The post İtalyalı Postacı Maaşının Azlığı Sebebiyle 400 Kilo Postayı Dağıtmamış appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>İtalya’nın Torino kentinde, eski bir postacının evinde 400 kilogram ağırlığında dağıtılmamış posta bulundu.
Polis, adı açıklanmayan 33 yaşındaki eski postacının, maaşı çok az olduğu için dağıtması gereken postayı yerlerine ulaştırmadığını söyledi. Geçen yıl işi bırakan eski postacının sakladığı postalara, yoldaki rutin bir polis aramasında rastlandı.
Polis, aracın arka koltuğunda 20 santimetrelik bir bıçakla, 70 adet mektup bulunduğunu söyledi. Daha sonra eski postacının evinde arama yapıldı ve 40 kutu postanın, kredi kartı ve banka ekstrelerinin, faturalar ve özel mektupların daha dağıtılmadığını buldu.
Yetkililer, “Yeterli maaş vermiyorlardı, ben de dağıtımı bıraktım” dediği belirtilen eski postacının “hırsızlık”, “iletişimi engellemek” ve “silah taşımak” ile suçlandığını açıklandı.
Geçen yıl Ocak ayında da 56 yaşındaki bir eski postacının, Vicenza kentindeki evinde 500 kilo dağıtılmamış posta bulunmuştu. 2013’te de Sardunya Adası’ndaki bir eski postacıda 4 yıl boyunca dağıtılmayan 400 kilo postaya rastlanmıştı.
The post İtalyalı Postacı Maaşının Azlığı Sebebiyle 400 Kilo Postayı Dağıtmamış appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post “Ayağın Kabıyla Dinmez Ağrısı” – Serhat Yaşar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Ot tabandan, apartman topuklu ayakkabıya…
Bunlardan belki de en önemlisi giydiğimiz ayakkabıdır. Bilindiği üzere ayakkabının icadı da diğer tüm icatlar gibi insanlığın yararına yönelik düşünülmüştür. Dağda, taşta, bayırda yalınayak dolaşmanın zorluğuna karşın insan, düzleştirilmiş otları veya deriyi iplerle ayaklarına bağlayarak var olduğunu sandığı bu zorlu çileden kurtulmuş olduğunu sanmıştır. İlkel dönemin ilkel yöntemiyle ayakları sarmalayan ayakkabı, Mısır’da sandalete, Mezopotamya’da çizmeye ve bota, Eski Yunan’da altın boncuklarla süslenen potine, 16.yüzyılda Türk takunyası olarak bilinen Chopin’e, 16. yüzyıl sonlarına doğru ise yüksek ökçeli muleye bürünerek günümüze kadar gelmiştir. Tarihsel olarak ayakkabı, yoksulun da zenginin de, köylünün de, işçinin de, kadının, çocuğun, erkeğin de, kimliğine, yaşına, işine, bütçesine ve zevkine uygun çeşitlerde üretilmiş ve tüm bu kesimler tarafından kullanılmıştır.
Ayakkabı günümüz teknolojisiyle sevdiğimiz renge ve beğendiğimiz tasarıma uygun seçeneklerde, giyilmesi zorunlu bir ihtiyaca dönüşmüşse bile aynı zamanda çekilmesi zorlu ağrılara da sebebiyet veren bir çiledir. Özellikle Leonardo Da Vinci‘nin Floransa’da aristokrat kızı Catherina’ya göre tasarladığı topuklu ayakkabıyla birlikte, bu ağrının çilesi kendini ikiye katlamıştır. Topuklu çilesi kısa zamanda asaletin, cazibenin ve gösterişin bir simgesi olduğu iddiasıyla kadınlar tarafından hızla kabul görmüş, günümüz modern hayatının da hızıyla moda serüveninde yerini sağlamlaştırmış, apartman topuklar, iğne topuklar, platform topuklar derken ağrılı ayak hastalıklarını da beraberinde getirmiştir.
