The post Nobel Ödüllü 41 İsimden Erdoğan’a Mektup appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Nobel Ödülü almış 41 yazar ve bilim insanı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik olarak bir mektup yazdı. Guardian gazetesinde yayınlanan mektup, OHAL’in kaldırılması, hukuk devletine hızlı bir şekilde geri dönülmesi ve ifade özgürlüğünün sağlanması gibi çağrıları içeriyor. Mektubu imzalayanlar arasında başta 2017 Nobel Edebiyat Ödülü’nün sahibi Kazuo Ishiguro olmak üzere sekiz Nobel Edebiyat , 7 Nobel Fizik, 10 Nobel Kimya, 12 Nobel Tıp ve 4 Nobel Ekonomi Ödülü sahibi bulunuyor.
Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’a verilen ağırlaştırılmış müebbet cezası sonrası yazıldığı öğrenilen mektup, bu konuya ilişkin olarak, “Sayın Cumhurbaşkanı, ifade özgürlüğü alanında dünyanın önde gelen otoritelerine göre, ülkenizde, yazarlar ve düşünürler sadece evrensel bir hak olan ifade özgürlüğü hakkını kullandıkları için, haksız bir şekilde tutuklanıyor ve mahkûm ediliyorlar…” sözleriyle başlıyor.
Mektuptan bir bölüm şu şekilde:
“Sayın Cumhurbaşkanı, bu mektubun imzacıları olarak biz Nobel Ödülü’ne layık görülmüş yazar ve bilim insanları, Türkiye’de yaşayan çok sayıda kişinin, müttefiki olduğunuz ülkelerin, üyesi olduğunuz uluslararası kuruluşların paylaştığı derin endişeleri dile getiriyoruz. OHAL uygulamasının ivedilikle kaldırılması, hukuk devletine hızlı bir şekilde geri dönülmesi ve ifade özgürlüğünün yeniden tam ve eksiksiz olarak tesis edilmesi için çağrıda bulunuyoruz. Böyle bir adım Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak hakkında verilen kararların bozulmasına ve hızlı bir şekilde beraat etmelerine yol açacağı gibi, haksız yere tutuklu olanların da derhal tahliyesi ile sonuçlanacaktır…”
The post Nobel Ödüllü 41 İsimden Erdoğan’a Mektup appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Kapitalizme “Davranışsal Ekonomi” Yaması – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Kapitalist ideologların iddialarının tersine, insanlar her zaman, tek başlarına kalsalar da güçlü olana boyun eğmeyecek “irrasyonellikte” ama örgütlenerek zorbaları başından atacak kadar da “rasyonelllikte” olacak.
Kapitalizmin krizi derinleştikçe ona dair söylenmiş “parlak” teoriler yalnızca tartışılmakla kalmıyor, bugüne dek vazgeçilmez addedilen varsayımların temel taşları da birer birer yerlerinden oynuyor. Çıkarını bu ideolojide bulanlara da bu sistemin açıklarını yamamak, can çekişen kapitalizme soluk aldırmaya çalışmak kalıyor.
Ekonomi alanında verilen Nobel’in bu yıl “Davranışsal Ekonomi” olarak tabir edilen bir çalışmaya gitmesi de, Adam Smith’ten beri insanın rasyonel olması teorisi üzerine kendisini var eden “ekonomi bilimi”ni ve dolayısıyla kapitalizmi kurtarmaya yönelik hamlelerden birisi.
Yazdıklarıyla kapitalizmin insan ve doğa üzerindeki tahakkümünü meşrulaştıran Adam Smith, ezen ve ezilen ayrımını da “toplumların gelişmesi için olmazsa olmaz” gibi gösteriyordu. Ona göre ekonomik gelişimin en temel koşulu sermaye birikimiydi ve yine kendince “ileri” diye tanımladığı toplumlarda “homo economicus” denen birey kendisini işe vererek hem kendini hem de içinde bulunduğu toplumu zenginleştirecekti. Adam Smith’e göre bu kolaydı çünkü ona göre insanlar rasyoneldi, akılcıydı, öyleyse önce kendi çıkarlarını düşünürlerdi.
