The post Devrimi Yaşayan ve Yaratan Özgür Kadınlar – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İberya*, 1868’den 1936’ya kadar taş üstüne taş konarak hazırlanan bir devrim süreci yaşadı. İberya’daki anarşistler şöyle diyordu, “Devrim yoktan var olmayacak, devrim güçlü ve sağlam bir zemine ihtiyaç duyar, bunu yaratmanız gerekir.” İberya’nın anarşizmle tanıştığı 1868’den itibaren, anarşistler ilmek ilmek bir geleneği ördüler. Eşek üzerinde köy köy gezen anarşistler, gittikleri her yerde baskıya karşı halkın örgütlülüğünün kazanacağını anlattılar.
Toplumsal devrim sürecine giden 70 yıllık süreçte İberya’daki anarşistler kolektivizm ve komünizm eğilimlerini başarılı bir şekilde birleştirerek anarko-sendikalizmi yükseltmiş, toplumsal devrimci anarşizm adına tarihsel bir iş başarmışlardı. Bununla birlikte toplumsal dönüşüm iddiasını hem endüstriyel ve kırsal alanlardaki işçiler arasında da yaymışlardı. 1936 Temmuz’una gelindiğinde CNT’nin üye sayısı 1 milyonu aşmıştı ve hemen hemen tüm sektörlerde CNT’li işçilerin etkilerinden bahsedebilirdi. Bununla birlikte anarşistler, anarşizmin toplumsallaşması için sadece işçi mücadelesinin yeterli olmadığını biliyorlar ve her alanda toplumun tüm kesimlerine yönelik çalışmalar yürütüyorlardı.
Bu dönemde bir taraftan gençler ve yetişkinler için eğitim programları geliştirildi, kültür merkezleri açıldı, ülke çapında geniş tabanlı bir gençlik örgütlenmesi yürütüldü; diğer taraftan da kültür, politika ve sosyal meseleler üzerine anarşist bir perspektif geliştiren dergiler, gazeteler yayınlandı. Bu programların çeşitliliği, anarşist hareketin tarım işçilerinden ev kadınlarına, ev işçilerinden çocuklara kadar birçok kesim tarafından anlaşılmasına ve sahiplenilmesine fırsat verdi. Biz bu yazıda İberya’nın anarşist kadınlarına ve onların mücadele pratiklerine yoğunlaşacağız.
Özgür Kadınlar Buluşuyor
Toplumsal devrime doğru giden yolu, kadınlar da yıllardır arşınlıyordu. Özellikle tekstil sektöründe çalışan kadınlar hem direnişlerde hem sendikal faaliyetlerde aktif bir şekilde yer alıyorlardı. Katalonya’nın bazı endüstriyel bölgelerinde, diktatörlüğün son yıllarında bile kadın çalışması yürüten gruplar vardı. 1928’de, Terrassa’da CNT’li kadınlar, FAI’nin kültür merkezinde bir araya gelerek kendi sorunları üzerine tartışmaya ve eşit ücret, ücretli annelik izni gibi konuları sendika toplantılarında gündem etmeye başlamışlardı. Her ne kadar kadınların bütünlüklü gelişimini desteklemek adına kaynakları sınırlı olsa da, 1936 Temmuzu geldiğinde Terrassa’lı kadınlar devrime hazırlardı ve daha savaşın ilk günlerinde bir klinik ve bir hemşirelik okulu kurdular.
Barselona’da CNT’ye bağlı Kadın Kültür Grubu (Grupo Cultural Femenino) 1934 yılı sonlarına doğru Asturias İsyanı sonrasında kuruldu. Soledad Estorach’ın da içinde yer aldığı bu grup, kadınların sendika ve devrimci mücadele içerisinde daha aktif bir rol oynamasının önünü açtı.
