The post “Türkiye’nin Yeni Komşusu IŞİD” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Musul’da bulunan TC Konsolosluğu’nu da basan örgüt, başkonsolos dâhil, konsolosluk çalışanlarından 15 civarında kişiyi rehin aldı.
Irak-Şam İslam Devleti Nedir?
Selefi İslam çizgisini benimseyen IŞİD bu doğrultuda Irak, Suriye, Filistin, Ürdün ve Lübnan topraklarını içine alan bölgede şeriat devleti kurmayı amaçlıyor. IŞİD, 2004 yılında “Tevhid ve Cihat” adıyla Ebu Musa Zerkavi tarafından Irak’ta kuruldu. El-Kaide’nin o zamanki lideri Usame Bin Ladin’e biatını açıklayan örgüt adını “Mezopotamya’da El-Kaide” olarak değiştirdi. Ebu Musa Zerkavi 2006’da ABD’nin Irak’ta düzenlediği bir operasyonda öldürülünce yerine Ebu Hamza el Muhacir geçti. Aynı yılın sonlarında, El-Kaide’ye yakın Ebu Ömer el Bağdadi “Irak İslam Devleti” örgütünü kurduklarını ilan etti. Nisan 2010’da Irak ve ABD güçleri ortak bir operasyonla Ebu Ömer el Bağdadi ve Ebu Hamza el Muhacir’in kaldıkları evi basarak her ikisini de öldürünce, Ebu Bekir el Bağdadi Irak İslam Devleti örgütünün yeni lideri oldu. 2011 sonlarında Ebu Muhammed Colani liderliğinde El-Kaide’nin Suriye kolu olarak El-Nusra Cephesi kuruldu. Aynı yıl Irak İslam Devleti lideri Ebu Bekir el Bağdadi El-Nusra Cephesi ile birleşerek Irak Şam İslam Devleti adını aldıklarını duyurdu. Ancak bir süre sonra Ebu Muhammed Colani iki örgütün IŞİD adıyla birleşmesine sıcak bakmadığını belirterek, El-Kaide lideri Eymen Zevahiri’ye biatını ilan etti. Zevahiri de 2013 başlarında IŞİD’ı tanımadığını ilan ederek örgüte, Suriye’yi terk etme çağrısı yaptı. Bu süreçten itibaren iki örgüt arasında şiddetli çatışmalar yaşandı. Çatışmalar, IŞİD’in, El-Nusra Cephesi kontrolündeki Deyr Ez-Zor kentini ele geçirmesiyle son buldu.
Suriye’de Muhalif Cihadcı Gruplar ve IŞİD
IŞİD’ın, kontrolü altında bulundurduğu petrol kenti Rakka’da çıkan petrolü Beşar Esad rejimine satma iddiaları ve kendisi dışındaki gruplara karşı çatışmacı tavrı nedeniyle Suriyeli muhaliflerin tepkisini çekiyordu. Geçen Ocak başlarında 7 muhalif gruptan oluşan İslami Cephe, IŞİD’in Cerablus kentindeki karargâhına Özgür Suriye Ordusu, Mücahitler Ordusu ve bazı muhalif grupların da destek verdiği bir operasyon düzenleyerek örgütün Cerablus ve muhaliflerin fiili başkenti sayılan Halep’ten çekilmesini sağladı. IŞİD buradaki kontrolünü kaybedince, saldırılarını Rojava’da yoğunlaştırmaya çalıştı.
Rojava Işid Tehdidi Altında
Bu yılın başlarında üç kantonlu özerk yönetimini ilan eden Rojava, Marttan itibaren IŞİD tehdidi altında. IŞİD üç kantondan oluşan Rojava’nın kritik noktası Kobani’ye, Arapça ismi olan Ayn el Arap(Arap Pınarı)’ı Ayn el İslam (İslam Pınarı) olarak değiştireceğini ilan ederek saldırdı. Bu saldırıların ilkinde çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşan 24 sivili katletti. Saldırılar, bölgenin öz savunma güçleri YPG ve YPJ tarafından püskürtüldü. Bu noktada muhaliflerle IŞİD arasındaki dengeleri de iyi gözeten Rojava Kürtleri, bu çatışmalarda Özgür Suriye Ordusu şemsiyesi altındaki Cephet-ül Akrad(Kürt Cephesi) savaşçılarının da kendileriyle iş birliği yapmasını sağlayarak askeri üstünlüğü ele geçirdi. IŞİD bu süreçten sonra Kürt savunma güçleriyle açık cephe savaşına girmekten kaçındı ancak sivillere yönelik katliamlara ve intihar saldırılarına devam etti. Bunlardan sonuncusu, YPG denetimindeki kanton merkezi Qamişlo’ya uzak bir bölge olan Tilliye’de yaşandı. Ezidi Kürtlerin yaşadığı bölgedeki bu saldırıda çoğunluğu Halep’ten göçmüş ve tarım işçisi olarak çalışan Araplar olan yaklaşık 30 kişi yaşamını yitirdi.
