The post Marmaray Güvenliği Göçmen Çocukları Şiddet Uygulayarak Trenden Çıkarmaya Çalıştı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Marmaray Güvenliği Göçmen Çocukları Şiddet Uygulayarak Trenden Çıkarmaya Çalıştı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Ankara Üniversitesi’nde Öğrencilere Güvenlik Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde gerçekleştirilen Mekteb-i Mülkiye Sempozyumu’na katılan Rektör Erkan İbiş öğrenciler tarafından protesto edildi. Rektörün fakülteye gelmesinden önce okul sivil polis ve güvenlik tarafından ablukaya alındı. Öğrencilerin sempozyuma katılması engellenirken, salona girmeye çalışan öğrencilere güvenlik saldırdı.
The post Ankara Üniversitesi’nde Öğrencilere Güvenlik Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post İstanbul Üniversitesi’nde Müzik Yapmak Yasaklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Siyaset yasakları ve ardından gelen soruşturmalarla, uzaklaştırmalarla gündeme gelen İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilerin müzik yapması yasaklandı. Aylardır okula girişlerde üst ve çanta araması yapan ÖGB, şimdilerde enstrümanıyla gelen öğrencilere, müzik aletlerini bırakmadan okula giremeyeceklerini söylüyor.
The post İstanbul Üniversitesi’nde Müzik Yapmak Yasaklandı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anadolu Üniversitesi’nde Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Üniversitelerde artan rektörlük baskısı, ÖGB ve polis şiddetine karşı “Özgürlük Buluşması” adını verdikleri bir etkinlik gerçekleştirmek isteyen Anadolu Üniversitesi öğrencilerine ÖGB ve polis saldırdı.
Etkinlik başlamadan öğrencilerin yanına gelen güvenlikler, “Okul içinde müzikli etkinlik yapamazsınız” diyerek etkinliği sabote etmeye çalıştı. Okula polisin girmesiyle gerginlik büyüdü, yaşanan saldırı sonucu 6 devrimci yaralandı.
The post Anadolu Üniversitesi’nde Polis Saldırısı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Üniversitelerde İşkence Var! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Üniversitede bu yılın başından beri yoğun olan baskı, özellikle 6 Kasım sonrası başlayan gözaltılar ve sistematik polis şiddetiyle dozunu arttırdı. Üniversite öğrencilerine yönelik bu baskı süreci nasıl başladı?
Ece: Bizler sadece öğrenci değiliz, hayatın her alanında mücadele eden devrimcileriz. Üniversiteler mücadele verdiğimiz alanlardan sadece biri. Aynı şekilde söz konusu olan devlet baskısı ve şiddeti de yalnız öğrencilere yönelik değil; mücadelenin her alanına yönelmiş bir hamledir. Biz, toplumun her alanında belirginleşen ve giderek artan devlet baskısının bir yansımasını üniversitelerde yaşıyoruz.
Başımızdan geçenlere gelince, sizin de ifade ettiğiniz gibi, Ağustos ayında kayıt döneminde, devrimci öğrencilerin yeni kayıt olmaya gelen öğrencilere bildiri, kitapçık, dergi dağıtmak üzere okul içerisinde masa açmalarına rektörlük ve polis izin vermedi. Aslında dönem daha başlamadan, öğrencilere şunun mesajını verilmek isteniyordu. “Bu sene okulda devrimcilerin siyaset yapması yasak!” Ardından gelen afiş yasağı, okul içinde faaliyet yürüten gençlik örgütlenmelerinin masalarına gerçekleştirilen saldırılar, basın açıklamalarına ve yürüyüşlere yönelik saldırı ve engellemeler; bu öngörümüzün doğru olduğunu bize kanıtlar nitelikteydi.
Emircan: Bu aslında, okulda herhangi bir muhalif düşünce ve söz üretimini engellemeye yönelik gerçekleşen bir baskıdır. Öyle ki, afiş yasağını protesto etmek için asılan ve üzerinde sadece “AFİŞ” yazan afişlere bile polis saldırısı gerçekleşti.
Bu süreçte polis ve ÖGB işbirliği ile gerçekleşen saldırılarda şiddete maruz kaldınız. 6 Kasım ve onun peşi sıra gerçekleşen polis saldırılarında işkence ile gözaltına alındınız. Başınızdan geçenlerden bahseder misiniz?
