NATO – Meydan Gazetesi https://meydan1.org Anarşist Gazete Mon, 10 Aug 2020 13:08:18 +0000 tr hourly 1 https://wordpress.org/?v=5.3.13 Orduların İlk Hedefi Akdeniz https://meydan1.org/2020/08/10/ordularin-ilk-hedefi-akdeniz/ https://meydan1.org/2020/08/10/ordularin-ilk-hedefi-akdeniz/#respond Mon, 10 Aug 2020 13:08:16 +0000 https://meydan.org/?p=62374 Devletler, savaşlar ve katliamlarla kurulmuştur. Varlıklarını savaşlara ve katliamlara borçlu olduğunun farkında olan devletler, devamlılığını sağlayabilmek için de savaşlara ihtiyaç duyar. Savaş ve katliamlarda milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan devletler, insanları sürekli militarist ve milliyetçi politikalarının neticesinde düşman söylemleriyle kendisine bağlı tutmaya çalışır. Devletler çıkarları için dün söylediğini bugün yalanlayabilir. Dün Kürt Sorunu vardır […]

The post Orduların İlk Hedefi Akdeniz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Devletler, savaşlar ve katliamlarla kurulmuştur. Varlıklarını savaşlara ve katliamlara borçlu olduğunun farkında olan devletler, devamlılığını sağlayabilmek için de savaşlara ihtiyaç duyar. Savaş ve katliamlarda milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine neden olan devletler, insanları sürekli militarist ve milliyetçi politikalarının neticesinde düşman söylemleriyle kendisine bağlı tutmaya çalışır.

Devletler çıkarları için dün söylediğini bugün yalanlayabilir. Dün Kürt Sorunu vardır dediğin ülkede iktidarda kalabilmek için Kürt Sorunu’nu çözdük diye bu sorunu daha da derinleştirebilirsin örneğin. Ya da “NATO’nun Libya’da ne işi var?” dedikten sonra Libya’da gerçekleştirecek saldırılar için İzmir’de NATO karargahı kurulmasına önayak da olabilirsin.

Bu tabloyu güncel olarak Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş politikalarında rahatça görebiliyoruz. Güncel durumda Akdeniz’de birçok sorun birbirine girmiş durumdadır ve bu savaş ortamını Gordion düğümüne rahatlıkla benzetebiliriz. Meşhur hikayeye göre Gordion düğümünü çözecek olan kişi, bütün Asya kıtasının hakimi olacaktır. Gordion düğümüyse çözülmesi imkansıza yakın bir düğümdür. Gordion düğümünü çözmeye çalışan Büyük İskender, düğümü çözmeyi başaramayınca kılıcıyla düğümü keser. Gerçekten de birçok toprakta katliamlar yaparak ilerleyen Büyük İskender Asya’nın tek hakimi olacak gibidir. Ancak İskender’in 33 yaşında ateşli bir hastalıktan zamansızca ölümü Gordion düğümünü çözmek yerine iktidar hırsına dayanamayarak kılıcıyla kesmesinin cezası olarak yorumlanır. Peki bütün Akdeniz’de tek hakim olmayı sağlayabilecek düğüm nedir ve bunu kim, nasıl çözecektir?

Öncelikle devletlerarası ilişkilere baktığımızda tek bir devletin kendi politikasını Akdeniz’deki birçok devlete istediği gibi dayatmasının pek olanaklı olmadığını söyleyebiliriz. Ancak bu durum, devletlerin Gordion düğümünü kılıçla çözmeye çalışmasını engellememektedir.

Akdeniz’e kıyısı bulunan devletler arasında en yakın savaş ihtimali, TC Devleti ve Mısır arasında değerlendirilmektedir. Suriye Başkanı Esad’ı iktidardan indirmek için yıllardan beri uğraşan TC Devleti’nin arkasında durduğu cihatçılarla Suriye arasındaki sıcak çatışmayı devletler arasındaki bir savaş olarak değerlendirmezsek tabi. Peki nasıl oldu de TC ile Mısır arasındaki bir savaş ihtimalinden bahsedilmektedir?

Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin sonuçlarından biri, Libya’da birçok devletin dahil olduğu “iç savaş”ın çıkması oldu. Bu “iç savaşta” Fayez El Serrac liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH) ve Libya Ulusal Ordusu lideri Halife Hafter’in başını çektiği başlıca iki güç bulunmaktadır. TC, Fayez El Serrac’a arka çıkarken Mısır da Halife Hafter’in arkasında durmaktadır. Mısır ile birlikte Rusya ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) de hareket etmektedir. TC ile birlikte UMH’yi destekleyen devletler arasında ise Katar var. ABD de Rusya’nın Libya’da artan rolünden endişe duyarak harekete geçmeye hazır görünüyor.

TC ile Mısır’ı karşı karşıya getiren ilk çatışmaysa Libya’da yaşanmadı. Mısır, Arap Baharı’nın birçok sonuç doğurduğu ülkelerin başında geliyor. Sonucunda Müslüman Kardeşler’i iktidara getiren ayaklanmalar Mısır’da yaşanmıştı örneğin. Ancak şu an Mısır Devlet Başkanı olan Sisi’nin darbesiyle Müslüman Kardeşler iktidardan indirilmişti. Bu süreçte TC, Müslüman Kardeşler’i desteklemekten hala vazgeçmeyen bir devlet olarak Sisi’nin düşmanı pozisyonunda bulunuyor. Mısır’ın Libya’yla uzun bir sınırı var ve Mısır, Libya’da iktidarda Müslüman Kardeşler düşüncesinde bir yönetimin olmasını kendisine tehdit olarak görüyor. TC’nin Libya’da bulunma sebepleri arasında Müslüman Kardeşler’i desteklemesinin yanında geçmiş yıllarda yaptırdığı yatırımlardan dolayı oluşan alacaklarını tahsil etme ve yatırımlarını devam ettirme amacı olduğunu da yeri gelmişken eklemek gerekir.

Ancak Gordion düğümünü oluşturan sadece bunlar değil. Yıllardan beri süren savaşlardan biri de bilindiği üzere Suriye’de yaşanmakta. TC, bu savaşta Suriye Devlet Başkanı Esad’a karşı cihatçıları desteklemekte. TC’nin isteği ve arzusu Suriye’de de Müslüman Kardeşler çizgisinde bir yönetim olması. Ancak Mısır’ın aksine Suriye’de Müslüman Kardeşler’in örgütlenmesi büyük oranda engellenmişti. Suriye’deki Müslüman Kardeşler, “iç savaş” başlamadan önce Esad’a karşı etkili bir hareket oluşturamadığı gibi bunu savaş sırasında da başaramadı. Bu nedenle TC, birçok savaş suçu işleyen cihatçı örgütleri destekledi veya etkin olduğu yerde bu örgütlerin faaliyetine göz yumdu. TC, yeri geldiğinde de Kürtlere karşı cihatçıları kullandı. Suriye topraklarını işgal edilmesine gerekçe olarak Kürtlerin, Antakya’yı da alarak Akdeniz’e açılacağına dair olanaksız bir senaryo iç politikada propaganda aracı olarak kullanıldı. Kürtlerin bırakalım TC’den toprak alıp Akdeniz’deki Gordion düğümüne dahil olmayı amaçladığını Rojava’daki Suriye, Rusya ve ABD arasındaki çatışmalarda devletlerin entrikalarında birer kukla olmaktansa yaşam mücadelesi içerisinde olduklarını belirtmek gerekir.

Mısır’ın mevcut yönetiminin gücü itibariyle etkisi olmasa da Suriye’deki gelişmelerden memnuniyet duymadığı açık. Gordion düğümünü burada daha sıkı hale getiren cihatçıları temsil eden TC’nin karşısında İran’ın desteğini alan Rusya’nın olması. Rusya, Suriye söz konusu olduğunda TC’nin başlıca muhatabı ve Rusya, TC’nin karşısına Libya’da da çıkıyor. TC ve Rusya’nın savaş uçaklarının Suriye’de düşürüldüğünü ve TC’de görevli bir cihatçı polis tarafından Rus Büyükelçi Andrey Karlov’un öldürüldüğünü belirtmek gerek. Libya’da veya Suriye’de yaşanan önemli gelişmeler bu yüzden birbirini etkilemeye oldukça yakın. Zaten TC de Libya’da karada hareket ettirdiği kara gücünü Suriye’deki cihatçılardan devşirmekte. Rusya’nın Libya’da paralı askerlerden oluşan Wagner’i kullanması gibi TC’nin de Suriye ve Libya’da kendi paralı askerlerini sahaya sürdüğü bilinen gerçekler. 21. yüzyılda devletlerin, kendilerinin dahil oldukları savaşları “iç savaş” olarak adlandırdığını ve yüzbinlerce askerden oluşan orduların yerine paralı askerleri kullandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Akdeniz’i bir savaş alanı olmanın eşiğine getirense sadece Libya ve Suriye’de yaşanan gelişmeler değil. Bir de söz konusu olan Kıbrıs adası çevresindeki olası petrol ve doğalgaz rezervleri. TC Devleti, Doğu Akdeniz’deki petrol ve doğalgaz rezervlerini başta Güney Kıbrıs ve Yunanistan olmak üzere bir başka devlete bırakmak istemiyor. Bu amaçla ilk olarak kendisinden başka bir devlet tanımadığı için devletlerarası alanda meşruluğu olmayan KKTC ile daha sonra Libya’daki müttefikiyle çeşitli anlaşmalar imzaladı. Buna karşılık olarak da Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve Mısır kendi aralarında bir anlaşma imzaladı. Bu 4 devletin imzaladığı anlaşmayla çıkacak doğalgazsa Avrupa’ya ihraç edilmek isteniyor. Böylece Avrupa Birliği’nin de Rusya’ya doğalgaz bağımlılığı bir nebze de olsa azalıyor.

Söz konusu Akdeniz olunca bu denizde çıkarları olup Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde Ortadoğu’da etkinliğini artıran Fransa da Gordion düğümüne dahil oluyor. Fransa, TC’nin güç kazanma çalışmalarını kendisi ve Avrupa için bir tehdit olarak görüyor. Çünkü kendisi de halihazırda Ortadoğu’da ve Afrika’da çeşitli yatırımlarla güçlenmeye çalışıyor.