Kapitalistler, yıllar boyunca Adam Smith’in bu ön kabullerini esas aldılar. Kar için her şeyin mübah sayıldığı bu ortamda, tek amaç kolay paraya kavuşmak, köşeyi dönmekti. Bunun için kimsenin gözünün yaşına bakmadılar, zirvede olmak uğruna ezebildiklerini ezip geçtiler. Sonuçta ne mi oldu: İnsanların bir kısmı gerçekten de zenginleştiler ama içmek için bir damla su bile bulamayanların sayısı milyonları aştı.
Her şey “kitabına uygun” ilerliyordu ama patronlar “kriz”lerden de bir türlü kurtulamıyordu! Formül doğruysa, bir yerlerde bir yanlışlık yapıyor olmalıydılar!
Aslında bu “yanlışlık” başından beri hep vardı. Bilimsel olmak adına insanı yalnızca akılla tanımlamak, sosyolojik ve psikolojik etmenleri göz ardı etmek tam da o dönemin ruhuna uygundu. İnsan akılcı olsa kapitalizm ne de güzel sürüp gidecekti!
Richard H. Thaler, aslında ta başından beri var olan “yanlışlık”la ilgili çalışmalar yaptı ve kapitalistlere bundan kurtulma imkanı sunan “Davranışsal Ekonomi” hizmeti sayesinde Nobel ile ödüllendirildi.
Thaler, Smith’in aksine, insanların belli kararları alırken her durumda rasyonel yani “akılcı” davranışlar sergilemediklerini, kararlarının o anki duygu durumlarına, psikolojilerine, sosyal etkileşimlerine ve hatta o anki hava durumuna bağlı olarak bile değişkenlik gösterebildiğini söylüyor. Yani insanı irrasyonel olarak niteliyor. Ekonomi politikalarının da bu faktörler dikkate alınarak yeniden oluşturulması gerektiğini savunuyor. Üstelik yalnızca şirket politikaları değil, devletlerin ekonomi politikaları da bu kapsama giriyor. Belki bu durum, sürekli temel gereksinimlere yüksek oranlarda zam yapan bir hükümetin nasıl ardarda seçim kazandığını açıklamaya da yarayabilir.
Davranışsal Ekonomi düşüncesi, satışları (ve dolayısıyla karları) neden bir türlü yükselmiyor diye üzülen kapitalistlerin ve bize ihtiyacımız olmayan mal ve hizmetler satmakta zorlanan reklamcıların imdadına yetişmiş gibi görünüyor. Daha şimdiden bu yeni duruma uygun satış ve pazarlama taktikleri geliştirildiğini söyleyebiliriz. Adam Smith yanılmış olsa da kapitalistlerin kapitalizmden vazgeçmeyecekleri aşikar.
Thaler, irrasyonel bulduğu insanları tüketime sevk etmek için yeni yöntemler de sıralıyor. Örneğin çalışanların türlü kampanyalara rağmen bireysel emeklilik sistemine yönelmemesine çözüm olarak, her çalışanı otomatik olarak BES sistemine dahil etmeyi öneriyor. Ayrıca bu sisteme ek olarak SMart adını verdiği “yarın için daha fazla biriktir” mottosuyla yeni bir plandan söz ediyor. Bu planda çalışanın önümüzdeki yıllarda maaşındaki olası artışın yarısınında BES sistemine -zorunlu olarak- dahil edilmesi öngörülüyor. Yani bu düşünceye göre birey, rasyonel karar verip kendini düşünmediğinden onu doğrudan özel emeklilik sistemine dahil etmek “daha karlı” olacaktır!