Emircan: 6 Kasım’da İstanbul Üniversitesi’nde 21 devrimci öğrencinin işkenceyle gözaltına alınması, halihazırda var olan polis şiddetini daha da görünür kıldı. Her yıl gerçekleşen YÖK eylemi için 6 Kasım günü Laleli kampüsünden, Beyazıt’a doğru gerçekleştirilmek istediğimiz yürüyüşte taşınan pankartı ve dövizleri bahane eden polis, yürüyüşün “yasadışı” olduğunu söyledi. Biz, yürümekte kararlı olduğumuzu söyleyince saldırdı; işkence yaparak bizleri gözaltına aldı. Gözaltı aracı içerisinde ters kelepçe işkencesi yapmak istediler. Ters kelepçe yaptırmamak için direniş gösterince, gözaltı aracında yakın mesafeden -pencereleri ve kapıları kapatarak- biber gazı sıktılar. Gözaltı boyunca fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kaldık. Susma hakkımızı kullandığımız için keyfi bir şekilde gece boyunca gözaltında tutulduk. Ertesi gün adliyeye götürüldüğümüzde, adliye içerisinde de fiziksel ve psikolojik şiddet polislerce sürdürüldü.
Ardından 11 Kasım’da yapılan afişleri bahane ederek okula tekrar giren polis, 7 öğrenciyi işkencenin dozunu daha da artırarak gözaltına aldı. Biz bu sürecin tanıkları olarak, 11 Kasım tarihinde dekanlık kararı olduğu iddia edilen afiş yasağını bahane ederek okula giren polisin şiddetiyle birkez daha karşılaştık.
Takip eden günlerde gözaltında yapılan işkenceye dair İHD’de bir etkinlik gerçekleştirdiniz.
Ece: Sürekli artan polis şiddetini teşhir etmek amacıyla bu şiddete maruz kalan İstanbul Üniversitesi öğrencileri olarak 13 Kasım’da İnsan Hakları Derneği’nde bir basın toplantısı gerçekleştirerek gözaltında yaşadığımız taciz, şiddet ve işkenceyi anlattık. Devletten ve onun hukukundan adalet beklediğimiz için değil; işkenceyi teşhir etmek için, işkence yapan polisler hakkında İHD aracılığıyla suç duyurusunda bulunduk.
Peki sizce devlet bu şiddet dalgasıyla neyi hedeflediyor?
Emircan: Devlet son süreçte her alanda yükselttiği baskı, işkence, katliam politikalarıyla toplumsal muhalefeti bastırmaya yönelik hamleler yapıyor. Bunun üniversitelerdeki yansımasını ise Ankara Üniversitesi’nde, ODTÜ’de, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde, Kocaeli Üniversitesi’nde, Trakya Üniversitesi’nde, Mimar Sinan Üniversitesi’nde, İstanbul Üniversitesi’nde ve daha sayabileceğimiz bir çok yerde “siyaset yaptırmama” politikası uygulayarak gerçekleştiriyor.
Ece: Aslında bu politikasıyla devlet, Suruç Katliamı ve Ankara Katliamı’yla da hedef aldığı tüm toplumsal muhalefeti ve gençlik hareketini bitirmeyi hedefliyor. Fakat tarihte devletler devrimcilere ne kadar saldırdıysa, devrimciler örgütlenerek ve mücadeleyi sürdürerek onlara daha çok korku saldı. Bugün üniversitede yaşanan bu sistematik şiddete karşı gerçekleşen direniş ise, bu bütünlüklü mücadele hattının bir parçası.
Polisin afiş yasağı gerekçesiyle öğrencilere saldırmasının yanında, şimdi de üniversiteden IŞİD yanlısı çetelerin faşist saldırı haberleri geliyor…
Emircan: Söz konusu faşist saldırılar, bize göre aynı sürecin devamcısı niteliğindedir. Katliamların ardından faşizme karşı mücadeleyi büyüten bütün toplumsal muhalefetin gösterdiği devrimci dayanışma, iktidar sahiplerinin daha da korkmasına sebep oldu. Dolayısıyla sene başından beri polis şiddetiyle yıldırılamayan devrimciler, şimdi de devlet destekli faşist saldırılarla yıldırılmak isteniyor. Polis ve ÖGB iş birliğiyle okula giren IŞİD’çi çeteler, devrimcilere topyekün saldırıyor. Biz, bugüne kadar devletin baskı ve işkence politikalarına nasıl cevap verdiysek, aynı kararlılık ve inançla faşist çetelerin saldırılarına karşı da yaşam alanlarımızı topyekün savunmaya devam edeceğiz.