Kobani, stratejik olarak hem IŞİD, hem Rojava Kürtleri ve hatta TC için önemli. Rojava Kürtleri açısından bölgenin önemi Rojava Devrimi’nin başladığı yer olmasıyken, IŞİD açısından bu önem daha stratejik bir noktada. Kobani, IŞİD’in kontrolü altında bulundurduğu Rakka’nın Haleple bağlantısını kurması nedeniyle lojistik açıdan önemli. TC açısından ise bölgenin önemi, Suriye’de muhalif gruplar, cihatçı örgütler ve Suriye rejimi dışında, farklı deneyim yaratan ve öz yönetim ilan ettiğini söyleyen Rojava ile sınır komşusu olmaktan kaçınmak için Rojava Devrimi’nin karşısına tampon olarak IŞİD unsurlarını koymayı gerektiriyor. Bu anlamda geçtiğimiz 30 Mart seçimlerinde Kobani’nin hemen karşısındaki Ceylanpınar seçimlerinin şüpheye yer bırakmayacak şaibe iddialarıyla, AKP lehine sonuçlan(dırıl)masını da çerçevede düşünmek gerek.
Süleyman Şah Türbesi ve IŞİD-TC İlişkisi
Geçtiğimiz Mart ayında örgüt Suriye’de bulunan ve TC toprağı sayılan Süleyman Şah Türbesi’ndeki askerlerin üç gün içinde çekilmesini istedi ve aksi halde bölgeyi bombalayacağını duyurdu. Bunun üzerine Dışişleri Bakanlığı’nda aralarında istihbarat yetkilileri ve dışişleri bakanının bulunduğu bir toplantı yapılmış ve toplantının ses kaydı internete düşmüştü. Bu ses kaydında Suriye ile sıcak çatışmaya girmeye istekli olduğu aşikar olan TC yetkililerinin Suriye ile savaş çıkarma senaryoları konuşuluyordu. Toplam 25 dönümlük toprak parçasının IŞİD için nasıl bir öneme sahip olduğu tartışması bir yana, TC’nin Suriye’deki rejim muhalifi cihatçı gruplara askeri ve lojistik desteği bilinen bir gerçeklikti. 2014 başlarında Adana’da durdurulan MİT tırları uzun süre kamuoyu gündemini meşgul etmişti. Her ne kadar devlet yetkilileri tırların bölgedeki Türkmenlere gittiğini söylese de, gerek ÖSO şemsiyesi altında gerekse farklı oluşumlar içerisinde Türkmen grupların askeri ve politik ağırlığından söz etmek zor. Söz konusu tırların güzergâhındaki bölgeler arasında IŞİD’in kontrolündeki bölgeler de bulunuyor.
Felluce’den Musul’a IŞİD
IŞİD’in son Musul saldırısı ve işgali, aslında geçtiğimiz yıl sonlarında, Irak’ta bulunan, Sünnilerin yaşadığı bir başka merkez olan Felluce’ye yapılan saldırıları düşündüğümüzde çok şaşırtıcı değil. IŞİD bu saldırılarda Felluce’de kontrolü elinde tuttuysa da Maliki yönetimi kimi aşiretlerin de desteğiyle örgütü püskürtmüştü. Bu süreçteki çatışmalarda Musul’da “savunma bakanının” Samarra’da ise “tarım bakanının” öldürülmesi bölge özelinde örgütü sarsmıştı. Fakat bölgede son 5 yıldır, özellikle Musul’un varoşlarında kırsal bölgelerinde örgütlenmekte olan IŞİD için bu moral sarsıntı uzun sürmedi. Sünni nüfusun yoğun olarak yaşadığı bu bölgelerde Şii merkezi yönetimin otoriterliği de örgütün militan ve taban kazanması için uygun zemin sundu.
