The post Başörtü Çıkarma Protestosuna 29 Gözaltı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Tahran’da polis kamusal alanda kadınlara yönelik kıyafet kısıtlamalarını protesto amacıyla başını açan 29 kadını gözaltına aldı.
Fars, ILNA ve Tasnim haber ajansları ayrıntı vermeden, kamu düzenini bozmak ile suçlanan kadınların savcılığa sevkedildiğini bildirdiler.
Başsavcı hafta başında kalabalık bir caddede posta kutusunun üzerine çıkarak bir sopaya bağladığı başörtüsünü bayrak gibi sallarken gözaltına alınan bir kadınla ilgili soruları yanıtlarken, “Sokak ortasında baş örtüsünü çıkarmak çok çocukça bir şey” diye konuşmuştu.
Bu olaydan sonra en az 11 kadının daha benzer eylemler yaparken çekilen fotoğrafları sosyal medyadan paylaşılmıştı.
Fakat protesto gösterilerine sosyal medyada koyu dindar ve muhafazakar İranlılardan bile destek geldi ve bir çok kişi dini kuralları uygulamanın kişisel tercih olması gerektiğini söyledi.
Çarşamba günü paylaşılan fotoğraflardan en az ikisinde geleneksel kara çarşaf giymiş kadınların, ellerinde kadınların kıyafet özgürlüğünü destekleyen dövizlerle posta kutularının üzerine çıkarak gösteri yaptıkları görülüyordu.
Bu kadınların ellerindeki dövizlerden birinde “Ben örtümü seviyorum, ama zorunlu örtünmeye karşıyım” yazıyordu.
The post Başörtü Çıkarma Protestosuna 29 Gözaltı appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yasağı Kumdan Adayla Deldiler appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Yasağı Kumdan Adayla Deldiler appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Katalonya Referandumu’nun ardından, CNT’nin genel grevini, referandum sonrası yaşanan baskı ve saldırıları, politik gelişmeleri değerlendirmeleri için CNT Dış İlişkiler Sekreteri Miguel Perez bir röportaj gerçekleştirdik.
Puigdemont’un son açıklaması ne anlama geliyor? Özellikle referandum süreci boyunca polisin Katalan halkına saldırmasının ardından, herkes daha radikal bir konuşma bekliyordu. Bu, stratejinin bir parçası mı?
Miguel Perez: Bildiğiniz gibi Katalonya’da durum saat başı değişiyor. Bölgedeki yoldaşlar için bile olayları takip etmek çok zor. Bu yüzden, bu röportaj basılana kadar geçen sürede herhangi bir cevabın zaman aşımına uğrayacağına eminim!
Bununla birlikte, evet, Puigdemont, “müzakerelerin” başlamasını sağlamak için bağımsızlığı ilan eden, ama hemen ardından askıya alan bir konuşma yaptı. Dürüst olmak gerekirse, ne demek istediğini kimse açıkça anlamadı ve her halükarda, merkezi hükümetin anlamlı görüşmeler yapma ihtimali yoktu. Dolayısıyla, bunun bir stratejinin parçası olmaktan ziyade kendi seçeneksizliğini örtük olarak kabullenmesi olduğunu düşünüyorum.
Bir taraftan, Katalan hükümetinin tek taraflı bir bağımsızlık ilanını dayatması mümkün değil. Bu, merkezi hükümeti yerel parlamentoyu askıya almaya (ki yarın, 28-10-2017 itibariyle gerçekleşmesi muhtemel) ve polisi veya orduyu kullanarak bağımsızlık yanlısı hareketi ezmeye teşvik edecektir. Ancak herhangi bir bağımsızlık ilanı her zaman tek taraflı olacaktır, çünkü merkezi hükümet bunu asla kabul etmeyecektir.
Öte yandan, içinde bulunduğu hükümet koalisyonunda, bu bildirgenin gerçekleşmesini zorlayan ve aksi takdirde desteklerini geri çekerek yerel hükümeti çökertmekle tehdit eden bazı radikal bağımsızlık yanlısı partiler var. Ayrıca sürekli olarak sokağa çıkan, mitinglerde, gösterilerde bağımsızlık talep eden çok sayıda insan -on binlerce kişi, haklı olarak- Puigdemont’e ve hükümetine hain diyor ve bu da onların üzerindeki baskıyı artırıyor.
Sağ kanat ılımlı milliyetçi politikacı prototipinden beklenileceği gibi, kendi amaçları ve çıkarları için halkı hareketlenmeye teşvik ediyor ve sonra da aynı hareketlenme tarafından sıkışıp kalmış buluyor.