Tüm bunlar düşünüldüğünde rahatlıkla söyleyebiliriz ki orduların ilk hedefi Akdeniz oluyor. Savaşlar söz konusu olduğunda ilk önce gerçekler ölüyor. 20. yüzyılın başlarında Mustafa Kemal, Büyük Taarruz adı verilen savaşta askerlerine Akdeniz’e gitme emri vermesine rağmen ordular Akdeniz’e değil Ege Denizi’ne gitmişti. Bu basit bir harita hatası mı? Doğal olarak değil. Yunanistan ve Türkiye arasındaki denize Ege Denizi denmesi, Ege isminin geldiği Yunan mitoljisine yapılan atıfla Yunan egemenliğini çağrıştıracağı için orduların ilk hedefi Ege Denizi değil Akdeniz oldu.

Yazının başından beri saydığımız devletlerin de en az TC kadar kendilerinin yön vermek istediği politikalar olduğu için onlar da kendi isimlendirmesini yapacaktır. Devletler, gerçekleri değiştirebildikleri ve gerçeklerin üzerini örtebildikleri sürece ayakta kalabilirler. Bu yüzden TC’yi yöneten ve İslamcı olduğunu söyleyen Recep Tayyip Erdoğan’ın, aşırı milliyetçi Devlet Bahçeli’yi yanına alarak cihatçıları ve TC askerlerini Libya topraklarında kullanması sonucunda Mısır’la savaşa girmesi şaşırtıcı olmayacaktır.

Yunanistan, İsrail, Fransa, Rusya ve ABD gibi devletlerin de ordularını Akdeniz’e sürdüğünü veya sürmeye çalıştığını düşündüğümüzde bu savaşta hayatları hiç önemsenmeden öne sürülen ezilenlere kalan sadece devletlerin savaşlarında hayatlarını kaybetmek mi olacak? Gordion düğümünü çözmek bir lidere mi bırakılacak yoksa ezilenler Gordion düğümü masallarıyla uğraşmadan özgürlükleri için ayaklanacak mı? İktidardakiler ne derlerse desinler biz ezilenler devletlerin savaşında ölmek veya özgürlük için mücadele ederek yaşamak arasında bir seçim yapmak durumundayız.

The post Orduların İlk Hedefi Akdeniz appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2020/08/10/ordularin-ilk-hedefi-akdeniz/feed/ 0
ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo: NATO’nun Devri Kapanabilir https://meydan1.org/2019/11/09/abd-disisleri-bakani-mike-pompeo-natonun-devri-kapanabilir/ https://meydan1.org/2019/11/09/abd-disisleri-bakani-mike-pompeo-natonun-devri-kapanabilir/#respond Sat, 09 Nov 2019 15:51:03 +0000 https://test.meydan.org/2019/11/09/abd-disisleri-bakani-mike-pompeo-natonun-devri-kapanabilir/ Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) büyümesi ve değişmesi gerektiğini aksi takdirde “eskimiş olma” riski taşıdığını söyledi. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözlerine katılmadığını belirten Pompeo, “70 yılın ardından NATO’nun büyümesi ve değişmesi gerek. Günümüzün gerçeklikleri ve zorluklarıyla yüzleşmesi gerek. Eğer uluslar NATO’nun ihtiyaç duyduğu kaynakları […]

The post ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo: NATO’nun Devri Kapanabilir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) büyümesi ve değişmesi gerektiğini aksi takdirde “eskimiş olma” riski taşıdığını söyledi.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” sözlerine katılmadığını belirten Pompeo, “70 yılın ardından NATO’nun büyümesi ve değişmesi gerek. Günümüzün gerçeklikleri ve zorluklarıyla yüzleşmesi gerek. Eğer uluslar NATO’nun ihtiyaç duyduğu kaynakları sağlamadan, sözlerini tutmadan NATO’nun savunma faydalarından yararlanabileceğini düşünürse NATO etkisizleşebilir veya NATO’nun devri kapanabilir” dedi.

Berlin’de konuşan Pompeo ayrıca Çin’in kendi halkına uyguladığı baskıların Doğu Almanyalılara çok tanıdık geleceğini söyledi, Rusya’yı ise komşularını işgal etmekle ve muhalefeti ezmekle suçladı.

The post ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo: NATO’nun Devri Kapanabilir appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/11/09/abd-disisleri-bakani-mike-pompeo-natonun-devri-kapanabilir/feed/ 0
NATO’nun Eleştirilerine Rağmen TC’ye Desteği Aynen Devam Ediyor https://meydan1.org/2019/10/26/natonun-elestirilerine-ragmen-tcye-destegi-aynen-devam-ediyor/ https://meydan1.org/2019/10/26/natonun-elestirilerine-ragmen-tcye-destegi-aynen-devam-ediyor/#respond Sat, 26 Oct 2019 15:51:33 +0000 https://test.meydan.org/2019/10/26/natonun-elestirilerine-ragmen-tcye-destegi-aynen-devam-ediyor/ Belçika’da gerçekleştirilen NATO devletleri savunma bakanları toplantısında, TC’nin askeri faaliyetlerine gösterilen tepkilere rağmen TC’ye desteğini çekmeme kararı alındı. Reuters’e konuşan NATO devletleri toplantısına katılan üst düzey beş diplomat, dün yapılan savunma bakanları toplantısında Suriye’deki sınır ötesi harekat ve ardından Rusya ile anlaşma yapmasının yarattığı öfkeye rağmen, NATO’nun TC’ye askeri destek vermeyi sürdürmeye karar verdiğini söyledi. […]

The post NATO’nun Eleştirilerine Rağmen TC’ye Desteği Aynen Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Belçika’da gerçekleştirilen NATO devletleri savunma bakanları toplantısında, TC’nin askeri faaliyetlerine gösterilen tepkilere rağmen TC’ye desteğini çekmeme kararı alındı.

Reuters’e konuşan NATO devletleri toplantısına katılan üst düzey beş diplomat, dün yapılan savunma bakanları toplantısında Suriye’deki sınır ötesi harekat ve ardından Rusya ile anlaşma yapmasının yarattığı öfkeye rağmen, NATO’nun TC’ye askeri destek vermeyi sürdürmeye karar verdiğini söyledi.

TC’nin, savaşı başlattığı 9 Ekim’den bu yana savunma bakanlarının katılımıyla yapılan ilk NATO toplantısı dün gerçekleştirildi.

The post NATO’nun Eleştirilerine Rağmen TC’ye Desteği Aynen Devam Ediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/10/26/natonun-elestirilerine-ragmen-tcye-destegi-aynen-devam-ediyor/feed/ 0
Venezuela: Darbe Ama Kime- Deniz Gölbaş https://meydan1.org/2019/03/04/venezuela-darbe-ama-kime-deniz-golbas/ https://meydan1.org/2019/03/04/venezuela-darbe-ama-kime-deniz-golbas/#respond Mon, 04 Mar 2019 07:55:15 +0000 https://test.meydan.org/2019/03/04/venezuela-darbe-ama-kime-deniz-golbas/ Yine bir devletlerarası kriz ve yine kamuoyuna servis edilen yüzlerce, binlerce yalan içinde kaybolan gerçekler. Ve kaybolan bu gerçekler içinde kaybolmaya devam edecek olan yaşamlar. Mevzu bahis Venezuela.   Venezuela’da Yeni Enflasyon: Devlet Başkanı Enflasyonu Venezuela’daki durumu kısa bir şekilde özetlemek gerekirse yıllardan beri devam eden krizleri vurgulamakla yazıya başlamalı. Devam eden bu krizleri dünya […]

The post Venezuela: Darbe Ama Kime- Deniz Gölbaş appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Yine bir devletlerarası kriz ve yine kamuoyuna servis edilen yüzlerce, binlerce yalan içinde kaybolan gerçekler. Ve kaybolan bu gerçekler içinde kaybolmaya devam edecek olan yaşamlar. Mevzu bahis Venezuela.

 

Venezuela’da Yeni Enflasyon: Devlet Başkanı Enflasyonu

Venezuela’daki durumu kısa bir şekilde özetlemek gerekirse yıllardan beri devam eden krizleri vurgulamakla yazıya başlamalı. Devam eden bu krizleri dünya gündemine iyice sokansa 10 Ocak’ta halihazırdaki devlet başkanı Nicolas Maduro’nun ikinci 6 yıllık devlet başkanlığı dönemine başlamak için yemin etmesi ve ardından en büyük muhalif grubun lideri Juan Guaidó’nun kendisini bir mitingde geçici devlet başkanı ilan etmesi oluşturuyor. Bu gelişmelerin ardından Amerika, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi devletlerarası arenanın önemli birçok oyuncusu Guaidó’yu devlet başkanı olarak tanıdıklarını açıkladı. O tarihten beri gerek Maduro’yu gerekse Guaidó’yu destekleyen birçok miting düzenlendi. Venezuela’daki bu durum Venezuela’yla sınırlı kalmadı ve devlet başkanlarının kamuoyuna açıklamalarıyla açık açık gözler önünde cereyan etti ve etmeye devam ediyor.

Kapitalizme Emperyalist Darbe (!)

“ABD’de neden hiç askeri darbe olmaz?” sorusuna verilen bir cevap vardır: “Çünkü bir tek ABD’de ABD Elçiliği yoktur!”: Venezuela’daki tartışmaların bir boyutunu da Maduro’nun, ABD Başkanı Trump’ı sık sık darbe yapmaya çalışmakla suçlaması oluşturuyor.

