde cisimleşen ve tüm yaptırımlara karşın geri adım atmayan Katar’ın “zenginliğini” anlaşılır kılan diğer veçheyi ise, aslında tüm Ortadoğu monarşilerindeki kapitalizmi ayakta tutan bir emek sömürüsü oluşturuyor.
“Kafala Sistemi” adı verilen ve “kefillik” adı altında, ülkeye giren göçmen işçilerin ülkeye giriş çıkışı ve Katar’da bulundukları sürede çalışma ve ikamet koşullarını düzenleyen modern bir kölelik sistemi olan Kafala, 2.5 milyonluk nüfusunun 2 milyondan fazlasını Malezya, Pakistan, Hindistan, Filipinler.. gibi ülkelerden gelen göçmen işçilerin oluşturduğu Katar’da yoğun bir şekilde uygulanıyor. Bu sisteme göre, çalışmak için Katar’a gelen göçmen işçi, Katar’lı herhangi bir kişinin “kefilliği” adı altında bir anlamda onun kölesi oluyor. Öyle ki, bu işçi “kefilinin” izni olmaksızın ülkeye giriş yapamıyor, iş değiştiremiyor, Katar’ı terk edemiyor. Sistem, kağıt üzerinde görünen bu uygulamaların dışında ise “görünmeyen” tarafında, “sahip, kölesine” cinsel istismarda bulunma, dayak, pasaportuna el koyma, ayak ilerine koşma gibi “haklar” tanıyor.
Katar dışında, şu anda kriz yaşanılan “düşman kardeşler” BAE ve Suudi Arabistan’da da uygulanan Kafala , enerji zengini bu monarşilerin kurduğu enerji satıp silah alma, cihatçı terörizm aracılığıyla savaşlar çıkarıp, ideolojilerini sınırları dışına yayma paralelindeki sistemin önemli bir parçasını oluşturuyor. Bir aydan fazladır süren ve devam etmesi beklenen Katar-Körfez krizinde, krizin her iki tarafının sahip olduğu “büyük pastaya hürmeten” devletler tarafından görmezden gelinen bu modern kölelik sistemi, taraflar için bu ve benzeri krizlerden güçlenerek çıkmanın, dizginsiz emek sömürüsüne dayalı garantisini oluşturuyor.
Halil Çelik
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 39. sayısında yayınlanmıştır.
The post Finansör Katar’ın Kafala Sistemi – Halil Çelik appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Mısır’da Bıçaklı Saldırıda 2 Turist Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Mısır’da Kızıldeniz’deki Hurgada kentindeki bir otelde yaşanan bıçaklı saldırıda 2 Ukrayna’lı turistin yaşamını yitirdiği, 4 turistin yaralandığı öğrenildi. Saldırganın otelin kumsalına yüzerek sızdığı ve turistlere saldırdığı belirtildi. Ancak olayın bir terör saldırısı olduğu yönünde henüz bir açıklama yapılmadı. Saldırganın akli dengesinin yerinde olmadığı belirtiliyor.
Sabah saatlerinde Kahire yakınlarındaki Giza’da da 5 polis vurularak öldürülmüştü. Giza’daki saldırıyı cihatçı bir çetenin gerçekleştirme ihtimali üzerinde duruluyor. Mısır’da IŞİD, geçtiğimiz aylarda kilise saldırıları gerçekleştirmişti.
The post Mısır’da Bıçaklı Saldırıda 2 Turist Yaşamını Yitirdi appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>