Madrid’te Mercedes Comaposada ve Lucia Sanchez Saornil de benzer çalışmalar yapmışlardı. Sanchez, başından beri kadınların CNT içinde daha da aktifleşmesi için Barcelona’da yoğun çalışmalar yürütüyordu. Daha sonra Madrid’te Mercedes’le tanıştı ve birlikte, CNT içindeki sendikalarda ve sendika dışında örgütlenen kadın gruplarına bildiriler gönderiyorlar, kadınların hangi meseleler üzerinde yoğunlaşmak ve konuşmak istediklerine dair fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Daha sonra bu ekibe Amparo Poch ve Gascon’un da dahil olmasıyla çıkaracakları Mujeres Libres (Özgür Kadınlar) dergisinin altyapısını oluşturmuş oldular.
Mercedes ve Lucia birçok grupla iletişim halinde olmalarına rağmen 1936 yılına kadar Barselona’daki Kadın Kültür Grubu ile bir araya gelmemişti. Onlarında bir araya gelmesiyle Mujeres Libres Federasyonu artık gerçek anlamıyla kurulmuştu.
Özgür kadınları bir araya getiren fikirler neydi?
Barselona ve Madrid’teki kadınların buluşmasının ardından kadınların özgürlük mücadelesi de ivme kazandı. Bu ivme hareket içerisinde bir kesim tarafından son derece olumlu karşılanırken, bir kesim ise hareketin “ayrılıkçılığa” neden olacağına ve bu grubun “feminizme” düşme tehlikesine dikkat çekerek bu hareketi eleştiriyorlardı. Fakat kadınlar bunu reddettiler. Mujeres Libres militanlarından Suceso Portales ise “Biz feminist değiliz ve hiç bir zaman olmadık.” diyordu. “ Biz erkeklere karşı savaşmıyorduk… Birlikte çalışmak ve birlikte mücadele etmek zorundayız, yoksa toplumsal devrimi asla başaramayız. Fakat biz bir kadın örgütlenmesine ihtiyaç duyduk çünkü kendimiz için mücadele etmeliydik.” Kadınların özgürleşmesinin “yok sayılarak köleleştirme, üretici olarak köleleştirme ve kadın olarak köleleştirme üçgenine” meydan okuyarak mümkün olacağını söylüyorlardı. Mujeres Libres, kadının özgürlüğünün, ancak kapitalizme ve devlete karşı verilen bütünlüklü bir mücadele ile anarşizmle mümkün olacağını savunuyordu.
Mujeres Libres’in kuruluşu, kadınların devrim sürecinde anarko-sendikalist hareket ve toplum içerisindeki yerlerine sahip çıkmaları adına önemli bir adım olmuştur. Oluşan bu birliktelik kadınlar arasında güçlü bir topluluk duygusu yaratmış ve bu birlikteliğin kendisi özgürleştirici bir nitelik kazanmıştır. Bireyin özgürleşmesi, topluluktaki diğer bireylerle güçlü bağlar kurmasının bir sonucudur ve oluşan bu topluluk duygusu, bu duyguyu paylaştıkları yıllar boyunca onları dönüştürmüş ve özgürleştirmiştir. Birlikte geçirilen zaman, yapılan planlar ve yeniden şekillendirilen toplumsal alanlarla; bir arada başardıkları her şey kendi potansiyellerine dair daha geniş bir farkındalık kazanmalarını sağlamıştır. Bunlar onların sadece hatıraları değil kendi bireysel dönüşümlerinin de gerçekliğidir. Bu, devrim sürecinden sonra, sürgün yıllarında ve sonrasındaki baskı dönemlerinde de onları güçlü ve bir arada tutan duygunun kaynağıdır.
Özgür kadınlar neler yaptılar?
Mujeres Libres, kadınların sadece mücadele ederek özgürleşebileceğini söylerken iki kavramı öne çıkartıyordu. Kendini gerçekleştime (capacitacion) ve örgütlenme (captacion). Bunlardan birinin eksik kalmasının, kadının özgürleşmesinin önüne geçeceğini savunuyor ve çalışmalarını her ikisinide sağlayabilecek şekilde tasarlıyor ve gerçekleştiriyordu; buda geniş ve çok yönlü bir yaklaşımı gerekli kılıyordu.