Trump da yaptığı açıklamalarla Maduro’nun kendisini içerde ve dünya kamuoyunda darbeye karşı durduğunu savunmasına çanak tutuyor denilebilir. ABD Başkanı Donald Trump son olarak çoğunlukla Venezuela ve Küba’dan gelen göçmenlerin yer aldığı kalabalık bir kitleye seslendiği bir mitingde Maduro rejimini destekleyen askerlerin yaşamlarını ve geleceklerini riske attıklarını söylemekten geri durmadı. “Venezuela demokrasisini restore etmek” istediğini (!) açıkça söyleyen Trump, “Biz inanıyoruz ki Venezuela ordusu ve liderliği bu süreçte hayati bir rol oynayacak.” diyerek açıkça Venezuela ordusuna çağrısını yineledi. Venezuela’daki yönetimin “barışçıl yollarla” değişmesi gerektiğini söylediği bir açıklamasında da buna rağmen askeri bir girişim olabileceğini ima ederek orduyu “Güvenli bir liman, kolay bir çıkış ya da bir çıkış yolu bulamayacaksınız. Her şeyi kaybedeceksiniz!” sözleriyle etkileme çalışmalarına devam etti. Venezuela ordusu ise henüz Maduro karşıtı bir konum almış değil.

Yukarıda sayılan devletlere ek olarak Güney Amerika devletlerinin önemli bir kısmı da Maduro karşısında pozisyon almış durumda. Rusya, Çin, İran ve TC ise Maduro’yu destekleyen devletler arasında. Hatta Rusya, BM Güvenlik Konseyi toplantısında ABD’yi darbe planı yapmakla dahi eleştirmiş durumda: “Anti-emperyalist kamp” Maduro’nun yanında(!)

Sıcak Çatışma İhtimali

Maduro’nun Trump’ı petrol rezervlerine göz dikmekle suçladığını vurgulamaya gerek yok. Kanıtlanmış petrol rezervlerinde dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olan Venezuela’daki bu kriz dünya ekonomisini pek etkilemedi. Bunun en büyük sebebi de ekonomik krizden siyasi krize dönen bu durumun zaten yıllardan beri devam ediyor oluşu. Üstelik bu krizin artık insani kriz olarak adlandırılmaya başlandığını belirtmek gerekir. Venezuela’nın güllük gülistanlık olduğunu iddia edenlerin varlığına rağmen Venezuela’daki krizlerden biri de Venezuela’ya ABD’den gönderilen “insani yardımların” ülkeye girişine izin verilmemesi. İnsani yardım gönderimine karşın Maduro tarafından sınırlara asker sevkiyatı gerçekleştirildiği kamuoyuna servis edilen haberlerden. Çin yaptığı bir açıklamayla “zorla insani yardım gönderimi”nin çatışmalara neden olabileceğini belirterek askeri müdahaleye karşı olduklarını belirtti. Rusya da insani yardım tartışmalarına bu hamlenin büyük ve tehlikeli bir provokasyon olduğunu belirterek ABD ve NATO’daki müttefiklerinin, Venezuela muhalefetini silahlandırmayı görüştüklerini iddia etti. ABD’nin insani yardım malzemelerini kendi politikalarına “malzeme” etmek istediği açıkça ortada. Onun için ABD’nin karşıtı olan grupta yer alan -başta Rusya olmak üzere- devletler bu durumu kendilerine “malzeme” ediyor. Filler tepişirken çimenler ezilmeye devam ediyor. İnsanların yaşamları yine devletlerin, liderlerin politikalarının elinde birer teferruat haline geliyor.

Anti-Emperyalizm Pelerininin Saklayamadıkları

Venezuela’da bir darbeden söz edilebilir mi? Evet. “Sosyalizmin Maduro dilemması” devam ettiği sürece özellikle bu topraklarda insanlar görmek istemese de hiçbir şekilde yönetime katılmayan insanların yaşamlarına yapılmış bir darbe var. Devletlerarası arenada güncel sorun, bu darbenin kim tarafından hangi devletlerle yapılacağı sorunu. Maduro döneminde artık iyiden iyiye görünür olan durum, insanların hayatları ve gelecekleri için endişelenmelerinin terörist olarak tutuklanmaları için yeterli olması. Anti-emperyalizm çuvalına artık mızrak sığmıyor.

 

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 48. Sayısında Yayınlanmıştır.

The post Venezuela: Darbe Ama Kime- Deniz Gölbaş appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2019/03/04/venezuela-darbe-ama-kime-deniz-golbas/feed/ 0
Ukrayna’da Sıkıyönetim İlan Edildi https://meydan1.org/2018/11/26/ukraynada-sikiyonetim-ilan-edildi/ https://meydan1.org/2018/11/26/ukraynada-sikiyonetim-ilan-edildi/#respond Mon, 26 Nov 2018 18:18:06 +0000 https://seninmedyan.org/?p=45678   Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko Rusya ile yaşanan gerilimi bahane ederek Sıkıyönetim ilan ettiklerini duyurdu. “Sınır İhlali” 25 Kasım’da Rusya donanmasındaki gemiler, Ukrayna’nın Odessa limanından Mariupol limanına gitmek üzere Kerç Boğazı’ndan geçen üç Ukrayna savaş gemisine ateş açmış  Ukraynalı altı askerin yaralanmış, iki gemi de hasar görmüştü. Rus Devleti ise saldırının nedeninin sınır ihlali olduğunu açıklamıştı. […]

The post Ukrayna’da Sıkıyönetim İlan Edildi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

 

Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko Rusya ile yaşanan gerilimi bahane ederek Sıkıyönetim ilan ettiklerini duyurdu.

“Sınır İhlali”

25 Kasım’da Rusya donanmasındaki gemiler, Ukrayna’nın Odessa limanından Mariupol limanına gitmek üzere Kerç Boğazı’ndan geçen üç Ukrayna savaş gemisine ateş açmış  Ukraynalı altı askerin yaralanmış, iki gemi de hasar görmüştü. Rus Devleti ise saldırının nedeninin sınır ihlali olduğunu açıklamıştı.

Nato: “Gemicileri Sebest Bırakın…”

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg  Ukrayna’nın arkasında olduklarını belirterek Rusya’ya denizcilerin serbest bırakılması ve el konulan gemilerin geri verilmesi gerektiğini söyledi.

“Hak ve Özgürlükler Kısıtlanmayacak”

Ukrayna Cumhurbaşkanı Petro Poroşenko ise bugün yaptığı açıklamada  25 Ocak 2019’a kadar  sıkıyönetim ilan edildiğini duyurdu.  Seferberlik içermeyeceği belirtilen sıkıyönetimin halkın  hak ve özgürlüklerini kısıtlamayacağını öne sürüldü

The post Ukrayna’da Sıkıyönetim İlan Edildi appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/11/26/ukraynada-sikiyonetim-ilan-edildi/feed/ 0
Türkiye-ABD Krizi: İllüzyon mu, Gerçek mi? – Emrah Tekin https://meydan1.org/2018/10/08/turkiye-abd-krizi-illuzyon-mu-gercek-mi-emrah-tekin/ https://meydan1.org/2018/10/08/turkiye-abd-krizi-illuzyon-mu-gercek-mi-emrah-tekin/#respond Mon, 08 Oct 2018 08:50:52 +0000 https://test.meydan.org/2018/10/08/turkiye-abd-krizi-illuzyon-mu-gercek-mi-emrah-tekin/ Haziran 1945’te dönemin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper ile SSCB Dışişleri Bakanı Molotov arasında yapılan görüşme ile açığa çıkan TC-SSCB yakınlaşması sonrası, aynı yılın sonlarında ABD’den Boğazlar nedeniyle alınan nota, ileriki yıllarda TC-ABD ilişkilerindeki seyri belirleyici bir gelişme olmuştu. ABD, askeri kazanımlarının yanı sıra, İkinci Dünya Savaşı’ndan, dünyanın altın stoklarının çoğunluğunu ele geçirerek ve 1944’te Bretton […]

The post Türkiye-ABD Krizi: İllüzyon mu, Gerçek mi? – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
34. ABD Başkanı Dwight David Eisenhower’ın 6 Aralık 1959’da Ankara’yı ziyareti sırasında Ankara sokakları (İKE Eisenhower’in lakabı)

Haziran 1945’te dönemin Moskova Büyükelçisi Selim Sarper ile SSCB Dışişleri Bakanı Molotov arasında yapılan görüşme ile açığa çıkan TC-SSCB yakınlaşması sonrası, aynı yılın sonlarında ABD’den Boğazlar nedeniyle alınan nota, ileriki yıllarda TC-ABD ilişkilerindeki seyri belirleyici bir gelişme olmuştu. ABD, askeri kazanımlarının yanı sıra, İkinci Dünya Savaşı’ndan, dünyanın altın stoklarının çoğunluğunu ele geçirerek ve 1944’te Bretton Woods anlaşmasıyla uygulamaya soktuğu dünyadaki para-altın değişim değerlerini dolara endekslenmesiyle ekonomik avantajlarla da çıkmıştı. Türkiye de dünyanın önündeki 50 yıllık dönemi belirleyecek bu yeni dengesinde tercihini ABD öncülüğündeki Batı Bloku’ndan yana kullandı. Erdoğan’ın ABD ile son yaşanan gerilim nedeniyle New York Times’a yazdığı makalede “Kore’de savaştık, NATO’da müttefikiz” şeklinde yaptığı hatırlatmalar, Soğuk Savaş’ın başlamasıyla TC’nin aldığı bu pozisyonla birlikte gelen ABD’ye yakınlaşmayı işaret ediyordu. Bu yakınlaşma için talep ise, Ortadoğu’da kendisine sadık bir müttefik arayan, bu anlamda Arap dünyasına hakim Mısır’dan, Batı Bloku ile mesafeli Nasır yönetimi nedeniyle vazgeçen ABD’ye bizzat TC’den gelecekti. İlerleyen yıllarda bu yakınlaşma bazı dönemsel krizler hariç genellikle hep diri kaldı ve TC de ABD’yi Ortadoğu’daki çıkarlarının korunması konusunda mahçup etmedi.