IŞİD,Küresel Kamuoyunun Gündeminde
IŞİD’in son Musul operasyonu sonrası başta bölge ülkeleri olmak üzere ABD ve AB üyesi ülkelerinin de “bir anda” gündemine girdi. ABD’de Beyaz Saray sözcüsü ve bazı AB üyesi ülkelerin sözcüleri bölgede yaşanan durumun “bölge barışı için kaygı verici olduğunu” belirten minvalde açıklamalarda bulundular. Bölgesel ve küresel finans çevreleri de Musul’un IŞİD tarafından ele geçirilmesi sonrası ciddi tepkiler verdi. İstanbul Borsası sert bir düşüş yaşarken ABD doları yükseliş kaydetti. Dünya borsalarında işlem gören Türk hisseleri ise ise özellikle Musul bölgesinde faaliyet gösteren Türk şirketleri nedeniyle düşüş yaşadı.
Mercan Doğan
Bu yazı Meydan Gazetesi’bnin 19.sayısında yayımlanmıştır.
The post “Türkiye’nin Yeni Komşusu IŞİD” – Mercan Doğan appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Savaştan Nasiplenmek”- Özgür Benol appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Suriye’deki savaş Türkiye’nin ve medyanın gündemindeki yerini kaybetmiş görünüyor. Ana haber bültenlerinde ise arka sıralara doğru itelenmiş durumda. Hâlbuki bundan 3 hafta önce devlet erkânının yaptığı açıklamalarda Şam hükümetine karşı takınılan saldırgan tavır uç noktaya taşınmıştı.
Akçakale’ye düşen bombaların ardından yapılan misillemeler, savaş tezkeresi, Başbakan’ın söylemindeki son derece saldırgan tutum ve Rusya ile yaşanan uçak indirme krizi… Bu olanlar Türkiye’nin Suriye’ye karşı girişeceği bir saldırının Türkiye’nin çıkarlarına ters düşmeyeceğini ortaya koydu. Medya bu sırada savaş söylemini özenle yükseltti.
Türkiye savaşın tam ortasında
Uluslararası medyada Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu’na para, silah ve silah eğitimi sağladığıyla ilgili birçok haber yayınlandı. Özgür Suriye Ordusu (Ö.S.O) komutanlarından Şeyh Mahmud Mücadani uluslararası basına Türkiye, Katar ve Suudi Arabistan’ın Ö.S.O’ya savaş başı 150 TL maaş verdiğini, Davutoğlu’nun Yemen ziyaretinde Ö.S.O mensuplarının eğitimi için askeri üs talep ettiği ortaya çıktı. Başbakanlık örtülü ödenek (kaynağı açıklanmayan devlet giderleri) 2012’nin ilk 8 ayında, 2011 yılı giderlerini 176 milyon lira aştı. Türkiye, Uluslararası Ekonomik İşbirliği Örgütü tarafından teröre kaynak amacıyla kara para akladığı gerekçesiyle kara listeye alınmakla tehdit edildi. Apaydın’daki olayla açık şekilde ülke gündemine oturan gerçek ise Türkiye’nin fiili olarak Suriye’deki savaşın destekçisi olması idi.
Devlet her ne kadar Suriye’de barış istediğini söylese de, Suriye’deki savaşta kendini önemli bir aktör konumuna getirdi. Türkiye, Suriye’de ki savaşın bu kadar içinde olmasına rağmen, Suriye hükümetiyle niye savaştığına dair geçerli bir açıklama yapmadı. Suriye’ye müdahale sebebi olarak Şam’ın PKK’yi destekleme ihtimalini gösterdi veya Suriye’de savaşı, demokrasi için desteklediğini iddia etti. Bu saçma sapan gerekçeler bize, Türkiye’nin Suriye’deki savaşı büyütmesi için kamuoyuna açıklamadığı başka sebepleri olduğunu gösteriyor ki, kapitalizmin hâkim ideoloji olduğu bir zamanda savaşların sebepleri zaten gizli olamaz
Sermaye Türkiye’ye göç ediyor
Sebep tabi ki de para ve güç istenci. Savaş Türkiye için ciddi bir gelir kapısı. Savaşın yaşandığı ülkelerden kaçan sermaye kendi için korunaklı ülkelere kayıyor. Türkiye’nin dolaylı yollarla elde ettiği “savaş ganimeti” Ortadoğu’da yaşanmış önceki savaşlarda da Türkiye’ye akmıştı. Türkiye şu an Ortadoğu’da sermaye için korunaklı diye tarif edilebilecek bir kaç ülkeden biri. Rakamlar, Türkiye’nin neden savaş istediğini tüm açıklığıyla ortaya koyuyor.