Kadınların kendini gerçekleştirmesinin yollarından biri bireysel gelişimdi. Kadınların okuma yazma bilmesini, cinsel sağlık, annelik ve çocuk gelişimi gibi konularda donanımlı olması gerektiğini söylüyor ve bu amaçla okullar açıyor, farkındalık yaratma grupları oluşturuyordu. Bu okullardan en bilineni Casal de la Dona Treballadora 1937’de Barselona’da açıldı. Bu okulda, okuma yazma ve temel bilimlerin dışında Dünya Tarihi, Fransızca, İngilizce, Rusça gibi dersler de veriliyordu. Ayrıca okulda meslek eğitimine yönelik daktilo, hemşirelik, terzilik, elektrik, tarım eğitimi ve sendikal örgütlenme, sosyoloji gibi konularda da dersler vardı. Buradaki derslere her gün 600-800 kadın katılıyordu.
Mujeres Libres bu enstitülerin tek başına amaca ulaşmaya yetmeyeceğini biliyordu ve kadınlar sosyal ve duygusal dönüşümünü sağlayabilmek için yöntemlerini sürekli çoğaltıyordu.
Henüz devrim sürecinden önce başlattıkları günlük çocuk bakım hizmeti, devrim sürecinde de geliştiriyorlardı. 1934’te Barselona’da çocuklu işçi kadınların mücadele alanlarında daha aktif yer alabilmesi için, gereken zamanlarda onların çocuklarına bakarak bir çözüm geliştirmeye başlamışlardı. O günleri anlatırken Soledad’ın gözleri parlıyordu; “Kadınların evlerine gittiğimizde onlara propaganda yapardık. Özgürlükçü komünizmden ve başka konulardan bahsederdik. Zavallı kadınlar toplantıdan çıktıktan sonra bir de bizim nutuklarımızı dinlerlerdi. Bazen kocaları da evde olur, bizim tartışmalarımıza katılırdı.” Sonrasında Mujeres Libres ilk kongresinde “çocuk bakımının bütün topluluğun bir sorumluluğu olduğunu” savunarak, tüm fabrikalarda ve atölyelerde emzirme ve çocuk bakımı için odalar kurmaya çağırdı ve bunların kurulmasında aktif olarak çalıştı.
Mujeres Libres’in işçi seksiyonu, fabrikalara düzenli olarak ziyaretler yapıyordu. O ziyaretleri şöyle anlatıyordu; “Oradaki işi bazen on beş yirmi dakikalığına bazen bir saatliğine durduruyor ve işçilerle konuşuyorduk. Bu elbette işçi komitesiyle görüşerek yapıyor ve sendikanın desteğini alıyorduk… Bu dersleri çok tekstilden metalurjiye, aydınlatmadan ağaç işçiliğine kadar çok farklı alanlarda tekrarladık. Bazı günler neredeyse elli fabrikaya gidiyorduk” Bu kolektiflere yapılan gezilerin hem kendini gerçekleştirmeye hem de örgütlenmeye denk düşen iki amacı vardı. Hem kadınlarla işyerindeki sorumlulukları hakkında toplumsal dönüşüm hakkında konuşuyor ve onları örgütlenmeye çağırıyorlar; hem de Mujeres Libres’in tüm işçi komitelerinde ve bütün fabrikalarda temsil edilmesinin önünü açıyorlardı.
İberya’da anarşist kadınlar toplumun her alanında propagandalarını yaygınlaştırmayı çok önemsiyorlardı. Bu amaçla 1936 yılında federasyonla aynı ismi taşıyan Mujeres Libres dergisini çıkarmaya başladılar. Dergide politik konulardan çocuk bakımına, güncel tartışmalardan film eleştirilerine, sağlıktan modaya, özgür aşktan seks işçiliğine kadar çok geniş bir yelpazede yazılar yazılıyor, tüm bu konular anarşist bir perspektiften bakılarak tartışılıyordu. Bu yayınların dağıtımını da organize ediyorlar, İberya’nın her yerine ulaşmasını sağlıyorlardı. Devrim sürecinde Barselona Ramblas’ta bir kulübe kurmuşlar ve yayınlarını buradan da dağıtmışlardı. Bu kulübeyi aynı zamanda halka açık sergiler ve yapılan başka etkinlikler için de kullanmışlardı.