İçinden geçtiğimiz süreçte TC ile ABD arasında yaşanan gerilimi, tarihsel bağlamıyla iki devlet arasındaki bu –yakınlaşma ötesi- sadakat ilişkisi çerçevesinde ele alırken, aynı zamanda ABD’de belirdiği söylenen hegemonya yitimi ve TC’nin bölgesel bir güç olmanın sınırlarını zorlayan heveskarlığı ile değerlendirmek gerek. Türkiye’nin ABD’nin İran ambargosunu kabul etmemesi ve Zarrab-Atilla davasında ortaya çıktığı üzere ambargoyu delmesi, gerilim başlıklarından belki de en önemlisi. Bu başlık üzerinden, ABD’nin İran’a yönelik ikinci dalga yaptırımlarının hayata geçeceği önümüzdeki aylarda gerilimin artması beklenebilir. Bu olasılığı tersine çevirecek etken ise TC’nin İdlip operasyonunda Rusya-İran ekseninden uzaklaşması olabilir. ABD ile yaşadığı gerilimi kullanışlı bir iç politika malzemesi olarak gören TC açısından, sadece İran başlığı bile bu gerilimde elinin ne kadar zayıf olduğunu ortaya koyuyor. Zira ABD’nin İran yaptırımları arasında bu ülkeden petrol almamak da bulunuyor. Bu durum, halen ekonomik kriz yaşayan TC’yi bu açıdan daha da zorlarken, petrol alımı konusunda birinci sırada yer alan Rusya’nın konumunu pekiştireceği gibi, kendisini bu ülkeye daha da bağımlı hale getirecek.

Bağımlılık ilişkisinden söz açılmışken, TC’nin 2015’te yaşadığı uçak krizi ve 15 Temmuz Şaibesi sonrası Rusya ile geliştirdiği, ancak dengelerin daha çok Rusya lehine geliştiği ilişki de ABD ile yaşanan gerilim bağlamında ele alınmalı. Rusya’dan satın alınmak istenen Rusya, İran, K.Kore, Suriye gibi NATO dışı devletlerin uçaklarına kör, NATO uçaklarını gören S-400 hava savunma sistemleri, TC’nin ABD’ye, gidecek başka adreslerinin mevcut olduğu yönünde bir hatırlatma niteliği taşıyor. Ancak orta ölçekli, bölgesel bir güç olarak, elinde fazla bir kozu olmayan TC’ye ABD’den verilen karşılık, S-400’lerin olası vuruş menzilindeki ve radara yakalanmama yeteneğindeki F-35’leri satmamak oldu. Ayrıca iki devlet arasında yaşanan gerilimin en az üç yıl öncesine dayandığı bilgisi paralelinde, geçtiğimiz yıl ABD elçiliği çalışanlarının tutuklanması sonrası, ABD Ankara eski büyükelçisi John Bass’in 2015-2016’da yıllarında Türkiye’de yaşanan IŞİD saldırılarına atfen, “9.5 aydır terörist saldırı olmuyor, bu IŞİD’in terörden vazgeçtiği anlamına gelmiyor, hükümetlerimizin yakın işbirliğinden kaynaklanıyor.” sözleri de ABD’den verilen ve istihbarat paylaşımını işaret eden örtük bir yanıt olarak not edilmeli.

Buzdağının görünen yüzünde Rahip Brunson’ın olduğu, ancak ABD’nin Suriye Demokratik Güçleri’yle Suriye’deki askeri işbirliği temelli kriz, her iki tarafı da iç politikaya malzeme taşıma yönünde motive ediyor. Bu motivasyonun ABD tarafında, Kasım ayında gerçekleşecek ara seçimler bulunuyor. Kongre’deki dengelerin, seçimlerin kaybedilmesi halinde Trump yönetimi aleyhine değişmesi muhtemel seçimler öncesi ABD hükümeti, yaşanan krizi sağ seçmene yönelik propaganda malzemesi olarak sunarak avantaja dönüştürebilir. Krizin TC tarafında ise işlerin o kadar yolunda gitmeyeceğinin işaretleri çoktan belirmeye başladı bile. Bu bağlamda, doların artışına bağlı hissedilen ekonomik krizle birlikte ABD’ye yönelik, karşı yaptırım-misilleme tehditleri mi, yoksa bizzat Berat Albayrak’ın zikrettiği ve sorunu haddinden fazla hafife alan “Kırk yıllık karı-koca bile aralarında anlaşamıyorlar, önce tartışıyor, sonra anlaşıyorlar” iyimserliği mi gerçeği yansıtıyor?

Belki de yaşanan krizin apaçık ekonomik bedellerine karşın, “ejder meyveli itibarlarından” tasarruf etmeyenlerin daha da yoksullaştıracağı ezilenler, tüm bu yalanların karşısında dipdiri bir gerçeklik olarak duruyordur.

Emrah Tekin

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 46. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Türkiye-ABD Krizi: İllüzyon mu, Gerçek mi? – Emrah Tekin appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2018/10/08/turkiye-abd-krizi-illuzyon-mu-gercek-mi-emrah-tekin/feed/ 0
ABD Polonya’ya 10 Milyon Dolarlık Patriot Sattı https://meydan1.org/2017/11/18/abd-polonyaya-10-milyon-dolarlik-patriot-satti/ https://meydan1.org/2017/11/18/abd-polonyaya-10-milyon-dolarlik-patriot-satti/#respond Sat, 18 Nov 2017 12:05:10 +0000 https://seninmedyan.org/?p=20982 ABD Dışişleri Bakanlığı Polonya’ya 10 milyar 500 bin dolar değerinde Patriot hava ve füze savunma sistemi satışını onayladı. ABD Savunma Bakanlığın Pentagon’a  bağlı ‘Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı’ndan yapılan yazılı açıklamada, satışla ilgili  gerekli tesciller için Kongre’nin bilgilendirildiği belirtildi. Açıklamada söz konusu savunma sistemi paketine 4 AN/MQP-65 radar seti, 4 kilitlenme kontrol sistemi, 16 M903 fırlatma istasyonu […]

The post ABD Polonya’ya 10 Milyon Dolarlık Patriot Sattı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

ABD Dışişleri Bakanlığı Polonya’ya 10 milyar 500 bin dolar değerinde Patriot hava ve füze savunma sistemi satışını onayladı. ABD Savunma Bakanlığın Pentagon’a  bağlı ‘Savunma Güvenlik İşbirliği Ajansı’ndan yapılan yazılı açıklamada, satışla ilgili  gerekli tesciller için Kongre’nin bilgilendirildiği belirtildi.

Açıklamada söz konusu savunma sistemi paketine 4 AN/MQP-65 radar seti, 4 kilitlenme kontrol sistemi, 16 M903 fırlatma istasyonu ve 208 İleri Kabiliyet Patriot-3 (PAC-3) füzesi dahil olduğu belirtildi. Sistem, dünyada NATO devletleri tarafından kullanılıyor.

Öte yandan geçtiğimiz günlerde Almanya’nın   Der Spiegel gazetesinde yer alan İttifakın Yükselen Caydırma ve Savunma Pozisyonu Üzerine İlerleme Raporu”  başlıklı gizli belgenin açıklandığı haberde, NATO’nun soğuk savaş dönemi seferberlik ve savaş konseptine yüzünü döndüğü belirtildi.

The post ABD Polonya’ya 10 Milyon Dolarlık Patriot Sattı appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/11/18/abd-polonyaya-10-milyon-dolarlik-patriot-satti/feed/ 0
Asya Pasifik’ten Çıkan Savaş Kıvılcımları – Mercan Doğan https://meydan1.org/2017/09/23/asya-pasifikten-cikan-savas-kivilcimlari-mercan-dogan/ https://meydan1.org/2017/09/23/asya-pasifikten-cikan-savas-kivilcimlari-mercan-dogan/#respond Sat, 23 Sep 2017 18:48:50 +0000 https://test.meydan.org/2017/09/23/asya-pasifikten-cikan-savas-kivilcimlari-mercan-dogan/ BM’nin düzenlediği “Silahsızlanma Konferansı’na katılan Kuzey Kore BM Daimi Büyükelçisi Han Tae Song’un, Kuzey Kore’nin depreme neden olan hidrojen bombası denemesini hakkında ABD için “daha büyük hediye paketleri göndermek istiyoruz” demesi, Kuzey Kore’yi yeniden dünya gündemine taşıdı. Sadece Kuzey Kore – ABD Değil, Asya Pasifik Gerilimi Kuzey Kore bahsi açıldığında karşı cephe olarak sadece ABD’den […]

The post Asya Pasifik’ten Çıkan Savaş Kıvılcımları – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
BM’nin düzenlediği “Silahsızlanma Konferansı’na katılan Kuzey Kore BM Daimi Büyükelçisi Han Tae Song’un, Kuzey Kore’nin depreme neden olan hidrojen bombası denemesini hakkında ABD için “daha büyük hediye paketleri göndermek istiyoruz” demesi, Kuzey Kore’yi yeniden dünya gündemine taşıdı.


Sadece Kuzey Kore – ABD Değil, Asya Pasifik Gerilimi

Kuzey Kore bahsi açıldığında karşı cephe olarak sadece ABD’den bahsetmek, meseleyi iki bilinmeyenli denklem olarak ele alıp özünü kavrayamamaktan kaynaklanır. Evet, son altı ay içinde Kuzey Kore-ABD düşmanlığı 1953’te Kore Savaşı’nın bitiminden bu yana görülmemiş bir seviyeye yükselmiştir, bu inkar edilemez. Devletler arası arenada; yeni bölgesel ve küresel güçlerin sahne aldığı çift değil çok kutuplu bir dünyada, hiçbir denklem sadece iki bilinmeyenden oluşmaz. Kesin olan bir diğer husus da; Kuzey Kore merkezli olarak aslında Asya’da bir söz sahibi olma yarışının sürmekte olduğudur. Bu yarışta ikincil aktörler gibi gözüken Çin ve -tarihte toprakları atom bombasına maruz kalan tek devlet konumunda olan ve zaten 2. Dünya Savaşı sonrası anayasasının 9. maddesiyle kesin bir dille savaşa girmenin yasak ilan edildiği ancak 2014’te “saldırıya uğrayan bir müttefikine yardım amacıyla” savaşlara katılabileceği kabul edilen- Japonya’nın yanı sıra başka devletlerin de kendilerine yer bulma çabası içinde olduğu söylenebilir.