Savaş başladığından beri Suriye üzerinden Türkiye’ye giren paranın 1,8 milyar olduğu söyleniyor. Erdoğan’ın finans danışmanlığını yapan Suriye kökenli Gazi Mısırlı, Suriye’de savaş başladığından beri 400 fabrikanın kapandığını ve sınırdan nakit olarak kaçırılan paranın yıl sonuna kadar 500 milyon dolar olmasını beklediklerini söyledi. Bu paranın büyük kısmı Hatay üzerinden ekonomiye dâhil ediliyor. Son 1,5 yılda Hatay’daki banka mevduatı %34 artarak 7 milyar 55 milyon dolara, Hatay borsasındaki para 392 milyon TL’den 611 milyon TL’ye çıktı. Türkiye genelindeki döviz mevduatı savaşın başladığı tarih olan 2010 sonundan bu yana yüzde 11 artarak 63,8 milyardan 71,1 milyar dolara, Hatay’daki bankaların döviz mevduatlarının ederi yüzde 45 artışla 710 milyon dolardan 1 milyar 30 milyon dolara yükseldi. Hatay, Kilis, Antep illerinde kiralar kimi yerlerde üçe katlandı. Hatay’da Ocak 2012 verilerine göre 1974 kişiye toplam 3milyon 722 bin 874 metrekarelik 1320 parsel ise satılmış durumda. (Hatay’ın toplam yüz ölçümü 5 milyon 506 bin metrekare) Bu parsellerin çoğunun yabancı sermayeye satıldığı düşünülüyor ve gelen paraların bir kısmı silah olarak Suriye’ye, muhaliflere geri dönüyor.
Bölgedeki küresel hesaplar
Suriye ile Türkiye’nin siyasi ilişkileri, 2011’in Mart ayından sonra gittikçe gerilerek kopma noktasına ulaştı. Türkiye’nin dış politikasındaki bu hızlı değişim, tabi ki Suriye’deki rejimin demokratik olup olmamasına duyduğu ilgiye dayanmıyor. Bu dış politika değişikliği, özellikle Kuzey Afrika, Ortadoğu bölgelerindeki birçok başka devlette de mevcut. Arap Baharı’nın yaşandığı ülkelere ilgi, bahar sonrası değişen siyasi, ekonomik ve sosyal yapılar nedeniyle (Türkiye gibi) küresel kapitalistlerle iyi ilişkiler içerisinde bulunan birçok bölge ülkesinde mevcut. Bu ilginin yoğunluklu olarak ekonomik olduğunu tespit etmek için uluslararası strateji uzmanı olmaya gerek yok.
Arap Baharı’ndan sonra Libya’da yaşananlar bunun en güzel örneği. Bahar’ın Libya’da Kaddafi’yi devirmesine yardımı dokunan bütün NATO devletleri ve Katar, bahar sonrası dönemde yardımlarının karşılığını almayı sürdürüyor. Bu karşılık, sadece doğrudan bir ekonomik karşılık değil. Ülkenin ekonomik kaynakları Geçiş Hükümeti’nce bu devletlerle ya da küresel şirketlerle yapılan anlaşmalarla hibe edilmekte. Bu dolaylı ve doğrudan anlaşmalarla yeni hükümet, bu küresel iktidar odaklarına borcunu epey yüklü bir faizle hala ödüyor.
Libya örneğindekine benzer kaygıları bulunan Suudi Arabistan, Katar ve Türkiye şimdi (ve batılı diğer iktidar odakları), Esad Rejimi‘ne karşı Özgür Suriye Ordusu’nu destekliyor. Ö.S.O’nun savaşı kazanması, Suriye’de küresel kapitalizmin emellerini gerçekleştirmeyi hedefleyen bu üçlünün planladığı gibi giderse Libya’da olanların tekerrür edeceği ihtimali yüksek. Kazanmaları halinde bu troykaya* karşı borçlu olacak muhalifler, Esad sonrası bir Suriye’de borçlarını bu ülkelere yüksek faizle ödeyeceklerdir.
Küresel kapitalizmin bölge üzerindeki planları gerçekleşir mi, Türkiye ve desteklediği taraf savaştan galip çıkar mı bilinmez ama Türkiye açık bir şekilde içinde olduğu savaştan ekonomik kazanımını hali hazırda sağlamış durumda.
Özgür Benol
[email protected]
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 5. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Savaştan Nasiplenmek”- Özgür Benol appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>