Ülke çapında kültür ve propaganda grupları oluştururken, Barselona’da bir grup da düzenli radyo yayınını üstlenmişti. Başka bir grup ise basılı yayınların ve radyo yayınının ulaşmadığı yerlere, köylere giderek sözlü propaganda yapıyorlardı. Mercedes’ten aldığı derslerin ardından, güçlü bir hitabet yeteneğine sahip olan Pepita Carpena gezici propaganda turlarını üstlendi. Gezici kütüphaneler kurarak İberya’nın köylerini kasabalarını arşınladılar.
Mujeres Libres bunların yanında Barselona’da yataklı bir doğum hastanesi kurdu. Casa de Maternidad adındaki doğumevinde, doğum ve doğum sonrası bakımın yanında anne sağlığı, doğum kontrolü, cinsellik ve bebek bakımı hakkında bilgilerde veriliyordu.
İberya’nın tamamında kolektifleştirmelerde, kooperatiflerin kurulmasında aktif olarak yer alan Mujeres Libres’li kadınlar toplumun ihtiyaç duyduğu her alanda çalışmalar yaptılar. Devrimin ilk günlerinden başlayarak herkes için yiyecek sağladılar, aşevleri açtılar. Çocuk gelişimine dair fikirlerini geliştirerek eğitime anarşist bir bakış getirdiler. Cinsellik üzerine bilgilendirme çalışmaları yaptılar ve seks işçilerinin özgürleşmesi için bir rehabilitasyon merkezleri kurdular. Mültecilerin yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için programlar oluşturdular. Tüm bu faaliyetlerin yanında, kadınlar Franco ordusuna karşı cephede antifaşist mücadeleye de katıldılar.
İberya’da yeşeren bu devrim, ortaya konan pratiklerle, bugün hala hem anarşist mücadeleye hem de kadın mücadelesine ışık tutmaktadır. Kadınların kendilerini ilgilendiren kararları kendilerinin alması ve böylece tarihte aktif bir özne olmaları, bugün hem dünya çapında hem de yaşadığımız topraklardaki kadın mücadelesi için önemini kaybetmemiştir. Çünkü İberya’daki anarşistlerin söylediği gibi “Devrim yoktan var olmayacak,”, Çünkü devrimi ancak, bahanelere sığınmadan, yaşamlarını eline almak için elini taşın altına koyanlarla, kendi hayatlarının ve birbirlerinin sorumluluğunu almaktan kaçınmayanlarla, bitmez tükenmez enerji ve çabayla yaratabiliriz.
*1936 Devrimi tüm İberya Yarımadası’nda etkili oldu.
Özlem Arkun
The post Devrimi Yaşayan ve Yaratan Özgür Kadınlar – Özlem Arkun appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” DAF; Selanik, Gümülcine ve Atina’da Kobanê Direnişi’ni Anlattı ” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Gerçekleştirilen her 3 etkinlikte de, Devrimci Anarşist Faaliyet adına Alp Temiz, Anarşist Kadınlar adına Mercan Doğan ve RoarMag editörü Joris van Eyck konuşma yaptı.
İlk konuşmayı yapan Joris van Eyck, Kobanê direnişinin başlıca sosyo-politik koşullarından bahsetti. Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve Rojava devriminin tarihsel gelişim süreci hakkındaki temel bilgilerin aktarımını yaptı. TC sınırları içerisinde yaşayan Kürt halkının Rojava devrimi ile bağlantısını ise, üç temel unsura bağladı: “Birincisi, devletlerin çizdiği sınırlar, yapay yapılardır. Bu sınırlar, TC içinde yaşayan Kürt halkının Rojava ile bağlantısını koparamamıştır. İkinci olarak, TC devletinin IŞİD’e sağladığı destek, TC sokaklarında Rojava ile dayanışmak ve TC’nin bu tavrını protesto etmek için yapılan eylemleri meşrulaştırıyor. Üçüncüsü, Rojava’da gerçekleşen devrim, Türkiye’deki demokratik özerklik süreci ile aynı ilkelere dayanıyor.”