Hali hazırda Kuzey Kore’ye BM kanalı aracılığıyla uygulanmak istenen kararların, en yakın komşularından Çin’in müdahalesi yüzünden sonuca ulaşamadığı dillendirilirken, ABD Başkanı Trump da Kuzey Kore’nin “saldırgan politikası”nın engellenmesi için basın aracılığıyla sık sık Çin’e çağrı yapıyor; üstelik her seçeneğin masada olduğunu belirterek. Çin’e -birçok uluslararası meselede olduğu gibi- Kuzey Kore konusunda da en yakın devlet Rusya gibi gözüküyor. Geçtiğimiz aylarda ise Rusya ve Çin Dışişleri Bakanları bir açıklama yaparak Kuzey Kore’nin nükleer denemelerinin engellenmesi için gerilimin arttırılmaması gerektiğini belirtmiş, diplomatik yolları önermişti.

Suriye gibi bir büyük uluslararası krizde daha ABD’ye karşı Rusya ve Çin aynı cephede yer alıyor, ancak meselenin muhatabı Suriye’dekinin aksine bu kez Çin. Çin, zaman zaman Kuzey Kore’nin füze denemelerini kınayan açıklamalar yapsa da, Kuzey Kore üzerinde sanıldığı kadar bir etkisinin olmadığını sıkça yineliyor. Herhangi bir savaş çıkması durumunda sınırına yüz binlerce insanın “yığılmasından” korktuğu belirtilen Çin’i, ABD Başkanı Trump ise deyim yerindeyse provoke etmeye çalışıyor. Çin’in sorunun çözülmesinde gayretli olduğunu söyleyen Trump’a göre, depreme yol açan son füze denemesiyle birlikte Kuzey Kore, Çin’e saygısızlık yaptı.

Yaşadığımız topraklardaki siyasi iktidarın da meseleye ilişkin yorumları eksik kalmıyor. “Nükleer silahlanmanın sürekli karşısında olduğunu söyleyenlerin burada nükleer silahlanmayla birbirlerini tehdit eder hale gelmesi düşündürücüdür.” diyerek ABD’nin ikiyüzlü bir politika izlediğine işaret eden Erdoğan, nükleer silah karşıtlığından çok neyin kaygısını güttüğünü bir sonraki cümlesinde açık ediyor. Gelişmemiş ülkelere nükleer silahlanmada fırsat tanımayanlardan şikayetçi olarak diyor ki “ Yani senin olsun ama bir diğerinin olmasın, bunu anlamak mümkün değil.”

Son olarak TC’nin de bileşeni olduğu NATO’nun Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, yangına körükle giderek “Kuzey Kore’nin küresel bir tehdit oluşturduğunu ve bu nedenle küresel bir yanıt verilmesi gerektiğini” söyledi. Her gün yeni bir açıklama, çalınan savaş borazanları…

Milyonlarca insanın kaderini, ne yapacağı asla tahmin edilemeyecek olan iktidara ve iktidarlılara bağlayan sistemle burun buruna durduğumuz bu günlerde, kışkırtıcı sözlerle çıkan kıvılcımlar yere düşmeden kül mü olacak, yoksa dünyayı kavuracak yangın buradan mı çıkacak; henüz tahmin edilemiyor.


Mercan Doğan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 40. sayısında yayınlanmıştır. 

The post Asya Pasifik’ten Çıkan Savaş Kıvılcımları – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/09/23/asya-pasifikten-cikan-savas-kivilcimlari-mercan-dogan/feed/ 0
İzmir’de NATO Tesisi Yakınlarında Patlama https://meydan1.org/2017/06/22/izmirde-nato-tesisi-yakinlarinda-patlama/ https://meydan1.org/2017/06/22/izmirde-nato-tesisi-yakinlarinda-patlama/#respond Thu, 22 Jun 2017 06:28:09 +0000 https://seninmedyan.org/?p=9850 İzmir’in Konak ilçesi Gültepe semtinde bulunan Toros Mezarlığı ile NATO’ya ait araziyi çevreleyen alanın kesiştiği bölgedeki duvar dibinde patlama meydana geldi. Sabah saat 07.50 sularında gerçekleşen patlamada, çevredeki binaların camları kırıldı, askeri araziyi çevreleyen duvar yıkıldı. Görgü tanığı İsmet Çakıcı, evinin balkonunda olduğu sırada büyük bir gürültü duyduğunu, patlamanın bölgede zaman zaman devriye atan askeri aracın geçişinden hemen sonra […]

The post İzmir’de NATO Tesisi Yakınlarında Patlama appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

İzmir’in Konak ilçesi Gültepe semtinde bulunan Toros Mezarlığı ile NATO’ya ait araziyi çevreleyen alanın kesiştiği bölgedeki duvar dibinde patlama meydana geldi. Sabah saat 07.50 sularında gerçekleşen patlamada, çevredeki binaların camları kırıldı, askeri araziyi çevreleyen duvar yıkıldı.

Görgü tanığı İsmet Çakıcı, evinin balkonunda olduğu sırada büyük bir gürültü duyduğunu, patlamanın bölgede zaman zaman devriye atan askeri aracın geçişinden hemen sonra meydana geldiğini gördüğünü söyledi. Bir diğer görgü tanığı Mehmet Narper ise patlama nedeniyle evinin tüm camlarının kırıldığını, herhangi bir yaralananın olmadığını belirtti.

 

 

The post İzmir’de NATO Tesisi Yakınlarında Patlama appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/06/22/izmirde-nato-tesisi-yakinlarinda-patlama/feed/ 0
Kapıdaki Yeni Savaş – İlyas Seyrek https://meydan1.org/2017/05/02/kapidaki-yeni-savas-ilyas-seyrek/ https://meydan1.org/2017/05/02/kapidaki-yeni-savas-ilyas-seyrek/#respond Tue, 02 May 2017 10:16:01 +0000 https://test.meydan.org/2017/05/02/kapidaki-yeni-savas-ilyas-seyrek/ Sovyetler Birliği’nin yıkılışından 3 yıl önceydi. ABD Başkanı Bush ile SSCB Komünist Parti Genel Sekreteri Gorbaçov Malta’da görüşmüş; görüşme sonunda Gorbaçov, Soğuk Savaş’ın kesin olarak sona erdiğini, Soğuk Savaş boyunca süren silahlanma yarışının ve ideolojik mücadelenin bitişini ilan etmiş, Sovyetler Birliği’nin asla ABD ile bir savaşa girmeyeceğini iddia etmişti. Gorbaçov’un bu iddiasından bir kaç yıl […]

The post Kapıdaki Yeni Savaş – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Sovyetler Birliği’nin yıkılışından 3 yıl önceydi. ABD Başkanı Bush ile SSCB Komünist Parti Genel Sekreteri Gorbaçov Malta’da görüşmüş; görüşme sonunda Gorbaçov, Soğuk Savaş’ın kesin olarak sona erdiğini, Soğuk Savaş boyunca süren silahlanma yarışının ve ideolojik mücadelenin bitişini ilan etmiş, Sovyetler Birliği’nin asla ABD ile bir savaşa girmeyeceğini iddia etmişti. Gorbaçov’un bu iddiasından bir kaç yıl sonra Sovyetler Birliği dağılmış ve gerçekten de iki devlet arasındaki Soğuk Savaş sona ermişti.

Sovyetler Birliği’nin yıkılışının ardından 26 yıl geçti. Bugün, Gorbaçov’un genel sekreter olduğu Sovyetler Birliği yerine Putin’in liderliğinde bir Rusya var ve ABD ile Rusya, zaman zaman Soğuk Savaş döneminden daha sert ve şiddetli ekonomik, askeri ve siyasi mücadelelerin içine giriyor. Yani bu iki devlet aslında adı konmamış yeni bir savaş var.

Yeni Savaşın Ekonomik ve Politik Dünyası

Soğuk Savaş döneminde bu iki devletin ideolojik üstünlük mücadelesi olarak yükselen savaş; askeri anlamda silahlanmanın artışını, siyasi anlamda da çift kutuplu dünyayı yaratmıştı. Günümüzde ki bu yeni savaş, ideolojik farklılıktan kaynaklı bir üstünlük mücadelesi olmaktan öte küreselleşen ve neo-liberal politikaların hakim olduğu ekonomik sistemdeki iktisadi bir savaş olma özelliğini taşıyor.

Ayrıca bu savaş hali, kapitalizmin küreselleştiği bir ekonomik dünyada yaşandığı gibi siyasi anlamda da çeşitli faktörlerin aynı anda ve hızlı bir biçimde etki edebildiği bir dünyada gerçekleşiyor. Çift değil çok kutuplu bir dünyada, yeni bölgesel ve küresel güçlerin sahne aldığı bir politik düzlemde yaşanıyor. 11 Eylül saldırılarından, Afganistan ve Irak’ın işgalinden, “Arap Baharı” hareketlerinden ve Suriye Savaşı’ndan izler taşıyor.

Kısacası savaş, vekalet savaşları yoluyla, yeni denklemlerle, yeni araçlarla, sıcak çatışmaların yaşandığı bir savaşa dönme ihtimaliyle ve farklı coğrafyaları kapsayarak sürüyor.

Yeni Savaş’ta ABD

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla ABD’nin önderliğindeki Batılı devletlerin savaşı kazandığı ve dünya siyasetinin “tek kutup” tarafından yönlendirileceği yani, ABD’nin “tek süper güç” olarak dünya siyasetini belirleyeceği anlayışı son olarak Suriye Savaşıyla birlikte giderek gerçekliğini kaybediyor.

Bu durumun oluşmasına da ABD’nin ekonomik, askeri ve siyasi politikaları neden oluyor. ABD’nin 11 Eylül’den sonra Afganistan ve Irak’a gerçekleştirdiği işgallerin olumsuz sonuçlarını işgal dönemlerinde yaşadığı gibi, işgalden yıllar sonra da yaşıyor. Irak işgalinin ardından bölgeyi daha da karmaşık hale getiren ABD’nin, IŞİD’in oluşmasında doğrudan ya da dolaylı şekilde katkılarının bulunduğuna kimsenin kuşkusu yok. Ayrıca Afganistan ve Irak’ta gerçekleştirdiği işgal dönemlerinde de yaptığı katliamlar ve yaşadığı asker kayıpları sonrası tıpkı Vietnam Savaşı’nda olduğu gibi özellikle kendi içinde kendi vatandaşlarının bu savaşların ne uğruna yapıldığını ve bu savaşların meşruluğunu yüksek düzeyde tartışmasını istemiyor. Yeni dönemde artık -Suriye’de olduğu gibi- savaşlara büyük ve geniş çaplı bir kuvvetle katılmakta meşruluk problemi yaşıyor. Bu durum da onun siyasi ve askeri alanda müdahaleciliğinin sınırlarını çiziyor.