Ancak elinin altında bir çözüm var. Merkezi hükümet baskıyı artırarak müdahale etmek üzere. Bu da Puigdemont’un müzakereli bir çözüm için çok uğraştığını ama işe yaramadığını söylemesine fırsat verecek.
Referandumdan önce, Katalonya’nın bağımsızlığı için birçok protesto yapıldı. Milliyetçilerin karşı protestoları da oldu. Bu karşı protestoları kim düzenledi? Katalan halkı bu yürüyüşlere gerçekten katıldı mı? Bu karşı protesto gösterilerinin etkisi nedir?
Katalan halkının büyük bir kısmı her zaman bağımsızlık istemiştir, ancak bu hiçbir şekilde bir oybirliği değildir. Milliyetçiler arasında bile, bağımsızlık istemeyenler var. Örneğin, son 40 yıldır Katalonya hükümetlerine girip çıkan Puigdemont’un partisinin hiçbir zaman bir bağımsızlık amacı olmadı. İspanyol anayasası ve rejimi çerçevesinde başka amaçlarını gerçekleştirmek için Madrid hükümeti ile iş yapmak oldukça rahattı. Evet, muhtemelen bağımsızlığı desteklemeyen birçok Katalan var, ancak büyük çoğunluğun desteklediği artık açıkça ortaya çıktı. 1 Ekim’den önce desteklemeseler bile, polisin baskısı onları İspanya’dan ayrılmanın gerekliliğine ikna etmiş olabilir!
Asıl sorun İspanya’nın geri kalanında. Ülkenin birliği uzun zamandır aşırı sağın altında toplandığı bir sembol oldu ve birçok insanın şimdiden, Katalan bağımsızlık hamlesine tepki olarak sağa yöneldiğini görüyoruz. Bugüne kadar oldukça küçük olan faşist gruplar burada hareket imkanı bulabilirler. Kendi miting ve gösterilerini düzenlemeye başladılar ve İspanya’nın birliği için düzenlenen daha büyük mitinglerde endişe verici derecede iyi karşılandılar.
Bu aşırı sağa yönelim, birçok “demokratik” gücün bugünlerde yayımladığı, daha fazla baskıya yönelik çağrılarla uyumlu ve herhangi bir muhalefet için iyi bir gidişat yok. Durum gerçekten endişe verici.
Son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan gelişmeleri düşünürsek, kuşkusuz büyük farklılıklar olsa da burada karşı karşıya olduğumuz tehditlerle bir bağ kurabilirsiniz.
CNT’nin Katalonya Referandumu konusunda nasıl bir perspektifi var? Anarşistler olarak Katalonya’nın konumunu nasıl anlamalıyız; halkın özgürlüğü mü, yeni bir devlet ilanı mı?
Şu anda Katalonya’da olduğu gibi, toplumsal ayaklanma ve hareketlenmeyle ilişkili çok sayıda gündem vardır. Şimdilik, sokaktaki çoğu insan için ana konu yeni bir bağımsız devlet yaratmaktır. Saklanacak bir şey yok. Bu tamamen milliyetçi bir gündem.
Ancak yüz binlerce insan hareketlendiğinde, mahallelerinde toplantılar düzenleyip, mitinglere katıldıklarında, başka meseleler de ön plana çıkıyor. Örneğin, referandum günü polis şiddetinden şikayet etmek hoş karşılanıyor, ama birçok eylemci bugünkü Katalan liderlerin 2011’de Öfkeliler Hareketine karşı benzer bir baskı emri verdiğini unutmuyor. Bu yüzden, insanlar bir kere sokağa çıktıktan sonra milliyetçi liderlerin halkı sıkı bir şekilde kontrol altında tutmaları mümkün değil. Tümüyle milliyetçi amaçlar ve tırmanarak yükselen diğer toplumsal ve ekonomik meseleler arasında sürekli bir gerginlik var.
CNT olarak bu durumu, kendi sözümüzü söylemek için, insanları öz örgütlenmeye ve tümüyle milliyetçi amaçların ötesine geçmeye teşvik etmek için bir fırsat olarak görüyoruz. Aralık 2015’te yenilenen kongre kararlarımızda belirttiğimiz gibi, dünya çapında tüm halkların özgürlük iradelerini destekliyoruz (tabi ki Katalonya’da da). Ancak, özgürlük iradesinden anladığımız, devlet kurmak değil, bir özyönetim, yani üretim ve tüketimde işçilerin kontrolü, bir konfederasyon içinde tabandan yukarı doğru bir doğrudan demokrasi vb. konuları içermesi gerekiyor. Bu açıdan bakıldığında, yeni bir devlet kurulmasıyla ne ilgileniyoruz ne de endişeleniyoruz, ancak meselemiz işçi sınıfının özyönetim davasını ilerletmektir.