Bundan sonraki süreçte neler yapmayı düşünüyorsunuz?
Ece: Devlet, şiddetinin ve baskısının dozunu ne kadar arttırırsa artırsın, faşist çeteler bize ne şekilde saldırırsa saldırsın sinmeyecek; bulunduğumuz her alanda işkenceye, şiddete, tacize, faşizmin yasaklarına, baskılarına, tutuklamalarına karşı direnişimizi büyüteceğiz. Biz Anarşist Gençlik olarak mücadele ettiğimiz her an, her yerde özgürlük için örgütlenmeye devam edeceğiz.
Mücadelenizde başarılar dileriz arkadaşlar…
NOT: Röportajın gerçekleştiği günün ertesinde, İstanbul Üniversitesi’nde gerçekleşen faşist saldırının ardından polis 32 devrimci öğrenciyi gözaltına aldı.
Burada sözlerine yer verdiğimiz Emircan Kunuk’un aralarında bulunduğu devrimci öğrenciler, götürüldükleri Vatan Emniyet’te iki gece gözaltında tutulduktan sonra savcılıktan serbest bırakıldılar.
Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 30. sayısında yayımlanmıştır.
The post Üniversitelerde İşkence Var! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post 8 Mart Bir Gündür Her Gün Bizimdir appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>26 Şubat
İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde Özgecan Aslan için masa açılıp 8 Mart’a çağrı yapıldı.
28 Şubat
Taksim İstiklal Caddesi’nde Meydan gazetesinin 25. sayısının sokak dağıtımı gerçekleştirildi.
2 Mart
Kadıköy ve İzmir’de eş zamanlı Meydan gazetesinin 25. sayısının sokak dağıtımı gerçekleştirildi.
3 Mart
Kartal, Uzunçayır, Söğütlüçeşme, Mecidiyeköy metro ve metrobüs duraklarında Meydan Gazetesi’nin 25. sayısının dağıtımı gerçekleştirildi.
İstanbul Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi’nde 8 Mart’a çağrı yapıldı.
Kadıköy Bahariye Caddesi’nde Meydan gazetesinin 25.sayısının sokak dağıtımı ile 8 mart’a çağrı yapıldı.
4 Mart
Mimar Sinan Üniversitesi ve Yalova Üniversitesi’nde Meydan Gazetesinin 25. sayısının dağıtımı gerçekleştirildi.
Marmara Üniversitesi’nde masa açmak isteyen Anarşist Kadınlara ÖGB tarafından saldırı oldu.
Cezaevindeki tutsaklara Meydan gazetesinin 25. sayısı ve 8 Mart mesajları yollandı.
5 Mart
Kocaeli Üniversitesi’nde Meydan Gazetesinin 25. sayısının dağıtımı gerçekleştirildi.
Marmara Üniversitesi’nde Meydan Gazetesinin 25. sayısının dağıtımı gerçekleştirildi.
Boğaziçi Üniversitesi’nde Meydan Gazetesinin 25. sayısının dağıtımı gerçekleştirildi.
6 Mart
Maltepe Üniversitesi Hastanesi’nde sendikalı oldukları için işten atılan, direnişçi kadın işçilerin 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutlamak üzere direniş çadırına ziyaret gerçekleştirildi.
Kartal Bankalar Caddesi’nde Meydan Gazetesinin 25. sayısının dağıtımı gerçekleştirildi.
7 Mart
8 Mart öncesinde kara-mor bayraklar dikildi, dövizler hazırlandı.
12 Mart
MAKİ’li Anarşist Kadınlar, Antalya Akdeniz Üniversitesi’nde Meydan gazetesinin 25. sayısının dağıtımını gerçekleştirdi.
İSTANBUL
“Erkek devlet şiddetine karşı dayanışmamız ve isyanımız büyüyor” pankartıyla kadınlar Kadıköy’de toplandılar.