2008 yılında yaşadığı ekonomik kriz, büyüyen ve etkili olmaya başlayan İran gibi bölgesel ve Rusya gibi küresel güçler ABD’nin ekonomik, siyasi ve askeri alanda hakimiyetini paylaşmasına neden oluyor.

Rusya Savaşa Hazır

Bugünkü savaş halinin oluşmasından çok önce SSCB’de Genel Sekreter Gorbaçov döneminde dış politikada ilişkiler Glasnost ve Perestroyka politikalarıyla birlikte kapitalist dünyanın ekonomik ve siyasi sistemine entegre olma yolunda gerçekleşmişti. Birlik dağıldıktan sonra Rusya Federasyonu Başkanı Yeltsin de kapitalist sistemle uyumlu bir ekonomi oluşturmaya ve Batı ile iyi ilişkiler oluşturmaya dikkat etmişti. Fakat Batı’ya dair duyulan güven duygusu kısa sürmüş, Rusya NATO’nun genişleme ve yeniden Rusya’yı çevreleme politikaları dolayısıyla yeni Başkan Putin’le birlikte dış politikasında dönüşüme gitmişti. Nihayetinde 2000 yılında yeni bir “Dış Politika Kavramı” tanımlandı. Bu kavramla Rusya, dünyanın etkili bir merkezi olma konumunu sürdürme ve Rusya’nın büyük bir güç olduğunu gösterme amacını ortaya koymuş oldu.

2000 yılında iktidara gelen Putin, ekonomiyi büyük ölçüde neo-liberal politikalara açmak yerine devlet otoritesini güçlendirmek amacıyla ekonomik ve siyasi adımlar atmış; merkezi yönetimi güçlendirmiş, sanayide ve altyapıda geniş kapsamlı devlet yatırımları gerçekleştirmiş, haber alma kaynaklarını, ekonomik dağıtım ve bölüşüm olanaklarını merkezileştirmişti. Yani, ABD ile Avrupalı devletlerin etkisinden kurtulmak ve onlarla rekabet edebilmek için yeniden aktif politikalar yürüten Rusya; şuan içinde bulunduğu, pek çok coğrafyanın dahil olduğu, ekonomik ve siyasi yönlere sahip savaşa etkili bir şekilde hazırlanmış oldu.

Savaşın İlk Sahası: Gürcistan

Rusya’nın Batı’ya dair güvensizliğini ve Batı tarafından çevrelenmek istendiğini kanıtlayan ilk olay Kafkasya’da gerçekleşmişti. SSCB’nin Eski Dışişleri Bakanı ve o dönemin Gürcistan devlet başkanı olan Eduard Şevardnadze’nin 2004’teki ayaklanmalar sonucu istifası gerçekleşmiş ve yerine ABD güdümlü Mihail Saakaşvili yönetimi devralmıştı. Bu olay ABD’nin Rusya’yı çevrelemesinden daha fazla olarak Kafkasya’da önemli enerji bölgeleri üzerinde etki sahibi olma hamlesiydi. Yani ABD, Rusya’nın ekonomik ve siyasi anlamda eski nüfuz alanlarını ele geçirme niyetinde olduğunu göstermiş ve yeni bir soğuk savaşın davetiyesini çıkarmış oldu.

Rusya da aynı zamanda bu olaylara bir cevap olarak 2008’de Gürcistan’ın Güney Osetya’da başlattığı operasyon ve 2 Rus Savaş uçağının düşürülmesi üzerine, Osetya’ya girmiş ve Gürcistan’a savaş açmıştı. Savaşın ardından Rusya 26 Ağustos’da Güney Osetya ve Abhazya’nın bağımsızlığını tanıyan ilk devlet olmuştu. Rusya açtığı bu savaşla hem enerji boru hatları üzerinde tekrar söz sahibi olmak hem de bölgenin hakimiyetinin ABD ve Avrupalı devletler tarafından ele geçirilmesini engellemek istemekteydi.

Karadeniz’de Savaş: Ukrayna ve Kırım Krizi

Savaşın bir başka sahası kendi iç dinamikleri, Rusya’ya coğrafi yakınlığı, stratejik konumu ve Karadeniz’in enerji sahası olması nedenleriyle Ukrayna oldu. Ukrayna’da etkinlik kurma mücadelesi ilk olarak Turuncu Devrim olarak adlandırılan eylemlerle yaşanmıştı. 2004’te gerçekleştirilen seçimlerde AB devletlerinin ve ABD’nin desteğini alan Viktor Yuşçenko ve Rusya’nın desteğini alan Viktor Yanukoviç yarışmıştı. Seçimlerin ilk turunu Yanukoviç kazanmış, bunun üzerine Yuşçenko, Rusya’nın etkili olduğu Donetsk ve Lugansk bölgelerinde seçime hile karıştırıldığını belirterek seçmenlerinden Kiev’de gösteri düzenlemesini istemiş, gerçekleştirilen eylemler sonucu seçimlerin tekrar edilmesiyle Yuşçenko başkanlığa seçilmişti. Böylece şimdilik mücadeleyi ABD tarafı kazanmıştı. Tabi bu süreçte pek çok coğrafyada darbeleri ve eylemleri vakıfları yoluyla fonlayan ABD’li finans spekülatörü Geroge Soros devreye girmiş, bu savaşta sermayenin desteğini esirgememişti.

ABD ve Rusya’nın Ukrayna siyasetine tesir etmek için çekişmesi 2013 yılında tekrarlandı. Ukrayna’da Rusya’ya yakınlığı ile bilinen devlet başkanı Yanukoviç -Rusya’nın AB’nin bölgedeki hamlelerini etkisiz kılmayı istemesi ile ilişkili olarak- AB’yle olan ortaklık ve serbest ticaret anlaşmasını askıya aldı. AB ile ilişkilerin geliştirilmesini isteyen partilerin yönlendirmesiyle Kasım 2013’te başlayan eylemler 2014’te şiddetini arttırdı. Eylemler sonucu başkan Yanukoviç görevinden azledildi ve yerine ABD ve AB destekli yeni bir hükümet kuruldu. Yaşanan tüm bu olaylar sırasında da nüfusunun büyük bir bölümü Rus olan Kırım, Ukrayna’dan ayrılarak bağımsızlığını ilan etti ve ardından Rusya’ya bağlanma kararı aldı. Ardından Ukrayna’nın doğusunda Rusya destekli Donetsk ve Lugansk bölgeleri Ukrayna ile Donbass Savaşı’nı başlattı ve bağımsızlıklarını ilan etti. Donetsk, Lugansk ve Kırım bölgelerinin bu kararları kuşkusuz Rusya’nın karşı hamleleriydi ve Rusya bu enerji sahalarını ve eski sovyet ülkelerindeki hakimiyeti kolay kolay Batı’ya bırakmazdı. Bu dönemde Ukrayna’dan ayrılmak isteyen bölgelere destek olduğu ve Kırım’ı işgal ettiği gerekçesiyle Rusya, karşılık olarak ABD ve AB devletlerinden sert tepkiler aldı, ekonomik ambargolara tabi tutuldu. Ukrayna hükümetine desteğini bildiren NATO da, Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından Doğu Avrupa’ya en büyük askeri teçhizat sevkiyatını gerçekleştirdi.

AB ve ABD’nin Ukrayna’daki Rus etkisini kırmak için hamle yaptığı, Rusya’nın Ukrayna’nın kendi kontrolünden çıkmaması için karşı hamleyle cevap verdiği bu savaşta Rusya, hiç şüphe yok ki Ukrayna üzerindeki hamlelerine devam edecektir. Aynı şekilde Batılı devletleri kendi hamleleri sürdürecektir. Nitekim Soğuk Savaş hamlelerini andıran bu hareketlenmeler ise tarafların birbirlerine karşı dişlerini gösterdiğinin bir işareti.

Ortadoğu’da Savaşın Seyri

Rusya’nın 2000’ler sonrası, nüfuz alanlarındaki gücünü domine eden hamlelerine ABD’nin yeni yönetiminden gelebilecek karşılıklar da işaretlerini vermeye başladı. Soğuk Savaş sonrası oluşan yeni güç dağılımında dünya ekonomisinden aldığı pay önemli ölçüde düşen Rusya’nın Suriye Savaşı’nda, daha açıktan olmak üzere, Ortadoğu’daki diğer çatışma alanlarındaki (Libya/Yemen gibi) saflaşmasıyla bu nüfuz alanlarını genişletme ve “kayıplarını telafi etme” eğilimi taşıması, ABD yönetimi açısından bu ezeli düşmana karşı, hamle yapmayı elzem hale getiriyor. ABD’deki seçimler öncesi Trump’ın dış politikada içe kapanmacı bir yol izleyeceği ve öncelik anlamında Ortadoğu yerine Pasifik’e yoğunlaşacağı söylense de bugün gelinen noktada ABD yönetiminin tersi icraatlarıyla karşılaşıyoruz.

Trump’ın İran karşıtı sert söylemleri, Obama döneminde imzalanan nükleer anlaşmayı iptal edeceğini belirtmesi, seçim vaatleri arasındaki Kudüs’ü başkent olarak tanıma sözü, Ortadoğu’da ipleri germe eğiliminin ipuçlarını vermişti.

Bunlar dışında somut olarak Suriye ve Irak’ta askeri varlığın artırılması, IŞİD’e yönelik hava operasyonları dışında özel kuvvetlerin postallarının bu coğrafyalarda “yere değmesi” gibi hamleler ABD’nin bölgede proaktif politika izleyeceğinin işaretleri. Bu hamlelerin, ABD basınında yer alan haberlere göre, Trump’ın Ulusal Güvenlik Konseyi’ne aldırdığı taktik değil, stratejik meselelere yoğunlaşılması yönündeki kararın sonucu.