Oysa Thailer de yanılıyor, Smith’in de yanıldığı gibi. Emeğini satmayacak, emeği üzerinden tahakküm kurmayacak, elindekini ihtiyacı olanla paylaşacak, belli bir karşılık beklemeden bir diğeriyle dayanışacak insanlar hep vardı ve gelecekte de var olmayı sürdürecek. Üstelik bu yalnızca insanlar arasında değil doğada yaşayan diğer türler arasında da zaten başından beri mevcut.
Anarşist Kropotkin, Karşılıklı Yardımlaşma isimli kitabında onlarca hayvan türünü örnek vererek, türler arasında olduğu gibi bir türün bireyleri arasında da bencillik ve rekabetten çok dayanışmanın olduğuna dair sayısız örnek sıralıyor. Türlerin dayanışma ile zorlu iklim koşullarına dayanabildiklerini, dışarıdan gelen saldırılara yine bu şekilde karşı durabildiklerini, varlıklarını böylelikle sürdürebildiklerini belirtiyor ve konuyu insana getiriyor: “Karşılıklı yardımlaşma eğiliminin insanın içinde öylesine uzak geçmişe giden bir kökeni vardır ki, (…) tarihte olup biten her şeye rağmen, insanlık tarafından günümüze dek korunmuştur. İnsanların başına en büyük felaketler geldiğinde, tüm ülkeler savaşlarla tahrip edildiğinde (…) bile aynı eğilim köylerde ve şehirlerdeki fakir sınıflar arasında yaşamaya devam etmiştir, insanları bir arada tutmuş ve uzun vadede de, karşılıklı yardımlaşmayı duygusal bir saçmalık olarak gören tahakkümcü, savaşçı ve yok edici azınlıkların üzerinde bile etkili olmuştur.”
Kapitalist ideologların iddialarının tersine, insanlar her zaman, tek başlarına kalsalar da güçlü olana boyun eğmeyecek “irrasyonellikte” ama örgütlenerek zorbaları başından atacak kadar da “rasyonelllikte” olacak. Kapitalizmin renkli rüyalarına kanmayan, ama yüreklerinde taşıdıkları özgür dünya hayalini büyüten insanlar, patronların ya da kapitalist ekonomistlerin formüllerini de, planlarını da bozacak.
Gürşat Özdamar
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 41. sayısında yayınlanmıştır.
The post Kapitalizme “Davranışsal Ekonomi” Yaması – Gürşat Özdamar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Nobel Edebiyat Ödülünü Yazar Kazuo Ishiguro Aldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ödül geçen yıl “Amerikan şarkı kültüründe yeni bir şiirsel anlatım yarattığı için” Bob Dylan’ın olmuştu.
The post Nobel Edebiyat Ödülünü Yazar Kazuo Ishiguro Aldı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Kilis “Düştü Düşecek” ” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Savaşın 5. yılını geride bırakan Suriye’nin sınırındaki Kilis, geçtiğimiz aylarda, kente “düşen” roket mermileriyle anıldı. Devlet eksenli medyanın, “atılma” fiilinden ziyade “düşmesiyle” ilgilendiği Katyuşa tipi roketler, 20’yi aşkın insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın’ın, roketleri ateşleyen IŞİD çetesi adına özür diler tarzda “yanlışlıkla atılmış olabilir” sözü ve Kilis valisinin, roketlerin “düşmesini” yer çekimine bağlayan dahiyane açıklamasının yanı sıra önlem olarak da abdestli dolaşılmasını salık vermesi; devlet cenahının, insanların yaşamına mal olan IŞİD roketlerine dair yaptığı yegane açıklamaydı neredeyse.