Anarşist Kadınlar, yürüyüşe “Her Kadın Bir Kavga Kadın Kavgada” yazılı pankartı, dövizleri ve
kara-mor bayraklarıyla katıldı. İskele Meydanı’nda kurulan miting alanına gelindiğinde farklı işçi direnişlerinden kadınlar, göçmen kadınlar, Ermeni ve Kürt kadınları sahne alarak 8 Mart mesajlarını okudular. Tüm kadınların Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayarak kadın katliamlarına karşı kadınları isyanı büyütmek için sokaklara çağırdılar. Müzik gruplarının sahne almasıyla birlikte miting halaylar ve horonlarla sonlandırıldı.
İstanbul Taksim’de 13.Feminist Gece Yürüyüşü’nde İstiklal Caddesi Fransız Konsolosluğu önünden Tünel Meydanı’na bir yürüyüş gerçekleştirildi. Binlerce kadının katıldığı yürüyüş Tünel’e gelindiğinde Türkçe-Kürtçe basın açıklaması okundu. Ardından halaylar, horonlar ve sloganlarla eylem
sonlandırıldı.
ANTALYA
Antalya Kadın Platformu’ndan kadınlar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde, Aydın Kanza parkından başlayıp Antalya Cumhuriyet meydanına yürüdüler. Miting alanında yapılan konuşmaların ardından eylem sloganlar ve halaylarla sonlandırıldı.
AMED
Amed’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü İstasyon Meydanı’nda binlerce kadının katılımıyla “Jin jiyan azadi” sloganlarıyla kutlandı.
ANKARA
8 Mart yürüyüşü için 8 Mart Pazar günü Kurtuluş Parkı’nda toplanıldı,
sonra Ziya Gökalp Caddesi’nden Kızılay Meydanı’na doğru yürüyüş
gerçekleştirildi.
ESKİŞEHİR
Eskişehir Demokratik Kadın Platformu’nun çağrısıyla 8 Mart Pazar Espark’ta buluşan kadınlar Hamamyolu’na yürüdü.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
The post 8 Mart Bir Gündür Her Gün Bizimdir appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” İatsnubl Üivnertsisei’nde Retrötülk Sçimeielrilye Değişmeyenler” – Okan Özduman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>
Geçtiğimiz günlerde İstanbul Üniversitesi, bu kez sağ-sol kavgası olarak yansıtılan faşist provokasyonlar ya da ajansların “İÜ’de Yine Olay Çıkardılar!” başlığıyla üzerini örterek yayın organlarından halka sunduğu polis saldırılarıyla değil; rektörlük seçimleriyle gündemdeydi.
Rektör adaylarından Raşit Tükel 1202 oy alarak birinci, Mahmut Ak ise 908 oy alarak ikinci olmuştu. Ancak YÖK, Raşit Tükel’i birinci olmasına rağmen ikinci sıraya düşürmüş; Cumhurbaşkanı Erdoğan ise kendisine yakınlığıyla bilinen Mahmut Ak’ı rektör olarak atamıştı.
Öğrencisi olduğum İstanbul Üniversitesi’nde, bu duruma karşı “Benim Rektörüm Raşit Tükel” kampanyası başlatıldı kimi siyasetlerce. Kampanyanın amacı, iktidarın kendi politikasına uygun hareket edecek olan Mahmut Ak yerine; “solcu, demokrat, muhalif” kimliğiyle bilinen Raşit Tükel’in rektör olmasıydı. Bu kampanya çerçevesinde klasik bir basın açıklamasının yanı sıra, bir de “Demokrasi ve Özgürlük Şenliği” gerçekleştirildi.
Bu söylem ve eylemlerle yaratılan -her koşulda- YÖK’ün rektörü olacak iki kişi arasında seçim yapılması gerektiği algısıyla; rektörlerin varlığı, amacı, YÖK-devlet ve kapitalizme olan bağlılıkları görmezden gelinmesine ve Raşit Tükel’in muhalif kimliği üzerinden bir hareketlilik oluşturma çabalarına yol açmıştı.