Burada ince bir çizgide yürümemiz gerektiğini biliyorum. Örneğin, baskıya karşı insanlarla birlikte sokağa çıkarken, sözümüzü söylerken, milliyetçi politikacılara koz vermemeye çalışıyoruz. Zor zamanlarda, hareket etmek konusunda tereddüt etmemiz normaldir. CNT’nin tartışan ve kolektif karar alan iç mekanizmalarının, düşünebileceğimiz en iyi yoldan gitmemizi sağlayacağına inanıyorum.
Ancak şunu düşünün: Bağımsızlığı destekleyen yüzlerce eylem oldu ve CNT ne onlara çağrı yaptı ne de hiçbir şekilde onları destekledi. Bilakis, yoldaşlarımız bölgede son derece aktif bir şekilde, toplantılar ve mitinglerdeki konuşmalarıyla, broşür ve posterleriyle, bakış açımızı anlattılar ve bağımsızlık talebinin ötesine geçmenin gerekliliğini vurguladılar. Kimse meydanı milliyetçilere bıraktığımızı söyleyemez!
Anarşist hareketin tarihteki Katalan bağımsızlık hareketi üzerindeki etkisini biliyoruz. Durum şimdi nasıl, anarşist hareketin Katalonya’daki etkisi nedir?
Anarşist ve özgürlükçü hareket, bir zamanlar Katalonya’da sahip olduğu etki ve varlığa asla sahip değildir. O günlerde milliyetçi politikacılar (şimdi yaptıkları gibi) insanları amaçlarına destek olmak için harekete geçirmek istediğinde, anarşistleri ve CNT’yi ikna etmeleri gerekiyordu.
Dünyanın diğer bölgeleriyle karşılaştırıldığında olabildiğince geniş olan Katalonya’daki anarşist hareket, 1930’lu yıllarda olduğundan çok daha küçük ve olayları belirleme olasılığı yok denecek kadar azdır. CNT de aynı şekilde. Aksini söylemek gerçek dışı olurdu. Büyük hareketlenmeler olduğunda sözümüzü söyleyerek en fazla, meseleleri etkilemeyi umabiliriz. Yukarıda açıkladığım gibi bunu yapmaya çalışıyoruz.
Bu bağlamda, bir özgürlükçü örgütün pozisyonlarının milliyetçilere koz verip vermediğini tartışmak, hüsnükuruntudan ibarettir. Milliyetçiler zaten ellerindeki tüm kozları oynayacak, çünkü artık halkı sokağa çıkarmak için bize ihtiyaçları yok. Onlar çarkları döndürmeye başladıktan sonra tek yapabileceğimiz sözümü söylemek ve meseleleri ilk başta amaçlanan hedeflerinin ötesine taşımaya çalışmaktır. Etki alanımızı göz önüne alırsak, azımsanacak bir görev değil. Bunu yapabiliriz ya da tamamen uzak durup olayların gelişmesini izleriz. Devrimci bir örgüt olarak CNT zorluklardan uzak durmamaya karar verdi.
Bütün bunlar bir yana, anarşistler arasında bağımsızlığa karşı farklı tutumlar olduğunu biliyoruz. Embat gibi gruplar bizimkine benzer bir analizde bulunurken bazıları daha farklı bir tavır almış ve tamamen bağımsızlığı desteklemiştir. Gerçek şu ki, bazı anarşist örgütlerle, 3 Ekim’de Katalonya’daki genel grev çağrısı ve ortak propaganda ölçüsünde ortak zemin bulduk.
CNT olarak, faşist reaksiyonlara karşı Katalan halkını desteklemek için bir genel grev örgütlediniz. Grev, Katalonya ve İspanya’da amacına ulaştı mı?
Grev 3 Ekim’de Katalonya’da gerçekleşecekken, İspanya çapında o akşam için birçok dayanışma mitingi çağrısı oldu. Bazıları milliyetçilere yakın, bazıları daha özgürlükçü eğilimli olmak üzere birçok küçük sendikayla birlikte örgütlenen, ortak bir inisiyatifti.