Ardından konuşan Alp Temiz, Devrimci Anarşist Faaliyet’in Rojava Devrimi ve Kobanê Direnişi’ni destekleyişinin haklı gerekçelerini açıklarken, kendini anarşist olarak adlandıran ya da toplumsal devrim mücadelesi veren örgütlenmelerin de bu direnişi desteklemek zorunda olduğunu şu sözlerle belirtti:
“Rojava’da oluşan durum, ne Esad’ın bölgeyi bırakmasıyla; ne de küresel güçlerle yapıldığı iddia edilen anlaşmalarla oluşmuştur. Rojava’da iki buçuk yıl öncesinde gerçekleşen büyük dönüşüm; siyasal hareketliliğin Ortadoğu’yu iki zıt kutuptan (cuntacı sekülerler-muhafazakar demokratlar) birinin iktidarını seçmeye zorladığı bir konjonktürde gerçekleşmiştir. Rojava ortadoğu coğrafyasındaki “baharların” kışa döndüğü bir dönemde, halkın bu iki kutuba sığmayıp kendi çözümünü yaratmasıdır.
Rojava’da yaşam yeniden yapılandırılırken, yaratılmaya çalışılan toplumsal mekanizmaların merkeziyetçi olmayan yapısı, devletsizliğe yapılan ısrarlı vurgu, üretim-tüketim-dağıtım ilişkilerinin kapitalizmden olabildiğince uzak bir şekilde örgütleniyor oluşu, öz-örgütlenmenin toplumsal işleyişin sürdürülmesinde garantör olması, üç kantondaki komünlerin ayrı ayrı karar süreçleriyle komünlerin işleyişini şekillendiriyor oluşunun önemini, yaşadığımız çağda kimse inkar edemez.
Yakın coğrafyada toplumsal mücadele veren devrimciler olarak bize sadece umut vermeyen, mücadele verdiğimiz coğrafyalarda mücadelemizi besleyen bu toplumsal dönüşümün; olumsuz ya da daha olumlu bir yola gireceğini bilemeyiz. Ancak bizler, devrimci anarşistleriz. Bir kenarda oturup olanları izleyip, sadece yorum yapamayız; toplumsal mücadelelerin içerisinde yer alır, anarşist bir devrim için mücadele ederiz.”
Son olarak, Anarşist Kadınlar adına konuşma yapan Mercan Doğan ise, Kobanê direnişinde kadınların rolünü, kadın mücadelesinin cephede ve aynı zamanda cephe gerisinde nasıl gerçekleştiğini anlattı. Kadın Savunma Birlikleri YPJ’nin Kobane direnişindeki rolünün, 1936’da İberya’da anarşist devrim mücadelesindeki Mujeres Libres (Özgür Kadınlar) birliklerininki ile taşıdığı benzerliklere vurgu yaptı.
Türkiye, Suriye, Irak ve İran devletlerinin sınırlarla bölmeye çalıştığı Kürt halkının özgürlük mücadelesine gösterilen dayanışmada “Li Dijî Dehaqan, Em Hemû Kawane” söyleminin önemini Kürt mitolojisindeki Ezen Dehaq’a karşı Ezilenlerin, Kawa’nın mücadelesi üzerinden anlattı. Son olarak sınırda yaşanılan deneyimleri aktaran Mercan Doğan, konuşmaların ardından, sınırdaki deneyimleriyle ilgili soruları yanıtlayarak konuşmasını detaylandırdı.
Gümülcine (Komotini)’de yer alan Adelante Özgür Sosyal Merkezi’nde, bu yıl 10’uncusu düzenlenen Antiotoriter Festival kapsamında 13 Kasım akşamı “Modern Totaliterliğe Direnmek: Kobane Savaşı” başlıklı panel gerçekleştirildi. Dinleyicilerin sosyal merkezi tümüyle doldurduğu etkinlikte, gerçekleştirilen konuşmalardan sonra sorulan sorular, kadın mücadelesinde yoğunlaştı. Bir kadın dinleyicinin “Genç yaşta kadınların savaşta aktif yer aldığını görüyoruz. Bu şekilde savaşmak kadının doğasına aykırı değil mi?” şeklindeki sorusunu Anarşist Kadınlar’dan Mercan Doğan şu şekilde yanıtladı: “…bunca katliam ve tecavüz karşısında buna direnmemek, bununla mücadele etmemek kadının doğasına aykırı olurdu.” Saat 20:00’de başlayan etkinlik, gece 01:00’de sonlandı.