Gerçekleştirilen “Demokrasi Şenliği”nin ardından, YÖK’ün atadığı rektör Mahmut Ak’a karşı okulu “terk etmeme” eyleminde karar kılındı. Raşit Tükel bizim rektörümüz olmasa da, atanan veya atanacak olan hiçbir rektörü tanımasak da, “terk etmeme” eyleminde bulunmalıydık; bulunduk da. Söylemlerin sığlığına dair yaptığımız eleştirilerle ve eyleme Raşit Tükel için değil; Mahmut Ak’a karşı, YÖK’e karşı katıldığımızı açıklayarak. Hukuk Fakültesi’ni terk etmeyecektik. Polis, ÖGB hareketliydi dışarıda, rahatsızdı. Raşit Tükel, polisin kampüse girip çıkmasının hemen ardından arabulucu gibi yanımıza gelip “Sizi almaya geldim, vermek istediğiniz mesaj gerekli yerlere ulaştı artık.” diyerek eylemi sönümlendirmekle kalmadı; bu tavırla aslında öğrenciler lehine hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini; aksine çatlakları sıvayıp mücadeleyi de sönümlendirmeye çabalayacağını bizlere göstermiş oldu.
Trek etmmee eymlei bylöe süömmlindirelniş osla da, mücadelenin sönümlendirilmesine geçit vermiyoruz, vermeyeceğiz. Üniversitelerde devletin YÖK’le, YÖK’ün rektörlerle, rektörlerin bazen ricayla-güleryüzle, çoğu zamansa polis, ÖGB ve soruşturmalarla oluşturacağı baskı, pasifize etme ve kapitalizme entegre etme politikalarına karşı mücadeleyi sürdüreceğiz.
Bu arada, yazıdaki karışık kelimeler redaksiyon hatası değil. Klieemnin baş ve son hrfareli blleisye, ardakai hrfarelin ynirei dğieşritsek de klieyemi droğu oykuaibirliz, içğeiri de dğieşemz.
Ortada başı-sonu, görev ve yetkileri belli bir rektörlük makamı varken, Raşit Tükel ya da Mahmut Ak’ın bu makama oturması; rektörlük makamının özgürlük mücadelemizde önümüzdeki engellerden biri olduğu gerçeğini de değiştirmez.
The post ” İatsnubl Üivnertsisei’nde Retrötülk Sçimeielrilye Değişmeyenler” – Okan Özduman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Hacettepe Üniversitesi’nde Faşist Saldırı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’nde yapılan Newroz kutlamasını bahane ederek “bayrak yürüyüşü” yapmak isteyen bir grup faşist üniversiteye gelerek öğrencilere saldırdı.
Ülkü Ocakları ve TGB’nin çağrısını yaptığı eylemin söylemlerine ve faşist provokasyona karşı üniversiteliler yürüyüş yapmak istedi; ancak çoğu üniversite dışından gelen grup üniversitelilere satırlarla, sopalarla, taşlarla saldırdı.
Ali İsmail Korkmaz amfisine, Edebiyat Fakültesi’ne ve okul içerisinde birçok farklı noktaya saldıran grup, bir öğrenciye de silah çekti.
Yaşanan saldırının ardından kampüse gelen çok sayıda çevik kuvvet polisi ve özel güvenlik ise, faşist grubu korurken, öğrencilere saldırdı.
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 26. sayısında yayımlanmıştır.
The post Hacettepe Üniversitesi’nde Faşist Saldırı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Gençlik: YÖK Olmasaydı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ünivteliler Düşlüyor; YÖK Olmasaydı Ne Olurdu?
6 Kasım, Yüksek Öğrenim Kurumu’nun (YÖK) kuruluş yıldönümü. Bu nedenle her yıl olduğu gibi bu yıl da pek çok üniversitede YÖK karşıtı etkinlikler ve eylemler düzenleniyor. Önceki yıllarda sembolik olarak diploma yakan ve “sistemin cahilleriyiz” şiarıyla üniversitelerde 6 Kasım’ı karşılayan Anarşist Gençlik, bu yıl herkese bir YÖK masalı anlatıyor. Masalın adı “YÖK olmasaydı”. Anarşistler; İstanbul, Yıldız Teknik ve Mimar Sinan üniversitelerinde “YÖK olmasaydı ne olurdu?” diyerek uyuyanları uyandırıyor ve beraber düşlemeye çağırıyor.