1 Ekim bağımsızlık referandumuna giden günlerde, merkezi hükümet referandumu engellemek için Katalonya çapında geniş çapta polis yığınağı yaptı. Beklendiği gibi, o gün geniş çapta bir baskı oldu. Sendikaların ve genel olarak işçi sınıfının tercih ettiği protesto aracı olduğu için, hem de polis operasyonlarını aksatmak için genel grev çağrısı yapmamız doğaldı.
Genel algı, grevin başarılı olduğu yönünde. Birçok kişi gün boyunca çalışmayı bıraktı ve on binlercesi değişik mitinglere katıldı. Birçok şehirde protestolar, polis takviyelerinin içeri girmesini ya da ulaşımını, malzeme almasını vb. önlemek için yolları tıkadı.
CNT olarak, daha fazlasını yapabilmek ve Katalonya genelinde daha büyük bir varlık gösterebilmek isterdik. CNT’nin “özgürlükler ve haklar için! Rejimi alaşağı et!” pankartlarıyla greve çıkması ya da yoldaşların mitinglerde binlerce insana özgün sözümüzü söylemesi olumlu olarak değerlendirilebilir.
Değinmek gereken başka bir konu ise, 40 yıldan beri ilk kez, iki ana akım işveren sendikası olmadan, alternatif sendikalar tarafından bir genel grev örgütlenmiş olmasıdır. Bu açıdan büyük bir başarıydı.
Ayrıca, İspanya elçiliklerinin önünde eylem yapan veya miting düzenleyen, beyanlarımızı yayınlayan vb. dünya çapında yoldaşların gösterdiği dayanışmaya değinmeden geçemem. Bildiğiniz gibi, CNT, kardeş örgütleri FAU, USI, FORA, IWW, vb. ile birlikte yeni bir enternasyonal yaratma sürecindeyiz. DAF dahil birçok örgüt farklı şekillerde dayanışma gösterdi ve bağlarımız güçlendi.
Başur (Güney) Kürdistan’da bir başka referandum gerçekleşti. Ve Irak, Kürdistan şehirlerini tek tek ele geçiriyor. Türkiye ve İran da bu durumu destekliyor. Kürdistan ve Katalonya referandumlarını birlikte okumak istersek, tüm bu olayları nasıl anlarız?
İskoçya’da da bir referandum vardı ve Brexit oylamasından hemen sonra da tekrarlanabilir!
Ulus devlet için ölüm çanları çaldı mı? Maalesef hayır. Bu olaylara bakarsanız, Başur’da olduğu gibi, yeni devletlerin kurulması amaçlanıyor. Barzani’nin bağımsız bir oligarşik petrol devleti projesi birçok açıdan Katalan liderlerinin devlet fikrine benziyor. Farklı bayrak ve dil, aynı eski yapılar ve ekonomi. Belki de daha büyük devletlerin daha küçük olanlara bölünmesiyle ilgili küresel bir eğilim var, bilmiyorum, ama bu illa olumlu bir gelişme olmayabilir.
Bazı anarşistler bağımsızlığı savunurken, devlet ne kadar küçük olursa karşı mücadele o kadar kolay olur diyorlar! Bağımsızlık için yapılan uzun toplumsal mücadeleyle ortaya çıkacak olan küçük devletlerin nasıl olup da sömürgeci büyük merkezi devletlerden daha az homojen olacağı ve daha kolay yıkılacağını anlamak zor.
Bunun yerine, Rojava’da ve diğer birçok Kürt toplumunda gördüğümüz tabandan toplumsal inşa örnekleri son derece cazip buluyorum. Özellikle, demokratik konfederalizmle uyumlu olarak ulus devlet fikrinden vazgeçmelerini. Bence bu örnekler durumun tamamına bir ipucu sağlayabilir ve herkes için bir ilham kaynağı olabilir.
Çünkü küresel olarak gördüğümüz şey, “demokratik” toplumları on yıllardır sürdüren örtük paktın parçalanmasıdır. Ekonomik krizin 2007 yılından itibaren birçok toplumu tahrip ettiği bir dönemde, elitlerin -patron sendikaları da dahil olmak üzere politik ve ekonomik- işçi sınıfının beklediği gelir düzeyini garanti edemeyeceği açıkça ortaya çıkınca dünya çapında bir huzursuzluk dalgası yayıldı. Bu bazı yerlerde yabancı düşmanı faşist politikacılar, bazılarında ise kitlesel protesto hareketlerinin ortaya çıkması anlamına geliyordu.