Kilis’e Roketleri “Düşüren” Süreç
TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçtiğimiz Nisan ayındaki ABD ziyareti, Obama’nın ikili görüşme için kendisine randevu verip vermeyeceğine dair tartışmalara odaklanmıştı. Merak edilen görüşme, Erdoğan’ın Obama’ya “IŞİD ile mücadelede YPG ile işbirliğini bitirin, biz desteklediğimiz güçlerle IŞİD’i bölgeden çıkaralım” önerisiyle gerçekleşebilmişti. Bu görüşme sonrası TC’nin desteklediği irili ufaklı Sultan Murad Tugayları, Feylak eş-Şam, Muhammed Fatih Tugayı gibi grupların yanı sıra, devletlerin son dönemdeki gözde “ılımlı muhalifi” Ahrar-uş Şam gibi örgütler, Kilis’in hemen karşısındaki Ar-Rai kasabasını ele geçirdi. Kasaba, “bölgede bizden habersiz kuş uçmaz” kibrinin sıkıştığı 98 km’lik Azez-Cerablus hattında oluşturulması istenen tampon bölge için de kilit bir nokta idi. Ancak söz konusu bölge, aynı zamanda IŞİD için de dünyaya açılan nefes borusu anlamı taşıyordu. Nitekim TC destekli grupların Ar-Rai zaferi 4 gün sürebildi. IŞİD, gerçekleştirdiği saldırılarla kasabayı geri aldı ve sınırın TC tarafına çekilen gruplara saldırılarını sürdürdü. Dahası, kaybettiği yerleri geri alarak buralardaki TC ve ABD menşeli gelişmiş silahlara el koydu. TC, Suudi Arabistan, Katar, ABD başta olmak üzere, devletlerin bölgeye dair hakimiyet planlarının sonucu olarak, roketleri “ateşleyen” ve “düşüren” süreç gelişmiş oldu.
Ensar Kilis’ten Enkaz Kilis’e
Suriye’deki savaş nedeniyle göçmen hareketinin yoğunlaştığı kentin 140 binlik nüfusunun iki katı göçmen bulunması nedeniyle devlet iktidarına yakın kimselerce, İslami saiklerle muhacir(göçmen)-ensar(yardım eden) ilişkisi kurularak, Kilis’e “ensar kenti” denmesini önerenler, aynı zamanda şehrin bu özelliği ile Nobel’e de aday gösterilmesini istiyorlardı. IŞİD roketlerinin kenti henüz enkaza dönüştürmediği o dönemde Kilis, ilginç ancak “gözden kaçan” bir ekonomik veriye sahipti. İhracat rakamlarının coğrafya genelinde ekside seyrettiği bir süreçte, kentten gelen “ihracat” rakamları artı yöndeydi. TC açısından “yakın bir gelecekte” lehine bitecek Suriye Savaşı’nın en karlısı olunacak bir süreçte, “ihraç edilenin” ne olduğu ve kimlere “ihraç edildiğinin” elbette bir önemi yoktu. Aynı faydacı emellerle, savaşın başından beri uygulanan “göçmenlere açık kapı” uygulaması gibi, bu politikanın da bir getirisi olacaktı. İç politikada yapılan “Büyük Türkiye” hamaseti ve dış politikada AB’ye para karşılığı şantaj kartı olan Suriyeli göçmenler propagandasıyla amaçlanan bu “getiriydi.”
Kilis-Antep için IŞİD Planları
Geçtiğimiz günlerde medyaya düşen bir haberde ise TC’nin tüm bu politikalarının nasıl yerle bir olduğu okunabiliyordu. Yayınlanan istihbarat raporuna göre, IŞİD Kilis’in karşısında kontrolü altındaki bölgeden “sızma” yaparak, sınırın TC tarafında bölgesel emirlikler kurmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz sayımızda “Suriyeleşme-Pakistanlaşma” şeklinde değerlendirdiğimiz konjonktürün pratiklenmesi anlamına gelen bu istihbarat, bölgede oyun kurucu olma emellerinin iflas ettiğinin bizzat devletçe itirafı olarak yorumlanabilir. Benzer bir itiraf da Kilis Valisi’nden geldi. Vali, IŞİD’in roket saldırılarına ilişkin yaptığı açıklamada, kentin roket menzilinden çıktığını belirterek “müjdeli haberi” veriyordu.