Anarşistler, üniversitelerde bulunan kameraların altına “YÖK olmasaydı bu kamera burada olmazdı”, sivil polislerin kullandığı odanın kapısına “YÖK olmasaydı polisler olmazdı”, bankamatiklerin üzerine “YÖK olmasaydı bankalar olmazdı”, yemekhane turnikelerine “YÖK olmasaydı turnikeler olmazdı” afişleri astılar. Etkinlikler, 6 Kasım haftası boyunca devam edecek. Ayrıca etkinlikleri Facebook ve Twitter’da #YÖKolmasaydı başlığıyla takip edebilirsiniz.
Üniversiteliler 6 Kasım’da Beyazıt’a
Üniversite forumları 6 Kasım günü Beyazıt Meydan’ında ortak bir miting düzenleyecekler. “Ali İsmail Korkmaz Yaşıyor Üniversite Direniyor” sloganıyla düzenlenen mitinge Ozbi, Marsis, Praksis, Bulutsuzluk Özlemi gibi grupların çıkması planlanıyor. 6 Kasım Çarşamba günü Beyazıt Meydan’ında gerçekleşecek mitingde üniversiteliler, Ali İsmail Korkmaz maskeleri takacaklar. Yapılan yazılı açıklamada “6 Kasım üniversitelilerin isyan günü olacak” denildi.
Bir ANARŞİST masal; Mesai saati içinde, takım elbise içinde, develer dekan iken, güveler ÖGB’yken, öğrenciler üniversite illüzyonunda tıngır mıngır yaşar iken. Anlayana naçizane bir masal anlattık, uyuyanı uyandıran, uyandırıp düşündüren; masalımızın adı YÖK OLMASAYDI? Devlet baba, saraylarından birinde çok sıkılıyordu, üniversite denen bu sarayda da zulüm vardı ama azdı. Saraya zulmü arttıracak ve devletin sıkılmasını engelleyecek bir çocuk gerekliydi. Devlet baba bunun için bir çocuk doğurmak istedi. 1980’de Devlet babanın YÖK adında bir oğlu doğdu. YÖK, amcası Militarizme benziyordu, doğar doğmaz yeşil kundağı ve siyah postallarıyla hazır oldu. Bebekliği mutluydu YÖK’ün, oyuncakları tank ve tüfekle istediği gibi oynuyordu. Ağladığında ise babası ona “yasak” ninnisini söylüyordu. Emeklemeye kalmadan erkence ayaklandı YÖK, herkesin üstüne yürümekten, herkesi ezmekten çok hoşlanıyordu. Postalları her eskidiğinde, babası yenisini yaptırıyordu. YÖK, gün geçtikçe büyüyordu. YÖK büyüdükçe sarayın halkı da onun zulmünden bıkıyordu. Bir yandan babası bir yandan oğlu, saray halkı için bıkkınlık çıldırmaya dönüşüyordu. Devlet baba halkını bildiği için YÖK’ü biraz yavaşlatmak istedi. Bir yandan YÖK’ü yavaşlatırken bir yandan da halkını sakinleştirmek isteyen Devlet baba, kız kardeşi Demokrasiyi çağırırdı saraya. Üniversite sarayının idaresinde olan YÖK, halasının kendisine karışmasını istemiyordu. YÖK babasına benziyordu; iktidarlıydı ve katı kurallar koymayı seviyordu. Halası ise katı kurallara karşıydı. Her ataerkil saraydaki gibi bu sarayda da kadın önemsenmezdi ve YÖK erkekti. Devlet babanın kardeşi YÖK’ün diğer amcası Kapitalizm, her sene üniversite sarayına gelerek, diğer saraylarda çalıştıracağı kariyerist dalkavukları seçiyordu. YÖK, Kapitalizm amcasını çok severdi. Ancak YÖK’ün amcası çok kiloluydu, yer yine de doymazdı. O kadar çok yerdi ki; yeryüzünün ağaçlarını, ormanlarını ve toprağını bile yerdi, tüm sularını içerdi. Parayı çok seven amcası mutlu olsun diye YÖK de halkından haraçlar toplardı. Üniversitede yaşayan halktan bazıları haraç veremezdi, YÖK de onları faiz kırbacıyla kırbaçlar ve saraydan atardı. Devlet baba oğlu YÖK oynasın diye ona kameralar aldı. YÖK de kameraları sarayın her