Bu bir, “her şeyi değiştirin, böylece her şey aynı kalsın” durumu mu? Bilmiyorum, ama aslında önemli değil. Önemli olan, bu enerjinin, politikacıların ilk planlarının ötesinde, derin bir devrimci değişim için kullanılabilmesidir.
Bu sorunun cevabını yalnızca bu yönde giderek bulabiliriz.
Röportaj için teşekkürler. CNT’nin mücadelesini selamlıyoruz.
Görüşlerimizi açıklama fırsatını verdiğiniz için Meydan Gazetesi’ne teşekkür ederiz.
DAYANIŞMAYLA!
The post Röportaj: Anarşist Sendika CNT ile Katalonya Referandumu Üzerine appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Rusya’da Putin Karşıtı Gösterilere Katılan Gençlerin Aileleri de Yargılanacak! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Protesto gösterilerine katılan gençlerin öğretmenleri ve bağlı bulundukları eğitim kurumları da olası bir durumda hedef alınabilecek.
Rusya’da Devlet Başkanı Vladimir Putin karşıtı gösterilerin son dönemde artış göstermesi, Rusya İçişleri Bakanlığı terörle mücadele bölümü eylemcilere yönelik yeni uygulamalar getirdi. Terörle mücadele bölümü, Putin karşıtı gösterilere katılan gençlerin ailelerinin de yargılanabileceğini açıkladı.
Ayrıca protesto gösterilerine katılan gençlerin öğretmenleri ve bağlı bulundukları eğitim kurumları da olası bir durumda hedef alınabilecek. Sosyal Politikalar Komitesi Başkanı Valery Ryazansky parlementonun bu meseleyi halletmek için çalışmalarını yürüttüğünü söyledi.
Geçen hafta Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in doğum gününde gerçekleşen protesto gösterilerinde 80 kişi gözaltına alınmıştı.
The post Rusya’da Putin Karşıtı Gösterilere Katılan Gençlerin Aileleri de Yargılanacak! appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post ” Hangisi ? ” – Dilan Yaman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>“Pardon bir bakar mısınız? Fazla uzun sürmeyecek.”
Eğer kalabalık bir caddede yürüyorsak hepimiz duymuşuzdur bu cümleleri. Vaktimiz varsa, ardından cevaplamamız istenilen bir dizi soruyla karşı karşıya kalırız. Bazen halihazırdaki, bazen de piyasaya yeni girmeye hazırlanan bir ürünle ilgilidir bu sorular. Gazoz ya da kahve, ped ya da çikolata, banka ya da sigorta, neyle karşılaşacağımızı bilemeyiz. Ama durmuşsak, sorulara da yanıtlar vermeye başlamışsak, bir anketin deneği olmuşuz demektir.
Yaş, cinsiyet, meslek gibi kişisel özelliklerimizi de öğrenmek isteyen bu anketlerde, bazen içerek, bazen de dokunarak o ürünle ilgili bize yöneltilen soruları seçenekler dahilinde işaretlememiz istenir.
Peki, neden? Neden bu sorular ve cevaplar, neden yüzdeler ve oranlar?
Anket sorularına verilen yanıtlar, tek tek sayılır, işlenir ve anket şirketince birer istatistiki bilgiye dönüştürülerek anketi yaptıran şirkete sunulur. İstatistiksel bilgiden elde edilen sonuçlar, her durumda, değiştirilme, gereğinden az ya da çok gösterilme, abartılma “risk”ini ve “imkan”ını taşır. Yoksa şirketleri binlerce dolar harcama yaparak anket yapmaya şevklendiren şey bu “imkan” mı?
Gerçekten de, hemen her gün karşılaştığımız anketler, uygulanma biçimi, soruların seçimi, vermemizi bekledikleri yanıtların sıralanması gibi bir çok ayrıntıyla, aslında, davranış biçimlerimizi, alışkanlıklarımızı, tercihlerimizi ölçmenin ötesinde bizi kendi ürünlerini satın almaya istekli de kılmaya yöneltiyor. Bunu da, anketlerden kendi hesaplamalarına göre elde ettiklerini söyledikleri sonuçlar pekiştirmiş oluyor. Yani anket de reklamın, tanıtımın bir parçası oluveriyor böylece.