Suruç’ta, 10 Ekim’de Ankara’da, Sultanahmet’te ve İstiklal’de… İzlediği politikalarla tüm coğrafyamızı “atış menziline” sokan devlet, içinden geçtiğimiz dönemde de yalanlarla destekli hamaset söylemleriyle iflas etmiş Suriye politikasında belki de son demleri yaşıyor. Bölgesel ve giderek de küresel bir devlet gücü olma heveslisi gözü kara bir kibirden, Azez-Cerablus arasında 98 km’lik ve TOKİ sponsorluğunda bir tampon bölgeyi ilan ettirebilmek için çalınmadık kapı bırakmamaları ve her defasında reddedilmeleri, kaçınılmaz “hazin sonun” işaretlerinden belki de sadece biri.
The post ” Kilis “Düştü Düşecek” ” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Kapitalizme uyumlu Doğru Yaşam” Ödülü Sihirbaz Hayrettin’e appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Alternatif Nobel” olarak da bilinen Doğru Yaşam Ödülleri (Right Livelihood Awards) kapsamındaki Onur Ödülü bu sene Türkiye’den TEMA Vakfı Onursal Başkanı ve Kurucusu Hayrettin Karaca’ya verildi. Yapılan açıklamada ‘‘Başarılı girişimciliği etkin çevrecilikle kaynaştırarak, doğal yaşamın korunması ve doğru yönetimini yaşamı boyunca bitmez tükenmez bir enerji ile desteklediğinden ve savunduğundan dolayı sayın Hayrettin Karaca, onur ödülüne lâyık görülmüştür” denildi.
Cem Boyner, Aydın Doğan, Faruk Eczacıbaşı, Rahmi Koç, Halis Komili, Osman Kavala, Mustafa Balbay, Sabri Ülker, Fikret Evyap, Hüseyin Özdilek, Asım Kocabıyık, Orhan Yavuz, Nihat Gökyiğit gibi birçok şirket sahibi isimlerin kurucusu olduğu “çevreci” TEMA’nın onursal başkanı Hayrettin Karaca’nın bu ödüle layık görülmesi pek şaşırtıcı değil. TEMA vakfının “kardeş” oluşumu Greenpeace’in Almanya Kurucu Başkanı Monika Griefahn’ın ve yine Greenpeace’in Latin Amerika Kurucu Başkanı Tani Adams’ın jüride olması ödülün Hayrettin’e verilmesini açıklıyor.
TEMA’nın bünyesinde barınan bu şirketlerin (HES) Hidro Elektrik Santral ihaleleriyle yaşamı birer rant aracına dönüştürmelerine rağmen, hokus pokuslarla şirketleri çevreci göstermeyi başaran sihirbaz Hayrettin’in körler sağırlar birbirini ağırlar kampanyasında onur ödülü alması tam isabet olmuş. Sadece HES değil, nükleer ve termik gibi ekolojik ve sosyal yaşamı yok eden başka ihalelerin altında da yine bu isimlerin imzası var. İşbirliği ve organizasyon inanılmaz derecede büyük. Devlet örtük yasalarla şirketlerin ve sahiplerinin işini kolaylaştırmak için her türlü zemini hazırlıyor. Şirket elemanları bu projelerin uygulanacağı bölgelerde halkı kandırma peşinde cirit atıyorlar. Şirketler “sosyal sorumluluk” projeleriyle sempatiyle katlediyor. Bazı Sivil Toplum Kuruluşları ve doğa dernekleri, “Truva atlığına” soyunan aracılar durumunda. Şimdi de küresel çapta bir otoriteye dönüşmüş nobellerle bu sihirbazların etkilerini arttırmak istiyorlar. Küresel kapitalizm, anlaşılan o ki yaşamın talan edilmesini görünmez kılan Hayrettin’in yaptığı sihirbazlıkları beğenmiş ki ödüllendiriyor. Ve ödülü hak eden Hayrettin ise artık daha daha “onurlu” bir sihirbaz oldu.
The post “Kapitalizme uyumlu Doğru Yaşam” Ödülü Sihirbaz Hayrettin’e appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>