14 Kasım akşamı Selanik’te yer alan Mikropolis Özgür Sosyal Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlik, saat 19:30’da başladı. Mikropolis konferans salonunun tümüyle dolduğu etkinlik gece 12:00’de sonlandı.
16 Kasım akşamı Atina’da Excharia mahallesinde yer alan Nosotros Özgür Sosyal Merkezi’nde gerçekleştirilen etkinlik ise, saat 20:00’de başladı. 5 saatten fazla süren etkinlikte, Türkiye’deki devrimci mücadelelerinde yasal engellerle karşılaşarak Avrupa’da siyasi sürgün olarak yaşamlarını sürdüren çeşitli devrimci kurumlardan bireylerin de dinleyici olarak katılımları gözlemlendi. Konuşmaların sonlanmasının ardından söz alarak Kobane direnişini ve Devrimci Anarşist Faaliyet’in mücadelesini selamladıklarını ifade eden sürgündeki devrimciler, panelistlerin dayanışma çağrılarını tekrarladılar.
18 Kasım akşamı Ioannina şehrinde gerçekleştirilmesi planlanan etkinlik ise, program yoğunluğu nedeniyle iptal edildi.
Alp Temiz
Bu haber Meydan Gazetesi’nin 23. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” DAF; Selanik, Gümülcine ve Atina’da Kobanê Direnişi’ni Anlattı ” – Alp Temiz appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “MUJERES LİBRES – Kadınların Devrimi” – Belen Yıldırım appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>1936’da İspanya’da anarşist devrimin kök saldığı topraklarda tarihte derin izler bırakacak olan bir kadın hareketi yeşeriyordu: “Mujeres Libres”
Özgürlüğün tarifsiz hissi İspanya’yı devrim, devrimi anarşizm olarak görenlerin tarihinde saklıdır. 1930’larda İspanya’da anarşist bir devrim gerçekleşiyordu. İspanya’nın sokaklarında, caddelerinde, meydanlarında çocuk, kadın, erkek, genç, yaşlı hep bir ağızdan aynı şarkı söyleniyordu; herkes için özgürlük… Toplumsal devrim İspanya’nın topraklarını sarmalamış, mücadele beraberlik ruhunu pekiştirmişti. Herkes için özgürlük istiyorlardı çünkü anarşist devrimin kök saldığı bu topraklarda tarihte derin izler bırakacak olan bir kadın hareketi yeşeriyordu: “Mujeres Libres”
“Birlik olmaksızın, yaşam olmaz”
İspanya’da her yaştan, her kesimden kadın kendi kurtuluşlarını kendi hayalleriyle, akıllarıyla ve bedenleriyle kazanabileceklerinin farkındaydı. Onlar evlerinde yama dikenler, hastanelerde bakıcılık yapanlar, fabrikalarda işçiler, öğretmenler, fahişeler ve düşmüşlerdi. Düşünme, yaratma ve eyleme geçmek için hazırlanmış bekleyerek, kendi gerçeklikleriyle yan yana gelmişlerdi. Toplumsal devrimin hayatlarını değiştireceğine inanıyorlardı. Onlara göre özgürlük, temel olarak toplumsal bir üründü. Bireysellik ve yaratıcılığın tam ifadesi ancak topluluk içinde ve onun sayesinde gerçekleştirilebilirdi. Pilar Grangel’in (Mujeres Libres’te de aktif olan bir öğretmen) bireysellik ve topluluk arasındaki ilişkiyi betimlerken yazdığı gibi, “Ben ve benim doğrum; ben ve benim inancım. Ve ben senin için, ancak kendim olmaktan asla vazgeçmeyerek ki böylece sen de her zaman kendin olabilesin. Senin varlığın olmadan ben var olmadığım için, ama benim varlığım seninki için vazgeçilmez olduğu için.”