Nasırlaşmış ayaklar
Ayakkabıya bağlı olarak görülen ayak hastalıklarının başında nasırlar gelir. Nasır, ayakkabının kemikleri zıt yönde itmesi ve basınç yapmasından kaynaklanan sertleşmedir. Sertleşen deri, altındaki dokuları tahriş ederek yapılaşır. Eğer ayakkabınız çok darsa, ayağınızı artan bir basınçla sıkıştırır. Çok bolsa, bu kez de ayağınız ayakkabının içinde kayar ve ayakkabıya sürtünür. Nasır acılı ve ağrılı olmakla birlikte, aynı yerde defalarca nüksedebilir.
Batık tırnak
Tırnak batması da ayakkabıya bağlı olarak en çok karşılaşılan ayak hastalığıdır. Ayağa uymayan sivri burunlu ve dar ayakkabılar tırnak yatağında bozulmaya, tırnağın doğal yapısının ve uzama şeklinin kaybına, dolayısıyla da batığa neden olur.
Mantar
Mantar en iyi karanlık, nemli ve ılık ortamlarda büyür yani ayakkabının içinde. Genellikle soyulma, kepeklenme, çatlama, ayak tabanında ve parmak aralarında kızarıklık, su toplayan yaralar şeklinde görülür. Ayak dışında tırnakta da görülen mantar, tırnakta kalınlaşma, ufalanma, renk değişikliği ve hatta tırnağın düşmesine neden olmaktadır.
Hallux valgus, topuk dikeni, topuk siğili gibi adını sayamadığımız birçok ayak hastalığı da giydiğimiz ayakkabıya bağlı olarak oluşur ve ayak ağrısını şiddetle arttırır.
Hastalık geliyorum demez
Ayakkabının icadı ve gelişen günümüz teknolojisiyle kimin aklına gelirdi ki giydiğimiz ayakkabı bir gün çileye dönüşecek, türlü hastalıklara sebebiyet verecek. Tabi ki bu öngörü tahmin edilemezdi. Çünkü ayakkabı zaten ayakları güvence altına almak adına düşünülmüştü. Oysaki şimdi giydiğimiz ayakkabı ayağımızı ne toprağı işlerken batan dikenlerden, ne de bastığımız zeminin sıcağından ya da soğuğundan korunmak adına tasarlanıp, üretiliyor. Artık bir çift ayakkabı, moda denilen ve bize ne giymemiz gerektiğini söyleyen etiket ve şıklık yarışında iki ayak daha fazla olsun diye tasarlanıyor ve üretiliyor. Gelişmeye devam eden sonsuz teknoloji, tüketim endüstrisi ve moda ayaklarımız için yeni ayakkabılar tasarlamayı ve üretmeyi sürdürdükçe bizler de ağrıları çekmeyi sürdüreceğiz. Bu öngörü kaçınılmaz!
Ağrılara karşı yalınayaklar
Ayak ağrılarından kurtulmanın belirli yöntemleri var. Ancak görüyoruz ki ağrıyı tetikleyen nedenlerin en başında giydiğimiz ayakkabı geliyor. Günümüzde tasarımıyla, fonksiyonuyla ve fiyatıyla olağanüstü hale getirilmiş bir ayakkabı, pazarlama gücüyle de ayaklarımıza kolayca sahip olabiliyor. Ancak bu ayakkabı ister air-jordan, ister gore-tex, ister ortopedik olsun, en pahalısı olsun, ayaklarımzı ağrılardan ve sayısız hastalıklardan kurtaramıyor. “Sağlıklı ayaklar için kaliteli ve pahalı ayakkabı giymek gerekir” yalanını üretenler de, pazarlama gücünün etkisi düşünülürse, bizleri tabiri caizse “ayaküstü kandırıyorlar”. Sözün özü; bir ayakkabının içine sokulmuş ve sağlıklı kalmış hiçbir ayak yoksa ki yoktur, ağrılardan kurtulmanın yöntemi betonlaşan ayakların çıplakça toprağa değmesiyle, ayağı kabından tamamen kurtarmak olmasın. Ne dersiniz?
Serhat Yaşar
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 12. sayısında yayımlanmıştır.
The post “Ayağın Kabıyla Dinmez Ağrısı” – Serhat Yaşar appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>