Tüm bu gelişmeleri, Pentagon’un bu yıl için bütçeden 30 milyar dolar ek bütçe talebi ve toplamda askeri harcamalar için 54 milyar dolarlık bütçe oluşturulması gibi somut bilgilerle okuduğumuzda ABD’nin Ortadoğu’ya yönelik “yeni savaş hali” konseptine yüzünü döndüğünü görebiliriz.

Nitekim bu yeni savaş halinin, sahadan pratik yansımaları da gelmeye başladı. ABD Savunma Bakanı James Mattis’in Suudi Arabistan Savunma Bakanı Muhammed Bin Selman ile yaptığı görüşmede Suudi Arabistan’a yönelik “bölgede istikrarın teminatı” övgüleri sonrası Suriye’de Şam ve Lazkiye kırsalı ve Hama’da cihatçı çeteler yeni cepheler açtı. Suud istihbaratının kurdurduğu İslam Ordusu ve yine Suud’un ideolojik ve dolaylı olarak ekonomik sponsorluğundaki El-Kaide menşeli bu çetelerin açtığı cephelerin, Halep sonrası yönünü Rakka’ya çevirmek isteyen Rus-Rejim ittifakının bu olası hamlesini geciktirdiğine kuşku yok. Bununla birlikte yeni savaş haline dair ABD basınındaki bazı yorumlar Halep’in Rejim güçlerince alınması sonrası oluşan “savaşın bittiğine” dair izlenimin, bu yeni cephelerle birlikte dağıldığı yönündeki memnuniyeti gizlemiyor.

ABD Rakka özelinde, rakiplerine bu “çalımları” atarken diğer yandan Washington’daki bazı think-tankların yayınladıkları bazı raporlar “yeni IŞİD’lerin” oluşmasının zeminini hazırlar nitelikte. The Washington Institute for Near East Policy’nin hazırladığı Rakka Sünni-Arap aşiretleri raporu IŞİD’e karşı çözüm olarak, daha önce Irak’ta denenen ve sonuçları El-Kaide, IŞİD gibi çetelerin doğuşu olan, cihatçı teröre karşı Sünni Arap aşiretlerin silahlandırılmasını öneriyor. ABD’nin Irak işgali sonrası işgale karşı olası bir direnişi bastırmak için Irak’ın Sünni bölgelerinde Sahve (Uyanış) Konseyleri adıyla milis güçleri oluşturulmuştu. Ancak bu milislerin karıştıkları yolsuzluk, tecavüz, hırsızlık gibi suçlar Irak’ın Sünni bölgelerinde El-Kaide’nin güçlenmesine, sonra da IŞİD’in ortaya çıkmasına zemin hazırlayan etkenlerden olmuştu.

Bu adımlarla birlikte Astana, Cenevre gibi süreçlerle devletlerin Ortadoğu’da oluşturmaya çalıştığı izlenimi kazanan “barış rüzgarlarının” dindiği ve bir tarafta Körfez-ABD ile bu ittifakın gediklisi ve heveslisi TC saflaşması tekrar oluştu. Diğer tarafta ise hali hazırda süren Rejim-Rusya ittifakında İran, son süreçteki askeri ve diplomatik hamleleriyle daha da belirginleşiyor. Keza Batı devletlerince bu ittifakın “zayıf halkası” olarak nitelenerek kapitalist globalizasyona entegrasyonu öngörülen İran, bu “öngörülerin” aksine pratikler sergiliyor. ABD-Körfez-TC saflaşmasındaki ezeli -ABD- ve mezhepsel -Suudi Arabistan- düşmanları ile son süreçte gerilim yaşadığı TC’nin bu ittifaktaki varlıkları İran’ın Rejim-Rusya tarafında belirginleşmesi için yeterli nedenler. Bu belirginliğin pratik sonuçları olarak ise, Suriye Savaşı için Rusya’ya açılan üsler ve İran destekli Şii milislerin sahadaki varlıklarını artırması karşımıza çıkıyor.

Yeni Savaş Kapıda

Romanya’da yapılan askeri tatbikat dolayısıyla ABD askerlerinin ve tanklarının kısacası NATO güçlerinin Rusya sınırına konuşlanmasına kadar varan, bölgedeki vekilleri yoluyla Donbass (çatışmalar çok görünür olmasa da) ve Suriye Savaşlarında devam eden bu yeni savaş hali başka alanlarda da kendini göstermeye açık bir pozisyonda. Rusya, içinde bulunduğu savaşta başarılar elde etmekteyse ve savaş şimdilik Rusya içinde destek buluyorsa da ambargolar ve düşük petrol fiyatları nedeniyle daralan ekonomisine daha fazla dikkat etmek zorunda kalacak. ABD’de Trump’ın Amerika’yı “yeniden büyük yapma” söylemi ve daha şimdiden gerçekleştirdiği icraatleri de bu savaşın daha da şiddetli bir geleceğe sahip olacağının ip uçları oluyor. Şayrat’taki Esad rejiminin askeri üssüne düzenlenen füze saldırısı bunun sadece ilk aşaması. Saldırı sonrasında Rusya ve İran’ın saldırıya yönelik tutumları, taşeronlar arası savaşın sonuna gelindiği gibi okunabilir.

Bugün Karadeniz ve Ortadoğu’da siyasi ve ekonomik nüfuz alanı kapma yarışı halindeki savaşta devletlerin günümüzde ve gelecekte alacağı pozisyonlarını, yani vekiller yoluyla doğrudan sıcak savaşların yaşandığı bu yeni savaş halinin nasıl bir seyir izleyeceğini ve hangi yönde gelişmeye devam edeceğini birlikte yaşayıp göreceğiz fakat bu savaşların geliştikten sonra nelere yol açacağını geçmişte yaşanan deneyimlerin doğrultusunda şimdiden öngörebiliyoruz.

Yaşanan olaylar ve gelişmelerle birlikte düşünüldüğünde küreselleşme çağındaki bu savaş; Soğuk Savaş’tan daha tehlikeli olarak daha küresel düzeyde askeri, siyasi ve ekonomik etkileri olan, bir fiil ABD ile Rusya’nın savaştığı bir savaşa doğru gelişme seyri gösteriyor.

2008 yılında yaşadığı ekonomik kriz, büyüyen ve etkili olmaya başlayan İran gibi bölgesel ve Rusya gibi küresel güçler ABD’nin ekonomik, siyasi ve askeri alanda hakimiyetini paylaşmasına neden oluyor.

İlyas Seyrek

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 38. sayısında yayınlanmıştır.

 

The post Kapıdaki Yeni Savaş – İlyas Seyrek appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2017/05/02/kapidaki-yeni-savas-ilyas-seyrek/feed/ 0
” Eski Dosttan Düşman Olmaz ” – Hüseyin Civan https://meydan1.org/2015/09/11/eski-dosttan-dusman-olmaz-huseyin-civan/ https://meydan1.org/2015/09/11/eski-dosttan-dusman-olmaz-huseyin-civan/#respond Fri, 11 Sep 2015 16:10:47 +0000 https://test.meydan.org/2015/09/11/eski-dosttan-dusman-olmaz-huseyin-civan/ Seçim sonrası dönemde oyalama süreci savaş koalisyonu tarafından başarıyla kotarıldı. Erken seçimin ne için yapılacağı ise belirsiz. Savaş koalisyonunun önemli parçasını tutan, Tayyip Erdoğan’ın defakto uygulamaya geçirdiği ve bunu beyan etmekten rahatsız olmadığı “başkanlık sistemi”, seçim sonrasında oluşabilecek yeni tabloyu görmek açısından önemli bir yerde duruyor. Koalisyon hükümeti kuruldu-kurulacak kandırmacasının yani “hükümetsizlik” sürecinin, sadece devletin […]

The post ” Eski Dosttan Düşman Olmaz ” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
Meydan Gazetesi- Eski Dosttan Düşman Olmaz

Seçim sonrası dönemde oyalama süreci savaş koalisyonu tarafından başarıyla kotarıldı. Erken seçimin ne için yapılacağı ise belirsiz. Savaş koalisyonunun önemli parçasını tutan, Tayyip Erdoğan’ın defakto uygulamaya geçirdiği ve bunu beyan etmekten rahatsız olmadığı “başkanlık sistemi”, seçim sonrasında oluşabilecek yeni tabloyu görmek açısından önemli bir yerde duruyor.

Koalisyon hükümeti kuruldu-kurulacak kandırmacasının yani “hükümetsizlik” sürecinin, sadece devletin büyük mülki amiri konumundaki Tayyip Erdoğan’ın “başkanım da başkanım” politikasını kolaylaştırdığı açık. Tabi ki bu dönemde yaşanan gelişmeler sadece iç politikayla ilgili değil. Ya da artık iç politika-dış politika ayrımı arasındaki belirsizlik ortadan kalkıyor demek daha doğru. Unutmayalım, Suriye’deki süreç de önce “iç savaş” olarak başlamıştı.

IŞİD’e Karşı Savaş mı?

Suriye’ye ilişkin uzun süren politik sessizliğini bozan ABD, Mayıs ayında düzenlenen operasyon* dışındaki büyük hamlesini TC sınırları içerisindeki üslerinin açılmasını sağlayan anlaşmayla gerçekleştirdi. Aslında, üslerin açılmasına ilişkin ABD ısrarı çok da yeni değildi. Tayyip Erdoğan’ın karadan müdahaleye ilişkin ısrarı, üslerin açılmasını bir süreliğine de olsa ertelemişti. TC biraz zorunda kaldığı bir seçim yapmış anlaşılan. Tabi Kuzey Irak ve Rojava’ya yönelik hava saldırısı için aldığı izin ve NATO desteği karşılığında. Zaten Wall Street Journal gibi gazeteler, durumu “Türkiye sonunda IŞİD’e karşı savaşa katıldı.” başlığıyla verdiler, yani IŞİD’e karşı mücadelede uzun süredir ayak direten bir TC mevcut gibi.

TC, bu katılımıyla neyi hedeflediğini açıkladı: 100 km’lik bir güvenlik alanı. Ki bu alana 2 milyon Suriyeli’nin yerleştirileceği açıklandı. Ancak geri dönecekler arasında sadece mültecilerin olmayacağını tahmin etmek zor değil.