Onlar, hayatta kalmak için toplumsal yaşamın, karşıtlar arasındaki saldırgan bir çatışmayla değil, karşılıklı yardımlaşmayla düzenlendiği Kropotkinci anlayışa sık sık göndermeler yaptılar: “Birlik olmaksızın, yaşam olamaz.” Çok kısa sürede sayıları binleri buldu, örgütlendiler. Ekonomik sınıf hiyerarşilerinden, politik ve cinsel ayrıcalıklardan arınmış, adaletli bir toplumda, herkesin mümkün olanı gerçekleştirmekte özgür olacağına inanıyorlardı.
Ancak anarşist de olsa özgürlük koşullarında dahi kadın erkek arasındaki farklılıklar göz ardı edilebilirdi. Özellikle cinsiyete dayalı işbölümüyle biçimlenmiş bir toplumda, kadınlar için ciddi sıkıntıların ortaya çıkması kaçınılmazdı. İspanya’da da benzer sorunlar açığa çıktı. Anarşistler toplumsal örgütlenmenin ana ilkesinin politik olmaktan ziyade ekonomik olduğunda ısrar ettiler ve çoğunlukla ekonomik ilişkileri fikirlerinin merkezine yerleştirdiler. Ve ekonomik olarak tasarlanan bu odaklanma, cinsiyete dayalı işbölümüyle biçimlendirilmiş bir toplumda, kadınlar için ciddi sorunlar doğurdu. Kadınlar işe nasıl dâhil edileceklerdi? Özgür toplum, cinsiyete dayalı işbölümüne meydan okuyacak ve onun üstesinden gelebilecek miydi? Veya işbölümünü olduğu gibi bırakacak ve kadınlar için bir çeşit “farklı ancak eşit” statü gerçekleştirmeye mi uğraşacaktı?
İspanya’da 1910’dan itibaren CNT (Ulusal Emek Konfederasyonu) içerisindeki anarko sendikalistler, toplumun tabanına sendikaları koydular. Sendikalar, her sendikanın bir delege aracılığıyla ilişkilenen federasyonlar yoluyla, yerel ve endüstriyel olarak, koordine edileceklerdi. Ancak, bu anlayış (çocuklar, işsizler, yaşlılar, engelliler ve çalışmayan anneler dâhil olmak üzere) işçi olmayanların toplumsal kararlara katılımı için çok az fırsat yaratıyordu.
Anarko sendikalistlerin dışında, “Patronlar olduğu için işçiler vardır. İşçicilik kapitalizmle, sendikalizm de ücretlerle birlikte ortadan kaybolacaktır.” diyerek, İspanya’da uzun bir geçmişe sahip olan başka bir gelenek, “Municipio Libre” (Özgür Komün) hareketi sürüyordu. “Geçici anlamda dahi sendikalist çözümün uygun olmadığı, özellikle de tarımsal köylerde, toprağın ve tüm üretim araçlarının toplumsallaştırılması, üreticilerin ellerine verilmesi temelinde bütün İspanya’da özgür komünleri ilan ettiğimiz andan itibaren devrimin peşine düşme hakkımı saklı tutuyorum.” Bu sözler, sendikaların kapitalizmin ürünleri olduklarını, dönüştürülmüş bir ekonomide örgütlenme ve koordinasyonun temelleri olacaklarını varsaymanın anlamlı olmadığını düşünen iki anarşist kadına, Soledad Gustavo ve Federica Montseny’e aittir. İspanya’da kent sanayisi içerisinde ve kırsal alanda yaşam süren kadınlar anarşizm ve kadının konumu konusunda farklı görüşler ortaya atmışlardı.