Öyle ya, neticede, şirketlerin ana amacı kar elde etmek olduğuna göre, her bir yeni satış da kar olarak dönecektir. Daha fazla kar için de pazarı genişletmek gerekir. Peki pazarın durumu ne, işte hemen her gün yolumuza çıkan anketörlerin bize yaptırmaya çalıştığı anketlerin ana amacı da bu: pazar araştırması. Bize sorulan her soru ve bizim masumane verdiğimiz her cevap, şirketlere kar olarak dönebilir. Anketlerin gizli bir görevinin de, tüketim alışkanlıklarını değiştirip satın alma isteği uyandırmasıdır diyebiliriz.
Çalışanına yok, ankete var
Ancak, bir ürünün üretilmesi için gereken ham maddeyi, doğayı talan ederek elde eden şirketler, zaten çalışanlarına da en düşük ücretleri vererek kar marjlarını yükseltmeyi sürdürürken, pazar araştırması için bütçelerinden büyük büyük meblağlar ayırmaları ilginçtir. Elbette buradan da bir çıkarları vardır şirketlerin: şirketler, yeni ürünlerini pazara sunmadan önce yapacakları/yaptıracakları pazar araştırması anketleriyle pazarın risklerini önceden görebilme ve ona göre konum alabilme imkanı da bulmuş olurlar. Bu da onları daha da büyük, daha tekel, yani daha da adaletsiz kılar.
Anketlerin pazar araştırması dışında en yaygın kullanım alanlarından biri de bir okulda okuyanlar, bir mesleği yürütenler ya da bir kentte yaşayanlar gibi alanlara yönelerek, o alanlarla ilgili verileri toplar gibi yapıp aslında sorduğu sorularla ankete katılanları fişlemek. Yani “sizce…” diye başlayan sorular, aslında genel ekonomik ya da politik gidişatla ilgili, katılımcının görüşünü almak gibi masum bir soru gibi görünse de, eleştirel düşünceye ya da tam zıddı bir görüşe sahip olanları kolayca bulup ayıklamaya da pekala yarayabilir anketler. Bildiğimiz dilleri yazarak etnik kökenimizi bulmaları hiç de zor değil, okuduğumuz gazetelere bakarak politik görüşümüzü bulmaları pekala mümkün. İnancımız, mezhebimiz, hatta cinsel yönelimimiz, anketlerin bize sorduğu sorularla açığa çıkabilir ve bir gün aleyhimizde kullanılabilir bir veriye dönüşebilir. Hatta, bir üniversitenin yeni dönem öğrenci kaydı sırasında yaptığı ankette “hiç protesto eylemine katıldınız mı” sorusu, sizi doğrudan karakola da düşürebilir. Yani görüşümüz alınıyor diye verdiğimiz cevaplarla, kendi evimizin kapısına çarpı işareti yapmış olabiliriz.
İster bir ürün için yapılan pazar araştırması olsun, ister de bir alan soruşturması gibi olsun, anketler, asıl amaçlarını soruların ardına gizleyerek insanları aldatmakta, yönlendirici yanıt seçenekleriyle algımıza saldırıp davranışlarımızı etkileyerek kendi çıkarlarına uygun hale getirmeye çalışır.
“Fazla zamanınızı almayacak” bir soru da biz soralım: Bu yazıyı okuduktan sonra anketlere hala güvenebilirim diyebilir misiniz?
Dilan Yaman
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.
The post ” Hangisi ? ” – Dilan Yaman appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>The post Anarşist Halk Birliği Dünya Kupası’nı Anlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>Meydan: Son durum hakkında ne söyleyebilirsiniz?
UNIPA: 2013’ten beridir Brezilya, burjuva hegemonyasının sosyo-ekonomik ve politik koşullarına karşı bir kriz yaşamaktadır. Krizi yaratan üç önemli faktör söz konusudur:
2. Yeni sınıfsal fraksiyonların oluşmasıyla birlikte, sömürü düzenin yükselmesi ve neo-liberal reformların ortaya çıkması.
Bu sebeple; grevler, kuvvetli ayaklanmalar ve sokak çatışmaları gibi farklı karakterlerdeki spesifik durumlar sayesinde, sınıf mücadelesinde yeni döngülerin başladığından bahsedebiliriz. 2013 Haziranında, Brezilya tarihinin en büyük halk ayaklanmalarından sonra; kamu hizmetlerinde (Rio de Janeiro’daki halk okullarında), toplu ulaşımda (Başta Rio Grande do Sul, Rio de Janeiro ve diğer kentlerdeki otobüs şoförleri), bankaların güvenlik sistemlerinde (yabancı/mülteci işçiler) ve şehir temizlik servislerinde (Rio de Janeiro’da) birçok önemli grevin ortaya çıkışına şahitlik ettik. Bu son ayaklanmalar Brezilya işçi örgütlenmeleri için hem devletin baskılarına direnebilmek hem de sendikalist bürokrasiye karşı durmak açısından çok önemlidir. Temizlik işçilerinin “Karnaval” sırasındaki eylemleri şehirde ciddi bir kirliliğin oluşmasına sebep oldu, böylece hükümet işçilerin haklarına daha fazla dikkatini verdi.