Suriye’deki savaşın başından bu yana IŞİD’e karşı savaştan sürekli kaçan TC, gerçekten, IŞİD’e karşı bir savaşta samimi olabilir mi?

IŞİD’in Ekonomisi…

Mayıs ayında, ABD özel kuvvetlerinin Suriye’nin doğusunda gerçekleştirdiği operasyonun detayları operasyonun hemen sonrasında medyaya çok yansıtılmadı. Geçtiğimiz ay The Guardian, Martin Chulov’un “Suriye’nin Izdırabı Tüm Sınırlardan Yayılırken” başlıklı yazısıyla operasyonun detaylarına ilişkin önemli bilgiler edinmemizi sağladı. Operasyonun detayları IŞİD’in ekonomisinin işleyişini anlamak açısından önem teşkil ediyor. IŞİD’in en önemli gelir kaynaklarından biri olan petrol ticaretine ilişkin önemli belgeler ve ilişkileri ortaya koyan yazı, IŞİD’in petrol ve gaz rezervlerinin nasıl işletileceği, satılacağı noktasındaki karar merci Ebu Sayyaf üzerine kurulu.

IŞİD’in ekonomisini ve bölgede eriştiği konumu anlamak için IŞİD’in petrolle ilişkisine bakmak gerekir. IŞİD 2013’ün ortalarından itibaren özellikle Tunuslu askerleri aracılığıyla Suriye’nin doğu bölgelerinde petrol satışına başladı. IŞİD’in petrol ticaretinden elde ettiği günlük gelirin 1-4 milyon dolar arası olduğu farklı mecralarda yazıldı, çizildi. 2014 Haziran’ında IŞİD bölgedeki en önemli petrol sahalarından birini, yani Musul’u ele geçirdi. Aslında bu durum, IŞİD’in yayılma hareketlerinde bir strateji izlediğinin göstergesi. IŞİD, önemli rezervleri kontrol ediyor. Bu strateji doğrultusunda hedef alınan sadece petrol ve doğalgaz rezervleri değil, tarım alanları, merkez bankası ve büyük banka şubeleriydi de.

IŞİD’in diğer gelir kaynakları arasında, gasp, tarım arazileri ve ticari işletmelerden alınan haraçlar, ulaşım hatlarındaki vergiler, müslüman olmayanlardan alınan himaye bedelleri yer alıyor.

Ve tabi özel finansör bağışları yer alıyor…

Chulov yazısında Observer’a konuşan batılı bir istihbarat yetkilisinin açıklamasına da yer vermiş; “Türkiyeli yetkililer ve IŞİD arasında bir ilişki olduğuna ilişkin yüzlerce belge var.” Mayıs ayındaki operasyonun detayları arasında tam da bu var. Devlet yetkilileri ile Ebu Sayyaf arasındaki petrol alım-satımına ilişkin birçok belge… IŞİD’in kontrol ettiği bölgelerde kendine yeter bir ekonomi oluşturamayacağı açık. İşte TC tam da bu noktada devreye giriyor. IŞİD’in Tunuslu satıcılarının da, Ebu Sayyaf’ın da en büyük müşterisi TC.

Kontrolsüz Para Geçişi

15 Nisan’da yapılan genelge değişikliğiyle TC, gümrük giriş noktalarından hiçbir beyanda bulunmadan nakit para sokulmasını kabul etti. Seçimlerden hemen sonra, haziran ayında yapılan değişiklikle, Nisan ayındaki düzenleme biraz daha genişletildi ve yolcuların yanlarında 25 Bin TL ya da 10 Bin Avro nakit olarak çıkarması serbest hale getirildi.

Hemen ardından IŞİD ve ÖSO’nun TL’ye geçmesi, gümrükteki para geçişinin daha büyük bir politikanın parçası olduğunu gösteriyor. Bakanlık, mevcut genelgelerin sadece girişi serbest olan paraları ilgilendirdiğini söylese de, düzenlemeler, kaynağı ile ilgili herhangi bir kısıt olmadığı için IŞİD’in para hareketliliğinde bulunmasına olanak tanıdı.

Savaş başladığından bu yana, Suriye’deki bankacılık sistemi çöktüğü için nakit para önemli. Yakın zamana kadar dolarla satılan petrol artık TL ile satılmaya başlandı. Bu TL’nin önemini arttıran etmenlerin başında geliyor.

Öte yandan IŞİD’in TL’ye geçmesi, özellikle TC’deki IŞİD finansörlerinin bu genelgeden faydalanarak IŞİD’ı daha rahat desteklemesinin önünü açıyor. Yani yukarıda IŞİD’in en önemli gelir kaynaklarından biri olarak değerlendirdiğimiz özel finansör bağışları…

Para hareketliliğinin boyutunu anlamak için Suriye’ye yakın şehirlerin emisyon hareketlerine bakmak yeterli. Bu bölgelerde özellikle Temmuz ayında ciddi bir yükseliş gözlemleniyor.

Bölgedeki İş Ortakları

TC, IŞİD’e karşı bir savaşta tabi ki samimi olamaz. Çünkü TC ve IŞİD, bölgedeki iş ortakları. İş ortağının ekonomisini daha “sürdürülebilir” hale getirmek için TC, IŞİD ve benzer grupların parasal hareketlerini kontrol dışına çıkartıyor, onlara daha rahat hareket etme imkanı yaratıyor.

Tabi ki bu pazarlığın bir parçası olarak TL’ye geçen IŞİD de, TC’nin savaş ekonomisini rahatlatıyor. TC ekonomisinin krize karşı “sağlam” durmasının nedenini merak edenler, TC ekonomisini ayakta tutan temel faktöre, yani kayıt dışı ekonomi verilerine bakabilirler: Ödeme Dengesi Verilerine göre, TC’de 8.9 milyar dolarlık kaynağı belirsiz para var.

Yine de TC’nin IŞİD sevdası vazgeçilmez değil tabi. Ne de olsa serbest piyasa kapitalizmi!

Hüseyin Civan

[email protected]

Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 28. sayısında yayımlanmıştır.

The post ” Eski Dosttan Düşman Olmaz ” – Hüseyin Civan appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/09/11/eski-dosttan-dusman-olmaz-huseyin-civan/feed/ 0
Vicdanlar Reddediyor https://meydan1.org/2015/02/14/vicdanlar-reddediyor/ https://meydan1.org/2015/02/14/vicdanlar-reddediyor/#respond Sat, 14 Feb 2015 17:00:20 +0000 https://test.meydan.org/2015/02/14/vicdanlar-reddediyor/ Bir yandan devlet eliyle bedelli askerlik hizmetinin propagandası yapılır, bir yandan kışlalarda “kaza, intihar, şakalaşma” adı altında şüpheli ölümler sürerken, vicdanlar tüm baskılara karşı zorunlu askerlik hizmetini, ölmeyi ve öldürmeyi reddediyor. Vicdani Ret Derneği’nde düzenlenen basın toplantısında vicdani reddini açıklayan Bilgesu Sümer, “… Gücümü militarizme ve silah sanayisine dönüştürmeyeceğim. Beni ve tüm vicdani retçileri yalnız […]

The post Vicdanlar Reddediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>

Bir yandan devlet eliyle bedelli askerlik hizmetinin propagandası yapılır, bir yandan kışlalarda “kaza, intihar, şakalaşma” adı altında şüpheli ölümler sürerken, vicdanlar tüm baskılara karşı zorunlu askerlik hizmetini, ölmeyi ve öldürmeyi reddediyor.

Vicdani Ret Derneği’nde düzenlenen basın toplantısında vicdani reddini açıklayan Bilgesu Sümer, “… Gücümü militarizme ve silah sanayisine dönüştürmeyeceğim. Beni ve tüm vicdani retçileri yalnız bırakmayın. Her canlının sözü olduğu, tüm dünyaların içine sığdığı bir dünyada, tek silahın söz olduğu bir yaşam istemek suç değildir ve bir haktan çok insanlık ödevidir” diyerek vicdani reddini ilan etti. Ardından, derneğe mail yoluyla vicdani ret açıklamalarını ileten Şervan Erin ve Emrecan Demir’in vicdani ret açıklamaları okundu.

Şervan Erin açıklamasında, “… ’1.80 boyundaki oğlumun parçalanmış bedenini küçük bir poşete sığdırdım’ diyen annenin acısını gördükten sonra bu fotoğrafı meydana getiren bir kurumun parçası olmayı reddediyorum’’ dedi. Emrecan Demir ise yaptığı vicdani ret açıklamasıyla, zorunlu askerlik hizmetini reddettiğini belirtti. Açıklamasında “NATO üyesi bir ülkenin ordusunda yer almayacağım. Kardeş kanı dökmeyeceğim, savunmasız insanlara zarar vermeyeceğim.” şeklinde konuşan Demir, tüm haksızlıklara karşı çıkarak vicdani ret hakkını kullandığını vurguladı.

1991 doğumlu Harun Dikmen de yakın zamanda “… Vatan-namus borcu diye adlandırılan şeyin, parası olana 18.000 liraya satıldığı bir ülkede, askerliğin vatan-namus borcu değil, birilerinin çıkarları için maşa olmak üzerine kurulu bir düzene ait olamam” diyerek vicdani reddini açıkladı. Ağrılı Muhammed Yaşar da “Kendi şahsımda Türkiye Cumhuriyeti’ne bir Kürt olarak askerlik yapmayı onursuzca bir davranış olarak görüyorum” sözleriyle zorunlu askerliği reddetti. “Yasadışı bırakılmış bir halkı yasalaştırmaya çalışan bir halk mücadelesine ve üstelik kendi halkım olan bu halka karşı elime silah alıp savaşmam onursuzca bir yaşam, bir duruş, bir düşünce olur” diyerek vicdani reddini ilan etti.

Bu haber Meydan Gazetesi’nin 24. sayısında yayımlanmıştır.

The post Vicdanlar Reddediyor appeared first on Meydan Gazetesi.

]]>
https://meydan1.org/2015/02/14/vicdanlar-reddediyor/feed/ 0