köşesine yerleştirdi. Böylece YÖK, kamera oyunuyla sarayın içindeki halkı izliyordu. Yani herkesi izliyordu. Günlerden bir gün saray halkından binleri izlenmekten sıkılıp kameraya kara boya attı ve görüntü aniden karardı. YÖK buna çok öfkelendi. Önce oyunbozanı buldu, sonra da üniversite sarayından kovdu. YÖK baktı ki sarayda yaşayanların bazıları oyunbozan, kendisiyle oynamak isteyenleri seçmesi gerektiğini düşündü. Seçtiklerini amcası kapitalizme överek sunardı. Böylece halkı seçilmek için çabalar ve oyunbozanlar olmazdı. Ama oyunbozanlar oyunu bozmayı sürdürdüler. Oynansın diye konulan kameraları kurcaladılar; nereden nereye kim gitti, kim geldi diye kontrol için konan turnikeleri kullanmadılar; amca kapitalizmin oyuncaklarından olan bankamatiklerle ilgilenmediler; kapitalizm seçim için geldiğinde seçimlere katılmadılar. Oyunbozanlar oyunu bozdukça YÖK çıldırdı, zulümlerine zulüm kattı, babasından ve amcasından yardım istedi. Babasının muhafızları polisler, zaten hep saraydaydı ve YÖK’ü hep kollarlardı. Bunlar cani ceberrut varlıklardı. Farklı farklı görünüşleri vardı; bazıları halka benzediği için halkın içine sızardı bazılarıysa halka hiç benzemezdi. Adeta bir yaratık gibiydiler. Kafaları kocaman, ağızları ve burunları yok, gözleri ise tekti. Vücutları yumuşak değil, sertti. Ellerindeki tüplerden nefes alıp veriyorlardı. Diğer ellerinde ise sopaları vardı; kızdıklarında birbirlerine yaklaşıp oyunbozanlara ateşli gazlar püskürtüyorlardı. YÖK’ün amcası Kapitalizm ise üniversiteye muhafızları ÖGB’leri yollamıştı. ÖGB’ler, polisler gibi olmasa da en az polisler kadar gıcıktı. YÖK’ün yardımcılarından Rektör ve onun yardımcısı Dekan isimli dalkavuklar ise halkın içindeki bu oyunbozanları seven saray görevlilerini bulup belirlemekle ve kovmakla uğraşırlardı. Halk birbiriyle konuşuyor, bu zulme karşı koymak istiyordu. Halkın kurtuluşu kendindeydi, yapacak bir şey vardı. Oyunbozanlar arttıkça oyun bozulurdu, halk bu oyunu bozmalıydı. Kulaktan kulağa konuşmalar yayılıyordu. “YÖK olmasa” diyenler özgürlükten bahsediyorlardı. “Özgürlük”, bu söz, babadan amcaya iktidarın tüm sülalesinin korkulu kâbusuydu. Daha az zaman önce değil miydi bir iki ağacın özgürlüğü için halkın isyanı. Bu isyan ateşi sarmıştı baba Devlet’i, amca Kapitalizm’i. Korkutucu bilinen polislerin kaçışını ise kim unutabilirdi. Oyunbozanların kudreti, belli ki sarayın dışındaki arkadaşlarından ve kardeşlerinden gelmekte. Sarayların uzağındaki düz ovalardan ve dik dağlardan gelmekte. Şehrin sokaklarından ve köylerin patikalarından gelmekte. Şimdi oyunbozanların elden ele verdiği bir kağıt parçası bu. Diğer masallardaki gibi, gökten düşen bir niyet gibi. Şimdilik YÖK’ün olmadığı bir diyarı düşleyenlerin niyeti. Gökten üç kağıt düşmüş biri anlayana, biri anlayıp da anlamamış gibi yapana, biriyse hiç anlamayana… Tekerlemede söylemiştik, bu uyutan değil uyandıran bir masal. Uykumuz kaçtıysa eğer, biraz düşünmek yeter. YÖK’ün olmadığı bir dünya için düşlemek ve düşlediğini eylemek ister. ANARŞİST GENÇLİK www.anarsistgenclik.org * Üniversitelerde Anarşist Gençlik tarafından dağıtılan bildiri. The post Anarşist Gençlik: YÖK Olmasaydı appeared first on Meydan Gazetesi.