Kentsel dönüşümün Dünya Kupası öncesi durumu nasıldı? Hükümetin protestolara karşı uyguladığı baskının düzeyi neydi?
Brezilya’da birçok farklı sosyal çatışmaların yaşandığını gördük. Özellikle büyük şehirlerdeki (Rio de Janeiro, São Paulo, Fortaleza, Porto Alegre) “favela” (gecekondu) sakinleri, hükümetin zorbalıklarına ve kentsel dönüşüme maruz kaldı. Binlerce insan yerlerinden oldu ve evleri yıkıldı. Ayrıca birçok insan, imha siyaseti yüzünden polis tarafından öldürüldü (Şimdi de bölgeyi “polis kontrol birimleri” ele geçirmiş durumda). Böylece kentsel dönüşüm, şehir projelerini kendi ekonomik çıkarlarına (FIFA’nın ve uluslararası turizm gibi) tabi olunması amacıyla uygulandı. Yine de, Brezilya halkı bu süreçlerden bir menfaat istemeyecek.
Şimdiye kadar bu çatışmalar hükümetçe iki yönlü idare edildi: Siyasal zulüm ve paramiliter cinayetler olarak. Bundan ötürü, milyonlarca insan protestolar sırasında tutuklandı ve polis şiddetine maruz kaldı. Geçen yıl onlarca eylemcinin esrarengiz bir şekilde öldürüldüğünü duyduk ve paramiliter güçler kaçırma, gasp etme ve tecavüz etmek gibi tehditlerle insanları korkutuyor. Eylemcilerin çektikleri sıkıntılar, işten çıkarılma veya dava edilme tehditleriyle iş yerlerinde, okullarında ve üniversitelerinde de devam ediyor. Söyleyebiliriz ki, Brezilya’da şu an polis hükümetinde yaşıyoruz.
Kim bu insanlar, kimler katılıyor bu eylemlere? Ana akım medyanın verdiği bilgilere göre, sokaklardakilerin öğrenci olduğu söyleniyor. Fakat hepimiz biliyoruz ki, oradaki insanlar, kentsel dönüşüm bölgelerinde polisin ve kapitalizmin şeri altında yaşayan sakinler, değil mi? Açıkçası kentsel dönüşüm projelerinin, kupa organizasyonundan sonra da devam edeceği ortada. Yine de protestolardan beklentileriniz nelerdir, sosyal muhalefetin sokaktaki gücünü koruyabileceğini düşünüyor musun?
Bu nokta çok önemli. Gerçeği söylemek gerekirse, 2013 ve 2014’de yeni bir işçi sınıfı profili, sokak eylemlerinin ana dinamosu oldu. Bahsettiğimiz bu kişiler; yabancı/mülteci işçiler, işsizler ve yoksul insanlar, sömürülenler, gayri resmi işçiler ve öğrenciler gibi kesimlerden oluşuyordu. Örneğin Rio de Janeiro’daki en büyük kitlesel sokak eylemleri 20 Haziran’da gerçekleşti ve 2 milyon insan bir araya geldi. Bundan ötürü burjuva kesimi ve hükümet, toplumu ikna edebilmek adına eylemcilerin “işçi” olmadığını, çünkü sokaktakilerin; “endüstriyel işçi”lerin sosyal-demokrat modeline uymadığını iddia ettiler. Bundan anlıyoruz ki bu iddialar, İşçi Partisi’nin ve sendikal bürokrasinin elindeki tekeli meşrulaştırmak için ortaya atılmış tutarsız stratejilerdir. Bu işçiler son yıllarda birbirinden farklı sömürülerle yüz yüze geldi ve kentsel dönüşüm artık son damla olmuştu.