“Hem kalplerde hem fabrikalarda sömürülüyoruz”
İspanya’da kadınların konumunun belirlenmesi noktasında iki görüş oldukça belirgindi. Biri CNT’nin sahiplendiği görüş olan, kadının üretici konumunda yer alarak erkekle eşit düzeyde ücretli emek gücüne dâhil olması. Diğeri ise Proudhon’cu görüş olan kadının evdeki rolüyle topluma katkı sunan üretici konumunda yer alması. Kadın böylece aktifleşecek, erkekle eşitlenecek ve özgürleşecekti. Bu iki görüş dışında kadının evde aktifleşmesinin ve CNT gibi sendikalara örgütlemenin kendi başına yeterli olmayacağına inananlar da vardı. Onlar için, kadınların ezilmesinin kaynakları işyerindeki sömürüden daha geniş ve daha derindi. Kadınların ezilmesinin ekonomik olduğu kadar kültürel olduğunu, kadınların ve onların aşağılanmasının otoriter ve hiyerarşik mekanizmalar aile, kilise gibi ahlakçı kurumlar aracılığıyla geliştirildiğini öne sürüyorlardı.
1930’lar boyunca süren, kadının konumuna ilişkin bu görüşler, Mujeres Libres’in kurulmasında etkili oldu. Hareket, İspanya anarşist devriminde bağımsız bir kadın hareketi olarak kendisini örgütlemiş ve cephe savaşlarında yer almıştır. Cinsel özgürlük, hareketin mücadele alanlarından biriydi. Aynı zamanda evlilik, doğum kontrolü ve aile planlaması alanında yürütülen ciddi bir mücadeleden bahsedebiliriz. Kadınların “hem kalplerde hem de fabrikalarda sömürülmesi”ne karşı koyan Mujeres Libres, hızla büyüyerek çok kısa bir zamanda otuz binlere yaklaşan kadın sayısına ulaştı. Toplumsal cinsiyet rollerinden ve erkek egemen davranış biçimlerinden tamamen kopamamış pek çok anarko sendikalist, sendikalarda yani iş yerlerinde ve ev yaşantılarında kadın erkek arasındaki eşitsizlik kalıplarını yeniden üretiyorlardı.
Mujeres Libres buna karşı çıktı. Mujeres Libres’in bir üyesi, yaşadığı deneyimden şöyle söz ediyordu:
“Mujeres Libres düşüncesine katılmıyordum. Mücadelenin hem erkekleri hem de kadınları etkilediğini düşünüyordum. Birlikte daha iyi bir toplum için savaşıyoruz. Neden ayrı bir örgütlenme olsun ki? Bir gün, Juventudes’den (genç erkeklerden oluşan bir örgütlenme) bir grupla beraberken, Mujeres Libres’in Juventudes merkezinde ki ofislerinde düzenlediği bir toplantıya iştirak ettik. Genç erkekler kadın konuşmacılarla dalga geçmeye başladılar, bu beni başından itibaren sinirlendirdi. Kadının konuşması bittiğinde, erkekler peşi sıra sorular sormaya başladılar ve zaten hiçbir şey yapamayacaklarını düşündükleri kadınların ayrı örgütlenmesinin de anlamsız olduğunu söylediler. Tartışma coşkuluydu ancak yorumlarının tonu beni tiksindirmişti, birden Mujeres Libres’i savunmaya başlamıştım.”
Sadece “kadın” oldukları için…
Mujeres Libres, dünyadaki birçok kadın hareketine ilham kaynağı olmuştur. Kadınlar ne sadece işçidirler, ne sadece köylü, ne sadece eş, ne sadece anne, ne de sadece anarşist. Kadınlar biçimlendirilmiş bu toplumsal roller dışında, öncelikle kadındırlar. Sadece kadın oldukları için ezilmekte olduklarını fark etiklerinde ise kendi kurtuluşlarını kendilerinin sağlayabileceklerini anlamışlardır. Onlar İspanya’da içsel devrimin, yani kendi devrimlerinin, peşinden yürümüşlerdir. Böylelikle İspanya’da yaşanmış anarşist devrim, aynı zamanda kadınların kurtuluşuna varacak yeni bir hareketin başlangıcı, kadının özgürleşmesine adanmış bir mücadelenin hafızalarımıza kazınan adı olmuştur; Mujeres Libres.
Belen Yıldırım
The post “MUJERES LİBRES – Kadınların Devrimi” – Belen Yıldırım appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>