Brezilya’daki karmaşık konjonktürler bize öngörüde bulunmak için izin vermiyor. Lakin bizim, protestoların gelecek yıllarda alacağı şekle dair bazı hipotezlerimiz var. Tahminimizce, Brezilya’da yeni bir işçi sınıfı kesimine dâhil olduk ve burjuvazi ile reformcu hegemonya çöküyor. Bu durum gerek yeni bir halk hareketinin veya devrimci örgütlenmenin hemen başa geçeceği; gerekse emperyalizmin veya kapitalizmin gücünün hemen sona ereceği anlamına gelmiyor. Öte yandan şöyle söylenebilir ki; bize, bürokratik olmayan yeni bir yetenekli işçi sınıfı, nesnel ve öznel koşulları verildi ve muhtemelen gelecek yıllardaki eylemler bu sınıfın kalitatif(niteleyici) ve kantitatif(niceleyici) karakterlerini daha da geliştirecektir.
Anarşistlerin bu eylemlerdeki rolü nedir? Sizin (UNIPA/Anarşist Birliğin) bu durumu anlamlandırmaya dair bakış açısınız ve düşünceniz nedir? Takdir edersiniz ki uluslararası dayanışma böylesi günlerde daha da önemlidir, dünya genelinde yeterli dayanışma gösterildi mi?
Anarşizmin bahsedebileceğimiz iki tür rolü vardı: 1- Yaygın olarak “bireysel” olan anarşistler ve 2- Anarşist örgütlenmeler. Gerçi halk ayaklanmaları sırasında birçok sokak eylemcisi kendisini anarşist olarak tanımlıyordu. Fakat bu özdeşleştirmenin anarşist devrimci ideolojiyi anlamaya yönelik pozitif etkisinden ziyade salt politik partilere ve sendikal bürokrasiye karşı hislerini ifade etmekte kalarak negatif bir etkisi oldu. Bilinmesi gereken mühim bir nokta, protestolarda Kara Blok taktiklerinin ve tahripkâr eylemlerin (bankalara, karakollara saldırmak gibi) kullanıldığıdır. Eylemlerin ehemmiyetine karşın tüm bunlar devrimi gerçekleştirmek için yeterli değildir. Örgütlenmelerin farklı devrimci biçimlerini birbirinden ayırt etmek mecburidir. Özellikle gecekondu sakinlerinin çabalarını ve sömürüye karşı verilen halk ayaklanmalarını.
Anarşist örgütlenmelerle ilgili söyleyebileceklerimiz, birçoğu bahsi geçen eylemlerde marjinal olarak hareket etti. Ayrıca bilerek veya bilmeyerek reformcu bürokrasi ile iş birliğine gidenler oldu. Diğer taraftan, devrimci anarşist örgütlenmeler, Brezilya’daki sokak gösterilerinde ve çatışmalarda çok önemli rolleri yerine getirdiler; devlet şiddetine karşı resmi veya gayri resmi örgütlenmeler oluşturdular, çatışma komiteleri tertiplediler, çatışmalar örgütlediler. Anlayacağınız, anarşizmin rolü pek homojen değildi fakat en büyük katkısı; anarşizmin eksiklerini anlayarak Brezilya’daki gelişimini sağlamak oldu. Bundan dolayı, son dönemde yaşanan tüm bu eylemler devrimci anarşizmin güçlenmesini sağlamış oldu.
UNIPA, eylemlerine devam edecek ve ezilen işçilerin polis devletine karşı haklarını korumaya yönelik örgütlenmelerini desteklemeye devam edecektir. Bizim için sendikalist devrimci halk örgütlenmesinin bir parçası olarak savunma örgütleri kurmak zorunludur. Sendikal ve reformist bürokrasiye karşı taban örgütlenmesi oluşturmak elzemdir. Ekonomik ve politik zorbalıklara karşı mücadelenin rolü kadar devrimci anarşizmi örgütlemenin de önemli olduğuna inanıyoruz. Aksi takdirde, yeni yeni oluşmakta olan bu sınıf mücadelesinin, yeni bir anarşist alternatif inşa etmesi mümkün olmayacaktır. Bundan dolayı dünya genelindeki devrimci anarşizm, uluslararası gelişimi ilerletmek zorundadır. Hatta uluslararası dayanışmayla birlikte mücadeleyi organize edebilecek, özellikle UİB (Uluslararası İşçi Birliği) gibi bir örgütlenmeyi oluşturmalıyız ki emperyalizm, nasyonalizm, sosyal demokrasi ile savaşabilelim. UNIPA böyle bir organizasyonun kurulması için dünya geneline yayılmış bir devrimci anarşizmi arzulamaktadır.
Bu söyleşi Meydan Gazetesi’nin 20. sayısında yayımlanmaktadır.
The post Anarşist Halk Birliği Dünya Kupası’nı Anlatıyor appeared first on Meydan Gazetesi.
]]>